yazarların engellediği ilk yazar
kimseyi engelleme huyum yok.
şu beni engelleyen arkadaş da kopyala yapıştır denen şeyin teyidi çok kolay olduğu ve bunu, yapanları engellemek için şikayet kısmına eklenmesi için ben talep ettiğim halde attığı iftira ve gelen beğenilerin fotoğrafıma geldiğini zannederek, beğeni yapan kadın yazarların varlığını hiçe saymasıyla epey komik görünüyor buradan bakınca.
zaten geçenlerde nazikçe yazılmış bir mesajıma verdiği kaba cevabıyla da karakterini belli etmişti. bunlar gibiler engellesin beni gerçekten. sizin gibi insanları değil gerçek hayatta çevremde, bu ortamlarda bile görünce tepe tüyüm dikiliyor.
edit: ben de kendisini engelleyeyim de ilk ve tek engellediğim kişi olma "şerefine" erişsin. bomboş yorumlarını görmeye hiç niyetim yok.
şu beni engelleyen arkadaş da kopyala yapıştır denen şeyin teyidi çok kolay olduğu ve bunu, yapanları engellemek için şikayet kısmına eklenmesi için ben talep ettiğim halde attığı iftira ve gelen beğenilerin fotoğrafıma geldiğini zannederek, beğeni yapan kadın yazarların varlığını hiçe saymasıyla epey komik görünüyor buradan bakınca.
zaten geçenlerde nazikçe yazılmış bir mesajıma verdiği kaba cevabıyla da karakterini belli etmişti. bunlar gibiler engellesin beni gerçekten. sizin gibi insanları değil gerçek hayatta çevremde, bu ortamlarda bile görünce tepe tüyüm dikiliyor.
edit: ben de kendisini engelleyeyim de ilk ve tek engellediğim kişi olma "şerefine" erişsin. bomboş yorumlarını görmeye hiç niyetim yok.
devamını gör...
maraş katliamı
1978 yılında , bugün başlayan (19 aralık), 120 alevî vatandaşın ölümü ile sonuçlanan, evlerin yakıldığı ve iş yerlerinin tahrip edilip yağmalandığı kanlı olaydır. eylem 7 gün sürmüştür. olayın failleri ülkü ocaklı, türkeş'in militanlarıdır.
devamını gör...
mide bulantısı
hiç bir şeye benzemeyen rahatsızlık.
ne konuşabilirsin, ne bir yere gidebilirsin, ne uyuyabilirsin, ne bir şey yiyebilirsin.
başıma gelmesin de günlerce midem ağrısın tercih ederim.
bir iki yıldır uğramıyor yanıma elhamdulillah.
ne konuşabilirsin, ne bir yere gidebilirsin, ne uyuyabilirsin, ne bir şey yiyebilirsin.
başıma gelmesin de günlerce midem ağrısın tercih ederim.
bir iki yıldır uğramıyor yanıma elhamdulillah.
devamını gör...
normal sözlük küstüm şov
varlığından çok da emin olmadığım şov.
nasıl ki trollükten şikayet edene "başlıkları engelle olsun bitsin" diyoruz, nasıl ki bilgi içeriği isteyenlere "bilgi kategorisine gir, orada takıl" diyoruz ve herkes kendisi için haklı olarak bunları rahatça söyleyebilmek adına bir ifade özgürlüğü istiyor, bu da bir ifade özgürlüğüdür. isteyen tek tek herkese (yani takip ettiği, etkileşim sağladığı insanlara) mesaj atarak gideceğini söyler, isteyen bunu tek duyuru ile topluca ilan eder. her giden ayrı başlık açmadığı sürece çok da büyük bir mesele değil diye düşünüyorum.
bunu her zaman ilgi açlığına yormak hiç doğru değil. var mıdır ilgi için yapan? mutlaka vardır ama herkesi de aynı kefeye koyamayız. hem burada "benimle ilgilenin" demenin farklı yollarını uygulayan ve istediğini elde eden öyle insanlar var ki, özellikle gideceğini söyleyenlere kafayı takmak pek de doğru değil.
eğer bu durumdan gerçekten çok rahatsız olursanız, gideceğini söyleyen kişiye ilgi göstermemekle çözebilirsiniz olayı diye düşünüyorum. yani özetle bu işin sürekli gündeme getirilmesi gerekli değil gibi geldi bana.
nasıl ki trollükten şikayet edene "başlıkları engelle olsun bitsin" diyoruz, nasıl ki bilgi içeriği isteyenlere "bilgi kategorisine gir, orada takıl" diyoruz ve herkes kendisi için haklı olarak bunları rahatça söyleyebilmek adına bir ifade özgürlüğü istiyor, bu da bir ifade özgürlüğüdür. isteyen tek tek herkese (yani takip ettiği, etkileşim sağladığı insanlara) mesaj atarak gideceğini söyler, isteyen bunu tek duyuru ile topluca ilan eder. her giden ayrı başlık açmadığı sürece çok da büyük bir mesele değil diye düşünüyorum.
bunu her zaman ilgi açlığına yormak hiç doğru değil. var mıdır ilgi için yapan? mutlaka vardır ama herkesi de aynı kefeye koyamayız. hem burada "benimle ilgilenin" demenin farklı yollarını uygulayan ve istediğini elde eden öyle insanlar var ki, özellikle gideceğini söyleyenlere kafayı takmak pek de doğru değil.
eğer bu durumdan gerçekten çok rahatsız olursanız, gideceğini söyleyen kişiye ilgi göstermemekle çözebilirsiniz olayı diye düşünüyorum. yani özetle bu işin sürekli gündeme getirilmesi gerekli değil gibi geldi bana.
devamını gör...
moderasyona soru sor
aynı konu üzerine açılmış birden fazla başlık var. bunlar için bir şey yapılacak mı? yeniledikçe aynı şeyi görmek sıkıcı.
edit: çalışmaların olduğunu ve kısa süre içinde düzenleneceği cevabını aldım.
edit: çalışmaların olduğunu ve kısa süre içinde düzenleneceği cevabını aldım.
devamını gör...
the starry night
amerikalı şair anne sexton tarafından, vincent van gogh'un aynı isimli tablosundan esinlenilerek yazılmış şiir. ben şiirin yalnızca yan yana dizilmiş bir kaç uyumlu kelimeden ibaret olmadığı taraftarıyım. şiir bir çok şey olabilir; starry night ise anne sexton'un kendi iç buhranını belkide en net kaleme aldığı şiiri ama yalnızca sanatçının kendi kederini veya ölüm arzusunu da ifade etmediğini anlamak gerek. bu şiir aynı zamanda oldukça aşina olduğumuz bir tablonun başka bir açıdan, anne sexton tarafından incelenmesidir.
sexton, oldukça nevrotikti ve yaşamının büyük bir çoğunluğu intihar düşüncesi ile geçti ki işin sonunda yaşamını da dilediği gibi kendi elleri ile sonlandırmıştır zaten. anne sexton'un söylemleri imdat çağrısı değil intihar sancılarıydı bundan ötürü şiirlerinde de -özellikle bu şiirinde- bu ölüme karşı duyduğu arzuyu kesin bir dil ile dile getiriyor. tablonun onda uyandırdığı kaosu ve dehşeti hatta daha ileri gidersek ölüme yönelik hissiyatı keyifli bir buyurganlık ile arzuluyor diyebilirim sanıyorum. o gecenin onu sakince almasını istemiyordu, o ruhunun bir canavar tarafından hatta belki dev ve aç bir ağız tarafından yutulmasını istiyordu.
"that does not keep me from having a terrible need of—shall ı say the word—religion. then ı go out at night to paint the stars."
(bu beni dehşetli bir ihtiyaçtan alıkoymuyor – hadi söyleyeyim – dinden. sonra gece dışarı çıkıp yıldızları resmediyorum)*

the starry night (yıldızlı gece)
the town does not exist
except where one black-haired tree slips
up like a drowned woman into the hot sky.
the town is silent. the night boils with eleven stars.
oh starry starry night! this is how
ı want to die.
(şehir yerinde değil,
sıcak gökyüzünde boğulan bir kadın gibi
yükselip kayan karaşın bir ağaç dışında,
şehir sessiz, kaynıyor gece onbir yıldızla
ah! yıldızlı yıldızlı gece!
ben böyle ölmek istiyorum)
ıt moves. they are all alive.
even the moon bulges in its orange irons
to push children, like a god, from its eye.
the old unseen serpent swallows up the stars.
oh starry starry night! this is how
ı want to die:
(hareket halinde. her biri canlı
ay bile esniyor turuncu rengiyle
sürmek için çocukları, bir tanrı gibi, gözünden
yaşlı ve esrarlı bir yılan yıldızları yutuyor
ah! yıldızlı yıldızlı gece!
ben böyle ölmek istiyorum:)
into that rushing beast of the night,
sucked up by that great dragon, to split
from my life with no flag,
no belly,
no cry.
(atılıp kollarına gecenin canavarının
o büyük ejderha tarafından yutularak
hayatımdan kopmak istiyorum, izsiz işaretsiz
ne bir dans
ne bir ağlama.)
sexton, oldukça nevrotikti ve yaşamının büyük bir çoğunluğu intihar düşüncesi ile geçti ki işin sonunda yaşamını da dilediği gibi kendi elleri ile sonlandırmıştır zaten. anne sexton'un söylemleri imdat çağrısı değil intihar sancılarıydı bundan ötürü şiirlerinde de -özellikle bu şiirinde- bu ölüme karşı duyduğu arzuyu kesin bir dil ile dile getiriyor. tablonun onda uyandırdığı kaosu ve dehşeti hatta daha ileri gidersek ölüme yönelik hissiyatı keyifli bir buyurganlık ile arzuluyor diyebilirim sanıyorum. o gecenin onu sakince almasını istemiyordu, o ruhunun bir canavar tarafından hatta belki dev ve aç bir ağız tarafından yutulmasını istiyordu.
"that does not keep me from having a terrible need of—shall ı say the word—religion. then ı go out at night to paint the stars."
(bu beni dehşetli bir ihtiyaçtan alıkoymuyor – hadi söyleyeyim – dinden. sonra gece dışarı çıkıp yıldızları resmediyorum)*

the starry night (yıldızlı gece)
the town does not exist
except where one black-haired tree slips
up like a drowned woman into the hot sky.
the town is silent. the night boils with eleven stars.
oh starry starry night! this is how
ı want to die.
(şehir yerinde değil,
sıcak gökyüzünde boğulan bir kadın gibi
yükselip kayan karaşın bir ağaç dışında,
şehir sessiz, kaynıyor gece onbir yıldızla
ah! yıldızlı yıldızlı gece!
ben böyle ölmek istiyorum)
ıt moves. they are all alive.
even the moon bulges in its orange irons
to push children, like a god, from its eye.
the old unseen serpent swallows up the stars.
oh starry starry night! this is how
ı want to die:
(hareket halinde. her biri canlı
ay bile esniyor turuncu rengiyle
sürmek için çocukları, bir tanrı gibi, gözünden
yaşlı ve esrarlı bir yılan yıldızları yutuyor
ah! yıldızlı yıldızlı gece!
ben böyle ölmek istiyorum:)
into that rushing beast of the night,
sucked up by that great dragon, to split
from my life with no flag,
no belly,
no cry.
(atılıp kollarına gecenin canavarının
o büyük ejderha tarafından yutularak
hayatımdan kopmak istiyorum, izsiz işaretsiz
ne bir dans
ne bir ağlama.)
devamını gör...
cemal süreya
yalnızlığın başkentidir kendisi ..
cok sevdigim sairlerden
..hicbir şeyim yok akip giden sokaktan başka
keşke yalnız bunun için sevseydim seni..
cok sevdigim sairlerden
..hicbir şeyim yok akip giden sokaktan başka
keşke yalnız bunun için sevseydim seni..
devamını gör...
roger penrose
matematikçi, fizikçi, bilim ve zihin felsefecisi. geçen sene nobel almıştı roger amcamız. türkçeye pek çok kitabı kazandırıldı. ayrıca sıkı bir escher hayranı...
inançlı bir bilim adamı olarak tanınır ve genellikle kitaplarının böyle bi önyargıyla okunduğunu düşünüyorum. halbuki kendisi tanrıdan çok matematiğe inanır. 'birinin denkleminde güzel matematik bulunması denklemin deneyle desteklenmesinden daha önemlidir' diye meşhur bi söz vardır paul dirac'a ait. işte tam da bu söz fiziğin, artık matematiğin bir alt dalı olduğunun ispatıdır. roger penrose da fiziği, matematik olarak icra eder. gödel'in dediği gibi undecidable bir problemin doğru mu yanlış mı olduğunu biliyor muyuz, yoksa akıl yürütmemizdeki kısır döngüsel işlemler yüzünden bildiğimizi mi sanıyoruz? evren sonlu ise, sonsuza kadar süren işlemlerin garantisini kim veriyor? basit bir süreklilik algısı yüzünden reel sayılar gibi türlü garipliğin olduğu bir sistemde uğraşmak zorunda kalmak zorunda mı kalıyoruz? neden çözüm olanaklarımız matematikte bile sınırlanmak zorunda? yoksa platon'un dediği gibi her şeyin bütünlük içinde varolduğu bir gerçeklik var da biz orayla temas halinde miyiz?
roger bir matematikçi olarak geleneksel taraftadır. ancak fizik için aykırı adamdır. or teorisi* bugün fizik içinde kabul görse, ertesi gün bi çok insan işsiz kalacaktır mesela.
kuantum kütleçekimi teorisinin kurulması için gerekli olan mükemmel bir matematik bilgisi ve sağlam muhakeme yeteneği gerektirir. stephen hawking'in karadeliklerden çıkardığı sonuç en kabul gören sonuçtur.(hawking ve penrose beraber çok uzun zaman çalışmışlardır) tabi karadelikler ile ilgili tartışmalar hala güncelliğini korumakta. ayrıca ilginç olarak, son demelerinde hawking de matematiğin sınırlarından -insan aklının sınırlarından diye okunabilir- dem vurarak bilinmezciliğe bir meyil göstermişti.
bi de yapay zeka anlayışından bahsedelim son olaraktan... penrose bilincin 'ne olduğu' üzerine kafa patlatır. zekanın ortaya çıkışı için belli bir 'eşik'ten söz edilebilir, ancak bilinç için böyle bi eşikten bahsedilebilir mi diye sorar. ilk işi nöroncu tayfayla dalga geçmektir. francis crick gibi, bilinci ortaya çıkartan eşiğin nöronların adediyle ilişkisi olduğu söyleyenleri tefe koyar. gerçi kendisinin ve stuart hameroff'un ortaya koyduğu orc-or teorisi de ayrı bi komedidir. 'hologram zihin' zırvasının müsebbibi bu teoridir. ancak şu söylenebilir ki penrose için bilinç, kuantum bilgisayarında modellenebilmeye uygundur. ancak kuantum haricinde deterministik bir ortam olan bilgisayarda tam manasiyla modellenez. aynı zamanda hangi şekilde modellenirse modellensin, bilincin, matematiğin yanında bizim anlayamadığımız başka bir karakteri daha bulunur der.
inançlı bir bilim adamı olarak tanınır ve genellikle kitaplarının böyle bi önyargıyla okunduğunu düşünüyorum. halbuki kendisi tanrıdan çok matematiğe inanır. 'birinin denkleminde güzel matematik bulunması denklemin deneyle desteklenmesinden daha önemlidir' diye meşhur bi söz vardır paul dirac'a ait. işte tam da bu söz fiziğin, artık matematiğin bir alt dalı olduğunun ispatıdır. roger penrose da fiziği, matematik olarak icra eder. gödel'in dediği gibi undecidable bir problemin doğru mu yanlış mı olduğunu biliyor muyuz, yoksa akıl yürütmemizdeki kısır döngüsel işlemler yüzünden bildiğimizi mi sanıyoruz? evren sonlu ise, sonsuza kadar süren işlemlerin garantisini kim veriyor? basit bir süreklilik algısı yüzünden reel sayılar gibi türlü garipliğin olduğu bir sistemde uğraşmak zorunda kalmak zorunda mı kalıyoruz? neden çözüm olanaklarımız matematikte bile sınırlanmak zorunda? yoksa platon'un dediği gibi her şeyin bütünlük içinde varolduğu bir gerçeklik var da biz orayla temas halinde miyiz?
roger bir matematikçi olarak geleneksel taraftadır. ancak fizik için aykırı adamdır. or teorisi* bugün fizik içinde kabul görse, ertesi gün bi çok insan işsiz kalacaktır mesela.
kuantum kütleçekimi teorisinin kurulması için gerekli olan mükemmel bir matematik bilgisi ve sağlam muhakeme yeteneği gerektirir. stephen hawking'in karadeliklerden çıkardığı sonuç en kabul gören sonuçtur.(hawking ve penrose beraber çok uzun zaman çalışmışlardır) tabi karadelikler ile ilgili tartışmalar hala güncelliğini korumakta. ayrıca ilginç olarak, son demelerinde hawking de matematiğin sınırlarından -insan aklının sınırlarından diye okunabilir- dem vurarak bilinmezciliğe bir meyil göstermişti.
bi de yapay zeka anlayışından bahsedelim son olaraktan... penrose bilincin 'ne olduğu' üzerine kafa patlatır. zekanın ortaya çıkışı için belli bir 'eşik'ten söz edilebilir, ancak bilinç için böyle bi eşikten bahsedilebilir mi diye sorar. ilk işi nöroncu tayfayla dalga geçmektir. francis crick gibi, bilinci ortaya çıkartan eşiğin nöronların adediyle ilişkisi olduğu söyleyenleri tefe koyar. gerçi kendisinin ve stuart hameroff'un ortaya koyduğu orc-or teorisi de ayrı bi komedidir. 'hologram zihin' zırvasının müsebbibi bu teoridir. ancak şu söylenebilir ki penrose için bilinç, kuantum bilgisayarında modellenebilmeye uygundur. ancak kuantum haricinde deterministik bir ortam olan bilgisayarda tam manasiyla modellenez. aynı zamanda hangi şekilde modellenirse modellensin, bilincin, matematiğin yanında bizim anlayamadığımız başka bir karakteri daha bulunur der.
devamını gör...
darbımesel
devamını gör...
yaş ilerledikçe azalan şeyler
heves.
devamını gör...
yazarların cüzdanlarında taşıdığı garip nesneler
hurma çekirdeği. biri bana bereket getirir cüzdanına koy demişti. çocukken koymuştum, inanmasam bile hala taşıyorum atamıyorum.
devamını gör...
hiv
tedavi edilmezse aids adı verilen hastalığa neden olan virüs. konakçınin bağışıklık sitemini çökertip en basit bir enfeksiyonda bile ölüme sebep olabilir.
son dönemlerde hastalık yerine enfeksiyon denilmesinin daha doğru olduğunu dinledim.
cinsel yolla, kan yolu ile, doğum yolu ile bulaşabilmektedir.
hiv öldürmez. el sıkışmakla, öpüşmekle, sarsılmakla geçmez. insanların önyargılar ve sosyal izolasyonları öldürür.
1 aralık dünya hiv günüdür.
son dönemlerde hastalık yerine enfeksiyon denilmesinin daha doğru olduğunu dinledim.
cinsel yolla, kan yolu ile, doğum yolu ile bulaşabilmektedir.
hiv öldürmez. el sıkışmakla, öpüşmekle, sarsılmakla geçmez. insanların önyargılar ve sosyal izolasyonları öldürür.
1 aralık dünya hiv günüdür.
devamını gör...
yağmur yüreklim
onur akın'ın asi ve mavi albümünden bir parçadır.
"oy dilsizim, oy gülmezim, yağmur yüreklim
oy çiçek bakışlı yarim, rüzgarım benim."
"oy dilsizim, oy gülmezim, yağmur yüreklim
oy çiçek bakışlı yarim, rüzgarım benim."
devamını gör...
okunması gereken kitaplar
beyaz zambaklar ülkesinde
semerkant
1984
suyu arayan adam
simyacı
semerkant
1984
suyu arayan adam
simyacı
devamını gör...
erdal bakkal
dünyaya fatura ödemek için geldiğimiz kendisine daha önceden söylenseydi gelmeyecek olan , süper marketlere karşı direnen , patavatsız ve bir o kadar da paragöz olan şimbilli.
devamını gör...
evlilik teklifi fikirleri
gereksiz kalabalık olayına girilmeden baş başa yenilen bir yemek sırasında teklif edilebilir. çok da güzel olur.
devamını gör...
dış görünüşe önem vermiyorum diyen insan
öyle der ve kamerayı açınca engeli basar.
devamını gör...
şırnak
16 mayıs 1990 tarihinde çıkarılan bir yasayla şırkan şehri merkez olmak üzere, eskiden kendisi gibi siirt iline bağlı bulunan güçlükonak ilçesi ile mardin iline bağlı bulunan silopi, cizre, idil ve hakkari iline bağlı bulunan beytüşşebap ve uludere ilçelerini de içine alarak kurulmuş olan türkiye'nin 73. ilidir.
dicle nehri vadisinin iki yakasındaki topraklardan meydana gelen şırnak, kuzeyinde siirt, kuzeydoğusunda van, doğusunda hakkari, batısında mardin, güneyinde suriye ve ırak ile komşudur.
ilin hemen hemen tam ortasında bulunan il merkezi şırnak kenti, namaz dağının batı eteklerinde kurulmuş olan küçük bir yerleşim yeridir. kentin kuruluş tarihine dair elde veri yoktur. bazı kaynaklarda ve bazı eski haritalarda ilin ismi şirnak olarak da geçmektedir.
resmi olmamakla beraber, geçmişi nuh peygamber ile birlikte anılan şırnak, şehr-i nuh olarak da adlandırılır. yöreyle ilgili rivayete göre; büyük tufan'dan kurtulan nuh peygamber'in gemisi, sular çekildikten sonra cudi dağında karaya oturur.
gemiden inen nuh peygamber, şükür için burada kurban keser. daha sonra ailesi ile birlikte dağdan aşağı inip, kendisi kuzeyde şırnak şehrini, oğullarından yafes de batıda cizre şehrini kurar.
cizre ilçesindeki bir camiide bulunan beş metrelik sandukanın içinde nuh peygamber'in naaşının bulunduğuna inanılmaktadır. hatta, nuh'un gemisi'nin hâlen dağın doruğunda ya da civarda bir yerde olabileceğine dair fantastik inanışlar da vardır. söylenceden dolayı popüler hale gelen cudi dağının adı, yörede anlatılan başka söylencelerde de sıkça geçer.
tarih boyunca önemli kervan yollarının kavşak noktası olan cizre ve şırnak'ta, kürt aşiretleri yüzyıllar boyunca buradaki yolları ve önemli geçitleri denetim altında tutacakları özerk bir konuma sahip olmak istemişlerdir. bu yüzden yörede birçok ayaklanma vuku bulmuştur. yöredeki sıkıntılar bugün de terör eylemleriyle devam etmektedir. yöredeki başlıca yerleşim merkezlerinin eski isimleri, elki (beytüşşebap), cezire (cizre), zari (idil), girgimaç (silopi) ve kılaban (uludere) dı.
ilin siyasal ve toplumsal yapısında aşiret ilişkileri hâlâ geçerliliğini korumaktadır. kışı ilin güney kesimindeki kuytu yerlerde geçiren göçer aşiretler, yazın sürüleriyle birlikte dağlardaki sulak yaylalara çıkarlar. ilde gelişmiş bir sanayii kuruluşuna pek rastlanmaz. habur çayı'nın basra körfezine akan dicle nehrine katıldığı yerde, türkiye hem suriye, hem de ırak'a komşudur. özellikle karayoluyla ırak'tan gelen mallar, habur sınır kapısından ülkemize giriş yapar. şunu da belirtmek gerekir ki, yörede hayli yaygın olan sınır kaçakçılığı, burada yaşayan halkın geçimini sağladığı başlı başına bir ekonomik faaliyet alanıdır.
dicle nehri vadisinin iki yakasındaki topraklardan meydana gelen şırnak, kuzeyinde siirt, kuzeydoğusunda van, doğusunda hakkari, batısında mardin, güneyinde suriye ve ırak ile komşudur.
ilin hemen hemen tam ortasında bulunan il merkezi şırnak kenti, namaz dağının batı eteklerinde kurulmuş olan küçük bir yerleşim yeridir. kentin kuruluş tarihine dair elde veri yoktur. bazı kaynaklarda ve bazı eski haritalarda ilin ismi şirnak olarak da geçmektedir.
resmi olmamakla beraber, geçmişi nuh peygamber ile birlikte anılan şırnak, şehr-i nuh olarak da adlandırılır. yöreyle ilgili rivayete göre; büyük tufan'dan kurtulan nuh peygamber'in gemisi, sular çekildikten sonra cudi dağında karaya oturur.
gemiden inen nuh peygamber, şükür için burada kurban keser. daha sonra ailesi ile birlikte dağdan aşağı inip, kendisi kuzeyde şırnak şehrini, oğullarından yafes de batıda cizre şehrini kurar.
cizre ilçesindeki bir camiide bulunan beş metrelik sandukanın içinde nuh peygamber'in naaşının bulunduğuna inanılmaktadır. hatta, nuh'un gemisi'nin hâlen dağın doruğunda ya da civarda bir yerde olabileceğine dair fantastik inanışlar da vardır. söylenceden dolayı popüler hale gelen cudi dağının adı, yörede anlatılan başka söylencelerde de sıkça geçer.
tarih boyunca önemli kervan yollarının kavşak noktası olan cizre ve şırnak'ta, kürt aşiretleri yüzyıllar boyunca buradaki yolları ve önemli geçitleri denetim altında tutacakları özerk bir konuma sahip olmak istemişlerdir. bu yüzden yörede birçok ayaklanma vuku bulmuştur. yöredeki sıkıntılar bugün de terör eylemleriyle devam etmektedir. yöredeki başlıca yerleşim merkezlerinin eski isimleri, elki (beytüşşebap), cezire (cizre), zari (idil), girgimaç (silopi) ve kılaban (uludere) dı.
ilin siyasal ve toplumsal yapısında aşiret ilişkileri hâlâ geçerliliğini korumaktadır. kışı ilin güney kesimindeki kuytu yerlerde geçiren göçer aşiretler, yazın sürüleriyle birlikte dağlardaki sulak yaylalara çıkarlar. ilde gelişmiş bir sanayii kuruluşuna pek rastlanmaz. habur çayı'nın basra körfezine akan dicle nehrine katıldığı yerde, türkiye hem suriye, hem de ırak'a komşudur. özellikle karayoluyla ırak'tan gelen mallar, habur sınır kapısından ülkemize giriş yapar. şunu da belirtmek gerekir ki, yörede hayli yaygın olan sınır kaçakçılığı, burada yaşayan halkın geçimini sağladığı başlı başına bir ekonomik faaliyet alanıdır.
devamını gör...