parıldayan yıldız yazar profili

parıldayan yıldız kapak fotoğrafı
parıldayan yıldız profil fotoğrafı
rozet
karma: 10496 tanım: 431 başlık: 53 takipçi: 193
"Magic is might"

son tanımları | başucu eserleri


five feet apart

nefes almak için havaya ne kadar ihtiyaç duyuyorsak, sevdiğimizin dokunuşuna da ihtiyaç duyarız.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kalpleri birbirleri için atan 2 temassız genç,

kistik fibroz hastası olan stella, hayatının büyük bir bölümünü hastane odasında geçirmiştir. öyle ki odayı evi haline getirmiştir. hayata olumlu tarafından bakan stella hastalığını çaresizlik olarak görmez ve tedavi olabilmek için her şeyi yapar. tek beklediği ise kendisiyle uyumlu bir karaciğerdir. sosyal medyayı aktif kullanan stella, hesabından hastalığı hakkında bilgilendirici videolar paylaşmaktadır.
will, stella ile aynı hastalığa sahip bir genç, hastalığı dolayısıyla hayattan soğumuş ve her an ölmeyi bekler. ta ki stella ile tanışana kadar...
düzen takıntısı olan stella, her şeyin düzgün olmasını ister. will ile tanıştığında önceleri onu pek hoş karşılamasa da sonraları sevmeye başlar.
will'in ilaçlarını aksattığını öğrenen stella onu yakından takip eder ve her şeyin düzgün ilerlemesini ister. stella'nın dediklerini harfi harfine uyan will bu süre zarfında stella'ya ısınır.* kistik fibroz hastalığının getirdiği bir kural ise aynı hastalığı taşıyan kişiler birbirlerine 4 adımdan fazla yaklaşamazlar. birbirlerine dokunamaz, sarılamaz. . .
seviyorken dokunabilmenin ne kadar önemli olduğunu açığa vuran film, bize birçok ders de verir. her saniye bizim için çok kıymetli o yüzden hep bunun bilincinde olarak yaşayalım. . .
devamını gör...

bin muhteşem güneş

afganistan'lı yazar khaled hosseini tarafından yazılan bin muhteşem güneş afganistan'da kadın olmanın zorluklarına değiniyor, okurken çok etkilendiğim* roman meryem ve leyla'nın kesişen hayatları ve bütün zorluklara rağmen kurulan dostluklarından bahsediyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
lafı daha fazla uzatmadan kitabı anlatıyım.
meryem harami olarak dünyaya gelen talihsiz bir çocuktur. harami olduğu için babası onu ve annesi nana'yı yanında istemez ve kendi evinden uzakta sakin bir yere yerleştirir. haftanın bir günü perşembe günleri meryem'i ziyarete gelirdi. meryem babasının geleceği günleri dört gözle beklerdi bir hafta babası gelmedi diye meryem endişelenir ve babasını ziyarete gitmek ister bunu gören annesi nana meryem'e eğer gidersen içime yine cin girer bende ölürüm der meryem inanmaz ve yoluna devam eder. babasının evinin yakınlarına geldiği zaman kapıyı çalar ama babası kapıyı açmaz. meryem orada saatlerce bekler ama kapıyı açan olmaz. daha sonra babası cemil onu evine yollar. evin yakınlarına geldiklerinde nana'nın intihar etmiş bir şekilde ipte sallandığını görür. meryem şok olup büyük bir üzüntü duyar.
bu olay üzerine babası meryem'i evine alır. meryem'i evinde istemeyen babası cemil ve üvey anneleri , 14 yaşında olan meryem'i , 30 yaşında olan raşit isimli birisiyle evlendirir. ilk başlarda meryem'e iyi davranan kocası raşit sonraları meryem'in hamamda bir kaza sonucu çocuğunu düşürdüğü için kötü davranmaya başlar.
14 yaşında olan leyla meryem'in komşusudur. afganistan'daki savaşta ailesini kaybettiği için meryem ve raşit onu evlerine alır. leyla'ya göz diken raşit leyla iyileşince onun evde kalmasının uygun olmadığını kalacaksada onun karısı olarak kalması gerektiğini söyler leyla sevdiği adam olan tarık'tan hamile olduğu için karnında büyüyen bebeği ile çaresiz bir şekilde raşit ile evlenir. raşit bundan habersizdir ve çocuğun kendisine ait olduğunu düşünür. önceleri birbirlerini sevmeyen leyla ile meryem sonradan birbirlerini çok severek dost olurlar. leyla'nın tarık'tan azize isminde bir kızı ve raşit'ten zalmay isminde bir oğlu olur. meryem, azize'yi harami olduğu için kendisine daha yakın hisseder. uzun bir aradan sonra tarık ile leyla karşılarlar leyla tarık'ı eve alır. akşam olup raşit eve gelince zalmay babasına annesinin bir adamı evine aldığını söyler. bunu duyan raşit zalmay'ı bir odaya kilitleyerek leyla'yı öldüresiye döver meryem gözü dönmüş kocasına karşı çıkıp engel olmak ister ama kocası bir türlü durmaz en sonunda meryem küreği getirip kocasının kafasına sert bir darbe vurur küreği kafasına yiyen raşit oracıkta ölür. leyla ve tarık'ın kaçmasına yardımcı olan meryem sonra suçunu itiraf eder ve idam edilir. yaptıklarından dolayı leyla meryem'i asla unutmaz ve her daim kalbinde var olur...
devamını gör...

truva atı

truva atı, odysseus'un (akhalılar) truva surlarını aşmak ve şehre ( troya'ya) gizlice girmek için yaptırdığı tahtadan at maketidir. savaş yaklaşık 10 yıl sürmüştür.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
truva (troya) savaşı
truva savaşı sparta kralı menelaos'un karısı helen yüzünden meydana gelmiştir. sparta kralı menelaos karısının troya prensi paris tarafından kaçırılmasıyla truva kentine karşı saldırıya geçer.
m.ö. 500 yıllarında meydana gelen bu savaş yaklaşık 10 yıl sürer.
zekası ve cesaretiyle ünlü olan akhalıların komutanı odysseus'un aklına savaşın seyrini değiştirecek kurnazca bir fikir gelir. bu fikir, tahtadan devasa bir atın yapılmasıdır. askerler yapılan atın içerisine girerler. akşam vakti kapıları açıp atı büyük surlarla çevrili olan kalenin içerisine alırlar. savaşın kazanıldığı düşüncesiyle eğlenceler düzenlenir. askerler attan, insanlar alkolün verdiği etkiyle kendinden geçince çıkarlar ve şehrin kapılarını kaçmış gibi yapıp saklanıp geri gelen diğer akhalı askerlere açarlar. troyalılar neye uğradıklarını şaşırırlar. akhalı askerler, şehri yakıp yıkarlar. ordunun başındaki kral menelaus karısı helen'i alıp yunanistan'a geri döner.
truva atı şuan çanakkale il merkezine bağlı tevfikiye köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

telepati

telepati sözcüğü yunancadan türetilmiştir. yunanca "tele" sözcüğü uzak anlamınına gelip "pathos" sözcüğü de duygu anlamına gelir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

telepatik yeteneği gelişmiş insanların düşünceleri yoğunlaştırılarak diğer bir kişi ile iletişime geçilebilir. telepatik iletişimde yoğun bir biçimde bir şey düşünen kimsenin beyninde algılanabilmektedir. insanlar sadece konuşarak anlaşmaz. telepati yoluyla iletilmek istenen mesajlar zihinde şekillenerek iletilmek istenen kişiye aktarılır. bu sayede konuşmadan karşımızdaki insana bir takım bilgiler aktarabiliriz.

telepati türleri


gizli yada gecikmeli telepati : etkinin gönderilmesi ile alınması arasında belirli bir sürenin geçtiği, enformasyon aktarımı .

prekognitiv telepati : insanların zihinsel durumun geleceği hakkında edinilen enformasyon aktarımıdır.

hareki yada heyecansal telepati : uzaktan etkileme olarak da bilinen, bir kimsenin hareketlerine ilişkin duyum aktarımı.

yüksek şuur (üst şuur) telepatisi : yüksek bilgiler ve ortak bilgelik için yüksek şuur haline geçiş söz konusudur.
devamını gör...

aziz vasil katedrali

1555-1561 yılları arasında rus devletinin kazan ve astrahan hanlıklarına karşı kazandığı zaferleri kutlamak amacıyla korkunç ivan tarafından yaptırılmıştır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
katedral italyan mimar barma tarafından inşa edilmiş. bilinen bir efsaneye göre, bu eserin bir örneğini başka yerde inşa etmemesi için korkunç ivan'ın mimar barma'nın gözlerini dağlandığı söylenmekte.
toplamda 8 kubbesi bulunan katedral, merkezdeki şefaat kilisesinin etrafında bulunan sekiz ayrı kilisenin toplamından oluşmaktadır. katedralin her bir kubbesinin uzunluğu birbirinden farklıdır.
sekiz farklı kubbesi birbirlerinden farklı zaferleri sembolize eder. en yüksek kubbenin tepesi altın işlemelidir. oldukça ilginç bir görüntüye sahip olan soğan kubbelerde, islam mimarisinin etkileride görülür.
20. yüzyılın ortalarında aziz vasil katedrali müze olarak kullanılmaya başlanmış. 1934 yılında devletin tarihsel müzesi olarak kabul edilmiş. müze tapınakta 16. ve 17. ait yaklaşık 400 simge, portreler, peyzaj boyama ve süsleme örnekleri bulunmaktadır. günümüzde bir müze olarak hizmet veren aziz vasil katedrali unesco dünya listesinde bulunmaktadır.
16. ve 17. yüzyıla ait 400 aşkın eser barındıran bu müzenin en ilginç parçası 17.yüzyıldan kalma çar aleksey mihayloviç'e ait kadeh.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

şeker portakalı

jose mauro de vasconcelos'un kaleme aldığı şeker portakalı kitabı, okunması gereken olağanüstü kitaplardan biridir. herkese ve herşeye rağmen sevmeyi, beklenmedik yerde ve beklenmedik şekilde kurulan dostlukları anlatır. şeker portakalı birçok kişiyi etkilediği gibi benide çok etkilemiştir. ve ana fikrinden birisi ise "her çocuğun sevgiye ve ilgiye ihtiyacı olduğu" gerçeğidir.
ve bu kitap başka hiçbir kitabın dokunmayacağı kadar dokunur kalbinize...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kitap 5 yaşındaki zeze'nin acı dolu hikayesinden bahsediyor. çok fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen zeze çok yaramaz bir o kadar da zeki bir çocuktur. yaptığı yaramazlıklarından dolayı mahallede şeytan olarak anılmaktadır. sınıfının en zeki ve çalışkan öğrencisi olduğundan dolayı öğretmeni ve onu çok seven ablası zeze'nin şeytan olduğuna inanmamaktadır.
aslında yaramazlıkları yaşadığı yalnızlık duygusundan kaynaklanır. yüreğindeki yalnızlığı dindirmek için kendine hayali arkadaşlar yaratmıştır. bunlardan biri yarasa diğeri ise hiç kimsenin beğenmediği ama zeze'nin çok sevdiği şeker portakalıdır.
zeze bir süre sonra bir sokak sanatçısı ile tanışır ve onunla birlikte sokak sokak gezerek şarkı söyler ama söylediği şarkıların anlamını bilmez. birgün morali bozuk olan babasını mutlu etmek için sokak sanatçısı arkadaşından öğrendiği şarkıyı söyler babası şarkıyı duyunca zeze'yi döver ve onunla bir daha arkadaşlık etmemesine söyler. yaşanılan bu olayı duyan zeze'nin ablası gloria çok üzülmüş ve aile fertlerinin onu dövmesini yasaklamıştır.
babasından yediği dayaktan sonra intihar etmeyi düşünmüş ama dostu portuga sayesinde vazgeçmiştir. önceleri birbirlerine düşman olan zeze ve portuga sonraları arkadaş olurlar. dostu portuga kaza geçirip ölünceye kadar her şey çok güzel devam eder. tek sevgi gördüğü insanın ölümü zeze'yi derinden sarsar ve hasta olup yataklara düşmesine neden olmuştur. ne şeker portakalı nede yarasa zeze'yi , portuga ile geçirdiği güzel zamanı geri getirecektir.
zeze'nin yaşadığı acılar ve zorluklar onu hayata hazırlamıştır.


- acılarım kaç gün sürecek portuga ?
- 40 gün
- 40 gün sonra geçecek mi ?
- hayır, alışacaksın...
devamını gör...

siyah lale

alexandre dumas tarafından kaleme alınan siyah lale tarihi bir roman niteliği taşımaktadır. " romanın orijinali , paris'de baudry tarafından tarafından 1850 yılında üç bölüm şeklinde la tulipe noire "adı altında yayınlanmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

romanın kahramanı olan cornelius van baerle'nin babası tüccardı. babası yaşadığı hastalıklar ve yaşlılık sebebiyle ölüm döşeğindeydi. ölüm döşeğine oğluna " mutlu ol, her zaman mutlu olacağın işlerde çalış benim gibi tüccarlık yapmaya kalkışma" diye vasiyet etmişti.
yaşadığı yerde mutlu olan van baerle kısa bir zaman sonra sıkılır ve kendisine uğraş edinmek için büyük bahçeli bir eve taşınarak lale yetiştirmeye koyulur. cornelius kısa zamanda 3 farklı tür lale yetiştirmekte usta olmuştu. yetiştirdiği lalelerle insanları etkiliyordu.
dönemin kralı laleleri çok sevdiği için siyah lale yetiştirene 100.000 altın verecekti. cornelius katıldığı bu yarışmayı kazanmak için gecesini gündüzüne katarak çalışıyordu. cornelius'un komşusu ısaac cornelius'un çalışmalarını görünce oda yarışmaya katılmaya karar verir. ne kadar uğraşsa da asla siyah lale yetiştiremez bundan dolayı cornelius'u kıskanır. ilerki zamanlarda isaac cornelius'un yetiştirdiği siyah laleyi almak için bir plan kurarak hapse attırır. cornelius hapishanede tanıştığı rosa ile arkadaş olur ilerki zamanlarda rosa'ya aşık olur. rosa'ya güvenen cornelius ona siyah laleden bahseder. ve ona lale tohumlarını almak konusunda yardım ister.
rosa'ın büyük uğraşları ile laleyi yetiştirirler. bunları kendine yediremeyen isaac bir plan kurarak laleyi alır ve krala götürür. bunu anlayan rosa hemen atına binerek kralın yanına gider ve olan biten her şeyi anlatır.
kral rosa'yı anlar ve cornelius'u hapishaneden çıkartarak büyük ödülü onlara verir. birbirlerine aşık olan cornelius ve rosa evlenirler ve mutlu mesut yaşarlar.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

uçurtma avcısı

khalid hosseini'nin ilk romanı olan "uçurtma avcısı" new york times'ın en çok satanlar listesinde yer alan kitabı,
yetmiş ülkede basılmıştır .
roman, afganistan'da monarşinin çöküşü,
sovyet işgali, ülkeden pakistan'a ve amerika'ya toplu göçü, teleban yönetiminin zulmü gibi konuları ele alıyor .
konusu dostluk üzerine kurulmuş olan bu kitap insanlığa bir çok mesaj veriyor. en büyük mesajlarından biri ise
"asla doğru yoldan ve inandığımızdan şaşmamamız gerektiğidir"
özet
emir ve hasan çocukluklarını birlikte geçirmiş olan süt kardeştirler. emir'in babası yaşadığı yerde oldukça tanınan varlıklı ve yardımsever birisi olarak bilinir. hasan'ın babası (ali) emir'in babasının hizmetkarıdır ve hazara'dır . ali kısırdır emir'in onun gerçek oğlu olmamasına rağmen onu oğlu gibi sever . hazara olduklarından dolayı bölgede pek sevilmezler. hasan bunların hiç birini aldırmaz ve arkadaşlıklarını iyi bir biçimde sürdürür.herşey iyi bir biçimde ilerlerken. hasan ve emir'in kabil'de her yıl düzenli olarak yapılan uçurtma şenliğine katılır. şenliğe katılanların arasında yaklaşık yüz uçurtma vardır yüz uçurtmadan sadece iki uçurtma kalır. hasan uçurtmanın ipini koparıp uçurtmanın peşinden koşar ve uçurtmanın düşeceği yeri tespit etmeye çalışır . aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen hasan dönmez onu merak eden emir hasan'ı aramaya koyulur ve gördükleri karşısında şok olur assef'in onu bir köşeye kıstırıp elindeki uçurtmayı almaya çalıştığını görür uçurtmayı vermeyen hasan assef ve arkadaşları tarafından önce dövülür sonra tecavüze uğrar . emir yaşananların hiçbirine sesini çıkarmaz ve bir köşeden sessizce izler ve sonra arkasına bile bakmadan oradan kaçıp gider . emir yaptıklarından sesssiz kalışından büyük utanç duyar . hasan'ın yüzüne bile bakamaz onu her gördükçe kendini kötü hisseder. ve hasan'ı yanında istemez onu evden göndermek için hırsızlıkla suçlar emir'in babası onu affedebileceğini söyler ama ali bu utançla burada yaşayamayacağını söyler ve oradan ayrılırlar. sovyet işgalinin başlamasının ardından emir ve babası afganistan'ı terk ederek amerika'ya taşınır.
yaşadığı yerden ne kadar uzaklaşsa bile utancı ve pişmanlığı peşini bırakmaz . aradan yıllar geçer emir birgün hasan'ın başının tehlikede olduğunu öğrenir ve amerika'daki yaşantısını terk ederek afganistan'a hasan'ı bulmaya gider. orada öğrendikleri karşında şok olur hasan'ın onun süt kardeşi değilde gerçek kardeşi olduğunu öğrenir . hasan'ın farzana adında bir karısının ve sahrap isminde bir oğlunun olduğunu öğrenir.
bir çatışma sırasında hasan ölür ve yanlız kalan sahrap'ı yetimhaneye verirler . emir sahrap'ı yetimhaneden alır ve sahiplenir .
ardından sahrap'ı amerika'ya götürüp eski yaşantısına devam eder .
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
"...ve ansızın ,hasan kulağıma fısıldadı: senin için , bin tane olsa yakalarım.-hasan, tavşandudaklı uçurtma avcısı."
devamını gör...

hedef

hedefler, hayallere ulaşma ihtiyacından kaynaklanır. doğduğumuz andan itibaren kendimize hedefler belirleriz ve bunları başarmak için elimizden geleni yaparız. kendimiz için geleceği kurgularken kendimize nasıl hedefler koymuş ve onlara ne kadar ulaşmışsak , başarımızı ona göre değerlendiririz . kurgulanmadan planlanmadan elde edilenlere başarı demek mümkün değildir. en önemlisi hedef olmadan elde edilenler, mutluluk hissetmemizi engeller. çünkü;

mutlu hissedebilmek için , kendimizin, yaptıklarımızın farkında olabilmemiz gerekir.


richard bach'ın "martı" isimli bir hikaye kitabı vardır. hikayenin başkahramanı jonathan levingston isimli martı, büyük düşünüyordu . yıllar boyunca uçtukları sahilde nüfusları çoğalmıştı. daracık deniz kenarında yeterince balık kalmamıştı.
jonathan, gökyüzünün yükseklerinde uçan diğer kuşlara baktı. onlar gibi yükselmeli ve başka dünyaları keşfetmeliydi. genç arkadaşlarına bu büyük hedefini anlattı. jonathan'ı heyecanlandıran bu hedef, arkadaşları tarafından alaya alındı. arkadaşları , "atalarımız hep burada yaşadı. buradan daha iyi bir yer bulamayız . hem atalarımıza ihanet mi edeceğiz ? " dediler. jonathan'ın çabaları sonuçsuz kaldı.
biliyordu ; uzaklarda, yükseklerde, ötelerde heyecan dolu bir dünya vardı.

sonunda yalnız kalsa da bu maceraya atılma cesaretini gösterdi.

uçtu, yükseldikçe yükseldi. sıra dışı zenginliklerle dolu denizler keşfetti. "arkadaşlarım, içinde yaşadıkları hapishaneden kurtulabileceklerini görselerdi ! buradaki müthiş zenginlikleri öğrenebilselerdi " diye düşündü. oysa akrabalarına göre jonathan ; ihanet etmişti.
halbuki jonathan ihanet edip kaybetmedi . jonathan verdiği dersle ve hayallerine ulaşma noktasındaki gayretiyle hep hatırlanacak.

ve unutmayınız ki "salonda suladığınız çiçek nasıl yeşerirse kalbinizde tekrarladığınız hedef de öyle güçlenir."
devamını gör...

pisa kulesi

pisa kulesi italya'nın kuzeyindeki toskana bölgesinde yer alan pisa şehrinde bulunuyor. pisa kulesi katedrali'nin çan kulesi olarak 1173 yılında inşaa edilen yapıdır.bizde pizza kulesi olarak adlandırılsa da doğrusu pisa kulesidir. yapımı 199 yıl süren kule'nin 6 sütun dizisinden oluşan 8 katı mevcut.
8. katında ise 7 tane çan bulunuyor.
yaklaşık 15 bin ton ağırlığında olan pisa kulesi yumuşak bir zemin üzerine yapılmıştır. kule toprak yapısı ve temelinin güçlü olmamasının nedeniyle eğilmeye başlamıştır. kulenin eğriliği 4 metre 41 cm’dir.
yapımında birden fazla mimarın çalıştığı bilinen kule inşaasının tamamlanmasının ardından, zamanla eğilmeye başlamıştır.
pisa kulesinin yapımı 1173'te başlamıştır. 1178'de inşaatçılar kulenin 3. katına geldiklerinde kule eğilmeye başladı. kule her yıl milimetrenin onda yedisi kadar eğiliyor.
pisa kulesinin ilk katında 15, ondan sonraki 6 katında 30'ar sütun var.
dünya'nın en çok ziyaret edilen turistik yapılarından olan pisa kulesi, dünya mirasi listesinde yer alır.
italya’nın pisa şehrinde yer alan kulenin etrafındaki katedral, anıt mezarlığı ve vaftizhane de unesco listesi’nde yer alıyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

rüyalardaki semboller

rüyalarımızda çoğu zaman semboller görürüz . bunlar gün içinde bilinçaltımıza kazınan nesne ve varlıklardır. rüyalar bir tür mesaj gönderme işlevi de görür yani bilinçaltınız, kendinizi ve çevrenizi daha iyi algılayabilmeniz için size rüyalar aracılığıyla mesajlar gönderiyor olabilir.
rüyamızda bizi en çok etkisinde bırakan ama bilinçli olarak fark etmediğimiz yani bilinç altımızı etkilemiş olan şeyler su yüzüne çıkar bu nedenle önemsiz olarak düşündüğümüz nesneler ve semboller aslında büyük bir önem taşıyor olabilir.


psikanalizin öncülerinden jung ve freud hayatlarını ikinci seçeneğin ihtimallerine adamışlar.
öyle ki freud'un rüya teorilerine göre, bütün algı ve davranışsal düzeni oluşturan bilinç dışı (unconscious) sadece rüyalarda ortaya çıkıyor ve benliğin esas keşfi hatırladığımız veya hatırlamadığımız rüyaların sembollerinde yatıyor.


ezan'ın rüyalarla gelişi

mescidi inşa eden müslümanlar insanları namaza nasıl çağırma konusunda karara varamamıştı. bunun üzerine kendi aralarında oturup bu meseleyi tartışmaya başladılar.
çan çalalım,
bu hristiyanların adeti.

boru çalalım,
bu da yahudilerin adeti.

yüksekçe ateş yakalım,
o da ateşe tapanların adeti.

bunun üzerine hz.ömer : "en iyisi namaz vaktinde tellal bağırtalım" dedi. herkes bu fikri uygun buldu . hz.muhammed bu görevi sesi gür olan bilal-i habeş'e verdi. namaz vakti geldiğide çarşı pazar dolaşıp "es-salatü cami" (namaz için toplanalım) diye bağırıyordu. kısa bir süre sonra hz.ömer ve abdullah bin zeyd farklı saatlerde hz.muhammed'e gelerek her ikiside aynı rüyayı anlattılar. rüya şöyleydi:
"gökten iki kişi inip abdest aldılar. biri iki elini kulaklarına götürerek ezan okudu. diğeri de imam olup namaz kıldırdı."
hz.muhammed bunun üzerine : "o melek ne okudu ?" deyince, zeyd iki elini kulağına koyup şimdiki ezanı okumaya başladı.

islamiyet'in adeta büyük bir simgesi haline gelen ezan rüya vasıtasıyla gelmiş olmasının yanısıra, kuşkusuz islam dünyası için apayrı yeri ve önemi vardır.
devamını gör...

kırık kaset

annesiyle babasını tanımaya çalışan küçük bir kız,
ve sıkça sorduğu şu sorular,
beni tanısalar severler miydi ?
nasıl insanlardı ?
beverly, küçük yaşta ebeveynlerini bir trafik kazası sonucu kaybeder. ve anneannesiyle yaşamını sürdürür. anneannesi kızının 15 yaşında hamile kalıp trafik kazası sonucu ölmesine karşın kendini suçlu bulmadan edemez. o yüzden beverly'in her istediğini kabul etmez ve annesine benzeyip rock yapmasını istemez. ama hayatın gidişatına da yön veremez. beverly, anneannesine annesi hakkında sorular sormasına rağmen cevap alamaz. bir gün temizlik yaparken eski koliler arasında annesine ait bir karışık kasete ulaşır. ama kaset bozuktur fakat beverly pes etmez ve soluğu eski bir plak dükkanında alır. dükkanın sahibi ona bu listelerin özel olarak hazırlandığını ve mesaj içerdiğini söyleyince beverly iyice heyecanlanır ve onların peşine düşer. annesi ile babasını daha iyi tanımak için çıktığı bu serüvende iki harika arkadaş edinir.

12 yaşındaki bir kız, hiç tanımadığı annesine ait kırık bir kaset bulur. annesinin nasıl biri olduğunu bulmak için kasetteki belirsiz şarkıların her birinin izini sürmeye karar verir ve onu yetiştiren anneannesiyle bir anlaşmaya varır. *

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kan

kan, bedenin gereksinimini karşılayarak yaşamayı sağlayan bir sıvıdır.
vücudumuzdaki hücrelere yiyecekleri ve oksijeni ulaştırır , karbon dioksitle suyu uzaklaştırır . ayrıca hastalık taşıyan mikroplara da savaşır .kırmızı ve beyaz hücrelerden oluşan kan, plazma adı verilen bir sıvının içerisindedir. kalp tüm bedende damarlar aracılığıyla kan pompalar. kan vücudumuzu besleyen ve artık maddeleri arıtan bir sıvıdır. sindirim sisteminden yiyecek, ciğerlerinden oksijen alarak onları hücrelere taşır. her hücre ihtiyacı olan besini aldıktan sonra kana hücre attıklarını (su ve karbon dioksit gibi)
verir . kan ayrıca hormon adı verilen özel vücudun kimyasal maddelerini de taşır.
mikropları öldürür , vücut ısısını bir düzeyde tutar. kan, kemik iliğinde yapılır.
normal bir erişkin de 5 litre kan bulunur. kan , plazma adı verilen açık renk bir sıvı içinde yüz milyonlarca kan hücresinede oluşmuştur. bu hücreler kana kırmızı rengini verir. kanda ayrıca beyaz kan hücreleri de vardır. her milimetreküp kanda 5 milyon kırmızı 5 bin-10 bin arasında da beyaz kan hücresi vardır . beyaz kan hücreleri vücuda giren mikroplarla savaşır. bu savaş sırasında birçok beyaz kan hücre ölür. trombosit adı verilen diğer kan parçacıkları ise kanın pıhtılaşmasını sağlar. böylece yaralarımız daha çabuk kapanır.
devamını gör...

altı şapkalı düşünme tekniği


düşünme eğitimi konusuna öncülük eden edward de bono'ya göre, bireyler genel olarak 6 tip düşünce biçimini kullanmaktadır. bunlar altı renk şapkayla ilişkilendirildiği için "altı şapkalı düşünme tekniği" denilmektedir, edward de bono'ya göre insanların yaygın kullandıkları düşünme biçimleri şöyledir. beyaz şapka; beyaz tarafsız ve objektiftir. bu şapka objektif olgular ve rakamlarla ilgilidir. kırmızı, öfke, tutku ve duyguyu çağrıştırır. kırmızı şapka; duygusal bir bakış açısı verir. siyah şapka; siyah karamsar, olumsuz ve kötümserdir. sarı şapka; sarı güneş gibi aydınlık ve olumludur. iyimser, umutlu ve olumlu düşünme ile ilgilidir. yeşil bereket ve verimli büyüme demektir. yeşil şapka; yaratıcılık ve yeni fikirler ile ilgilidir. mavi şapka; mavi serinkanlılığı temsil eder ve her şeyin üstündeki göğün rengidir. düşünme sürecinin düzenlenmesi ve kontrolü ile uğraşır. edward de bono, bu 6 renk şapkayı kullanarak düşünme biçimlerini ve becerilerini geliştirmeye, doğru düşünmeyi öğrenmeye dikkat çekmektedir.


düşünme teknikleri 6'ya ayrılır;
- beyin fırtınası
- scamper
- nitelik listeleme
- morfolojik sentez
- sinektik
- altı şapka düşünme
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

muhammed abdüsselam

nobel ödülü alan ilk müslüman ilim adamı, 20 ocak 1926'da pakistan'ın pencap eyaletinde dünyaya geldi. küçük yaşlarda matematik ve fen üzerine muazzam yetenekler sergileyen abdüsselam, 14 yaşında pencap üniversitesi giriş sınavlarında o zamana kadar ki en yüksek puanı alarak pencap halkını kendine hayran bıraktı.
fizik bilgini abdüsselam, pencap ve cambridge üniversitelerinden matematik ve fizik dallarında birinci olarak mezun oldu. 1951 yılında hazırladığı doktora teziyle kuantum elektrodinamiğine temel olacak bir çığır açtı.
aynı yıl pencap üniversitesi'nde profesör oldu. 1954 yılında cambridge üniversitesi'nde okutman tayin edilince, pencap üniversitesi'nden ayrıldı.
hayatının bütün devreleri uluslararası başarılarla dolu olan prof. abdüsselam, ender yetişen islam alimlerinden birisidir. prof. abdüsselam, 230'dan fazla orijinal çalışma yaptı. prof. abdüsselam, bu çalışmalarında, islamiyet'in ilme verdiği önemi bilen ve bütün ilimlerin kaynağı olduğuna inanan ve keşiflerini ona dayandıran bir müslümandır.
abdüsselam, kendisine nobel ödülü takdim edilirken yaptığı konuşmasında mülk suresinin üçüncü ve dördüncü ayetlerini okumuştur:

“o, yedi göğü kat kat ve uyum içinde yaratandır. rahman’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. gözünü çevir de bir bak! herhangi bir bozukluk ve uyumsuzluk görebilecek misin? sonra gözünü tekrar çevir ve bak. göz aradığı bozukluğu bulmaktan âciz bir şekilde sana dönecektir.” (67. mülk suresi, 3-4.)
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

benden ne istiyorsun ?

yüreğinizden sevdiğiniz insanlar içinizi acıttığında sevmek, artık yük olur kalbinize...

evvel de senden seni isteyen yüreğim, şimdilerde ne seni, ne de bende ki yabancılaşmış seni istiyor. bunalmanın eşiğindeyken biraz anlayışa muhtaç vaziyette olan kalbim, şimdi bosvermiş durumda çünkü anlaşılsak dahi bu zamanda fayda vermez artık. yürek soğudu, hisler bir bulut misali dağılıp gidiverdi...
cevap veriyorum "senden hiçbir şey istemiyor zihnim, kalbim ve kendim..."
devamını gör...

sergey brin ve larry page

sergey brin : 21 ağustos 1973'te moskova'da dünyaya gelmiştir. brin'in hem anne hem babası moskova eyalet üniversitesi'nden matematikçi olarak mezun olmuşlardır.

brin altı yaşındayken ailesi amerika'ya göç etmiş ve maryland'a yerleşmişlerdir.
brin ilk ve orta eğitimini maryland'de almış ayrıca maryland üniversitesi'nde matematik prefesörü olan babasından yüksek matematik eğitimi almıştır. daha sonra maryland üniversitesi'ne giden sergey burada matematik ve bilgisayar bilimleri dersleri almış.

ve larry gibi onur derecesiyle mezun olduktan sonra stanford üniversitesi'nden bilgisayar bilimleri dalında master derecesi almıştır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
larry page: 26 mart 1973'te michigan'da dünyaya gelmiştir.

larry dünyaya geldiğinde babası michigan eyalet üniversitesi'nde yapay zeka üzerine doktora çalışmaları yapmaktaydı, annesi ise aynı üniversitede programlama dersleri vermekteydi. larry ilk ve orta öğrenimini michigan'da yaptıktan sonra michigan üniversitesi bilgisayar mühendisliği bölümünü onur derecesiyle bitirmiştir.

ayrıca stanford üniversitesi'nde bilgisayar bilimleri hakkında master derecesi almıştır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
google'ın kurucularından olan bu iki genç, para peşinde koşan iş adamları değildi. sadece iyi bir arama teknolojisi oluşturmak isteyen iki hackerdı. yapılandırdıkları google'ın nasıl sonuçlanacağı hakkında en ufak bir fikirleri yoktu. içleride sadece yeni bir şey üretme ve üst düzey bir teknoloji geliştirme isteği vardı. 90'larda popüler olan ve ağırlığını piyasaya koymuş olan yahoo ve lycos gibi birçok arama motoru zamanında ciddiye almadıkları google tarafından sönük bırakıldı.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kafaya takmama sanatı

henry ford'un oğlunun bıraktığı intihar mektubu :
"baba hayal edip de ulaşamadığım hiçbir şey olmadı. ne varsa önceden hazırlamışsın, hiçbirinde benim emeğim yok. mutsuzluktan mahvoldum. gidiyorum..."

para neydi ? mutluluk getireceğine inandığımız şey miydi yoksa para sadece gelirimiz miydi ?
neye göre kime göre, şöyle bi düşünelim dünyaya gelmeden önce her şeyiniz hazır. yediğiniz önünüzde yemediğiniz arkanızda. ee insanları hayata bağlayan hayal değil miydi ? hayalini kurduğumuz şeyi gerçekleştirdikten sonraki mutluluk tarifsiz elbet. öyle insanlar var ki. zenginlikten hayal kuramıyorlar. şöyle bi söz vardı "bazıları çok fakir, düşünsenize, sadece paraları var."
zengin olduğunuz bir hayatınız var ama hayalini kuracağınız bir amacınız yok. her şey önünüze serili mutluluk bu mu ?
hanry ford'un oğlu paranın getirdiği mutsuzlukla intihar ediyor.
koskoca ford şirketinin kurucusunun oğlu. . .

bediüzzaman said nursi hazretlerinin mektubunda yazdığı:
allah birdir. başka şeylere müracaat edip yorulma. onlara tezellül edip minnet çekme. onlara temelluk edip boyun eğme. onların arkasına düşüp zahmet çekme. onlardan korkup titreme.

kafaya takmama sanatı;
ya işte ben şunu şunu yaparsam kafaya bi daha takmam. değil. bu öyle bişey değil. hayatımızın her anında bişeyleri kafaya takacağız bu bir gerçek. peki şöyle bi soru sorsam
ilerde adını hatırlamayacağın insanı niye kafana takasın kii ?
hem de kafaya takman gereken daha önemli şeyler varken. bu düşüncelerden kurtulmanın tek yolu. o düşüncelerden daha büyük bir düşünceyi zihnimizin tam orta yerine koymak. onu o kadar düşüneceksin ki diğerlerini düşünmeye fırsatın olmayacak. şimdi bazılarınızın aklına ;
kafama taktığım dertten daha büyük dert edinmeliyim. ancak öyle kurtulurum gibisinden şeyler gelmiş olabilir.
yanlış
kafaya takmamız gereken asıl mesele
öldükten sonraki yaşamamız.
yüz yıl sonrasına gidelim;
dedenin çok istediği ev,
annenin uğruna diller döktüğü eşyası,
babanın işi,
o çok sevdiğin insan,
arkanızdan konuşan insanlar,
hepsi toprağın altında değil mi şuan. oysa bi çoğu ben bu olmadan yaşayamam. o olmazsa olmaz dedikleri olmadı mı ? bunları düşüne düşüne hayattan zevk alamaz ki insan intiharın eşiğine sürüklenir. allahın verdiği canı kendimizin alması ne kötü değil mi ? üstelik dünyevi sorunlar yüzünden. allah sana o canı sen alasın diye mi verdi. ilk kulluk bilincimiz neydi allah'a itaat etmek, boyun eğmek. tek takman gereken şey bu olmalı. o gün bi yerde şu söze rastladım.
"sen namaz kılmıyorum sanırsın allah seni huzuruna kabul etmiyordur."
birinin sizi sevmesi için uğraşmak yerine allahın sizi sevmesi için uğraşın. emin olun ki bunları kafaya takarsanız diğerlerini düşünecek zamanınız olmaz.
sonumuz aynı, aynı kapıya çıkacağız hepimiz,
hepimiz öleceğiz. uğruna saatlerce düşündüğümüz şeyin ahirette faydasını görmeyeceğiz. o yüzden size yararı dokunmayacak şeyleri takmaktan vazgeçin.
yüzünüzdeki gülümsemenin eften püften insanlar tarafından alınmasına da izin vermeyin.
kafaya takmamaya değil. kafaya takmaya ihtiyacımız var bizim ama sadece "kafaya takılması gereken şeyleri. . ."
devamını gör...

japon çocuk ve ustası


japon çocuğun tek hayali, çok ünlü bir karateci olmaktı. fakat ailesi buna izin vermiyordu. bir gün talihsiz bir kaza sonucu çocuk sol kolunu kaybetti. ailesi, çocuğun moralinin çok kötü olduğunu görünce ona bir karate hocası tuttu. hoca ilk dersinde çocuğa karşısındakini sağ koluyla tutup üstünden savurmayı gösterdi. hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün derslerde hep aynı hareketi yapıyorlardı. çocuk bir gün hocasına " hocam ben çok sıkıldım, artık başka hareketlere geçsek." dedi. hoca ise bunu kabul etmeyerek dünyada bu işi en hızlı yapan kişi olmadıkça bitirmeyeceğini söyledi. çocuk o kadar hızlanmıştı ki hocasını bile göz açıp kapayıncaya kadar. yerden yere vuruyordu. bir gün hoca, elinde bir kağıtla geldi ;kağıtta çocuğun gençler karate şampiyonasına katılabileceği yazıyordu. çocuk çok şaşırdı. ertesi gün salonda ilk rakibinin karşısına çıkacakken heyecanla hocasına sordu: "hocam bu iş nasıl olur ? ben sadece tek hareket biliyorum kesin kaybederim." hocası ise "sen sadece hareketi yap." cevabını verdi. çocuk ringe çıktı ve hareketiyle rakibini eledi. hatta tek hareketle finale kadar çıktı. finalde karşısında kendisinde iki katı birisi vardı. önce çok korktu ama gene bildiği hareketi yaparak son rakibini de yendi. ve şampiyon oldu. sevinçle hocasının yanına koştu ve sordu: "hocam nasıl olur anlamıyorum, sadece bir hareket biliyorum, tek kolluyum ve şampiyon oldum." hocası çocuğa baktı ve dedi ki : "senin hareket karatedeki en zor hareketlerden biridir. ve bir tek savunması vardır. o da rakibin sol kolunu tutmak."


bu hikaye birçok dilde bir efsane haline gelmiş ve başarının sembolü olan hikayelerden birisi olmuştur.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

"zaman geçer, anılar silinir, duygular değişir, insanlar ayrılır ama kalpler asla unutmaz."


kalpler asla unutmaz. hep saklı kalır solunda bir acı. hatırlatır sana herşeyi yaşanmışlıkların en ufak zerresi. unutmak istersin unutamazsın. bitsin artık dersin bittiğini de göremezsin. kör olursun bir nevi göremezsin yada görmek istemezsin. kafana vura vura anlatırlar. yüreğin yana yana susarsın. unutursun eski duygularını. yeni duyduğun hislerle. sonra bir anın çıkar karşına "ben dersin, nasıl unuttum bana yaşattıklarını. oysa yemin etmiştim bunları bana tekrardan yaşatmalarına izin vermeyeceğime dair." bu hayatta yaptıkların kadar yaşatırlardı sana acıları. yüreğin sızlardı. kalbin eline verilirdi. ama sen asla bildiğin yoldan ezberlediğin yoldan şaşmazdın. susmaktı ezberim. içim yana yana belli etmemekti. yüreğin delik deşik sen o delikleri kendin kapatırsın. dıştan nasıl gözüktüğümü bilemem.
umursamaz mı ?
uslanmaz mı ?
yoksa acımasız mı ?
...

“insanın kalbinden daha büyük çöl, insanın kalbinden daha derin göl var mı ki? yangın da burada, yağmur da….”

ikilemler yüreğime kor lavlar halinde yağıyordu bazen. bazense o kadar yağmurluydu ki yüreğim gözlerime yansırdı selleri... bazen bazı şeyler olur. çok şey olur. anlatmak istemezsin kimseye. aslında kendine dahi anlatmamış, anlatamamışsındır. öyle bir yerdeyim ki hiçbir sokağın adı yok. ne tarafa baksam farklı farklı yerlere çıkan bazen de bir çıkmaza sürükleyen kapılar. içlerine girmek istiyorum yapamıyorum. bakmakla kalıyorum. sonra bakıyorum ne gidebiliyorum geldiğim yere doğru ne kalıyorum bir yerde. duruyorum oturuyorum o adsız sokakların ortasında açık kapılardan ışıklar sızıyor. ben karanlık sokak ortasında oturup izliyorum. yalnız başıma. sonra yağmur yağıyor yüreğime ama kapı ardındakiler bunu göremiyor. ıclerinde bulundukları aydınlıktan çıkmak istemiyorlar. kim ister ki aydınlıktan karanlığa geçmeyi. kim aslında yüreğindeki ışığı gerçekten söndürüp. ordaki beni görmeye çalıştı. hiç kimse...
şimdi kimsenin bana ne vicdansız ne de kötü demeye hakkı var. kimse kırılmasın diye kırk yerimden kırılan inceliğim kötü olarak adlandırılamaz. ellerim titriyor. yüreğim yanıyor. evdekiler beni görüyor siliyorum gözyaşlarımı gülüyorum. yüreğim yanıyor içimde yangınlar var gülüyorum. sonra susuyorum ağzımı açamıyorum. elim gidiyor telefona ama kimseyi arayamıyorum. arayacağım kimsem yok. ben kendi kendimi teselli ediyorum. ben kendi kendimleyim. ben hep benimdim. yüreğim hep bendeydi. yüreğimi emanet edebileceğim kimse yok. anlaşılmamış olsam dahi anlamaya çok çalıştım etrafımı. vardım ama başkaları için. düşünüyordum ama hep başkaları için. ben asla kendim için düşünmedim, düşünemedim. bir başka ezberim de buydu. beni anlamıyorlardı yazmam gerekiyordu yazıyordum. ben varım ya diyorlar sözde. siz ne zaman vardınız ? başınız hep dikti. hiç başınızı önünüze eğip ellerini dizlerinde kavuşturan beni gördünüz mü ?
hayır! odağınız kendinizdiniz. hep. her daim...
soğuyorum artık yüreğim buz kesildi. hiçbir şey olmamış gibi davranıyorum oluruna bırakıyorum. anlamayacaklarını biliyorum. anlaşılmaya muhtacım ama bunun olmayacağını bildiğim için beklemiyorum. ben artık kimseden hiçbir şey beklemiyorum ! beklemeyeli çok oldu aslında ama bunu da anlamadılar. düşündükleri kendileriydi her zaman söze gelince. " anlıyorum " lar başlıyor. gülüyorum şuan "siz neyi anladınız ? yada bu yalanı kendinize ne kadar dillendirdiniz." sizin de ezberiniz bu anladığınızı iddia ediyorsunuz. ama sadece iddia ediyorsunuz bu kadar...
hissettiklerimi tam olarak anlatamam ama şöyle diyebilirim. kalbiniz camdan, o cam kırılıyor. bin parça oluyor. kırıkları içinize batıyor. içiniz kanıyor. kanlar içinize doğru akıyor. bu dışınıza dahi yansımıyor. yansıtmak istemiyorsunuz. yansıtmıyorsunuz. ıcinizde olup bitenleri kimse görmüyor. kimse içinizi okuyamıyor. sonra kapatıyorum gözlerimi sus diyorum yüreğime sus da görmesinler.
dışıma tutamadığım birkaç damla gözyaşı dökülüyor. tuttuklarım içime doğru dökülüyor. bu yüzdendir suskunluğum. içimi dinliyorum. içimdeki yangınlara sellerin akmasını bekliyorum. dinliyorum...
hep ağzımdan çıkmayan ithamlarla suçlandım. ben sizin gördüğünüz, görmek istediğiniz kişi değilim. ben gördüğünüz ama görmezden geldiğinizim.
o üzülmesin bu kırılmasın diye diye bi hâl oldum. hiçbir zaman kendim için bir karar da almadım aslında. yapamadım bunu alıştım da sanırım yönlendirmelere. çünkü karar bana kalsaydı dahi onların vereceği kararı düşünerek hareket ederdim yine. içimde onların sesleri yankılanıyor. o seslere uyuyorum. bu hep böyleydi.
şuan içimde çok ses yankılanıyor bu sesleri müziğin sesi dindiremiyor. kalbim kapana kısılmış. o sesleri dinliyor. büzülüyor, küçülüyor. tam ayağa kalkacağı sırada o seslerin sahipleri alıyorlar ellerine kırdıkları kırıklarımı çizik atıyorlar durmadan. yaralar açıyorlar içimde. sesimi dahi çıkartamıyorum. sahi neydi o söz "en sevdiklerimizin açtığı yaraları başkası dikemez ki..."
en sevdiklerimizin açtığı yaraları ne en sevdiklerimiz ne de başkası diker. o yaraları biz dikeriz. mecburuz buna. yada mecburum. ah ne çok fırtınalar kopmuş yüreğimde kimseye göstermediğim. ah ah. . .

. . .
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim