zaman tüneli
pegasus
a jet sayesinde kıymeti artan havayolu şirketi. a jet o kadar tırt ki burun kıvırdığımız pegasus daha konforlu ve az rötarlı gelmeye başladı artık.
devamını gör...
kolay gelsin deyince cevap vermeyen bakkal
bakkalın cevap verecek hali mi kalmış?
zaten hepsi batmış bakkalların.
bakkal mı kaldı?
zaten hepsi batmış bakkalların.
bakkal mı kaldı?
devamını gör...
silkmek
sarsarak kendine getirmektir.*
devamını gör...
spotify wrapped
şaşırtmayan bir liste oldu benim için. sadece en çok dinlediğim gruplar 3 senedir sürekli yer değiştiriyor ve bu senenin kazananı metallica oldu. en çok dinlediğim şarkı da dream theather’dan night terror oldu. bunu da şarkı olarak olmasa da tahmin etmiştim. #3782738
diğer sıralamalar şöyle

dinleme yaşım

dinlediğim türler

ve kolektif kulübüm
diğer sıralamalar şöyle

dinleme yaşım

dinlediğim türler

ve kolektif kulübüm
devamını gör...
bu şehirde olmaz terk edip gitmeli
#3810708
senin de doğum günüm kutlu olsun. iyi ki doğmuşum.
senin de doğum günüm kutlu olsun. iyi ki doğmuşum.
devamını gör...
düzenli oda sihri ve nobel yolu
uzun süredir çekmecelerimi düzenlemeyi düşünüyordum; çünkü otuz yıldır aynı çekmecelere mektuplarımı ve faturalarımı gelişigüzel atıveriyordum ve bu karmaşık düzensizlik genellikle canımı sıkıyordu. ancak bir şeyleri düzenleme fikri bile öylesine ruhsal ve bedensel bir yorgunluk hissettiriyordu ki bu berbat işi yapmaya asla cesaret edememiştim. böylece masamın başına çöküp, eski belgelerin büyük bir bölümünü eleyip yok etme gayesiyle çekmeceleri açtım. ilk başta bu sararmış kağıt yığını karşısında afalladım, sonra içlerinden birini elime aldım.
evet bu bir hikaye taslağıydı. çocukluktan beridir hikaye yazmayı çok severdim. çocukken hikayelerimi edebiyat öğretmenim çok beğenir, "çalışırsan senden büyük bir hikayeci olur yavrum" derdi. ancak ne zamandır elime kalem almamıştım, eğer bu kağıdı elime almasaydım hikaye yazmaya yeteneğim olduğunu dahi unutmuştum. bunun sebebi de benim iflah olmaz bir erteleme hastası olmamdı. hem erteleme hastasıydım, hem aşırı dağınıktım, hem de psikiyatri onaylı dikkat eksikliği tanım vardı. bu hastalıklar beni çok geriye götürmüş, potansiyelime ihanet etmeme neden olmuştu.
bu bilinçten sonra yaptığım ilk şey odamı toplamak olmalıydı. bana göre insan önce odasını toplamaktan başlamalıydı. dünyayı değiştirmek sonraki iş. hemen bütün bu kaosu tertiplemekten başladım. odam o kadar kötüydü ki, aralıksız çalışmama rağmen odamı toplamak bir tam günümü almıştı. ama bittiğinde bu yorgunluğa değdi. kendimi o kadar iyi hissetmiştim ki. işte her şey bu andan sonra, odamı toplama işine koyulduktan sonra başlayacaktı....
odamı topladıktan sonra çocukken yazdığım bir sürü hikayeye ulaşmış oldum, hikayelerim bir ilkokul talebesine göre olağanüstüydü, ben nasıl bu yeteneğimin üstüne gitmemiştim? ama pişmanlığa kapılıp kendime acımak yerine işe koyulmayı tercih ettim. bunun çok akıllıca bir tercih olduğunu ilerleyen satırlarda siz de göreceksiniz.
hemen her gün eski yazdığım hikayeleri geliştirmeye, sabahlara kadar hikaye yazmaya başlamıştım. işe gider gibi sabah erkenden kalkıyor, gün boyu bir şeyler yazıyordum. ayrıca dikkat eksikliğim beni zorladığından psikiyatrik ilaç kullanmaya başladım, psikiyatristler kibirli insanlar, onlara derdimi anlatmaya çalıştığımda sözümü kesip ritalin yazıp yolladılar yine. küfür ettim içimden sadece. erteleme hastalığım için de psikologtan terapi alıyordum. cebimdeki bütün para sağlık harcamalarım için gidiyordu. güya sosyal devletiz. 41 yaşında kendime yatırıma başlamıştım, çok kişi geç kaldığımı düşünüyordu, biri "bu yaştan sonra ne kitabı yahu sanki yaşar kemal olacaksın, gir bi fabrikaya çalış işte" bile dedi, aldırmadım, sadece adım adım kendimi iyileştirmeye odaklandım.
hem ruhsal durumum iyileşti hem de hikayelerimi geliştirmekteki çabam meyvelerini verdi. başta "yağmurda sürüklenen kitap" ve "gezegene fırlatılmış radyo" adında iki absürd hikaye yayımladım. yayınevine yayınevi gezdim, tam 15 yayınevi beni reddetti, 16.'sı kabul etti, dünyalar benim olmuştu, akıllıca bir tercih yaptıklarını ve onları utandırmayacağımı söyledim onlara. sözümü tutma yeteneğimin iyi olduğunu söylerler. hikayelerim geniş kitlelere ulaştı. ulusal bazda birkaç ödül aldım. sevinçten birkaç gün boyunca uyuyamadım. hedefim artık uluslararası ödüllerdi. güldüler. ama son gülen onlar olmayacaktı.
odamı toparladığımda çekmecede z kuşağının konuşma tarzını eleştiren hiciv dolu bir hikaye buldum. bu hikayeyi genişletmeye karar verdim. "no, aynen, boş yapma, tekte" gibi yeni nesil kelimeler bana ilham kaynağı oldu, dil dezenformasyonu eleştirisi 480 sayfalık akıcı bir roman yazdım. roman tam 25 dile çevrildi. "en iyi çaylak yazar" dahil uluslararası birçok ödül aldım. newyork times kitabımı, "görülmüş en iyi postmodern bir kuşak eleştirisi" olarak duyurdu. ama burada durmak niyetinde değildim.
bir sonraki romanınımın konusu "yanmış bir kağıdın yarattığı giz" idi. bu romanla hem hüseyin adında bir adamın içsel psikolojik çatışmalarını yansıttım okura hem de merak duygusunu hep canlı tuttum. bana herkes "modern dostoyevski" demeye başladı bu romanla birlikte. ünüm afrika kabilelerinin üyelerine kadar gitmişti artık.
geriye bir şey kalmıştı. bu neydi sizce? evet. nobel edebiyat ödülü. 2034 nobel edebiyat ödülünün mutlak favorisiydim. o yıl beklenen gerçekleşti ve nobel edebiyat ödülü benim oldu. bu ödülü ermeni soykırımını kabul ederek almadım. ben orhan pamuk'tan daha iyiydim. nobel konuşmamda ağlayarak ödülümü atatürk'e ve silah arkadaşlarına adadım. her şey odamı toparlamamla başlamıştı. dünyayı değiştirmek istiyorsan önce odandan başla.
evet bu bir hikaye taslağıydı. çocukluktan beridir hikaye yazmayı çok severdim. çocukken hikayelerimi edebiyat öğretmenim çok beğenir, "çalışırsan senden büyük bir hikayeci olur yavrum" derdi. ancak ne zamandır elime kalem almamıştım, eğer bu kağıdı elime almasaydım hikaye yazmaya yeteneğim olduğunu dahi unutmuştum. bunun sebebi de benim iflah olmaz bir erteleme hastası olmamdı. hem erteleme hastasıydım, hem aşırı dağınıktım, hem de psikiyatri onaylı dikkat eksikliği tanım vardı. bu hastalıklar beni çok geriye götürmüş, potansiyelime ihanet etmeme neden olmuştu.
bu bilinçten sonra yaptığım ilk şey odamı toplamak olmalıydı. bana göre insan önce odasını toplamaktan başlamalıydı. dünyayı değiştirmek sonraki iş. hemen bütün bu kaosu tertiplemekten başladım. odam o kadar kötüydü ki, aralıksız çalışmama rağmen odamı toplamak bir tam günümü almıştı. ama bittiğinde bu yorgunluğa değdi. kendimi o kadar iyi hissetmiştim ki. işte her şey bu andan sonra, odamı toplama işine koyulduktan sonra başlayacaktı....
odamı topladıktan sonra çocukken yazdığım bir sürü hikayeye ulaşmış oldum, hikayelerim bir ilkokul talebesine göre olağanüstüydü, ben nasıl bu yeteneğimin üstüne gitmemiştim? ama pişmanlığa kapılıp kendime acımak yerine işe koyulmayı tercih ettim. bunun çok akıllıca bir tercih olduğunu ilerleyen satırlarda siz de göreceksiniz.
hemen her gün eski yazdığım hikayeleri geliştirmeye, sabahlara kadar hikaye yazmaya başlamıştım. işe gider gibi sabah erkenden kalkıyor, gün boyu bir şeyler yazıyordum. ayrıca dikkat eksikliğim beni zorladığından psikiyatrik ilaç kullanmaya başladım, psikiyatristler kibirli insanlar, onlara derdimi anlatmaya çalıştığımda sözümü kesip ritalin yazıp yolladılar yine. küfür ettim içimden sadece. erteleme hastalığım için de psikologtan terapi alıyordum. cebimdeki bütün para sağlık harcamalarım için gidiyordu. güya sosyal devletiz. 41 yaşında kendime yatırıma başlamıştım, çok kişi geç kaldığımı düşünüyordu, biri "bu yaştan sonra ne kitabı yahu sanki yaşar kemal olacaksın, gir bi fabrikaya çalış işte" bile dedi, aldırmadım, sadece adım adım kendimi iyileştirmeye odaklandım.
hem ruhsal durumum iyileşti hem de hikayelerimi geliştirmekteki çabam meyvelerini verdi. başta "yağmurda sürüklenen kitap" ve "gezegene fırlatılmış radyo" adında iki absürd hikaye yayımladım. yayınevine yayınevi gezdim, tam 15 yayınevi beni reddetti, 16.'sı kabul etti, dünyalar benim olmuştu, akıllıca bir tercih yaptıklarını ve onları utandırmayacağımı söyledim onlara. sözümü tutma yeteneğimin iyi olduğunu söylerler. hikayelerim geniş kitlelere ulaştı. ulusal bazda birkaç ödül aldım. sevinçten birkaç gün boyunca uyuyamadım. hedefim artık uluslararası ödüllerdi. güldüler. ama son gülen onlar olmayacaktı.
odamı toparladığımda çekmecede z kuşağının konuşma tarzını eleştiren hiciv dolu bir hikaye buldum. bu hikayeyi genişletmeye karar verdim. "no, aynen, boş yapma, tekte" gibi yeni nesil kelimeler bana ilham kaynağı oldu, dil dezenformasyonu eleştirisi 480 sayfalık akıcı bir roman yazdım. roman tam 25 dile çevrildi. "en iyi çaylak yazar" dahil uluslararası birçok ödül aldım. newyork times kitabımı, "görülmüş en iyi postmodern bir kuşak eleştirisi" olarak duyurdu. ama burada durmak niyetinde değildim.
bir sonraki romanınımın konusu "yanmış bir kağıdın yarattığı giz" idi. bu romanla hem hüseyin adında bir adamın içsel psikolojik çatışmalarını yansıttım okura hem de merak duygusunu hep canlı tuttum. bana herkes "modern dostoyevski" demeye başladı bu romanla birlikte. ünüm afrika kabilelerinin üyelerine kadar gitmişti artık.
geriye bir şey kalmıştı. bu neydi sizce? evet. nobel edebiyat ödülü. 2034 nobel edebiyat ödülünün mutlak favorisiydim. o yıl beklenen gerçekleşti ve nobel edebiyat ödülü benim oldu. bu ödülü ermeni soykırımını kabul ederek almadım. ben orhan pamuk'tan daha iyiydim. nobel konuşmamda ağlayarak ödülümü atatürk'e ve silah arkadaşlarına adadım. her şey odamı toparlamamla başlamıştı. dünyayı değiştirmek istiyorsan önce odandan başla.
devamını gör...
çarşamba pazarı
benim bahsedeceğim: (bkz: söke çarşamba pazarı)
bir nevi zaman yolcuğudur. yani çarşamba günü pazar gününe ışınlanmak gibi...
değil de, ileri çocukluğum ve ergenliğimin tümünü geçirdiğim, aydın'ın söke ilçesinin unundan sonra belki en ünlü şeyiydi çarşamba pazarı; yani benim açımdan nostaljik bir zaman yolculuğudur. söke un'un ulusal şöhreti gibi bir şöhreti olmasa da bu pazarın, işte civar il ve ilçelerinde de bilinen, hatta yabancı turistlerin de bol uğradığı bir pazardı. hala var mıdır, herhalde vardır ama en son gideli asırlar olduğundan kesin konuşamam.
burada meyve-sebze-zeytin-peynir vb. ile birlikte; kıyafetler, kumaşlar, incik boncuklar gibi envaitürlü şey satılırdı. hatta kenan doğulu'nun hayranıydım ben ergenken ve işte onun sımsıkı sıkı sıkı şarkısına da bayılırdım. bu şarkının aşağı koyduğum klibinde doğulu'nun taktığı güneş kolyesinin bir replikasını bile söke'nin çarşamba pazarı'ndan almıştım hatta 90'ların ortalarında. gerçi o kolyenin orijinali bile replikadır bence. yani doğulu'daki de öyle pek otantik bir üretime benzemiyor, bilakis ben fabrikasyonum diye bağırıyor idi. haha.
ekleme: her sene kasım-mart arasında yaşamakta olduğum izmir/buca'nın da buca çarşamba pazarı adlı bir pazarı varmış. ahaha. buralardaki pazarları biliyorum elbette ama bunun adının da "çarşamba pazarı" olduğunu demin internetten aratınca öğrendim. söke'deki pazarın adı da öyleydi. eminim ülkede bu isimde başka pazarlar da vardır. onlar da başka pazara kalsın artık... yani, onlardan da başka yazarlar bahsedebilir isterlerse.
bir nevi zaman yolcuğudur. yani çarşamba günü pazar gününe ışınlanmak gibi...
değil de, ileri çocukluğum ve ergenliğimin tümünü geçirdiğim, aydın'ın söke ilçesinin unundan sonra belki en ünlü şeyiydi çarşamba pazarı; yani benim açımdan nostaljik bir zaman yolculuğudur. söke un'un ulusal şöhreti gibi bir şöhreti olmasa da bu pazarın, işte civar il ve ilçelerinde de bilinen, hatta yabancı turistlerin de bol uğradığı bir pazardı. hala var mıdır, herhalde vardır ama en son gideli asırlar olduğundan kesin konuşamam.
burada meyve-sebze-zeytin-peynir vb. ile birlikte; kıyafetler, kumaşlar, incik boncuklar gibi envaitürlü şey satılırdı. hatta kenan doğulu'nun hayranıydım ben ergenken ve işte onun sımsıkı sıkı sıkı şarkısına da bayılırdım. bu şarkının aşağı koyduğum klibinde doğulu'nun taktığı güneş kolyesinin bir replikasını bile söke'nin çarşamba pazarı'ndan almıştım hatta 90'ların ortalarında. gerçi o kolyenin orijinali bile replikadır bence. yani doğulu'daki de öyle pek otantik bir üretime benzemiyor, bilakis ben fabrikasyonum diye bağırıyor idi. haha.
ekleme: her sene kasım-mart arasında yaşamakta olduğum izmir/buca'nın da buca çarşamba pazarı adlı bir pazarı varmış. ahaha. buralardaki pazarları biliyorum elbette ama bunun adının da "çarşamba pazarı" olduğunu demin internetten aratınca öğrendim. söke'deki pazarın adı da öyleydi. eminim ülkede bu isimde başka pazarlar da vardır. onlar da başka pazara kalsın artık... yani, onlardan da başka yazarlar bahsedebilir isterlerse.
devamını gör...
telefonu değiştirince rehberim silindi
yalandır.
iphone kullanıyorsanız icloud tüm numaraları eşitlemektedir. android'i bilemem ama onda da benzer olay vardır.
iphone kullanıyorsanız icloud tüm numaraları eşitlemektedir. android'i bilemem ama onda da benzer olay vardır.
devamını gör...
spotify wrapped
bubblegum pop ile yukarıdaki rakçı ve metalci abileri ürkütmeye geldim.
chappell roan ve sabrina carpenter'a tebriklerimi yolluyorum ikisi de bu sene dinlemeye başladığım kişiler ve ben 8 yıldır falan yeni birini dinlemiyordum. bu listede genelde sezen aksu, candan erçetin, pinhani, tarkan vb. olurdu taylor swift ve passenger'ın yanında (bu ikili 8 senedir değişmedi, ts 8 senedir birinci sjdjdjd)
chappell roan ve sabrina carpenter'a tebriklerimi yolluyorum ikisi de bu sene dinlemeye başladığım kişiler ve ben 8 yıldır falan yeni birini dinlemiyordum. bu listede genelde sezen aksu, candan erçetin, pinhani, tarkan vb. olurdu taylor swift ve passenger'ın yanında (bu ikili 8 senedir değişmedi, ts 8 senedir birinci sjdjdjd)
devamını gör...
silkmek
tek harf farklıyla küfür sansüründen kaçabilmenizi sağlayan kelime.
devamını gör...
pegasus
#3810756
biz kendilerinden sonuna kadar razıyız. tercihim thy'den yana olsa da kendisini kullandığımda beni üzmemiştir.
biz kendilerinden sonuna kadar razıyız. tercihim thy'den yana olsa da kendisini kullandığımda beni üzmemiştir.
devamını gör...
kolay gelsin deyince cevap vermeyen bakkal
bir sonrakine beddua edin.
size cevap verecektir.
size cevap verecektir.
devamını gör...
otobüste yaşanan ilginç olaylar
13 saatlik yolu otobüsle, hem de en dandik firmayla gitmek zorunda kalmak ve şoforün camı açık tutması akabinde hasta olup 1 hafta kendine gelememek. bir de aynı otobüste bir yolcunun valizinin başka yolcu tarafından alınmasıyla çıkan gerginlik de üzerine tüy dikti.
uçak bileti 10 bin lira da olsa uçakla giderim o yolu artık.
uçak bileti 10 bin lira da olsa uçakla giderim o yolu artık.
devamını gör...







