yazar : jack london
yayım yılı : 1912
profesör smith 2070lerde torunlarına, altmış yıl önce yaşanmış olan kızıl veba salgınını anlatmaktadır. kendisi salgından kurtulan nadir insanlardandır. torunlarının yaşadığı dünya artık tarımdan, doğadan, teknolojiden uzak, her şeyin insanlığın en başına döndüğü, ilkel bir toplum haline gelmiştir.
yayım yılı : 1912
profesör smith 2070lerde torunlarına, altmış yıl önce yaşanmış olan kızıl veba salgınını anlatmaktadır. kendisi salgından kurtulan nadir insanlardandır. torunlarının yaşadığı dünya artık tarımdan, doğadan, teknolojiden uzak, her şeyin insanlığın en başına döndüğü, ilkel bir toplum haline gelmiştir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "mandalina soyarken utanan insan" tarafından 09.03.2021 09:40 tarihinde açılmıştır.
1.
jack london'ın muhteşem ileri görüşlülüğüyle yazılmış bir çırpıda okunan kitabı. yazıldığı döneme göre zamanın çok çok ötesinde olduğu aşikar. insanlığın kızıl veba salgını sonrası neredeyse yok olmasını anlatan, dünyanın düzenin nasıl da altüst olabileceğini anlatan bir kitap.
devamını gör...
2.
jack london’ın bu öyküsü tam da 2020 yılında okunmak üzere yazılmış sanki. büyük jack sanki bu kitabı yazıp çelik bir tüp içine koyup toprağa gömmüş ve üzerine de “ 2020 yılında açılıp okumak üzere” diye bir not düşmüş.
bütün dünya ahalisi olarak 2020 yılını bir salgınla baş etmeye çalışarak geçirdiğimiz için kitap bize çok daha anlamlı gelecek. çünkü bu kitapta london bize kızıl veba isimli bir hastalıktan, bu hastalığın dünya nüfusunu nasıl yerle yeksan ettiğinden ve salgının ardından insanların - hayatta kalan insanların- neye dönüştüklerinden bahsediyor.
bulaştığı insanları en geç iki saat içinde öldüren ve belirtileri çok açık ve net olan bu salgın yayılmaya başladığında tıpkı içinde bulunduğumuz bu senede olduğu gibi bir kaos ortaya çıkıyor ilk olarak. bazı insanlar umutsuzluğa kapılırken bazıları da içlerindeki vahşiyi sokağa salmaya karar verir. kendi menfaatleri için elinden geleni ardında koymayanlarla başkalarının iyiliği için kendini feda etmeye hazır olanlar sokaklarda karşı karşıyadır artık.
salgının hikayesini yaşlı bir adam anlatır torunlarına. ancak torunlar salgın dönemini yaşamamış, salgından sonra kurulan kolonilerde doğmuş ve büyümüş oldukları için bambaşka bir kültüre ya da kültürsüzlüğe sahiptirler. herkes dünyayı içine doğduğu şekliyle tanır ve bilir.
einstein’a üçüncü dünya savaşının nasıl yapılacağını soranlar dehadan şöyle bir yanıt alırlar: “ üçüncüyü bilmem ama dördüncü dünya savaşı taş ve sopalarla yapılacak.” bana bu cümleyi hatırlattı biraz dedenin ve torunları yaşadığı dönem.
2021 yılı bitmeden önce bu kitabı mutlaka okuyun, eğer önceden okuduysanız bu yıl içinde bir kez daha okuyun ve jack london’ın öngörüsü ve dehası önünde saygıyla eğilin.
bütün dünya ahalisi olarak 2020 yılını bir salgınla baş etmeye çalışarak geçirdiğimiz için kitap bize çok daha anlamlı gelecek. çünkü bu kitapta london bize kızıl veba isimli bir hastalıktan, bu hastalığın dünya nüfusunu nasıl yerle yeksan ettiğinden ve salgının ardından insanların - hayatta kalan insanların- neye dönüştüklerinden bahsediyor.
bulaştığı insanları en geç iki saat içinde öldüren ve belirtileri çok açık ve net olan bu salgın yayılmaya başladığında tıpkı içinde bulunduğumuz bu senede olduğu gibi bir kaos ortaya çıkıyor ilk olarak. bazı insanlar umutsuzluğa kapılırken bazıları da içlerindeki vahşiyi sokağa salmaya karar verir. kendi menfaatleri için elinden geleni ardında koymayanlarla başkalarının iyiliği için kendini feda etmeye hazır olanlar sokaklarda karşı karşıyadır artık.
salgının hikayesini yaşlı bir adam anlatır torunlarına. ancak torunlar salgın dönemini yaşamamış, salgından sonra kurulan kolonilerde doğmuş ve büyümüş oldukları için bambaşka bir kültüre ya da kültürsüzlüğe sahiptirler. herkes dünyayı içine doğduğu şekliyle tanır ve bilir.
einstein’a üçüncü dünya savaşının nasıl yapılacağını soranlar dehadan şöyle bir yanıt alırlar: “ üçüncüyü bilmem ama dördüncü dünya savaşı taş ve sopalarla yapılacak.” bana bu cümleyi hatırlattı biraz dedenin ve torunları yaşadığı dönem.
2021 yılı bitmeden önce bu kitabı mutlaka okuyun, eğer önceden okuduysanız bu yıl içinde bir kez daha okuyun ve jack london’ın öngörüsü ve dehası önünde saygıyla eğilin.
devamını gör...
3.
jack london'ın eserinde geçen kızıl veba, insanın kalbinin daha hızlı atmasına, ateşinin yükselmesine ve yüzlerinin kızıl bir renge bürünmesine sebep olan bir hastalık. bence vebanın en kötü yanı, bu hastalığı kapan insanların dakikalar içerisinde topuklarından başlayıp kalplerine gelene kadar yavaş yavaş (o sınırlı dakikalar içerisine göre yavaş) hissizleşmesiydi. zaten kalbe geldiğinde ölüyorlardı.
işte kitap bu veba'dan sonra hayatta kalanları anlatıyor. daha doğrusu hayatta kalan yaşlı bir insanın torunlarına geçmişteki düzeni anlatıp şu anki dünyadan, dilin ve insanların yozlaşmasından, insanların nasıl kaba saba bir hal aldığından duyduğu hüzne şahit oluyoruz.
diğer yazar arkadaşlarım da belirtmiş fakat jack london'ın ne kadar ileri görüşlü bir kişilik olduğuna ben de bir kez daha değinmek istiyorum. övülmeyi ve takdiri kesinlikle hak ediyor çünkü 1912 yılında yayınlanan ve gelecek hakkında birçok tahminde bulunarak yazılan bir eserin gerçeklerle bu kadar paralellik göstermesi hayranlık verici. zaten kitabı okuduğunuzda çevirmenin açıklayıcı ve kısa olmasına rağmen doyurucu açıklamasını görebilirsiniz fakat kısaca bu paralelliklere değinmek istiyorum:
- kızıl veba'da kendi canını hiçe sayıp başkalarına yardım edenler günümüzde yaşanan salgındaki sağlık çalışanlarıyla ve kaosta bile başkalarına yardım edenlerle,
- insanlar zaten hemen öldüren kızıl veba ile uğraşırken keyif ve kaos çıkarmak için yangın çıkarıp kızıl vebaya eşlik eden kızıl gökyüzünü oluşturan benciller, günümüzdeki çıkarcı insanlarla paralellik gösteriyor.
işte kitap bu veba'dan sonra hayatta kalanları anlatıyor. daha doğrusu hayatta kalan yaşlı bir insanın torunlarına geçmişteki düzeni anlatıp şu anki dünyadan, dilin ve insanların yozlaşmasından, insanların nasıl kaba saba bir hal aldığından duyduğu hüzne şahit oluyoruz.
diğer yazar arkadaşlarım da belirtmiş fakat jack london'ın ne kadar ileri görüşlü bir kişilik olduğuna ben de bir kez daha değinmek istiyorum. övülmeyi ve takdiri kesinlikle hak ediyor çünkü 1912 yılında yayınlanan ve gelecek hakkında birçok tahminde bulunarak yazılan bir eserin gerçeklerle bu kadar paralellik göstermesi hayranlık verici. zaten kitabı okuduğunuzda çevirmenin açıklayıcı ve kısa olmasına rağmen doyurucu açıklamasını görebilirsiniz fakat kısaca bu paralelliklere değinmek istiyorum:
- kızıl veba'da kendi canını hiçe sayıp başkalarına yardım edenler günümüzde yaşanan salgındaki sağlık çalışanlarıyla ve kaosta bile başkalarına yardım edenlerle,
- insanlar zaten hemen öldüren kızıl veba ile uğraşırken keyif ve kaos çıkarmak için yangın çıkarıp kızıl vebaya eşlik eden kızıl gökyüzünü oluşturan benciller, günümüzdeki çıkarcı insanlarla paralellik gösteriyor.
devamını gör...
4.
1916'da yaşamını yitiren ve 2 sene sonra dünyayı kasıp kavuracak ispanyol gribi'ne tanık olmadığı hâlde, müthiş öngörüsüyle distopik bir gelecek tasavvur eden jack london'un ürkütücü ve bir o kadar etkileyici novellası. kıyamet başladıktan sonra insanların birbirine düşmesi, en yakınların bile yabancılaşması, herkesin kaçışarak kendi canını kurtarma telaşına kapılması adeta film gibi kare kare tasvir edilir. kıyamet sonrası insan ilişkilerinin köklü değişimi, değer yargılarının ortadan kalkması, dilde yaşanan yozlaşma ve büyüklere saygı gibi temel geleneklerin bozulması çarpıcı biçimde işlenmektedir. teknolojinin kontrolsüz gelişimi, nüfusun aşırı artışı ve tabiat dengesinin bozulması sonucunda yaşanması muhtemel felaketlere dair ders alınması gereken önemli bir eser olduğunu düşünüyorum.
devamını gör...
5.
kısacık olmasına rağmen çok şey anlatan jack london eseridir.
okurken acayip keyif aldım ve kendimi takdir ettim. kendime “lan ivan iyi ki pandemi sonrasında okumuşsun” diye söylendim.
gerçekten covid dönemini yaşayan hatta hala yaşayan biri olarak kitabı hayretle okudum. çok şaşırdım. keyif aldım. ürktüm. acayip bir ileri görüşlülük acayip bir eser.
1912 yılında yazılmasına rağmen güncelliğini koruyan bir eser. kıyamet sonrası edebiyatı mı derler o tarz bir eser. severek okudum.
kitabın konusuna gelecek olursak bir dede torunlarına 2013 yılında yaşanan bir salgını anlatıyor. tüyler ürpertici olaylar torunlarına hayalmiş gibi geliyor. dede ve torunları arasındaki o kuşak farkı çok güzel yazılmış. okurken keyif aldım. hatta bazen dede ile torunlar arasındaki farklar sinir bozuyor. saygısız veletler deyip durdum.
kitabı iş bankası yayınlarından okudum ve her zaman olduğu gibi memnun kaldım. editörün notları ve çevirinin kalitesi hoşuma gitti. özellikle son kısımda ilgilisine notlar koymaları hoşuma gitti. tam olarak böyle yazıyordu ilgilisine notlar.
iyi ki okumuşum iyi ki pandemi döneminde okumuşum. herkese tavsiye ederim. kısacık ve güzel bir eser.
ben böyle kitapları yani kısa kitapları genelde kitap alışverişi yaparken aldığım kitapların yanında alıyorum. kombin yapıyorum. haa bir tane pahalı kitap aldım iki tane ucuz kısa kitap alayım diyorum.
alın bu kitabı. sepete ekleyin. pişman etmeyecek.
okurken acayip keyif aldım ve kendimi takdir ettim. kendime “lan ivan iyi ki pandemi sonrasında okumuşsun” diye söylendim.
gerçekten covid dönemini yaşayan hatta hala yaşayan biri olarak kitabı hayretle okudum. çok şaşırdım. keyif aldım. ürktüm. acayip bir ileri görüşlülük acayip bir eser.
1912 yılında yazılmasına rağmen güncelliğini koruyan bir eser. kıyamet sonrası edebiyatı mı derler o tarz bir eser. severek okudum.
kitabın konusuna gelecek olursak bir dede torunlarına 2013 yılında yaşanan bir salgını anlatıyor. tüyler ürpertici olaylar torunlarına hayalmiş gibi geliyor. dede ve torunları arasındaki o kuşak farkı çok güzel yazılmış. okurken keyif aldım. hatta bazen dede ile torunlar arasındaki farklar sinir bozuyor. saygısız veletler deyip durdum.
kitabı iş bankası yayınlarından okudum ve her zaman olduğu gibi memnun kaldım. editörün notları ve çevirinin kalitesi hoşuma gitti. özellikle son kısımda ilgilisine notlar koymaları hoşuma gitti. tam olarak böyle yazıyordu ilgilisine notlar.
iyi ki okumuşum iyi ki pandemi döneminde okumuşum. herkese tavsiye ederim. kısacık ve güzel bir eser.
ben böyle kitapları yani kısa kitapları genelde kitap alışverişi yaparken aldığım kitapların yanında alıyorum. kombin yapıyorum. haa bir tane pahalı kitap aldım iki tane ucuz kısa kitap alayım diyorum.
alın bu kitabı. sepete ekleyin. pişman etmeyecek.
devamını gör...
6.
her okuduğum kitabında jack london'a olan hayranlığım katlanarak artıyor. yazarın zekası, bin dokuz yüzlü yıllarda ileride olacakları bu kadar iyi öngörmesi insanı afallatıyor. bu kitap öyle güzel ki herkes mutlaka okumalı. kısa, akıcı ve bize çok şey anlatıyor. yazarın kitaplarını okurken hemen bitiriyorum ama etkisi çok sonra kendini belli ediyor. kitaplardaki olaylar rüyalarıma giriyor. yazarın durumları, olayları, mekanları betimleme gücü öyle güçlü ki uyandığımda işte bunlar hep o kitapta anlatılmıştı diyorum.
kitabın konusu kızıl veba adlı hastalığın dünya nüfusunu hızla düşürmesi. hastalık insanın yüzünde kızıl bir renkle ortaya çıkıyor ve bundan kurtulan olmuyor. bulaşma oranı çok yüksek. tıpkı koronavirüs gibi. veba zamanı genç olan bir profesörün yaşlı bir dede halinde torunlarına eski günleri anlatmasından oluşuyor kitap. uygarlığın sonuna gelinmiş, dil değişime uğramış, insanlar yaban hayatı sürüyor. çok etkilendim bu kitaptan. gelecekte böyle güçlü bir hastalık bizim de sonumuzu getirebilir mi diye çok düşündüm okurken. insana pek çok şeyi sorgulatan harika bir kitap.
kitabın konusu kızıl veba adlı hastalığın dünya nüfusunu hızla düşürmesi. hastalık insanın yüzünde kızıl bir renkle ortaya çıkıyor ve bundan kurtulan olmuyor. bulaşma oranı çok yüksek. tıpkı koronavirüs gibi. veba zamanı genç olan bir profesörün yaşlı bir dede halinde torunlarına eski günleri anlatmasından oluşuyor kitap. uygarlığın sonuna gelinmiş, dil değişime uğramış, insanlar yaban hayatı sürüyor. çok etkilendim bu kitaptan. gelecekte böyle güçlü bir hastalık bizim de sonumuzu getirebilir mi diye çok düşündüm okurken. insana pek çok şeyi sorgulatan harika bir kitap.
devamını gör...
7.
kısa sürede okunan fakat oldukça etkili bir kitap olduğunu düşündüğüm jack london kitabı. adından da anlaşılabileceği üzere kitap, kızıl veba adı verilen salgının dünya'yı ve insanlığı ne hale getirdiğini, bu salgın sırasında neler yaşandığını anlatıyor kısaca. adında geçen 'veba' sözcüğü sizi yanıltmasın, zira kitaptaki hastalığın bizim bildiğimiz veba hastalığı ile uzaktan yakından bir benzerliği yok. buradaki hastalık bizim bildiğimiz vebadan çok daha ölümcül ve çok daha hızlı seyrediyor. öyle ki semptom vermeye başladıktan sonra dakikalar içinde öldürüyor insanı. böyle bir hastalık karşısında daha tedavi geliştiremeden patır patır ölüyor insanlar, haliyle insanlık fazlasıyla çaresiz kalıyor bu hastalığa karşı. kitaptaki ana karakterimiz eskiden üniversitede çalışan bir profesör olan smith, salgının ilk başladığı zamanları, nasıl yayıldığını, devamında nelerin olduğunu, devletlerin ve toplumların bu duruma nasıl tepki verdiklerini, salgından sonra değişen dünyayı anlatıyor torunlarına. yazarın salgın sırasında insanların arasında oluşan panik havasını ve kaos ortamını oldukça iyi yansıttığını düşünüyorum kitapta. muhtemelen bu kitabı birkaç sene önce okusam biraz abartılı bulurdum muhtemelen ama covid pandemisinin ilk günlerindeki marketlere saldıran insanları hatırlayınca inandırıcı geldi gozüme yazarın anlattıkları.
ayriyeten salgın sonrası görülen ilkelleşmenin de oldukça iyi aktarıldığını düşünüyorum.
kitap genel olarak bakıldığında oldukça sade, akıcı, iyi kurgulanmış ve kolay okunan bir kitaptı. yalnız kitapla ilgili ufak bir şikayetim var: çok kısaydı. okuduktan sonra tadı damağımda kaldı resmen. salgın sonrasında neler olduğu daha ayrıntılı anlatılabilirdi mesela. şahsen ben kitabı okurken biraz şaşırdım da açıkçası zira jack london'ı martin eden, beyaz diş, demir ökçe gibi kitaplarıyla tanıyordum daha çok, halbuki kendisi iyi bir bilim kurgu yazarı da olabilirmiş istese. zira genel olarak gözlem yeteneği iyi bir yazar kendisi, işçi sınıfından gelen biri olarak onları çok iyi tanımasının yanı sıra kendisinin de 'toplumun elit tabakası' olarak tarif ettiği kesime de hakim. bu gözlem yeteneği de bilim kurgu ile birleşince de böyle bir eser çıkmış ortaya. herkese de rahatlıkla önerebilirim, zaten kısa ve kolay okunan bir kitap olduğu için okuması da zor olmayacaktır. alıp okuyun bence.
ayriyeten salgın sonrası görülen ilkelleşmenin de oldukça iyi aktarıldığını düşünüyorum.
kitap genel olarak bakıldığında oldukça sade, akıcı, iyi kurgulanmış ve kolay okunan bir kitaptı. yalnız kitapla ilgili ufak bir şikayetim var: çok kısaydı. okuduktan sonra tadı damağımda kaldı resmen. salgın sonrasında neler olduğu daha ayrıntılı anlatılabilirdi mesela. şahsen ben kitabı okurken biraz şaşırdım da açıkçası zira jack london'ı martin eden, beyaz diş, demir ökçe gibi kitaplarıyla tanıyordum daha çok, halbuki kendisi iyi bir bilim kurgu yazarı da olabilirmiş istese. zira genel olarak gözlem yeteneği iyi bir yazar kendisi, işçi sınıfından gelen biri olarak onları çok iyi tanımasının yanı sıra kendisinin de 'toplumun elit tabakası' olarak tarif ettiği kesime de hakim. bu gözlem yeteneği de bilim kurgu ile birleşince de böyle bir eser çıkmış ortaya. herkese de rahatlıkla önerebilirim, zaten kısa ve kolay okunan bir kitap olduğu için okuması da zor olmayacaktır. alıp okuyun bence.
devamını gör...
8.
jack london ve kısa hikayeleri kalp ben. her yazdığını okuması çok keyifliyken bir de benim çok sevdiğim post-apocalyptic tarzda yazması bu kitabı tadından yenmez bir şeye dönüştürmüş.
jack london çok zeki ve çok iyi gözlemci bir yazar bence. yaşadığı zamanlardan geleceği düşünüp salgın hastalık konusu üzerine bir şeyler yazabilmiş olması, bunu detaylandırması müthiş bir olay.
covid'i tahmin etmiş üff falan demeyeceğim zira kızıl veba ile covid birbirine benzemiyor bile. beni hayran bırakan bir insanın geleceği düşünüp "kesin pis bir hastalık çıkıp insanları kırıp geçirir." diyebilmiş olması. günümüzde bunu yapay zekalar falan tahmin ediyor. şahsen ben geleceği düşününce iklim krizinden bir nüfus azalması olacağını düşünüyorum ama -covid'den önce- bir hastalık yapacak bunu diye düşünmezdim.
kitabın karakterleri de acayip zekice yazılmış. nüfusun entelektüel seviyesinin düşmüş olması, vebadan önce pek de matah olmayan insanların kabile düzeninde önemli insanlara dönüşmesi... böyle bir veba olsa gerçekten de bu olurdu bence.
yalnız iyi ki kitabı covid'in tepe yaptığı dönemlerde okumamıştım, kesin psikolojimi bozardı.
jack london çok zeki ve çok iyi gözlemci bir yazar bence. yaşadığı zamanlardan geleceği düşünüp salgın hastalık konusu üzerine bir şeyler yazabilmiş olması, bunu detaylandırması müthiş bir olay.
covid'i tahmin etmiş üff falan demeyeceğim zira kızıl veba ile covid birbirine benzemiyor bile. beni hayran bırakan bir insanın geleceği düşünüp "kesin pis bir hastalık çıkıp insanları kırıp geçirir." diyebilmiş olması. günümüzde bunu yapay zekalar falan tahmin ediyor. şahsen ben geleceği düşününce iklim krizinden bir nüfus azalması olacağını düşünüyorum ama -covid'den önce- bir hastalık yapacak bunu diye düşünmezdim.
kitabın karakterleri de acayip zekice yazılmış. nüfusun entelektüel seviyesinin düşmüş olması, vebadan önce pek de matah olmayan insanların kabile düzeninde önemli insanlara dönüşmesi... böyle bir veba olsa gerçekten de bu olurdu bence.
yalnız iyi ki kitabı covid'in tepe yaptığı dönemlerde okumamıştım, kesin psikolojimi bozardı.
devamını gör...
9.
“o zamanlar, yiyecek üretenlere kuramsal olarak ‘özgür insanlar’ denirdi. ama gerçekte bunlar özgür değillerdi. ‘özgürlük’ lafta kalıyordu. bir yönetici sınıfı vardı. topraklara ve aletlere, makinelere sahip olan oydu. üreticiler yönetici sınıf için canla başla çalışırlardı.” (syf. 25)
jack london - kızıl veba - kitabında aslında sözde "medeni" insanların bir salgın ile nasıl vahşileştiklerini ve birbirlerine olan gizli nefretlerini ortaya çıkartan ve kısa bir zaman içinde milyarlarca insanın ölümü ile sonuçlanan, sonunda ise sadece birkaç ilkel insanın hayatta kaldığı ve kendileri gibi medeni yaşantıyı bilmeyen çocuklarına medeniyeti öğretmek yerine ilkel yaşamı devam ettirecek ve kendileri de dahil olmak üzere herkesten nefret eden, vahşi, cani varlıklar olmalarına yol açacak şekilde eğitmenlerini ve bu yeni ilkel zamanda yaşlı profesör james howard smith'in torunlarına eski medeni hayatı anlatma çabasını ve torunlarına anlattığı olayları tekrar tekrar nasıl yaşadığını anlatıyor. kısa ve akıcı bir kitaptır.
jack london aslına bu kitapta en vahşi hayvanın en medeni yaşantıyı süren ve medeni oldukları için kendileri ile her fırsatta övünen, en medeni olma çabası ile ömür tüketen insanlar olduklarının altını çiziyor. kitap aynı zamanda bir distopya örneğidir.
jack london'nın en sevdiğim kısa romanlarından biridir. okumanızı tavsiye ederim. bir şey kaybetmezsiniz.
devamını gör...
10.
bir jack london kitabıdır. ve jack london benim eeeen sevdiğim yazarlardan biridir.
kızıl veba 78 sayfalık kısacık bir kitap. (bu arada ben can yayınevi'nden çıkan baskısını okudum.) london bu kitabı yazmaya 1912 yılında başlamış ve london magazine'de tefrika olarak yayınlanmış.
kitabın ilk post apokaliptik roman örneklerinden biri olduğunu düşünenler var. zira london bu kitabında kızıl veba adı verilen, insanların tenini kızarttığı ve ateş yaptığı için bu adı almış, bir hastalık nedeniyle insan soyunun bir hayli azalması üzerinde duruyor.
aradan yaklaşık 60 yıl geçmiş ve artık elektrik, telefonlar, uçaklar yok. insan hakları ve anayasa da yok. dil yozlaşmış. insanlar karınlarını güçlükle doyuruyorlar. tüm canlılar vahşileşmiş. işte bir akşam torunlarına "eski dünyayı" ve "veba salgını"nı anlatıyor anlatıcı karakter. biz de bunu okuyoruz.
bazen (buna ben de şaçırıyorum ama) jack london ile ayn rand arasında tuhaf bi' algısal benzerlik kuruyorum.
keşke bir fizikçi ya da kimyacı bu salgından kurtulsaydı! ama olmadı ve biz her şeyi unuttuk.
sadece bu sözler bile bana medeniyetin bireyin omuzları üzerinde yükseldiği konusunda üçümüzün (ben, rand, london) hemfikir olduğunu düşündürüyor.
bir oturuşta bitecek nefis bi' kitap velhasılı.
keyifle okunsun.
kızıl veba 78 sayfalık kısacık bir kitap. (bu arada ben can yayınevi'nden çıkan baskısını okudum.) london bu kitabı yazmaya 1912 yılında başlamış ve london magazine'de tefrika olarak yayınlanmış.
kitabın ilk post apokaliptik roman örneklerinden biri olduğunu düşünenler var. zira london bu kitabında kızıl veba adı verilen, insanların tenini kızarttığı ve ateş yaptığı için bu adı almış, bir hastalık nedeniyle insan soyunun bir hayli azalması üzerinde duruyor.
aradan yaklaşık 60 yıl geçmiş ve artık elektrik, telefonlar, uçaklar yok. insan hakları ve anayasa da yok. dil yozlaşmış. insanlar karınlarını güçlükle doyuruyorlar. tüm canlılar vahşileşmiş. işte bir akşam torunlarına "eski dünyayı" ve "veba salgını"nı anlatıyor anlatıcı karakter. biz de bunu okuyoruz.
bazen (buna ben de şaçırıyorum ama) jack london ile ayn rand arasında tuhaf bi' algısal benzerlik kuruyorum.
keşke bir fizikçi ya da kimyacı bu salgından kurtulsaydı! ama olmadı ve biz her şeyi unuttuk.
sadece bu sözler bile bana medeniyetin bireyin omuzları üzerinde yükseldiği konusunda üçümüzün (ben, rand, london) hemfikir olduğunu düşündürüyor.
bir oturuşta bitecek nefis bi' kitap velhasılı.
keyifle okunsun.
devamını gör...
11.
kızıl veba en sevdiğim yazarlardan olan jack london'ın minik kitabıdır.
kitabın sayfa sayısı oldukça kısa bu da demek oluyor ki kitabı bir kahve eşliğinde bir solukta bitirip gününüzü daha da güzelleştirip hemen başka bir güzel kitaba başlayabilirsiniz.
ancak kitabın sayfa sayısının azlığına bakıp önyargılı olmayan kitapta anlatılanlar gerçekten çok hoş, insanı oldukça etkiliyor.
yıllar yıllar öncesinde yani 1912 yılında yayınlanmasına rağmen günümüzde bir çok kitap rafında yer alması bu dediğimi kanıtlar niteliğindedir.
kitap dede ve torun arasında geçen tatlı anlatımıyla başlıyor. o aradaki kuşak farkını çok güzel bir şekilde okuyucuya aktarmış yazar.
çok ileriki yıllarda yaşanan salgın sonrasında insanların çoğu yok olmuştur, geriye kalanlar ise oldukça değişmiş adeta ilk insanlığa dönmüşlerdir. kızıl vebanın ilk çıktığı zamanlar da yaşayan dede ilk çıkışını ve o dönemde yaşananları torunlarına anlatmaktadır.
kitabın konusu genel hatlarıyla böyle. sıradan bir salgın hastalıklarıyla mücadeleyi konu alan bir kitap olarak düşünmeyin. gerçekten bu kadar az sayfayla bu kadar çok şey anlatan nadir kitaplardan.
okuyun, okutun pişman olmayacaksınız.
kitabın sayfa sayısı oldukça kısa bu da demek oluyor ki kitabı bir kahve eşliğinde bir solukta bitirip gününüzü daha da güzelleştirip hemen başka bir güzel kitaba başlayabilirsiniz.
ancak kitabın sayfa sayısının azlığına bakıp önyargılı olmayan kitapta anlatılanlar gerçekten çok hoş, insanı oldukça etkiliyor.
yıllar yıllar öncesinde yani 1912 yılında yayınlanmasına rağmen günümüzde bir çok kitap rafında yer alması bu dediğimi kanıtlar niteliğindedir.
kitap dede ve torun arasında geçen tatlı anlatımıyla başlıyor. o aradaki kuşak farkını çok güzel bir şekilde okuyucuya aktarmış yazar.
çok ileriki yıllarda yaşanan salgın sonrasında insanların çoğu yok olmuştur, geriye kalanlar ise oldukça değişmiş adeta ilk insanlığa dönmüşlerdir. kızıl vebanın ilk çıktığı zamanlar da yaşayan dede ilk çıkışını ve o dönemde yaşananları torunlarına anlatmaktadır.
kitabın konusu genel hatlarıyla böyle. sıradan bir salgın hastalıklarıyla mücadeleyi konu alan bir kitap olarak düşünmeyin. gerçekten bu kadar az sayfayla bu kadar çok şey anlatan nadir kitaplardan.
okuyun, okutun pişman olmayacaksınız.
devamını gör...