matçıabla yazar profili

matçıabla kapak fotoğrafı
matçıabla profil fotoğrafı
rozet
karma: 6496 tanım: 246 başlık: 31 takipçi: 70
“eğer sana seçme şansı verselerdi, kısacık hayatın ardından öleceğini bile bile yaşamayı kabul eder miydin” portakal kız /jostein gaarder 06/03/2022

son tanımları | başucu eserleri


yazarların çektiği gün batımı fotoğrafları

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

istanbul
devamını gör...

karısını şapka sanan adam


leibniz müzik ve sayılar arasında müthiş bir analoji kurar. müzikten aldığımız zevk, aslında bilinçdışı şekilde saymaktan dolayı aldığımız zevktir. müzik bilinçdışı aritmetikten başka bir şey değildir.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

içindeki boşlukların bir rengi vardır, kömür karasıdır oralar,yaklaştıkça yüzünüz gözünüz boyanır.yürek daraldıkça daralır, ufalır ufalır, yorgun, telaşlı, düzensiz çarpar.

hayat nedir “bir gün” mü gerçekten.düne sığamamanın, yarında var olamamanın bitmez tükenmez sancısı mıdır?

düşen sonbahar yaprağını, denizin yıldız yıldız ışıltısını, martıların yüksek çığlığını, rüzgârın serinleten dokunuşunu kaçırdığın anlar geri gelmez oysa.

o zaman tam bugün mü hayat, yaşamalı, yaşatmalı olan?
devamını gör...

yazarların çektiği çiçek fotoğrafları

kırmızı çiçekli at kestanesi, mayıs, istanbul
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

eşittir


1557 yılıydı ve bir süredir denklemlerin yazılımında aequalis, eşit sözcüğünün yerini tutacak bir işaret bulunması gerekliliğinden söz ediliyordu. bu bildik ve de çok karmaşık kavram nasıl gösterilecekti? bir süre sonra, bulduğu işaret matematik dünyasında dolaşıp dururken, recorde’a, tercihinin nedenleri konusunda sorular sordular. verdiği cevap şuydu: “iki paralel çizgiyi seçmiş olmamın nedeni bunların iki ikiz çizgi olmalarıdır ve hiçbir şey iki ikiz kadar benzerlik gösteremez.”

papağan teoremi/denis guedj
devamını gör...

babanın aynı anıları ilk kez anlatıyormuş edasıyla yüz kere anlatması

klasik olacaktır belki ama, hayatta olsundur da anlatsındır.
devamını gör...

sobalı ev

yakıldığında aniden parlayıp kükreyen vezüv marka gaz sobamız vardı. küçük penceresinden sarı, turuncu, mavi alevler gözükürdü.sadece bulunduğu yeri ısıttığından, kış soğuğunda odanın dışına çıkmak gerçek bir maceraydı.
üstünde ıhlamur kaynar, metal askıda bir iki çamaşır kururdu.
sigara, zararları bu denli bilinmediğinden
evlerde içilir, lodosta tüten sobanın çıkardığı is ile sigaranın dumanı birbirine karışırdı.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

matematik

“birçok insan için matematik hayatını zehir eden derslerden, içine korku salan sınavlardan ve okulu bitirir bitirmez kurtulacağı bir kâbustan ibarettir. bazıları için ise matematik, hayatı anlamanın ve sevmenin bir yolu olabilmiştir. çünkü sevmenin yolu herşeyde olduğu gibi burada da anlamaktan geçer.ancak anlayabildiğimiz şeyleri severiz. “
sinan sertöz /matematiğin aydınlık dünyası
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ilkokuldan akılda kalanlar

türk, öğün, çalış güven yazısının altından geçerek girdiğimiz koridor: solda iki sıra çeşme var, onun arkasında amonyak kokan malûm yer.
muslukların hemen yan tarafında kocaman bir leğen içinde taş gibi sert simitler satılır.bayrak töreni varsa o leğen kaldırılmıştır. andımız okunurken sıra küçük sınıflardaysa simit satılan masanın üstüne çıkar hiç olmadığı kadar uzun boylu olur minicik birler.
yanında merdiven var, oradan daha üst sınıflara çıkılır.
sağ taraftaysa minicik bir kooperatif: beşler kendilerine sıra geldiğinde ellerine verilen anahtarla küçük kulübeyi açar ve satış yapar.

uzun koridorda birlerin annelerinin kamp kurduğu koridor vardır. düğmeleri sökülen çocukların üstünü başını düzeltmek, unuttukları beslenme çantasını getirmek üzere oradadırlar. okul yeni başladıysa, birlerden bazıları salya sümük ağlar;bazıları da kaygısızca oradan oraya koşturup kızların saçını çeker,kurdelelerini bozar, uslu duranları yaramazlığa teşvik etmek için şöyle bir vurup kaçar.
bir de iki çocuk eğer birbirine kollarını arkadan dolamış size doğru geliyorsa kaçmanız gerekir. ‘önümüze gelene bir tekme’ nidalarıyla kimi yakalarlarsa o kişinin kara önlüğü ya da ayakkabıları toz toprak içinde kalır.

sınıfların bittiği yerde kreş vardır, tülleri çekilidir. herkes orayı çok merak eder, üstlerinde masa örtüsü benzeri ekose önlüklü çocukları cama burun dayanarak izleyebilir.
orayı en iyi bilen nadir’dir aslında.o yaramazın tekidir, siyah önlüğünün beyaz yaka kısmı sürekli kopuktur,sallanmaktadır koşturduğunda, dizler yaralıdır.bu kadar enerji harcamanın sonu ya annesinin elinde bir dikiş takımıyla okula gelmesiyle ya da o gizemli kreşte sağlam bir uyku çekmesiyle son bulur.sabah yediye yirmi kala derse başlayan pire kadar çocuklar beslenme çantalarından çıkan türlü yiyeceklerle biraz güç toplarken,sınıfın hiperaktifi (o zamanlar bunun yerine yaramaz kullanılırdı),gözleri uykudan şişmiş şekilde aramıza katılır.
beslenmelerde kokusu ortalığı saran haşlanmış yumurta, ekmek arası peynir ya da köfte,çokokrem sürülmüş dilimler ya da mevsimine göre meyve vardır.mandalina varsa sınıftakilerden en az bir kişinin gözü çıkan gazla yanar ve ağlamaya başlar.annelerin çantaya fazladan koyduğu kurabiye ve poğaça gibi şeyler öğretmene gururla sunulur.
hele yerli malı haftasıysa veliler okula tepsi tepsi taşınırlar, herkes evinde ne varsa koyar çantalara, kuruyemişler de eklenir menüye. öğretmenler odasının bayram günüdür, diğer günler ancak gözünü uyduranların görebildiği kapısı ardına kadar açıktır, portakalla karışık kıymalı börek ve karbonatlı kek kokuları gelmektedir içerden.

zil çaldığında çil yavrusu gibi dağılır çocuklar koridorlara ve bahçeye. sütunlu giriş köşe kapmaca için uygundur, büyük sınıflar herkesten önce koşup oyun alanını belirler.

cebinde harçlığı olanlar en üst katta satılan kola, gazoz ve bisküvilerden alabilir.beşler burda da işletmeci olarak karşımıza çıkar.her yerde mutlaka bir itiş kakış hakimdir.

resim dersi varsa kırmızı yangın kovalarından ikisi sınıfa gelir: birinde temiz,ötekinde boyalarla renklenmiş su vardır.
güzel yazı, divitler, hokkalar, bozulan uçlar, dökülen mürekkepler dersidir. küçücük eller sınırların içinde yazılar yazmak için eğitilir.

sınıf kapısına örtülen yeşil perde, orhan öğretmen’in objektifine kırmızı gözlü yüzlerce çocuğun takılacağının habercisidir. öğretmenler bozulan saçları örer, kurdele varsa düzeltir. haylazların yana kaymış yakalarını toparlar.

birler sene sonuna doğru okuma bayramı yapmak için hazırlanırlar: şiirler, rontlar,tekerlemeler, küçük tiyatro oyunları sunacaklardır.başarılı ve sivri öğrenciler başrol oynarken, yardımcı oyuncular öğretmenin pek de ilgi göstermediği çocuklar arasından seçilir.
necmettin ve döne sınıfın ikizleridir,ayrımcı öğretmenin sınıfında arka sırayı ‘işgal ‘ ederler.okumayı öğrenmediklerini için bu bayramda da varlık gösteremezler.
öğretmenler arasında en güzel okuma bayramı yapma yarışı öğrenci ve veliler tarafından da hissedilir.
bayramlar pek renkli kutlanır: özellikle 29 ekim ve 23 nisan çeşitli rollerin, kıyafet değişikliği yapmanın, folklörcülerin ve havalı bando takımının zamanıdır.
beş para ver, beş para ver
beş para yoksa on para ver

tonunda çalar davullarını, üflerler borularını bandocular.kırmızı beyaz kıyafetleri ile arz-ı endam ederler.

çocuklar uygun adım tören alanına götürülür,veliler meraklı vatandaşlar, gaziler ve resmî erkân izlemek üzere oradadır.
yıl içinde binbir şekle giren ilkokul insanları, temiz ve özenli kıyafetlerinin, taşıdıkları bayrak ve flamaların hakkını verme çabasıyla en uslu hallerine bürünmüşlerdir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

iyi ki yapmışım

iyi ki izlemişim dediğim belgesel.
kâh güldürür kâh ağlatır; siyah beyaz fotoğraflar eşliğinde sizi yıllar öncesine götürür. metin akpınar'ın ; bir çok oyuncu, hekim, yazar ve akademisyenin akpınar'a ait görüşleri, anıları hayat bulur.
tilbe saran seslendirmesiyle uzun mu uzun ama keyifli bir yapım.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının çizimleri

insan olarak en büyük eksiğimiz, güzelliklere gözlerimizi kapatmamızdır belki de.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yazarların çektiği çiçek fotoğrafları

safran taklidi yapan güzel kızım.
haziranda ve eylülde çiçeklenir, diğer zamanlar güzelliğini yeşil soğanında gizler.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

fen edebiyat bölümleri

üniversitenin ilk günü, ilk ders amfiyi yeni gelenler ve daha önceki yıllardan o dersten kalan öğrencilerle hıncahınç dolu gören hocamız, topuğu üstünde şöyle bir dönerek:
- bu kadar matematikçiye ihtiyaç var mı sanıyorsunuz, dedi.
o an çok bozulduğumuz, üzüldüğümüz kesindi; ama hocanın sözleri de doğruydu.
bunu ancak geçen yıllar içinde anlayabildik.

çıkış belgesi almaya gittiğimde memur ayakkabısının altına çivi çakıyordu,bir yandan da:
- ne güzel işte mezunsun, artık öğretmen olursun, diyordu.
mezun olmamla atanmam arasında tam on iki yıl olacağını tahmin edememişti sanırım.
not: matematikçiler, bankacılık, sigortacılık ve finans alanında bulunabilir; borsada müşavir olabilir.ya da son zamanların mesleği yazılımcılık da yapabilir.
ancak ben atanmadan önce bunlardan tümüyle farklı işlerde çalıştım.
devamını gör...

hasta olmanın güzel yanları

en güzel yanı, iyileştikten sonra yaşam enerjinizin geri gelmesidir bence.
devamını gör...

80'lerde türk insanı

davulda pişen karbonatlı kurabiyeler çıtır çıtır böreklerin kokusu etrafa yayılır. canı çeken olur diye tepsi tepsi yapılmıştır, konu komşuya birer tabak verilir.
karşı komşunuz teklifsiz sabah kahvesine gelir bir diğerinin de çocuğu açık kapıdan içeriye dalardı.
gelen misafirlere ikrâm edilmek üzere çeşitli sigara paketleri -bazıları kaçaktı- sehpanın üstünde dururdu.çoğunlukla yanan bir sigaraya omuz verirdi oda ve mutfaktaki küllükler.
anneler ‘gün’lerine hazırlanmak için yeni tarifler öğrenir;kasetlere oyun havaları çekilirdi.

kış vaktiyse eğer soba bacasına asılı çoraplar kururken, üstünde yemek ısınır,ıhlamur fokurdar, külünde patates pişer.yemek sonrası çatlayan kestaneler ve portakal kabukları evi değişik bir aromatik atmosfere sokar.

siyah beyaz ekranlar açılırken ve kapanırken istiklâl marşı çalınır bu sırada evdekiler ayağa kalkar.cumartesi günleri mehmet ali’nin seslendirdiği uçan kaz, pazarları hikmet şimşek yönetiminde pazar konseri vardır. klasik müzik yurdun dört bir tarafına bazen sakin ve bazen de fırtınalar estiren bir opus no bilmem kaç adında yayılır.

bakkala gitmek evin büyük çocuğunun görevidir.koca tartıda un ve şeker tartılır,ahşap ekmeklikten pişkin bir ekmek seçilir.
okul dönüşünde leblebi tozu, patlayan şeker gibi ıvır zıvırlar için cepler yoklanır.yolda tanıdığa, akrabaya rastlar eve selâm götürmek üzere tembihlenirsiniz.

banyo yapılacaksa kazan kaynar, beyaz sabun ya da elmalı şampuan kokar saçlar.
merdaneli makina öyle her zaman çalışmadığından kara önlüğün beyaz yakası da elde yıkanır,formanın gömleği de.

insanların ilişkileri daha yakındır, bebek gezmesi vardır mesela, pudra kokan bebekler eve hediyeleriyle döner doksanların çocukları olmak üzere.
devamını gör...

okuduğun üniversiteyi söylemeden anlat

*alman bilim insanı kadrosuyla 1933’de kuruldu.
*birçok öğrenci olayına sahne oldu.
*benim okuduğum yıllarda elli ikibin öğrencisi vardı.
devamını gör...

hülya şenkon

(1941-2008)
üniversitede cebir derslerimin kâbusuydu.sınav kağıtlarımıza bakmak için uzun bir kuyruğun son bulmasını bekler, odasına vardığımızda bu kez de menekşe saksılarından bize kalan yerde kırılmış notlarımızın hesabını tutardık.

bir gün çok tuhaf bir şey oldu: vize sınavları asılmış ve seksen üç almıştım!

inanamıyordum, çünkü böyle bir not almak bir hayaldi. finale hazırlanmaya çalıştım. garip bir süreçti bu: son yirmi yılın sınav soruları, onların çözümleri ve o çözümleri tekrar çözenlerin notlarıydı çalışacaklarım. kütüphanede üç arkadaş dersle boğuşurken yanımıza gelip boyumuz kadar fotokopiyle ne yaptığımızı soranlar olmuştu.

ve finalden kırk aldım.
- hocam, niye böyle? diyecek oldum.
- matçıabla daha iyi yapabilirdin, dedi hoca bana.( elbette adım böyle değildi)
sorum bir şey değiştirmedi ve kaldım.

okuldan soğumama neden olanlardan biri olsa da hülya hoca’nın dersi, soru çözerken belirli bir disiplin ve düzen kazanmamı sağlamıştı.
öğrenciler sembolleri yerinde kullanmadığında, işlem adımlarını takip etmediğinde,dört beş sayfa yazılı kağıdını nasıl bir özen ve dikkatle doldurmaya çalıştığımızı hatırlarım hâlâ.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

her zaman asil bir duruşu vardı, bembeyaz saçları dikkat çekiciydi.disiplinliydi, kapıyı kilitlerdi; geç kalamaz, erken çıkamazdınız sınıftan.

1959 yılında matematik-fizik okumak üzere geldiği istanbul üniversitesi’nden 1999 yılında profesör ünvanıyla emekli oldu.kültür üniversitesinde ve hava harp okulunda görev yaptı.

beş dil biliyordu : ingilizce,almanca, italyanca, fransızca ve rusça.

umarım, onun gibi, daha birçok kadınımız da bilim alanında adını duyurur.

*akademik tarih bilgisi wikipedia’dan alınmıştır.
devamını gör...

fosforlu cevriye (kitap)

suat derviş ‘in fosforlu cevriyesi, toplumun görmezden geldiği insan yerine dahi koymadığı,önce sokak çocuğu ardından da sokak kadını olarak hayatına devam eden, yüreği bütün bu zorlu yaşamına karşın pırıl pırıl ve saf kalmış bir güzeli anlatır.

evi sokaklardır, binbir kirli işin ortasında kalmış, aynasızların ara ara toplayıp karakola doldurduğu kızlardan biridir.

cevriye ay ışığı vurduğunda ışıl ışıl parlar; işte bu yüzden fosforludur. kalabalığın içinde bile fark edilir bir çekiciliktir onunkisi.

gün gelir aşk kapıyı beklenmedik bir şekilde çalar, bu çok bilinir bir dilde de değildir. gönül dilinde gerçekleşir, itiraf edilmez, aşk sözcükleri, sarılmalar, vaatler yoktur. en yakın halinde bile uzaktadır cevriye sevdiğinden. bir kaçaktır o adam, acaba suçu nedir? olsundur, cevriye onun için yanıp tutuşmaktadır gizliden gizliye.

satır aralarında ne duygusal ne fizyolojik ihtiyaçları karşılanmış bir çocuğun kırık hikayesini, sokağın insanlarının gündelik yaşamını buluruz. uyuşturucuları oradan oraya taşıyan kuryeler, hırsızlar, kadın satıcıları hiç bilmediğimiz dünyalarıyla karşımıza çıkar. bu gece insanlarının bazılarının içinde iyilik ve güzellik gizlidir, yaşamları belki de bulundukları ortam tarafından çizilen bir kaderin ürünüdür,koşulsuz kabullenmişlerdir de bu durumu.

barba (meyhaneci ),öykünün yumuşacık yürekli insanlarından biridir,hastalanınca fosforluya bakar, cebinde para olmadığında karnını doyurur, kadehini doldurur, derdini dinler bir baba misali.

suat derviş bütün bunları o kadar güzel bir dille anlatıyor ki üç kez bitirdim kitabı.
sıcacık ama buruk bir his kalıyor insanın içinde.yeniden yeniden elim uzanıyor kitaba.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

not: storytel dinleyicisiyseniz ayça varlıer fosforluyu kahramanı yaşatan bir seslendirme yapmış kaçırmayın derim. varlıer, 2015 de sahnelenmeye başlanan fosforlu adlı müzikalde de cevriye rolündedir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

en sevilen nazım hikmet ran şiiri

yoruldun ağırlığımı taşımaktan
ellerimden yoruldun
gözlerimden gölgemden
sözlerim yangınlardı
kuyulardı sözlerim
bir gün gelecek ansızın gelecek bir gün
ayak izlerimin ağırlığını duyacaksın içinde uzaklaşan ayak izlerimin
ve hepsinden dayanılmazı
bu ağırlık olacak.
nazım hikmet

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bırak bırak eden başlıklar

hepimiz bir şeyler bırakma peşindeyiz.belki kendimize, belki de başkalarına.
burası kısa notlarımızın, hayatımızdan sayfaların,isteklerimizin, şikayetlerimizin canlandığı bir yer.

geceye bir şarkı bırak
güne bir kedi bırak
geceye attila ilhan şiiri bırak
ve daha pek çokları…
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim