yazar : latife tekin
yayım yılı : 1983
köyden kente göç eden, geleneklerine, yöresine bağlı bir ailenin yeni bir kente tutunma çabası anlatılır. romanın farklılığı, olağan ile olağandışılığın birleştirilip aktarılmasından gelmektedir. roman, eleştirel, ironik ve zaman zaman da otobiyografik unsurlar içermektedir.
yayım yılı : 1983
köyden kente göç eden, geleneklerine, yöresine bağlı bir ailenin yeni bir kente tutunma çabası anlatılır. romanın farklılığı, olağan ile olağandışılığın birleştirilip aktarılmasından gelmektedir. roman, eleştirel, ironik ve zaman zaman da otobiyografik unsurlar içermektedir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "honki ponkinin yeni mahlası" tarafından 17.03.2021 14:33 tarihinde açılmıştır.
1.
latife tekin'in ilk romanının ismi.
okurun bu romanda tanıdığı istanbul, çatılardan seyredilen ve ufku derme çatma gecekondular ile sınırlanmış ama büyük ve ışıltılı bir istanbul'dur.
okurun bu romanda tanıdığı istanbul, çatılardan seyredilen ve ufku derme çatma gecekondular ile sınırlanmış ama büyük ve ışıltılı bir istanbul'dur.
devamını gör...
2.
yarı otobiyografik bir romandır. hızlı bir tempoyla başlar, hiç yavaşlamaz. daha önemlisi ritim de kaçırmaz. bir solukta okunmak ister. bu hız, bu kalabalık kimi okuyucuyu yorabilir fakat kitaba da ayrı bir tat verir. ayrıca latife tekin de kitabı kadar samimi bir yazardır. olur da denk gelirseniz ilgiyle sorularınıza cevap vercektir.
devamını gör...
3.
latife tekin'in 1983'te kaleme aldığı, yayımlandığı dönemde gerek büyülü gerçekçilik akımıyla yazılmış olması, gerekse anadolunun sözlü kültürüyle harmanlanmış özgün ve zengin bir dili barındırması ile türk edebiyatına taze kan olmuş bir romandır. tekin yoksulluğu gerçeküstü bir zaman ve mekanda, zengin bir dil ile anlatır; gerçek masala, masal gerçeğe karışır. kitap öylece akıp gider.
roman yayımlandığı zaman attila ilhan mektup yazıp kendisini tebrik etmiş, vedat türkali de yazara "sen kibritle oynarken yangın mı çıkardın yoksa bilerek mi yazdın?" diye sormuştur.
marquez'in yüzyıllık yalnızlık romanını okuyup sevmiş olan herkesin mutlaka bir şans vermesi gerektiğini düşünüyorum.
roman yayımlandığı zaman attila ilhan mektup yazıp kendisini tebrik etmiş, vedat türkali de yazara "sen kibritle oynarken yangın mı çıkardın yoksa bilerek mi yazdın?" diye sormuştur.
marquez'in yüzyıllık yalnızlık romanını okuyup sevmiş olan herkesin mutlaka bir şans vermesi gerektiğini düşünüyorum.
devamını gör...
4.
bu romanı belli bir kalıba sokmak, işte bu türe girer deyip bir etiket yapıştırmak gerçekten çok zor. zira, lamba şişesi kadar bir kızcağızın gelenek görenekler, batıl inanışlar, aile ve çevre baskısı altında büyümesinin, sancılı öyküsü sevgili arsız ölüm.
bu haliyle psikolojik; ailenin değişimi, kente göçü ve çevre ile etkileşimleri dolasıyla sosyolojik içerikli olduğunu söyleyebiliriz.
köyün birinde başlar hikayemiz, sıkı sıkıya bağlıdır eskiye sakinler. her şey onlar için yabancıdır, bu bazen bir otobüs, bir tulumba ya da okula atanan bir öğretmen olabilir.
kuşku ve korku içlerine sinmiş bu insanlar içinde büyüme mücadelesi verir dirmit. ne yapsa aykırıdır, otu, böceği dost edir, yapayalnız dünyasını onlara anlatır, onlarla avunur.
anne atiye, beceriklidir çokça. kendi yöntemleri ile ayakta tutmaya çalışır aileyi. yine rehberi batıl inançları,gelenekten gelen değerleridir.ne çocuklarından ne de kocasından değer görmektedir öte yandan.
baba figürü daha zayıftır; kişiliğinin oturmamış olduğu açıktır. yeni bir nesneye, siyasete ya da tarikata verir kendini.çevresinin her değişiminde ailesini de o çevreye uydurmaya çalışsa da yine kendi kabuğunda yaşamayı sürdürür.yeşil kitaplarıyla köşede oturan bir adama dönüşür zamanla.
diğer çocuklar ve onların da hayat mücadelelerini de izleriz kitapta.
latife tekin, anadolu’daki adetlere
değinir, yöresel sözcükler kullanır köpek karı gibi; motiflerden, otlardan da bahseder.
elti eltiye küstü( motif)
kuşkuş otu
her anlatı yeni bir maceradır, şimdiye kadar okuduklarımın hiçbirine benzemiyor; dili, şiirsel anlatımı, kurgusu ile.
bu yüzden ikinci kez bitirilen kitaplarım arasına aldım onu.
kendi öz değerlerimi, dilimi ve birlikte doğup büyüdüğüm insanların durulmaz bir coşkuyla bana taşıdıkları sevgiyi koruyabilmek için direndim. elinizdeki roman bu direnişim için aralarında büyüdüğüm insanların bana armağanıdır.
latife tekin
bu haliyle psikolojik; ailenin değişimi, kente göçü ve çevre ile etkileşimleri dolasıyla sosyolojik içerikli olduğunu söyleyebiliriz.
köyün birinde başlar hikayemiz, sıkı sıkıya bağlıdır eskiye sakinler. her şey onlar için yabancıdır, bu bazen bir otobüs, bir tulumba ya da okula atanan bir öğretmen olabilir.
kuşku ve korku içlerine sinmiş bu insanlar içinde büyüme mücadelesi verir dirmit. ne yapsa aykırıdır, otu, böceği dost edir, yapayalnız dünyasını onlara anlatır, onlarla avunur.
anne atiye, beceriklidir çokça. kendi yöntemleri ile ayakta tutmaya çalışır aileyi. yine rehberi batıl inançları,gelenekten gelen değerleridir.ne çocuklarından ne de kocasından değer görmektedir öte yandan.
baba figürü daha zayıftır; kişiliğinin oturmamış olduğu açıktır. yeni bir nesneye, siyasete ya da tarikata verir kendini.çevresinin her değişiminde ailesini de o çevreye uydurmaya çalışsa da yine kendi kabuğunda yaşamayı sürdürür.yeşil kitaplarıyla köşede oturan bir adama dönüşür zamanla.
diğer çocuklar ve onların da hayat mücadelelerini de izleriz kitapta.
latife tekin, anadolu’daki adetlere
değinir, yöresel sözcükler kullanır köpek karı gibi; motiflerden, otlardan da bahseder.
elti eltiye küstü( motif)
kuşkuş otu
her anlatı yeni bir maceradır, şimdiye kadar okuduklarımın hiçbirine benzemiyor; dili, şiirsel anlatımı, kurgusu ile.
bu yüzden ikinci kez bitirilen kitaplarım arasına aldım onu.
kendi öz değerlerimi, dilimi ve birlikte doğup büyüdüğüm insanların durulmaz bir coşkuyla bana taşıdıkları sevgiyi koruyabilmek için direndim. elinizdeki roman bu direnişim için aralarında büyüdüğüm insanların bana armağanıdır.
latife tekin
devamını gör...
5.
latife tekin'in meşhur eseri. yanılmıyorsam da yazarın ilk romanı.
okurken işkenceler çekmiştim.
büyülü gerçekçilik akımının etkisiyle yazılmış bir postmodernist romandır.
yazarın üslubunu hiç beğenmemiştim, hayatımda en geç okuduğum romandı, o derece uyuz olmuştum ancak barındırdığı ironi ve parodoks açısından gayet başarılı bir roman aslında.
özelikle kırdan kente göç eden ailelerin adaptasyon sorunları ve birçok mesele üzerinde duruluyor.
bâtıl inançlarla ironik bir şekilde dalga geçiliyor.
buna benzer daha başarılı bir roman okumak istiyorsanız, hasan ali toptaş'ın ; beni kör kuyularda romanını okuyun, pişman olmazsınız!
okurken işkenceler çekmiştim.
büyülü gerçekçilik akımının etkisiyle yazılmış bir postmodernist romandır.
yazarın üslubunu hiç beğenmemiştim, hayatımda en geç okuduğum romandı, o derece uyuz olmuştum ancak barındırdığı ironi ve parodoks açısından gayet başarılı bir roman aslında.
özelikle kırdan kente göç eden ailelerin adaptasyon sorunları ve birçok mesele üzerinde duruluyor.
bâtıl inançlarla ironik bir şekilde dalga geçiliyor.
buna benzer daha başarılı bir roman okumak istiyorsanız, hasan ali toptaş'ın ; beni kör kuyularda romanını okuyun, pişman olmazsınız!
devamını gör...
6.
köyden kente göçen (bkz: dirmit)in hikayesidir. (bkz: latife tekin)in ilk romanıdır. bu kadar çok bilginin, bu kadar çok hikayenin bu kadar akıcı, soluk aldırmayacak şekilde yazılması türkiye'deki en iyi romanlar arasına girmesini sağlamıştır. (bkz: dirmit)in hikayesi tabii ki muazzam bir şekilde (bkz: nezaket erden) in oyunculuğuyla bir tiyatro oyunu olarak birçok ödül almıştır. ısrarla kitabı okuyun, ısrarla(bkz: dirmit)i izleyin...
devamını gör...
7.
kitaplar hakkında yazdıklarımı takip eden varsa marquez'i ne kadar çok sevdiğimi bilir. büyülü gerçekçilik tarzında yazan başka yazarları araştırırken denk gelmiştim latife tekin ve sevgili arsız ölüm'e.
yeni dahil olduğum normal sözlük edebiyat kulübü'nün bir sonraki toplantıda konuşacağı kitap olduğunu görünce hemen okudum.
bir kez daha hayran oldum büyülü gerçekçiliğe ve bunu yazabilenlere. marquez okurken zaman zaman kolombiyalı değil de türk olsaydı ne güzel olurdu diye düşünürdüm, halbuki bizde daha iyisi de varmış. daha iyisi diyorum çünkü kendi kültürümüzde olunca özümsemesi daha kolay oluyor.
kitaba gelirsek. dirmit kız ah dirmit kız. atiye durup durup aklı başındaki kızı delirtiyor. o yaşadıklarını, baskıları içimde hissettim resmen. tulumbayla, kuşkuş otuyla kurduğu arkadaşlık o kadar tanıdık ki bana, sonra aysunla olan ilişkisi de. evde kendine bir tane olsun arkadaş bulamayan insanlar dışarıda edindiği arkadaşlara ailesinden daha çok bağlanıyor. yazarın bunları muhteşem bir şekilde anlatması... gerçekten yine bir kitabı çok beğendiğim için yazacak bir şey bulamıyorum.
o köyde geçirdikleri zamanlarda da "anadolu irfanı"nı çok güzel göstermiş gerçekten. cinci hocanın tecavüzcü olması gibi mesela... öğretmeni kovmaları. saçma sapan inançlarla başını yaktıkları insanlar.
büyülü gerçekçilik akımını seven herkes okusun bu kitabı bence...
yeni dahil olduğum normal sözlük edebiyat kulübü'nün bir sonraki toplantıda konuşacağı kitap olduğunu görünce hemen okudum.
bir kez daha hayran oldum büyülü gerçekçiliğe ve bunu yazabilenlere. marquez okurken zaman zaman kolombiyalı değil de türk olsaydı ne güzel olurdu diye düşünürdüm, halbuki bizde daha iyisi de varmış. daha iyisi diyorum çünkü kendi kültürümüzde olunca özümsemesi daha kolay oluyor.
kitaba gelirsek. dirmit kız ah dirmit kız. atiye durup durup aklı başındaki kızı delirtiyor. o yaşadıklarını, baskıları içimde hissettim resmen. tulumbayla, kuşkuş otuyla kurduğu arkadaşlık o kadar tanıdık ki bana, sonra aysunla olan ilişkisi de. evde kendine bir tane olsun arkadaş bulamayan insanlar dışarıda edindiği arkadaşlara ailesinden daha çok bağlanıyor. yazarın bunları muhteşem bir şekilde anlatması... gerçekten yine bir kitabı çok beğendiğim için yazacak bir şey bulamıyorum.
o köyde geçirdikleri zamanlarda da "anadolu irfanı"nı çok güzel göstermiş gerçekten. cinci hocanın tecavüzcü olması gibi mesela... öğretmeni kovmaları. saçma sapan inançlarla başını yaktıkları insanlar.
büyülü gerçekçilik akımını seven herkes okusun bu kitabı bence...
devamını gör...
8.
vira bismillah diyerek başladım ve yerel kelimelerden dolayı biraz anlamakta zorlanıyorum. umarım ilerleyen dönemde alışırım. çünkü bayağı sözlükle okuyorum ve bazı yöresel kelimeler tdk sözlüğünde yazmıyor.
gıgı, koyun pisliğiymiş mesela. (ekşi sözlükten öğrendim). ama dirmit'in neden onları çamaşırının içine doldurduğunu kesinlikle anlamadım. (21. sayfa) kız çocuğunun adı neden dirmit, onu da anlamadım. dirmit ne demek hiçbir fikrim yok. daha önce de hiç duymamıştım. okuyup okuyup öğrendiğim kelimelerin başlığını açmayı düşünüyorum.
sonuç olarak, sanıyorum ki hikaye doğu illerinden birinde geçiyor. (daha 22. sayfadayım, tam algılayamadım durumları.) dolayısıyla başta doğu kökenli yazarlar olmak üzere yerel terimler hakkında başlıklar açılmasını ve yöre dışı insanlar olan biz zavallılara açıklamalar yapılmasını talep ediyorum. kitap kulübünde suskun ayşe olmak istemiyorum şahsen. teşekkür eder, iyi günler dilerim.
gıgı, koyun pisliğiymiş mesela. (ekşi sözlükten öğrendim). ama dirmit'in neden onları çamaşırının içine doldurduğunu kesinlikle anlamadım. (21. sayfa) kız çocuğunun adı neden dirmit, onu da anlamadım. dirmit ne demek hiçbir fikrim yok. daha önce de hiç duymamıştım. okuyup okuyup öğrendiğim kelimelerin başlığını açmayı düşünüyorum.
sonuç olarak, sanıyorum ki hikaye doğu illerinden birinde geçiyor. (daha 22. sayfadayım, tam algılayamadım durumları.) dolayısıyla başta doğu kökenli yazarlar olmak üzere yerel terimler hakkında başlıklar açılmasını ve yöre dışı insanlar olan biz zavallılara açıklamalar yapılmasını talep ediyorum. kitap kulübünde suskun ayşe olmak istemiyorum şahsen. teşekkür eder, iyi günler dilerim.
devamını gör...
9.
bitiremediğim latife tekin kitabıdır. yazım dilini sevmedim ilk başta, karakterler uzak kaldı. belki yanlış zaman yanlış kitaptı bilmiyorum.
ilk başlarda severim zannettim.
huvat'ın köye getirdiği yeni eşyalar, arabalar hatta kadın, hikayenin bu doğrultuda gideceğini hissettirmişti bana. oysa, sadece kitabın başında verilmiş bir bilgi olarak kaldı öylece.
ailedeki karakterlerden hiçbirini sevmedim, birbirlerine hitap şeklini, sürekli şiddet sahneleri tasvir edilmesini sevmedim. iki yüz sayfalık kitap bir haftada bitmez mi yahu. stephen king'in mahşeri dört günde bitmişti ki o kitabı bilirsiniz. sekiz yüz sayfa civarında. ya da altı yüz. yedi de olabilir. konu bu değil.
sanki şehirde yaşayan biri televizyonda bir köy filmi izlemiş de oradan gördüklerini yazmış gibi. içine asla giremediğim bir kitap oldu. devam etmeyi de düşünmüyorum. bir gün kitapla ilgili fark etmediğim bir yönü keşfedersem yine denerim belki.
benden başka sevmeyen var mı çok merak ediyorum. sanırım en çok dili rahatsız etti. bu kadar gömdüğüm yeter sanırım.
ilk başlarda severim zannettim.
huvat'ın köye getirdiği yeni eşyalar, arabalar hatta kadın, hikayenin bu doğrultuda gideceğini hissettirmişti bana. oysa, sadece kitabın başında verilmiş bir bilgi olarak kaldı öylece.
ailedeki karakterlerden hiçbirini sevmedim, birbirlerine hitap şeklini, sürekli şiddet sahneleri tasvir edilmesini sevmedim. iki yüz sayfalık kitap bir haftada bitmez mi yahu. stephen king'in mahşeri dört günde bitmişti ki o kitabı bilirsiniz. sekiz yüz sayfa civarında. ya da altı yüz. yedi de olabilir. konu bu değil.
sanki şehirde yaşayan biri televizyonda bir köy filmi izlemiş de oradan gördüklerini yazmış gibi. içine asla giremediğim bir kitap oldu. devam etmeyi de düşünmüyorum. bir gün kitapla ilgili fark etmediğim bir yönü keşfedersem yine denerim belki.
benden başka sevmeyen var mı çok merak ediyorum. sanırım en çok dili rahatsız etti. bu kadar gömdüğüm yeter sanırım.
devamını gör...
10.
yandı ciğerlerim. nasıl üzüldüm yine. sorun bende herhalde. kitaplardaki karakterlere üzülmek normal mi doktor? latife tekin'in yıllar önce ormanda ölüm yokmuş kitabını okumuştum. yazara aşık oldum o kitapla. tam benlik bir kitaptı. bu kitap ise daha toplumsal bir amaç için yazılmış gibi ama yine yazarın o muhteşem anlatımı her yerde. kitap bir nefesi içinize çekmiş de nefesi verene kadar kitabı okumuşsunuz gibi. virgülü olmayan bir sayfalık paragraf gibi. bir saniye okura izin vermiyor, rahat bırakmıyor, oku bak kaçıracaksın bazı şeyleri diyor.
kitap ebeveynlerin çocuklar üzerindeki etkilerini, cahilliğin ve batıl inançların bir çocuk üzerindeki etkilerini çok iyi anlatıyor. çocuğumun başına bir şey mi gelecek diye onları hayattan soğutmak, mutlu oldukları her şeyi ellerinden almak, bir sakallının sözüne inanıp kızım cinli diyip çocuğun tüm zevklerini ona zehir etmek. aman aman neler neler. bu kitapta bir dirmit var ki annesinin ona yaptıklarını okudukça kanım çekildi. çocuk işkence gibi bir hayat yaşıyor. arkadaş ediniyor eve kapatılıyor, otla ayla konuşuyor deli muamelesi yapılıyor, şiir yazıyor aklı gidecek diye alay ediliyor şiirleri yırtılıyor. annenin bu baskıcı ve her şeye şüphe ile yaklaşan tutumu diğer çocuklarını da etkiliyor ama en çok dirmit çekiyor çileyi. çünkü doğduğunda cinli olduğu söylendiği ve hakkında kehanetlerde bulunulduğu için. tam bir anadolu irfanı nedir, nasıl uygulanır özeti bu kitap. anlatımı da şahane. latife tekin okumaya devam.
kitap ebeveynlerin çocuklar üzerindeki etkilerini, cahilliğin ve batıl inançların bir çocuk üzerindeki etkilerini çok iyi anlatıyor. çocuğumun başına bir şey mi gelecek diye onları hayattan soğutmak, mutlu oldukları her şeyi ellerinden almak, bir sakallının sözüne inanıp kızım cinli diyip çocuğun tüm zevklerini ona zehir etmek. aman aman neler neler. bu kitapta bir dirmit var ki annesinin ona yaptıklarını okudukça kanım çekildi. çocuk işkence gibi bir hayat yaşıyor. arkadaş ediniyor eve kapatılıyor, otla ayla konuşuyor deli muamelesi yapılıyor, şiir yazıyor aklı gidecek diye alay ediliyor şiirleri yırtılıyor. annenin bu baskıcı ve her şeye şüphe ile yaklaşan tutumu diğer çocuklarını da etkiliyor ama en çok dirmit çekiyor çileyi. çünkü doğduğunda cinli olduğu söylendiği ve hakkında kehanetlerde bulunulduğu için. tam bir anadolu irfanı nedir, nasıl uygulanır özeti bu kitap. anlatımı da şahane. latife tekin okumaya devam.
devamını gör...
11.
ilk olarak 1983 yılında yayınlanan ve bugün de kitapçılarda "sevgili arsız ölüm 40 yaşında" etiketiyle görünce aklıma düşen roman.
evdeki yetişkinlerin çocukları kendi doğrularıyla terbiye etmeye çalıştıkça, terbiye edilmeye çalışılanların dönüştürülmek istenilen kişi olmaktan, dahası kendileri olmaktan da uzaklaşmaları; korkunç bir yalnızlık içinde köksüzleşmeleri anlatılıyor bu kitapta ve latife tekin bunu bambaşka bir anlatıyla aktarıyor.
hele ki dirmit'in yalnızlığı; o yalnızlığı tulumbayla arkadaş olarak gidermeye çalışması, öğretmeni olmayan okullara kaçıp kaçıp gitmesi, perdelerle konuşması, şiirlere tutunması, damlardan şehri izlemesi... ve her defasında da cinli (!) olmakla itham edilip yapayalnız bırakılması... çok can acıtıcı.
ilk okuyuşumda beni daha az etkilemişti ama bu yaşımda okuyunca hayran kaldım. zaten böyle bir kaleme ve anlatıya hayran kalmamak da mümkün değil sanırım.
çok kısa ve net cümlelerle yazılmasına rağmen inanılmaz bir üsluba sahip; gerçekle hayalin birbirine girdiği, yerel kültürümüzdeki bambaşka öğelerin yer aldığı nefis bir roman.
kitabın okumayı zorlaştıran birkaç yanı var, onları da söyleyeyim:
birincisi bölüm bölüm ayrılmamış; dümdüz bir anlatı. paragraflar da yer yer 2 sayfayı bulabiliyor. bölümleme olmadığı için konular arasındaki geçiş çok yumuşak, bu sebeple de konsantrasyon düştüğü anda kitaptan kopmak, "ben şimdi ne okuyordum?" demek çok kolay oluyor.
ikincisi de diyalog yok denecek kadar az, kitabın tüm özü betimlemeler ile verilmiş. yine bu da klasik bir roman çatısından farklı bir anlatı olduğu için içine girmek zorlaşabiliyor.
not: yüzyıllık yalnızlık tadında, nefis bir kitap ve bitirip kapağını kapatınca inanılmaz bir dünyaya tanıklık etmenin huzurunu hissediyor insan.
not2: son sayfalarda dirmit'in yaprak yaprak açılması da ne şahane bir edebi şovdu. her detayına bayıldım.
evdeki yetişkinlerin çocukları kendi doğrularıyla terbiye etmeye çalıştıkça, terbiye edilmeye çalışılanların dönüştürülmek istenilen kişi olmaktan, dahası kendileri olmaktan da uzaklaşmaları; korkunç bir yalnızlık içinde köksüzleşmeleri anlatılıyor bu kitapta ve latife tekin bunu bambaşka bir anlatıyla aktarıyor.
hele ki dirmit'in yalnızlığı; o yalnızlığı tulumbayla arkadaş olarak gidermeye çalışması, öğretmeni olmayan okullara kaçıp kaçıp gitmesi, perdelerle konuşması, şiirlere tutunması, damlardan şehri izlemesi... ve her defasında da cinli (!) olmakla itham edilip yapayalnız bırakılması... çok can acıtıcı.
ilk okuyuşumda beni daha az etkilemişti ama bu yaşımda okuyunca hayran kaldım. zaten böyle bir kaleme ve anlatıya hayran kalmamak da mümkün değil sanırım.
çok kısa ve net cümlelerle yazılmasına rağmen inanılmaz bir üsluba sahip; gerçekle hayalin birbirine girdiği, yerel kültürümüzdeki bambaşka öğelerin yer aldığı nefis bir roman.
kitabın okumayı zorlaştıran birkaç yanı var, onları da söyleyeyim:
birincisi bölüm bölüm ayrılmamış; dümdüz bir anlatı. paragraflar da yer yer 2 sayfayı bulabiliyor. bölümleme olmadığı için konular arasındaki geçiş çok yumuşak, bu sebeple de konsantrasyon düştüğü anda kitaptan kopmak, "ben şimdi ne okuyordum?" demek çok kolay oluyor.
ikincisi de diyalog yok denecek kadar az, kitabın tüm özü betimlemeler ile verilmiş. yine bu da klasik bir roman çatısından farklı bir anlatı olduğu için içine girmek zorlaşabiliyor.
not: yüzyıllık yalnızlık tadında, nefis bir kitap ve bitirip kapağını kapatınca inanılmaz bir dünyaya tanıklık etmenin huzurunu hissediyor insan.
not2: son sayfalarda dirmit'in yaprak yaprak açılması da ne şahane bir edebi şovdu. her detayına bayıldım.
devamını gör...
12.
latife tekin’in yazdığı roman. kitabı kısa süre içerisinde bitirdim. kolay okunan bir dili var. hep koşuyormuş gibi bir his uyandırdı bende. kitabı uzun zamandır biliyordum ama okumaya fırsatım olmamıştı. post-modern bir roman olduğunu bildiğim için de önyargım vardı sanırım. dili zordur, akıcı değildir diye düşünenlere baştan söyleyebilirim ki kitabı okumak çok kolay. su gibi akıp gidiyor. lakin herkese hitap eden bir kitap mıdır onu bilemedim. açıkçası ben biraz abartılmış buldum. edebiyat çevrelerinde bu kadar övülmesine de şaşırdım. beni diliyle ya da kurgusuyla çok da etkilemedi. belki yazıldığı dönem göz önüne alınmalı. o nedenle beğenilmiş olabilir.
tiyatro oyununa gideceğim için okumak istemiştim. bakalım oyunu için neler düşüneceğim?
tiyatro oyununa gideceğim için okumak istemiştim. bakalım oyunu için neler düşüneceğim?
devamını gör...
13.
sevgili arsız ölüm yazar latife tekin eseridir.
latife tekin'in ilk defa okuduğum kitabı ve bu kitaptan sonra bilmiyorum başka bir kitabını okur muyum şaibeli bir durum. çünkü bu kadar cin, büyü, muska olaylarına hakim bir yazarın bir sonraki kitabında neler döner nelerden bahseder inanın kestiremiyorum. o yüzden yazarın başka herhangi bir kitabı var mı yok mu araştırmadım ve yazarın ismini unutana kadar önüme çıkan ilk kitabı almaktansa, bundan sonrakilerini en azından bir süreliğine araştırıp ilk sayfalarını karıştırmadan başka bir kitap alma planımı rafa kaldırıyorum.
kitabın konusu inanın ne bilmiyorum. ana kahramanımız atiye. atiye başına gelen her problemin ya da çocuklarının her tuhaf davranışını düşünüp algılamak acaba neden sorusuna mantıklı bir cevap aramak yerine kesin cinlendi ya da kesin büyü yapıldı olarak düşünerek muskalarla, hocalara okutmakla çözüm bulmayı tercih eden bir kadın. eşi huvat ise köye her seferinde yeni şeyler getirerek köy halkını kendini ara sıra sevdirirken ara sıra da korkmalarına neden olan bir adamdır. bu ikilinin dört çocukları vardır ve hepsi de bir birinden farklı kişiliklere sahiptir. olaylar tümüyle bu aile içerisinde gerçekleşir.
kitap aslına bakarsanız ilk başta oldukça keyifli ilerliyordu ancak ilerleyen sayfalarda olayların durmadan değişmesi gerçekten beni aşırı yordu. her bölümde bir olay her bölümde ayrı bir cinlenme beni gerçekten kendisinden soğuttu.
tavsiye edemiyorum çünkü bu kitaptan kendinize ve hayatınıza nasıl bir ders çıkartırsınız emin değilim. ya da okurken keyif alır mısınız ona da emin değilim. bu yüzden yine size kalmış bir kitap bırakıyorum.
latife tekin'in ilk defa okuduğum kitabı ve bu kitaptan sonra bilmiyorum başka bir kitabını okur muyum şaibeli bir durum. çünkü bu kadar cin, büyü, muska olaylarına hakim bir yazarın bir sonraki kitabında neler döner nelerden bahseder inanın kestiremiyorum. o yüzden yazarın başka herhangi bir kitabı var mı yok mu araştırmadım ve yazarın ismini unutana kadar önüme çıkan ilk kitabı almaktansa, bundan sonrakilerini en azından bir süreliğine araştırıp ilk sayfalarını karıştırmadan başka bir kitap alma planımı rafa kaldırıyorum.
kitabın konusu inanın ne bilmiyorum. ana kahramanımız atiye. atiye başına gelen her problemin ya da çocuklarının her tuhaf davranışını düşünüp algılamak acaba neden sorusuna mantıklı bir cevap aramak yerine kesin cinlendi ya da kesin büyü yapıldı olarak düşünerek muskalarla, hocalara okutmakla çözüm bulmayı tercih eden bir kadın. eşi huvat ise köye her seferinde yeni şeyler getirerek köy halkını kendini ara sıra sevdirirken ara sıra da korkmalarına neden olan bir adamdır. bu ikilinin dört çocukları vardır ve hepsi de bir birinden farklı kişiliklere sahiptir. olaylar tümüyle bu aile içerisinde gerçekleşir.
kitap aslına bakarsanız ilk başta oldukça keyifli ilerliyordu ancak ilerleyen sayfalarda olayların durmadan değişmesi gerçekten beni aşırı yordu. her bölümde bir olay her bölümde ayrı bir cinlenme beni gerçekten kendisinden soğuttu.
tavsiye edemiyorum çünkü bu kitaptan kendinize ve hayatınıza nasıl bir ders çıkartırsınız emin değilim. ya da okurken keyif alır mısınız ona da emin değilim. bu yüzden yine size kalmış bir kitap bırakıyorum.
devamını gör...