orijinal adı: herland
yazar: charlotte perkins gilman
yayım yılı: 1915
üç erkeğin, ataerkil zihniyetin hakim olmadığı, sadece kadınların olduğu bir ülkeye gitmesini ve oradaki düzen karşısında dillerinin tutulmasını konu alıyor. kadınların sadece makyaj ve ev işleri yaptığını iddia eden kişiler için şaşırtıcı bir kitap olma özelliğini de elinde bulunduruyor.
yazar: charlotte perkins gilman
yayım yılı: 1915
üç erkeğin, ataerkil zihniyetin hakim olmadığı, sadece kadınların olduğu bir ülkeye gitmesini ve oradaki düzen karşısında dillerinin tutulmasını konu alıyor. kadınların sadece makyaj ve ev işleri yaptığını iddia eden kişiler için şaşırtıcı bir kitap olma özelliğini de elinde bulunduruyor.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "emine pir zola" tarafından 01.01.2022 13:39 tarihinde açılmıştır.
1.
harika bir kitap okudum. yazar sadece kadınlardan oluşan bir ülkenin nasıl olabileceğini bize göstermek istemiş. iki bin yıldır hiç erkek yok. doğan çocukların hepsi de kız. nasıl mümkün olabilir? diyelim ki üreme bir şekilde çözüldü. ama nasıl erkek olmadan yapabilirler? ağır işleri kim yaptı, yönetilme ihtiyacı olmadan nasıl yaşadılar? yoksa böyle bir ihtiyaç aslında eril zihniyetin bir uydurması mı? erkeğin olmadığı bir yerde eğitim, sağlık, bilim, sanat nasıl değişti? onlar olmadan bir dünya mümkün mü? peki erkekler yoksa kadınların değişimi nasıl oldu? kendilerini salıp acayip canlılara mı dönüştüler yoksa salt insan olarak büyük bir gelişme mi kaydettiler? bu ve bunun gibi bir sürü soruya cevap niteliğinde harika bir kitap. okurken sürekli düşünmekten insan bir hal oluyor. bizde eril düzeni yıksak bu ülkenin ulaştığı seviyeye ulaşabilir miyiz? kitabı okurken bize normal gelen ama aslında hiç normal olmayan bir sürü toplumsal rolü sorgularken bulacaksınız kendinizi. ataerkil düzen eleştirisi ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin çok iyi anlatıldığı bir kitap. mutlaka okunmalı.
üç arkadaş seyehatleri sırasında sadece kadınlardan oluşan bir ülkenin varlığını ve bu ülkeye giden hiç kimsenin bir daha geri dönemediğine dair bir efsaneyi öğrenirler. sadece kadınların olduğu bir ülke onların iştahını kabartır. erkek olarak el üstünde tutulup, yüceltileceklerini, tüm kadınlara sahip olacaklarına düşünerek bu ülkeyi keşfetmek için yola çıkarlar. ama işler pek onların umduğu gibi gitmez.
charlotte p. gilman böyle bir kitap yazdığı için çok mutluyum. umarım bu ülke gibi bir ülkeye günün birinde erkeklerin de gerçeği görmesi ve onların da desteğiyle ulaşırız. seher özbay da çok güzel çevirmiş.
üç arkadaş seyehatleri sırasında sadece kadınlardan oluşan bir ülkenin varlığını ve bu ülkeye giden hiç kimsenin bir daha geri dönemediğine dair bir efsaneyi öğrenirler. sadece kadınların olduğu bir ülke onların iştahını kabartır. erkek olarak el üstünde tutulup, yüceltileceklerini, tüm kadınlara sahip olacaklarına düşünerek bu ülkeyi keşfetmek için yola çıkarlar. ama işler pek onların umduğu gibi gitmez.
charlotte p. gilman böyle bir kitap yazdığı için çok mutluyum. umarım bu ülke gibi bir ülkeye günün birinde erkeklerin de gerçeği görmesi ve onların da desteğiyle ulaşırız. seher özbay da çok güzel çevirmiş.
devamını gör...
2.
ithaki yayınlarından çıkan charlotte perkins gilman tarafından yazılan 216 sayfalık bir kitap kadınlar ülkesi.
açıkçası bu yıl yapılan ankara kitap fuarından tavsiye üzerine aldığım bir kitap. oradaki arkadaş eğlenceli bir kitap diyerek önermişti. okuyacak farklı bir şeyler arıyorsanız tavsiye ederim demişti. adı bile günümüz yapısına bu kadar ters olan bir kitabı tabiki de aldım.
efendim kitabın içeriğine gelecek olursak, farklı karakterlere sahip ama aynı zamanda her bir karakterde toplumun genel erkek profilini yansıtan 3 erkeğin bir keşif seyahati esnasında yerlilerin efsaneleri üzerine kesfettikler, günün dünyasından uzak kalmış ve kadınlar tarafından yönetilen bir ülkenin hikayesi anlatilmaktadir.
kitabı okuyacaklar için burdan sonrası spoiler olmasa da gene de spoiler içerebilir.*
öncelikle bu 3 arkadaşımızi anlatmak gerekir efendim. bir tanesi sosyolojiye meraklı ve her şeyi toplumsal açıdan ele alarak irdeleyen, diğeri erkeklerin alfa yani olarak tanımlanan özellikleri bünyesinde bulunduran ve her şeyi fethetme kazanma arzusuyla motive olan sonuncusu ise anneci dediğimiz genelde baskın kadın karakterlerden hoşlanan ve kadinlari ilahlastiran tiplerdir. bu 3 arkadaş kitap boyunca kendi içlerinde de çelişkiye düşmekte hatta iki ayrı üç ile bunların ortasını temsil etmektedir. temelinde sadece kadınların bakış açısıyla kurulan bir düzende anneliğin bile bir meslek olarak daha doğrusu uzmanlık alanı olarak görüldüğü, erkeksiz üremenin olduğu ve eğitim özelinde inanılmaz gelişim ve standartlasma göstererek gelişen bir dünya tasvir edilmektedir. hatta zaman zaman kitaptaki kadınları pragmatik ve oldukça acımasız bulmakta mümkündür. nihayetinde aslında bir hikaye olarak kadınların kendi oluşturdukları toplumsal düzen yazarın görüşü doğrultusunda anlatılmaktadır.
açıkçası ben kitabı okuyan kadınların bile bazı bölümleri eleştirecegi kanaatindeyim. çünkü alisagelmedik bir yaklaşım söz konusu. kendi ada vardigim sonuc hayatta her şeyin dengeli olması yönündeydi. farklı bir kitap arayanlara şiddetle tavsiye olunur. ayrıca çevirmeni sevda deniz karalı güzel bir iş çıkarmış.
açıkçası bu yıl yapılan ankara kitap fuarından tavsiye üzerine aldığım bir kitap. oradaki arkadaş eğlenceli bir kitap diyerek önermişti. okuyacak farklı bir şeyler arıyorsanız tavsiye ederim demişti. adı bile günümüz yapısına bu kadar ters olan bir kitabı tabiki de aldım.
efendim kitabın içeriğine gelecek olursak, farklı karakterlere sahip ama aynı zamanda her bir karakterde toplumun genel erkek profilini yansıtan 3 erkeğin bir keşif seyahati esnasında yerlilerin efsaneleri üzerine kesfettikler, günün dünyasından uzak kalmış ve kadınlar tarafından yönetilen bir ülkenin hikayesi anlatilmaktadir.
kitabı okuyacaklar için burdan sonrası spoiler olmasa da gene de spoiler içerebilir.*
öncelikle bu 3 arkadaşımızi anlatmak gerekir efendim. bir tanesi sosyolojiye meraklı ve her şeyi toplumsal açıdan ele alarak irdeleyen, diğeri erkeklerin alfa yani olarak tanımlanan özellikleri bünyesinde bulunduran ve her şeyi fethetme kazanma arzusuyla motive olan sonuncusu ise anneci dediğimiz genelde baskın kadın karakterlerden hoşlanan ve kadinlari ilahlastiran tiplerdir. bu 3 arkadaş kitap boyunca kendi içlerinde de çelişkiye düşmekte hatta iki ayrı üç ile bunların ortasını temsil etmektedir. temelinde sadece kadınların bakış açısıyla kurulan bir düzende anneliğin bile bir meslek olarak daha doğrusu uzmanlık alanı olarak görüldüğü, erkeksiz üremenin olduğu ve eğitim özelinde inanılmaz gelişim ve standartlasma göstererek gelişen bir dünya tasvir edilmektedir. hatta zaman zaman kitaptaki kadınları pragmatik ve oldukça acımasız bulmakta mümkündür. nihayetinde aslında bir hikaye olarak kadınların kendi oluşturdukları toplumsal düzen yazarın görüşü doğrultusunda anlatılmaktadır.
açıkçası ben kitabı okuyan kadınların bile bazı bölümleri eleştirecegi kanaatindeyim. çünkü alisagelmedik bir yaklaşım söz konusu. kendi ada vardigim sonuc hayatta her şeyin dengeli olması yönündeydi. farklı bir kitap arayanlara şiddetle tavsiye olunur. ayrıca çevirmeni sevda deniz karalı güzel bir iş çıkarmış.
devamını gör...
3.
kadınlara dair okuduğum en güzel ütopyalardan biri, hatta belki de en güzel ütopya. uzun uzun konusundan bahsetmek istemiyorum, zaten kitabın asıl olayı konusundan ziyade yazıldığı dönemin ataerkil toplumuna dair öne sürülen fikirler ve yapılan eleştriler bana göre. bu fikirler ve eleştriler tamamiyle kadınlardan oluşan bir ülkedeki olası düzen üzerinden öne sürülüyor, bu söz konusu düzen öyle ballandıra ballandıra anlatılıyor ki kitaba ütopya dememin sebebi de bu zaten. yazarımız charlotte perkins gilman yanlış hatırlamıyorsam bir sosyolog, kitapta anlatılan düzen de bir sosyologun bakış açısından oluşturulduğu için kitaptaki toplumun sosyal dinamiklerinin oldukça başarılı bir şekilde ele alındığını düşünüyorum.
bundan sonrasında kitapta dikkatimi çeken noktalardan bahsedeceğim biraz, spoiler olduğunu düşünmüyorum ama uyarayım dedim gene de.
kitapta oldukça hoşuma giden fikirler olduğu gibi pek katılmadığım kısımlar da oldu. 'kadın' denilen kavramın sadece erkeklerin gözünden bakıldığı şekliyle sadece cinsellikten ibaret olmayışının vurgulanması güzeldi fakat bu sefer de 'kadın olmak' 'anne olmak' ile özdeşleştirilmişti, sanki bir kadının hayattaki en büyük gayesi anne olmakmış, anne olamayan kadınların varoluşlarının hiçbir anlamı yokmuş gibiydi. açıkçası ben bir kadının sürekli bu tarz kalıplara sığdırılmaya çalışılmasını yanlış buluyorum. bir kadın ne bir eş olmak ne de bir anne olmak zorunda kalmamalı, tek başına bu sıfatlar olmadan da anlamlı bir hayat sürebilmeli bana göre. kitap boyunca 'anneydi onlar' cümlesi geçiyordu fakat ben bunu biraz rahatsız edici buldum. öte yandan aralarındaki birlik, o sevgi dolu bağ, bütün kıskançlıklardan arınmış dostluk ve kardeşlik duygusu kitap boyunca çok iyi verilmişti. kadın imajının sürekli birbirlerinin dedikodusunu yapan entrikacı bir kişilikle özdeşleştirildiği bir toplumda yetişmiş biri olarak böylesine bir birlik ve beraberliği okumak güzeldi. ayriyeten çocuk bakımına gösterdikleri özen ve uyguladıkları plan da takdirimi kazanan başka bir noktaydı şüphesiz. kadınlar ülkesinde çocuk bakımı boyunca verilen eğitimin çocukların bebekliklerinden itibaren başlayan keyifli bir serüven olması olayı kitabı ütopik yapan en önemli noktalardan biriydi gözümde. bir diğer takdir ettiğim noktaları ise nüfus kontrolü. öyle başarılı bir nüfus planlama sistemleri var ki bu da bence kitaptaki kadınlar ülkesini bir ütopya yapan noktalardan biri, çünkü kitapta da anlatıldığı gibi başarılı nüfus planlaması ülkenin gelişmişlik seviyesini etkileyen önemli faktörlerden biri. tabi bütün bunlar aktarılırken bu aktarımın ataerkil toplumlarla yapılan karşılaştırmalar üzerinden gerçekleştiğini söylemekte yarar var, çünkü kitap tamamiyle yazara göre olması gerekeni söyleyerek bizde var olanı eleştirme fikri üzerine kurulu. aslında sert eleştriler çoğunlukla bunlar, hatta öyle ki kitaptaki erkek karakterlerimiz kendi toplumlarından söz etmeye bile utanıyorlar bu eleştrilen özellikler yüzünden. fakat yazardan 100 sene sonra yaşayan bir kadın olarak yapılan eleştrilerin çoğunu mantıklı bulduğumu söyleyebilirim rahatlıkla.
özetle benim açımdan okuması zevkli bir kitaptı. kitabın bir sosyolog tarafından yazılmış olmasının etkileri kitabın her yanında hissediliyordu bana göre ve bir sosyologun, bir feministin ve bir kadın yazarın kafasında kadınlara dair oluşturduğu dünyayı ve yaptığı eleştrileri okumak güzel bir deneyimdi. okumak isteyenlere de rahatlıkla önerebilirim.
bundan sonrasında kitapta dikkatimi çeken noktalardan bahsedeceğim biraz, spoiler olduğunu düşünmüyorum ama uyarayım dedim gene de.
kitapta oldukça hoşuma giden fikirler olduğu gibi pek katılmadığım kısımlar da oldu. 'kadın' denilen kavramın sadece erkeklerin gözünden bakıldığı şekliyle sadece cinsellikten ibaret olmayışının vurgulanması güzeldi fakat bu sefer de 'kadın olmak' 'anne olmak' ile özdeşleştirilmişti, sanki bir kadının hayattaki en büyük gayesi anne olmakmış, anne olamayan kadınların varoluşlarının hiçbir anlamı yokmuş gibiydi. açıkçası ben bir kadının sürekli bu tarz kalıplara sığdırılmaya çalışılmasını yanlış buluyorum. bir kadın ne bir eş olmak ne de bir anne olmak zorunda kalmamalı, tek başına bu sıfatlar olmadan da anlamlı bir hayat sürebilmeli bana göre. kitap boyunca 'anneydi onlar' cümlesi geçiyordu fakat ben bunu biraz rahatsız edici buldum. öte yandan aralarındaki birlik, o sevgi dolu bağ, bütün kıskançlıklardan arınmış dostluk ve kardeşlik duygusu kitap boyunca çok iyi verilmişti. kadın imajının sürekli birbirlerinin dedikodusunu yapan entrikacı bir kişilikle özdeşleştirildiği bir toplumda yetişmiş biri olarak böylesine bir birlik ve beraberliği okumak güzeldi. ayriyeten çocuk bakımına gösterdikleri özen ve uyguladıkları plan da takdirimi kazanan başka bir noktaydı şüphesiz. kadınlar ülkesinde çocuk bakımı boyunca verilen eğitimin çocukların bebekliklerinden itibaren başlayan keyifli bir serüven olması olayı kitabı ütopik yapan en önemli noktalardan biriydi gözümde. bir diğer takdir ettiğim noktaları ise nüfus kontrolü. öyle başarılı bir nüfus planlama sistemleri var ki bu da bence kitaptaki kadınlar ülkesini bir ütopya yapan noktalardan biri, çünkü kitapta da anlatıldığı gibi başarılı nüfus planlaması ülkenin gelişmişlik seviyesini etkileyen önemli faktörlerden biri. tabi bütün bunlar aktarılırken bu aktarımın ataerkil toplumlarla yapılan karşılaştırmalar üzerinden gerçekleştiğini söylemekte yarar var, çünkü kitap tamamiyle yazara göre olması gerekeni söyleyerek bizde var olanı eleştirme fikri üzerine kurulu. aslında sert eleştriler çoğunlukla bunlar, hatta öyle ki kitaptaki erkek karakterlerimiz kendi toplumlarından söz etmeye bile utanıyorlar bu eleştrilen özellikler yüzünden. fakat yazardan 100 sene sonra yaşayan bir kadın olarak yapılan eleştrilerin çoğunu mantıklı bulduğumu söyleyebilirim rahatlıkla.
özetle benim açımdan okuması zevkli bir kitaptı. kitabın bir sosyolog tarafından yazılmış olmasının etkileri kitabın her yanında hissediliyordu bana göre ve bir sosyologun, bir feministin ve bir kadın yazarın kafasında kadınlara dair oluşturduğu dünyayı ve yaptığı eleştrileri okumak güzel bir deneyimdi. okumak isteyenlere de rahatlıkla önerebilirim.
devamını gör...
4.
harika bir feminist ütopya.
tek gün içerisinde kolaylıkla bitirilebilir.
düşünce olarak çok uyum sağlayamasam da erkeğe ihtiyaç duymaksızın yaşayabilen ve kendi hayatını idame ettirebilen harika bir kadın imajı çizilmiş.
yazıldığı dönemin çok çok ilerisinde olduğunu düşündüğüm bir eser.
yalnızca kadınlardan oluşan bir toplumun tüm dinamikleri harika bir kurgu ile oturtulmuş.
okurken inanılmaz keyif aldığım ve "ya hu ben ne okudum" diye düşündürten bir kitaptı.
bence muhakkak göz atılması gerekli bir eser.
tek gün içerisinde kolaylıkla bitirilebilir.
düşünce olarak çok uyum sağlayamasam da erkeğe ihtiyaç duymaksızın yaşayabilen ve kendi hayatını idame ettirebilen harika bir kadın imajı çizilmiş.
yazıldığı dönemin çok çok ilerisinde olduğunu düşündüğüm bir eser.
yalnızca kadınlardan oluşan bir toplumun tüm dinamikleri harika bir kurgu ile oturtulmuş.
okurken inanılmaz keyif aldığım ve "ya hu ben ne okudum" diye düşündürten bir kitaptı.
bence muhakkak göz atılması gerekli bir eser.
devamını gör...
5.
van, terry ve jeff isimli üç araştırmacının kadınlar ülkesi diye bir yerin varlığını öğrenip peşine düşmeleriyle başlayan ütopik roman.
şimdi cahil cahil konuşmak istemiyorum ama sevemedim. sanki zenginleştirilmeyi bekleyen bir taslak gibiydi. çok daha iyi işlenebilirdi diye düşünüyorum. mantığıma yatmayan bir sürü şey oldu. hepsi cevapsız kaldı ya da basit cevaplarla geçiştirildi. ütopik/distopik eserlerden beni hayrete düşürmesini beklerim. "mümkün olabilir mi böyle bir şey?" diye düşünmek isterim. açıkçası gönül rahatlığıyla diyebiliyorum ki "ı ıh olmaz"
en kilit nokta 2000 yıldır soylarını nasıl devam ettirdikleriydi. o sorunun cevabını alana kadar kadınlar ülkesi'ne dair beni tatmin etmeyen tüm cevapları göz ardı ettim. doğumlar konusunu aydınlattıklarında ise küçük çapta bir küfür edip kitabı 2 gün okumadım. yazar resmen konuyu bulup girişi yapmış devamını da random bir şekilde 100 kişiye yazdırmış gibi. azıcık hayal dünyasını zorlasa şu güzelim konuyu nasıl da kurgulardı.
abi hadi eyvallah bu kadınlar döllenme olmadan üreyebildi. sadece manevi güçle hamile kaldılar, tamam. cinsellik diye bir şey de var hani? hani sadece çocuk doğurmaya yaramayan o cinsellik? cinselliği unutmaya iki bin yıl yeter mi? daha doğrusu cinsellik unutulur mu? biraz daha devam edersem "cinsellik müthiş bir şey" falan diyeceğim ahahs
belki de mümkündür. ama ben bu soruları kendi aklıma bırakmak istemiyorum. yazar biraz işin bilimsel yanına da değinsin isterdim. çünkü sen o ülkeye 3 bilim adamı gönderdin. sen sormasan bile onların sorması gerekirdi. tüm diyaloglarda kadınlar alt etti bilim adamlarını. ya sosyolog vardı içlerinde bir tane. toplumla alakalı her şeye şaşıran ve cevapsız kalan sosyolog mu olur ahshdh.
bir de kadınlar ülkesindeki kadınların inanılmaz yüceltilip bizim de aynı şekilde yerilmemiz çok abartılı geldi. sinirlenmedim. yaşamımızı sürdürdüğümüz toplumlar birbirinden oldukça farklı ve sorumluluklarımız da öyle. mesela oradaki kadınlar "hmm sizin ülkenizdeki kadınlar sadece çocuk bakıp ev işleri mi yapıyor .s" diye soruyordu. bizim profesör doktor sosyolog van da "evet, size nazaran bizim kadınlarımız daha güçsüz ve korunması gereken varlıklar " diyordu. çok afedersiniz *** öyle. suç bile olmayan bir ülkeden bahsediyorsunuz ya.
tamam kabul ediyorum "toplumun gelişmesi için erkeklerin varlığı şart değil, fizyolojik farklılıklar herhangi bir üstünlük sağlamıyor" düşüncesi vurgulanıyor. ama işte bunu kitaptan çıkarmıyorsunuz da yazarın çabasının o yönde olduğunu anlıyorsunuz sadece.
neyse, sonuç olarak 6/10 diyorum.
şimdi cahil cahil konuşmak istemiyorum ama sevemedim. sanki zenginleştirilmeyi bekleyen bir taslak gibiydi. çok daha iyi işlenebilirdi diye düşünüyorum. mantığıma yatmayan bir sürü şey oldu. hepsi cevapsız kaldı ya da basit cevaplarla geçiştirildi. ütopik/distopik eserlerden beni hayrete düşürmesini beklerim. "mümkün olabilir mi böyle bir şey?" diye düşünmek isterim. açıkçası gönül rahatlığıyla diyebiliyorum ki "ı ıh olmaz"
en kilit nokta 2000 yıldır soylarını nasıl devam ettirdikleriydi. o sorunun cevabını alana kadar kadınlar ülkesi'ne dair beni tatmin etmeyen tüm cevapları göz ardı ettim. doğumlar konusunu aydınlattıklarında ise küçük çapta bir küfür edip kitabı 2 gün okumadım. yazar resmen konuyu bulup girişi yapmış devamını da random bir şekilde 100 kişiye yazdırmış gibi. azıcık hayal dünyasını zorlasa şu güzelim konuyu nasıl da kurgulardı.
abi hadi eyvallah bu kadınlar döllenme olmadan üreyebildi. sadece manevi güçle hamile kaldılar, tamam. cinsellik diye bir şey de var hani? hani sadece çocuk doğurmaya yaramayan o cinsellik? cinselliği unutmaya iki bin yıl yeter mi? daha doğrusu cinsellik unutulur mu? biraz daha devam edersem "cinsellik müthiş bir şey" falan diyeceğim ahahs
belki de mümkündür. ama ben bu soruları kendi aklıma bırakmak istemiyorum. yazar biraz işin bilimsel yanına da değinsin isterdim. çünkü sen o ülkeye 3 bilim adamı gönderdin. sen sormasan bile onların sorması gerekirdi. tüm diyaloglarda kadınlar alt etti bilim adamlarını. ya sosyolog vardı içlerinde bir tane. toplumla alakalı her şeye şaşıran ve cevapsız kalan sosyolog mu olur ahshdh.
bir de kadınlar ülkesindeki kadınların inanılmaz yüceltilip bizim de aynı şekilde yerilmemiz çok abartılı geldi. sinirlenmedim. yaşamımızı sürdürdüğümüz toplumlar birbirinden oldukça farklı ve sorumluluklarımız da öyle. mesela oradaki kadınlar "hmm sizin ülkenizdeki kadınlar sadece çocuk bakıp ev işleri mi yapıyor .s" diye soruyordu. bizim profesör doktor sosyolog van da "evet, size nazaran bizim kadınlarımız daha güçsüz ve korunması gereken varlıklar " diyordu. çok afedersiniz *** öyle. suç bile olmayan bir ülkeden bahsediyorsunuz ya.
tamam kabul ediyorum "toplumun gelişmesi için erkeklerin varlığı şart değil, fizyolojik farklılıklar herhangi bir üstünlük sağlamıyor" düşüncesi vurgulanıyor. ama işte bunu kitaptan çıkarmıyorsunuz da yazarın çabasının o yönde olduğunu anlıyorsunuz sadece.
neyse, sonuç olarak 6/10 diyorum.
devamını gör...
6.
çok ilginç bir kitaptı. yazarın ütopyası. dış dünyadan kopuk olarak yaşayan ve tamamen kadınların oluşturduğu bir topluluk. kendi dünyalarında mükemmel bir sistem oluşturmuşlar ve yaşıyorlar.
nasıl çocuk sahibi olduklarına dair olan kısım bana saçma gelmişti.
öjeni de epey vurgulanmış kitapta. ideal kadınlardan olacak ideal çocuklar. kendilerine uymayan, sistemi bozacak olanların (yani kısaca; çürük olanların) doğmasına ön verilmediği bir sistem. ırkın ıslah edilmesi gibi bir durum.
mesela; hitler de öjeniyi benimsemiş ve ona göre politikalar yürütmüştü. aryan ırkı yaratma ve yayma girişimi. ama tabi bu sadece hitlerle sınırlı kalmadı.
evliliğin ardından bir ilişkinin gidebileceği iki yol vardır: ya yavaş yavaş büyüyen derin bir dostluk hissi ve sürekli tazelenen aşk ateşiyle ilişkilerin en derini, en hassası ve en tatlısına ulaşılır ya da bunun tam tersi olur, aşk ateşi söner, dostluk büyümez ve ilişkinin güzelliği kül olur gider.
ağaçların en iyi besin kaynağı olduğunun erken farkına varmışlardı, hem toprağı sürmekten daha az uğraştırıyordu hem de aynı genişlikte alandan daha fazla miktarda besin elde edebiliyorlardı. ayrıca ağaçlar toprağı koruyor ve zenginleştiriyordu.
“yaşam bir mücadeledir, öyle olmalı,” dedi ısrarla. mücadele yoksa hayat da yoktur, bu kadar basit.
nasıl çocuk sahibi olduklarına dair olan kısım bana saçma gelmişti.
öjeni de epey vurgulanmış kitapta. ideal kadınlardan olacak ideal çocuklar. kendilerine uymayan, sistemi bozacak olanların (yani kısaca; çürük olanların) doğmasına ön verilmediği bir sistem. ırkın ıslah edilmesi gibi bir durum.
mesela; hitler de öjeniyi benimsemiş ve ona göre politikalar yürütmüştü. aryan ırkı yaratma ve yayma girişimi. ama tabi bu sadece hitlerle sınırlı kalmadı.
evliliğin ardından bir ilişkinin gidebileceği iki yol vardır: ya yavaş yavaş büyüyen derin bir dostluk hissi ve sürekli tazelenen aşk ateşiyle ilişkilerin en derini, en hassası ve en tatlısına ulaşılır ya da bunun tam tersi olur, aşk ateşi söner, dostluk büyümez ve ilişkinin güzelliği kül olur gider.
ağaçların en iyi besin kaynağı olduğunun erken farkına varmışlardı, hem toprağı sürmekten daha az uğraştırıyordu hem de aynı genişlikte alandan daha fazla miktarda besin elde edebiliyorlardı. ayrıca ağaçlar toprağı koruyor ve zenginleştiriyordu.
“yaşam bir mücadeledir, öyle olmalı,” dedi ısrarla. mücadele yoksa hayat da yoktur, bu kadar basit.
devamını gör...
7.
charlotte perkins gilman imzalı feminist romandır.
sadece kadınların olduğu ve kız bebeklerin doğduğu bir dünyada yaşamayı, erkeklerin olmadığı bir dünyanın nasıl olduğunu, gücün erkek olmakta olmadığını anlatan kitap.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2023/07/03/4xptjk8g51wdwfvg-t.jpg)
soyut anlamda “kadın” gençtir ve çekicidir diye düşünüyorduk. yaşlandıkça genelde sahneyi geçip kişisel mülkiyete yönelirler ya da sahneden tamamen inerlerdi.
sadece kadınların olduğu ve kız bebeklerin doğduğu bir dünyada yaşamayı, erkeklerin olmadığı bir dünyanın nasıl olduğunu, gücün erkek olmakta olmadığını anlatan kitap.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2023/07/03/4xptjk8g51wdwfvg-t.jpg)
soyut anlamda “kadın” gençtir ve çekicidir diye düşünüyorduk. yaşlandıkça genelde sahneyi geçip kişisel mülkiyete yönelirler ya da sahneden tamamen inerlerdi.
devamını gör...
8.
uzun zaman önce okuduğum ama hala aklıma kazınmış olan kitap. kadınların birbirinin kurdu değil yurdu olabileceğini yıllar öncesinden söyleyebilmiş bir kitaptı. 3 erkeğin sadece kadınlardan oluşan bir ülkeyi bulmaya çalışması ve orada yaşadıklarını anlatır.
devamını gör...
9.
kitap oldukça yüzeysel, önemsiz konulara sayfalar ayırırken çoğu okuyucuda onlarca soru işareti bırakıp doğru dürüst hiç bir şey vermeden bitiyor, uzasaydı oldukça sıkıcı bir kitap olabilir miydi diye düşündüğümde muhtemelen olurdu çünkü yazım tarzı olarak seyahatname, günlük tarzı bir tarz seçmiş olan yazar önemli bir konu geldiğinde bunu daha sonra bahsedeceğim diyerek sürekli öteliyor, çoğu sayfa olaysız geçiyor.
ve feminist yazar, feminizmi 1910'ların kafa yapısı ile olumladığı için günümüzde sadece edebi bir eser olmanın ötesinde en ufak bir ciddiyetle üzerine eğilecek bir konu bırakmıyor.
ve feminist yazar, feminizmi 1910'ların kafa yapısı ile olumladığı için günümüzde sadece edebi bir eser olmanın ötesinde en ufak bir ciddiyetle üzerine eğilecek bir konu bırakmıyor.
devamını gör...
10.
2018 yılında yayınlanan charlotte perkins gilman romanıdır.
sadece kadınların olduğu bir ülkedir burası. her şey anlayış, iyilik,bolluk bereket içerisindedir.herkes birbiriyle mutlu ,huzur içerisinde yaşanan bir yerdir. bu milyonlarca kadının yaşadığı ülkede kimsenin soyadı yoktur, herkesin adları ise birbirinden farklıdır. fiziksel olarak da çok daha farklı kas yapıları gelişmiştir. bu ülkede doğumlarda gerçekleşmektedir. ancak bu bir erkeğe gerek duymadan olan, tanrısal bir olaydır. burada herkes anne herkes kız çocuğudur. kavganın, dövüşün, huzursuzluğun olmadığı bu ülkeye bir gün 3 kaşif erkeğin gelmesiyle her şey değişir.
birbirinden farklı karaktere sahip olan vandyck, jeff ve terry böyle bir ülkenin varlığından haberdar olurlar ve dağların ardında saklı olan ülkeye gelirler. kadınların tek başına yaptıkları bu ülkeye hayran olmakla birlikte burada kadınların yanında erkeklerin olması gerektiğini düşünür.
kadınlar ülkesine yeni gelen bu 3 erkekle kadınlarımız aşk ile de karşılaşır ve bu kadınlarla ilişkileri zamanla gelişir. terry hariç burada 1 yıl geçiren vandyck ve jeff bu kadınlardan bir çok şey öğrenir ve bildiklerinin, düşündüklerinin değişmesine sebep olur. aynı şey kadınlarımız içinde geçerli olmuştur.
keyifle okuyabileceğiniz bu ütopik ülke bizlere çok şey öğretiyor. tavsiye tavsiye tavsiye..
sadece kadınların olduğu bir ülkedir burası. her şey anlayış, iyilik,bolluk bereket içerisindedir.herkes birbiriyle mutlu ,huzur içerisinde yaşanan bir yerdir. bu milyonlarca kadının yaşadığı ülkede kimsenin soyadı yoktur, herkesin adları ise birbirinden farklıdır. fiziksel olarak da çok daha farklı kas yapıları gelişmiştir. bu ülkede doğumlarda gerçekleşmektedir. ancak bu bir erkeğe gerek duymadan olan, tanrısal bir olaydır. burada herkes anne herkes kız çocuğudur. kavganın, dövüşün, huzursuzluğun olmadığı bu ülkeye bir gün 3 kaşif erkeğin gelmesiyle her şey değişir.
birbirinden farklı karaktere sahip olan vandyck, jeff ve terry böyle bir ülkenin varlığından haberdar olurlar ve dağların ardında saklı olan ülkeye gelirler. kadınların tek başına yaptıkları bu ülkeye hayran olmakla birlikte burada kadınların yanında erkeklerin olması gerektiğini düşünür.
kadınlar ülkesine yeni gelen bu 3 erkekle kadınlarımız aşk ile de karşılaşır ve bu kadınlarla ilişkileri zamanla gelişir. terry hariç burada 1 yıl geçiren vandyck ve jeff bu kadınlardan bir çok şey öğrenir ve bildiklerinin, düşündüklerinin değişmesine sebep olur. aynı şey kadınlarımız içinde geçerli olmuştur.
keyifle okuyabileceğiniz bu ütopik ülke bizlere çok şey öğretiyor. tavsiye tavsiye tavsiye..
devamını gör...
11.
yılın açılışını yaptığım kitap. (bu tarz kitapları güzel başlangıçlar için saklıyordum. :))
54. sayfada kesmek zorunda kaldım ama çok hoşuma gitti. kitabı daha ağır bekliyordum, öyle değilmiş. maceranın olması sıkıcılığını engellemiş.
kitaptaki terry kısmını başlarda homurdanarak okusam da kendisinin homurdanmaya başlama kısmı beni memnun etti.
yazarın üç arkadaşla ele aldığı üç bakış açısı fena değil.
12 bölümden oluşuyor ama çok kopukluk olmadığı için ilerleme yine de akıcı devam ediyor.
kitabın sonuyla alakalı birkaç tasarım var ama tutacak mı onun merakı içindeyim.
§§ bitirince ekleme yaparım.
54. sayfada kesmek zorunda kaldım ama çok hoşuma gitti. kitabı daha ağır bekliyordum, öyle değilmiş. maceranın olması sıkıcılığını engellemiş.
kitaptaki terry kısmını başlarda homurdanarak okusam da kendisinin homurdanmaya başlama kısmı beni memnun etti.
yazarın üç arkadaşla ele aldığı üç bakış açısı fena değil.
12 bölümden oluşuyor ama çok kopukluk olmadığı için ilerleme yine de akıcı devam ediyor.
kitabın sonuyla alakalı birkaç tasarım var ama tutacak mı onun merakı içindeyim.
§§ bitirince ekleme yaparım.
devamını gör...
12.
kitap gayet akıcı, insanı hoş bir yolculuğa çıkarıyor. başlığı akışta gördüğüme sevindim çünkü şu ana dek okuduğum, aklımda kalan tüm kitaplara ve izlediğim tüm filmlere tanım girmek istiyorum. kadınlar ülkesi aklımdan çıkmıştı.
üç arkadaşın rehberlerinden duyduğu ülke olan kadınlar ülkesine yaptığı yolculuk ve orada pek tabii başlarına gelenler, gözlemleri aktarılıyor. okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
üç arkadaşın rehberlerinden duyduğu ülke olan kadınlar ülkesine yaptığı yolculuk ve orada pek tabii başlarına gelenler, gözlemleri aktarılıyor. okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
devamını gör...
13.
bitirdimmm, bittiği için üzüldüğüm kitaplardan oldu ama her şeye değindiği için uzatılacak bir yanı da kalmamıştı. :/
hayallerimdeki dünya'nın tasarısını bu kitapta buldum. o yüzden şaşkınlıkla değil mutluluk ve hayranlıkla okudum.
şu kovulma başlığını görünce ahmak olan terry'nin neden olacağını en başlardan hissetmiştim. bu kadar kıt, bağnaz ve cahil cesaretli oluşu o kadar sinir bozucuydu ki.
hayatında görebileceği en harika ülkede o kadar zaman yaşarken kendine hiçbir halt katamadan ayrılması cidden büyük başarı (!). kitabı okurken hayalimde onun ağzına veya yüzüne kaç kez yapıştırdığımı sayamadım. o derece iğrenç bir insan.
şaşırma olayım, kadınların toplumdaki yerinin önemini ve değerini bilmemden ötürü kitabın ismine yansımadı.
bir kadın ne kadar iyi ve ne kadar gelişmişse kendine de ona göre birini bulur. altı olan erkeklerle vakit kaybetmez.
toplumdaki tüm kadınların onlar gibi olduğunu düşünmek beni memnun etti. sebebi de kriterleri karşılayabilmelerinin kendilerini değiştirmeden mümkün olmayacağını anlamak zorunda kalacak olmaları.
şu gereksiz özgüvenli, badboy, beyninin çoğu kısmı boş olan terry örneğine dönelim: kabul gördü mü hayır. görseydi ve aile kursalardı kaliteden çalınmış çocuklarının olması -ki eğer erkek çocuksa bir de- yüksek ihtimaldi. kendisi tek başına birçok kişiye duyulacak tiksinmenin vücut bulmuş hâliydi. ve veletleri? veletlerinin de kuracağı aileler vs. toplum için çok berbat bir etken.
kadınların önemi de burada çünkü aile/toplum kalitesini belirleyenler her zaman kadınlar olacak.
niye erkekler değil çünkü genel olarak erkekler terry veya terry benzeri: dipteyken üstten birini kabul edebilir ama kadın tarafından kabul görmez.
kendinden daha altta olanlardan seçerler genelde çünkü kontrolcülük ve itaat edilme olayı bu şekilde mümkündür. kendinden daha iyi kadınlara çok tahammül edemezler. aşkları bile biter ama bu aptalca his (yetersizlik, eksiklik, aşağılanmış vs.) ve istekleri bitmez.
kadınlarda bunlar yok. erkeğin ondan daha iyi olmasını kabul eder ve uyum sağlar. otorite ya da itaatlikten çok, gelişim ve öğrenim ön planda olur.
üstünlüklerini başkalarını ezmek veya boyun eğdirmek amacıyla kullanmıyorlar. ama erkeklerin çoğu daha bundan bir haber. umrumuzda değilken onlarla yarışa girdiğimizi düşünecek kadar ileri (!) görüşlere sahipler. sandıkları kadar önemli veya ilgi odağında olmadıklarını tez vakitte anlasalar artık.
bir de kendinden iyi kadınlara tahammül edememe olayında en baskın sebep: kadını aciz ve basit görmeleri. içlerinden şöyle geçiyordur "bu kadar aciz ve basit bir varlık nasıl oluyor da benden daha olabiliyor, olamaz! erkek gururum denilen bir şeyim var! kadın kadınlığını bilsin, erkek seviyesinde olmayı bırak, geçmek ne demek?!" vs.
üstünlüğümü bu tarz insanları ezmek için kullanırdım ama bakıyorum ki bu insanların ezilmesi için üstünlüğe gerek yok. bu kadar kişiliksiz olabilmeleri kendilerine hiç acımadıklarının göstergesi zaten. ben daha iyisini yapamam. en fazla seviyesizliklerinin altını çizer bırakırım. sebebi de bazen nerede olduklarını bilemiyorlar ya da unutuyorlar. o yüzden yardımcı olalım değil mi? (:
bir de erkek yerine insan dedim çünkü insanlığı baz alıyorum cinsiyetleri değil. çocukken cinsiyetleri öğreniyoruz sonrasında bir bütün olarak görmeyi. "yok ben hâla çocuğum." diyorsanız da büyümeyi düşünmeden topluma çokça karışmayın.
hayallerimdeki dünya'nın tasarısını bu kitapta buldum. o yüzden şaşkınlıkla değil mutluluk ve hayranlıkla okudum.
şu kovulma başlığını görünce ahmak olan terry'nin neden olacağını en başlardan hissetmiştim. bu kadar kıt, bağnaz ve cahil cesaretli oluşu o kadar sinir bozucuydu ki.
hayatında görebileceği en harika ülkede o kadar zaman yaşarken kendine hiçbir halt katamadan ayrılması cidden büyük başarı (!). kitabı okurken hayalimde onun ağzına veya yüzüne kaç kez yapıştırdığımı sayamadım. o derece iğrenç bir insan.
şaşırma olayım, kadınların toplumdaki yerinin önemini ve değerini bilmemden ötürü kitabın ismine yansımadı.
bir kadın ne kadar iyi ve ne kadar gelişmişse kendine de ona göre birini bulur. altı olan erkeklerle vakit kaybetmez.
toplumdaki tüm kadınların onlar gibi olduğunu düşünmek beni memnun etti. sebebi de kriterleri karşılayabilmelerinin kendilerini değiştirmeden mümkün olmayacağını anlamak zorunda kalacak olmaları.
şu gereksiz özgüvenli, badboy, beyninin çoğu kısmı boş olan terry örneğine dönelim: kabul gördü mü hayır. görseydi ve aile kursalardı kaliteden çalınmış çocuklarının olması -ki eğer erkek çocuksa bir de- yüksek ihtimaldi. kendisi tek başına birçok kişiye duyulacak tiksinmenin vücut bulmuş hâliydi. ve veletleri? veletlerinin de kuracağı aileler vs. toplum için çok berbat bir etken.
kadınların önemi de burada çünkü aile/toplum kalitesini belirleyenler her zaman kadınlar olacak.
niye erkekler değil çünkü genel olarak erkekler terry veya terry benzeri: dipteyken üstten birini kabul edebilir ama kadın tarafından kabul görmez.
kendinden daha altta olanlardan seçerler genelde çünkü kontrolcülük ve itaat edilme olayı bu şekilde mümkündür. kendinden daha iyi kadınlara çok tahammül edemezler. aşkları bile biter ama bu aptalca his (yetersizlik, eksiklik, aşağılanmış vs.) ve istekleri bitmez.
kadınlarda bunlar yok. erkeğin ondan daha iyi olmasını kabul eder ve uyum sağlar. otorite ya da itaatlikten çok, gelişim ve öğrenim ön planda olur.
üstünlüklerini başkalarını ezmek veya boyun eğdirmek amacıyla kullanmıyorlar. ama erkeklerin çoğu daha bundan bir haber. umrumuzda değilken onlarla yarışa girdiğimizi düşünecek kadar ileri (!) görüşlere sahipler. sandıkları kadar önemli veya ilgi odağında olmadıklarını tez vakitte anlasalar artık.
bir de kendinden iyi kadınlara tahammül edememe olayında en baskın sebep: kadını aciz ve basit görmeleri. içlerinden şöyle geçiyordur "bu kadar aciz ve basit bir varlık nasıl oluyor da benden daha olabiliyor, olamaz! erkek gururum denilen bir şeyim var! kadın kadınlığını bilsin, erkek seviyesinde olmayı bırak, geçmek ne demek?!" vs.
üstünlüğümü bu tarz insanları ezmek için kullanırdım ama bakıyorum ki bu insanların ezilmesi için üstünlüğe gerek yok. bu kadar kişiliksiz olabilmeleri kendilerine hiç acımadıklarının göstergesi zaten. ben daha iyisini yapamam. en fazla seviyesizliklerinin altını çizer bırakırım. sebebi de bazen nerede olduklarını bilemiyorlar ya da unutuyorlar. o yüzden yardımcı olalım değil mi? (:
bir de erkek yerine insan dedim çünkü insanlığı baz alıyorum cinsiyetleri değil. çocukken cinsiyetleri öğreniyoruz sonrasında bir bütün olarak görmeyi. "yok ben hâla çocuğum." diyorsanız da büyümeyi düşünmeden topluma çokça karışmayın.
devamını gör...
14.
charlotte perkins gillman’ın sadece kadınların yaşadığı bir ülke düşlediği ütopyası.
sanırım kitaptan beklentim çok yüksek olduğu için çok fazla beğenemedim. feminist ütopya çok daha etkin yazılabilirdi sanki. kitap bittikten sonra hala ülkenin işleyişi ile ilgili soru işaretleri vardı kafamda. nasıl bir siyaset ve yönetim şekli var, tamamen komünist miydi? bu sorulara kesin yanıtlar alamadığımı düşünüyorum.
bir diğer hoşlanmadığım nokta ise, terry'nin de dediği gibi kadınların kafayı annelik ile bozmuş olması. hayatların devam ettirmek için yaptıkları şeyler haricindeki tek özellikleri annelik. bu kadar saçma bir şey olabilir mi?
günümüz anlamıyla "dişilik" özellikleri ise kötülenmiş ve cinsiyet gelişiminin önündeki bir engel gibi sunulmuş. her ne hikmetse bu çok gelişmiş kadınların hiç kadınsı özelliği yok.
ayrıca bu gelişmiş ve çok ilerlemiş ülkenin kadınları cinsellik ne bilmiyor bile. sanki bu sadece erkekler için yapılan bir şeymişçesine...
yine de her kitabı yazıldığı döneme göre değerlendirmek gerekir. bu açıdan bakınca kadın kendi çağı için öncü bir yazar. ama günümüz şartlarında feminist olduğu söylenemez.
sanırım kitaptan beklentim çok yüksek olduğu için çok fazla beğenemedim. feminist ütopya çok daha etkin yazılabilirdi sanki. kitap bittikten sonra hala ülkenin işleyişi ile ilgili soru işaretleri vardı kafamda. nasıl bir siyaset ve yönetim şekli var, tamamen komünist miydi? bu sorulara kesin yanıtlar alamadığımı düşünüyorum.
bir diğer hoşlanmadığım nokta ise, terry'nin de dediği gibi kadınların kafayı annelik ile bozmuş olması. hayatların devam ettirmek için yaptıkları şeyler haricindeki tek özellikleri annelik. bu kadar saçma bir şey olabilir mi?
günümüz anlamıyla "dişilik" özellikleri ise kötülenmiş ve cinsiyet gelişiminin önündeki bir engel gibi sunulmuş. her ne hikmetse bu çok gelişmiş kadınların hiç kadınsı özelliği yok.
ayrıca bu gelişmiş ve çok ilerlemiş ülkenin kadınları cinsellik ne bilmiyor bile. sanki bu sadece erkekler için yapılan bir şeymişçesine...
yine de her kitabı yazıldığı döneme göre değerlendirmek gerekir. bu açıdan bakınca kadın kendi çağı için öncü bir yazar. ama günümüz şartlarında feminist olduğu söylenemez.
devamını gör...