kadın / felsefe-düşünce
7 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

florence rochefort tarafından yazılan bir feminist tarih özetidir.

her şeyden önce biliyorsunuz ki kekliğim beni o kadar zorladı ki sonunda delirdim ve kendimi feminist olarak tanımlamaya başladım. feminizmin de en büyük darbeyi en azından günümüzde bilgisizlik ve yüzeysellik yüzünden yediğine inanıyorum. çağımızdaki feminist yaklaşım çok da içime sinmiyor benim. eleştirilerim var. tam da bu yüzden böyle okumalar yapmaya gayret ediyorum. zaman içerisinde fikirlerim değişebilir valla, hiçbir garanti vermiyorum.

her şeyden önce değinmek istediğim şey feminist'in ilk anlamı. alexandre dumas vesilesiyle ilk kez 1872 yılında fransızcaya girmiş, daha ziyade eşitlik mücadelesini aşağılayıcı bir tınıda kullanılmış. daha sonra fransız süfrajist hubertine auclertkullanmış kelimeyi ve tüm fransaya "sorun çıkaran, bozguncu" gibi olumsuz yan anlamlar yüklenerek yayılmış. ancak mizojini yergisi olarak karşımıza 1405 yılında çıkan bir eser var.
(bkz: kadınlar şehri)
(bkz: christine de pisan)

bence en büyük yanılgılardan biri, feminizmi tarihsel bağlamından koparıp yalnızca gündelik yaşamdan süzmek ve öyle algılamak. feminizm karşıtı pek çok insan, feminizmi "bayan değil kadın" itirazları ile ilişkilendiriyor ve tarihi bağlamdan saptırıp kapitalizmin oyunlarına gelmek gibi akıl dişi bir söylemle yan yana getiriyor.

oysa kadın'ın bir ikincil cinsiyet olarak algılanışı dini öğretiler kadar eski, mitler kadar. dolayısıyla kadın sorunu da insan toplumları insan niteliği taşımaya başladığında tarih sahnesinde beliriyor. bu kavramı tarihsel bağlamdan koparmak, amacını unutmakla neredeyse eşdeğer bir hal alıyor.

bir başka sorun da "eşitlik" ve "özgürlük" terimlerinin kültürelliği ve ifade ettiği şey bakımından çeşitliliği. her çağın "eşitlik" ve "özgürlük" anlayışı bir önceki ile aynı olmuyor gerçekten de.

kitap feminizm tarihini olabilecek en yalın haliyle özetliyor zaten ve burada ben kendi ilgimi çeken noktalara değinmek istiyorum. her şeyden önce feminist hareketin ortaya çıktığı zamanki temel dertlerine: dönemi anlamak gerekiyor. savaşlı ve köleli zamanlar :d kadınların herhangi bir hakkı yok arkadaşlar. hiçbir hakkı yok. feminist hareket geçen yıl başlamış da gece beşte sokakta can güvenliğimiz yok diye ağlıyormuşuz gibi -ki herkes için olmalı aslında- yaklaşılıyor bu duruma ama, kadınların kendi bedenleri hakkında dahi hak iddia edemediği yıllardan bahsediyoruz. dolayısıyla feminist hareketin en temel hedefleri, kadınların bedenleri hakkında tasarruf sahibi olmasını ve kız çocuklarının eğitim almasını sağlamak. her şey böyle bir yerden çıkıyor ve feministler kadının iş gücünün maddi karşılığı olması gerektiğini savunsa ve o dönem sömürge ve kölelik de söz konusu olduğundan afro amerikan kadınların ve afro amerikan erkeklerin yaşadığı haksızlığı da dert edinse de en temelde baskın derdi kadınların yaşam ve eğitim hakkı oluyor.

tabii dünya çapında ses getiren ve yandaş toplayan bu harekete çin'den hindistan'a ve dahi mısır'a, avrupa ve kuzey ülkeleri de içine alan bir destek geliyor.

kadınların herhangi bir yasal hakkının olmayışı nedeniyle o dönemde feminizme erkek yazarlardan ve aydınlardan kadınlara destek gelmesi harika ve kadınların bunu kabul etmesi. günümüzde feminist hareketin daha doğrusu feminizm çığırtkanlarının erkekleri mütemadiyen itmesi bence müthiş aptalca bir hamle tabii ki. aklı başındaki her feminist ve insan toplumda erkekler de olduğu için erkekleri dışlayan herhangi bir toplumsal girişimin başarıya ulaşmasının mümkün olmadığını bilir.

feminizmin ilerleme kaydetmesinin çeşitli alt kültürler ve ideolojilerle kol kola girmesi ile çok alakalı olduğuna da inanıyorum. mısır'daki feminist hareket mesela mısır müftüsü muhammed abduh yeniden yapılandırılmış bir islam görüşü ile yazdığı bir kitapla önemli bir destek almış. aynı şekilde avrupada da erkek yazarlar ve aydınlar feminist harekete destek vererek ve bulunabildikleri entelektüel toplantılarda bu konu üzerinde durarak başka bir bağlamda başka bir mücadele veriyorlar bu arada.

şöyle bir algı var, sanki " kadınlar evde oturmaktan sıkıldı ve biz çalışacağız diye tutturdu ve şimdi enayi gibi beyaz yakalı köle oldular" gibi. halbuki kadının çalışma özgürlüğü ile alakalı talepleri öyle bir şey değil. kadınlar zaten çalışıyordu. özellikle sömürülen toplumlarda sömürülerek çalışıyordu. dolayısıyla kadının mücadelesi haklarının görünür olduğu bir dünyada çalışmakla alakalı bir mücadele, maaş falan alabildiği. elbette sonrasında daha "vasıflı" işlerde çalışabilme hakkı da istiyorlar dolayısıyla eğitim de alabildikleri için.

tarihsel süreçte kız çocukları için eğitim talebi daha ılımlı karşılansa da kadına oy hakkı vermeye çok uzun bir süre isteksizler. kadınlar kendilerini temsil eden kimsenin olmadığı bir arenada eşitlik koparma mücadelesi içindeler yani. güç bela insan hakları bildirgesi'ne "cinsiyet ayrımı olmaksızın" ifadesini sokmayı başarıyorlar yine de.

haklar kazanıldıkça daha başka hakların peşine düşebiliyor kadınlar. boşanma hakkı veya evleneceği kişiyi seçme hakkı gibi. doğum kontrol hakkı gibi, kürtaj hakkı gibi. islami usullere yönetilen toplumlarda tesettüre girmeme hakkı gibi. düşünebiliyor musunuz, kürtajı bırakın doğum kontrolünün yasak olduğu bir dünya?

artık 60'lar ve 70'lerde tabii cinsel özgürlük peşine de düşüyor kadınlarımız, o yıllar artık hepimizin malumu diye düşünüyorum.

kitapta tek bir feminist bakışın değil birbirini de eleştiren çeşitli feminist anlayışların olması biraz feminist hareketi yavaşlatmış gibi düşünülse de ben katılmıyorum buna ve bu çoksesliliği iyi buluyorum. zaten herhangi bir fikir için de geçerlidir bu yorumlar ve akımlar diye düşünüyorum. bir yanda daha din merkezli ve muhafazakar bir feminist anlayış verken başka bir yanda işçi hareketi ile kaynaşmaya çalışan bir anlayış, temel eksenine ırkçılıkla mücadeleyi veya ekolojik mücadeleyi alabilen anlayışlar falan güzel renkler bence.

zannediyorum 19. yy sonlarında artık aile içinde kadının yeri, haklarının toplumsal arenada görünürlüğü ve tanınırlığı daha çok ön plana çıkıyor, karıştırmadıysam. artık aile içi tahakküm tartışılır bir halde. kadının erkeklerle eşit haklar talep edişi daha farklı, işte artık bizi öldürmeyin gibi bir yerde değil de bedenim hakkında söz sahibi benim, korunmak ve kürtaj hakkımdır, erkeklerle eşit ücret alayım gibi meseleler de konuşulmaya başlanıyor.

20. yy'da artık hepimizin bildiği kavramlar gündemde, feminizm artık lgbtq+ ile omuz omuza durduğundan, cinsiyet rolleri, işte cam tavanlar, dildeki tavır falan konuşulabiliyor. ben ülkemiz için düşünüldüğünde hala kadınlar ölüp durduğu için, dünya genelinde de hala açlık sınırında yaşayan ve sömüeülen kadın ve çocuklar bulunduğu için aslında esas mücadelenin hala bu sorunlara odaklanması gerektiğine inanıyorum. ha tabii ki cam tavanlar ve eril dil de konuşulsun bir yandan, ona da itirazımız yok.

feminizmin tarihsel sürecine bakış atmak beni bir nebze üzmüş oldu günümüzde vardığımız noktaya bakınca. sosyal medya ve internet ağı bazı fikirlerin yayılmasını ve insanların iletişimini kolaylaştırmış olsa da bence bir yandan da her türlü düşünsel faliyeti daha sığ bir alana çekti. bu durumun her şeye zarar verdiğini düşünüyorum.

70lerde ortaya çıkan "kız kardeşlik" olayı çok minnoş olsa da aslında "kız kardeşlik" adı altında her şeye çanak tutmayı da hala yanlış buluyorum. çünkü sanki günümüzde öyle bir yere de kaydı. oysa gerçekte kardeşlik zaman zaman eleştiriyi ve kardeşinin kulağını çekmeyi de beraberinde getirir. feminizmin en büyük sorunlarından birinin tam tesine tektipleşmesi olduğunu düşünüyorum. entelektüel alanda tektip değilse bile topluma yansıması gerçekten ithal bir kadın hareketi gibi duruyor. bunu bağırıp duran feministlere bakarak söylüyorum, tivitır "feministlerine". ben de bazen bağırıyom gerçi ama eğlenceli bağırmak da :d

bireylerin zırvalıkları bir yana çeşitli influenzırların ve sosyal medya ünlülerinin harekete geçirici bir yanı da olduğu için ve kitleleri de, özellikle bu insanların bakış açısı ve söylemleri genç dimağlar açısından önem kazanıyor diye düşünüyorum. ülkemizde tanıdığım en ateşli isim kazıklı maria ve kimi düşüncelerine katılıyor olsam da, aynı çemberin içinde dönüp durması ve artık sabrımız taştı!!!1!!! minvalindeki söylemleri beni itiyor. feminizmi buralardan öğrenen çocuklar sağda solda erkolar kapatılsın diye çemkiriyor ve aslında bir de deli inceller var tabii ki. ben deli feminazilerin ve deli incellerin sosyal medyadaki sınırsız ve ipe sapa gelmez görünürlüğünün de cinsiyetler arasındaki çatışmayı artırdığını düşünüyorum.

günün sonunda şu ana dek okuduğum en aklıselim metin şuydu: #3451194
bakalım arkadaşlar. bu süreç nasıl ilerleyecek ben de çok merak ediyorum.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"feminizmler tarihi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim