yazın
"yaz- " (eski türkçe "yas-": açmak, sermek) eyleminden evrilerek türetilmiş ve edebiyat ile anlamdaş sözcük.
devamını gör...
peyke
tahta sedir anlamına gelen kelimedir.
bizim köyde eski evlerde odaların iki boyunda yarım metre kadar yükseklikte 2 metre genişlikte üzerine kilim serilen minderler koyulup eski usul oturma gurubu oluşturulurdu peyke ile.
bizim köyde eski evlerde odaların iki boyunda yarım metre kadar yükseklikte 2 metre genişlikte üzerine kilim serilen minderler koyulup eski usul oturma gurubu oluşturulurdu peyke ile.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının hissettikleri
hissizlik.
devamını gör...
adminin yoğun olması
(bkz: iyi güzel de biraz abartıyor olabilir misiniz)
tartıştınız falan ama yani birbirinizin açığını dökmek de ne bileyim.
tartıştınız falan ama yani birbirinizin açığını dökmek de ne bileyim.
devamını gör...
bir yazar sizi takip etmeye başladı
beni mutlu eden bildirimdir.
devamını gör...
şahika koçarslanlı
binnur kaya'nın hayat verdiği avrupa yakası dizisinin zengin, şımarık, eril otoriteye muhtaç kurgusal karakteri.
devamını gör...
insanların gerçekten küfürsüz konuşamıyor olması
beni şaşırtan bir durumdur. radyoyu dinleyince fark ettim. küfür kullananlar buraya yazabilir, gerçekten küfür hayatınızda çok mu yere sahip? (aşırı masum) -pek kullanmayan biri olduğum için açılmış başlıktır-
devamını gör...
sömürgecilik
devletlerin kendisinden daha güçsüz, daha geri kalmış devletleri ya da ulusları siyasi,ekonomik ve sosyal olarak egemenlik altına alıp etki alanlarını genişletmesidir.
sömürgecilik, çok eski tarihlerden beri var olsa da avrupa devletlerinin coğrafi keşiflerle beraber dünyanın büyük bir kısmını eğemenliği altına alması ile doruğa ulaşarak 19. yüzyılda bir sömürge biçimi olan emperyalizme evrilmiştir.
sömürgecilik, çok eski tarihlerden beri var olsa da avrupa devletlerinin coğrafi keşiflerle beraber dünyanın büyük bir kısmını eğemenliği altına alması ile doruğa ulaşarak 19. yüzyılda bir sömürge biçimi olan emperyalizme evrilmiştir.
devamını gör...
yazarların en kötü buluşma anısı
en kötü buluşma anıları diye bir başlık nasıl olmaz? insanların komik anılarını dinlemekten aşırı keyif alırım, ilk ben başlıyorum o halde. konuşmuşuz etmişiz neyse dedik ki buluşalım. son anda arkadaşının da geleceğini söyledi. biraz bozulsam da çok umursamadım buluştuk oturduk falan sonra iki arkadaşı daha geldi. ee ben şaşırdım tabi ama bir şey de diyemiyorum yani ne diycem ki biraz sonra da 4 erkek ve ben bilardo oynamaya gittik. en saçma salak anımdı gerçekten ama eğlenmiştik de. bunu okuyan kişi, evet senden bahsediyorum, ilk buluşmaya arkadaş çağırmayın eğer double date olmayacaksa. şimdiden teşekkürler
devamını gör...
covid-19
iş arkadaşımın ağustosta yakalandığı benim hala direndiğim meret.her daim maske ve mesafe ile yakalanmaya niyetim yok.ileri alerji tedavim sebebiyle yarı kapasiteyle nefes alabiliyorum.yakalanırsam beni götürür.umarım yeni yılda biter ama zor görünüyor.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının meslekleri
genelkurmay cumhurbaşkanı başbakanınızım. amerikan prezidınt prezidıntıyım.
devamını gör...
revolutionary girl utena (yazar)
çok şahane tanımlar yazan aynı zamanda da beğeni konusunda eli bol olan bir yazar arkadaşımızdır.
takipteyiz efendim.
takipteyiz efendim.
devamını gör...
hayat mı yorar insanlar mı sorunsalı
insanlar zorlaştırır hayatı diye cevap verebileceğim başlıktır. insanlar değersizleştirir ve insanlar daima hep daha iyisini ister. elde edemedikleri zaman ise hüzüne boğulurlar. başka insanları suçlayarak kendini tatmin etmeye çalışırlar. isteklerimiz ve emellerimiz doğrultusunda biraz daha acı biraz daha hüzün duymaktayız. hayatın suçu olmadığını savunabilirim, tüm suç bizlerde.
devamını gör...
iko (yazar)
#995909
bunaltanlardan birisi de ben olarak, enişten dileklerimle ıyi tatiller diliyorum iko'ya.
yalnız yoldaş, iko'yu tek biz mi yorduk şimdi, eğri otur doğru cevapla benjaminlerin yoldaş. adamı bayram demeden, seyran demeden, hatta işçi bayramı demeden, güncelleştirme diye darlamanın hiç mi payı yok bu yorgunlukta?*
(bkz: iko tatile çıktı)
bunaltanlardan birisi de ben olarak, enişten dileklerimle ıyi tatiller diliyorum iko'ya.
yalnız yoldaş, iko'yu tek biz mi yorduk şimdi, eğri otur doğru cevapla benjaminlerin yoldaş. adamı bayram demeden, seyran demeden, hatta işçi bayramı demeden, güncelleştirme diye darlamanın hiç mi payı yok bu yorgunlukta?*
(bkz: iko tatile çıktı)
devamını gör...
kristof kolomb
encrypted-tbn0.gstatic.com/...
afişin çevirisi: aranıyor: kristof kolomb büyük hırsızlık, soykırım, ırkçılık, bir kültürün yok oluşunu başlatan tecavüz, işkence ve yerli halkın sakat bırakılması ve büyük yalanın kışkırtıcısı 500 yıllık turizm. bu afişi de çalın zaten her şeyi çaldınız.
1992’de, amerika’nın “keşfedilişinin” 500. yılı kutlamaları yapılır; kolomb yılı (columbus day) ilan edilen bu yılı, batı uygarlığı, “kahraman” kolomb’un kahramanlıklarını övgüyle anlatan filmler, kitaplar, paneller, sergilerle karşılarken; amerikan yerlileri, “suçlu” kolomb’un suçlarını amerika birleşik devletleri’nin new mexico eyaletindeki taos pueblo’sunda astıkları afişle böyle anlatıyorlardı. afişte kolomb, başına oklar saplanmış olarak tasvir ediliyordu.
kıta yerlileri bu dönemde, “keşif”in ve “kolomb”un kendileri için taşıdığı anlamı dünyaya duyurmak için, bir dizi toplantı düzenledi. 1987’de ekvator’da toplanan amerika kıtaları arası konferansı’nı, yine aynı yıl bogota’da, 1990’da brezilya’da, 1991’de guatemala’da gerçekleşen buluşmalar izledi. bolivya yerlileri, “500 yıllık direniş” sloganını benimsemişlerdi. meksika’da, 23 örgütün katılımıyla 500 yıllık yerli ve halk direnişi meksika konseyi kuruluyordu. guatemala’da ise, maya yeni uyanış koordinasyonu oluşuyordu.
amerika kıtasının yerli halkının, gerek kolomb'a gerekse ondan sonra gelen diğer avrupalılara karşı gösterdiği misafirperver ve cömert tavır onları adeta büyülemişti.
kızılderililerle (tainolar diye de adlandırılan arawak yerlileri) ilk kez karşılaşan kristof kolomb, onlarla ilgili ispanyol kralı ve kraliçesine yazdığı mektupta şöyle der:
“bu insanlar o kadar yumuşak başlı, barışsever ki, yeryüzünde bunlardan daha iyi bir ulus bulunmadığına majestelerinizin önünde ant içebilirim. komşularını kendileri kadar seviyorlar, konuşmaları son derece tatlı ve kibar, konuşurken hep gülümsüyorlar; davranışları terbiyeli ve övgüye değer. son derece sade, dürüst ve aşırı düzeyde eli açık insanlar. herhangi birinden, sahip olduğu herhangi bir şey istenince, hemen veriyorlar. başkalarına olan sevgileri, kendi özlerine olandan çok daha fazla. bu yerliler, dünyanın en iyi, en nazik insanları; kötülüğün ne olduğunu bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar. silah taşımıyorlar, silahın ne olduğunu da bilmiyorlar. onlara bir kılıç gösterdim, keskin tarafından tuttular ve ellerini yaraladılar.” bu sözlerin hemen ardından ise şöyle yazar: “elli adamla bu halkın hepsini boyunduruk altına alabilir ve onlara her istediğimizi yaptırabiliriz.”*
amerika kıtası keşfedildiğinde oraya medeniyetten önce ölüm gitti. vahşet, hırsızlık, soykırım gitti. peki daha sonra medeniyet gitti mi? hayır! çünkü oranın yerlileri “beyaz adam”dan çok daha medeniydiler. hırsızlığı, insan öldürmeyi bilmiyorlardı. huzur içinde yaşayan büyük bir aile gibiydiler.
“beyaz adam” gelince onu misafirperverce ve samimiyetle ağırladılar. yiyeceklerinden bol bol ikram ettiler. topraklarını açtılar. hatta altınlarının da çoğunu karşılığında hiçbir şey beklemeksizin bu yeni misafirlerle paylaştılar. fakat “beyaz adam”ın gözü doymuyordu. ne kadar verirlerse hep daha fazlasını istiyordu. en sonunda canlarını da istedi. verdiler…
iki şey öğretti hayat bize. bir; tarihi kazananlar yazar. iki; kazananlar her zaman haklı değildir.
“kızılderili gerçek amerikalıydı. neredeyse hepsi yok oldu ama unutulmayacaklar. toprakları için nasıl savaştıklarının tarihi, zamanın silemeyeceği kanla yazıldı. güneş onların tanrısıydı, açık hava, kiliseleriydi. doğa, onların bütün sayfalarını bildikleri tek kitaptı.” ~ charles m. russell
afişin çevirisi: aranıyor: kristof kolomb büyük hırsızlık, soykırım, ırkçılık, bir kültürün yok oluşunu başlatan tecavüz, işkence ve yerli halkın sakat bırakılması ve büyük yalanın kışkırtıcısı 500 yıllık turizm. bu afişi de çalın zaten her şeyi çaldınız.
1992’de, amerika’nın “keşfedilişinin” 500. yılı kutlamaları yapılır; kolomb yılı (columbus day) ilan edilen bu yılı, batı uygarlığı, “kahraman” kolomb’un kahramanlıklarını övgüyle anlatan filmler, kitaplar, paneller, sergilerle karşılarken; amerikan yerlileri, “suçlu” kolomb’un suçlarını amerika birleşik devletleri’nin new mexico eyaletindeki taos pueblo’sunda astıkları afişle böyle anlatıyorlardı. afişte kolomb, başına oklar saplanmış olarak tasvir ediliyordu.
kıta yerlileri bu dönemde, “keşif”in ve “kolomb”un kendileri için taşıdığı anlamı dünyaya duyurmak için, bir dizi toplantı düzenledi. 1987’de ekvator’da toplanan amerika kıtaları arası konferansı’nı, yine aynı yıl bogota’da, 1990’da brezilya’da, 1991’de guatemala’da gerçekleşen buluşmalar izledi. bolivya yerlileri, “500 yıllık direniş” sloganını benimsemişlerdi. meksika’da, 23 örgütün katılımıyla 500 yıllık yerli ve halk direnişi meksika konseyi kuruluyordu. guatemala’da ise, maya yeni uyanış koordinasyonu oluşuyordu.
amerika kıtasının yerli halkının, gerek kolomb'a gerekse ondan sonra gelen diğer avrupalılara karşı gösterdiği misafirperver ve cömert tavır onları adeta büyülemişti.
kızılderililerle (tainolar diye de adlandırılan arawak yerlileri) ilk kez karşılaşan kristof kolomb, onlarla ilgili ispanyol kralı ve kraliçesine yazdığı mektupta şöyle der:
“bu insanlar o kadar yumuşak başlı, barışsever ki, yeryüzünde bunlardan daha iyi bir ulus bulunmadığına majestelerinizin önünde ant içebilirim. komşularını kendileri kadar seviyorlar, konuşmaları son derece tatlı ve kibar, konuşurken hep gülümsüyorlar; davranışları terbiyeli ve övgüye değer. son derece sade, dürüst ve aşırı düzeyde eli açık insanlar. herhangi birinden, sahip olduğu herhangi bir şey istenince, hemen veriyorlar. başkalarına olan sevgileri, kendi özlerine olandan çok daha fazla. bu yerliler, dünyanın en iyi, en nazik insanları; kötülüğün ne olduğunu bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar. silah taşımıyorlar, silahın ne olduğunu da bilmiyorlar. onlara bir kılıç gösterdim, keskin tarafından tuttular ve ellerini yaraladılar.” bu sözlerin hemen ardından ise şöyle yazar: “elli adamla bu halkın hepsini boyunduruk altına alabilir ve onlara her istediğimizi yaptırabiliriz.”*
amerika kıtası keşfedildiğinde oraya medeniyetten önce ölüm gitti. vahşet, hırsızlık, soykırım gitti. peki daha sonra medeniyet gitti mi? hayır! çünkü oranın yerlileri “beyaz adam”dan çok daha medeniydiler. hırsızlığı, insan öldürmeyi bilmiyorlardı. huzur içinde yaşayan büyük bir aile gibiydiler.
“beyaz adam” gelince onu misafirperverce ve samimiyetle ağırladılar. yiyeceklerinden bol bol ikram ettiler. topraklarını açtılar. hatta altınlarının da çoğunu karşılığında hiçbir şey beklemeksizin bu yeni misafirlerle paylaştılar. fakat “beyaz adam”ın gözü doymuyordu. ne kadar verirlerse hep daha fazlasını istiyordu. en sonunda canlarını da istedi. verdiler…
iki şey öğretti hayat bize. bir; tarihi kazananlar yazar. iki; kazananlar her zaman haklı değildir.
“kızılderili gerçek amerikalıydı. neredeyse hepsi yok oldu ama unutulmayacaklar. toprakları için nasıl savaştıklarının tarihi, zamanın silemeyeceği kanla yazıldı. güneş onların tanrısıydı, açık hava, kiliseleriydi. doğa, onların bütün sayfalarını bildikleri tek kitaptı.” ~ charles m. russell
devamını gör...
sevmeden geçer zaman
redd'in 2012'de yayınladığı hayat kaçık bir uykudur* albümünde bulunan şebnem ferah ile düet yaptığı muazzam şarkıdır. **
sözleri;
sarkıttım isimsiz derin sulara
bir oltanın ucuna takıp kalbimi
yem olmuş duygular faşizmiydi aşk
hep başa sarmıştı küstüğümde hayata
devretmiş dertler şehrinde
aynı güne uyanırken
mişli geçmiş çöker üstüme
istesem de bugünü hiç yaşayamam
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer zaman
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer
unutursun günün birinde
bir yabancıyla uyanırken
mişti dersin geçer üzülme
istesem de dünü sana yaşatamam
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer zaman
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer zaman
yok ki
yok ki sonrası
(durmuşsa zaman)
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
yok ki sonrası
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
yok ki sonrası
(durmuşsa zaman)
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
yok ki sonrası
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
sözleri;
sarkıttım isimsiz derin sulara
bir oltanın ucuna takıp kalbimi
yem olmuş duygular faşizmiydi aşk
hep başa sarmıştı küstüğümde hayata
devretmiş dertler şehrinde
aynı güne uyanırken
mişli geçmiş çöker üstüme
istesem de bugünü hiç yaşayamam
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer zaman
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer
unutursun günün birinde
bir yabancıyla uyanırken
mişti dersin geçer üzülme
istesem de dünü sana yaşatamam
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer zaman
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer zaman
yok ki
yok ki sonrası
(durmuşsa zaman)
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
yok ki sonrası
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
yok ki sonrası
(durmuşsa zaman)
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
yok ki sonrası
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
devamını gör...
bayramı buruk geçen yazarlar
tam geçen yıl bu bayram aramızdan ayrılan canım babam bu bayram sensiz. ve hep eksik.
devamını gör...
leyla ile mecnun
leylâ ile mecnun, bir arap efsanesine dayanan klasik bir aşk hikâyesidir. fuzuli tarafından 1535 yılında kaleme alınan bu efsane, dünyevi aşkı bir basamak olarak kullanıp onun üstünden maddeden ayrılıp tamamen ruha ait olan ilahi aşkı anlatan hikayeye dönüşmüştür. hikaye şöyledir:
leyla ve mecnun hikâyesi ile ilgili farklı rivayetler vardır. genel olarak bilinen ise; leyla ile kays birbirine aşık olurlar, fakat leyla'yı kays'la değil başka bir adamla evlendirirler. bunu duyan kays, kimsesiz diyarlara / çöllere yaşamak için göç eder. aşkı o kadar derindir ki çevresindeki kimseyi duymaz olur, kendi sessizliğine gömülür. insanlar ona aşkı yüzünden kendini yitirmiş manasına gelen mecnun ismini verir. bir gün kendisine, yani mecnun’a sorulur:
- “sen kimsin?”
- “leylâ!” der.
yine sorulur:
- “nereden geldin?”
-“leylâ’dan…” der.
yine sorulur:
- “nereye gidiyorsun?”
- “leylâ’ya…” der.
bir gün leylâ çölde onu bulur ama mecnun onu tanımaz ve “leylâ benim içimdedir, sen kimsin?” der. leylâ, mecnun’un ulaştığı mertebeyi anlar ve evine geri döner ve üzerinden fazla zaman geçmeden hayata gözlerini yumar.
mecnun, bunu haber alınca gelip onun mezarına uzanır ve canından can gitmiş gibi hıçkıra hıçkıra ağlar. yaradan’a feryat figan dualar ederek canını almasını, kendisini leylâ’sına kavuşturmasını ister. duası kabul olur, göklerin gürlemesiyle birlikte leylâ’sına kavuşur.
--mutlu son--
leyla ve mecnun hikâyesi ile ilgili farklı rivayetler vardır. genel olarak bilinen ise; leyla ile kays birbirine aşık olurlar, fakat leyla'yı kays'la değil başka bir adamla evlendirirler. bunu duyan kays, kimsesiz diyarlara / çöllere yaşamak için göç eder. aşkı o kadar derindir ki çevresindeki kimseyi duymaz olur, kendi sessizliğine gömülür. insanlar ona aşkı yüzünden kendini yitirmiş manasına gelen mecnun ismini verir. bir gün kendisine, yani mecnun’a sorulur:
- “sen kimsin?”
- “leylâ!” der.
yine sorulur:
- “nereden geldin?”
-“leylâ’dan…” der.
yine sorulur:
- “nereye gidiyorsun?”
- “leylâ’ya…” der.
bir gün leylâ çölde onu bulur ama mecnun onu tanımaz ve “leylâ benim içimdedir, sen kimsin?” der. leylâ, mecnun’un ulaştığı mertebeyi anlar ve evine geri döner ve üzerinden fazla zaman geçmeden hayata gözlerini yumar.
mecnun, bunu haber alınca gelip onun mezarına uzanır ve canından can gitmiş gibi hıçkıra hıçkıra ağlar. yaradan’a feryat figan dualar ederek canını almasını, kendisini leylâ’sına kavuşturmasını ister. duası kabul olur, göklerin gürlemesiyle birlikte leylâ’sına kavuşur.
--mutlu son--
devamını gör...

