erdal kalın poe yazar profili

erdal kalın poe kapak fotoğrafı
erdal kalın poe profil fotoğrafı
rozet
karma: 9093 tanım: 1302 başlık: 22 takipçi: 91
her gece denize vurur yaka macera doluuu amerikaaa amerikaaaa

son tanımları | başucu eserleri


yazar nicklerinden cümle kurmak

meja! meja! sesi, laboratuvarın duvarlarını titretiyordu şimdi. kuantum mekaniğinden sonra en büyük buluştu bu! hassas türk aile yapısını bozacak, kıracak hatta sarsacak hayalini, icada dönüştürmüştü. tayber doğan'ı aradı hemen, bu işler ondan sorulurdu nitekim. "ey umurumda bile olmaz nükleer denemeler örgütü siz kimsiniz!" haykırdı kürsüde tayber doğan, o arar aramaz. "sen! sen demedin mi kafamolmuşmaşukiye, bunu diyen de sen değil misin?" diye devam etti.

severnoe siyanie ise chocolatewithmilk'ini almış, larktwain_123_'ünü yakmış, bir yandan icadının bir yandan tayber doğan'ın bakınbakınneanlatacagimlarını dinlemenin keyfini yaşıyordu pisa kulesine paralel camından dışarı bakarken.

edür ve ralph girdiler içeri. her zamanki gibi ihtiyatsızdı iki koruma, vurdumduymaz ve biraz da fazla rahattılar. yalnızlıkrıhtımından döndüklerini söylediler severnoe siyanie'ye, "köylü yazardan ironilerinize kulak astığım yeter de yeter beyler! vahşi ve kaotik olmalıyız artık."

bu yazı bitmez sözlük, zevkliymiş he. neyse okuyun artılayın lan uğraştık o kadar. ben_ebruli'yi oyluyorsunuz ama ağladı diye!
edit: örtmenim ben_ebruli başlıkta layk kasıyor?*
devamını gör...

george orwell

hindistan'da doğmuş büyümüş ingiliz yazar. belki biraz da bu yüzden ingilizlerin emperyalist ve sömürgeci tavrını eleştirebilmiştir. kendi ırkı da olsa yanlışlarını açık açık söylemesi, hatta bir kitap yazıp ingilizleri yerin dibine sokması* ne kadar dürüst, gerçekçi ve içten olduğunu gösterir; zekasına da işarettir çünkü bağnaz değildir. kısaca popüler olmak için yazmamıştır, gerçekleri yazmıştır.

romanlarında sadece kendi ırkını değil yanlış bulduğu birçok ideolojiyi/fikri eleştirmiştir. maalesef neredeyse tek bilinen kitabı olan 1984, bir distopya olmakla beraber tektipliği eleştirir aslında, totaliter rejim ve toplumları, bireyler üzerinde kurulmaya çalışan kontrolü, yanlış algıları. insanların çoğunluk algısı içerisinde kendi özlerini kaybedişine değinir.

hayvan çiftliği adlı eserinde sosyalizmi eleştirir, öyle güzel eleştirir ki bu ideolojiyi benimseyen insanların dahi takdirini kazanmıştır. hayvan çiftliği kitabına sadece bir sosyalizm eleştirisi demek yavan kalacaktır pek tabii, bireylerin toplum içerisinde eşit olamayacağını insan faktörünü göz önünde bulundurarak beyan etmiş; insanoğlunun dahil olduğu hiçbir sistemin saf, duru ve adaletli kalamayacağını anlatmak istemiştir. tüm bu fikirleri; kuru bir dil yerine, mükemmel bir öyküleştirme ile hayvanlar üzerinden anlatması, kitabın içindeki ince nükteler,** kitabın sade ve anlaşılır dili ve bütün bunları 100 sayfalık bir kitaba sığdırarak veciz ve okuyucu yormayan bir şekilde yazabilmesi ne kadar büyük bir edebi kişilik olduğunun delilidir. kendisi için edebiyat virtüözü desek hiç de yanlış olmaz.

bir diğer eseri aspidistra'dır. aspidistra bir zambak türünün latince ismidir. orwell'ın kitabına bu ismi koyma sebebi; insanların gösteriş, şekilcilik biraz da putlaştırma algısına yönelik bir eleştiri olarak kabul edilir. kitabın başkahramanı gordon comstock, bir kitapçıda çalışan zeki, derin ama umursamaz, beş parasız bir adamdır, yalnızlığı sever. comstock, umarsızlığı, beş parasızlığı, yalnızlığı kendi seçmiştir çünkü köle olmak istemiyordur. her gün aynı rutini, bitmek bilmeyen bir döngüyü tekrarlayan beyaz yakalılar sınıfına katılmayı reddediyordur. gerçek fikirleri, gerçek hisleri kısacası gerçek bir hayatı olmayan bu insanları içten içe eleştirir. aspidistra'nın espirisi de tam burada devreye gider, hayatlarını kısır bir döngünün içerisinde kaybeden insanların pencerelerinin önüne koyduğu bu çiçek, dışarıya biz de mutluyuz deme şekilleridir, biz de sizin güruha dahiliz. evimiz, arabamız, tekdüze bir işimiz, hayatımız ve penceremizin önüne koyduğumuz bir de çiçeğimiz var, daha ne olsun demektir. orwell'ın bu eleştirisini doyumsuzluk olarak adlandırmak basit kaçacaktır. çünkü orwell'ın kendisi de dahil olmak üzere insanlardan beklediği özgür kalabilmeleridir, kitaplarının konusu birbirinden çok farklı, çok uzak olsa da alt metinde her zaman özgür düşünce, özgür yaşam, özgürlük mevcuttur. gerek diğer insanların gerek bizzat kendi özgürlüğüne ket vurulmaya çalışılmasının eleştirisi hatta kimi zaman yergisi vardır.

yine yazımın başında bahsettiğim burma günleri başta olmak üzere, paris ve londra'da beş parasız, boğulmamak için, neden yazıyorum ve daha birçok esere sahiptir. genellikle roman türünde eserler vermesiyle birlikte makaleler de yazmıştır. erken yaşta ölmüş olmasına rağmen çok üreten/üretken yazarlar arasına katılabilmiştir. asıl ismi eric arthur blair'dir. george orwell, birçok yazarın adeti olduğu üzere kendisine koyduğu isimdir.

son olarak george orwell, fyodor mihayloviç dostoyevski ile beraber dünya edebiyatının en önde gelen yazarlarındandır. bu, subjektif* bir yorum olmakla birlikte objektif* yanı da yadsınamayacak bir iddiadır. zira edebiyat severler bilir ki yazarlar genelde tek bir beceri üzerine yoğunlaşmışlardır veya tek bir tarzı yazmaya kabiliyetleri vardır. kimi yazarlar kurgu ve olay örgüsü üzerine yoğunlaşmışlardır, bu yüzden de eserleri çoğunlukla fikirlerden ve duygulardan mahrum kalmıştır ki bu durum kitaplarının sığ kalmasına sebep olmuştur. kimi yazarlar ise kitaplarının her anında fikir sunumları yapmak adına fazlaca uğraş verdikleri için eserleri edebi özelliğini kaybetmiş veya kurgu ve duygu eksikliğinden okunamaz hâle gelmiştir. yine diğer bazı yazarlar ise duyguların var olmadığı dünyalar kurmakla beraber insanın mayası olan duyguları eserlerine katmayarak ağızlarda yavan tatlar bırakmışlardır. fakat orwell ve dostoyevski gerek kurgu/olay örgüsü gerek bu kurguların içine fikirlerini işleyişleri gerekse yazınlarını duygulardan mahrum bırakmamaları ile diğer birçok yazardan ayrılmışlardır. pek tabii bu değindiğim hususlarda başarılı olan yegane yazarlar değillerdir. nitekim edebiyatımızdaki ahmet hamdi tanpınar ve cahit zarifoğlu da bir adım önde olan yazarlar zümresine dahildir, iyi okurların keşfettiği daha niceleri de vardır.*
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının şiirleri

çünkü gerçekten!
evet… gerçekten
hepsi-- içimde
ve hepsini… yaşamak istiyorum

puslu bir mercekten
kısıtlı, tek taraflı bi’ mercekten
bakmalar, gerçekten acz tutuyor
ben her şeyi… içerlemek istiyorum

ben, gelecekten
ya da, geçmişten
firar eden yapısal bir karakter değilim
ve hepsini… şu ana, bir anda sığdırmak istiyorum

yanlışları yüze vurmak kolaydı hep
alıp başını gitmeler kolaydı
en kolayıydı
kırıntı minvali saylara da muhtaç değildi
çabaları yabana atan eşekleri susturmak
sükûneti bozmak değildi

aldırmamak
umursamamak
yok saymak
insanlara gelince basitti
insanlar da bazen…
bazen insanlar

susmak değildi sükût etmek
ayırdına varamayanlar yorgun düşüp gölgeleri takındılar yüzlerine
her sözlerine bir kaftan biçip durmadan yürüdüler kızgın çöllerde
aldırmamak dedim
boş vermek
dâhil olmamak

etliye karışmamak
sütlüye karışmamak sonra
bir köşede meçhul cinayete yine fail olmamak

mef’uller biz değilsek sorun teşkil etmezdi yılanlar
yılanlar insanlardan basit değillerdi
sorular sorup asite kimya katıp anti-kor üretmeyenlerdi

ekmek bedir’in
su hıdır’ın…
beslenmek

beslenmek aslını da kafalarına kodlamak istiyorum
sistemi alıp baştan aşağı baş aşağı sisli bi’ yorum
yiyin yiyin!
için için!

içim içimi yemezken de yağmurlar başka yağıyor
alacalı topraklara açılan penceremi kapatabilirler sananlar
yanılgıdalar

içine binbir türlü harfler katılmış gıdalar beslemeye yetmiyor
gözünü doyurmaya ağzına tıkılan toprakların yetmediği kargalara
gak gak sesleri kulağımı tırmalarsa
çığlıkları, bağırışları, sanrıları
şurama kadar geldiğinde kafamı kesip kağıt parçalarından
süslü boya kalemleriyle sulu sulu renklendirip
çarpacağım yüzlerine!*

vocaroo.com/11HErgCA970Y

dün sözlükten uzun süreler uzak kalınca nefretimi mefretimi kahıtlara duvarlara anlattım. huh.
protest şiir şeysi.

*
devamını gör...

insanı en sakin anında bile sinir eden şeyler

haksızlık, ırkçılık, sürekli kendinden ve yaptıklarından bahseden insanlar, kibar insanları ezme eğiliminde olan kişiler olarak uzayıp giden listedir.**
devamını gör...

filistin denilince akla gelenler

ölen evladını kollarında taşıyan annedir ilk aklıma gelen. ama olsun ne önemi var? sonuçta topraklarını satmışlar,* ermeni soykırımını tanımışlar,* ayrıca araplardır.*

filistin; soykırıma uğrayan, diri diri yakılan, gaz odalarında öldürülen, aileleri gözlerinin önünde katledilen yahudilere insaniyetinden kapı açmıştır zamanında, onları kimse kabul etmezken onlar kabul etmiştir.* şimdi de insanlığının, merhametinin bedelini ödüyordur. her gün türlü sosyal medya, sözlük, blog ve benzerinde insanlara iyilik yapıp nankörlük bulduğundan yakınanlar bu halkı* fırsat buldukça yermekten geri kalmazlar.

yazıklar olsun denilecek nokta ise, hümaniteryenizmin dibine vurmuşların, çocukların kıyılmasına yalnızca sessiz kalmayıp aleyhlerinde konuşabilecek yüzü bulabilmeleridir. filistin'i savunmak için müslüman falan olmaya gerek yoktur, insan olmak yeterlidir. hiçbir şey yapamasan dahi üzüldüğünü belirtirsin, hadi diyelim o kadar ki tükendin, aleyhlerinde konuşmazsın.

aynı durum doğu türkistan için de geçerlidir. aynı durum dünyanın bilmem neresinde katledilen çocuklar, tecavüze uğrayan kadınlar için de geçerlidir. aynı durum, yarın bir gün; ateistler, deistler, budistler, şintolar haksız yere katlediliyorsa da geçerlidir. nitekim insan olmak bedavadır. bu katliamlardan sırf kendi dinine kendi ırkına kendi düşüncelerine mensup değil diye keyifle bahsedenler bir uzman desteği almalılardır, sosyopat olmaları hayli muhtemeldir.
devamını gör...

aynı anda iki dil öğrenilebilir mi sorunsalı

ben, iki dili eş zamanlı öğrenmedim sevgili yazar fakat bir yabancı dil bildiğim hâlde ikincisini öğrenmek çok kolay olmuştu. sözcükleri, cümle yapılarını hatırlarken o dilleri, birbirleriyle karşılaştırırdım aralarında, türkçe ile karşılaştırmazdım çoğu zaman. dil öğrenenlere de çok saygı duyuyorum. öğrenin sayın yazar, iki dili de öğrenirsiniz. yürüyün gelsin.


--------------------------------------------------------

dil öğrenecek arkadaşlara faydalı olabileceğini düşündüğüm birkaç öneri yazmak istiyorum, benim çok işime yaramıştı:

en büyük önceliğiniz hâlihazırda öğrendiğiniz dilde, o dili çalıştığınız her gün, cümleler kurmak olsun. bu cümleleri de ezberlediğiniz yeni kelimelerle yapmak. mesela, ingilizce öğrenmeye başladınız, kimse sizden charles dickens cümleleri kurmanızı beklemiyor ilk günden. nasıl olacak bu cümle işi bir bakalım:

1. portakal satın aldım.
-- ı bought some oranges.

2. marketten portakal satın aldım.
-- ı bought some oranges from the supermarket

3. dün, marketten portakal satın aldım.
-- yesterday, ı bought some oranges from the supermarket.

4. dün, evimin yakınlarındaki marketten portakal satın aldım.
-- yesterday, ı bought some oranges from the supermarket near my house.

siz farkında dahi olmadan cümlelerinizin geçireceği evrim işte buna benzer bir şey olacaktır. ancak dikkat: dili öğrenmeye başladığınız andan cümle kurmaya da başlamalısınız,*dildeki seviyeniz ile cümle kurma seviyeniz, yukarıdaki örneklerdeki gibi eşit terazi gitmeli.

peki bu, size ne katacak?

1. öğrendiğiniz dilin cümle yapısı nasıldır öğreneceksiniz. özne nereye gelir, yüklem, dolaylı tümleç, nesne... nereye konur o dilde, o cümlede onu öğreneceksiniz.

2. sürekli cümle kurduğunuzdan ötürü, o dili bildiğini sananlar kelime düşünürken siz, daha önce kurduğunuz cümleleri istemsizce hatırlayıp o dili patır patır, çatır çatır konuşacaksınız. nitekim bir dil için en önemli haslet, özellikle günümüzde, speaking ve pronounciation becerileridir.*

3. writing* becerisine sahip olacaksınız. yarın bir gün o dilde resmi bir makale yazacak olsanız yazabilirsiniz böyle çalıştıktan sonra çünkü siz hâlihazırda binbir türlü cümle kurmuş olacaksınız.

4. yeni ezberlediğiniz kelimeleri, cümle içinde kullanacağınız için, daha az unutacaksınız.

son not: bu dört madde, öğrendiğimiz dilde, en başından başlayarak sürekli cümle kurmanın bize sağlayacağı faydalardı.

---------------------------------------------------

ikinci büyük önceliğiniz dil mantığı olmalı. nedir dil mantığı? örnek:

"ben de seninle geliyorum." deriz biz türkçede, türkçe mantığı budur.

"ı'm going with you." der ingilizce native'i, coming demez. ingilizce mantığı da budur.

dil mantığına örnek olabilecek en basit emsallerden biri budur, çeşitlendirilebilir.

bu durumda biz, coming dediğimizde karşımızdaki demek istediğimizi tabii ki anlayacaktır; bu örnek özelinde. ama biz güzel ingilizce konuşmuyor olacağız.

daha kötüsü, hiç anlamayacağı durumlarda olacaktır:

"kendimi senin yerine koyuyorum..." diyelim,

"ı put myself your place..." oldu mu, neyse ki hayır.

"ın your shoes" diyeceğiz. ayakkabılarının içinde mi yani? hayır. senin yerinde olmak. ın my shoes, benim yerimde olmak...

yabancı bir parça olmasına rağmen hepimizin bildiği bir örnek verelim:*

"put under the pressure of walking in your shoes."

çeviri:
kendimi, senin yerine koymanın; senin yolundan yürümenin baskısı altındayım.

veya eminem'den beautiful örneği:

"ın my shoes, just to see, what it's like to be me..."

çeviri:
kendimi benim yerime koy, ben olmanın ne demek olduğunu fark edebilmek için.

dil mantığı da işte buna deniyor. bunun önemi nerede devreye giriyor? hangi dili öğrenirseniz öğrenin, o dilin mantığını kavramadıktan, o dili konuşan insanların kafasının içine girmedikten sonra bir seviyede tıkanırsınız. bir süre sonra ancak ingilizce konuşmaya çalışan bir türk olursunuz mesela, ingilizce konuşabilen bir türk değil.

*
devamını gör...

oturaklı bir yazarla konuşurken tanımlardan utanmak

oluyor oluyor. sadece özel mesaj ile konuşmaktan ötürü de değil. sözlüğün güzel abileri ablaları, şöyle profilimde baştan aşağı tanım okumaca yapacak da çok affedersiniz yazmayıp * tanımları görecek diye çekinmiyor değilim. millet, milyar milyon tanım girmiş, 200'lerde kalmışım.* halbuki ben hepinizden çok okuyorum.*

bazen güzel güzel yazıyorum böyle, yani en azından bir şeye benziyor. bazen de veled* modumu açıyorum, şöyle başlıklara boş spitleyesim* geliyor ama tanımı yazıyorum, henüz göndermeden diğer bir başlığa sıçrıyorum; canım sözlük uyarıyor: bak gider bu yazdıkların, sıçramanı iyi yap.* bakıyorum bir şey yazmamışım, * yazmamışım yani.

şunun da derdini yanam şuralardan, biraz bağdaşıyor: arkadaş sözlükte bana mesaj atan adamlar* niye ben istanbul beyefendisiymişim hâlet-i ruhiyesine giriyor.* tamam, kabul ediyorum kibar bir beyefendi olabilirim,* şikayetçi değilim bu yanımdan. kibarlık güzeldir, kibar olunuz* ancak çok acayip şeyler oluyor sözlük: hemen, aman efendim hoş geldiniz beş gittiniz, muhterem beyefendi falan. olgun dolgun bir tarafım olmakla beraber* gayet çocuk ruhlu genç bir adamım ben yahu! lütfen kendinize geliniz.*

(bkz: yıktın formatı eyledin viran)
devamını gör...

anne ve babanın çocuğuna yapabileceği en büyük iyilik

onu* sevmek, saymak, dinlemek, başka çocuklarla/insanlarla karşılaştırmamak, aşağılamamak, hor görmemek, dövmemek, sövmemek. ona değer vermek, vakit ayırmak, yanında olmak, sahip çıkmak. özgürlük tanımak; hata yapmasına, tecrübe etmesine izin vermek, ayağa kalkamadığında tekme atmak değil yine yanında olmak. hayallerinin, ideallerinin peşinde koşmasına izin vermek, hayallerini ve ideallerini küçük görmemek, kendi hayallerini ona dikte etmemek. her şeyini kontrol etmeye çalışmamak, hür bırakmak.

eğer bir çocuğa sevmeyi öğretirseniz daha sonra nefreti öğretebilirsiniz. ancak bir çocuğa nefreti öğretirseniz sevgiyi öğretemezsiniz.
devamını gör...

normal sözlük'e eski kelimeleri kazandırma akımı

ilginç. sözlükteki herkes yazar, herkes şair. hatta kitapları var, sözlük reklam almıyor falan ancak türk edebiyatındaki birçok yazını: roman, öykü, şiir... aklınıza ne geliyorsa çok daha iyi anlamanızı sağlayacak kelime örnekleri vermiş başlığı açan sayın yazar ama burun bükülmüş. bahsettiğim yazınlar bir asır öncesinin yazınları dahi değil, bu bir asırdan öncesinden bahsetmiyorum bile çünkü bugünkü cringelerle, weirdchamplerle, inovasyonlarla* falan bir fikre haiz olunmaz, edebiyat idrak edilmez, şiir hissedilmez. ama bence de tü kaka çünkü türklük bizim için bir isim sadece, övünüp övünüp şey ettiğimiz*. övün övün, hiçbir halttan haberin yok.

ben de bildiklerimden katkı sağlamaya çalışayım:

muhallat - karışık, karmaşık
ab - su
izmihlal - yok oluş*
âfâk - ufuk, ufuklar
huda - ilah, tanrı
cüda - sürgün
ceriha veya curh - yara
istihlak - tüketim
ihcam - vazgeçme
sema - gökyüzü
muannid - inatçı
muntazır - bekleyen
mütrefih - refah içinde olan
hub - sevgi
ahbab - sevilen kimseler
*

başlığı açan yazarımıza teşekkür ediyorum.
devamını gör...

unutulmak mı isterdiniz yoksa hatırlanmak mı sorusu

aslında ben de başlığa entry girmiş yazarlarla aynı noktadayım biraz.** daha net bir cevap için soruyu biraz özele indirgemek gerektiğini düşünüyorum. mesela, yaşarken hatırlanmak veya unutulmak mı yoksa ölümden sonra hatırlanmak veya unutulmak mı? öte yandan nasıl hatırlanacağı da var. nitekim iyi de hatırlanabilir insan, lanetler de yağdırılabilir arkasından. yani sanıyorum ki kolay kolay kimse kötü hatırlanmak istemez, öyle değil mi? nasıl hatırlanacağı umurunda olmayabilir ama yine de bu, kötü hatırlanmak istediği anlamına gelmez diye düşünüyorum. aynı şekilde ben de ne yaşarken ne de ölümümden sonra kötü hatırlanmak istemem. kötü hatırlanmaktansa bir hiç olmayı tercih edebilirim. zaten biraz da yaşarken de bir hiçiz, ölümümüzden sonra neden olmayalım? işte, biraz ne alâkadır fakat şükrü erbaş'ın 'yaşıyoruz sessizce' adlı şiir kitabının ismi dahi başlı başına çok derin gelir bana bu yüzden. aslında birçoğumuz yaşıyoruz işte sessizce. bir hiçiz. öyle çok da önemli değiliz. hatta hiç önemli değiliz.

sorunun bir de yaşarken veya ölümden sonra hatırlanmak veya unutulmak kısmı var, yazının başında da değindiğim gibi. şahsen ben, yaşarken hatırlanmak isterdim. neyi kastediyorum peki bununla? yıllarca arkadaşlık yaptığınız biriyle artık arkadaş olmadığınızda mesela veya bir zamanlar romantik anlamda sevdiğiniz/sevildiğiniz bir insanın* sizi hatırlaması.* burada hatırlanmaktan kastım, o insana acı, dert, hüzün olmak değil de eğer beni hiçbir şekilde, hiçbir zaman hatırlamıyorsa benim bir birey, bir insan olarak herhangi bir anlam taşımadığımı gösterir bence bu. en azından ben böyle düşünüyorum.

ölümden sonra hatırlanmak kısmına gelirsek şayet, dipsiz bir kuyu. daha önce de bahsettiğim gibi ben, ölümümden sonra da bir hiç olmayı tercih edebilirim kesinlikle. aslında hatırı sayılır bir süredir yaşarken de bir hiçim çünkü ve bunun o kadar da kötü bir durum olmadığını düşünüyorum ve hissediyorum tüm içtenliğimle. inanılmaz bir rahatlığı var çünkü bir hiç olmanın. sevdiğinin olmamasının, seveninin olmamasının, dünyada bir yerinin olmamasının, varlığın ile yokluğunun bir olmasının inanılmaz bir rahatlığı var.* ancak benim için 'ölümden sonra hatırlanmak kısmının' dilemması, kararsızlığı, cevabı net olmayan soru bölümü biraz burada başlıyor. nitekim ölümümden sonra bir hiç olmayı isteyeceğim kadar fikirlerimle, duygularımla hatırlanmayı da isterim. fakat bence burada bireyselliğimin çok bir önemi yok, en azından ön planda olmamalı, assolist o olmamalı. zübde, fikirlerim ve duygularım olmalı. ne demek istiyorsun derseniz, dostoyevski gibi hatırlanmak isterdim mesela, george orwell gibi, chester bennington gibi, kurt cobain gibi, vincent van gogh gibi, pablo picasso gibi... örnekler sonsuza kadar çoğaltılabilir. tabii işin bu kısmına geldiğimizde, sen veya ben bu şekilde hatırlanmayı hak ediyor muyuz, bu şekilde hatırlanacak melekelerimiz, yeteneklerimiz veya imkanlarımız var mı konusu apayrı bir derya. oraya girmiyorum. öte yandan 'ölümden sonra hatırlanmak kısmının' yakınlarımız tarafından, hayatımıza girip çıkan insanlar veya bizim hayatına girip çıktığımız insanlar tarafından hatırlanma veya unutulma bölümü var ki ben, işin bu kısmının gayet yüzeysel olduğunu düşünüyorum. ölümünden sonra bir insanı gerçekten, hakikaten hatırlayacak çok az sayıda insanı olur insanın. annesi olur babası olur, eşi olur çocuğu olur, belki çok çok yakın bir arkadaşı olur ki bu sayılanlar da hatırlamayabilir veya hatırlamak istemeyebilir şayet ortada gerçek ve sağlıklı bir ilişki yoksa. bunun dışında herkes unutulur gider, herkes unutur ve hayatına devam eder. kabullenmek istemesek de kimi zaman adil gelmese de bu iş böyledir.

son olarak, ne yazdın be kardeş, özet geç p.. diyenler olabilir. hak veriyorum. ben de bilmiyorum, yazasım varmış. ama başlık da güzel, hakkını vermek gerek. açan yazara da teşekkür ediyorum. pek nitelikli başlıklar açılmadığı da aşikar sonuçta.* öte yandan, başlık ile unforgiven'ın piyano coverı bir olunca deyişik* kafalar yaşandığı da bir gerçek, inkar edemeyeceğim.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

buraya, bu başlığa hiç, güzel şeyler yazılmadığından bahsetmiş çok sevgili bir yazar arkadaşım. karalayalım. ya da, aklayalım. bugün. böyle söyleyince anlamını yitirir elbet. elbette sana kalmaz hangi anlamın yiteceği. bana da kalmaz, kalmamalı, kalmasın, kalmaması güzel.

güzel arkadaşlık. yeni tanıştık. ya da, henüz. o, beni okur. ben, onu. gıyaben. gayb değil fakat. o zaman tutanamayanlara tutanamayan kadın, uzun zaman sonra uzun bir tanım...

hüzünlü bir parça çalıyor yine arka planda, bak ki bu da şaşmıyor. ismet özel falan da yok odamda ama sesi kulaklarımda. o, beni okur. ben, onu. gıyaben. gayb değil ancak.

mutlu olmak zor, sözlük, sevgili yazarlar. her şeyi, düzeltmeye, kalkışmanın, yok ettiği de olmamak gerek fakat. cümleler devrilsin. siz devrilmeyin. çünkü cümlelere de... size de...

diyenler olacaktır elbet. elbette cüreti pek âlâdır densizlerin. senden bekler sonra; güvenlikçisi, kasabı, bakkalı... bekler de bekler. döngü bile düzgün çalışmaz. birazdan binip gideceğin eski kırmızı külüstür bile bekler.

olsun. sen, seni anlayana mucizesin. olsun. izin verme! sana çirkin demelerine. dalgalanan acılar, yürek burkan; gam, keder arasına serpiştirilmiş saadetin. bırak. mutlu ol. olsun. mutlu ol sözlük.
devamını gör...

kalınlığı yüzünden göz korkutan kitaplar

stephen king'in mahşer adlı eseridir kesinlikle. kendisi bile kitabı ilk yazdığında bunu kimse okumaz deyip bazı bölümleri çıkarmış, sonra böyük yazar olunca benim kitaplarımı kim okumaz ki* deyip orijinal hâli ile piyasaya sürmüştür.

*
devamını gör...

sözlükçülere göre en iyi 4 roman

1. suç ve ceza
2. hayvan çiftliği
3. dorian gray'in portesi
4. ölü canlar

çok klasik belki ama en iyi dört roman abi hakikaten, yapacak bir şey yok. henüz yeterince kitap okumadığımı düşünüyorum fakat ilk üçümün değişeceğini hiç sanmıyorum. belki neden değişmeyeceğini ve kitapları da daha az üşengeç olduğum bir gün editleyip anlatırım. ama dördüncü olabilecek çok kitap var, o yüzden honorable mention taktiğini* devreye sokuyorum hemen:

1. aspidistra
2. huzur*
3. tom amcanın kulübesi
4. 80 günde devri alem

bir de unconventional taktiğini devreye sokuyorum hemen:*

1. romanlar*
2. 22.11.63
3. şeytan yemini
4. bir ses böler geceyi

güzel başlık tşk.*
devamını gör...

güzel kitap isimleri

savaş ritimleri
medarı maişet motoru
lüzumsuz adam
aylak adam
saatleri ayarlama enstitüsü
ölü canlar
devamını gör...

itin uğursuzun yüceltilmesi

hayattır. itin uğursuzun yüceltilmesi hayattır. hayatın özetidir. nedenini ben de bilmiyorum çünkü nereye giderseniz gidin, kimle konuşursanız konuşun ite kopuğa düşmandır, hep iyilikten yanadır, iyi insanlardan yanadır. aynı şekilde nereye giderseniz gidin, kimi gözlemlerseniz gözlemleyin maalesef ki insanlar söylediklerinin tam aksidir. insanlar, ite kopuğa bayılır. insanlar, itin kopuğun kölesidir, ite kopuğa tapar. şimdi biraz düzenleyelim son cümleleri: insanlar, paraya bayılır. insanlar, gücün kölesidir, güce ve paraya taparlar. şunu demek istiyorum, it ve uğursuz alelade bir insan ise * ittir, uğursuzdur. yoksa asıl it ve uğursuz, kolay kolay it ve uğursuz olmaz, olduğu durumlar var mıdır, elbette vardır. fakat genelde sistem şu şekildedir: aslında it ve uğursuz olmayan insanlar, it ve uğursuz olarak bellenir de asıl it ve uğursuzlar o şekilde bellenmez. bu anlattığım durumu çok güzel anlatan bir alıntı yapmak istiyorum ismet özel'den: "belki firavunlar piramitlerini kırbaç altında inleyen kölelerin emekleri ile yükselttiler. günümüzde olay biraz farklı. köleler, belki ben de firavun olurum düşüncesi ile piramidin inşasına gönüllü olarak ve tebessüm ederek katılıyorlar."
nitekim iti kopuğu yücelten de it köpektir. itin kopuğun yaptığını destekleyen de ittir köpektir. hatta ve hatta itin uğursuzun yaptığına fırsatı olduğu hâlde sesini çıkarmayan da aynen böyledir.

şimdi biraz daha ileri gitmek istiyorum. aslında bu durum hâlihazırda tam burada, bulunduğumuz bu sözlükte de her gün gerçekleşiyor. çünkü bu sözlükte insanlar her gün kendi haklarını savunuyorlar. kendi mensup oldukları inanca veya inançsızlığa söz gelince herkes başlıkların altına doluşuyor. kendi ırkına hakaret edilince herkes konuşuyor herkes yazıyor. bil umum inandığı, değer verdiği her ne ise gelip savunuyor insanlar, savunurlar. savunsunlar da kesinlikle savunmalılar. ancak sadece kendi inançlarını, ırklarını, cinsiyetlerini, cinsel tercihlerini* müdafaa ediyorlar. işin samimiyetsiz kısmı tam burada başlıyor işte, tiksinç ve mide bulandırıcı kısmı. çünkü hak sizin ise hak oluyor. ya diğerlerinin hakkı?

burada bitmiyor tabii. insanlar, kendi haklarından başka kimsenin hakkını savunmadığı gibi savunanı da desteklemiyorlar hatta destekleyene de karşı cephe alıyorlar. hakkı savunulması gereken insanların* hakkını savunmayıp üstüne bi' hakaret de onlar ediyorlar. düşene bir tekme de yine insanlardan geliyor. ne yazık ki hayat böyle. it uğursuz hep yüceltilecektir. insanlar böyle. son olarak, george orwell'dan bir alıntı yapmak istiyorum: "hiçbir yararı olmayacağını bile bile insan kalmanın önemli olduğunu düşünüyorsan, onları yendin demektir."
devamını gör...

galiba ölüyorum hissi

acıdır. hiçbir şey susturmayacak sanırsın içerini. sıkılıyor, daralıyor aynı zamanda yanıyor, kavruluyor; hem mahvediyor hem mahvoluyordur için. ve ölümün binbir çeşidi. yaşamanın değil ancak ölememenin cezası suçun olur. yüreğin günden güne, saatler arasında, hele de andan ana kurur. nitekim dirilecektir bi'gün.

işte o vakit, ne kadar ölüyor gibi hissettiysem, hatta hissetmekle kalmayıp ne kadar öldüysem, ne kadar dirildiysem sonra, yıllar boyu can da çekiştiysem, hissetmekle kalmayıp kendimi öldürecek yollar da düşünmüşsem, işte bugün o kadar mutluyum. ölümü, aklına dahi getirmekten çekinen biri sayesinde. ölümlü aklıma hükmetmen sayesinde.
devamını gör...

oktay rifat

karga ile tilki adlı şiiriyle, bir gece ansızın beni ve bir arkadaşımı fena yaran türk şair, buyrun*:

hello raven
hello karga
sabah-ı şerifleriniz good morning olsun
rayıha-yı keriham burnuna dolsun
çıttara mıttara
çıtı pıtı pıttara
basmaz mısın mantara

şaka bir tarafa, my dear karga, demin
seninkini gördüm. çifteyi almış eline,
nişantaş, beşiktaş, kabataş, dikilitaş,
çemberlitaş, toptaşı sökmüş geliyor.
bam dedi mi, yandım aman, yanasın
aman, cavlağı çektiğinin resmidir.
iyisi mi, es pes, sesini kes!

yes
çıttara mıttara
çıtı pıtı pıttara.
basmaz mısın mantara
hello raven
hello karga
aman aman
yanasın aman
a big gun
a very big gun
a very very big gun
çifteyi görünce
bende şafak attı korkudan
çıttara mıttara
çıtı pıtı pıttara
basmaz mısın mantara
devamını gör...

yüzme bilmemek

bilmek ile bilmemek arasında seyrediyorum.* aslında yüzme bilmeyi nasıl tanımladığınıza göre değişir sayın yazarlar. mesela bilirsiniz* türkiye'de herkes ingilizce bilir fakat ben bunca senedir sadece iki kişiye şahit oldum.* yüzme konusuna dönecek olursak sırt üstü yüzmeye benzer bazı hareketleri gerçekleştirebiliyorum, mesela suyun üzerinde yatabilirim, bana yüzmekten daha keyifli geldi şayet,* hayli dinlendirici, hoş bir durum. bunun dışında yine sırt üstü geriye doğru bazı abidik kubidik hareketler yaparak suyun üzerinde yol katedebiliyorum ancak yüz üstü sevmiyorum ben yea.*

günlük boş kotamızı doldurduğumuza göre gayet normal karşılanacak bir durumdur.* insan zamanla hoşgörü nedir öğreniyor bilmese de, bizim için çok olası durumların başka insanlar için mucizeye varabileceğini keşfedebiliyor. hayat garip sözlük. ben de bir garibim bugün.
devamını gör...

serçe

kumru ve keklik ile beraber en sevdiğim üç kuş türünden bir tanesidir. pembesi de vardır, çok acayiptir.* bir de serçeye benzeyen gökkuşağı gibi renkli renkli bir kuş var ama serçe sınıfına mı giriyordu emin değilim.* kuş dedektifiydi galiba, bu isimle aratırsanız manyak* kuşlar görebilirsiniz, adam efsane fotoğraflar çekiyor.*

edit: muhabbet kuşlarını unutmuşum.*

edit 2: şöyle bir ufak bir yazım da vardı:
bir kekliğin neye benzediğini dahi bilmez oysa ki onlar, veya bir kumrunun. maddelere sıkışıp kalmışlardır, bedenleri ve gönülleriyle.*
devamını gör...

yazarların hayatta aldığı en doğru karar

gitar çalmaya başlamak olabilir, en doğrularından biridir en azından. komik gelebilir fakat daha lise çağlarında benim kadar kayıp bir insanı hayata bağlamıştır. başlamama sebep olan yazar da buradadır kendileri, çok küçük yaştan beri istesem de birçok sebepten ötürü başlayamamıştım, kendisi bu ateşi yakandır.

(bkz: folloş baksır)
devamını gör...
devamı...

sevilen şiirin en vurucu dizeleri

sana kullanılmamış bir gök getirsem?

hangiyi kapıyı çalsan kimi zaman, arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu.

ne vakit bir yaşamak düşünsem bu kurtlar sofrasında belki, zor.

ben sana mecburum sen yoksun.
devamını gör...

fwh

flower was here.

çok afedersiniz dötümden uydurduğum (bkz: swh) yan sanayisi bakınızdır, yıldızcıktır. sevdiklerinize armağan ediniz. ama en özel* olanlarına. bu zımbırtıyı önce sevdiğime sonra halkıma sonra da kafa-normal sözlük yazarlarına armağan ediyorum.

bu hayatın tek bir anlamı varsa o da sevmektir, hadi eyvallah!
devamını gör...

kafa-normal sözlük

sözlüğün örnek vatandaşını tüm kariyerimle* desteklediğim fikri münevver. yok yok abi olmadı yani bu normal sözlük. alışırsın dediler, olur dediler, kafadan sonra ne olsa güzel gelmeyecekti dediler. they say that time's supposed to heal ya, but i ain't done much healing ya! ama kafa-normal öyle mi, değil. güzel. kafa-normal, kafa 500. kafa-normal sözlüğün arkasındayız!
devamını gör...

hayatında eksik bir şeyler hissettiğinde neyle doldurursunuz

bol bol sigara ile başlarım. o kadar ki hangi paket ne ara bitti, anlaşılmaz. hayatım boyunca söylendiği, telkin edildiği gibi beş para etmez miyim diye düşünerek devam ederim. sonra, sittir ederim tabiri caizse; nitekim beni ölçüp tartmak, enime boyuma hikâyeler yazmak onlara kalmamıştır. müzik dinler, bir şeyler yazmaya çalışırım; her zamanki gibi bir şeye benzemez, ancak pes edecek de değilim. önderlerim güzel çünkü. güzelliği de anlamazlar pek tabii, peh, ne anlayacaklar! hem ne de hissedecekler. sittir et azizim!
devamını gör...

-37 derecede kısa kollu tişörtle gece boyu dolaşmak

redingotumu, gecesi üç ruble olan yakutsk'taki bir pansiyonda unuttuğum vakit, krasnador sokaklarında o müze senin şu katedral benim gerçekleştirdiğim eylemdir.
devamını gör...

tanrı var mı sorunsalı

unutma. internette herhangi bir söz söylendiyse... üç seçenek vardır. necip fazıl, bob marley, mevlana. unutursan, ölürsün asker. bazen, mevlana gider rumi gelir; bazen necip fazıl gider nfk gelir. bob marley, gitmez. yeni bir poz verir söylediği sözün altına, muhtemelen güzel gülüyordur, yeşil ve ganjadır az da.

t: necip fazıl,
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel veya rumi'nin yazdığı sorunsal.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim