1.
müzik dinlerken ağlayan ya da gözleri dolan birisi değilim genelde. ya da öyle çok derin duygular içine girmem daha teknik dinlemeye çalışırım ama bu şarkı... teknik olarak muazzam olması bir yana dursun ( 4/4 davul üstüne 5/4 gitar melodisi????) lirikal açıdan beni en çok duygulandıran şarkı sanırım.
ben dinlemeye ya da ağlamaya ya da uyumaya gidiyorum...
tanım: şu sıralar en sevdiğim radiohead şarkısı
ben dinlemeye ya da ağlamaya ya da uyumaya gidiyorum...
tanım: şu sıralar en sevdiğim radiohead şarkısı
devamını gör...
2.
iyi geceler notuyla paylaşabileceğim efsanevi radiohead şarkılarından biri.
tık
tık
devamını gör...
3.
kayıp şehirde puslu gri bir gökyüzü; akşam saatleri. hiçliğe adanmış günler dizisi - bölüm bilmem kaç kere bilmem kaç...
çatlamış asfaltların içinden böcek orduları çıkıyor. zibilyonlarca böcek; siyah ve kabuklu. bunu gören tüm insanlar hızla kaçacak bir yer arıyor kendilerine. insanlar küçücük bir böcekten neden korkar ki?..
bir kez midem bulanıyor. müsebbibi bu kez insanlar. çıldırmışlar sanki ve birbirlerini eziyorlar. kusmuk gibiler şu halleriyle. aslında böcekler onlar kadar bile tiksinç değil ki!..
tersine işliyor sanki her şey. akrebin hızı artmış ve tam tersi istikamte doğru seyrediyor. gökyüzüne çekilmeye başlıyor yağmur damlaları; bulutlar iyiden iyiye belirginleşiyor. kediler duvarlara resimler çizerken köpeklerse onlara uşaklık ediyor. tüm kuşlar yere inmiş, kanatlarını yolmaya başlıyor. yolun ortasında dikilmiş duran küçük sarışın bir kız çocuğuyla karşılaşıyorum. dudaklarından boynuna doğru süzülüyor kanlar. ağlamıyor. tuhaf ve manasız bir tebessüm var yüzünde. elini uzatıyor bana. bir çift köpek dişi! bir şeyler mırıldanıyor. etrafımızdaki onca gürültünün arasında söylediklerini zor da olsa duymayı başarıyorum. "kadife sandıktan kurtar inciyi... kadife sandıktan kurtar... kadife... ne duruyorsun!"
içimde tuhaf bir kıpırtı hissediyorum. sanki midemde bir şeyler patlıyor. parmaklarım dudaklarımın iki yanında, milyonlarca ölü bebeğin sesine eş acı bir çığlıkla yırtıyorum ağzımı, tüm gücümle. devasa bir kelebek uçuyor gökyüzüne. bir kanadı mavi diğeri gri, asimetrik desenli. özgürlüğe kavuşmanın mutlulğu ile yukarı doğru hızla yükselirken tepedeki büyük fanusa çarpıyor ve cam parçaları kaplıyor üzerimizi...
inceden bir sızı ve fısıltı:
"sanrılar çıldırmış olmalı yahut uykuya ihtiyacımız var sanki..."
karanlığın ortasında halıda ufacık bir toz zerresi, dışarıda solucan deliklerinden arta kalanların sesi,
tavanda bitmeyen gösterinin gergin perdesi, yarı uykulu, yarı ayık; biliyorsun, yükselirken düştük ve sürünürken durduk.
çatlamış asfaltların içinden böcek orduları çıkıyor. zibilyonlarca böcek; siyah ve kabuklu. bunu gören tüm insanlar hızla kaçacak bir yer arıyor kendilerine. insanlar küçücük bir böcekten neden korkar ki?..
bir kez midem bulanıyor. müsebbibi bu kez insanlar. çıldırmışlar sanki ve birbirlerini eziyorlar. kusmuk gibiler şu halleriyle. aslında böcekler onlar kadar bile tiksinç değil ki!..
tersine işliyor sanki her şey. akrebin hızı artmış ve tam tersi istikamte doğru seyrediyor. gökyüzüne çekilmeye başlıyor yağmur damlaları; bulutlar iyiden iyiye belirginleşiyor. kediler duvarlara resimler çizerken köpeklerse onlara uşaklık ediyor. tüm kuşlar yere inmiş, kanatlarını yolmaya başlıyor. yolun ortasında dikilmiş duran küçük sarışın bir kız çocuğuyla karşılaşıyorum. dudaklarından boynuna doğru süzülüyor kanlar. ağlamıyor. tuhaf ve manasız bir tebessüm var yüzünde. elini uzatıyor bana. bir çift köpek dişi! bir şeyler mırıldanıyor. etrafımızdaki onca gürültünün arasında söylediklerini zor da olsa duymayı başarıyorum. "kadife sandıktan kurtar inciyi... kadife sandıktan kurtar... kadife... ne duruyorsun!"
içimde tuhaf bir kıpırtı hissediyorum. sanki midemde bir şeyler patlıyor. parmaklarım dudaklarımın iki yanında, milyonlarca ölü bebeğin sesine eş acı bir çığlıkla yırtıyorum ağzımı, tüm gücümle. devasa bir kelebek uçuyor gökyüzüne. bir kanadı mavi diğeri gri, asimetrik desenli. özgürlüğe kavuşmanın mutlulğu ile yukarı doğru hızla yükselirken tepedeki büyük fanusa çarpıyor ve cam parçaları kaplıyor üzerimizi...
inceden bir sızı ve fısıltı:
"sanrılar çıldırmış olmalı yahut uykuya ihtiyacımız var sanki..."
karanlığın ortasında halıda ufacık bir toz zerresi, dışarıda solucan deliklerinden arta kalanların sesi,
tavanda bitmeyen gösterinin gergin perdesi, yarı uykulu, yarı ayık; biliyorsun, yükselirken düştük ve sürünürken durduk.
devamını gör...
4.
abi ben suri suri
devamını gör...