uyuşturulmuş kaplanın kafes içindeki öfkesi
başlık "insan olun biraz" tarafından 18.06.2022 13:56 tarihinde açılmıştır.
1.
aklımdan çıkartamadığım görüntülerden biridir.
hayatımızdaki bazı görüntüler bizi tutsak eder. zihnimizi ele geçirirler. beynimizin içinde bir odada, muhtemelen beynimizin kırkıncı odasında zamanın gelmesini bekler bu görüntüler. yıllar sonra yeniden ortaya çıkıp kendini gerçekleştiren cinayete fail olmak için.
henry david thoreau kadar, thomas bernhard kadar, sevgi soysal kadar düşkündüm o zaman yürümek eylemine. bilge bir kaplumbağa gibi terbiye edilme hevesinden uzak bir hava ile sırtımda içi kitaplarla dolu çantam, beynimde henüz denk gelmediğim kaplanın puslu gölgesi ile yürürdüm her yere.
ankara’nın bir tarafından bir başka tarafındaki üniversiteye gitmek içinse her gün atatürk orman çiftliğinin önünde geçer, sabahın köründe aklıma fermente kokular düşüren rüzgarı yok sayıp o dönemler tek gücüm olan franz kafka’nın aforizmalarını çözmeye çalışırdım.
zamanın nasıl geçtiğini pek fark etmezdim bu yolda yürürken. ancak o sabah zaman beni parçalayan bir kaplana dönüştü. ve ben bir jorge luis borges soyguncusuyum. kaplan kafesinde idi. yüksek ihtimalle uyuşturulmuştu ve sanki uyuşukluğu zihnine ulaşamamıştı. bedenindeki uyuşukluk da sanki son zincirleri de çözmek üzereydi.
göz göze geldik. ya da ben onu gördüm ama o daha derinlere bir yere bakıyordu. o benim için kaplandı ama ben onun için insanolunbiraz değildim. yırtıcının gerekli zalimliği onun gözlerinde gördüğüm şeydi ama o benim gözlerimde kendini yırtıcı sanan bir ırkın nefret edilesi acizliğini ve kaypaklığını görüyordu.
gözlerindeki öfkeyi görünce anladım beni ne kadar aşağı gördüğünü kendinden. o zaman anladım aslında yeni başladığım yolculuğun sonunda alfred bester’in yıkıma giden adam’ı olacağımı. alfred bester bir kitap daha yazmıştı gerçi ama şu an ismini hatırlayamıyorum. eğer aranızda hatırlayan olursa bu kitabın adını, mutlaka kafesime ulaşsın. aklımda bir çapak daha kalmasın.
kaplanla bakışmamız bittiğinde, yani o artık beni görmezden gelmeye başladığında karanlığın ormanlarında ışıl ışıl yandığını hayal etmeye döndü. bense sırtımda çantamla, çantamın içinde eksik bir william blake cildiyle devam ettim yoluma.
ama cebime bir mıh koymuştum artık. sonra seneler boyunca mıh toplamaya devam ettim. dün gece altıncı mıhı da koydum cebime. şimdi kafatasına benzer bir tepeye doğru yol alabilirim artık. yükümü yüklendim. benim suçum aynı zamanda cezam, benim cezam aynı zamanda kurtuluşum.
o gün, ileride bir zamanda o kaplanla aynı konuma düşeceğimi hissetmiştim. ve kehanet gerçek oldu. şimdi kafesteki kaplan benim. öfke benim öfkem. kaplandan emanet aldığım ateş benim gözlerimde. vücudum uyuşuk. her yerimde karıncalar dolaşıyor.
jorge luis borges’e jest olsun diye bir hayranı bir kaplan getirir. zengin adamın tek niyeti büyük yazara ölmeden önce bir kaplanla yan yana olma şansını sunmaktır. kaplan borges’e yaklaşır, borges kaplanın nefesini hissedince şöyle der;
- kaplanların etobur olduğunu unutmuşum.
ben etobur olduğunu unutan öfkeli bir kaplana dönüştüm. kafesimin bir gün bir kuş aramaya çıkıp beni azat etmesini beklemekten yoruldum. zımpara düşlerimle tüm çapakları temizlemeliyim artık.
hayatımızdaki bazı görüntüler bizi tutsak eder. zihnimizi ele geçirirler. beynimizin içinde bir odada, muhtemelen beynimizin kırkıncı odasında zamanın gelmesini bekler bu görüntüler. yıllar sonra yeniden ortaya çıkıp kendini gerçekleştiren cinayete fail olmak için.
henry david thoreau kadar, thomas bernhard kadar, sevgi soysal kadar düşkündüm o zaman yürümek eylemine. bilge bir kaplumbağa gibi terbiye edilme hevesinden uzak bir hava ile sırtımda içi kitaplarla dolu çantam, beynimde henüz denk gelmediğim kaplanın puslu gölgesi ile yürürdüm her yere.
ankara’nın bir tarafından bir başka tarafındaki üniversiteye gitmek içinse her gün atatürk orman çiftliğinin önünde geçer, sabahın köründe aklıma fermente kokular düşüren rüzgarı yok sayıp o dönemler tek gücüm olan franz kafka’nın aforizmalarını çözmeye çalışırdım.
zamanın nasıl geçtiğini pek fark etmezdim bu yolda yürürken. ancak o sabah zaman beni parçalayan bir kaplana dönüştü. ve ben bir jorge luis borges soyguncusuyum. kaplan kafesinde idi. yüksek ihtimalle uyuşturulmuştu ve sanki uyuşukluğu zihnine ulaşamamıştı. bedenindeki uyuşukluk da sanki son zincirleri de çözmek üzereydi.
göz göze geldik. ya da ben onu gördüm ama o daha derinlere bir yere bakıyordu. o benim için kaplandı ama ben onun için insanolunbiraz değildim. yırtıcının gerekli zalimliği onun gözlerinde gördüğüm şeydi ama o benim gözlerimde kendini yırtıcı sanan bir ırkın nefret edilesi acizliğini ve kaypaklığını görüyordu.
gözlerindeki öfkeyi görünce anladım beni ne kadar aşağı gördüğünü kendinden. o zaman anladım aslında yeni başladığım yolculuğun sonunda alfred bester’in yıkıma giden adam’ı olacağımı. alfred bester bir kitap daha yazmıştı gerçi ama şu an ismini hatırlayamıyorum. eğer aranızda hatırlayan olursa bu kitabın adını, mutlaka kafesime ulaşsın. aklımda bir çapak daha kalmasın.
kaplanla bakışmamız bittiğinde, yani o artık beni görmezden gelmeye başladığında karanlığın ormanlarında ışıl ışıl yandığını hayal etmeye döndü. bense sırtımda çantamla, çantamın içinde eksik bir william blake cildiyle devam ettim yoluma.
ama cebime bir mıh koymuştum artık. sonra seneler boyunca mıh toplamaya devam ettim. dün gece altıncı mıhı da koydum cebime. şimdi kafatasına benzer bir tepeye doğru yol alabilirim artık. yükümü yüklendim. benim suçum aynı zamanda cezam, benim cezam aynı zamanda kurtuluşum.
o gün, ileride bir zamanda o kaplanla aynı konuma düşeceğimi hissetmiştim. ve kehanet gerçek oldu. şimdi kafesteki kaplan benim. öfke benim öfkem. kaplandan emanet aldığım ateş benim gözlerimde. vücudum uyuşuk. her yerimde karıncalar dolaşıyor.
jorge luis borges’e jest olsun diye bir hayranı bir kaplan getirir. zengin adamın tek niyeti büyük yazara ölmeden önce bir kaplanla yan yana olma şansını sunmaktır. kaplan borges’e yaklaşır, borges kaplanın nefesini hissedince şöyle der;
- kaplanların etobur olduğunu unutmuşum.
ben etobur olduğunu unutan öfkeli bir kaplana dönüştüm. kafesimin bir gün bir kuş aramaya çıkıp beni azat etmesini beklemekten yoruldum. zımpara düşlerimle tüm çapakları temizlemeliyim artık.
devamını gör...