matçıabla - tüm tanımları (2. sayfa)
1.
günaydın sözlük
günaydın olsun.
olsun da, daha kolllar, bacaklar uyanmadı ama.
okul girişinde sevgi gösterisinde bulunan harika bıyıkları olan bir köpeği elbisemi batırmasın diye reddetmek zorunda kaldım.iki ayağı üzerinde biblo gibi duruyordu tatlı hayvancık.şimdi de küçük bir vicdan azabı var içimde sevmedim onu çünkü.
bu kez bahçede iki kedi mee mee diye diye (evet, bunlar meliyor nedense)etrafımda dolanmaya başladı.biri kendini yerlere atarak türlü numaralarla beni kandırmaya çalıştı.elimi uzattığımda da kaçtı.

işte bir gün böyle başlıyor, bakalım neler getirecek.
işte zil çaldı bile:
havasına suyuna taşına toprağına…
olsun da, daha kolllar, bacaklar uyanmadı ama.
okul girişinde sevgi gösterisinde bulunan harika bıyıkları olan bir köpeği elbisemi batırmasın diye reddetmek zorunda kaldım.iki ayağı üzerinde biblo gibi duruyordu tatlı hayvancık.şimdi de küçük bir vicdan azabı var içimde sevmedim onu çünkü.
bu kez bahçede iki kedi mee mee diye diye (evet, bunlar meliyor nedense)etrafımda dolanmaya başladı.biri kendini yerlere atarak türlü numaralarla beni kandırmaya çalıştı.elimi uzattığımda da kaçtı.

işte bir gün böyle başlıyor, bakalım neler getirecek.
işte zil çaldı bile:
havasına suyuna taşına toprağına…
devamını gör...
2.
güne bir şarkı bırak
geri verin dalgaların
kıyılara çarparak
herhangi bir makamda
bir şarkı söylediği
akasya kokulu sabahlarımı
nuri ercan

akasya kokulu sabahlar
kıyılara çarparak
herhangi bir makamda
bir şarkı söylediği
akasya kokulu sabahlarımı
nuri ercan

akasya kokulu sabahlar
devamını gör...
5.
yıldızları izlemek
göğün açık olduğu zamanlarda mutlaka başım yukarıdadır.
skyview adında bir uygulama var, konum servislerini açıp gözle seçebildiğiniz tüm yıldızların, gezegenlerin ve dünyanın etrafında turlar atan uzay istasyonunun yerini belirleyebiliyoruz: bu benim için mutluluk verici.
güneşin battığı yerde venüs göz kırpar, oldukça parlaktır hem.
venüs, jüpiter ve mars’ın nerede olduğunu tayin edebiliyorum program sayesinde.sirrius,vega, betelgeuse çok parlak olanlardan bazılarıdır.
evdekiler benim coşkumu paylaşmasa da ben yine gökyüzünün seyrine dalarım yaz geceleri.
çok sıkıldığım zamanlarda anneannem göğe bak, rahatlarsın, derdi.
gerçekten de işe yarar bu, belki de evrende küçük bir toz tanesi olduğumuzu anımsarız, kendimizi bu kadar büyük ve önemli görmeyi bırakırız, bencilliğimizi terkederiz.
skyview adında bir uygulama var, konum servislerini açıp gözle seçebildiğiniz tüm yıldızların, gezegenlerin ve dünyanın etrafında turlar atan uzay istasyonunun yerini belirleyebiliyoruz: bu benim için mutluluk verici.
güneşin battığı yerde venüs göz kırpar, oldukça parlaktır hem.
venüs, jüpiter ve mars’ın nerede olduğunu tayin edebiliyorum program sayesinde.sirrius,vega, betelgeuse çok parlak olanlardan bazılarıdır.
evdekiler benim coşkumu paylaşmasa da ben yine gökyüzünün seyrine dalarım yaz geceleri.
çok sıkıldığım zamanlarda anneannem göğe bak, rahatlarsın, derdi.
gerçekten de işe yarar bu, belki de evrende küçük bir toz tanesi olduğumuzu anımsarız, kendimizi bu kadar büyük ve önemli görmeyi bırakırız, bencilliğimizi terkederiz.
devamını gör...
6.
kardeşine kötü davrandığını fark ettiğin o an
kardeşimle yaş farkı çok fazla olduğundan hem anne hem ablaydım.bebekliği,çocukluğu ve genç bir kız oluşu hep gözümün önündeydi.
üstelik annemden öyle öğrendiğim için otoriter ve mesafeli bir anne ve her an her şeyiyle ilgilense de sinir bozucu bir ablaydım.
o yüzden, dönüp baktığımda kardeşime hiç de güzel davranmadığımı fark ediyorum, içimde bir sızı hissediyorum.onu üzdüğüm için çok üzgünüm.
yürütgeçte peki peki anladıkla dans ederken halini gözümün önüne getiriyorum.
özür dilerim sevgili kardeşim.
seni seviyorum.
üstelik annemden öyle öğrendiğim için otoriter ve mesafeli bir anne ve her an her şeyiyle ilgilense de sinir bozucu bir ablaydım.
o yüzden, dönüp baktığımda kardeşime hiç de güzel davranmadığımı fark ediyorum, içimde bir sızı hissediyorum.onu üzdüğüm için çok üzgünüm.
yürütgeçte peki peki anladıkla dans ederken halini gözümün önüne getiriyorum.
özür dilerim sevgili kardeşim.
seni seviyorum.
devamını gör...
7.
evariste galois
yarın öleceğinizi bilseniz hâlâ üretmeye devam eder miydiniz?
hayatının baharında yitip giden bir matematikçidir o, hem de yirmisinde karnına isabet eden bir kurşunla.
kısacık yaşamında matematik adına yapmış oldukları dikkate değerdir. bu bilime uzak okuyucu için sadece soyut cebir alanında çalıştığını ve üç yüz elli yıl boyunca çözülememiş sorulara yanıt bulduğunu söyleyeyim.

ah aşk! sen nelere kadirsin!
böyle bir deha senin yüzünden en verimli çağında aramızdan ayrıldı.
aşık olduğu kadın bir başkasıyla nişanlıydı ve incelenen mektuplarına göre sevdiceği stéphanie: ‘ne olacak évariste’ciğim altı üstü bir düello bu ‘ diyerek onu bile bile ölüme göndermişti. ( teşvik ettiği söylense de bu cümle tamamen bana aittir.)
évariste ise ertesi sabah öleceği halde matematik hakkında çizip karalamaya devam etmiştir. çizip karalama da öyle basit türden değil, üç adet çalışma içermekteymiş :
“jacobi ya da gauss’a açıkça bu teoremler hakkında doğru olup olmaları konusunda değil, önermelerim hakkında fikirlerini sor. daha sonra, umarım, bu karmaşayı çözmenin kendi yararlarına olacağını anlayacak bazı kişiler olacaktır.” yazan notu matematikçi chavalier'e iletilsin diye kardeşine verecek, hüngür hüngür ağlayan alfred'e :
'ağlama alfred! yirmi yaşında ölecek bir adamın tüm cesaretine ihtiyacı vardır.' diyecektir.


daha önce iki çalışmasını cauchy' e göndermiş, üniversiteye alınması için referans vermesini istemiştir ondan. ancak hınzır matematikçi bu çalışmaları yitirdiğini söylemiş ve her nasılsa bir yayınında bu çalışmaları işaret etmiştir.
şansızlık göbek adı olan galois diğer seferinde de bir eserini fourier' e yollamış ,ancak ünlü matematikçi henüz okuyamadan ölünce bu eser de ortadan yok olmuştur. galois matematik ödülünü de böylece kaçırmıştır.
galois kısacık yaşamında babasının gözleri önünde intiharına tanık olmuş, okuldan atılmış, siyasi olaylara karışıp hapse düşmüş .
yaşamı talihsizliklerle dolu bu genç adamın daha farklı bir kaderi olabilir miydi? bütün zamanını ve enerjisini sadece matematiğe verseydi acaba daha neler yapabilirdi, diye düşünmeden edemiyor insan.
not : vikipedia’da o zamanki gazete haberlerinde düelloda karşı tarafta siyasi olaylar sırasında arkadaşlık ettiği biri tarafından vurulduğuna dair bilgi var, asıl katilin kim olduğu sanırım hiç bilinemeyecek.
kaynaklar:
vikipedia
buradan
şuradan
ve matematiğin aydınlık dünyası, sinan sertöz
hayatının baharında yitip giden bir matematikçidir o, hem de yirmisinde karnına isabet eden bir kurşunla.
kısacık yaşamında matematik adına yapmış oldukları dikkate değerdir. bu bilime uzak okuyucu için sadece soyut cebir alanında çalıştığını ve üç yüz elli yıl boyunca çözülememiş sorulara yanıt bulduğunu söyleyeyim.

ah aşk! sen nelere kadirsin!
böyle bir deha senin yüzünden en verimli çağında aramızdan ayrıldı.
aşık olduğu kadın bir başkasıyla nişanlıydı ve incelenen mektuplarına göre sevdiceği stéphanie: ‘ne olacak évariste’ciğim altı üstü bir düello bu ‘ diyerek onu bile bile ölüme göndermişti. ( teşvik ettiği söylense de bu cümle tamamen bana aittir.)
évariste ise ertesi sabah öleceği halde matematik hakkında çizip karalamaya devam etmiştir. çizip karalama da öyle basit türden değil, üç adet çalışma içermekteymiş :
“jacobi ya da gauss’a açıkça bu teoremler hakkında doğru olup olmaları konusunda değil, önermelerim hakkında fikirlerini sor. daha sonra, umarım, bu karmaşayı çözmenin kendi yararlarına olacağını anlayacak bazı kişiler olacaktır.” yazan notu matematikçi chavalier'e iletilsin diye kardeşine verecek, hüngür hüngür ağlayan alfred'e :
'ağlama alfred! yirmi yaşında ölecek bir adamın tüm cesaretine ihtiyacı vardır.' diyecektir.


daha önce iki çalışmasını cauchy' e göndermiş, üniversiteye alınması için referans vermesini istemiştir ondan. ancak hınzır matematikçi bu çalışmaları yitirdiğini söylemiş ve her nasılsa bir yayınında bu çalışmaları işaret etmiştir.
şansızlık göbek adı olan galois diğer seferinde de bir eserini fourier' e yollamış ,ancak ünlü matematikçi henüz okuyamadan ölünce bu eser de ortadan yok olmuştur. galois matematik ödülünü de böylece kaçırmıştır.
galois kısacık yaşamında babasının gözleri önünde intiharına tanık olmuş, okuldan atılmış, siyasi olaylara karışıp hapse düşmüş .
yaşamı talihsizliklerle dolu bu genç adamın daha farklı bir kaderi olabilir miydi? bütün zamanını ve enerjisini sadece matematiğe verseydi acaba daha neler yapabilirdi, diye düşünmeden edemiyor insan.
not : vikipedia’da o zamanki gazete haberlerinde düelloda karşı tarafta siyasi olaylar sırasında arkadaşlık ettiği biri tarafından vurulduğuna dair bilgi var, asıl katilin kim olduğu sanırım hiç bilinemeyecek.
kaynaklar:
vikipedia
buradan
şuradan
ve matematiğin aydınlık dünyası, sinan sertöz
devamını gör...
8.
sevgili arsız ölüm
bu romanı belli bir kalıba sokmak, işte bu türe girer deyip bir etiket yapıştırmak gerçekten çok zor. zira, lamba şişesi kadar bir kızcağızın gelenek görenekler, batıl inanışlar, aile ve çevre baskısı altında büyümesinin, sancılı öyküsü sevgili arsız ölüm.
bu haliyle psikolojik; ailenin değişimi, kente göçü ve çevre ile etkileşimleri dolasıyla sosyolojik içerikli olduğunu söyleyebiliriz.
köyün birinde başlar hikayemiz, sıkı sıkıya bağlıdır eskiye sakinler. her şey onlar için yabancıdır, bu bazen bir otobüs, bir tulumba ya da okula atanan bir öğretmen olabilir.
kuşku ve korku içlerine sinmiş bu insanlar içinde büyüme mücadelesi verir dirmit. ne yapsa aykırıdır, otu, böceği dost edir, yapayalnız dünyasını onlara anlatır, onlarla avunur.
anne atiye, beceriklidir çokça. kendi yöntemleri ile ayakta tutmaya çalışır aileyi. yine rehberi batıl inançları,gelenekten gelen değerleridir.ne çocuklarından ne de kocasından değer görmektedir öte yandan.
baba figürü daha zayıftır; kişiliğinin oturmamış olduğu açıktır. yeni bir nesneye, siyasete ya da tarikata verir kendini.çevresinin her değişiminde ailesini de o çevreye uydurmaya çalışsa da yine kendi kabuğunda yaşamayı sürdürür.yeşil kitaplarıyla köşede oturan bir adama dönüşür zamanla.
diğer çocuklar ve onların da hayat mücadelelerini de izleriz kitapta.
latife tekin, anadolu’daki adetlere
değinir, yöresel sözcükler kullanır köpek karı gibi; motiflerden, otlardan da bahseder.
elti eltiye küstü( motif)

kuşkuş otu

her anlatı yeni bir maceradır, şimdiye kadar okuduklarımın hiçbirine benzemiyor; dili, şiirsel anlatımı, kurgusu ile.
bu yüzden ikinci kez bitirilen kitaplarım arasına aldım onu.
kendi öz değerlerimi, dilimi ve birlikte doğup büyüdüğüm insanların durulmaz bir coşkuyla bana taşıdıkları sevgiyi koruyabilmek için direndim. elinizdeki roman bu direnişim için aralarında büyüdüğüm insanların bana armağanıdır.
latife tekin
bu haliyle psikolojik; ailenin değişimi, kente göçü ve çevre ile etkileşimleri dolasıyla sosyolojik içerikli olduğunu söyleyebiliriz.
köyün birinde başlar hikayemiz, sıkı sıkıya bağlıdır eskiye sakinler. her şey onlar için yabancıdır, bu bazen bir otobüs, bir tulumba ya da okula atanan bir öğretmen olabilir.
kuşku ve korku içlerine sinmiş bu insanlar içinde büyüme mücadelesi verir dirmit. ne yapsa aykırıdır, otu, böceği dost edir, yapayalnız dünyasını onlara anlatır, onlarla avunur.
anne atiye, beceriklidir çokça. kendi yöntemleri ile ayakta tutmaya çalışır aileyi. yine rehberi batıl inançları,gelenekten gelen değerleridir.ne çocuklarından ne de kocasından değer görmektedir öte yandan.
baba figürü daha zayıftır; kişiliğinin oturmamış olduğu açıktır. yeni bir nesneye, siyasete ya da tarikata verir kendini.çevresinin her değişiminde ailesini de o çevreye uydurmaya çalışsa da yine kendi kabuğunda yaşamayı sürdürür.yeşil kitaplarıyla köşede oturan bir adama dönüşür zamanla.
diğer çocuklar ve onların da hayat mücadelelerini de izleriz kitapta.
latife tekin, anadolu’daki adetlere
değinir, yöresel sözcükler kullanır köpek karı gibi; motiflerden, otlardan da bahseder.
elti eltiye küstü( motif)

kuşkuş otu

her anlatı yeni bir maceradır, şimdiye kadar okuduklarımın hiçbirine benzemiyor; dili, şiirsel anlatımı, kurgusu ile.
bu yüzden ikinci kez bitirilen kitaplarım arasına aldım onu.
kendi öz değerlerimi, dilimi ve birlikte doğup büyüdüğüm insanların durulmaz bir coşkuyla bana taşıdıkları sevgiyi koruyabilmek için direndim. elinizdeki roman bu direnişim için aralarında büyüdüğüm insanların bana armağanıdır.
latife tekin
devamını gör...
9.
okul bitmemiş kabusu
ara ara gelir bu kâbuslar,
simsiyah bir gökyüzü vardır çoğunlukla. ayağımda ayakkabım olmadan sokaklarda yürürüm, yerler de ıslaktır; cüzdanı kontrol ederim, o da yerinde yoktur.eve nasıl gideceğim,ne kadar uzağım kim bilir?
bir sessizlik, bir ıssızlık vardır üniversitenin olduğu sokakta.
amfileri görürüm, sınavlara kıl payı yetişmişim.bazen cebir sınavında ter döker, loş koridorda dolaşıp not listelerinde adımı ararım.bir dersten kaldığımı ama o dersi de tekrar alamayacağımı öğrenirim.
kâbuslar böyle çeşitli kombinasyonlarda sürer gider.
yazarken bile gerildim gerçekten.
üniversite hayatı benim için çok da kolay olmadı, günde dört saatim yollarda geçti.her öğrenci gibi ekonomik sıkıntılar yaşadım, veremediğim tek ders için bir dönem kaybettim.türk filmlerinde esas kız bazen hıçkıra hıçkıra ağlar, film bunlar, der geçerdim.onca çabaya rağmen okul uzadığında bu tür ağlamayı da deneyimledim, kendimi tutamıyordum, bir çeşit sinir krizi belki de.
geçti gitti o günler, bana uykudan uyandıran kâbusları miras kaldı.
simsiyah bir gökyüzü vardır çoğunlukla. ayağımda ayakkabım olmadan sokaklarda yürürüm, yerler de ıslaktır; cüzdanı kontrol ederim, o da yerinde yoktur.eve nasıl gideceğim,ne kadar uzağım kim bilir?
bir sessizlik, bir ıssızlık vardır üniversitenin olduğu sokakta.
amfileri görürüm, sınavlara kıl payı yetişmişim.bazen cebir sınavında ter döker, loş koridorda dolaşıp not listelerinde adımı ararım.bir dersten kaldığımı ama o dersi de tekrar alamayacağımı öğrenirim.
kâbuslar böyle çeşitli kombinasyonlarda sürer gider.
yazarken bile gerildim gerçekten.
üniversite hayatı benim için çok da kolay olmadı, günde dört saatim yollarda geçti.her öğrenci gibi ekonomik sıkıntılar yaşadım, veremediğim tek ders için bir dönem kaybettim.türk filmlerinde esas kız bazen hıçkıra hıçkıra ağlar, film bunlar, der geçerdim.onca çabaya rağmen okul uzadığında bu tür ağlamayı da deneyimledim, kendimi tutamıyordum, bir çeşit sinir krizi belki de.
geçti gitti o günler, bana uykudan uyandıran kâbusları miras kaldı.
devamını gör...
10.
birden fazla kitabı beraber okumak
şu anda edmondo de amicis’ ten istanbul (1874) okuyorum.
işler güçlerle ilgilenirken, ya da yürürken de latife tekin’ in sevgili arsız ölüm’ünü dinliyorum.
önceden bir kitabı bitirmeden ötekine geçmezdim.
ayrı tat, ayrı dünya, bambaşka hayatlar ; ama adı kitap.
şimdi diyorum: neden olmasın ki ikisi, üçü bir arada?
memnunum bu halimden : bıraktım tutucu olmayı.
işler güçlerle ilgilenirken, ya da yürürken de latife tekin’ in sevgili arsız ölüm’ünü dinliyorum.
önceden bir kitabı bitirmeden ötekine geçmezdim.
ayrı tat, ayrı dünya, bambaşka hayatlar ; ama adı kitap.
şimdi diyorum: neden olmasın ki ikisi, üçü bir arada?
memnunum bu halimden : bıraktım tutucu olmayı.
devamını gör...
11.
rumeli türküleri
insanların türküleri kendilerinden güzel,
kendilerinden umutlu,
kendilerinden kederli,
daha uzun ömürlü kendilerinden.
sevdim insanlardan çok türkülerini
demiş şair*
ne de güzel söylemiş.
bu türküler de öyledir işte : duyguları uçlarda anlatır, acıyı ve kederi de ; ama bir komiklik koymadan duramaz araya.
üç kuşak söylerdik türkülerinden.
o zamanlar anneannem hem çok genç hem de güzel mi güzel nameli de sesi.
pencere açıldı bilâl oğlan
piştov patladı
varın bakın kanlı da bilâl
yine kimi hakladı
hâlâ kulaklarımda.
şarkılar bir demet hâlinde birinden ötekine geçer:
yâr saçların lüle lüle yâr benziyor beyaz güle
sonra bir başkası takılır dillere.
düriye’ min güğümleri kalaylı
ahh kalaylı…
anıların biri gider, biri gelir.
hiç olmazsa uykumuzda seslerini duysak gidenlerin, birazcık ama, olmaz mı?
kendilerinden umutlu,
kendilerinden kederli,
daha uzun ömürlü kendilerinden.
sevdim insanlardan çok türkülerini
demiş şair*
ne de güzel söylemiş.
bu türküler de öyledir işte : duyguları uçlarda anlatır, acıyı ve kederi de ; ama bir komiklik koymadan duramaz araya.
üç kuşak söylerdik türkülerinden.
o zamanlar anneannem hem çok genç hem de güzel mi güzel nameli de sesi.
pencere açıldı bilâl oğlan
piştov patladı
varın bakın kanlı da bilâl
yine kimi hakladı
hâlâ kulaklarımda.
şarkılar bir demet hâlinde birinden ötekine geçer:
yâr saçların lüle lüle yâr benziyor beyaz güle
sonra bir başkası takılır dillere.
düriye’ min güğümleri kalaylı
ahh kalaylı…
anıların biri gider, biri gelir.
hiç olmazsa uykumuzda seslerini duysak gidenlerin, birazcık ama, olmaz mı?
devamını gör...
12.
günaydın sözlük

taksici ücra bir adrese gideceğimi söylediğim için mimikleriyle bozuk çaldı. öndeki araçla mesafesini yirmi cm tutarak adrenalin dolu bir yolculuk yaptırdı, müşterisi bol olsun.*

ama etraftaki yeşillikler, tek tük ağaçlar, tarlalar, artık toplanmak için bekleyen gündöndüler ve gölün maviliği biraz içimi rahatlattı.
elbette arka planda gereksiz bir sürü düşünce yükü olacak. o, insan olmamızın mutlak bir sonucu.
gündöndüler gibi çevirelim yüzümüzü güneşe.
çok güzel bir gün olsun, göğünüz, yeşiliniz bol olsun.
devamını gör...
13.
türk kahvesi
on dokuzuncu yüzyılda kahvehaneler çok işlevliymiş.
edmondo amicis, istanbul kitabında 1874 yılında gitmiş olduğu bir kahveyi aktarıyor:
duvarda küçük bir ayna asılıydı, hemen yanında üstünde sabit saplı tıraş bıçaklarının dizili olduğu rafa benzer bir şey duruyordu. kahvelerin büyük kısmı aynı zamanda berber dükkanıdırlar ; kahvecinin aynı zamanda bir dişçi ya da kan alma uzmanı olması kurbanlarına başka müşterilerin kahvelerini yudumladıkları odada muamele yapması, nadir görülen bir durum değildir.
#1250537 nolu tanımıyla @eniyisipencereden kitap hakkında bilgi edinebilirsiniz.

görsel için kaynak ve biraz daha bilgi
edmondo amicis, istanbul kitabında 1874 yılında gitmiş olduğu bir kahveyi aktarıyor:
duvarda küçük bir ayna asılıydı, hemen yanında üstünde sabit saplı tıraş bıçaklarının dizili olduğu rafa benzer bir şey duruyordu. kahvelerin büyük kısmı aynı zamanda berber dükkanıdırlar ; kahvecinin aynı zamanda bir dişçi ya da kan alma uzmanı olması kurbanlarına başka müşterilerin kahvelerini yudumladıkları odada muamele yapması, nadir görülen bir durum değildir.
#1250537 nolu tanımıyla @eniyisipencereden kitap hakkında bilgi edinebilirsiniz.

görsel için kaynak ve biraz daha bilgi
devamını gör...
14.
saatleri ayarlama enstitüsü
[[alıntı]]
bazen düşünüyorum ne garip mahluklarız. hepimiz ömrümüzün kısalığından şikayet ederiz fakat, gün denen bir şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız.
[[/alıntı]]
saatleri ayarlama enstitüsü / ahmet hamdi tanpınar
bazen düşünüyorum ne garip mahluklarız. hepimiz ömrümüzün kısalığından şikayet ederiz fakat, gün denen bir şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız.
[[/alıntı]]
saatleri ayarlama enstitüsü / ahmet hamdi tanpınar
devamını gör...
15.
mutlu eden küçük şeyler
çok sıkıldığınız bir anda içinize şöyle bir su serpen bir anıdadır o ‘ küçük şey’.

fotoğraftakiler sabundan yapılmış iki küçük kalp.
2016 yılıymış avuçlarıma bırakıldıklarında.
yine içim kararmış bir haldeydim. öğrencilerim hep çok güler yüzlü olduğumu söyleseler de, çok zaman benim için de bulutlarla kaplanır gökyüzü.
iki kız yanıma yanaştı.
buyrun hocam, diye elime bu iki kalbi bıraktı bir tanesi.
nöbetçiydim, bir aşağı bir yukarı geziyor, uğul uğul sesler arasında ruh halimi daha da aşağıya çekecek düşüncelerle dolduruyordum zihnimi.
oradaydım ama ‘an’ da değil.
elimdeki kalplerle birlikte kendime geldim, o ‘an’ a.
iki kızın sevgiyle bana bakışlarını tatlı gülümsemelerini fark ettim.
nedir bunlar, dedim.
hocam bu onları biz yaptık, size de vermek istedik dedi ötekisi.
güler yüzüm geri geldi.
seviyorum onları: gençleri.
bazen çok uzaklardan bir dost gibi anı gelir köşe başına oturur, yürek hafifçe sızlarken tebessüm aydınlatır çehreyi.

fotoğraftakiler sabundan yapılmış iki küçük kalp.
2016 yılıymış avuçlarıma bırakıldıklarında.
yine içim kararmış bir haldeydim. öğrencilerim hep çok güler yüzlü olduğumu söyleseler de, çok zaman benim için de bulutlarla kaplanır gökyüzü.
iki kız yanıma yanaştı.
buyrun hocam, diye elime bu iki kalbi bıraktı bir tanesi.
nöbetçiydim, bir aşağı bir yukarı geziyor, uğul uğul sesler arasında ruh halimi daha da aşağıya çekecek düşüncelerle dolduruyordum zihnimi.
oradaydım ama ‘an’ da değil.
elimdeki kalplerle birlikte kendime geldim, o ‘an’ a.
iki kızın sevgiyle bana bakışlarını tatlı gülümsemelerini fark ettim.
nedir bunlar, dedim.
hocam bu onları biz yaptık, size de vermek istedik dedi ötekisi.
güler yüzüm geri geldi.
seviyorum onları: gençleri.
bazen çok uzaklardan bir dost gibi anı gelir köşe başına oturur, yürek hafifçe sızlarken tebessüm aydınlatır çehreyi.
devamını gör...
16.
30 ağustos zafer bayramı
‘özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.”
mustafa kemal atatürk
uzun uzun yazmak isterdim, ancak yeterli bulamadım yazdıklarımı.
savaşı, acıları, kayıpları, cepheye mermi taşıyan kağnıları yazmak istedim, sözcükler eksik kaldı.

yayılmacı, sömürgeci düşmanı geldiği gibi gönderen ; bu uğurda canını veren kahramanlarımıza, yurdumuzu savunanlara ve ulu önder atatürk ‘ e borcumu hiç unutmayacağım.
kadir, kıymet bilenlerin 30 ağustos zafer bayramı kutlu olsun!
mustafa kemal atatürk
uzun uzun yazmak isterdim, ancak yeterli bulamadım yazdıklarımı.
savaşı, acıları, kayıpları, cepheye mermi taşıyan kağnıları yazmak istedim, sözcükler eksik kaldı.

yayılmacı, sömürgeci düşmanı geldiği gibi gönderen ; bu uğurda canını veren kahramanlarımıza, yurdumuzu savunanlara ve ulu önder atatürk ‘ e borcumu hiç unutmayacağım.
kadir, kıymet bilenlerin 30 ağustos zafer bayramı kutlu olsun!
devamını gör...
17.
romanya yetimhaneleri
“doğan her çocuk halkın malıdır”- çavuşesku
amerikalı bir çift, dört yaş civarında olan üç çocuğu evlat edinir. taksiyle yolda giderken çocukların dillerini bilmedikleri için şoföre onların ne konuştuğunu sorarlar.
aldıkları yanıt tuhaftır: konuştukları dil romence değildir, hatta anlaşılır, dünya üzerinde konuşulan herhangi bir dil bile değildir.*
romanya’yı 25 yıl boyunca yöneten nikolay çavuşesku ( 1989 yılında eşi ile beraber kurşuna dizilişi tv’ lerden yayınlanmıştı) 1966 yılında nüfus politikasını açıklamıştı: doğum kontrolü ve kürtaj yasaktı, beşten az çocuğu olanlar vergi ödeyecekti.
bunun sonucu olarak görevlendirdiği jinekologlar devreye girdi: kadınlar düzenli olarak muayene ediliyor, böylece doğurganlıkları da güvence altına alınıyordu, hedef otuz milyonluk bir ülkeydi. rusya boyunduruğundan çıkması için avrupa ülkelerince de ciddi bir ekonomik destek almıştı, bu destek geçen yıllar içinde heba olup gitse de.
romanya’da yoksulluk zaten çok acı boyutlardaydı, bir de buna ,bakamayacak kadar çok çocuk sahibi olan aileler eklenince yetimhaneler doldu taştı.

yıllar geçtikçe toplamda yüz yetmiş bin çocuk öylesine bırakılıverdi bu ‘kurum’ ların kapısına.
yetimhanelerde bakıcıların sayısı ise hiç de fazla değildi: her on beş çocuğa bir tek bakıcı!
evet, karınları tok sırtları pekti yavruların ama gelgelelim ne onlarla bir kelime konuşan vardı, ne de başlarını okşayan.
alışırlar, diye kesin emriyle yasaktı yine, sevmek bu bebekleri. bir sıra oturakta oturtulup ihtiyaçlarını görüyorlar, yemek yiyor ve uyuyorlardı. yemekleri çoğu kez karyoladan biberonla uzatılan sıvı gıdalardı: süt ve yulaf .

başlarda avazı çıktığı kadar yüksek sesli ağlamalar yerini hıçkırıklara ve en son da kayıtsız bir sessizliğe bırakıyordu: alışıyorlardı.

1999 yılında bu yetimhaneyi ziyaret eden amerikalı pediatrik sinirbilimci dr nelson ve ekibi, çocukların ekiptekilere dokunmaya çalıştıklarını, onlara sarıldıklarını ve kucaklarına oturduklarını gözlemlediler. bu davranışlar tipik ‘ayrımsız yakınlık’ tı. yani yakınlık gösterilecek kişi çocuklar tarafından hiçbir şekilde seçilmiyordu.
doğduğu andan itibaren yetimhanede bulunan , 6 ay ile 2.5 yaş arasındaki 136 çocuk bir dizi incelemeye alındı.
dr nelson ve yetimhaneden bir bebek

sonuçlar şaşırtmıyordu, çocukların iq seviyeleri 60-70 arası seyrediyordu, nöral etkinlik ve dil yeteneğinde yaşıtlarından çok çok gerideydiler.
bükreş projesi kapsamında 68 çocuk yurtta aynı şekilde yaşamaya devam ederken diğer 68 çocuk da koruyucu ailelerin yanına yerleştirildi.
koruyucu ailelerin yanında bulunan çocuklar gördükleri ilgiye kayıtsız kalmıyorlardı, beyin gelişimleri de hızlanıyordu:
en sonunda aldığı sonuçlar sevgi dolu ve korumacı bir ortamın gelişmekte olan bir çocuğun beyni için oynadığı önemli rolü vurgular. bu durum ise kimliğimizin biçimlenmesinde bulunduğumuz ortamın derin etkisini gözler önüne serer. çevremizden inanılmaz ölçüde etkilenebilen canlılarız. insan beyninin benimsediği doğaçlama stratejisine bağlı olarak kim olduğumuz büyük ölçüde nerelerden geçtiğimize bağlıdır.
beyin-david eagleman
yetimhanede kalanlar için hayat hala acımasızdı
ek :kontrolden çıkmış çocuklara sterilize edilmemiş iğnelerle yetişkin sakinleştiricileri verilirken, hastalananların çoğuna taranmamış kan nakli yapıldı. hepatit b ve hıv/aıds romanya'daki yetimhaneleri harap etti.
kaynaklar :
david eagleman -beyin
yetimhaneden birisi, izidor
pelin batu
kim bu çavuşesku?
amerikalı bir çift, dört yaş civarında olan üç çocuğu evlat edinir. taksiyle yolda giderken çocukların dillerini bilmedikleri için şoföre onların ne konuştuğunu sorarlar.
aldıkları yanıt tuhaftır: konuştukları dil romence değildir, hatta anlaşılır, dünya üzerinde konuşulan herhangi bir dil bile değildir.*
romanya’yı 25 yıl boyunca yöneten nikolay çavuşesku ( 1989 yılında eşi ile beraber kurşuna dizilişi tv’ lerden yayınlanmıştı) 1966 yılında nüfus politikasını açıklamıştı: doğum kontrolü ve kürtaj yasaktı, beşten az çocuğu olanlar vergi ödeyecekti.
bunun sonucu olarak görevlendirdiği jinekologlar devreye girdi: kadınlar düzenli olarak muayene ediliyor, böylece doğurganlıkları da güvence altına alınıyordu, hedef otuz milyonluk bir ülkeydi. rusya boyunduruğundan çıkması için avrupa ülkelerince de ciddi bir ekonomik destek almıştı, bu destek geçen yıllar içinde heba olup gitse de.
romanya’da yoksulluk zaten çok acı boyutlardaydı, bir de buna ,bakamayacak kadar çok çocuk sahibi olan aileler eklenince yetimhaneler doldu taştı.

yıllar geçtikçe toplamda yüz yetmiş bin çocuk öylesine bırakılıverdi bu ‘kurum’ ların kapısına.
yetimhanelerde bakıcıların sayısı ise hiç de fazla değildi: her on beş çocuğa bir tek bakıcı!
evet, karınları tok sırtları pekti yavruların ama gelgelelim ne onlarla bir kelime konuşan vardı, ne de başlarını okşayan.
alışırlar, diye kesin emriyle yasaktı yine, sevmek bu bebekleri. bir sıra oturakta oturtulup ihtiyaçlarını görüyorlar, yemek yiyor ve uyuyorlardı. yemekleri çoğu kez karyoladan biberonla uzatılan sıvı gıdalardı: süt ve yulaf .

başlarda avazı çıktığı kadar yüksek sesli ağlamalar yerini hıçkırıklara ve en son da kayıtsız bir sessizliğe bırakıyordu: alışıyorlardı.

1999 yılında bu yetimhaneyi ziyaret eden amerikalı pediatrik sinirbilimci dr nelson ve ekibi, çocukların ekiptekilere dokunmaya çalıştıklarını, onlara sarıldıklarını ve kucaklarına oturduklarını gözlemlediler. bu davranışlar tipik ‘ayrımsız yakınlık’ tı. yani yakınlık gösterilecek kişi çocuklar tarafından hiçbir şekilde seçilmiyordu.
doğduğu andan itibaren yetimhanede bulunan , 6 ay ile 2.5 yaş arasındaki 136 çocuk bir dizi incelemeye alındı.
dr nelson ve yetimhaneden bir bebek

sonuçlar şaşırtmıyordu, çocukların iq seviyeleri 60-70 arası seyrediyordu, nöral etkinlik ve dil yeteneğinde yaşıtlarından çok çok gerideydiler.
bükreş projesi kapsamında 68 çocuk yurtta aynı şekilde yaşamaya devam ederken diğer 68 çocuk da koruyucu ailelerin yanına yerleştirildi.
koruyucu ailelerin yanında bulunan çocuklar gördükleri ilgiye kayıtsız kalmıyorlardı, beyin gelişimleri de hızlanıyordu:
en sonunda aldığı sonuçlar sevgi dolu ve korumacı bir ortamın gelişmekte olan bir çocuğun beyni için oynadığı önemli rolü vurgular. bu durum ise kimliğimizin biçimlenmesinde bulunduğumuz ortamın derin etkisini gözler önüne serer. çevremizden inanılmaz ölçüde etkilenebilen canlılarız. insan beyninin benimsediği doğaçlama stratejisine bağlı olarak kim olduğumuz büyük ölçüde nerelerden geçtiğimize bağlıdır.
beyin-david eagleman
yetimhanede kalanlar için hayat hala acımasızdı
ek :kontrolden çıkmış çocuklara sterilize edilmemiş iğnelerle yetişkin sakinleştiricileri verilirken, hastalananların çoğuna taranmamış kan nakli yapıldı. hepatit b ve hıv/aıds romanya'daki yetimhaneleri harap etti.
kaynaklar :
david eagleman -beyin
yetimhaneden birisi, izidor
pelin batu
kim bu çavuşesku?
devamını gör...
18.
balık ekmek
ya da yumurtalı ekmek kızartması
sabah sofralarını şenlendiren bu güzel yiyeceği hazırlaması son derece kolay.
iki yumurtayı güzelce çırpar biraz karabiber biraz tuz ekerseniz (acıların çocuğuysanız pul biber de olur), kızdırdığınız sıvı yağda güzelce yumurtaya buladığınız ekmekleri altın renginde kızartırsanız buyrun güzel bir kahvaltılık. bir peynir ya da reçel yanına tamam! her güzel yiyecek gibi bunun da bolca kalorili olacağını herhalde hepimiz biliyoruz.

yumurtalı ekmeği lezzetli kılan bayat ekmekten yapılıyor olması. böylelikle ekmeği de değerlendirmiş oluyoruz.
2015 verilerine göre ülkemizde yılda 2,1 milyar adet ekmek çöpe atılıyor. bunun ekonomik karşılığı da 80 hastane ve 500 okul olarak hesaplanmış.
etrafta duvarın üzerine bırakılmış, poşetle çöpe asılmış ekmekler gözünüze çarpar.
‘ günah olmasın’ diye iki yüzlü bir şekilde böylece atılan ekmeklere elbette ‘günah’ olmaktadır. kuruyup betona dönen bu ekmekleri kuşlar yiyemez. tıpkı bozulmuş yemekleri bir poşetle bir yere koyduğunuzda olduğu gibi: sizin için yenmeyecek bir şeyse sokak hayvanların için de bu böyledir. ya hiç yiyemezler , ya da onları yiyerek hasta olurlar.
en iyisi ihtiyacımız kadar alıp tüketmektir.
kaynak ve daha fazla bilgi için
yumurtalı ekmek tarifleri
sabah sofralarını şenlendiren bu güzel yiyeceği hazırlaması son derece kolay.
iki yumurtayı güzelce çırpar biraz karabiber biraz tuz ekerseniz (acıların çocuğuysanız pul biber de olur), kızdırdığınız sıvı yağda güzelce yumurtaya buladığınız ekmekleri altın renginde kızartırsanız buyrun güzel bir kahvaltılık. bir peynir ya da reçel yanına tamam! her güzel yiyecek gibi bunun da bolca kalorili olacağını herhalde hepimiz biliyoruz.

yumurtalı ekmeği lezzetli kılan bayat ekmekten yapılıyor olması. böylelikle ekmeği de değerlendirmiş oluyoruz.
2015 verilerine göre ülkemizde yılda 2,1 milyar adet ekmek çöpe atılıyor. bunun ekonomik karşılığı da 80 hastane ve 500 okul olarak hesaplanmış.
etrafta duvarın üzerine bırakılmış, poşetle çöpe asılmış ekmekler gözünüze çarpar.
‘ günah olmasın’ diye iki yüzlü bir şekilde böylece atılan ekmeklere elbette ‘günah’ olmaktadır. kuruyup betona dönen bu ekmekleri kuşlar yiyemez. tıpkı bozulmuş yemekleri bir poşetle bir yere koyduğunuzda olduğu gibi: sizin için yenmeyecek bir şeyse sokak hayvanların için de bu böyledir. ya hiç yiyemezler , ya da onları yiyerek hasta olurlar.
en iyisi ihtiyacımız kadar alıp tüketmektir.
kaynak ve daha fazla bilgi için
yumurtalı ekmek tarifleri
devamını gör...
19.
gündüz kuşağı
ramazan’ı karısı mı dövdü, yoksa ramazan mı karısını?
bir ikindi programında sunucunun sorguladığı tuhaflıklardan en burada zikredilebilir olanı.
iki kelimeyi bir araya getiremeyen kendine bir yer edinememiş olduğunu düşündüğüm meslekçik sahipleri de onay ya da sorular/ sorgularla oturdukları koltuktan programı renklendirmektedir(!).
ekranlar ne zaman kirlenmeye başladı bilmiyorum tam olarak.ama artık sosyal yaşamın çığrından çıktığı kesin.çarpık ilişkilerin yumak yumak çözüldüğü, yalancı evliliklerin, birbirine çok yabancı ( en önemlisi kendine yabancı) insanların boy gösterdiği, çirkinliğin diz boyunu geçtiği bir yer oldu tv.
bu arkası yarınlar, normal olmayanı normal gibi göstermeyi alışkanlık edindiler. öyle ki,iftira, taciz,tecavüz ve cinayetler nedense adaletin değil de tv showların konusu olmaya başladı.ne zaman alıştık bunlara gerçekten?
yıllar önce bebeğimi beklerken evdeydim, çalışmıyordum o sırada.tv programlarını takip edebiliyordum.
çok sevdiğim bir programın konukları hemşire, doktor, avukat gibi meslek sahipleriydi.bilgilerindirici harika bir programdı,çok şey kattı bana,bebeğimi büyütürken çok yararlandım.
börek çörek tarifi veren ‘ablacım’ lı konuşmalı, ya da her şeyi biliyormuşçasına, eğitimine, kim olduğuna bakmadan sabah programlarında karşımıza çıkanlar,akıl vermeye çalışanlar,eleştirel bakış açısından yoksun kimseler, orada oluşu başarısıyla değil yalakalığıyla ölçülenlere neden maruz kalıyoruz?
insan eğitilebilir bir varlıktır, istediğiniz malzemeyi verir istediğiniz şekli aldırırsınız.
topluma şekil vermek medyanın işi artık, ya da onların ardındakilere mi demeliyim?
bir ikindi programında sunucunun sorguladığı tuhaflıklardan en burada zikredilebilir olanı.
iki kelimeyi bir araya getiremeyen kendine bir yer edinememiş olduğunu düşündüğüm meslekçik sahipleri de onay ya da sorular/ sorgularla oturdukları koltuktan programı renklendirmektedir(!).
ekranlar ne zaman kirlenmeye başladı bilmiyorum tam olarak.ama artık sosyal yaşamın çığrından çıktığı kesin.çarpık ilişkilerin yumak yumak çözüldüğü, yalancı evliliklerin, birbirine çok yabancı ( en önemlisi kendine yabancı) insanların boy gösterdiği, çirkinliğin diz boyunu geçtiği bir yer oldu tv.
bu arkası yarınlar, normal olmayanı normal gibi göstermeyi alışkanlık edindiler. öyle ki,iftira, taciz,tecavüz ve cinayetler nedense adaletin değil de tv showların konusu olmaya başladı.ne zaman alıştık bunlara gerçekten?
yıllar önce bebeğimi beklerken evdeydim, çalışmıyordum o sırada.tv programlarını takip edebiliyordum.
çok sevdiğim bir programın konukları hemşire, doktor, avukat gibi meslek sahipleriydi.bilgilerindirici harika bir programdı,çok şey kattı bana,bebeğimi büyütürken çok yararlandım.
börek çörek tarifi veren ‘ablacım’ lı konuşmalı, ya da her şeyi biliyormuşçasına, eğitimine, kim olduğuna bakmadan sabah programlarında karşımıza çıkanlar,akıl vermeye çalışanlar,eleştirel bakış açısından yoksun kimseler, orada oluşu başarısıyla değil yalakalığıyla ölçülenlere neden maruz kalıyoruz?
insan eğitilebilir bir varlıktır, istediğiniz malzemeyi verir istediğiniz şekli aldırırsınız.
topluma şekil vermek medyanın işi artık, ya da onların ardındakilere mi demeliyim?
devamını gör...
20.
monster building
hong kong’ta 18 katlı, 2243 daireden oluşan ve yaklaşık 10.000 kişinin yaşadığı bir apartman var.

gezmek istediğim yerler arasında hong kong yok ama ınstagram‘da takip ettiğim bir sitede bu yapıyı görünce merak edip araştırdım biraz, nasıl olur da bir apartmanda bu kadar çok insan yaşayabilir?konserve kutusu gibi evlerden söz ediyoruz. minimalizmde son nokta olmalı burada gündelik hayat.

küçük sitelerde bile komşularınızla anlaşmak çok mümkün olmasa da 2000’in üstünde daire varsa bu tuhaf yerde,nasıl olacak peki bu? araştırdım ama yanıtını bulamadım.belki oralarda yaşamış birileri yanıt verebilir ancak.
ahaliden görüntü :

kendi şehirlerimizdeki yapılara beton yığını derken dönüp bu binaya bakınca bizdekilere haksızlık ettiğimizi
düşündüm.
dünyanın en kalabalık bölgelerinden biri olan hong hong’da 1960’lı yıllarda dar gelirli aileler için inşa edilmiş monster building.
yapı, transformers: age of extinction (2014), ghost in the shell (2017), white dragon/strangers (2018) filmlerinde set olarak da kullanılmış.
filmlerden görseller için
alt katlarında çeşitli alışveriş mekanları var: lokantalar, balıkçılar, berberler,manavlar marketler gibi.
u şeklinde yapılmış bu binanın ortasında durup başınızı kaldırdığınızda bir avuç gökyüzünün altında beton ve cam yığınıyla karşılaşıp boğulma hissiyle birlikte bu insanların bu kadar küçük mekanlarda yaşamlarını sürdürebildiğini anlamanın bir batılı için çok zor olduğunu söylüyor, aurelia teslaru yazısında.
beş bloktan oluşan devasa yapıda küçük bir yürüyüş yapmak ve daha çok bilgi almak isterseniz:
buradan
buradan
kaynak
trip advisor fotolar
buradan

gezmek istediğim yerler arasında hong kong yok ama ınstagram‘da takip ettiğim bir sitede bu yapıyı görünce merak edip araştırdım biraz, nasıl olur da bir apartmanda bu kadar çok insan yaşayabilir?konserve kutusu gibi evlerden söz ediyoruz. minimalizmde son nokta olmalı burada gündelik hayat.

küçük sitelerde bile komşularınızla anlaşmak çok mümkün olmasa da 2000’in üstünde daire varsa bu tuhaf yerde,nasıl olacak peki bu? araştırdım ama yanıtını bulamadım.belki oralarda yaşamış birileri yanıt verebilir ancak.
ahaliden görüntü :

kendi şehirlerimizdeki yapılara beton yığını derken dönüp bu binaya bakınca bizdekilere haksızlık ettiğimizi
düşündüm.
dünyanın en kalabalık bölgelerinden biri olan hong hong’da 1960’lı yıllarda dar gelirli aileler için inşa edilmiş monster building.
yapı, transformers: age of extinction (2014), ghost in the shell (2017), white dragon/strangers (2018) filmlerinde set olarak da kullanılmış.
filmlerden görseller için
alt katlarında çeşitli alışveriş mekanları var: lokantalar, balıkçılar, berberler,manavlar marketler gibi.
u şeklinde yapılmış bu binanın ortasında durup başınızı kaldırdığınızda bir avuç gökyüzünün altında beton ve cam yığınıyla karşılaşıp boğulma hissiyle birlikte bu insanların bu kadar küçük mekanlarda yaşamlarını sürdürebildiğini anlamanın bir batılı için çok zor olduğunu söylüyor, aurelia teslaru yazısında.
beş bloktan oluşan devasa yapıda küçük bir yürüyüş yapmak ve daha çok bilgi almak isterseniz:
buradan
buradan
kaynak
trip advisor fotolar
buradan
devamını gör...