kuzguncuktaki vişne yazar profili

kuzguncuktaki vişne kapak fotoğrafı
kuzguncuktaki vişne profil fotoğrafı
rozet
karma: 64163 tanım: 5945 başlık: 144 apolet: 4 takipçi: 292
bak şu dünyanın işine!

son tanımları | başucu eserleri


epiktetos

yenmesi elinde olmayan bir savaşa girmezsen yenilmezsin.

şimdi sıra,
kölelik, kısıtlamalar, eziyetler tüm bunlara rağmen dirayet sınırını zorlayan sakinliğini koruyan karakterli insan sıfatıyla öğretilerini sunan filozofumuz epiktetos'da..

stoa felsefesini önce varlıklı olan seneca gözüyle anlatmıştık şimdi bir zamanlar köle olan fakat kırk senesini felsefe okulunda yöneticilik yaparak geçirmiş epiktetos ile anlatmaya devam ediyorum. düşünceler bir olunca insanın statüsü, yaşı, farklılığı kalmıyor. eşitlenmek, tamamlanmak ve aynı kafa da toplanmak böyle bir şey olmalı.

epiktetos'un felsefi parolası, mutlu olmak için dik durmak, dinginliği koruyabilmak ve çaba göstermektir. eğer mutsuzsan bunun sebebi sensin. eşyalar, olaylar, insanlar onlar hakkında düşüncelerini yalnızca sen yönlendirirsin. verdiğin hükümlerle ya acı çekersin ya da kontrolü eline alırsın.

büyük hırslar esarettir. çok istediğin bir şeyin gerçekleşmesi başka bir esaret durumunu oluşturabilir. örneğin: zengin olmak istiyorsun tüm kaygılarının biteceğini ve mutlu olacağını düşünüyorsun. zengin olmayı elde ettiğinde onu kaybetme kaygısı da birlikte gelecek. dışarıya hapsolma ve duruma bağlı kalma kontrolü özgürlüğü kısıtlayacak ve asıl mutluluk denilen isteği yerine getirmeyecektir. epiktetos'a göre mutluluk sadelikten geçmeli. gereksiz kaygılar ve vesveseler hayallerini bile ele geçirir. hayattaki asıl amacın kendi varlığını korumak olmalıdır. senin olanı iyice koru ve başkasını isteme. hoşuna gitmeyen şeyler yalnızca bir görünüşten ibaret. onlara esir olmaktan vazgeç. özgür olmak, köle olmak senin elinde. anahtar cümle: bizi özgür kılan, hayatta seçebilmektir. ne bir bardağa ne bir insana ne de yanlış düşüncene köle olma. sende var olan mutlu olmana sebep olacak. düşüncelerini sadeleştir, özgürleştir ve adil olanı seç.

bugün denge üzerine kurulmuş yaklaşımın eğitmeni epiktetos'u -ögrendiklerimle -kendimce anlattım. onu da çok sevdim. ne istediğimi tekrar gözden geçirdim. tutkularımın esiri olmamayı özgürleşmeyi tercih ediyorum. dedim ama umarım başarabilirim.
devamını gör...

marcus aurelius

marcus aurelius, platon' un 'devlet' kitabında hayal ettiği filozof yöneticidir.

içinde bir iyilik pınarı var. sen kazdıkça o fışkırarak akacak.

düşün ki bir imparatorsun,
istediğin güce, ünvana, paraya sahipsin.
hâl böyle olunca bilgeliğin insana daha zor ulaşması gerekir. çünkü bu ihtişam beraberinde kibir de getirir.
marcus bir imparator olmasına rağmen sert yataklarda yatmış, doymadığı sofralardan kalkmıştır. o imparator olmasının yanında stoacı bir yaşamı benimsemiş bir filozoftur. tabii hayatta bizi yetiştiren, eğiten karşılaştığımız insanlarında bizi etkileme gücünden bahsetmek gerekecek. marcus'un hocası, fikirleriyle özgürleşen köle epiktetos tur. ondan etkilenmemek mümkün değildir.

marcus, bilgelik, cesaret, adalet ve ölçülülük paralolarına sadık kalmıştır.

marcus aurelius, öfkeden çokça bahseder. öfkenin doğaya aykırı olduğunu, sürekli öfke takınan birinin gün gün solmaya başladığını söylemiştir. öfke akıl dışıdır. ve bu duygu zarar vermeden bırakmaz. marcus öfkesini gösterebilecek konuma sahipken bu yolu tercih etmemiştir.

mutluluk ve düşünce biçimimiz arasında bir bağ vardır. içinde karanlık duygular varsa hayatın ona göre şekillenir. her şey düşüncene bağlı, düşüncen sana bağlı. o hâlde değişim için yola koyulmalı. hakikate ulaşmak için değişime açık olmalı.

istediğin şeyi aramaktansa onun önündeki engelleri kaldırmak daha mantıklıdır. bu engellere göğüs germek ise cesur bir harekettir. ilgilendiklerin, isteklerin senin insanlar üzerindeki intibandır. değerin ilgi duyduğun şeylerle ölçülür.

bugün liderliğini çok doğru bir şekilde kullanmış, topluma ışık olan filozoflardan marcus aurelius'u anlattık.*ilkelerinden, ideallerinden ve karakterinden ödün vermeyen değerli bir önderi konu alarak rengime renk kattım.. bir de allah yürü ya kulum derse tamamım. **
devamını gör...

friedrich nietzsche'nin yanlış anlaşılması

kadınlara mı gidiyorsun? kırbacı unutma!
böyle buyurdu zerdüşt kitabında ifade edilen sözden yola çıkılarak açılan başlıkta, nietzsche'nin bu ifadesinin tartışmalara yol açtığına dair konuya değinilmiş. sözün bir ironi olduğunu belirterek başlıyorum.

eğer ironi olmasaydı o kırbaç paul'un ya da nietzsche'nin elinde olmalıydı.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bu görsel bize ne anlattı?
görsele dikkatlice bakıldığında (bkz: lao salome) elinde kırbacı olandır. nietzsche ve arkadaşı paul ree arabanın yanında durmaktadır. yani arabayı süren kadındır. kadının sürdüğü arabaya koşan yanında duran, gittiği yöne eşlik eden ise erkektir.

kitaptaki yaşlı kadının, kadınlara dair konuştuğu bölümde, zerdüşt'e söylediği kırbaç kelimesi; kadınları hafife alma, onları tam anladığını zannetme anlamı taşır. erkeğin içinde yönetme arzusu vardır bu erkek için güç simgesine eş değerdir, bu duyguyu dışarıya vurur. fakat kadın bu duyguyu dışarı vurmadan taşır. kadının içten içe erkeği yönetme arzusu vardır. erkeği harekete geçirmek için ya da uysal kılmak için kırbacını(yönlendirme) kullanır. buna gizli bir yönlendirme diyebiliriz.

sözün derinlerine inildiğinde kadınlara dair ne bir aşağılama ne de yüceltme ifadesi görülmektedir. başta ifadenin ironi olduğundan da bahsetmiştim zaten.
devamını gör...

absürdizm

saçmacılık, uyumsuzluk, absürdizm felsefesi olarak adlandırılır.
bu akımın en büyük temsilcisi olan albert camus tarafından ortaya çıkmıştır. başkalarına göre delilik ya da abartı gelen şeylerin ona saçma gelmesiyle oluşmuştur. yarattığı bu felsefeyi yabancı ve veba (kitap) gibi kitaplarında da ayrıntılı bir şekilde görüyoruz.

camus'un kitaplarında bu yüzden hep ikililik hep bir çelişki var. her bir satırda düşünceler çarpışır. yaşam ve ölüm mücadelesi gibi. mesala; bir satırda
genel durum kaygı vericiydi çok umut yoktu derken bir diğerinde inadına sonunda her şey'in üstesinden geleceğine hep inanmıştır der.
herşeye rağmen( ölüme,savaşa, salgına,kötülüğe) yeniden başlamak.. hem zulmün yapıldığı dünyayı reddeder hem de korkmasına rağmen umutsuz olmadığını anlatır. aslında buradaki absürtlük beklentiler ve gerçekler arasındaki çatışmadan kaynaklanır. yaşamın anlamsızlığı bir şekilde anlaşılır. bunun için varoluşu reddedip felsefi bir yokuluşa doğru gider. bazı inanç ve düşünce sistemlerine karşı gelmekle başlar. absürtlükle cesurca yüzleşip, özgürce yaşayıp( istediğine karar verme) ve çok çeşitliliğe (hayatın tüm yaşanabilinecek his ve tutkuları) önem verme vardır. herşeyi farkına varıp umursamazca yaşamak. hayatta bizi ayakta tutan en önemli şey sevgidir yani sevdiklerimiz bu felsefe de onlarında bir gün acılar çekip öleceğini söyler. yabancı'nın giriş cümlesinin umursamazlığı da buradan gelir.
annem ölmüş bugün. belki de dün. bilmiyorum.
yabancının baş kahramanı aslında absürtlük felsefesinin kahramanıdır.

hayat hiçbir şey değildir, itina ile yaşayınız.

insan kendi yöntemleriyle hayatı sorgulayıp, başkaldırandır. tabii bunun için önce varlığını anlamlandırman gerekir. o zaman güçlü ve yenilmez olursun.

hayatın anlamı nedir?
yaşamın değeri nedir?
sorularının cevabını bulabilmektir mesele.

evett... kafalar yandı mı? saçma mı geldi? *

şuraya yakışıklı filozofumuzun fotoğrafını koyalım. son sözü de yine ona bırakalım.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

seneca

roma dönemi filozoflarından.
zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. insanlar onu zengin olduğu için güçlü görür. bu yüzden yoksulluk ile ilgili konuşmaları eleştiri almıştır. bu eleştirilerin üzerine şu soruyu yöneltmiştir.
fakir olan kimdir? parası az olan mı, isteği çok olan mı?
sonrasında,
'zenginlik benden gider ama ben yine var olurum' demiştir.

ispanya da yaşayan filozof bir gün arenaya gittiğinde gördüğü manzara karşısında şaşkınlığa düşmüş -bunu eseri (bkz: ahlaki mektuplar) da belirtmiş- hayvanlar ölüyor, kalabalık bununla bir katarsis yaşıyor sözlerini söylemiştir. toplumun zevk sefa derdinde oluşu, kan görüntüsünden etkilenmeyişi, hırçınlığı ve hastalığını yani bozuk değerlerin üzerinde kafa yormuştur.

seneca deyince (bkz: stoacılık) felsefesinden de elbet bahsetmek gerekecek.
bu felsefeye göre acı, endişe ve korkularımız doğa yasalarına uyumlu olmalı. dış sebepler, bizim müdahale edemediğimiz kader diyebileceğimiz zorlayıcı sebepler. her türlü zorluğa hazırlıklı olmalısınız mesajını verir. iç sebepler ise tamamen bizim kontrolümüzde olan şeyler. duygular, korkular, tutkular, takıntılar gibi... o hâlde davranışlarımız kaderimizi etkileyecektir. gücümüzün yettiğince kötü gideni değiştirebiliriz mesajı verir.

bir stotik bahçe hayal edelim:
sen kendi bahçenin bahçıvanısın. fırtına olur bitkilerin ortaya saçılır. yağmur yağmaz güllerin solar ama sen her zaman bahçenin özenle bakımını yapmaya devam edersin. senin bahçen... temizlemeli ve toparlamalı. bir kere dağıldı diye tohum ekmekten vazgeçmek ne kadar doğru.. belki defalarca dağılacak oralar ama elin her daim üzerinde olmalı çünkü yeri gelecek yeşerecek...* unutmadan arada dışarıda çık, gez, dolaş başka bahçeleride gör.

vee yine uzattım tabii şimdi bağlıyorum.
seneca, güçlü hitabet yeteneği olan zengin ama gururlu bir bilginmiş.* gerçekçi bir filozoftur diyebilirim sanırım. oyunun kurallara göre oynanması gerektiğine inananlardan.
devamını gör...

epikür

kendine yeterliliğin en güzel meyvesi özgürlüktür.

helenistik dönem filozoflarındandır.
mesajı: iyi olan, kolay elde edilendir.
bana bir kap peynir yolla ki canım çekince sefa süreyim.
en yüksek iyi de hazdır. erdem ile gelen bilgi arttıkça haz da artar.

epikür, felsefe tarihinde en çok eleştirilen filozoflardan olmuştur. yaşadığı dönem bahçeli bir ev satın almış, evinin kapılarını başka şehirlerden gelen bir grup insana açmıştır. amacı bu insanlarla dostluk, haz gibi konularda fikir alışverişi yapmak olmuş. dışardan bakan bazı insanlar bu oluşumu zevk düşkünü kişilerin bir araya gelmesi olarak nitelendirmiş, epikür'ün yaşam şeklini garipsemişler. fakat günümüzde kafede, parkta, bahçede bir konu ile ilgili edilen benzer sohbetler epikürcülük anlayışına benzer bir durumdur.

haz diye bahsedilen şeyin aslında tutku olmadığını belirtmek gerek. burada sade, dostane ve ölçülü bir aktarımdan bahsedebiliriz. çünkü epikür'e göre haz, insanın varlığının peşinden gitmesi ona ulaşmasıdır. eleştiriler bunun olabileceğinin anlama zorluğundan da kaynaklanıyor olabilir. bahçede ki insanlar kendi iç hayatlarına zaman ayıranlardır. derin düşünmenin hüküm sürdüğü dünya epikürcüler için mutluluktur.

ruhun hastalığına çare olmayan filozofun söylemi boştur
yaşamının son günlerini geçirdiği hastalık nedeniyle çok sancılı geçiren filozofumuz ölümün gelmediği her an için varoluş hazzını deneyimlemeye devam ediyorum der. buradaki amaç insanın her koşulda yaşamını iyileştirmesi gerektiğidir. en kolayından almamız gereken hazlardan yararlanılmalı. acı veren hazzı bir kenara bıraktığında gerçek mutluluğu bulabileceğinin olanaklı hâle gelmesi..
devamını gör...

bengi dönüş

geçmiş, şu an ve gelecek arasındaki fark inatçı bir illüzyondan ibarettir.

en son dark dizisinde bu yazıyı gördüm. orada da bahsedilen her 33 yılda tekrarlanan hayat döngüsü. başa dönüş, tekrarlar..

nietzsche ’ye göre evren ve zaman sonsuz bir döngü süreci içerisindedir ve yaşanan her şey sonsuza kadar tekrar tekrar yaşanacaktır. başladığın yere tekrar dönmek. düz bir çizgi değil, yuvarlak bir teker varsaydığımız şey. kum saati içine hapsolmuş kum yumağı, bir aşağı bir yukarı. yaşadığın acılar, sevinçler tekrar tekrar yaşanmış ve yaşanacak. ölüm olacak ki doğum gerçekleşsin. çürüyen bitki tekrar yeşersin... yok olup tekrar doğma. bu durum kaderini sevme mantığı doğuruyor. seçemediğin bir yazgı var ortada. onu kabul etmek acıları bile sevmek demektir. zor geliyor kulağa değil mi? insan etkiye tepki verir oysa. bahsedilen şey özetle olumlamadır.

ya bir gün veya bir gece yarısı şeytan en ıssız yalnızlığına gizlice sokulup sana şunu derse: “ geçmişte ve şu anda yaşadığın bu hayatı bir kez daha, hatta defalarca yaşamak zorunda kalacaksın, yeni hiçbir şey olmayacak ama her acı, her neşe, her düşünce, her iç çekiş ve hayatında tarif edilemez bir şekilde küçük ya da büyük olan her şey sana geri dönmek zorunda, hepsi de tamamen aynı sırayla ve art arda. şu örümcek, ağaçların arasından görünen şu ay; hatta şu an ve ben bile...
nietzsche ile yürümek kitabından

belki sürekli aynı şeyleri konuşmamız, aynı sorunlarla karşılaşmamız, geriye dönüp hiçbir şey yapamamışlığın takatsizliğini yaşamamız bu döngü yüzündendir. bunu düşününce olay bizden çıkıyor bir rahatlama,özgürlük hissi duyuluyor. sorumluluğun sende olmaması duygusu bu. lakin kötü olan kaderin değişmemezliği insanı nasıl mutlu edebilir ki? bu tekrarlarla nasıl baş edilir? herkes üstinsan olamaz ki? iyi midir kötü müdür bilemedim. tek anladığım var olmam gerekiyor ama olmam da bir anlam ifade etmiyor. tamamlanmıyorum, tamamlamıyorum. döngünün olabileceğini varsayarak yazdım. olmayadabilir, bu da başka sorular doğurur.*
ah deli sorular...
devamını gör...

sokrates'in savunması

atinalılar..
bundan sonra bütün savunmalarım böyle başlayacaktır.* şimdi sokrates'in savunmasına geçelim.

onlar gibi hem alim hem cahil olmaktansa, her şeyi bilmektense, kendim gibi olmaya çalıştım ve bunun daha akıllıca olduğuna inandım. sizce de öyle değil mi diyerek devam eder. meletos'a laf anlatılmaz ki, iyi niyetli olmayan bir insana ne denilebilinir?

sokrates paraya, makama, üne önem verenlere inat bilgeliğe, akla yüklenmiştir. ölümüne günbegün yürüyene kadar da hiç usanmadan onlara; ruhunuza önem vermemekten sıkılmaz mısınız sorusunu yöneltmiştir.

tanrıtanımaz, gençlere kötü örnek olan sıfatları bilerek üzerine yapıştırılmış. bu kişinin insan ruhunu zenginleştiren, terbiye eden bir öğretmen olduğunu bilmeden, bunu anlamak istemeden yapmışlar. birinin hayatını haksız yere yok etmenin kötülüğünün büyüklüğü öğrenmek istemeden. sokrates uykuya dönmek isteyenleri uyarıyor. savunmasında hayatınızın geri kalanını uykuya geçerek geçireceksiniz diyor. sınamasız bir hayatın yaşanmaya değer olmadığından bahsediyor. maalesef ne dediyse kabul ettiremiyor. ve bir bilgeyi öldürüyorlar.

tarihin ilk fikir şehidi. gençler, yaşlılar, fakirler, zenginler herkes etrafına doluşup onu dinlemek istiyor, onunla sohbet etmekten hoşlanıyor. üstelik onu dinleyen bir gencin başına gelen bir felaket mi var? yok. tanık yok. sorgulamayı reddediyorlar. sorguladığı için dinsiz oluyor. onu ölüme gönderenlere merhamet dilenciliği yapmıyor. mahkum olmayı değil ölmeyi tercih ediyor. son anına kadar, kendi bildiği gibi, özgür iradesiyle, haklı gördüğü davadan şaşmadan anlatıyor.

ölüm değil haksızlık korkutuyor.
gerçek ve öteki dünyada sahte bilgeliği araştırmaya devam edeceğini söyleyerek ayrılıyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
meşhur kitap kapağını ekleyelim.
savunma bir sanattır diyelim...
devamını gör...

buddha siddhartha gautama

kafamızı doğuya çeviriyoruz...
istikâmet hindistan...

nirvana’ya ulaşmak için 8 katlı yolu katetmemiz gerekiyor. haydi bu zor yolculuğa siz de hazırlanın..
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
dümeni çevirmeye başla..
hazır mısın?

insanın dünü, bugünü ve yarını hakkında değişmeyen sorunları vardır. hastalıklar, ayrılıklar, ölümler, hayal kırıklıkları gibi... tüm bunlarla yaşamak ve tüm sorunları sahiplenmek işte bu filozofumuzun asıl kafa yorduğu mesele. yüzleşmek...

doğucağız, büyüyeceğiz ve öleceğiz...

siddharta, acı bilincin taşıdır diyerek yola çıkıyor. buradaki acı duygusal ve zihinsel acıdır. varoluş acısı*... acını anla ve öyle yola çık diyor. ona göre acı uyarıcıdır, bununla birlikte alışmayı, normalleşmeyi ve maddeyi reddeder. acının sebebini bulamazsan onu görmezden gelirsin. bunu farkına varmamız gerektiğini söylüyor.

madde reddi dedik; bilgemiz sürekli aç dolaşıp uykusuz kaldığı için bir gün güçsüz düşer, bayılır. yiyecek ister. maddeye el açtığı için münzeviler onu terk eder. fakat bu yol yeni bir keşiftir; ölçülülük. bu keşif onu aşırı fedakarlıktan vazgeçirir.

siddhartha’nın teşhisi:
acının sebebi tutkulardır. tutku beraberinde öfke, korku ve kibir getirir. bir eşya veya canlıya kendi isteğin doğrultusunda sahip olmak istersin (ego cilalanması) zamanla bağımlılık ileri gelir. onun yokluğunda da acı çekmeye başlarsın.

siddhartha’nın reçetesi:
geçici zevk arayışı, uyuşuk kalp(ilgisizlik), doğru amaçlardan sapma, kaygı ve beraberinde şüphe. bu yoldaki 5 engeli aştığında acını tanımlayacak ve hakikate ulaşacaksın.

domuz (aç gözlülük), horoz (öfke), yılan(cehalet)
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
insanı ateşlere atan üç unsurun sembolü.
aydınlanmak için bu üçlemeden uzak durmak gerekecek.

hepimize hayırlı yolculuklar...
devamını gör...

kendi düşünce akımını oluştur

vişneizm

-ılımlı iklimlerde yetişmeyi seven vişne gibi-
hayatta daha verimli olabilmek için ılımlı yapıda olmayı tercih eden ve sadece ılımlı ortamlarda fikir üretmeyi sevenlerin felsefesi.

ismini vişneden almasının sebebi ise çok kurak ve çok soğukta çürüyen vişne ağacı misali uç fikirlerde savrulmanın insana zarar verdiğini savunmasıdır. bu fikirdekiler tıpkı bu meyvenin vücudun negatif enerjisini alması gibi insanın da çok kafayı bulandırdığında gevşeme yolunu seçmesi gerektiğini söyler. bir an evvel uykuya geçilmeli. bu uyku her şeyi olduğu gibi unutma uykusu değildir. vişneizm de uyku hafızayı güçlendirmek ve her şeyi daha iyi hatırlamak içindir. günü bitir ki başka bir güne geçebilesin.

bu düşünce akımı tıpkı diğer akımlar gibi tek başına yeterli değildir. hayat, yeri gelir ekşi tat bırakır ruhta. o hâlde yaşananlara ilave tatlı anlar katmalı.. böylelikle vişneizm de reçel ya da marmelat olabilirsiniz. bunlar 'ne tatlı insanlar ya' dediğimiz kişilerdir.

kirazizm akımı ile çok karıştırılır. fakat vişneizm'in farkı hayatın ekşiliğini de (acıları, isyanları v.b..) içine almasıdır.

buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. geçmiş olsun dileklerinizi şimdiden aldım.* hayat bana vişneizm akımı gibi bir şey yazdırdı biraz önce.
patron çıldırdı
devamını gör...

lao tzu


müzik ruhun gıdasıdır demişler. fon da bu müzik çalarken, vişne lao'nun öğretilerine hayretle bakmakta.

yolumuz uzun...
yönümüz doğu demiştik.
şimdiki adresimiz çin..
hazırsanız çin felsefesine giriş yapmaktayız..

en son siddhartha buddha nın ögretileriyle dümeni elimize almıştık. öyleyse gemiyi kullanma zamanı gelmiştir. lao tzu, bu yolda rüzgarın ve doğanın sesine kulak ver diyor. suyun üzerinde gideceksin. su gibi yumuşak ve sakin ol.

yin- yang: doğanın içindeki zıtlıklar ve karşıtların uyumu. karanlık ve aydınlık bir bütündür. gece olmasa güneş bütün bitkilerini kuruturdu. gündüz ise gecenin en karanlık olduğu anda başlar.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

şimdi suyun akışında ilerle.. bu düşünürümüzün öne attığı taozimde de akış vardır. bahsedilen bütünü görmek için sadece akıl yoluyla hareket etmek gerekir.

sezgi+ zeka, akıl + duygu dünyası = doğru gözlem

doğaya kaçış, kendine dönüştür. dalgaların bulutların arasında kaybolmak, evrimin akışında bulunmak gereklidir. yargılarını kenara bırakıp,
gözlerini kapat
sessiz ol
yalnız kal
nazik ol
sabırlı ol ve
mütevazi ol...
düşünmeyi bıraktın!!! sorunların bitecek. düşmanın kılıcına odaklanırsan yenilmeyi de göze alacaksın. yalnızca sürecin içinde ol. rüzgarın içinden geçmesine müsade et. suyun şeffaflığını hisset. sorun varsa o anda içinde çözümü de vardır. korkuyu, endişeyi reddet. sen bu dünya da yalnızca misafirsin. hazır gelmişken okyanus gibi bak...

çok renk gözü kör eder.
çok ton kulağı sağır eder.
çok tat damağı duyarsız kılar.


lao tzu, tek hazinemiz doğa ana diyor. mevcut olan durum ile yetinme çabası içinde gemiyi sürmeye başladın mı gerisi gelir diyoruz.

hayatının kaptanı, iyi yolculuklar diliyorum..
devamını gör...

diyojen

dünya vatandaşı
çıldırmış sokrates de derlerdi ona.
hocası antisthenes sokrates'in öğrencisidir. sokrates'in toplumun dışına çıkabilen cesur iradesi diyojen'in kinizm felsefesinin temelini oluşturur.

yaşadığı dönemde lüks, zevk arayışı içinde olan kendi mülküne ve bahçesine kapanmış insanlar ortaya çıkmıştır. hatta diyojen birine beddua ettiğinde tanrı senin evlatlarını lüks içinde yaşatsın dermiş. insan ne kadar çok şeye sahipse o kadar köle olurmuş. yaşam şekli köpeksi anlamına gelen kinik yakıştırmasıyla anılmış. bir fıçı içinde yaşar ama ona ait değildir eğer içine bir köpek gelirse ona da aittir. bu yüzden köpeklere rahatsızlık vermezmiş. 'ben büyük iskenderim' diyen iskender'e kendini 'ben de köpek diyojen' diye tanıtmış.

onunla ilgili bir sürü hikaye var bir sürü özlü söz. o insanlara örnek olmaya çalışmış önder filozoftur. yaşam şekli, bakınız bu şekilde de yaşanıyor, doğa bizim evimizdir mesajı içerir. ihtiyaçlarımız tutkudan ibarettir. sokrates'in bir pazara çıktığında ne kadar ihtiyacım olmayan şey var demesi gibidir tası olmadan su içen, tabağı olmadan yemek yiyen çocuğu görüp ben gereksiz mülk edinmişim diyen diyojen'in tasını ve tabağını kırması.

hayattaki tek sahibi olduğun şey iradendir. vatanın her yerdir. bu filozof kendisinin efendisidir. platon dahi kendisini ünlü olmaya çalışan bir kişi olarak görmüş. oysa diyojen'in topluma mesajı vardır. utanma, korkma, köle olma, özgürleş.. sahip olduğun her şey seni köle yapar.

dik duruşlu özgür filozof.
devamını gör...

konfüçyüs

öğretmen, devlet adamı, filozof...

çin felsefesi ne girdik öyle kolay çıkamayız lao tzu ya uğramışken konfüçyüs'ü es geçemem. hatta bilgeye uğramışken, bilgi evinde bir kaç gün kalmayı da düşünüyorum. şüphelerimden kurtulmam gerekir.

bilgi insanı şüpheden,
iyilik acı çekmekten,
kararlı olmak korkudan kurtarır

sanırım başladık...

bir gün bir öğrencisi konfüçyüs'e üst üste bir kaç soru sorar. bilge hiç cevap vermez. bunun üzerine öğrencisi sitemle kendisine şu soruyu sorar:
öğrencilerine hiçbir şey söylemezsen bize aktaracak ne kalacak?

bunun üzerine cevap gelir,
bak gökyüzü hiç konuşuyor mu? baktığın zaman dört mevsim geçiyor, yüzlerce varlık doğuyor, yüzlercesi değişip dönüşüyor ancak gökyüzü konuşuyor mu?
bu cevaba bir destek lazım. izahat yine kendisinden güçlü bilgeliğinden geliyor: kişi zorlamayla değil ancak içten bir uyanışla bu yola girebilir diyor. her yola tüm kalbinle girmelisin. sen hazır olduğunda öğretmeninde hazır bulunur. burada bilgemizin bahsettiği li yoludur. li, düzeni temsil eder. ayrıca uyum, güzellik, ahlak, etik, adalet gibi değerlerinde temsilidir. bu yolculuk sonunda jun zi denilen örnek insan modeline bürünmek amaçlanır.

konfüçyüs felsefesinde törensellikten bahsedilir. törensellik, bir araya gelip toplanma, selam verme ve ortak değerler ile paylaşımda bulunma durumudur. bu bana biraz epikürcülük anlayışını anımsattı. benzerlikler var aralarında ya da ben bağdaştırdım.

konfüçyüs'e göre toplumsal 5 erdem vardır:
şefkat bilgelik nezaket doğruluk samimiyet.

yine bir önceki tanımda belirttiğim lao tzu felsefesiyle ne kadar yakınlık kurduğunu görebiliyoruz. lao ile konfüçyüs karşılaşması da bu felsefi yakınlığı daha anlaşılır kılıyor. konfüçyüs lao tzu'yu ejderha olarak tanımlar. çin de ejderha gökyüzünü sembolize eder. anka kuşu ise yeryüzünü. hayatımızın da aslında gök ve yer gibi iki yönü vardır. bazı insanlar için bu, tek yöne düşer. bazıları ise göksüz ve yersiz insanlar olarak tanımlanır. göksüz olanlar somut ve nesnel olanla sınırlı olurken yeri olmayanlar, ayakları yere basmayan hayalci insanlardır.

bu tanım,
yolda kalmayanlara, erdemli kişiliğe adım adım yaklaşanlara adansın.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim