ismi merak uyandıran kitaplar
piedra ırmağı’nın kenarında oturdum ağladım.
kitabın adını görünce mesela neden ola ki diyip almıştım hemen.
kitabın adını görünce mesela neden ola ki diyip almıştım hemen.
devamını gör...
sözlüğe o kadar bağımlı olmak ki artık sözlük olmak
kafa sözlük bağımlılığının geldiği son nokta. arkaaaşlar sözlüğe artık bağımlı değilim; ben sözlüğüm çünkü. şu dakikalarda yenile butonuyum mesela. çok dokanıyorsunuz canım yanıyor. ama en çok da pıt bir anda fırlıyorum ya aşağıda turuncu turuncu o çok hoşunuza gidiyor biliyorum.
devamını gör...
üst kat komşu
bizimkiler şu an oğulları ile konuşuyorlar, evli çoluk-çocuk sahibi oğullarına (baba belli ki kızmış, anne arayı bulmaya çalışıyor, baba hep gergin o eski babalardan, emekliler de) bağırmalı bir nasihat konuşması yapıyorlar. ben de duvarların geçirgenliği yüzünden konuyu bilmesem de üzerime düşen sorumluluğu alıyor ve nasihatlerden faydalanıyorum.
haftada bir-iki gün çılgın torunları bir saat içinde evdeki bütün eşyaların yerini değiştirmek suretiyle gücüne güç katmaya devam etse de severiz kendilerini. hoş görüyor, dert etmiyoruz. başımızın üstünde yerleri var. alt komşuma da elimden geldiğince ses yapmamaya çalışıyorum ama sanırım terlik sesi benden de gidiyordur. kış olunca tabanı ses yapmayan terlik almak lazım.
her şey bir yana başınıza beklenmedik bir iş gelse kapısını çalacak komşularınızın olması şu zamanda, hele de istanbul'da epey lüks bir şey. o yüzden aman ali rıza bey ağzımızın tadı kaçmasın...
haftada bir-iki gün çılgın torunları bir saat içinde evdeki bütün eşyaların yerini değiştirmek suretiyle gücüne güç katmaya devam etse de severiz kendilerini. hoş görüyor, dert etmiyoruz. başımızın üstünde yerleri var. alt komşuma da elimden geldiğince ses yapmamaya çalışıyorum ama sanırım terlik sesi benden de gidiyordur. kış olunca tabanı ses yapmayan terlik almak lazım.
her şey bir yana başınıza beklenmedik bir iş gelse kapısını çalacak komşularınızın olması şu zamanda, hele de istanbul'da epey lüks bir şey. o yüzden aman ali rıza bey ağzımızın tadı kaçmasın...
devamını gör...
bungee jumping
bir gün mutlaka yapmak istediğim adrenalin dolu aktivite. videosunu izlediğimde bile içim bir tuhaf oluyor ama yine de yapacağım.
devamını gör...
metaverse dünyasında tacize uğrayan kadın
teknoloji hızla ilerlerken bu tür zihinlerin ona yetişememesi durumudur.
devamını gör...
snuff
sözleri içerde bir yeri cam gibi tuzla buz eden slipknot şarkısı. ilk dinlenildiğinde dünyalar parçalara ayrılıyor gibi hissettirmesi kaçınılmaz. grubun en güzel şarkısı değildir ama sadece "i only wish you weren't my friend then i could hurt you in the end." kısmında hissedilen hüsran bir çok albümü darmaduman etmeye yeter. şarkı hem suçluluk hem öfke hem de kırgınlığı aynı anda şiddetli biçimde hissettirmek için yazılmış gibi. aynı zamanda chuck palahniuk'un ölüm pornosu olarak çevrilen kitabının da orijinal ismi. kendi adıma şarkıyı 3 kere dinleyince kitaptan daha fazla balyoz etkisi yaratıyor ama kitap da fena değil diyerek şarkının sözlerini en alta not düşüyorum.
tüm sırlarını tenimin içine göm
masumiyetinle beraber uzaklaş ve günahlarımla beni yalnız bırak
etrafımdaki hava hâlâ bir kafesteymişim gibi hissettiriyor
ve aşk yalnızca öfkeye benzeyen bir kamuflaj yine.
bu yüzden eğer beni seviyorsan, bırak gideyim
ve ben fark etmeden önce uzaklaş
kalbim bunu umursayamayacak kadar karanlık
burada olmayan bir şeyi yok edemem
beni kaderime teslim et
eğer yalnız başımaysam nefret de edemem
ve ben sana sahip olmayı hak etmiyorum.
gülümsemelerim uzun zaman önce benden alındı
eğer değiştirebilseydim bunu asla bilmemeyi dilerdim
hâlâ mektuplarını dudaklarımın arasına sıkıştırıyorum
ve onları her öpücüğün tadını çıkarabilecek şekilde tüm parçalarımda yaşatıyorum
ışığın olmadan hayatla yüzleşmeyi başaramadım
ama sen savaşmayı reddettiğinde, hepsi parçalara ayrıldı
bu yüzden nefesini boşa harcama, seni duymayacağım
bunu açıkça belirttiğimi düşünüyorum
sen sevecek kadar nefret edemedin
peki, bu yeterli mi?
keşke hiçbir zaman arkadaşım olmasaydın
böylece her şey bittiğinde canını yakabilirdim
bir aziz olduğumu asla iddia etmedim.
kendimi uzun zaman önce sürgün ettim
gitmene izin vermek için umudumun sonra ermesi gerekliydi
bu yüzden kendini taşlarım karşısında parçalara ayır
ve merhametini ruhuma tükür.
hiç yardıma ihtiyacın olmadı
sadece kendini kurtarmak için beni sattın
ve senin utancını dinlemeyeceğim
kaçmayı tercih ettin - hep aynısın
melekler kontrolü sağlamak için yalan söylerler.
sevgim uzun zaman önce cezalandırıldı
eğer hâlâ önemsiyorsan bunu bilmeme izin verme
eğer beni hâlâ umursuyorsan, bilmeme izin verme!
tüm sırlarını tenimin içine göm
masumiyetinle beraber uzaklaş ve günahlarımla beni yalnız bırak
etrafımdaki hava hâlâ bir kafesteymişim gibi hissettiriyor
ve aşk yalnızca öfkeye benzeyen bir kamuflaj yine.
bu yüzden eğer beni seviyorsan, bırak gideyim
ve ben fark etmeden önce uzaklaş
kalbim bunu umursayamayacak kadar karanlık
burada olmayan bir şeyi yok edemem
beni kaderime teslim et
eğer yalnız başımaysam nefret de edemem
ve ben sana sahip olmayı hak etmiyorum.
gülümsemelerim uzun zaman önce benden alındı
eğer değiştirebilseydim bunu asla bilmemeyi dilerdim
hâlâ mektuplarını dudaklarımın arasına sıkıştırıyorum
ve onları her öpücüğün tadını çıkarabilecek şekilde tüm parçalarımda yaşatıyorum
ışığın olmadan hayatla yüzleşmeyi başaramadım
ama sen savaşmayı reddettiğinde, hepsi parçalara ayrıldı
bu yüzden nefesini boşa harcama, seni duymayacağım
bunu açıkça belirttiğimi düşünüyorum
sen sevecek kadar nefret edemedin
peki, bu yeterli mi?
keşke hiçbir zaman arkadaşım olmasaydın
böylece her şey bittiğinde canını yakabilirdim
bir aziz olduğumu asla iddia etmedim.
kendimi uzun zaman önce sürgün ettim
gitmene izin vermek için umudumun sonra ermesi gerekliydi
bu yüzden kendini taşlarım karşısında parçalara ayır
ve merhametini ruhuma tükür.
hiç yardıma ihtiyacın olmadı
sadece kendini kurtarmak için beni sattın
ve senin utancını dinlemeyeceğim
kaçmayı tercih ettin - hep aynısın
melekler kontrolü sağlamak için yalan söylerler.
sevgim uzun zaman önce cezalandırıldı
eğer hâlâ önemsiyorsan bunu bilmeme izin verme
eğer beni hâlâ umursuyorsan, bilmeme izin verme!
devamını gör...
ismet özel
"dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak"
gibi unutulmaz dizelerin şairidir.
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak"
gibi unutulmaz dizelerin şairidir.
devamını gör...
sosyal medya kullanmayan insan
sosyal medya kullanmayan insan karizması ile meşhur insandır. sözlükler olmasa benim de dahil olacağım gruptur. evet çok az var bizden.*
devamını gör...
görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda
alındı demiyor mu bir de... şu insan demeye dilimin varmadığı yaratıklar karşımda cayır cayır yansalar, elimdeki bir bardak suya muhtaç olsalar, karşılarına geçer o suyu kana kana içerim. öylesine kin ve nefret doluyum.
devamını gör...
yazarların yeni bir sözlükten beklentileri
ben covid-19 aşısının bulunması temennisiyle kaydoldum. inanıyorum güzel bir sinerji oluşturup ve özverili bir çalışma yaparak kıymetli moderasyon ekibi bu illete bir çare bulacaktır
devamını gör...
ferhan şensoy
hayran olduğum yegane insan. büyük usta.
okuyunca ulan benim bu dediğim ve pat diye ezberlediğim şiir kendisine aittir.
beyoğlu'nda gezerim
gözlerimi süzmeden
şaraplarımı içerim
hiç doktora sormadan
beyoğlu'nda şarabi
hoş geldin feran'ağbi
yüreğim pek harabi
boşver be feran'ağbi
şarap verin hanıma
orda hanım yok ağbi
...hassiktir be sezai
beyoğlu'nda gezerim
burda geçmiş hayatım
şarapları içerim
hiç elimde olmadan
beyoğlu sakinleşti
sıyrıldı maskesinden
tramvay bomboş geçti
istiklal caddesinden
boş masada hayalin
kimseye görünmeden
şarap verin hanıma
orda hanım yok ağbi
...hassikter be sezai
balo sokağa sızarım
hiç kimseyi üzmeden
bir intihar biçimi
hiç de faça vermeden
beyoğlu'nda gezerim
burda geçmiş hayatım
şişe aç be sezai.!
burda bitsin hayatım.
okuyunca ulan benim bu dediğim ve pat diye ezberlediğim şiir kendisine aittir.
beyoğlu'nda gezerim
gözlerimi süzmeden
şaraplarımı içerim
hiç doktora sormadan
beyoğlu'nda şarabi
hoş geldin feran'ağbi
yüreğim pek harabi
boşver be feran'ağbi
şarap verin hanıma
orda hanım yok ağbi
...hassiktir be sezai
beyoğlu'nda gezerim
burda geçmiş hayatım
şarapları içerim
hiç elimde olmadan
beyoğlu sakinleşti
sıyrıldı maskesinden
tramvay bomboş geçti
istiklal caddesinden
boş masada hayalin
kimseye görünmeden
şarap verin hanıma
orda hanım yok ağbi
...hassikter be sezai
balo sokağa sızarım
hiç kimseyi üzmeden
bir intihar biçimi
hiç de faça vermeden
beyoğlu'nda gezerim
burda geçmiş hayatım
şişe aç be sezai.!
burda bitsin hayatım.
devamını gör...
amcasının tecavüzüne uğrayan kız
kaçma şüphesinin olmaması ne ya? 1 saniye bile daha hava soluyamasın direkt tıkın içeriye işte.birisinin hayatını mahvetmek bu kadar kolay olmamalı.küfür yasak olmasa birkaç kelime ederdim ama işte. kanıt ortada her şey ortada ve hapse atılmıyor.yazıklar olsun.
edit : psikolojim bozuk demiş. umarım lobotomi ile sorunun kısa sürede çözülür.
edit : psikolojim bozuk demiş. umarım lobotomi ile sorunun kısa sürede çözülür.
devamını gör...
ilk defa bir sözlük ortamına girenlere tavsiyeler
evet bu başlığı açarken bile doğru yapıp yapmadığıma emin değilim. bundan önce herhangi bir sözlük ya da platformda yazmadım. kafasözlüğe de başka bir sözlükte denk geldim (üye olmadan dolaştığım), gördüm, beğendim kayıt oldum. lâkin başlıkta da belirttiğim gibi olaya çok hakim değilim. belli ki bayağı bir tecrübeli yazarlarımız var. genel manada yapılan yanlışları ve yapılması gerekeni yazabilirlerse, ben ve benim gibi yeniler için yazma fırsatı veren kafasözlüğe daha düzgün, güzel bir başlangıç yapmış oluruz. şimdiden teşekkürler. arz ederim.
edit: entry aynı minvalde açılan başlığa taşınmış. teşekkürler uğraşan mod
edit: entry aynı minvalde açılan başlığa taşınmış. teşekkürler uğraşan mod
devamını gör...
her yere geç kalan insan
hastadır..
bu durumla ilgili hep aynı örneği veririm. bir kez uzun yıllardır çalıştığım işe gidemedim çünkü uyuya kalmışım. telefonla ulaşamayıp insan kaynaklarını aramışlar, ölmüş olma ihtimali yüksek, ailesine ulaşıp bizi arayın diye. bir yere geç kalıyorsam öldüğüm düşünülür. çünkü geç kalmam. hiç gitmem ama geç kalmam.
disleksi nedenli toplu taşıma kullanmam aşırı zor oluyor. çünkü ya harfleri birbirine karıştırıyorum ya da her yer birbirine benziyor diye yanlış durakta iniyorum. bu durumu bile hesaplar, evden o kadar erken çıkar, buluşma yerine saatler öncesinde gelmekten çekinmem. bekletmemek için.
bu nedenle bekletiliyorsam bir daha o insanla görüşmüyorum. çünkü beni sadece 10 dakikadır bekletmiş olmuyor, en az 1 saattir bekletmiş oluyor. her yere o kadar saat önce gidip bi de beklemeyi sevmemek gibi psikopat bir tarafım var.
hakkat çekilecek çile değilim. cümlenin sonuna dogru daha iyi anladım. ve buradan tüm insanlığa seslenmek istiyorum. lütfen evden, işten ya da her neyse erken çıkın, biraz dakik olun. çünkü hasta mısınız arkadaşlar ya!
her yere erken gidenler ve her yere erken gidenleri sevenler derneği açıp keşke her yere erken gidip öylece otursak değerli benim gibi olanlar. keşke böyle şeyler olsa. burada da reklamınızı yaptık, şimdi gidiyorum.
edit: soğumadı içim. keşke her yere geç kalan insanları hapse falan atsalar.
bu durumla ilgili hep aynı örneği veririm. bir kez uzun yıllardır çalıştığım işe gidemedim çünkü uyuya kalmışım. telefonla ulaşamayıp insan kaynaklarını aramışlar, ölmüş olma ihtimali yüksek, ailesine ulaşıp bizi arayın diye. bir yere geç kalıyorsam öldüğüm düşünülür. çünkü geç kalmam. hiç gitmem ama geç kalmam.
disleksi nedenli toplu taşıma kullanmam aşırı zor oluyor. çünkü ya harfleri birbirine karıştırıyorum ya da her yer birbirine benziyor diye yanlış durakta iniyorum. bu durumu bile hesaplar, evden o kadar erken çıkar, buluşma yerine saatler öncesinde gelmekten çekinmem. bekletmemek için.
bu nedenle bekletiliyorsam bir daha o insanla görüşmüyorum. çünkü beni sadece 10 dakikadır bekletmiş olmuyor, en az 1 saattir bekletmiş oluyor. her yere o kadar saat önce gidip bi de beklemeyi sevmemek gibi psikopat bir tarafım var.
hakkat çekilecek çile değilim. cümlenin sonuna dogru daha iyi anladım. ve buradan tüm insanlığa seslenmek istiyorum. lütfen evden, işten ya da her neyse erken çıkın, biraz dakik olun. çünkü hasta mısınız arkadaşlar ya!
her yere erken gidenler ve her yere erken gidenleri sevenler derneği açıp keşke her yere erken gidip öylece otursak değerli benim gibi olanlar. keşke böyle şeyler olsa. burada da reklamınızı yaptık, şimdi gidiyorum.
edit: soğumadı içim. keşke her yere geç kalan insanları hapse falan atsalar.
devamını gör...
pavlov'un göbeği
ya yazarların tanımlarını noktasına virgülüne dokunmadan kopyalayıp intihal yapan,
veya daha kötüsü yan hesabı olup onunla yaptığı tanımı unutan “kafa sözlük yöneticisi”.
konu ile ilgili açıklamasını merakla bekliyoruz.
başlık için (bkz: natalie portman)
veya daha kötüsü yan hesabı olup onunla yaptığı tanımı unutan “kafa sözlük yöneticisi”.
konu ile ilgili açıklamasını merakla bekliyoruz.
başlık için (bkz: natalie portman)

devamını gör...
doctor who
ortaokul yıllarımda cnbc-e de görmüştüm ilk defa, hoşuma gitmişti ve sürekli ona denk gelmeye çalışmıştım. sonraları tabi internetten bütün bölümleri bilgisayara indirmek suretiyle arşivime kattım. uzun yıllardır bayıla bayıla defalarca başa sara sara izlerdim bu mükemmel diziyi, gerçekten muhteşem hikayeler barından, fantastik havası tatmin edici olan, uzaya aşkı körükleyen bu dizi çok çok güzeldi. ta ki 13. doktora ve değişen senarist ekibine kadar...
aslında jodie whittaker o kadar kötü değil ancak yoldaşları çok kötü seçilmişti, ya 3 yoldaş yazacağınıza 1 yoldaş yapsaydınız adam gibi bi karakter yazsaydınız da güzel bi ikili görebilseydik keşke! neyse dediğim gibi asıl sorun jodie ve oyuncular değil aslında, senaryo ekibi. russel t. davies ve steven moffat bu dizinin temel taşlarıydı, onlarsız yazılan bir senaryodan bakalım ne çıkacak diye bekledik ve saçma sapan bi hikaye çıktı önümüze. gerçek doktor hissinden ve karakterinden uzak, bomboş bir doktor çıktı karşımıza. evet bütün doktor değişimlerinde bir kaç bölümlük bir alışma süreci olur, hem yeni doktorumuz evrene alışır, doktor karakterine alışır hem de seyirci yeni doktoru benimsemeye çalışırdı. sonunda da iki tarafta bulunan duruma alışır ve dizi tam gaz devam ederdi. ama el insaf 3 sezon oldu yahu! 3 sezondur ne jodie doktor olmaya alıştı ne seyirci yeni doktoru benimsedi ne yoldaşlar hikayeye ve doktora uyum sağlayacak sağlamlıktaydı ne de senaristler kendilerini geliştirip evrene uyum sağladı!
bir de bu eleştirilerin üzerine yeni bir şey yapma ve düşen reytingleri eski haline getirme ümidiyle timeless child mevzusu çıkarttılar ki sormayın. neymiş doktorumuz aslında bi portalın dibinde bulunan sonsuz canlanma hakkı olan bi çocukmuş da bir gallfreyli onu bulmuş da deneyler yapıp onun yaşam döngüsü yeteneğini bütün gallifreye uygulamış bilmem ne. bizim doktorumuzun sayısız hayatı varmış hepsini unutturmuşlar kendini gallifreyli sanıyormuş falan filan. bir de telafi için kaptan jack'i getirdiler ama yok be o da olmadı o bile kurtaramadı sizi.
58 yıllık muhteşem bir seriyi nasıl bok edebiliriz adlı çalışma. yeni yetme bi senarist grubu geliyor ve doktorun bütün hikayesini, dizinin evrenini mahvediyor ve yapımcı da bunu izliyor sadece. seyirci de 'ne oluyoruz abi? bu ne?' diye diye son sezonları izleyip iyice soğudu uzaklaştı evrenden.
yazık oldu benim başucu dizime, gözümün nuruna, canım doktoruma. neredesin moffat? neredesin davies? neredesiniz capaldi, smith, tennant? ah neredesiniz rose, donna, clara?
aslında jodie whittaker o kadar kötü değil ancak yoldaşları çok kötü seçilmişti, ya 3 yoldaş yazacağınıza 1 yoldaş yapsaydınız adam gibi bi karakter yazsaydınız da güzel bi ikili görebilseydik keşke! neyse dediğim gibi asıl sorun jodie ve oyuncular değil aslında, senaryo ekibi. russel t. davies ve steven moffat bu dizinin temel taşlarıydı, onlarsız yazılan bir senaryodan bakalım ne çıkacak diye bekledik ve saçma sapan bi hikaye çıktı önümüze. gerçek doktor hissinden ve karakterinden uzak, bomboş bir doktor çıktı karşımıza. evet bütün doktor değişimlerinde bir kaç bölümlük bir alışma süreci olur, hem yeni doktorumuz evrene alışır, doktor karakterine alışır hem de seyirci yeni doktoru benimsemeye çalışırdı. sonunda da iki tarafta bulunan duruma alışır ve dizi tam gaz devam ederdi. ama el insaf 3 sezon oldu yahu! 3 sezondur ne jodie doktor olmaya alıştı ne seyirci yeni doktoru benimsedi ne yoldaşlar hikayeye ve doktora uyum sağlayacak sağlamlıktaydı ne de senaristler kendilerini geliştirip evrene uyum sağladı!
bir de bu eleştirilerin üzerine yeni bir şey yapma ve düşen reytingleri eski haline getirme ümidiyle timeless child mevzusu çıkarttılar ki sormayın. neymiş doktorumuz aslında bi portalın dibinde bulunan sonsuz canlanma hakkı olan bi çocukmuş da bir gallfreyli onu bulmuş da deneyler yapıp onun yaşam döngüsü yeteneğini bütün gallifreye uygulamış bilmem ne. bizim doktorumuzun sayısız hayatı varmış hepsini unutturmuşlar kendini gallifreyli sanıyormuş falan filan. bir de telafi için kaptan jack'i getirdiler ama yok be o da olmadı o bile kurtaramadı sizi.
58 yıllık muhteşem bir seriyi nasıl bok edebiliriz adlı çalışma. yeni yetme bi senarist grubu geliyor ve doktorun bütün hikayesini, dizinin evrenini mahvediyor ve yapımcı da bunu izliyor sadece. seyirci de 'ne oluyoruz abi? bu ne?' diye diye son sezonları izleyip iyice soğudu uzaklaştı evrenden.
yazık oldu benim başucu dizime, gözümün nuruna, canım doktoruma. neredesin moffat? neredesin davies? neredesiniz capaldi, smith, tennant? ah neredesiniz rose, donna, clara?
devamını gör...
8-9 senedir kendini kötü hissedenler
başlığı açacaktım ki aramaya inandım. feyyaz yiğit şarkısıymış.
devamını gör...