uzun süre önce aklımda nasıl yazacağımı hiç bilmediğim bir hikaye vardı. her şey ağaçtan kopup toprağa kavuşmuş bir tohumun yüz yıl süren ağaç olma yolculuğunda karşılaştıkları ile ilgiliydi. muhtemelen şuna benzer cümlelerle başlardı;
"tohum toprak-küreye düşerken, yaşamın sonunun bu berrak gökyüzü olduğunu düşünüyordu ve düşüşü bin yaşamdan daha hareketliydi. hafif bir rüzgar esti, tohumla birlikte bir yağmur tanesi de toprak-küreyi şenlendirdi. ardından bir sağanak patlak verecekti..."

anlatmak istediğim yaşamın o sonsuz döngüsü de değildi. ağaç orada durup kalmışken akıp giden yaşamdı. ama canlı olan, hikayeye kahraman olan da ağaç olmalıydı. onun düşünceleri onun gördükleri, onun gölgesinde büyümüş bir çocuk, kabuğuna kazınmış onlarca aşk(çoğu bir sonuca bağlanamayacak)...üstünü yol edinmiş karıncalar, dalına konup göçen kırlangıçlar, birbiri ardına akıp duran mevsimler, altında dinlenen bir çoban, ağacın dallarını eğen kaval sesi, koyunlar ve bazen ağaca gelen güneşe uzanma isteği...
ama tohum kafamda bir türlü ağaç olamıyordu;

"...tohum şu düştüğü yerde yalnız kalmanın ne kötü şey olduğunu düşünüyordu. ta ki bir sincap onu kapıncaya dek... sonra sincap onu bir karanlığa hapsetti. tohum orada yalnız değildi, ama artık yaşadığını düşünmediği için kimseyle konuşmadı. sonra bir gün sincap, biriktirdiği tohumlar, beş bini aşmışken öldü. tohum belirsiz bir süre sincabın bıraktığı yerde kaldı..."

bunun gibi belirsizliklerde kalıyordu tohum. sonra şu sincabın hikayesi de neydi? öylesine mi topluyordu bu tohumları, neden ölmüştü? sincabın yaşam döngüsü ne olacaktı ya da bunun bir önemi var mıydı? tohum muhtemelen tüm tohumlar arasında en şanslısıydı. hepsinden ayrı ve gelişmeye hepsinden elverişli bir yerde duruyordu. sonra tohumun dünyaya bakışını değiştiren o olay oldu;

"... tohum sonsuz bir karanlıkta etrafındaki tüm tohumlardan daha yalnızken yaşadığını hissetmiyordu. ayrıca duyuyordu ki diğer tohumlardan çürüyenler oluyordu. bir sarsıntıyla yerinden oynayıncaya kadar anladığını sanıyordu ki yaşamın sonu çürümeden ibarettir. sarsıntıdan sonra düştüğü çamurluktan emdiği su ile şişti, kendine geldi ve hayat doldu. yaşamaya yeniden bir inanç duydu. ilk defa konuştuğunda gökyüzünü özlüyorum dedi, ama kimse onu duymadı. yılmadı ve tüm gücüyle toprağın üstünde olmayı istedi. bir gün yapraklarını ve yapraklarına vuran güneşi hissetti toprağın üzerinde..."

şimdi hikayeyi böyle yerlerde kesmeyi seviyorum. mutlu sonlar yok, ortada bırakılmış mutlu yarımlar var. her şey yarım, bu kötü değil, bir şey tamamlanmışsa bitmiş demektir, bu daha kötü. hikayeler kafamda durmadan devam ediyor, değişiyor yaşıyor. insanlar da kafamda devam ediyor. yani ayrılık diye bir şey yok. kalbim böylelikle hiç kırılmıyor. (bunun yalan olduğunu ben de biliyorum) ama öyle ki, insanlarımı kaybetmek istemiyorum, hiçbir gerçekliği sahiplenecek kadar güçlü değilim. o yüzden bana ait olan hikayeleri, bir son yazmadan oynayıp duruyorum kafamda...
devamını gör...
cem yıldız
devamını gör...
başlanılan herhangi bir işi, ilişkiyi, sohbeti, uğraşı, kitabı nihayete erdirmeden terk etme durumu.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"yarım bırakmak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim