orijinal adı: unvermutete bekanntschhaft mit einem
yazar: stefan zweig
yayım yılı: 1931
bu kitap zweig'ın iki hikayesini içermektedir. ilki kitaba adını veren bir zanaatla beklenmedik karşılaşma, öteki ise prater'de ilkbahar'dır. zweig bu hikayelerinde kendine özgü muhteşem üslubuyla bir zanaatkarın kısa macerasını ve aşk hikayesini anlatmaktadır.
yazar: stefan zweig
yayım yılı: 1931
bu kitap zweig'ın iki hikayesini içermektedir. ilki kitaba adını veren bir zanaatla beklenmedik karşılaşma, öteki ise prater'de ilkbahar'dır. zweig bu hikayelerinde kendine özgü muhteşem üslubuyla bir zanaatkarın kısa macerasını ve aşk hikayesini anlatmaktadır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "jinju" tarafından 01.05.2022 01:23 tarihinde açılmıştır.
1.
stefan zweig öykülerinde genellikle bir dram vardır. okurken ruhunuz daralır, içiniz bulanır. misal "korku" hikayesini okurken karakter gibi siz de korku ve endişeyle dolarsınız. aynı gerilimi iliklerinize kadar hissedersiniz. zweig mutsuz bir öykücüdür. her ne kadar tüm eserlerini okudum diyemesem de büyük bir çoğunluğunu okudum ve çok net söyleyebilirim ki bir zanaatkarla beklenmedik karşılaşma zweig'in en mutlu hikayesidir.
kahraman bakış açısıyla yazılan hikayede anlatıcı şu anda hatırlamadığım bir şehirde (sanırım paris'te) oturup kalabalık caddeyi seyrederken bir adam ilişiyor gözüne. geçip giden kalabalığa rağmen bu adam gitmiyor. bir o yana bir bu yana gitmesiyle anlatıcının gözüne çarpıyor. biraz sonra anlatıcımız bu adamın bir zanaat sahibi olduğunu anlıyor. bu zanaat: hırsızlık
kalabalıktaki insanların üzerlerinden değerli eşyalarını el çabukluğuyla almayı ve bunu kimseye yakalanmadan yapmayı başaran adam anlatıcımızın dikkatini o kadar çekiyor ki o nereye giderse peşinden anlatıcımız da gidiyor ve gördüklerini anlatıyor bize. ama ne anlatmak! anlatıcı bunları yaşarken, bu zanaatkarın maceralarını tanıklık derken mutlu oluyor! ilk defa zweig okurken gerilmiyor hatta eğleniyorsunuz çünkü anlatıcı da eğleniyor.
belki zweig bile yazaren eğlenmiş, bir kez olsun karanlık düşüncelere dalmadan yazabilmenin tadını çıkarmıştır.
kitaptaki ikinci hikayeyi okumama rağmen ilkinden bu denli eklenince ikinci sönük kalmış, unutmuşum. yine de onun da muhteşem olduğuna eminim. sonuçta zweig yazmış.
zweig okumaya başlayacaklara tavsiyemdir. okuyun, "jinju dediydi" diyeceksiniz.
kahraman bakış açısıyla yazılan hikayede anlatıcı şu anda hatırlamadığım bir şehirde (sanırım paris'te) oturup kalabalık caddeyi seyrederken bir adam ilişiyor gözüne. geçip giden kalabalığa rağmen bu adam gitmiyor. bir o yana bir bu yana gitmesiyle anlatıcının gözüne çarpıyor. biraz sonra anlatıcımız bu adamın bir zanaat sahibi olduğunu anlıyor. bu zanaat: hırsızlık
kalabalıktaki insanların üzerlerinden değerli eşyalarını el çabukluğuyla almayı ve bunu kimseye yakalanmadan yapmayı başaran adam anlatıcımızın dikkatini o kadar çekiyor ki o nereye giderse peşinden anlatıcımız da gidiyor ve gördüklerini anlatıyor bize. ama ne anlatmak! anlatıcı bunları yaşarken, bu zanaatkarın maceralarını tanıklık derken mutlu oluyor! ilk defa zweig okurken gerilmiyor hatta eğleniyorsunuz çünkü anlatıcı da eğleniyor.
belki zweig bile yazaren eğlenmiş, bir kez olsun karanlık düşüncelere dalmadan yazabilmenin tadını çıkarmıştır.
kitaptaki ikinci hikayeyi okumama rağmen ilkinden bu denli eklenince ikinci sönük kalmış, unutmuşum. yine de onun da muhteşem olduğuna eminim. sonuçta zweig yazmış.
zweig okumaya başlayacaklara tavsiyemdir. okuyun, "jinju dediydi" diyeceksiniz.
devamını gör...