samimiyetsiz mesajlardan kurtulmak için başvurmak istediğim hak türü. sözlükte böyle bir şey yok maalesef. gelir mi? size bağlı.
devamını gör...

orta asya ve islam kültürü gereği içimize işleyen onlarca lezzetin kendi açımdan her ne kadar istesem de olmama engel olduğu, azımsanmaması gereken önemli bir tüketim alışkanlığıdır. hayvanların çeşitli caniliklerle önümüze sunulması fikri kanımca herkese kötü gelse de vejetaryenliği marjinallik, modernlik ya da batılılık gibi gören gerici kesim olmadık hoşgörüsüzlüklerle vejetaryen kişileri linç edebilmekte. öncelikle elbette herkes istediği gibi beslenebilir ancak kimisinin oruç tutanlara gösterilmesini istediği saygıyı bir kesim bu gibi kişilere göstermiyor ne yazık ki.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

çelik adam josef staline ait bir söz ve savaş stratejisidir.

savunma yapmanın saldırıdan daha iyi ve etkili olduğunu anlatır.
devamını gör...

içimizdeki insan sevgisini sömüren insanlar vardır bilirsiniz. insana dair ön yargıların temelinde bu tecrübeler yatar. buna rağmen kadın düşmanı, troll, bağnaz gibi sıfatlara asla bürünmedim. toplumsal cinsiyet eşitliğini, bilgiyi ve aydınlanmayı destekledim. ki hala da destekliyorum. fakat görüyorum ki bazen yaptığım bu şeyler insanları rahatsız ediyor. "sonunda ben kötü oluyorum" dediğimiz bir durum ortaya çıkıyor. yaptıklarım birçok insan tarafından hoşa gitmeyen bir insan olmama yol açıyor. evet doğru olanı ben yaptım bunu hepiniz olmasanız da birçoğunuz biliyorsunuz. bu düşünce yüzünden meriç olduk, aptal olduk, duygu delisi olduk, ilgi manyağı veya deli olarak görüldük her türlü kötülüğe maruz kaldık. soruyorum size hassasiyetli olmak bu kadar zorlaştı mı?

hep hassasiyet içinde ılımlı davranmaya çalıştım. kibarlığım ve dürüstlüğümden ödün vermemeye çalıştım. kendine ait bir oda isimli kitabı hediye ettim, daha yeni tanıştığım insanlara şiir kitapları gönderdim, tavsiye verdim tavsiye aldım, bilginin rehberliği üzerine felsefenin önemini anlattım. fakat karşılaştığım ne oldu? hakaret, kötülük, acı ve yalnızlık. bazen diyorum artık kötü bir insan* olacağım ama affedin olamıyorum. vurdumduymaz biri olamıyorum. bazen intiharı düşünüyorum. toplum tarafından anlaşılamamaktan çok sıkıldım. bu yolda derbeder oldum gitti. saygı duyulası, sevilen bir insan olmak için troll mu olalım ya da kadın düşmanı? erkeği üstün mü görmeliyim? duygusuz mu olayım? kendimi mi sadece önemsemeliyim? boş yapıp eğlenceyi mi savunmalıyım?
ben de mi herkes gibi bencil olayım. takdir görmek için. siz söyleyin ben ne olayım kötü bir insan mı olayım?

içimi dökmem lazımdı bunu pek yapmam ama kusuruma bakmayın yazmak zorundaydım.
devamını gör...

intihar, bir kimsenin toplumsal ve ruhsal nedenlerin etkisi ile kendi hayatına son vermesidir, intihar etmemiş, intihara teşebbüs etmiştir.
devamını gör...

gelecek kaygısı ve stres yüzünden birazdan yakacağım sigara.
edit: sözlük duman altı olmuş ama arada yapalım bunu.
devamını gör...

içi kıyma dolu. üzerinde yoğurdu ve salçalı, tereyağlı, naneli sosu ile beni benden alan biriciğim.
ne diyor ya bu ? dediğinizi duyar gibiyim.*benim bir itirafım var. benim deli gibi sevdiğim şey...
evet mantı. anlıyor musunuz beni ? mantı!!!* deli gibi seviyorum seni mantı*

şuna baksanıza. nasıl sevmeyeyim ben seni ? yerim ben seni yerim.*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

hakkında ne kadar az şey bilirlerse o kadar özgür olursun.
devamını gör...

takip ettiğim bir kaç gazeteciden birisidir.
nezdimde, siyasal islamcıları en iyi tanıyan objektif gazeteci olma unvanına da sahiptir.

youtube kanalında haftalık olarak gündemi yorumlar, izlenesi takip edilesidir.
devamını gör...

nüfus cüzdanı.
1845' te yapılan nüfus sayımı sonrasında, erkeklere "mecidiye" denilen kimlik belgeleri verildi. bu kimlikler büyük defter şeklinde ve biraz ağırcaydı. nüfus cüzdanını yanında taşıyan kişiler ceplerine koymak yerinde feslerinin içinde taşırlardı. kimisi fesin içine cep yaptırır kimileri de direk cüzdanı fese dikerlerdi. istenildiğinde kafa üzerindeki fes içerisinden çıkarılan kimliklere halk arasında kafa kağıdı denmiştir.
devamını gör...

başta kendim olmak üzere ilk 10dk sında hepimiz çıkar giderdik.
devamını gör...

iyi bir uykudan sonra sevdiklerinle beraber güzel bir kahvaltı ve sonrasında hafif müzik eşliğinde kahve.
devamını gör...

1 aralık 1928'de arap alfabesinden vazgeçilip latin harfleri kabul edilmiştir, çünkü arapça, türkçe kelimeleri yazmak için uygun değildi ve o dönem ne yazık ki birçok arapça sözcük halk tarafından kullanılıp türkçe kelimeler geri plana atılıyordu. türkçe kelimelerin daha sık kullanımı, okuma yazma oranının artması için yeni bir alfabe gerekliydi ve latin alfabesi türkçe'nin yapısına daha uygundu.

tabii ki yeni bir alfabeye geçilse de alışkanlıklardan kurtulmak zahmet gerektiren ve hemen gerçekleşmeyen bir durumdu. bu yüzden 1932'de türk dil kurumu kuruldu ve amacı ''türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek'' olarak kayda geçti. yani amaç, türkçeyi, farsça, arapça unsurlardan kurtarmaktı.

1930'lardaki dilde sadeleşme çabalarını daha yakından görebilmek için o yıl yayınlanan bazı gazeteleri incelemiştim ve dikkatimi çeken bazı kısımları paylaşmak istiyorum:

son posta, 27 eylül 1932 tarihli gazete'de ''türk dilinin hakir kalmasına müsaade etmeyeceğiz!'' adlı başlıkta dil inkılâbından bahsedilmekle birlikte okurlara öz türkçe maniler de paylaşılmış. ayrıca, ''on altıncı asırdayız. osmanlı padişahları ecnebi kanile bulaşa bulaşa türklükten çıkmışlardır, türkleri hakir görmeye başlamışlardır'' sözlerinin ardından ''fakat artık bu bilmiştir, saray yıkıldığı gibi saray lisanı da yıkılacaktır!'' vurgusu yapılmış. yani türk dil kurumunun da desteğiyle öz türkçeyi ortaya çıkarıp yabancı dillerin etkisini en aza indirmek için büyük bir çaba gösterileceği ve bunun gerekliliğinden, saray lisanı olan arapçanın artık kullanılmayacağından bahsedilmiş. bunun başarılacağına dair büyük bir inanç hâkimmiş o dönemlerde.

10 ağustos 1934 türkdili gazetesi'ni incelediğimde ise ''mütehassıs, tetkikat, tesviye'' gibi kökeni arapçaya dayanan kelimeler radarıma takıldı. cümlelerin asla anlaşılmayacak bir şekilde yazıldığını düşünmüyorum. dilde tam anlamıyla sadeliğe ulaşılamasa da bir anda dile yerleşmiş şeyleri kaldırmak zordur, yani dilde sadeleşme çabası görülüyor fakat tam anlamıyla başarılı olunduğunu söylemek güç.

not: gazeteleri incelerken bu siteden yararlandım. tanımım ve incelemem ise tamamen bana aittir.
devamını gör...

sözlükte şu ana kadar, hakkında nickaltı yazarken en fazla zorlandığım memeli insan. (memeyi koyduk yine oraya. yakıştı gerçi.) entel demeye gönlüm el vermiyor. sısıısıs

tüm erkek klişelerine tepki olarak doğmuş. korkutuyor beni bazen yazdıklarıyla.

farklı hanımları keşfedip asılma ve yeşilay kolu olarak, sıkıcı olarak anılan kafa sözlükteki ilk günlerimde, uzun uzun yazdığı entryleriyle fiziğe düşkünlüğü sebebi ile "sevgilimden ayrıldım çok yalnızım blog kızı" sanmıştım onu. her 10 kızdan 4'ü gibi. itiraf edeyim bari.

sonradan "hımm bu bir şeyler diyor" deyip daha dikkatli okumaya başlıyorsunuz. az çok analiz yeteneği varsa, derin bir anlam görüyorsunuz bu hanımda. "merhaba hanım, sizde derin bir anlam var diyorsunuz", "hadi lennn oradan" diyor. o ara radyoda paralelde.

çünkü derin anlam falan yok. sabah rafadan yumruta yiyip diş fırçaladıktan sonra kahvaltıya devam eden gri çoraplı bir fırlama çünkü. belirsiz grili cisim. tüm renkleri toplamış ve kısa zaman dilimlerinde hepsine bürünebilecek kıvraklıktaki arsız bukalemun.

bir anlamıolduğu belliydi. dikkatli gözlerden kaçmadı. çektiği hikayede paralel olduğunu tahmin ettiğim tırt endişelerim olduğu için, onu 'kurtarayım' dedim. onu kurtarırsam, vicdanen daha rahat uyurum, daha önce, daha önceki acı çekenlere yaptığım tüm boktan işlerden arınırım dedim. egoizmimi konuşturdum yine. o benim vicdan azaplarımı temizleme süpürgem olacaktı. onun bundan haberi yoktu. onu çok mutlu edip gidecektim. "bak işte artık daha mutlusun hadi çüüz" diyecektim.

o da olmadı. vazgeçtim bu sabah tost yerken. (yağmur vardı gibi sabah. -yağmur yoktu vurgu olsun diye salladım aslında. çok az çiseledi mi sanki? neyse lan.)

labirent gibi birleştirmemizi buyurdu hanfendi acılarını. yazdıklarından. daha açık oldu. hemen anladım ruh halini. açılmak ertesi gün pişman eder. sanki ona karşı olumlu bir kaç söz söyleme baskısını oluşturur. aa aynı ben dedim. ben bunu yapamayacak kadar yorgunum da dedim. bu keşifler yerine meme ucu birleştirmeyi yeğlerim her zaman. dar bir zaman dilimi haricinde herhangi bir stabil konuya dahi 3 günden fazla dayanamıyorum. o kurtarıcı ben olamam dedim. 10 saniye sonra olurum dedim. kafada dönen fazlasıyla gereksiz yığın var. kimsenin kederinden van gogh resmi çıkaramam ben. renkli renkli ıyyy. defolsun bunlar. defol pis washall. gıcık. fizik daha iyi. gülücük fiziği ve kanunu.

defolmuyor hiç. öyle bir yerden karşısına çıkıyor ki insanın, "son noktada mı acaba" sorusu ve şüphesi ile başbaşa bırakıyor kişiyi.

son nokta genelde, -boşluk hissi- tanımına uydurduğum bir faz. mar adentro izlerken havada uçan piçin yaptığı gibi, her boka üstten bakılan ve "anlamsızmış lan karınca gibi görünen şu mavilik" denilen an boşluk hissidir. sıvı ve katı ve gaz ve kulak memesi kıvamı arası ütopik bir yer. solcu işi. entelce.

"yok canım, aslında canı sıkılıyor onun da, başka hiçbir amacı yok" diyorsunuz birden. buyur buradan yak. sadece stres atma doğrultularımız farklı ama onun da "bundan sonrası" için bazı kararları var ve bunlar sabit diyorsunuz. değişmez bu kesin. yapar bu yazar böyle şeyleri. aniden böyle hissettirir. çok seksidir, hiç acımaz. acıtmaz velhasıl,

meja şaşırtır.
meja'yı okumak için en uygun zaman dilimi sızmak üzere olup, "içimi döksem mi" dediğiniz gece 04.30 dilimdir. eskilere mesaj atmayı önleyerek, masal kıvamında uyutuyor hanfendi o ara.
meja belirsizdir. tam olarak tanımlanamayan uçan cisimdir.
meja'yla gün bitimi olur bazen. bazen huysuzlaşırım fazla ciddiye aldığı için. bazen eleştirip içimden paralelde gülümserim, bu kadar bunalttığı için. bazen takdir eder "bebeğim ısıt yatağı geliyorum sabaha" yazayım derim. hepsinden vazgeçer silerim. onu sabaha karşı rahat bırakırım. sessiz kalırım. kalmasam da sorun olmaz derim.
daha hakkında en ufak şey bilmememe rağmen, gece çirkefleşip sabah kusura bakma desem de anlar o beni derim. kaçış noktam oluverir bazen. "sus lan şeytan kafalı" yazıp kaçar, tamam bebeğim sustum der - derim. bu kadar telepati fazla derim.

"bu kadar telepati olunca bir kızla kesin ona açılmam lazım ince ince" derim.

"yok be bu çok hanfendi, uğraşılmaz" derim.

varlığı ile bana sağlayacağı en büyük fayda iyi hissettirmesi derim, aklımın almadığı bazı konularda akıl almak ve 458 dakika discordda konuşmak olur bunun derim. ne de olsa kafası çalışan bir karşı cins derim. canım derim. off derim. oyhş derim. derim de derim.

solcu olsam, sol yanım derdim. sol yanım falan değil. sabah kramp giren bacağım olabilir. çamaşır makinesinde unuttuğum mavi tişörtüm gibi. fazla tanıyorum ben bu yazarı gibi. -derim.

içmek lazım bununla. karşılıklı anlatmak lazım. süper ağlama terapisi olan hanım. ağlamam gerçi, hep yalan dolan bunlar. hadi eve gidelim derim. kızlar bazen sütyen takıyor çünkü nietzche diye konuyu dağıtan entellere dönerim. onu demek istemiyorum bu bağyana nedense. camideki ikizim falan olabilir, ondan. sısıısıs

bilmiyorum, şimdilik iyi böyle. hep iyi o. varlığı şans oldu, tesadüf oldu. rahatlatıyor. acaba şimdi ne hissetti diye düşündüğüm nadir dişilerden.

canımsın. canımsın.
devamını gör...

bunlar kadın koluna da mı halleniyormuş.
devamını gör...

ben elimden geldiğince oy vermeye çalışıyorum beğendiğim tanımlara.
devamını gör...

sürgünümden çıkıp geldiğim renk.

hatta bir ara direkt mavi diye çağırdılar beni, kimi övme kimi dalga geçme amacıyla. duymadım hiç birini, kendime baktım.

daha dün gibi hatırlıyorum, ibrahim daldal'ın kahvesinin önünden gözüken fenerin ardındaki denizin tuzunun tadını. ilk kez o gün, orada tattım ve bir daha da unutmadım. kıyılarda yüzmek, kafamı çevirdiğimde toprak görmek istemiyordum artık, 7 yaşında denize açıldım ilk defa, bir daha da kapanmadım.

gökyüzü derler, kocamandır, kallavidir tüm göğümüzü kaplar ama bir deniz değil benim için, o mavilik yok gökyüzünde, hem de isteğiniz anda içine dalamıyorsunuz fütursuzca? n'apayım öyle maviliği?

ilk tuttuğum balık lidaki idi, pırıl pırıl, ışıl ışıl ufacık bir balık vardı oltanın ucunda, o çırpınıyordu, ben mavinin büyüsüne bir kez daha aşık oluyordum. ben istedim diye tekrar denize attılar onu, sandaldaki poşulu balıkçılar bir kez daha büyüdü gözümde. onlar, o güneş rengi tenleri, deniz tanrılarına adanmış becerileri ile öyle güzellerdi ki, onlardan biri olmak istedim, oldum da.

13 yaşımda ilk kez özgür oldum tam anlamıyla, dayımın teknesini kaçırdım, akranlarım büyüklerinin arabalarını çalar gezerlerdi, ben pancar motorun o deryayı göçüren sesine aşıktım, balıklara, yosunlara, maviye.

adımı deniz koymamışlar diye annemle kavga ettim, adım denize çok yakındı allahtan, fazla uğraşmadım.

ben denizin mavisine, denizin mavisi bana sevdalıydı, hep!
şimdi birbirimize çok uzak olsak da arşipel beni bekliyor biliyorum, yanına yaklaşıp "hişt!" diyeceğim günlerin hatırına yaşıyorum biraz da.

okuyanlara deli saçması bana hayat ışığı.

thalassa!
devamını gör...

kötü alışkanlıkların ve bağımlılığın insanı nasıl bir hale getirdiğini gözler önüne seren kaliteli bir film olmuş.
insanların şu dönemde yapmayacağı hiç bir şey olmadığını da malesef biliyoruz. insanlar birbiriyle kavga ediyor hatta öldürüyor.
filmde de elde etmek için her şeyden vazgeçtiklerini her türlü rezilliğe katlandıklarını görüyoruz.


emin değilim ama annesinin amfetamin türevi bir şey kullandığını tahmin ediyorum. tabi ki o da bağımlılık yaptığı için bir süre sonra ilaca karşı tolerans ve psikiyatrik sorunlar ortaya çıkarıyor.


seri giden bu film, alışkanlığa meyilli olan veya ona benzer ortamı olup ikilemde kalanlar için sonunun ne olabileceğini önceden gösterilecek bir türde olmuş.
naçizane tavsiye ederim, keyifli seyirler.
devamını gör...

yakın bir zamana kadar animelere karşı ön yargım vardı. bunu miyazaki'nin filmleriyle kırmıştım ancak yine de dizi halini izlemek bana uzak geliyordu. dizinin içinde gerçek bir insan oynamayacak olduğu için kendimi bu tarz dizilerden uzak tutuyordum ama nihayet bu ön yargımı da kırdım. bana bu animeyi öneren kişi, böyle bir konun gerçek insanlarla çekilen bir dizide işlenildiği halde aynı tadı veremeyeceğini söylemişti ve izledikten sonra ben de buna emin oldum. animeden bahsedeceğim ancak spoiler içerecektir, izlemediğiniz halde geçebilirsiniz.

yetimhane gibi, 0-11 yaş arası her çocuğun içinde bulunduğu bir evin içerisinde başlar hikaye. burada çocuklar mutlu, sağlıklı ve iyi şekilde büyür, böyle büyümek zorundadır. bu çocuklar sıkı bir eğitime tabi tutulur, yaşadıkları evin geniş bahçesinin sınırları dışına çıkmaları yasaktır, ancak bir aile edinecek olan çocuklar annelerinin izniyle çıkabilir. bu çocukların başında anne lakabını almış bir kadın durur. hepsine o bakar ve eğitimi o verir. tabii ki işin görünen yüzü budur.

bu çocuklardan 6 veya 12 yaşına girmiş olanlar yetimhane dışarısına, koruyucu aileye götürülmek adına çıkarılır. anime de burada başlar, 6 yaşında bir kız anne tarafından aileye bırakılmak üzere götürülür. hikayedeki 11 yaşında ve en zeki olan 3 çocuk, yani emma, norman ve ray bir şeylerin yanlış olduğunu anlar. gönderilen kız aileye verilmemiş, öldürülmüştür. bunun neden yapıldığını anlamaya çalışırlar. zira bu anlama çabası içerisinde hepsinin ayrı özelliklerini keşfederiz.

ray, aralarındaki keskin zekaya sahip karakterdir. soğukkanlı ve mantıklı davranan biridir ancak kolay pes etmesi, zaafı olmaması onu sıcak biri yapmaz. norman, ray'in aksine samimi, nazik ve sevdiklerini önemseyen ve bunu belli eden biridir. zeki ve öngörülü olduğunu her an görebiliriz, ancak en son dizinin sonunda karşımıza çıkar bu. emma ise norman'ın tabiriyle: ihtiyatsız, düşüncesiz fakat dürüst biridir. yetimhanedeki çocuklara güven aşılayabilecek, onların güvenebileceği yegâne bir insandır emma. ve tabii ki bu üçlü birleşince, ortaya koydukları plan çizgisinde ilerleyerek kaçmaya çalışırlar. bu çaba içerisinde birçok fedâkarlıklarda bulunurlar ve kendilerini yetimhanenin dışarısında, hiç bilmedikleri bir dünyanın ortasında bulurlar.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim