yeni gelin sorunsalı
hepsinin ortak özelliği okumamış, ev hanımlarımdan oluşuyor olması. evde o kadar zaman geçirince insan saçmalamaya başlar elbet.
devamını gör...
lustral
deccal yeryüzüne inse "ee? şimdi?" dedirtecek ilaç.
devamını gör...
ruh halini bir duvar yazısıyla anlat
çöp atmayın atana küfür edilir.
devamını gör...
natron gölü
kuzey tanzanya yakınlarında bulunan natron gölü (lake natron), içinde ve çevresinde ölen canlıları mumyalamasıyla tanınırken bu durumun bilimsel sebeplerden kaynaklandığı ispatlanmıştır. natron gölü'nün her ne kadar "dokunanı, yakınındaki, ziyaretçisini taşa çeviriyor" gibi rivayetleri bulunsa da bu durum, gölün ph yani asit ve baz değerinin 10.5 olmasından kaynaklanmaktadır. gölde ölen hayvanlar öldüğü şekilde kalırken bazen de çürüyüp ölmeden önceki şekline benzer şekilde mumyalaşmaktadır. gölün sıcaklığı 60 dereceyi bulmakta (yağışlara göre değişir) ve bu durum yüksek ph derecesiyle birleşince canlıların yaşayamayacağı bir alan oluşturmaktadır. natron gölü'nde aynı zamanda bir ekosistem çeşitliliği de bulunurken, burası flamingoların çiftleşme alanıdır. çeşitli kuş ve balık türleri de adapte olmuş şekilde gölde bulunurken, diğer canlıların taşlaşmış görüntüsü ph değerine uyum sağlayamamış olmasından gelmektedir.
devamını gör...
sözlük gündemi ile ilgili yazarlara ve yöneticilere açık çağrı
komünist parti buzlu viski lobisi tarafından dikkate alınıp arz-ı hal edilen çağrıdır.
pek yakın zamanda gerek bu konu gerek ise gerek ise diğer merak uyandıran hususların açıklamasının yapılacağını bildirmek isteriz.
pek yakın zamanda gerek bu konu gerek ise gerek ise diğer merak uyandıran hususların açıklamasının yapılacağını bildirmek isteriz.
devamını gör...
sözlükte bildirimlerin geç gelmesi sorunsalı
beğenmek, başlıklara tıklamak işkence gibi. 3 saniye bekleyemecek kadar tahammül kalmamış. fakat bu, sözlüğün bugün yavaş olduğunu değiştirmiyor.
devamını gör...
unutulmaz kolpaçino replikleri
ne güzel umreye gidecektim.
devamını gör...
george orwell
hindistan'da doğmuş büyümüş ingiliz yazar. belki biraz da bu yüzden ingilizlerin emperyalist ve sömürgeci tavrını eleştirebilmiştir. kendi ırkı da olsa yanlışlarını açık açık söylemesi, hatta bir kitap yazıp ingilizleri yerin dibine sokması* ne kadar dürüst, gerçekçi ve içten olduğunu gösterir; zekasına da işarettir çünkü bağnaz değildir. kısaca popüler olmak için yazmamıştır, gerçekleri yazmıştır.
romanlarında sadece kendi ırkını değil yanlış bulduğu birçok ideolojiyi/fikri eleştirmiştir. maalesef neredeyse tek bilinen kitabı olan 1984, bir distopya olmakla beraber tektipliği eleştirir aslında, totaliter rejim ve toplumları, bireyler üzerinde kurulmaya çalışan kontrolü, yanlış algıları. insanların çoğunluk algısı içerisinde kendi özlerini kaybedişine değinir.
hayvan çiftliği adlı eserinde sosyalizmi eleştirir, öyle güzel eleştirir ki bu ideolojiyi benimseyen insanların dahi takdirini kazanmıştır. hayvan çiftliği kitabına sadece bir sosyalizm eleştirisi demek yavan kalacaktır pek tabii, bireylerin toplum içerisinde eşit olamayacağını insan faktörünü göz önünde bulundurarak beyan etmiş; insanoğlunun dahil olduğu hiçbir sistemin saf, duru ve adaletli kalamayacağını anlatmak istemiştir. tüm bu fikirleri; kuru bir dil yerine, mükemmel bir öyküleştirme ile hayvanlar üzerinden anlatması, kitabın içindeki ince nükteler,** kitabın sade ve anlaşılır dili ve bütün bunları 100 sayfalık bir kitaba sığdırarak veciz ve okuyucu yormayan bir şekilde yazabilmesi ne kadar büyük bir edebi kişilik olduğunun delilidir. kendisi için edebiyat virtüözü desek hiç de yanlış olmaz.
bir diğer eseri aspidistra'dır. aspidistra bir zambak türünün latince ismidir. orwell'ın kitabına bu ismi koyma sebebi; insanların gösteriş, şekilcilik biraz da putlaştırma algısına yönelik bir eleştiri olarak kabul edilir. kitabın başkahramanı gordon comstock, bir kitapçıda çalışan zeki, derin ama umursamaz, beş parasız bir adamdır, yalnızlığı sever. comstock, umarsızlığı, beş parasızlığı, yalnızlığı kendi seçmiştir çünkü köle olmak istemiyordur. her gün aynı rutini, bitmek bilmeyen bir döngüyü tekrarlayan beyaz yakalılar sınıfına katılmayı reddediyordur. gerçek fikirleri, gerçek hisleri kısacası gerçek bir hayatı olmayan bu insanları içten içe eleştirir. aspidistra'nın espirisi de tam burada devreye gider, hayatlarını kısır bir döngünün içerisinde kaybeden insanların pencerelerinin önüne koyduğu bu çiçek, dışarıya biz de mutluyuz deme şekilleridir, biz de sizin güruha dahiliz. evimiz, arabamız, tekdüze bir işimiz, hayatımız ve penceremizin önüne koyduğumuz bir de çiçeğimiz var, daha ne olsun demektir. orwell'ın bu eleştirisini doyumsuzluk olarak adlandırmak basit kaçacaktır. çünkü orwell'ın kendisi de dahil olmak üzere insanlardan beklediği özgür kalabilmeleridir, kitaplarının konusu birbirinden çok farklı, çok uzak olsa da alt metinde her zaman özgür düşünce, özgür yaşam, özgürlük mevcuttur. gerek diğer insanların gerek bizzat kendi özgürlüğüne ket vurulmaya çalışılmasının eleştirisi hatta kimi zaman yergisi vardır.
yine yazımın başında bahsettiğim burma günleri başta olmak üzere, paris ve londra'da beş parasız, boğulmamak için, neden yazıyorum ve daha birçok esere sahiptir. genellikle roman türünde eserler vermesiyle birlikte makaleler de yazmıştır. erken yaşta ölmüş olmasına rağmen çok üreten/üretken yazarlar arasına katılabilmiştir. asıl ismi eric arthur blair'dir. george orwell, birçok yazarın adeti olduğu üzere kendisine koyduğu isimdir.
son olarak george orwell, fyodor mihayloviç dostoyevski ile beraber dünya edebiyatının en önde gelen yazarlarındandır. bu, subjektif* bir yorum olmakla birlikte objektif* yanı da yadsınamayacak bir iddiadır. zira edebiyat severler bilir ki yazarlar genelde tek bir beceri üzerine yoğunlaşmışlardır veya tek bir tarzı yazmaya kabiliyetleri vardır. kimi yazarlar kurgu ve olay örgüsü üzerine yoğunlaşmışlardır, bu yüzden de eserleri çoğunlukla fikirlerden ve duygulardan mahrum kalmıştır ki bu durum kitaplarının sığ kalmasına sebep olmuştur. kimi yazarlar ise kitaplarının her anında fikir sunumları yapmak adına fazlaca uğraş verdikleri için eserleri edebi özelliğini kaybetmiş veya kurgu ve duygu eksikliğinden okunamaz hâle gelmiştir. yine diğer bazı yazarlar ise duyguların var olmadığı dünyalar kurmakla beraber insanın mayası olan duyguları eserlerine katmayarak ağızlarda yavan tatlar bırakmışlardır. fakat orwell ve dostoyevski gerek kurgu/olay örgüsü gerek bu kurguların içine fikirlerini işleyişleri gerekse yazınlarını duygulardan mahrum bırakmamaları ile diğer birçok yazardan ayrılmışlardır. pek tabii bu değindiğim hususlarda başarılı olan yegane yazarlar değillerdir. nitekim edebiyatımızdaki ahmet hamdi tanpınar ve cahit zarifoğlu da bir adım önde olan yazarlar zümresine dahildir, iyi okurların keşfettiği daha niceleri de vardır.*
romanlarında sadece kendi ırkını değil yanlış bulduğu birçok ideolojiyi/fikri eleştirmiştir. maalesef neredeyse tek bilinen kitabı olan 1984, bir distopya olmakla beraber tektipliği eleştirir aslında, totaliter rejim ve toplumları, bireyler üzerinde kurulmaya çalışan kontrolü, yanlış algıları. insanların çoğunluk algısı içerisinde kendi özlerini kaybedişine değinir.
hayvan çiftliği adlı eserinde sosyalizmi eleştirir, öyle güzel eleştirir ki bu ideolojiyi benimseyen insanların dahi takdirini kazanmıştır. hayvan çiftliği kitabına sadece bir sosyalizm eleştirisi demek yavan kalacaktır pek tabii, bireylerin toplum içerisinde eşit olamayacağını insan faktörünü göz önünde bulundurarak beyan etmiş; insanoğlunun dahil olduğu hiçbir sistemin saf, duru ve adaletli kalamayacağını anlatmak istemiştir. tüm bu fikirleri; kuru bir dil yerine, mükemmel bir öyküleştirme ile hayvanlar üzerinden anlatması, kitabın içindeki ince nükteler,** kitabın sade ve anlaşılır dili ve bütün bunları 100 sayfalık bir kitaba sığdırarak veciz ve okuyucu yormayan bir şekilde yazabilmesi ne kadar büyük bir edebi kişilik olduğunun delilidir. kendisi için edebiyat virtüözü desek hiç de yanlış olmaz.
bir diğer eseri aspidistra'dır. aspidistra bir zambak türünün latince ismidir. orwell'ın kitabına bu ismi koyma sebebi; insanların gösteriş, şekilcilik biraz da putlaştırma algısına yönelik bir eleştiri olarak kabul edilir. kitabın başkahramanı gordon comstock, bir kitapçıda çalışan zeki, derin ama umursamaz, beş parasız bir adamdır, yalnızlığı sever. comstock, umarsızlığı, beş parasızlığı, yalnızlığı kendi seçmiştir çünkü köle olmak istemiyordur. her gün aynı rutini, bitmek bilmeyen bir döngüyü tekrarlayan beyaz yakalılar sınıfına katılmayı reddediyordur. gerçek fikirleri, gerçek hisleri kısacası gerçek bir hayatı olmayan bu insanları içten içe eleştirir. aspidistra'nın espirisi de tam burada devreye gider, hayatlarını kısır bir döngünün içerisinde kaybeden insanların pencerelerinin önüne koyduğu bu çiçek, dışarıya biz de mutluyuz deme şekilleridir, biz de sizin güruha dahiliz. evimiz, arabamız, tekdüze bir işimiz, hayatımız ve penceremizin önüne koyduğumuz bir de çiçeğimiz var, daha ne olsun demektir. orwell'ın bu eleştirisini doyumsuzluk olarak adlandırmak basit kaçacaktır. çünkü orwell'ın kendisi de dahil olmak üzere insanlardan beklediği özgür kalabilmeleridir, kitaplarının konusu birbirinden çok farklı, çok uzak olsa da alt metinde her zaman özgür düşünce, özgür yaşam, özgürlük mevcuttur. gerek diğer insanların gerek bizzat kendi özgürlüğüne ket vurulmaya çalışılmasının eleştirisi hatta kimi zaman yergisi vardır.
yine yazımın başında bahsettiğim burma günleri başta olmak üzere, paris ve londra'da beş parasız, boğulmamak için, neden yazıyorum ve daha birçok esere sahiptir. genellikle roman türünde eserler vermesiyle birlikte makaleler de yazmıştır. erken yaşta ölmüş olmasına rağmen çok üreten/üretken yazarlar arasına katılabilmiştir. asıl ismi eric arthur blair'dir. george orwell, birçok yazarın adeti olduğu üzere kendisine koyduğu isimdir.
son olarak george orwell, fyodor mihayloviç dostoyevski ile beraber dünya edebiyatının en önde gelen yazarlarındandır. bu, subjektif* bir yorum olmakla birlikte objektif* yanı da yadsınamayacak bir iddiadır. zira edebiyat severler bilir ki yazarlar genelde tek bir beceri üzerine yoğunlaşmışlardır veya tek bir tarzı yazmaya kabiliyetleri vardır. kimi yazarlar kurgu ve olay örgüsü üzerine yoğunlaşmışlardır, bu yüzden de eserleri çoğunlukla fikirlerden ve duygulardan mahrum kalmıştır ki bu durum kitaplarının sığ kalmasına sebep olmuştur. kimi yazarlar ise kitaplarının her anında fikir sunumları yapmak adına fazlaca uğraş verdikleri için eserleri edebi özelliğini kaybetmiş veya kurgu ve duygu eksikliğinden okunamaz hâle gelmiştir. yine diğer bazı yazarlar ise duyguların var olmadığı dünyalar kurmakla beraber insanın mayası olan duyguları eserlerine katmayarak ağızlarda yavan tatlar bırakmışlardır. fakat orwell ve dostoyevski gerek kurgu/olay örgüsü gerek bu kurguların içine fikirlerini işleyişleri gerekse yazınlarını duygulardan mahrum bırakmamaları ile diğer birçok yazardan ayrılmışlardır. pek tabii bu değindiğim hususlarda başarılı olan yegane yazarlar değillerdir. nitekim edebiyatımızdaki ahmet hamdi tanpınar ve cahit zarifoğlu da bir adım önde olan yazarlar zümresine dahildir, iyi okurların keşfettiği daha niceleri de vardır.*
devamını gör...
filmle kitabı ayıran özellikler
böyle bir ayrım yapmaya gerek var mı bilmiyorum. lakin artık hemen hemen bütün kitapların filmi çekilmeye ve oturup film için ayrı bir senaryo yazılmaya üşenildiği için haliyle yönetmenler de mevcut konjonktürde popüler argümanlarla sinema alanında keşif yapmaya devam etmektedir. hal böyle olunca da konu hem olumlu hem de olumsuz eleştiriye kapı aralamaktadır.
kitapta ayrıntıları, göz-beyin koordinasyonu sağlar, zihin canlandırma için yoğun çaba sarf eder.
filmde ise; sahne, zihne mahal bırakmadan göz ve algıya hazır sunulmuştur bile, hayal gücüne mahal bırakmaz. lakin kitap, hayal perdesini zihne açık bırakır.
filmde birçok noktayı gözden kaçırırsınız, lakin kitap, ayrıntıyı sahnede değil satır aralarında verir. böylece okuyucu dikkati bağlamında kitaptan en iyi verimi alabilir...
filmin etkileme süresi, kitaptan çok daha kısa sürer, ancak kitap bu etkiyi daha yoğun hissettirir.
film bittiğinde unutulmaya başlar, lakin kitap ara verilebilerek devam edilegeldiği için unutulma hızı da haliyle daha yavaş olur. bunda; okumaya bağlı olarak, zihni harekete geçirmenin de etkili olduğu söylenebilir.
yine de belirtmeliyim ki, her kitap, filminden güzel olacak diye birşey yoktur. bazen filmi öyle bir çekiyorlar ki, kitapta, anlam bütünlüğünü bozan ve sıkan o atmosfer, filmde bir şahesere dönüşüyor. bu da elbette, senaryoya aktarımın ve yönetmenin profesyonelliğinin bir ürünüdür.
kitapta ayrıntıları, göz-beyin koordinasyonu sağlar, zihin canlandırma için yoğun çaba sarf eder.
filmde ise; sahne, zihne mahal bırakmadan göz ve algıya hazır sunulmuştur bile, hayal gücüne mahal bırakmaz. lakin kitap, hayal perdesini zihne açık bırakır.
filmde birçok noktayı gözden kaçırırsınız, lakin kitap, ayrıntıyı sahnede değil satır aralarında verir. böylece okuyucu dikkati bağlamında kitaptan en iyi verimi alabilir...
filmin etkileme süresi, kitaptan çok daha kısa sürer, ancak kitap bu etkiyi daha yoğun hissettirir.
film bittiğinde unutulmaya başlar, lakin kitap ara verilebilerek devam edilegeldiği için unutulma hızı da haliyle daha yavaş olur. bunda; okumaya bağlı olarak, zihni harekete geçirmenin de etkili olduğu söylenebilir.
yine de belirtmeliyim ki, her kitap, filminden güzel olacak diye birşey yoktur. bazen filmi öyle bir çekiyorlar ki, kitapta, anlam bütünlüğünü bozan ve sıkan o atmosfer, filmde bir şahesere dönüşüyor. bu da elbette, senaryoya aktarımın ve yönetmenin profesyonelliğinin bir ürünüdür.

devamını gör...
yazarların ilk ticari girişimleri
boncuklarla bileklik falan yapardım küçükken, onları satmaya çalışırdım. kıyamam o zamandan da belli ne olacağım, bedave verirdim sonunda.
bir de şarkı yarışması yapardık çocuklar arasında. evet efenim sesimle para kazandım ben* sooora da gittik bakkala iki çokomel iki dondurma aldık arkaaaşla.
bir de şarkı yarışması yapardık çocuklar arasında. evet efenim sesimle para kazandım ben* sooora da gittik bakkala iki çokomel iki dondurma aldık arkaaaşla.
devamını gör...
madımak anma gecesi
bengaripsengüzeldünyaumutlu'nun radyo yayınında anons, şarkı ve şiirlerle ve sessiz gözyaşlarıyla birbirinden güzel yazarlarla beraber katıldığımız, sözlüğü ve buradaki yazarları daha da çok sevmeme sebep olan gece.
öfkemizin kor halinde yandığı, hüzünlü ve bir o kadar anlamlı gece.
unutmadık, unutturmayacağız...
öfkemizin kor halinde yandığı, hüzünlü ve bir o kadar anlamlı gece.
unutmadık, unutturmayacağız...
devamını gör...
kadir mısıroğlu
keşke yunanlılar kazansaydı diyecek kadar gözü dönmüş cumhuriyet düşmanı, fesli delidir, dediklerini çok mu önemsiyorduk? tabiki de hayır ama derler ya sinek küçüktür ama mide bulandırır, o hesap yani
neyse, ölümüne hiç üzülmediğim sayılı zatlardandir kendisi.
neyse, ölümüne hiç üzülmediğim sayılı zatlardandir kendisi.
devamını gör...
17 mart 2021 hdp'nin kapatılması için aym'de dava açılması
an itibariyle gerçekleşen siyasi parti kapatma girişimi.
yargıtay cumhuriyet başsavcısı bekir şahin, hdp'nin kapatılması istemiyle anayasa mahkemesi'nde dava açtı. iddianame yüksek mahkeme'ye gönderildi.
iddianamede, hdp üyelerinin beyan ve eylemleriyle devletin milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı, ortadan kaldırmayı amaçladıkları öne sürüldü.
kaynak
yargıtay cumhuriyet başsavcısı bekir şahin, hdp'nin kapatılması istemiyle anayasa mahkemesi'nde dava açtı. iddianame yüksek mahkeme'ye gönderildi.
iddianamede, hdp üyelerinin beyan ve eylemleriyle devletin milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı, ortadan kaldırmayı amaçladıkları öne sürüldü.
devamını gör...
amazonlar
şimdi size coğrafyamızda yaşamış en güçlü kadınlardan olan amazonlardan bahsedeceğim.
ayrıca bana kalırsa bizim coğrafyamızda yaşayan her kadın en az amazonlar kadar güçlü ve savaşçıdır.
çünkü binlerce yıl önce olduğu gibi bugün de bizim coğrafyamızda bir kadın olarak yaşamak güç.
gelelim dede korkut'un ''anadolu'nun alp kızları'' olarak nitelendirdiği amazon kadınlarına.
anlatılana göre amazonlar oldukça iyi ok, yay kullanmaktadırlar. amazonların başlarında bir erkek bulunmaz. kendilerine önder olarak bir kraliçe seçerlerdi. erkeklerden nefret ederlerdi. bunun bir sebebi amazon erkeklerinin tümü civar kabileleri yaptıkları akınlar sırasında pusuya düşürülmüş ve öldürülmüş olmasından kaynaklıdır.
herodot ve hipokrat'a göre amazon kelimesinin anlamı ''memesiz'' demektir.
hipokrat, amazon kadınlarının sağ memelerinin olmadığını söyler.
kız çocuklarına yapılan, sıcak bronz bir metal ile gerçekleşen bir operasyon ile sağ memeleri dağlanır. bunun sebebi ise sağ memelerinin olmaması sebebi ile daha iyi yay kullanıp, daha hızlı ok atarlar.
amazon kadınları yunanlıların düşmanı olarak bilinir. hatta truva savaşı'nda bile yunanlılara karşı savaşta yer aldıkları söylenir.
hatta bu savaşta amazon kraliçesi penthesilea birçok yunanlı askerini öldürdükten sonra akhilleus ile teke tek dövüşür. akhilleus, kraliçeyi yaraladıktan sonra başlığını çıkarır ve onun güzelliği karşısında kendisine aşık olur. ancak kendisi aldığı yaralardan dolayı çoktan ölmüştür.
peki hepsi kadından oluşan bu toplum varlığını nasıl devam ettiriyordu?
amazon kadınları yılda bir kez komşu kabileleri ziyaret ederler ve doğan çocuk erkek olursa ya babasına gönderilir ya da öldürülürlerdi. kız çocukları ise savaşçı ve üretici bir şekilde anneleri tarafından yetiştirilirdi.
ayrıca bana kalırsa bizim coğrafyamızda yaşayan her kadın en az amazonlar kadar güçlü ve savaşçıdır.
çünkü binlerce yıl önce olduğu gibi bugün de bizim coğrafyamızda bir kadın olarak yaşamak güç.
gelelim dede korkut'un ''anadolu'nun alp kızları'' olarak nitelendirdiği amazon kadınlarına.
anlatılana göre amazonlar oldukça iyi ok, yay kullanmaktadırlar. amazonların başlarında bir erkek bulunmaz. kendilerine önder olarak bir kraliçe seçerlerdi. erkeklerden nefret ederlerdi. bunun bir sebebi amazon erkeklerinin tümü civar kabileleri yaptıkları akınlar sırasında pusuya düşürülmüş ve öldürülmüş olmasından kaynaklıdır.
herodot ve hipokrat'a göre amazon kelimesinin anlamı ''memesiz'' demektir.
hipokrat, amazon kadınlarının sağ memelerinin olmadığını söyler.
kız çocuklarına yapılan, sıcak bronz bir metal ile gerçekleşen bir operasyon ile sağ memeleri dağlanır. bunun sebebi ise sağ memelerinin olmaması sebebi ile daha iyi yay kullanıp, daha hızlı ok atarlar.
amazon kadınları yunanlıların düşmanı olarak bilinir. hatta truva savaşı'nda bile yunanlılara karşı savaşta yer aldıkları söylenir.
hatta bu savaşta amazon kraliçesi penthesilea birçok yunanlı askerini öldürdükten sonra akhilleus ile teke tek dövüşür. akhilleus, kraliçeyi yaraladıktan sonra başlığını çıkarır ve onun güzelliği karşısında kendisine aşık olur. ancak kendisi aldığı yaralardan dolayı çoktan ölmüştür.
peki hepsi kadından oluşan bu toplum varlığını nasıl devam ettiriyordu?
amazon kadınları yılda bir kez komşu kabileleri ziyaret ederler ve doğan çocuk erkek olursa ya babasına gönderilir ya da öldürülürlerdi. kız çocukları ise savaşçı ve üretici bir şekilde anneleri tarafından yetiştirilirdi.
devamını gör...
minangkabau
dünyanın en büyük anaerkil toplumu. bu toplumda soy annelerden ilerler ve evin sahibi kadınlar olur. evlenince de bir nevi kadınlar değil erkekler gelin olur. hatta kadınların kocalarını sokağa attıkları da olur. kadın-erkek evlenir, ama aslında koca kadının evindeki bir misafirdir. miras kızlarındır. anaerkil kültürlerine rağmen halkın çoğunluğu müslümandır. dolayısıyla bugün müslüman ülkelerde bulunan ataerkillik minangkabau halkına da yansımış ve onlar bu ataerkilliği de benimsemişlerdir.
fakat onlar bazı islami kuralların tam tersini yaparlar. mesela çoğu müslüman evliliklerinde kadın erkeğin evine taşınır ama minanglar bunun tam tersini yaparlar, yani erkek kadının evine taşınır. yani şöyle düşünün, ataerkilliğin tamamen tersi var. evi yaşlı kadınlar kontrol ediyor, evin reisi de yaşlı kadınlardır.
bu toplumda erkekler evin gelirini sağlıyor, çocukların masraflarını karşılıyorlar. evin kontrolüne bakamazlar. evlilik teklifini de gelinin ailesi yapar. ayrıca boşanma durumunda çocuklar annede kalır ve mallar bölünür.
ayrıca erkekler kadınlar tarafından şiddete uğradıkları zaman sığınabilecekleri erkek sığınma evleri de mevcut.
hasılı arkadaşlar ataerkil olunca erkek kadının tepesine, anaerkil olunca da kadın erkeğin tepesine çıkıyor.
en iyisi, kedoerkil olmak. kedoerkil nedir arkadaşlar, kedoerkil kedi yiyen fare erkil demektir. ben herkesin tepesine çıkayım, benim tepem boş kalsın....
fakat onlar bazı islami kuralların tam tersini yaparlar. mesela çoğu müslüman evliliklerinde kadın erkeğin evine taşınır ama minanglar bunun tam tersini yaparlar, yani erkek kadının evine taşınır. yani şöyle düşünün, ataerkilliğin tamamen tersi var. evi yaşlı kadınlar kontrol ediyor, evin reisi de yaşlı kadınlardır.
bu toplumda erkekler evin gelirini sağlıyor, çocukların masraflarını karşılıyorlar. evin kontrolüne bakamazlar. evlilik teklifini de gelinin ailesi yapar. ayrıca boşanma durumunda çocuklar annede kalır ve mallar bölünür.
ayrıca erkekler kadınlar tarafından şiddete uğradıkları zaman sığınabilecekleri erkek sığınma evleri de mevcut.
hasılı arkadaşlar ataerkil olunca erkek kadının tepesine, anaerkil olunca da kadın erkeğin tepesine çıkıyor.
en iyisi, kedoerkil olmak. kedoerkil nedir arkadaşlar, kedoerkil kedi yiyen fare erkil demektir. ben herkesin tepesine çıkayım, benim tepem boş kalsın....

devamını gör...
şeriat yandaşı küçük çocuk
türkiye'nin yüzde altmı-
aman boşver güzel kardeşim.
aman boşver güzel kardeşim.
devamını gör...
kıraç’ın milli takım için yaptığı marş
milli takımda forma için prim kavgası yapan futbolcular adına düzenlenen savaş marşı.
edit: ne oldu kıraç efendi? askerlerin savaşta tokat manyağı oldu.
edit: ne oldu kıraç efendi? askerlerin savaşta tokat manyağı oldu.
devamını gör...
yorgan
yazları bile kullandığım kalın örtü
devamını gör...