renklerin yazarlar için anlamı
başlık "dandoldenyus" tarafından 09.12.2020 06:15 tarihinde açılmıştır.
41.
"tüm renkleri içinde barındıran" siyah...sığınağım,anne kucağı
çözülemeyecek problemleri, kavgalarımı, üstünden gelemeyeceğimi düşündüğüm yaşamsal sınavlarımı o rengin koynunda çözüme kavuşturdum.
çözülemeyecek problemleri, kavgalarımı, üstünden gelemeyeceğimi düşündüğüm yaşamsal sınavlarımı o rengin koynunda çözüme kavuşturdum.
devamını gör...
42.
mavi umut
kırmızı cesaret
yeşil huzur
kırmızı cesaret
yeşil huzur
devamını gör...
43.
mavi özgür ruha, yeşil doğaya seslenir.
kırmızı tutkuya, siyah yalnızlığa ve güce seslenir.
sarı aydınlık ve mutluluğa, beyaz saflığa seslenir.
kırmızı tutkuya, siyah yalnızlığa ve güce seslenir.
sarı aydınlık ve mutluluğa, beyaz saflığa seslenir.
devamını gör...
44.
siyah-beyaz.
ölüm-yaşam.
ölüm-yaşam.
devamını gör...
45.
turuncu: doydoy.
kırmızı: hosta.
sarı: burger king.
*
pembe: model-pembe mezarlık.
mavi: muğla.
yeşil: kaktüslerim.
kırmızı: hosta.
sarı: burger king.
*
pembe: model-pembe mezarlık.
mavi: muğla.
yeşil: kaktüslerim.
devamını gör...
46.
gri-siyah
belirsiz, asil.
belirsiz, asil.
devamını gör...
47.
yeşil hep bana huzur verir.
devamını gör...
48.
max planck'ı tanıdıktan sonra çok da önemi olmayan anlamsı frekanslar..
devamını gör...
49.
sarı - uçsuz bucaksız bir buğday tarlası aklıma getirir.
siyah - gece ve sessizliği çağrıştırır. herkese de yakışmaz.
siyah - gece ve sessizliği çağrıştırır. herkese de yakışmaz.
devamını gör...
50.
mavi : benlik, ben, çocukluk, çocuk, yaz, ağustos, aşk, sevda, deniz, özlem, hanımeli kokusu, zeytin ağacı, anne kokusu, yunanca şarkılar, arguvan türküleri, xios, çeşme, arzu, coşku, boğaz, kuzguncuk, ismet baba...
başka rengim yok, niyetim de.
başka rengim yok, niyetim de.
devamını gör...
51.
siyah: corolla
panacotta: vectra
kırmızı: astra
gri: golf
panacotta: vectra
kırmızı: astra
gri: golf
devamını gör...
52.
siyah: asalet,
yeşil: huzur,
mavi: umut,
sarı: canlılık,
turuncu: adana.
yeşil: huzur,
mavi: umut,
sarı: canlılık,
turuncu: adana.
devamını gör...
53.
kırmızı : tutku
sarı : mantık
yeşil: ferahlık
mavi : huzur
beyaz : saflık
gri : kararsızlık
siyah : asil
turuncu : neşe
sarı : mantık
yeşil: ferahlık
mavi : huzur
beyaz : saflık
gri : kararsızlık
siyah : asil
turuncu : neşe
devamını gör...
54.
grinin benim için hayata denk düşen fazlaca uzun biraz gereksiz anlamı:
soluk bir kartpostalın arkasına heyecanla yazılmış birkaç cümleyi düşünmekten kendimi bir türlü kurtaramıyorum. nasıl oluyor da elimizin altında ağır bir tahakkümle hükmettiğimiz onca şey birden grileşerek uzaklaşan bir hatıraya dönüşüveriyor. fotoğraflara, mevsimlere ve ihtiyar yüzlere baktıkça bu hayatın asıl rengi griymiş gibi geliyor bana. insan nerde, nasıl ve kiminle olursa olsun bir yanı her zaman mat ve gri. bana kalırsa hatıra dediğimiz; o bazen naif bazen unutulası, bazen garip ve ince bir tılsıma dönüşen geçmiş zaman vakalarının bir rengi varsa gri olmalı. çünkü ben gri renge ihtiyatla baktığım zaman, çocukluğumun geçtiği sokak gözlerimin önünden uzun uzun ilerleyerek toprak bir top sahasına dönüşüyor. ben yalnız kendim dönüp herhangi bir şeye baktığım zaman neyi geçiriyorsam aklımdan, hayatı ve hatıraları onunla tanımlıyorum. bir renge böyle bir yükü yüklemenin haksızlığı beni ürkütmüyor. çünkü beyaz, yalnız ve sadece beyaz olması ile tüm kirlerin günahını üzerine almışken, griye elbette ne hissettiğini sormayacaklar. fakat bir soruyu yine de tereddütsüz cevaplayamıyorum: kapıdan adımını atar atmaz sokağın pisliğini üstüne yüklenmek mi, artık temiz kalmışlığı hafızalarda dahi hatrı sayılacak kadar tartışılır bir sokağın bizatihi kendisini sırtlamak mı? hangisi, çocukluk arkadaşımızın yere düşmesine artık üzülmeyecek kadar içindekini yitirmek kadar ağır? tam burda; bir gece yarısı aslında modern insanlığın hiç de derdi olmayan bir renk üzerine kafa patlatmanın cevabını buluyorum. bu cevap diğer tüm cevaplarımdan farklı hiçbir yola açılmıyor. insan; bir renk, bir başka insan, bir ağaç, gökyüzü, küfürlü bir duvar, hatta kırık bir şemsiye gördüğünde aynı cevabı bulduğu için duraksıyor: ömrümüz çok çabuk grileşiyor. hıçkırmaktan boğazının yırtılması da sevinç naralarından sesinin kısılması da bir süre sonra gözlerinin önünde aynı eksik, aynı soğuk, aynı soluk renge dönüşüyor. o zaman, yalnızca bir renge değil aslında bir ömre kafa patlattığını nihai netice olarak anlıyor insan. fakat griden ve ömrümden bağımsız olarak ısrarla soruyorum: yalnızca bir rengi yahut yalnızca bir kartpostalı gecelerce düşünüp kafa patlatsaydım ve bu; ne bir ömür yahut daha mühim veya gereksiz herhangi bir şey anlamına gelmeseydi, yani ben sırf modern dünya gündemini hiç meşgul etmeyen çok küçük ve zavallı bir şey için beynimin çeperlerini acımasızca kazımış olsaydım, bundan utanacak mıydım? yani ben kendimi paraladığım her neyse; insanlar nazarında kıymetli olduğunda mı vaktimi ve beynimi boşa harcamamış olacaktım? ben, yalnızca bir rengi bu kadar düşünmüş olmanın, insanlar tarafından hoyratça kınanacağı düşüncesinin verdiği eziklikle mi "aslında bu kendimi paraladığım yalnızca bir renk değildir" diye izaha ihtiyaç duyuyor ve yazıyor ve yazıyorum?
gri, kartpostal veya her neyse. insan düşündükçe çıldıran, çıldırdıkça insana düşman olan bir varlıktan başka şey değil. dönüp dolaşıp insana gelen bu kaçıncı lakırdı. üstelik ömür acımasızca grileşirken.
gri, ömrümüzü fütursuzca tüketirken anılarımızı emanet ettiğimiz güzide renk.
soluk bir kartpostalın arkasına heyecanla yazılmış birkaç cümleyi düşünmekten kendimi bir türlü kurtaramıyorum. nasıl oluyor da elimizin altında ağır bir tahakkümle hükmettiğimiz onca şey birden grileşerek uzaklaşan bir hatıraya dönüşüveriyor. fotoğraflara, mevsimlere ve ihtiyar yüzlere baktıkça bu hayatın asıl rengi griymiş gibi geliyor bana. insan nerde, nasıl ve kiminle olursa olsun bir yanı her zaman mat ve gri. bana kalırsa hatıra dediğimiz; o bazen naif bazen unutulası, bazen garip ve ince bir tılsıma dönüşen geçmiş zaman vakalarının bir rengi varsa gri olmalı. çünkü ben gri renge ihtiyatla baktığım zaman, çocukluğumun geçtiği sokak gözlerimin önünden uzun uzun ilerleyerek toprak bir top sahasına dönüşüyor. ben yalnız kendim dönüp herhangi bir şeye baktığım zaman neyi geçiriyorsam aklımdan, hayatı ve hatıraları onunla tanımlıyorum. bir renge böyle bir yükü yüklemenin haksızlığı beni ürkütmüyor. çünkü beyaz, yalnız ve sadece beyaz olması ile tüm kirlerin günahını üzerine almışken, griye elbette ne hissettiğini sormayacaklar. fakat bir soruyu yine de tereddütsüz cevaplayamıyorum: kapıdan adımını atar atmaz sokağın pisliğini üstüne yüklenmek mi, artık temiz kalmışlığı hafızalarda dahi hatrı sayılacak kadar tartışılır bir sokağın bizatihi kendisini sırtlamak mı? hangisi, çocukluk arkadaşımızın yere düşmesine artık üzülmeyecek kadar içindekini yitirmek kadar ağır? tam burda; bir gece yarısı aslında modern insanlığın hiç de derdi olmayan bir renk üzerine kafa patlatmanın cevabını buluyorum. bu cevap diğer tüm cevaplarımdan farklı hiçbir yola açılmıyor. insan; bir renk, bir başka insan, bir ağaç, gökyüzü, küfürlü bir duvar, hatta kırık bir şemsiye gördüğünde aynı cevabı bulduğu için duraksıyor: ömrümüz çok çabuk grileşiyor. hıçkırmaktan boğazının yırtılması da sevinç naralarından sesinin kısılması da bir süre sonra gözlerinin önünde aynı eksik, aynı soğuk, aynı soluk renge dönüşüyor. o zaman, yalnızca bir renge değil aslında bir ömre kafa patlattığını nihai netice olarak anlıyor insan. fakat griden ve ömrümden bağımsız olarak ısrarla soruyorum: yalnızca bir rengi yahut yalnızca bir kartpostalı gecelerce düşünüp kafa patlatsaydım ve bu; ne bir ömür yahut daha mühim veya gereksiz herhangi bir şey anlamına gelmeseydi, yani ben sırf modern dünya gündemini hiç meşgul etmeyen çok küçük ve zavallı bir şey için beynimin çeperlerini acımasızca kazımış olsaydım, bundan utanacak mıydım? yani ben kendimi paraladığım her neyse; insanlar nazarında kıymetli olduğunda mı vaktimi ve beynimi boşa harcamamış olacaktım? ben, yalnızca bir rengi bu kadar düşünmüş olmanın, insanlar tarafından hoyratça kınanacağı düşüncesinin verdiği eziklikle mi "aslında bu kendimi paraladığım yalnızca bir renk değildir" diye izaha ihtiyaç duyuyor ve yazıyor ve yazıyorum?
gri, kartpostal veya her neyse. insan düşündükçe çıldıran, çıldırdıkça insana düşman olan bir varlıktan başka şey değil. dönüp dolaşıp insana gelen bu kaçıncı lakırdı. üstelik ömür acımasızca grileşirken.
gri, ömrümüzü fütursuzca tüketirken anılarımızı emanet ettiğimiz güzide renk.
devamını gör...
55.
mavi- hayalperest ve huzur
sarı- başarı ve zaman
siyah- sessizlik ve yalnızlık
beyaz- gelecek
turuncu- güneş
kırmızı - tehlike ve sıcak
yeşil - ağaç ve doğa
pembe - masumiyet ve çocukluk
kahverengi- yağmur sonrası toprak kokusu
sarı- başarı ve zaman
siyah- sessizlik ve yalnızlık
beyaz- gelecek
turuncu- güneş
kırmızı - tehlike ve sıcak
yeşil - ağaç ve doğa
pembe - masumiyet ve çocukluk
kahverengi- yağmur sonrası toprak kokusu
devamını gör...
56.
mor: baş kaldırma
beyaz: saflık
siyah: ölüm
turuncu: tükenme
kahverengi: huzur
mavi: sonsuzluk
sarı: tehlike
yeşil: güç
pembe: tatlı
kırmızı: eğlence
beyaz: saflık
siyah: ölüm
turuncu: tükenme
kahverengi: huzur
mavi: sonsuzluk
sarı: tehlike
yeşil: güç
pembe: tatlı
kırmızı: eğlence
devamını gör...
57.
siyah asalet
kırmızı tutku
mavi esenlik
yeşil huzur
turuncu ise o :)
kırmızı tutku
mavi esenlik
yeşil huzur
turuncu ise o :)
devamını gör...
58.
kırmızı: aşk
turuncu: sıradanlık
sarı: mutluluk
yeşil: güzellik
mavi: özgürlük
mor: asalet
siyah: cesaret
beyaz: barış
turuncu: sıradanlık
sarı: mutluluk
yeşil: güzellik
mavi: özgürlük
mor: asalet
siyah: cesaret
beyaz: barış
devamını gör...
59.
sarı mutluluk, yeşil özgürlük, mavi neşe, kırmızı aşk, siyah asalet, kahverengi kendi halinde takılmak, beyaz temizlik, pembe çocuksuluk, turuncu arada kalmışlık.
devamını gör...
60.
siyah = herşey
beyaz = görünürlük
yesil =doğa
mavi =umut
beyaz = görünürlük
yesil =doğa
mavi =umut
devamını gör...