asaf halet çelebi- ibrahim'dir.

"ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîm
güneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhîm
gönlümü put sanıp kıran kim"
devamını gör...
kelimeler adamın sesiyle huzur veriyor kalbe diyerek dinlemeyi sevdiğim için ilk onu bırakıyorum.


okumak isteyen için,


ömür hanımla güz konuşmaları

...ve güz geldi ömür hanım. dünya aydınlık sabahlarını
yitiriyor usul usul. insanın içini karartan bulutların seferi var
göğün maviliğinde. yağmur ha yağdı ha yağacak. in-
cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
hüznün bütün koşulları hazır. nedenini bilmediğim bir
keder akıyor damarlarımdan. kalbimin üstünde binlerce
bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı,
yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir
engebeler atlası. yaşamak bir can sıkıntısı mıdır ömür
hanım?


her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? acıyı
görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek
kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan,
umuttan, sevinçten ne anlar? göğü görmeden, denizi gör-
meden maviyi anlamaya benzemez mi bu? bir güz dü-
şünün ki ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış,
böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? başlamanın bir
anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa
başlangıcı olmak değil midir? yaşamı düz bir çizgide tut-
mak tükenmektir. yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı
aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların
sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik
olur tükenmek değil de?


yağmur yağıyor ömür hanım...gökten değil, yüreğimin
boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...ve ben sonsuz
bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gi-
diyorum. seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar ka-
tından?


dönelim...dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır
çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü
kabuklarına sığınmaktır...olsun dönelim biz yine de. bi-
lincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var.
evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın
görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dö-
nelim. ölçüsüz yaşamak bize göre değil ömür hanım.
büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. küçücük
avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın
binlerce engeli yığıldı önümüze. hangi birini yenebilirdik
bunca olanaksızlık içinde. umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi
öğrendik böylece.

yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı ömür hanım.
bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden.
sahi nedir yaşamın anlamı? geriye dönüyorum sık sık
yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır
yükler aldığı zamanın derin denizlerine. bakıyorum umut
karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka
ne ki? yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi
içine alan kocaman bir yanılsama... değil mi yoksa?


öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim,
özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. koşullarım beni
oluşturdu ben acılarımı buldum. herkes gibi yaşasaydım
eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi
avutmaya beni. bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir
yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice
eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, va-
rolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya...


oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının
eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla
dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. öyle bir tüketmek
ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal-
gınlığımdan her döndüğümde...bir ben ki tüm ilişkilerin
perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya-
kınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir
ömür hanım?


susmak yalnızlığın ana dilidir, ömür hanım, şiiridir, beni
konuşmaya zorlama ne olur. sözün sularını tükettim ben,
kaynağını kuruttum. geriye bir büyük sessizlik kaldı yü-
reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...yalnızım
ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi ka-
ranlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...sularım
toprağa sızıyor bak. yüzümü geceler örtüyor. binlerce taş
saklanıyor içimde. kim kimin derinliğini görebilir, hem
hangi gözle?


kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok ko-
nuşuyorlar ki...bir söz insanın neresinden doğar dersiniz?
dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? düşlerinden
mi yoksa gerçeğinden mi? ve kaç kapıdan geçip yerini
bulur bir başka insanda? yerini bulur mu gerçekten? sözü
yasaklamalı ömür hanım yasaklamalı...kimsenin kimseyi
anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne
işe yarıyor ki? olanağı olsa da insanların yürekleri ko-
nuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten
olurdu. aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. yanılıyor
muyum? olsun. yanıldığımı biliyorum ya...



yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. kurşun
aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan.
belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. sessizlik
sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü,
iç zenginliği verir insana. dünyanın usul usul ağaran o
puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin
akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. anlık
izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü,
kalıcı ömürlüdür...alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi,
bizi değişmek çirkinleştirir de.


kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir
adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz
olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. istemenin kuralı
yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek ya-
şamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız,
ne yerinde ne yersiz...


biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir par-
çamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. en büyük hü-
nerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı
kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...kıyılarımız duy-
gularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir;
ufuklarımızsa sisler içinde...o kıyısız gökyüzü nasıl sığar
küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pen-
cereye...nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? ve nedir
ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir
içimize. çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek,
bu ezbere yaşamla.


dünya bir testidir, de, ömür hanım, ömür bir su...sızar
iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir
yudum mutluluk için. ve bir gün ölümün balkonundan...
dökülür toprağa el içi kadar bir su. yerde birkaç damla
nem, bir avuç ıslaklık...ölümü bilerek nasıl yaşar insan,
geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün
acıların anasıdır, de...


sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. değişik şeyler
söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. yıldım ömrümün ka-
lıplarından. beni duy ve anla.


yağmur dindi ömür hanım. gökyüzü masmavi gülümsedi
yine. doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. umudun
ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi
atlasından. ne aldanış! bulutların rengi mavi-beyaz mıdır,
kurşuni-külrengi mi yoksa?


gökyüzünü öpmek isterdim ömür hanım, gözlerimle değil
dudaklarımla. yoruldum bulutları kirpiklerimde taşı-
maktan. delilik mi dedin? kim bilir...belki de yerde sü-
rünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir
aykırı olmak duygusu. gökyüzü de olmak isteyebilirdim
değil mi? kim ne diyebilir ki?


kimseler görmedi ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
içimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş
ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim
olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,
ben geçtim...yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir
saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde,
ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. beni cam kı-
rıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü
ve dağınıklığı ile... yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.


ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. saatlerce dayak
yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. ürperiyorum. bir
at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın so-
kaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. içimde bir çocuk,
yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş
umut ölülerini çiğneyerek. sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş,
yanılmış bir çocukluk olmasın ömür hanım?
devamını gör...
vogon şiiri.

senin işemelerin banadır ey lekecikli homurtu böcekçiği
hastalıklı bir arının üzerindeki bir sürü gevezelik lekesi gibi
zor da olsa bul onu, yalvarıyorum sana,
benim yürüyen, dönen asalaklarım.
ve üzerimke buruşuk gündüz sefartlarından halka halka ağ at
yoksa seni bulandıran çatırdağımla parçanklara büldürtürüm seni,
bak bakalım vazgeçiyor muyum?

(bkz: otostopçunun galaksi rehberi)
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
attila ilhan pia
devamını gör...
erdem bayazıtın biraz yorgunum şiiri . erdem bayazıt yazmasa ben çoktan yazmıştım heralde bu şiiri .bu kadar duygularıma tercüman olan bi şiir yok .
devamını gör...
aşk iki kişiliktir.
devamını gör...
arkadaş zekai özger’in birçok şiiri.

(bkz: aşkla sana)
(bkz: merhaba canım)
(bkz: sığıntı kuşu)
devamını gör...
üçüncü şahsın şiiri./ attila ilhan
sessiz gemi./ yahya kemal beyatlı
aşk iki kişiliktir./ ataol behramoğlu
ben sana mecburum./ attila ilhan
taş parçaları./ birhan keskin
bir nedeni yok, yalnızca öptüm./ küçük iskender.
devamını gör...
üvercinka.
devamını gör...
ruhum dolmuş yine
aranıyor bakınıyor dökülmesi
içindekileri atması gerekli
saf birini buluyor
hayatı seviyormuş çok istersen olur filan diyormuş
getirin o salağı bana dedi ruhum
bundan daha iyi bir kurban olamaz
devamını gör...
murathan mungan-yalnız bir opera

gittin.
şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
(...)
şimdi biz neyiz biliyor musun?
akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
birbirine uzanamayan
boşlukta iki yalnız yıldız gibi
acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
bizden diyorum, ikimizden
ne kalacak?
(...)
devamını gör...
ismet özel - celladıma gülümserken çektirdiğim son resmin arkasındaki satırlar
devamını gör...
allah sana mal vermiş, alaman bombası gibi.
devamını gör...
milyon kere ayten şiirini keşke ben yazmış olsaydım ya.
devamını gör...
"kalbim
ölü mevsimler gibisin
bir şeyin görünmeyen iyi yanları gibi
ama bitti mevsim,
bir başka yolcu yok sana
fark etmez gibisin. " dizelerinin yer aldığı şiiri yazmış olmak...
gerçi kim bağışlayacak beni kitabındaki çoğu şiiri yazmak isterdim ya da birhan keskin olsam daha mı kolay olurdu.
devamını gör...
mona roza
devamını gör...
lavinia şiirini yazmış olmayı isterdim
devamını gör...
o kadar çok var ki hangi birini söyleyeyim bilemiyorum. hakkımı nazımdan yana kullanıyorum. karlı kayın ormanıni yazmak isterdim
devamını gör...
çok var ama nazım hikmetten "saçları saman sarısı..." diyeyim. onu ben yazmış olsam yeterdi.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"yazarların yazmak istediği şiir" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim