kafa kafaya radyo yayını
yayın sonrası tanım : sevgili arkadaşlar güzel geri dönüşleriniz için hepinize tek tek teşekkür ederiz. genel olarak konular biraz dağınık gibi görünsede, sizleri sıkmamak için yayının temposunu sürekli yukarıda tutmaya çalıştık. tanımlarınızı tek tek okuyor, eleştiri ve tavsiyelerinizi kulağımıza küpe ediyoruz* bizi çok motive ettiniz. gelecek yayınlarda üzerine koyarak devam etmeyi, yeri geldiğinde tıpkı araya koyduğumuz komik capslar gibi sizleri güldürmeyi ve düşündürtmeyi planlıyoruz. sonraki yayınlarımızda görüşmek üzere. *
devamını gör...
abartılan ünlüler
şeyma subaşı
demet akalın
hande erçel
demet özdemir
burcu esmersoy
alişan
ibrahim tatlıses
kerem bursin
burak özçivit
demet akalın
hande erçel
demet özdemir
burcu esmersoy
alişan
ibrahim tatlıses
kerem bursin
burak özçivit
devamını gör...
pinokyo yalnızlığı
carlo collodi’nin ölümsüz kahramanı pinokyonun sahip olduğu bazı özellikler sonunda mahkum olduğu yalıtılmıştık duygusudur.
bir marangoz olan gepetto ustanın yaptığı ve nasıl olduysa hayat bulan ve tahta olması dışında gerçek bir erkek çocuktan farkı olmayan bir kukla çocuktur pinokyo.
pinokyo yalnız bir çocuktur ve yalnızlık onun ebedi mahkumiyetidir. üç özelliği onu tek başına kalma tutsaklığına düşürmüştür. modern zamanda da bu özelliklere sahip olan insanların çevresi asla kalabalık olmayacaktır. bu yüzden bu karakter özellikleri yüzünden yalnız kalanların pinokyo yalnızlığı yaşadığını düşünüyorum ben.
birinci özellik nitelikli yalanlar söyleyememektir. insanlar çevrenizde olmak için onlara masum yalanlar söylemenizi bekler. onları rahatlatacak, onlara huzur verecek yalanlar ve sizin bu konuda yetkin olmanızı da isterler. zira yalan, anlaşılırsa tam anlamıyla bir yalan olur ve insanlar söylenen yalanların yalancıktan gerçek olmalarını isterler.
ikinci özellik özgün olmak. pinokyo gibi yaramaz ve kafasına estiğini yapan bir çocuksanız hayatınız zor olacaktır. insanlar onlara benzememizi bekler. siz ne kadar farklı olursanız onlar da sizden o kadar uzaklaşır. koydukları saçma kuralları kabul etmezseniz onlar da sizi kabul etmeyeceklerdir aralarına.
üçüncü özellik ise insan olmaya çalışmak. bu en zorlu mücadeledir. insanlar türlerini inkar eden varlıklardır. insanları balık olmaya çalışan birer kedi gibi görebilirsiniz. insan olmak için diğerlerine saygı gösterir, kendinizi ruhen zenginleştirmeye çalışır, bütün yaşam formlarına saygı duyar, yaşadığınız dünyayı güzelleştirmeye çalışırsanız diğer insanlar sizi iflah olmaz bir romantik sayacak ve sizden kaçacaktır yine.
ama siz unutmayın yalnız kalmak sadece pinokyoya özgü bir özellik değil. yalnız kalmaktan korkmayın. kendinizi tanısanız seversiniz bence.
ve yine aklınızda tutun yalnız kalmanın şartlarını: dürüstlük, özgünlük, insanlık ve tahta. zorunuza mı gitti!
bir marangoz olan gepetto ustanın yaptığı ve nasıl olduysa hayat bulan ve tahta olması dışında gerçek bir erkek çocuktan farkı olmayan bir kukla çocuktur pinokyo.
pinokyo yalnız bir çocuktur ve yalnızlık onun ebedi mahkumiyetidir. üç özelliği onu tek başına kalma tutsaklığına düşürmüştür. modern zamanda da bu özelliklere sahip olan insanların çevresi asla kalabalık olmayacaktır. bu yüzden bu karakter özellikleri yüzünden yalnız kalanların pinokyo yalnızlığı yaşadığını düşünüyorum ben.
birinci özellik nitelikli yalanlar söyleyememektir. insanlar çevrenizde olmak için onlara masum yalanlar söylemenizi bekler. onları rahatlatacak, onlara huzur verecek yalanlar ve sizin bu konuda yetkin olmanızı da isterler. zira yalan, anlaşılırsa tam anlamıyla bir yalan olur ve insanlar söylenen yalanların yalancıktan gerçek olmalarını isterler.
ikinci özellik özgün olmak. pinokyo gibi yaramaz ve kafasına estiğini yapan bir çocuksanız hayatınız zor olacaktır. insanlar onlara benzememizi bekler. siz ne kadar farklı olursanız onlar da sizden o kadar uzaklaşır. koydukları saçma kuralları kabul etmezseniz onlar da sizi kabul etmeyeceklerdir aralarına.
üçüncü özellik ise insan olmaya çalışmak. bu en zorlu mücadeledir. insanlar türlerini inkar eden varlıklardır. insanları balık olmaya çalışan birer kedi gibi görebilirsiniz. insan olmak için diğerlerine saygı gösterir, kendinizi ruhen zenginleştirmeye çalışır, bütün yaşam formlarına saygı duyar, yaşadığınız dünyayı güzelleştirmeye çalışırsanız diğer insanlar sizi iflah olmaz bir romantik sayacak ve sizden kaçacaktır yine.
ama siz unutmayın yalnız kalmak sadece pinokyoya özgü bir özellik değil. yalnız kalmaktan korkmayın. kendinizi tanısanız seversiniz bence.
ve yine aklınızda tutun yalnız kalmanın şartlarını: dürüstlük, özgünlük, insanlık ve tahta. zorunuza mı gitti!
devamını gör...
kendime saygım var davranışları
uykunu biri için feda etmemek, güzel giyinmek ve kendini sevmek, üzülünce şöyle kalkıp güzelce bakım yapabilmek, hayır diyebilmek, sürekli insanların peşinden koşturmamak.
devamını gör...
europa universalis 4
yaklaşık 380 saat oynadığım bir oyundur kendileri. bu saatleri gerçekten zevk alarak geçirdiğimi söylemek istiyorum ama oyunda bazı şeyler var ki beni hafiften oyunu bırakmaya itti. uzun bir süredir de oynamadım.
1- tekrar etme:
oyunda başınıza gelebilecek iki tane şey var, ya küçük bir ülke alır ve onu büyütürsünüz ya da büyük bir ülke alır onu daha da büyütürsünüz. bu oyunda asla küçülme yok. büyüdükçe sadece güçleniyorsunuz. tek kısıt hızlı büyümemeniz. aldığınız yerleri core yaparsanız ve koalisyon yemezseniz sıkıntı yok. bu, gerçekçiliğe çok büyük bir darbe. tamam bu bir oyun ama bence bu konuda gerçeğe biraz daha benzemeliydi. büyük ülkeler büyümekle ilgili sıkıntılar yaşasaydı. bu oyuna göre belli bir büyüklüğe ulaşan her ülke tüm dünyayı fethetmeliydi. bu özelliği hiç sevmedim. büyük ülkeler neden çöker kısmını hiç anlatmamış ve bu da oyunun zevkini almış. bu oyunda sadece büyümek var. bu yüzden de belli bir yerden sonra sıkıyor ve rakibiniz kalmıyor. işte, bu sıkıcı kısma ne zaman ulaşacağınız ilk başta aldığınız ülke ile alakalı. keşke ülke büyüdükçe bu sefer de onu dağılmadan tutmaya çalışmakla uğraşabilsek ama ne yazık ki böyle bir şey yok.
2- bilime ulaşma:
osmanlı alıyorum, biraz para veriyorum cebimden ve şak! artık rönesanstayız. biraz zaman geçiyor ve ben para biriktiriyorum, sonra vakti geliyor ve şak! artık osmanlı reformu da yaşıyor. 1800lere gelmeden osmanlı aydınlanmayı bile yaşıyor. böyle bir şey yok. bilime bu kadar kolay ulaşmak aşırı sıkıcı olmuş. avrupa ile oynarken tamam ama avrupa dışında oynarken bilimin yayılmasını beğenmedim. osmanlı ile yıllar boyunca bilimden nasipleneceğiz diye kıvranmalı, bu sırada da elimizdekileri korumak için çaba sarf etmeliydik. peki oyunda olan ne? para ver bilimi al ve genişlemeye devam et. daha çok genişleyip daha çok para kazan ve bilim gelirse al. bunun çözümü de yeni teknolojilerle açılan birimleri daha güçsüz yapmak değil, osmanlı'nın institution almasını bir şekilde zorlaştırmak. ben şahsen osmanlıyı belli bir yere getirip sonra avrupadan geri kalmamak için uğraşmayı tercih ederim ama oyunda öyle değil. hindistanda bile biraz mana yatırıp institution alabiliyorsunuz. öh yani.
3- oyunun bizi tarihsel olmaya zorlaması:
bu aslında bir zorunluluk değil ama yine de verdiği avantajlar o kadar yüksek ki insan mecburen iyi oynamak için tarihsel devam etmek zorunda kalıyor. yani zamanında osmanlı padişahları durum onu gerektirdiği için belli yerleri fethetmiş ama ben oyunu oynarken aynı şartlar oluşmuyor ki o zaman neden bana aynı sıra ile belli yerleri fethetmemi gerektiren görevler veriyorsun? sanki illa tarihteki aynı sıra ile devam etmem gerekiyor. sandbox olmasını ve görev ağaçlarının hiç olmamasını tercih ederdim veya olacaksa bile tarihteki sıra ile olmamasını isterdim. sonuçta zamanında o yeri fetheden kişi kendi zamanına göre uygun görmüş ama bu oyunda şartlar farklı her şey farklı ben niye o zamanki ile aynı şeyi yapmaya uğraşayım? sevemedim bu özelliği de.
4- poplar olmaması:
oyunda bilimi ve teknolojiyi bulmak krala bu kadar dayanmamalı. aksine, victoria 2 gibi poplar (population, şehirde yaşayan insanlar) olmalı her şehirde yaşayan ve bunlar bilim üretmeli ama eğer bu olmuyorsa da şehir şehir bölünmeli. şimdiki halinde teknolojileri sanki kralım buluyormuş gibi oluyor. oyun mana puanlarına fazla bağlı. bence bu da değişmeli. kral salak olursa ülke şak diye çöküyor, iyi olursa hemen şahlanıyor. böyle deyince gerçekçi oldu mu evet ama iyi kralların ülkeyi şahlandırması bu oyundaki ile aynı sebeplerden dolayı değil.
1- tekrar etme:
oyunda başınıza gelebilecek iki tane şey var, ya küçük bir ülke alır ve onu büyütürsünüz ya da büyük bir ülke alır onu daha da büyütürsünüz. bu oyunda asla küçülme yok. büyüdükçe sadece güçleniyorsunuz. tek kısıt hızlı büyümemeniz. aldığınız yerleri core yaparsanız ve koalisyon yemezseniz sıkıntı yok. bu, gerçekçiliğe çok büyük bir darbe. tamam bu bir oyun ama bence bu konuda gerçeğe biraz daha benzemeliydi. büyük ülkeler büyümekle ilgili sıkıntılar yaşasaydı. bu oyuna göre belli bir büyüklüğe ulaşan her ülke tüm dünyayı fethetmeliydi. bu özelliği hiç sevmedim. büyük ülkeler neden çöker kısmını hiç anlatmamış ve bu da oyunun zevkini almış. bu oyunda sadece büyümek var. bu yüzden de belli bir yerden sonra sıkıyor ve rakibiniz kalmıyor. işte, bu sıkıcı kısma ne zaman ulaşacağınız ilk başta aldığınız ülke ile alakalı. keşke ülke büyüdükçe bu sefer de onu dağılmadan tutmaya çalışmakla uğraşabilsek ama ne yazık ki böyle bir şey yok.
2- bilime ulaşma:
osmanlı alıyorum, biraz para veriyorum cebimden ve şak! artık rönesanstayız. biraz zaman geçiyor ve ben para biriktiriyorum, sonra vakti geliyor ve şak! artık osmanlı reformu da yaşıyor. 1800lere gelmeden osmanlı aydınlanmayı bile yaşıyor. böyle bir şey yok. bilime bu kadar kolay ulaşmak aşırı sıkıcı olmuş. avrupa ile oynarken tamam ama avrupa dışında oynarken bilimin yayılmasını beğenmedim. osmanlı ile yıllar boyunca bilimden nasipleneceğiz diye kıvranmalı, bu sırada da elimizdekileri korumak için çaba sarf etmeliydik. peki oyunda olan ne? para ver bilimi al ve genişlemeye devam et. daha çok genişleyip daha çok para kazan ve bilim gelirse al. bunun çözümü de yeni teknolojilerle açılan birimleri daha güçsüz yapmak değil, osmanlı'nın institution almasını bir şekilde zorlaştırmak. ben şahsen osmanlıyı belli bir yere getirip sonra avrupadan geri kalmamak için uğraşmayı tercih ederim ama oyunda öyle değil. hindistanda bile biraz mana yatırıp institution alabiliyorsunuz. öh yani.
3- oyunun bizi tarihsel olmaya zorlaması:
bu aslında bir zorunluluk değil ama yine de verdiği avantajlar o kadar yüksek ki insan mecburen iyi oynamak için tarihsel devam etmek zorunda kalıyor. yani zamanında osmanlı padişahları durum onu gerektirdiği için belli yerleri fethetmiş ama ben oyunu oynarken aynı şartlar oluşmuyor ki o zaman neden bana aynı sıra ile belli yerleri fethetmemi gerektiren görevler veriyorsun? sanki illa tarihteki aynı sıra ile devam etmem gerekiyor. sandbox olmasını ve görev ağaçlarının hiç olmamasını tercih ederdim veya olacaksa bile tarihteki sıra ile olmamasını isterdim. sonuçta zamanında o yeri fetheden kişi kendi zamanına göre uygun görmüş ama bu oyunda şartlar farklı her şey farklı ben niye o zamanki ile aynı şeyi yapmaya uğraşayım? sevemedim bu özelliği de.
4- poplar olmaması:
oyunda bilimi ve teknolojiyi bulmak krala bu kadar dayanmamalı. aksine, victoria 2 gibi poplar (population, şehirde yaşayan insanlar) olmalı her şehirde yaşayan ve bunlar bilim üretmeli ama eğer bu olmuyorsa da şehir şehir bölünmeli. şimdiki halinde teknolojileri sanki kralım buluyormuş gibi oluyor. oyun mana puanlarına fazla bağlı. bence bu da değişmeli. kral salak olursa ülke şak diye çöküyor, iyi olursa hemen şahlanıyor. böyle deyince gerçekçi oldu mu evet ama iyi kralların ülkeyi şahlandırması bu oyundaki ile aynı sebeplerden dolayı değil.
devamını gör...
evlenecek erkekler için öneriler
1. baba otoritesi diyo çünkü kendi de ezecek ya alışkın olsun diyo çakal
2. asla bir kadının erkekten daha başarılı olabileceğine inanamak istemeyen bunu kaldıramayan özgüvensiz ezik erkek düşüncesi
3. böyle ezilecek birini bulursanız mutlaka evlenin çünkü onlar bulamamıştır diyo.
nerden bakarsan bak rezil düşünceler bütünü nerden tutarsan tut elinde kalıyor. allah hepimizi sizin gibi vasıfsızlardan korusun.
2. asla bir kadının erkekten daha başarılı olabileceğine inanamak istemeyen bunu kaldıramayan özgüvensiz ezik erkek düşüncesi
3. böyle ezilecek birini bulursanız mutlaka evlenin çünkü onlar bulamamıştır diyo.
nerden bakarsan bak rezil düşünceler bütünü nerden tutarsan tut elinde kalıyor. allah hepimizi sizin gibi vasıfsızlardan korusun.
devamını gör...
bazı kadınların yemek yapmayı hizmetçilik olarak görmesi
bazı erkeklerin ev işi şurda dursun, içtiği suyun bardağını mutfağa götürmeyi bile kılıbıklık addeddiği bir toplumda... her neyse. anlatmak istemiyorum.
devamını gör...
tarja turunen
nightwish ile koca bir türün doğmasını sağlayan lirik soprano. turunen, sibelius academy ve hochschule für musik karlsruhe'de şan eğitimi aldı. senfonik metal grubu nightwish onun sesi ile parladı. dramatik, "opera" vokal ve sert, hızlı gitar riffleri grubun en güzel özeti. kısa süre sonra "opera metal" olarak adlandırılan senfonik metal tarzları, diğer birçok metal gruba ve sanatçıya ilham verdi. turunen, 21 ekim 2005'te (grubun end of an era konserinin performansından hemen sonra ) kişisel nedenlerden dolayı gruptan çıkarıldı.
solo albümleri;
henkäys ıkuisuudesta (2006)
my winter storm (2007)
the seer ep (2008)
what lies beneath (2010)
colours in the dark (2013)
ave maria – en plein air (2015)
the shadow self (2016)
ın the raw (2019)
solo albümleri;
henkäys ıkuisuudesta (2006)
my winter storm (2007)
the seer ep (2008)
what lies beneath (2010)
colours in the dark (2013)
ave maria – en plein air (2015)
the shadow self (2016)
ın the raw (2019)
devamını gör...
moderatörlerin tanım beğenmesi
az önce başıma gelen ilginç hadise, adım adım iktidar partisine yanlıyorum arkadaşlar.
devamını gör...
çaya şeker atmadan içen kişi
bu hayatın tüm yükünü çeken kişidir.hayatı zaten tatsız olaylara gebedir hep,çayı da şekersiz içer..bu bir miktar üzdü şu an.arada şeker atın la çayınıza.
devamını gör...
thomas edison
(11 şubat 1847 - 18 ekim 1931)
20. yüzyıl yaşamını icatlarıyla büyük bir şekilde etkileyen amerikalı mucit ve iş adamıdır.
edison elinde bulundurduğu onun adını taşıyan amerikan patentiyle tarihteki en önemli ve en verimli mucitlerden biri olarak nitelendirilir. patentlerinin çoğu amerika'nın haricinde almanya, fransa ve ingiltere onaylarına da sahiptir.
ayrıca takma adı menlo park büyücüsü*dür.
20. yüzyıl yaşamını icatlarıyla büyük bir şekilde etkileyen amerikalı mucit ve iş adamıdır.
edison elinde bulundurduğu onun adını taşıyan amerikan patentiyle tarihteki en önemli ve en verimli mucitlerden biri olarak nitelendirilir. patentlerinin çoğu amerika'nın haricinde almanya, fransa ve ingiltere onaylarına da sahiptir.
ayrıca takma adı menlo park büyücüsü*dür.
devamını gör...
sabah yapılan ilk iş
direkt tuvalete gitmek. doğduğum günden beri aynı muhtemelen.
devamını gör...
sözlük yazarlarının en sevdiği yazar ve alıntısı
terry pratchett - "don't think of it as dying, said death. just think of it as leaving early to avoid the rush."
"bunu ölmek olarak algılama, kalabalığa kalmamak için erken çıkmak gibi düşün dedi ölüm."
"bunu ölmek olarak algılama, kalabalığa kalmamak için erken çıkmak gibi düşün dedi ölüm."
devamını gör...
gülhane parkı
ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında
ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında.
ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının nicklerinin hikayesi
son zamanlarda kullanımı oldukça azalmıştır ama her söylediğimde nedense aklıma cumhuriyetin ilk zamanlarındaki takım elbise,şapkalı siyah beyaz fotolar gelir.ah be o zamanlar yaşamak vardı şimdi tipsiz tipsiz dolaşıyoruz
devamını gör...
depresif yazar tanımlarındaki gizemli o
zamir olan o'dur. "düşün ki o bunu okuyor"daki o'dur. tanım sahibi depresif yazarın geçmişinde bir adı batasıca adıldır. çoğu zaman hayırsızın, itin, serserinin tekini refere eder ama bazen de iyi çocuktur bu "o", bazen.
fakat hapsolması gereken birkaç metrekare kalebodur döşeli alandan taşıp ilgisiz başlıklara da damlıyor bu o. söz gelimi portakal sıkacağı başlığında "bana o'nu hatırlatandır" tanımı görülebilme imkanı oluyor ya da luke skywalker'ın poposunda kurt kaynaması gibi hayali bir başlıkta "bana o'nun poposunu özletendir" dramıyla karşılaşmamız her zaman ihtimal dahilinde olabiliyor.
yine de insan üzülüyor. bir "o" var ki içimizden, kafa sözlük ailesinden birini derinden etkilemiş, hırpalamış, üzmüş. şerrrepsiz o çocuk ki yıkmış viran etmiş gönülleri. gözlerim doluyor yemin ederim. peçete verinele.
fakat hapsolması gereken birkaç metrekare kalebodur döşeli alandan taşıp ilgisiz başlıklara da damlıyor bu o. söz gelimi portakal sıkacağı başlığında "bana o'nu hatırlatandır" tanımı görülebilme imkanı oluyor ya da luke skywalker'ın poposunda kurt kaynaması gibi hayali bir başlıkta "bana o'nun poposunu özletendir" dramıyla karşılaşmamız her zaman ihtimal dahilinde olabiliyor.
yine de insan üzülüyor. bir "o" var ki içimizden, kafa sözlük ailesinden birini derinden etkilemiş, hırpalamış, üzmüş. şerrrepsiz o çocuk ki yıkmış viran etmiş gönülleri. gözlerim doluyor yemin ederim. peçete verinele.
devamını gör...
mitosfer
12 madalyalı tanımı olan, kaliteli yazar.
nickini genel manada stratosfer algıladığım, lakin mitleri ile sanat kaygısı güden tanımlarını bildiğim için aklımı troposferden, kısa zamanda yeryüzüne indirdiğim güzide yazarımız..
kendisine mitsel bir de gif bırakarak, nickaltını serbest bırakıyorum.*
nickini genel manada stratosfer algıladığım, lakin mitleri ile sanat kaygısı güden tanımlarını bildiğim için aklımı troposferden, kısa zamanda yeryüzüne indirdiğim güzide yazarımız..
kendisine mitsel bir de gif bırakarak, nickaltını serbest bırakıyorum.*
devamını gör...
seyit onbaşı
18 mart çanakkale zaferinde büyük rol oynamış savaşın gidişatını değiştirmiş şu zamana kadar da başlığı açılmamış kendisini hiç unutmayan güzel torunları olan onbaşıdır. savaştan sonra en azından adamı yüzbaşı albay felan yapsaydınız keşke.
devamını gör...
kitap okuma aşkını kazandıran kitabın ismi
körlük, satranç, yeraltından notlar, simyacı, hayvan çiftliği, medyum ve daha nicesi.....
devamını gör...
