121.
(...)
gelgelelim,
beter, bize kısmetmiş.
ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
susmak ve beklemek, müthiş
genciz, namlu gibi,
ve çatal yürek,
barışa, bayrama hasret
uykulara, derin, kaygısız, rahat,
otuziki dişimizle gülmeğe,
doyasıya sevişmeğe, yemeğe...
kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
asıl, bizim aramızda güzeldir hasret
ve asıl biz biliriz kederi.
(...)
ahmed arif - hani kurşun sıksan geçmez geceden
gelgelelim,
beter, bize kısmetmiş.
ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
susmak ve beklemek, müthiş
genciz, namlu gibi,
ve çatal yürek,
barışa, bayrama hasret
uykulara, derin, kaygısız, rahat,
otuziki dişimizle gülmeğe,
doyasıya sevişmeğe, yemeğe...
kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
asıl, bizim aramızda güzeldir hasret
ve asıl biz biliriz kederi.
(...)
ahmed arif - hani kurşun sıksan geçmez geceden
devamını gör...
122.
"(...)
o duvar
o duvarınız,
vız gelir bize vız!.
bizim kuvvetimizdeki hız,
ne bir din adamının dumanlı va[a]dinden,
ne de bir hülyanın gönlü yakışındandır..
o yalnız
tarihin o durdurulmaz akışındandır.
(...)"
nazım hikmet - duvar
o duvar
o duvarınız,
vız gelir bize vız!.
bizim kuvvetimizdeki hız,
ne bir din adamının dumanlı va[a]dinden,
ne de bir hülyanın gönlü yakışındandır..
o yalnız
tarihin o durdurulmaz akışındandır.
(...)"
nazım hikmet - duvar
devamını gör...
123.
ah bu nisan yağmurları,
hüznünü kaybetmiş çocuklar gibi şaşkın!
yağıp bitiyor.
bitsin...
edip cansever
hüznünü kaybetmiş çocuklar gibi şaşkın!
yağıp bitiyor.
bitsin...
edip cansever
devamını gör...
124.
çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse
sen aklı başında kalabilirsen eğer
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır
hem kendine güvenebilirsen eğer
bekleyebilirsen usanmadan
yalanla karşılık vermezsen yalana
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana
düşlere kapılmadan düş kurabilir
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer
ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir
ikisine de vermeyebilirsen değer
söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz
kandırabilir diye safları dert edinmezsen
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz
koyulabilirsen işe yeniden
döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı-turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın dile
baştan tutabilirsen yolunu
yüreğine sinirine dayan diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da
herkesin bırakıp gittiği noktada
sen dayanabilirsen tek
herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen
unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken
dost da düşman da incitemezse seni
ne küçümser ne de büyültürsen çevreni
her saatin her dakkasına
emeğini katarsan hakçasına
her şeyiyle dünya önüne serilir
üstelik oğlum adam oldun demektir
rudyard kipling .
devamını gör...
125.
o gün bir gelsin bak, bize artık aç kalmak yok.
geçeceğiz vitrinlerin, sergilerin önünden, küçülmeden.
portakalları yığacağım önüne senin, tepeleme,
şarapları yığacağım, etli börekleri, salamları.
elden geçireceğiz hepsini bir bir, unutalım diye
senin çektiğin acıları, benim gördüğüm işkenceleri.
sevgili işçi kadın, şapka yapan makine,
artık bu elbiseler kaça diye sorma.
kumaşı dokudun, elbiseyi diktin ya, giyinmek de hakkın.
artık kunduracı da yürümeyecek yalnayak karda.
ipekli gömlekler uçuracak bizi rüzgârda kuş gibi.
lâfta kalacak sanma, taş çatlasa bunlar olacak.
bir kurtulalım hele tüm asalaklardan,
nasıl seveceğiz birbirimizi, şiirler okuya okuya!
çekip gidince soyguncular, bir başka dünya kuracağız.
yaşamak neymiş, yaşamak, sen o zaman gör bak!
vitezslav nezval
geçeceğiz vitrinlerin, sergilerin önünden, küçülmeden.
portakalları yığacağım önüne senin, tepeleme,
şarapları yığacağım, etli börekleri, salamları.
elden geçireceğiz hepsini bir bir, unutalım diye
senin çektiğin acıları, benim gördüğüm işkenceleri.
sevgili işçi kadın, şapka yapan makine,
artık bu elbiseler kaça diye sorma.
kumaşı dokudun, elbiseyi diktin ya, giyinmek de hakkın.
artık kunduracı da yürümeyecek yalnayak karda.
ipekli gömlekler uçuracak bizi rüzgârda kuş gibi.
lâfta kalacak sanma, taş çatlasa bunlar olacak.
bir kurtulalım hele tüm asalaklardan,
nasıl seveceğiz birbirimizi, şiirler okuya okuya!
çekip gidince soyguncular, bir başka dünya kuracağız.
yaşamak neymiş, yaşamak, sen o zaman gör bak!
vitezslav nezval
devamını gör...
126.
ibrahim
ibrâhîm içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim
güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîm güneşi evime sokan kim
asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhîm gönlümü put sanıp da kıran kim
asaf halet çelebi
devamını gör...
127.
ölüme yakın
akşamüstüne doğru, kış vakti;
bir hasta odasının penceresinde;
yalnız bende değil yalnızlık hali;
deniz de karanlık, gökyüzü de;
bir acayip, kuşların hali.
bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
akşamüstüne doğru, kış vakti -
benim de sevdalar geçti basımdan.
şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
zamanla anlıyor insan dünyayı.
ölürüz diye mi üzülüyoruz?
ne ettik, ne gördük su fani dünyada
kötülükten gayri?
ölünce kirlerimizden temizlenir,
ölünce biz de iyi adam oluruz;
şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
hepsini unuturuz...
orhan veli
akşamüstüne doğru, kış vakti;
bir hasta odasının penceresinde;
yalnız bende değil yalnızlık hali;
deniz de karanlık, gökyüzü de;
bir acayip, kuşların hali.
bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
akşamüstüne doğru, kış vakti -
benim de sevdalar geçti basımdan.
şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
zamanla anlıyor insan dünyayı.
ölürüz diye mi üzülüyoruz?
ne ettik, ne gördük su fani dünyada
kötülükten gayri?
ölünce kirlerimizden temizlenir,
ölünce biz de iyi adam oluruz;
şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
hepsini unuturuz...
orhan veli
devamını gör...
128.
çok zaman olmuş bunu yazalı...
lili...
son kılcal damarlarım kopuyor ruhumdan
umudun bahşettiği o tebessüm
yorgun bir gözyaşının habercisi şimdi...
yalnızım...
bilinmeyen bir ülkenin kör sokakları kadar...
ellerim kayboluyor bu karanlıkta...
küçük ve tombul parmaklarım
yıldızlarla oynayamayacak kadar yaşlı...
aklım ve kalbim,
benle kalamayacak kadar tecrübe sahibi şimdi...
yine de affetmiyorum
o yaş dolmuş kirpiklerle örtülü gözlerini
bir yalnızlık busesinin içerisine hapsettin...
kırıldım
çırılçıplak kaldı tüm acılarım...
oysa bir güneşli plaj sabahında hayal etmiştim
el ele dizelere yürüyüşümüzü...
bir isteksizlik bakışı yüzündeki
akdeniz griye çalar
istemez misin
yoksa bir hayır mı dilinin tomurcuklarında yeşeren
oysa sen geldin diye kağıt kalemle sevişti
sen geldin diye bu baharlar...
belki dilinde bir "sen" türküsü konuşur
ama gözlerinde yosunlu duvarlar örülü...
gitsem mi gelsem mi memleketine?...
ama, ayrıldı tüm yollar...
dudakları çatlamış bir aşkın
kaybedenleriyiz artık...
e f t e l y a...
(akdeniz’i cebinde taşıyan kız...)
lili...
son kılcal damarlarım kopuyor ruhumdan
umudun bahşettiği o tebessüm
yorgun bir gözyaşının habercisi şimdi...
yalnızım...
bilinmeyen bir ülkenin kör sokakları kadar...
ellerim kayboluyor bu karanlıkta...
küçük ve tombul parmaklarım
yıldızlarla oynayamayacak kadar yaşlı...
aklım ve kalbim,
benle kalamayacak kadar tecrübe sahibi şimdi...
yine de affetmiyorum
o yaş dolmuş kirpiklerle örtülü gözlerini
bir yalnızlık busesinin içerisine hapsettin...
kırıldım
çırılçıplak kaldı tüm acılarım...
oysa bir güneşli plaj sabahında hayal etmiştim
el ele dizelere yürüyüşümüzü...
bir isteksizlik bakışı yüzündeki
akdeniz griye çalar
istemez misin
yoksa bir hayır mı dilinin tomurcuklarında yeşeren
oysa sen geldin diye kağıt kalemle sevişti
sen geldin diye bu baharlar...
belki dilinde bir "sen" türküsü konuşur
ama gözlerinde yosunlu duvarlar örülü...
gitsem mi gelsem mi memleketine?...
ama, ayrıldı tüm yollar...
dudakları çatlamış bir aşkın
kaybedenleriyiz artık...
e f t e l y a...
(akdeniz’i cebinde taşıyan kız...)
devamını gör...
129.
shakespeare'in 66. sone'si. nedense aklıma geldi. bu şiirin birkaç çeviri versiyonu var ama aşağıdaki can yücel'e ait olanı bence artık bir çeviri eser değil, yeni baştan yazılmış bir şiirdir. pek can yücel sevmeyen, shakespeare'i ise hayranlık düzeyinde seven benim için de sürpriz güzellikte bir çeviridir.
vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
o kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen' e
vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
o kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen' e
vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
devamını gör...
130.
şimdi biz neyiz biliyor musun?
akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
birbirine uzanamayan
boşlukta iki yalnız yıldız gibi
acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
bizden diyorum, ikimizden
ne kalacak?
(bkz: yalnız bir opera)
devamını gör...
131.
ben seni yazdım;
herkes şiir sandı…
dökmeye niyetim yok içimi,
zor sığdırdım zaten…
en uzun süren sevdalar;
yarım kalanlardır…
öyle bir yere geldik ki;
hiçbir sokağın adı yok
cemal süreya
devamını gör...
132.
---
senin bir havan var beni asıl saran o
onunla daha bir değere biniyor soluk almak
sabahları acıktığı için haklı
gününü kazanıp kurtardı diye güzel
bir çok çiçek adları gibi güzel
en tanınmış kırmızılarla açan
bütün kara parçalarında
afrika dahil
birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
bütün kara parçalarında
afrika dahil
---
bu şiirin en sevdiğim mısraları. çok güzelde okurdum.
senin bir havan var beni asıl saran o
onunla daha bir değere biniyor soluk almak
sabahları acıktığı için haklı
gününü kazanıp kurtardı diye güzel
bir çok çiçek adları gibi güzel
en tanınmış kırmızılarla açan
bütün kara parçalarında
afrika dahil
birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
bütün kara parçalarında
afrika dahil
---
bu şiirin en sevdiğim mısraları. çok güzelde okurdum.
devamını gör...
133.
(bkz: edip cansever)(bkz: bir ölü dalga)
bir ölü dalga, şuramda tam
coşkusu içinde saklı, gürültüsü
bu kuru dal parçasını o getirdi dün akşam
bıraktı yüreğime, en önce beni gördü
yok hayır, yalnızca beni gördü de ondan
konuşur gibiydi çünkü dokundukça gövdeme
bir yangına daha uğrasam
bir yangına daha uğrasam.
her şeyden habersizdim önce
bir gök yapıyordum deniz kabuklarından
senin çocukça gülüşüne benzer bir gök
tersyüz ettikçe onları bir solan bir parıldayan
bak, sana bir şey söyleyeyim mi
vardır ya hani bir deniz kazasından
yeni kurtulmuş bir kız çocuğunun gözleri
bir yaşam boyu şaşkın ve kımıldamadan bakan
o kadar bencilim ki, anla
sana verdim ben bu gözleri, ben armağan ettim anlaşılan.
gün geldi daha başka şeyler de verdim sana
karıştı inceliklerimiz, az da olsa, gerçekte bir hırçınlıktı benimkisi
ama ben çekinceye kadar bu örtüyü üstüme
yatağını iyi bilen bir nehir gibi
aradan yıllar geçti, sanmam ki değişirim
kuşkum yok, değişemem elbette
bunları söylemek için bir rastlantı bizimkisi.
ne çıkarmış az içsem, bütün bütün bıraksam da içkiyi
inanmazsın hiç mi hiç sevmiyorum zaten
yazdan kalma bir bitkiyi çıkarıp
doldurur gibi oyuğunu
ya da bir hastayı düzeltircesine yatağında
yalnızca yerine koyuyorum onu
belki özenle biraz, biraz da dikkatli belki.
kısaca söyleyeyim anlamak yordu beni
o kadar varım, o kadar da yoğum ki işte
bir aslanım ya da bir aslan parçalamış beni
ama istemem bu ölü dalga dokunmasın sana
vurdukça gövdeme gerisin geriye dönen
çünkü ne yaşadın, ne de dünyayı tanıdın daha sen
öyle bir başına, umursamadan kimseyi
istemem bu ölü dalga dokunmasın sana
vurdukça gövdeme gerisingeriye dönen.
bir ölü dalga, şuramda tam
coşkusu içinde saklı, gürültüsü
bu kuru dal parçasını o getirdi dün akşam
bıraktı yüreğime, en önce beni gördü
yok hayır, yalnızca beni gördü de ondan
konuşur gibiydi çünkü dokundukça gövdeme
bir yangına daha uğrasam
bir yangına daha uğrasam.
her şeyden habersizdim önce
bir gök yapıyordum deniz kabuklarından
senin çocukça gülüşüne benzer bir gök
tersyüz ettikçe onları bir solan bir parıldayan
bak, sana bir şey söyleyeyim mi
vardır ya hani bir deniz kazasından
yeni kurtulmuş bir kız çocuğunun gözleri
bir yaşam boyu şaşkın ve kımıldamadan bakan
o kadar bencilim ki, anla
sana verdim ben bu gözleri, ben armağan ettim anlaşılan.
gün geldi daha başka şeyler de verdim sana
karıştı inceliklerimiz, az da olsa, gerçekte bir hırçınlıktı benimkisi
ama ben çekinceye kadar bu örtüyü üstüme
yatağını iyi bilen bir nehir gibi
aradan yıllar geçti, sanmam ki değişirim
kuşkum yok, değişemem elbette
bunları söylemek için bir rastlantı bizimkisi.
ne çıkarmış az içsem, bütün bütün bıraksam da içkiyi
inanmazsın hiç mi hiç sevmiyorum zaten
yazdan kalma bir bitkiyi çıkarıp
doldurur gibi oyuğunu
ya da bir hastayı düzeltircesine yatağında
yalnızca yerine koyuyorum onu
belki özenle biraz, biraz da dikkatli belki.
kısaca söyleyeyim anlamak yordu beni
o kadar varım, o kadar da yoğum ki işte
bir aslanım ya da bir aslan parçalamış beni
ama istemem bu ölü dalga dokunmasın sana
vurdukça gövdeme gerisin geriye dönen
çünkü ne yaşadın, ne de dünyayı tanıdın daha sen
öyle bir başına, umursamadan kimseyi
istemem bu ölü dalga dokunmasın sana
vurdukça gövdeme gerisingeriye dönen.
devamını gör...
134.
135.
annemi özledim. özlemi anniyorum.
anlıyorum zenit bana ne söylediydi, hatırlanamıyor. kurumlar ve kuramlar beni anneme üzüyor. bende şiir yazabilme kaabiliyeti varmış, öyle söylüyorlar. ne dediğimi bilmemek istiyorum. boş başıma dolaşmak istiyorum. sosyalleşmek istememek gibi bir hak tanınmak istendiriliyorduğum. sahipsizim. sonra sokokta dolaşırken her şeyi rasyonalize etmek durumunda kalıyorum. bazı kediler rasyonalize olmak istemiyorlar. annem rasyonel ne demek, ağlamıyor. kendimi bana bırakmak istiyorum. annemi özlediğim için kızlardan uzak duruyorum. kızlar bana yaklaşmakda zorluk çekiyorlar. köfteci de öyle. o da bana yaklaşmakda zorluk çekiyor. canım akşamları daha çok sıkılıyor. annem daha çok. akşamları hava siyah oluyor. havaya bakıyorum. hava bana bakıyor. bana salık verilecek sevgiliyi doğrudan reddetmek durumundayım. kızlar bana önem vermemek konusunda tutarlılar. köfteci de öyle. o da bana önem vermemek konusunda tutarlı. annemi özleyince, annem yok ya hani, bölece hayati'ye bakıp, hayati'ye bakıyorum işte. yani şey oluyor. hayati benim hayatımda etkili bir yere sahipmiş ben de hani hayati'ye bakıyorum ya, hah, işte hayati'nin yani şey. sonra dışarı bakınca bir küçük irrasyonel kedi görüyorum. kedi bana aç aç bakıyor. ben ona artık annemi özlediğim için konuşmakmak istemediğimi ancak rasyonel anne kedisiyle gidip korkunca istemediğim kitaplar okuyup anlamadığım annelere saygı duyuyorum. ataya saygı hamurumun içinde varmış. benim hamurum orda. annem beni sevip özler. ben de böylece peşinden gidemem. sonra annemi de rasyo... neyse...
anlıyorum zenit bana ne söylediydi, hatırlanamıyor. kurumlar ve kuramlar beni anneme üzüyor. bende şiir yazabilme kaabiliyeti varmış, öyle söylüyorlar. ne dediğimi bilmemek istiyorum. boş başıma dolaşmak istiyorum. sosyalleşmek istememek gibi bir hak tanınmak istendiriliyorduğum. sahipsizim. sonra sokokta dolaşırken her şeyi rasyonalize etmek durumunda kalıyorum. bazı kediler rasyonalize olmak istemiyorlar. annem rasyonel ne demek, ağlamıyor. kendimi bana bırakmak istiyorum. annemi özlediğim için kızlardan uzak duruyorum. kızlar bana yaklaşmakda zorluk çekiyorlar. köfteci de öyle. o da bana yaklaşmakda zorluk çekiyor. canım akşamları daha çok sıkılıyor. annem daha çok. akşamları hava siyah oluyor. havaya bakıyorum. hava bana bakıyor. bana salık verilecek sevgiliyi doğrudan reddetmek durumundayım. kızlar bana önem vermemek konusunda tutarlılar. köfteci de öyle. o da bana önem vermemek konusunda tutarlı. annemi özleyince, annem yok ya hani, bölece hayati'ye bakıp, hayati'ye bakıyorum işte. yani şey oluyor. hayati benim hayatımda etkili bir yere sahipmiş ben de hani hayati'ye bakıyorum ya, hah, işte hayati'nin yani şey. sonra dışarı bakınca bir küçük irrasyonel kedi görüyorum. kedi bana aç aç bakıyor. ben ona artık annemi özlediğim için konuşmakmak istemediğimi ancak rasyonel anne kedisiyle gidip korkunca istemediğim kitaplar okuyup anlamadığım annelere saygı duyuyorum. ataya saygı hamurumun içinde varmış. benim hamurum orda. annem beni sevip özler. ben de böylece peşinden gidemem. sonra annemi de rasyo... neyse...
devamını gör...
136.
ondört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
lâkin o ne hüsrandı ki: hissetmedi gözler;
kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
nerden görecekler? göremezlerdi tabî'î:
bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
bir kere de, ma'mure-i dünyâ, o zamanlar,
buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin
salgındı, bugün şark'ı yıkan, tefrika derdi.
derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
bir nefhada kurtardı insanlığı o ma'sum,
bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
zulmün ki, zevâl akılına gelmezdi, geberdi!
âlemlere, rahmetti, evet, şer'-i mübîni,
şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.
dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;
medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi.
medyûndur o ma'sûma bütün bir beşeriyyet...
yâ rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.
mehmet akif ersoy
kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
lâkin o ne hüsrandı ki: hissetmedi gözler;
kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
nerden görecekler? göremezlerdi tabî'î:
bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
bir kere de, ma'mure-i dünyâ, o zamanlar,
buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin
salgındı, bugün şark'ı yıkan, tefrika derdi.
derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
bir nefhada kurtardı insanlığı o ma'sum,
bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
zulmün ki, zevâl akılına gelmezdi, geberdi!
âlemlere, rahmetti, evet, şer'-i mübîni,
şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.
dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;
medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi.
medyûndur o ma'sûma bütün bir beşeriyyet...
yâ rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.
mehmet akif ersoy
devamını gör...
137.
bir günah işledim bin af diledim
üstünde durmasan ne kaybederdin
hemen her fırsatta bir tokat gibi
yüzüme vurmasan ne kaybederdin
neyin eksillerdi, beni affetsen
ne vardı kalbimi tekrar fethet sen
ne olur birazda bizden bahsetsen
hep onu sormasan ne kaybederdin
yakamı tutmasan yargılar gibi
ahiret gününde sorgular gibi
her yerde hatamı sergiler gibi
ünüme ne sen ne sen ne kaybederdin
evli olmasak da keyfe kederdi
gönül nikahımız bize yeterdi
şeytana uyup da bu kadar derdi
başıma sarmasan ne kaybederdin
hiç şansım kalmadı dön sende geri
yitirdim verdiğin bütün değeri
aşkıma emanet ettiğin yeri
bu kadar kırmasan ne kaybederdin...
üstünde durmasan ne kaybederdin
hemen her fırsatta bir tokat gibi
yüzüme vurmasan ne kaybederdin
neyin eksillerdi, beni affetsen
ne vardı kalbimi tekrar fethet sen
ne olur birazda bizden bahsetsen
hep onu sormasan ne kaybederdin
yakamı tutmasan yargılar gibi
ahiret gününde sorgular gibi
her yerde hatamı sergiler gibi
ünüme ne sen ne sen ne kaybederdin
evli olmasak da keyfe kederdi
gönül nikahımız bize yeterdi
şeytana uyup da bu kadar derdi
başıma sarmasan ne kaybederdin
hiç şansım kalmadı dön sende geri
yitirdim verdiğin bütün değeri
aşkıma emanet ettiğin yeri
bu kadar kırmasan ne kaybederdin...
devamını gör...
138.
öznesizliğin belirsizliği
ya da belirsizliğin öznesizliğinde kendinden kaçan renkler gibi bazı ruhlar kaçar kendi sahiplerinden sığınacak bir in bulamazlar kendilerine kabuğun öğrettiklerinden
pusulası kırılmış arzuları varamaz dağılmış parçalarından kendi olmanın bütünlüğüne.
daha güzel değildi belki, ama başkaydı hatıralar dünyayı eskitmemişken
yanılma payı değil kendimizdeki özne kaybı bu
bir yanımız çıkamaz diğerinin içinden iç içe geçmişken
murathan mungan/çağ geçitleri
ya da belirsizliğin öznesizliğinde kendinden kaçan renkler gibi bazı ruhlar kaçar kendi sahiplerinden sığınacak bir in bulamazlar kendilerine kabuğun öğrettiklerinden
pusulası kırılmış arzuları varamaz dağılmış parçalarından kendi olmanın bütünlüğüne.
daha güzel değildi belki, ama başkaydı hatıralar dünyayı eskitmemişken
yanılma payı değil kendimizdeki özne kaybı bu
bir yanımız çıkamaz diğerinin içinden iç içe geçmişken
murathan mungan/çağ geçitleri
devamını gör...
139.
tanrım açamadık içimizi
artık buluşmamız mahşere kaldı
ne yelken ne gemi var limanda
kaçmak bir uzun sefere kaldı
mercan bir sahildeymiş gemiler
bulmak kasvetli günlere kaldı
nedamet, rüştü onur. 1942.
artık buluşmamız mahşere kaldı
ne yelken ne gemi var limanda
kaçmak bir uzun sefere kaldı
mercan bir sahildeymiş gemiler
bulmak kasvetli günlere kaldı
nedamet, rüştü onur. 1942.
devamını gör...
140.
boş günlerde geçirdiğim bu karanlık
odalarda dönüp duruyorum
pencereleri bulmak için.
öyle rahatlayacağım ki bir pencere açılsa
ama bir türlü ortaya çıkmıyor pencereler
ya ben bulamıyorum onları.
belki de bulamamam daha iyi.
belki başka işkence olacak ışık
kim bilir neler çıkaracak karşıma
pencereler / konstantinos kavafis
devamını gör...