ölmezdim
güncel gürsel artıkay şarkısıdır. öldüğüm gecelerde çok dinledim kendisini. bazen insan bunalıyor doluyor daha doğrusu patlamak istiyor fırsat bulamıyor utanıyor çekiniyor kanasa geçecek ama kanayamıyor. işte öyle anlarda beni kanatan kurtuluş rahatlama şarkımdır.
duygulandım ama anonim olduğum için sorun yok .
sigara içen yazar arkadaşlar sigarasını yaksın dinleyelim beraber. öyle azgın şekilde dinleyin ki hissedeyim sigaranızın dumanını.
duygulandım ama anonim olduğum için sorun yok .
sigara içen yazar arkadaşlar sigarasını yaksın dinleyelim beraber. öyle azgın şekilde dinleyin ki hissedeyim sigaranızın dumanını.
devamını gör...
terapi yerine geçebilecek şey
uçan kuşlara bakıp onlarla beraber uzaklara gittiğimi hayal etmek.
devamını gör...
kinizm
hakkında bilgi edinmek için çok iyi kaynaklar bulabileceğiniz, adını yunanca "kyon"* kelimesinden alan yaşam biçimi, felsefe. ya da adına ne derseniz deyin.
tavsiye edeceğim detaylı bir kitap ise isviçre'li filolog georg luck'a aittir.
*(bkz: köpeklerin bilgeliği)*
say yayınlarından (bkz: oğuz özügül) tercümesi ile piyasada bulabilirsiniz.
kitaptan şöyle bir-iki alıntı ile bitirebilirim, tamamen orijinalinden* kendi çevirimdir, türkçesinde biraz farklı olabilir.
1-diogenes mö 410-400 yıllarında karadeniz kıyısındaki
sinop'ta dünyaya geldi. halen daha net olmayan ve tam aydınlatılmamış bazı suçlar yüzünden
sürgüne gönderildi. akabinde atina'ya gelerek antisthenes'e
katıldı. oldukça doğru olduğuna inanılan (kuşkuya yer vermeyen) başka bir rivayete göre bir deniz
yolculuğu sırasında korsanların eline düştü ve köle olarak
korinthos'a satıldı. burada başarılı bir eğitmen olarak çalıştığı söylenir. serbest bırakıldıktan sonra korinthos'ta ve atina'da yaşadı.
diyaloglar ve tragedyalar kaleme aldı; ama tragedyaların ona ait olup olmadığı antikçağda bile tartışmalı konulardan biriydi.
onun nasıl göründüğünü aşağı yukarı biliyoruz; zira paris'te bir sikke, birçok oymalı taş, köln'de bir mozaik, villa
albani'de mermer bir heykel ve aynı müzede bir duvar kabartması (mö 4. yüzyılın sonlarından bir tablonun
kopyası) vardır. sikkede profilden betimlenir, saçlan kısadır ve sakallıdır. mermer heykel onu
çıplak, öne eğilmiş, göbekli bir şekilde, ama kaslı kol ve bacaklarla betimler; sağ elinde bir değnek, sol elinde bir çanak
tutar; yanında, simgesi olan (sonradan tamamlandığı düşünülen) bir köpek vardır.
2-mesela başka bir kısa hikaye okul kurucusu* ile şu şekildedir;
anthistenes* hastadır, ölüm döşeğinde yatmaktadır ve diogenes* kendisini ziyarete gelir ve sorar;
"bir arkadaşa ihtiyacın var mı?"
ve akabinde elinde bir hançerle gelir.
anthistenes şöyle der; "keşke birisi beni acılarımdan kurtarabilse!"
diogenes hançeri kastederek; "işte bu" der.
bunun üzerine hastalığından dolayı acılar içinde olan ve halen daha hayata tutunmaya çalışan anthistenes'in cevabı şahanedir;
"acılarımdan demiştim, hayattan değil!" der.
linkler baykuş olmuş, tekrar aşağıdadır.
www.hizliresim.com/not3974
www.hizliresim.com/avmao9f
nadir kitaptan 1997 yılına ait "almanca" orijinal baskılarından birini bulup hem de 25 tl gibi bir rakama almıştım sene başında.
ve ciltli olarak.
tavsiye edeceğim detaylı bir kitap ise isviçre'li filolog georg luck'a aittir.
*(bkz: köpeklerin bilgeliği)*
say yayınlarından (bkz: oğuz özügül) tercümesi ile piyasada bulabilirsiniz.
kitaptan şöyle bir-iki alıntı ile bitirebilirim, tamamen orijinalinden* kendi çevirimdir, türkçesinde biraz farklı olabilir.
1-diogenes mö 410-400 yıllarında karadeniz kıyısındaki
sinop'ta dünyaya geldi. halen daha net olmayan ve tam aydınlatılmamış bazı suçlar yüzünden
sürgüne gönderildi. akabinde atina'ya gelerek antisthenes'e
katıldı. oldukça doğru olduğuna inanılan (kuşkuya yer vermeyen) başka bir rivayete göre bir deniz
yolculuğu sırasında korsanların eline düştü ve köle olarak
korinthos'a satıldı. burada başarılı bir eğitmen olarak çalıştığı söylenir. serbest bırakıldıktan sonra korinthos'ta ve atina'da yaşadı.
diyaloglar ve tragedyalar kaleme aldı; ama tragedyaların ona ait olup olmadığı antikçağda bile tartışmalı konulardan biriydi.
onun nasıl göründüğünü aşağı yukarı biliyoruz; zira paris'te bir sikke, birçok oymalı taş, köln'de bir mozaik, villa
albani'de mermer bir heykel ve aynı müzede bir duvar kabartması (mö 4. yüzyılın sonlarından bir tablonun
kopyası) vardır. sikkede profilden betimlenir, saçlan kısadır ve sakallıdır. mermer heykel onu
çıplak, öne eğilmiş, göbekli bir şekilde, ama kaslı kol ve bacaklarla betimler; sağ elinde bir değnek, sol elinde bir çanak
tutar; yanında, simgesi olan (sonradan tamamlandığı düşünülen) bir köpek vardır.
2-mesela başka bir kısa hikaye okul kurucusu* ile şu şekildedir;
anthistenes* hastadır, ölüm döşeğinde yatmaktadır ve diogenes* kendisini ziyarete gelir ve sorar;
"bir arkadaşa ihtiyacın var mı?"
ve akabinde elinde bir hançerle gelir.
anthistenes şöyle der; "keşke birisi beni acılarımdan kurtarabilse!"
diogenes hançeri kastederek; "işte bu" der.
bunun üzerine hastalığından dolayı acılar içinde olan ve halen daha hayata tutunmaya çalışan anthistenes'in cevabı şahanedir;
"acılarımdan demiştim, hayattan değil!" der.
linkler baykuş olmuş, tekrar aşağıdadır.
www.hizliresim.com/not3974
www.hizliresim.com/avmao9f
nadir kitaptan 1997 yılına ait "almanca" orijinal baskılarından birini bulup hem de 25 tl gibi bir rakama almıştım sene başında.
ve ciltli olarak.
devamını gör...
50 first dates
adam sandler'ın baş rolu drew barrymore ile paylaştığı orijinal adı "50 first dates" olan romantik komedi filmidir.
özge gürel ve murat yıldırımın oynadığı, "ilk öpücük" isminde yerli bir uyarlaması da mevcuttur.
adam sandler'ın bir kaç filimi hariç (bkz: reign over me),(bkz: punch drunk love)* diğer bütün filmleri ile aynı tonda olduğu söylene bilir.
bu adamın filmleri ile alakalı da şöyle bir durum vardır, ya çok sevilir ya nefret edilir.
ben hep seven grupta oldum. the waterboy, little nicky,the wedding singer, mr. deeds, anger management,click gibi yapımlarının da özel bir yeri oldu hayatımda. son dönemkiler hariç sevmediğim filmi yok diyebilirim. çok üzgün zamanımda beni gülümsetmiştir yalan olmasın. hatta punch drunk love,paul thomas andersonın en sevdiğim filmlerindendir.
fakat "elli il öpücük" benim için farklı bir yerdedir. belki çekildiği bölge, belki oyuncuların uyumu, belki senaryo, belki de izlediğim dönemden kaynaklı.
along came polly ile birlikte, ilk izleyişimde yanımda sevdiğim kadınında olmasını dilediğim iki filimden biridir.
ilkler başka olur her zaman.
özge gürel ve murat yıldırımın oynadığı, "ilk öpücük" isminde yerli bir uyarlaması da mevcuttur.
adam sandler'ın bir kaç filimi hariç (bkz: reign over me),(bkz: punch drunk love)* diğer bütün filmleri ile aynı tonda olduğu söylene bilir.
bu adamın filmleri ile alakalı da şöyle bir durum vardır, ya çok sevilir ya nefret edilir.
ben hep seven grupta oldum. the waterboy, little nicky,the wedding singer, mr. deeds, anger management,click gibi yapımlarının da özel bir yeri oldu hayatımda. son dönemkiler hariç sevmediğim filmi yok diyebilirim. çok üzgün zamanımda beni gülümsetmiştir yalan olmasın. hatta punch drunk love,paul thomas andersonın en sevdiğim filmlerindendir.
fakat "elli il öpücük" benim için farklı bir yerdedir. belki çekildiği bölge, belki oyuncuların uyumu, belki senaryo, belki de izlediğim dönemden kaynaklı.
along came polly ile birlikte, ilk izleyişimde yanımda sevdiğim kadınında olmasını dilediğim iki filimden biridir.
ilkler başka olur her zaman.
devamını gör...
okuduğun kitaptan bir alıntı bırak
"fakat mümtaz o yaz, insan ruhunu olduğundan çok hür sanıyordu. her an kendimize sahip olabileceğimize inanıyordu. bu demektir ki, hayatın gafiliydi."
ahmet hamdi tanpınar - (bkz: huzur (kitap))
ahmet hamdi tanpınar - (bkz: huzur (kitap))
devamını gör...
am ile pm'i karıştırmak
şimdi yapacağım ufak açıklamadan sonra çözebileceğiniz problemdir. am, "ante-meridiem" için bir kısaltma ve bu söz latincede "öğleden önce" anlamına geliyor. pm ise "post-meridiem"in kısaltması ve tahmin edersiniz ki "öğleden sonra" anlamına geliyor. "post" zaten ingilizcede de "sonra" anlamına işaret eden bir ön ek olduğu için oradan da akla getirilebilir. tebrikler, artık karıştırmıyorsunuz.*
devamını gör...
kısır
çay ile birlikte serotonin deposu halini alır. bir de salatalık turşusu varsa tamamdır. resmen canım çekti şu an.
devamını gör...
normal sözlük'te kız tavlamak
ayarlayan arkadaşı tebrik ederim! umarım "ayarladığım" dediği kişiyi celp dönemlerinde havaya atıp "en büyük asker bizim asker" diye bağırmaz.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının lakapları
bir keresinde arkadaslarla oturuyoruz. hava kararmış ve eve gitmem gerekiyor. ama ortam nasıl güzel anlatmam. şakalar, espriler, kahkahalar havada uçusuyor. biz üç avanak sohbet ederken havanın karardığının farkına varmamışız tabii. bir de aydın'dan izmir' e döneceğim ve son otobüse kalmamam lazım çünkü daha aktarma yapacağım. annem aradı neredesin diye. ben de aklıma ilk gelen yalanı oldukça profesyonelce söylemiş bulundum. arkadaşlarım ben telefonu kapatır kapatmaz koyuverdiler kahkahayı ve o günden sonra lakabım* yalancı yarim'e çıktı. o günden beri arkadaşlarımın telefonunda dahi o şekilde kayıtlıyım ve yalandan nefret ettiğimi bildikleri için beni sinir etmek istedikleri zaman "yalancı yarim"derler.
devamını gör...
yks
çok affedersiniz ağzına tükürdüğümün sınavıdır. gençliğimi elimden aldı. yine de umarım iyi geçer, hayatta kalırım.
devamını gör...
kitap vs müzik
hem kitap hem plak satan güzide bir dükkanda arkadaşımla sohbet ederken içeriye giren iki müşteri arasındaki konuşmada geçen hebelep
- bu kitap mı yoksa bu plak mı?
- müzik ruhun gıdası ise kitap beyinin gıdasıdır. ikisini de al.
- bu kitap mı yoksa bu plak mı?
- müzik ruhun gıdası ise kitap beyinin gıdasıdır. ikisini de al.
devamını gör...
kapatınca kafa ütülüyormuş denilen şeyler
sussam tesiri yok, söylesem silivri efendim.,
onun dışında yazıcı, tarayıcı ve çamaşır kurutma makinesi sesi bu tarz seslere örnek verilebilir.
onun dışında yazıcı, tarayıcı ve çamaşır kurutma makinesi sesi bu tarz seslere örnek verilebilir.
devamını gör...
kargo
90'lı yılların efsane gruplarından birisidir. o döneme göre rockçı bir grup olarak adlandırılabilirler. grubun vokali koray candemir o dönemin genç kızlarının kalplerini düm tek tek attırırdı. "renklerin içinde"*,"yüzleşme", "son defa", "şairin elinde" en çok bilinen şarkılarıdır. bir ara mirkelam ile tekrar ekranlarda görünmüşlerdi ama sanırım şu an farklı üyelerle grup devam etmektedir.
devamını gör...
tuvalet kağıdı fiyatlarının saçmalaması
birçok market dolaşıp birim fiyatına ve adetine bakarak alıyorum. markette biraz fazla zaman geçirmeme neden oluyo ama 75 tl ne be, hangimizinki o kadar değerli?
devamını gör...
lucie
fransız şarkıcı ve söz yazarı pascal obispo 'ya ait superflu albümünde yer alan 1996 tarihli mükemmel şarkıdır.
obispo burada lucie ismindeki sevdiği kadına* hayatla, yaşamakla ve aşk ile ilgili öğüt vermektedir.
"lucie, benim. biliyorum, etrafındaki her şeyin parçalandığı böyle geceler var.
ama ileriye bak; hiç pes etmeden...
biliyorum, hiçbir şeyin çözümü değil
ama bazen kendini zorlamalısın.
acele et, lucie. bir kere yaşıyoruz ve bir kez ölüyoruz.
hiçbir şey için zamanımız yok.
yaşamda en önemli şey ki hiçbir kitapta söylenmemiştir;
anı yaşamaktır.
ve aynı zamanda aşktır.
lucie, kendine yüklenme. hiçbir pişmanlık yaşadıklarına değmez."
*rebecca'nın obispo'yu hüzünlendirdiği gibi değil; gözlerimizi mutluluktan nemlendirecek güzel insanlarla çevrili olmalıyızdır daima. çünkü bir kez yaşıyor ve bir kez ölüyoruz. hiçbir şey için yeterli zamanımız yokken sevmek için yeterince zamanımız olması bence pek bir anlamlı*.
obispo burada lucie ismindeki sevdiği kadına* hayatla, yaşamakla ve aşk ile ilgili öğüt vermektedir.
"lucie, benim. biliyorum, etrafındaki her şeyin parçalandığı böyle geceler var.
ama ileriye bak; hiç pes etmeden...
biliyorum, hiçbir şeyin çözümü değil
ama bazen kendini zorlamalısın.
acele et, lucie. bir kere yaşıyoruz ve bir kez ölüyoruz.
hiçbir şey için zamanımız yok.
yaşamda en önemli şey ki hiçbir kitapta söylenmemiştir;
anı yaşamaktır.
ve aynı zamanda aşktır.
lucie, kendine yüklenme. hiçbir pişmanlık yaşadıklarına değmez."
*rebecca'nın obispo'yu hüzünlendirdiği gibi değil; gözlerimizi mutluluktan nemlendirecek güzel insanlarla çevrili olmalıyızdır daima. çünkü bir kez yaşıyor ve bir kez ölüyoruz. hiçbir şey için yeterli zamanımız yokken sevmek için yeterince zamanımız olması bence pek bir anlamlı*.
devamını gör...
pfizer biontech aşısı dururken sinovac aşısı olan varoş
tercihimi biontech'ten yana yaptığım için ben değilim de
ne oldu şimdi varoş değil miyim artık, oysa ben ne severim o varoş sokakları, o insanları. beş para harcamadan hayatan zevk alan duruşları şiir olan insanları,imkansızlığın eseri mücadele insanları.
kimseyi öteki beriki yapmadan da fikir beyan edebilir aslında ama neyse.
ne oldu şimdi varoş değil miyim artık, oysa ben ne severim o varoş sokakları, o insanları. beş para harcamadan hayatan zevk alan duruşları şiir olan insanları,imkansızlığın eseri mücadele insanları.
kimseyi öteki beriki yapmadan da fikir beyan edebilir aslında ama neyse.
devamını gör...
kötü oda arkadaşı
insana öğrencilik hayatını zehir eden kişidir, sırf sana inat olsun diye, odayı arkadaşları ile doldurur, uyuduğunu bildiği halde ses çıkarır, lambayı söndürmez, yüksek sesle sakız çiğner.. daha neler neler, en sonunda canına tak eder kızın saçlarını eline bir güzel dolarsın final.
devamını gör...
bodoslama
dilimize yunanca’dan geçmiş bir kelime olan bodoslama geminin baş ve kıçında, gövdenin her iki yanının tam ortada birleştiği kalas veya metal dikme anlamına gelir.
denizcilik terimi olan bodoslama günlük hayatta “plan yapmadan bir işe girişmek, bir şeye pervasızca devam etmek, geminin limana yanlama durması" anlamlarında da kullanılır.
halkımız bu sözcüğü çok sevdiğinden birçok yerde kullanmaktadır.
son zamanlarda burun, göbek, meme gibi vücudun en ileri noktaları ima edilerek “sevgilim aniden önüme çıkınca bodoslama çarpıştık” denilmektedir.
"bodoslama bir hayatım var" denilerek paldır küldür, plansız bir hayat sürmek ima edilir.
kafa sözlük’te bodoslama tanım girmek: kafadan atma yoluyla salla gitsin puan gelsin amacıyla tanım girmektir.
bodoslama dalan şoför ise videoda yer almaktadır (frene geç basmasından dolayı kaza olmuştur).
denizcilik terimi olan bodoslama günlük hayatta “plan yapmadan bir işe girişmek, bir şeye pervasızca devam etmek, geminin limana yanlama durması" anlamlarında da kullanılır.
halkımız bu sözcüğü çok sevdiğinden birçok yerde kullanmaktadır.
son zamanlarda burun, göbek, meme gibi vücudun en ileri noktaları ima edilerek “sevgilim aniden önüme çıkınca bodoslama çarpıştık” denilmektedir.
"bodoslama bir hayatım var" denilerek paldır küldür, plansız bir hayat sürmek ima edilir.
kafa sözlük’te bodoslama tanım girmek: kafadan atma yoluyla salla gitsin puan gelsin amacıyla tanım girmektir.
bodoslama dalan şoför ise videoda yer almaktadır (frene geç basmasından dolayı kaza olmuştur).
devamını gör...
interstellar
christopher nolan'ın ne kadar efsanevi bir yönetmen olduğunu gözler önüne seren bir baş yapıt.
kurgu, hikaye akışı, oyuncular vs. her şey o kadar mükemmel ki. en güzel uyum müzikle hans zimmer - ınterstellar
baba-kız ilişkisini dramatize edenleri görüyorum ve şaşırıyorum. filmin içerisinde bilim kurgu/macera yanı sıra belki başka kategorizeler yapılabilir ama kesinlikle bu dram değil!
çünkü ortada bir baba-kız ilişkisi yok. cooper karakteri babalık hissiyatını veremeyecek kadar içindeki o büyük ben duygusundan ayrışamamış bir adam. her koşulda kibiri ve bencilliği baskın geliyor. o görevi kabul edip uzay ayak basması da zaten dünyayı ve insanlığı kurtarma bilincinden değil, içindeki o ilkel dürtüyü kontrol edemediğinden.
misal (bkz: inception) leonardo'nun canlandırdığı cobb karakteri tam bir baba simgesiydi, kurgunun temeli dahil her şeyi evlatlarına kavuşabilmek adına yapıyordu ve bu hissiyatı yansıtıyordu izleyiciye.
ama cooper maalesef adamım sen bu hikayenin cefakar babası değilsin.*
oğluna üvey evlat muamelesi yapan sensin, kızının sözünün hiç bir ehemniyeti yok gözünde, vurdumduymaz, memnuniyetsiz, kendi bildiğini okumaktan, kafanın dikine gitmekten başka birşey bilmeyen adamın tekisin.
"beni değil onu seçmisler" derken bile içten içe kızını kıskanıyorsun. neden ben değil o
bir anlığına da olsa bunu düşündüğüne eminim.
boyutun icinde yer alan kitaplığın arkasından kızının odasına bakarken, geçmişi tekrar yaşaman lanse ettiğin gibi bir pişmanlık yaratmadı. kızına gitmeme izin verme diyerek ağlarken bile zaaflarına yenik düşüyorsun.
ulen son sahnede kızın yaşlanmış, yoğun bakımda kablolara bağlı senden beter halde, etrafta yüzlerini bile görmediğin isimlerini bilmediğin torunların var. adam hala maval okuyor.
yuhh be duygusuz ...
hiç mi vicdan yok be sende bari son zamanlarında kızının yanında olsaydın.
murphy sen çok akıllı bir kızsın canım benim ama babanın kızı degilsin, iyi ki .
kurgu, hikaye akışı, oyuncular vs. her şey o kadar mükemmel ki. en güzel uyum müzikle hans zimmer - ınterstellar
baba-kız ilişkisini dramatize edenleri görüyorum ve şaşırıyorum. filmin içerisinde bilim kurgu/macera yanı sıra belki başka kategorizeler yapılabilir ama kesinlikle bu dram değil!
çünkü ortada bir baba-kız ilişkisi yok. cooper karakteri babalık hissiyatını veremeyecek kadar içindeki o büyük ben duygusundan ayrışamamış bir adam. her koşulda kibiri ve bencilliği baskın geliyor. o görevi kabul edip uzay ayak basması da zaten dünyayı ve insanlığı kurtarma bilincinden değil, içindeki o ilkel dürtüyü kontrol edemediğinden.
misal (bkz: inception) leonardo'nun canlandırdığı cobb karakteri tam bir baba simgesiydi, kurgunun temeli dahil her şeyi evlatlarına kavuşabilmek adına yapıyordu ve bu hissiyatı yansıtıyordu izleyiciye.
ama cooper maalesef adamım sen bu hikayenin cefakar babası değilsin.*
oğluna üvey evlat muamelesi yapan sensin, kızının sözünün hiç bir ehemniyeti yok gözünde, vurdumduymaz, memnuniyetsiz, kendi bildiğini okumaktan, kafanın dikine gitmekten başka birşey bilmeyen adamın tekisin.
"beni değil onu seçmisler" derken bile içten içe kızını kıskanıyorsun. neden ben değil o
bir anlığına da olsa bunu düşündüğüne eminim.
boyutun icinde yer alan kitaplığın arkasından kızının odasına bakarken, geçmişi tekrar yaşaman lanse ettiğin gibi bir pişmanlık yaratmadı. kızına gitmeme izin verme diyerek ağlarken bile zaaflarına yenik düşüyorsun.
ulen son sahnede kızın yaşlanmış, yoğun bakımda kablolara bağlı senden beter halde, etrafta yüzlerini bile görmediğin isimlerini bilmediğin torunların var. adam hala maval okuyor.
yuhh be duygusuz ...
hiç mi vicdan yok be sende bari son zamanlarında kızının yanında olsaydın.
murphy sen çok akıllı bir kızsın canım benim ama babanın kızı degilsin, iyi ki .
devamını gör...