düzgünce reddedersiniz size hakaretler etmeye başlarlar halbuki kabul etseydiniz dünyanın en iyi insanı olacaktınız ama etmediğiniz için bir anda en kötü siz olursunuz iki yüzlülük yaparlar. hayırdan anlamazlar. insanı sinir ederler.
devamını gör...

bir tarafta at sırtında düşmanları yurdumuzdan püskürten gazi mustafa kemal atatürk, diğer tarafta ata bile binemeyen recep tayyip erdoğan...

çok saçma bir açıklama olmuş.
devamını gör...

önemli bir çoğunluğu eski fenerbahçelidir.

gelecekte de yine iskelet kadroyu eski fenerbahçeli erkekler oluşturacaklardır.
devamını gör...

"yakın temas*" ufolojide bir kişinin dünya dışı akıllı yaşam formları ile kurduğu teması belirtmek için kullanılır. bu terminoloji ve sistemi ortaya ilk atan kişi astronom ve ufolog j. allen hynek dir.

hynek in orjinal sınıflandırmasında 3 tür vardır. 4. ve 5. tür başka kişiler tarafından ortaya atılmıştır ve evrensel olarak kabul görmez.

ve yine hynek e göre görülen şeyin bir yakın temas olduğundan emin olmak için 500 fitden daha yakında olması gerekir, böylece görülen şeyin başka bir hava aracı ve atmosferik fenomen olmadığından emin olunur. ayrıca 500 fitden uzak görsel temas sağlanamayan ve sadece radar ile tespit edilen ufolar yakın temas sayılmaz çünkü bazı atmosferik fenomenlerden ötürü radarlar zaman zaman yanılabiliyor.

hynek ufo gözlemlerini mesafelere göre 6 sınıfa ayırmıştır. 500 fit ve üzeri için gece görülmüşse "gece ışıkları" gündüz görülmüş ise "günışığı diskleri" radarda görülmüş ise "radar görselleri" olarak tanımlıyor.
500 fitin altına gelince yakın temas türlerine geçiyoruz.

1. türden yakınlaşmalar: 500 fitden daha yakın bir mesafede bir ufo görmek bu kategoriye giriyor, en sık yaşanan yakın temas türü budur.

2. türden yakınlaşmalar: fiziksel bir kanıt veya etki olan durumlar. örneğin 1. türde bir yakınlaşma sırasında gözlemciler üzerinde tuhaf etkiler olursa bu artık 2. türe yükseliyor. veya etraftaki hayvanlarda garip davranışlar ortaya çıkarsa ya da bir ekin çemberi, ufo enkazı, elektronik cihazlarda bozulma, kimyasal ve radyoaktif izler gibi şeyler görülürse kısacası fiziksel bir bulgu olursa bu 2. türden yakınlaşma sayılıyor.

3. türden yakınlaşmalar: bizzat hareketli bir varlığı görme durumudur, bu bir uzaylı olabilir, bir robot veya hologram olabilir. en az karşılaşılan ve sanırım henüz bir kaydı olmayan tek yakınlaşma türüdür.

ufolog ted bloecher hynek in "3. türden yakınlaşmalar" sınıflandırmasının 6 alt başlığı olduğunu ileri sürüyor bunlar:
a (aboard) : varlığın yalnızca ufonun içerisinde gözlemlenmesi durumu.
b (both) : varlığın ufonun hem içinde hem de dışında gözlemlenmesi durumu.
c (close) : varlığın ufonun yakınında gözlemlendiği ama içeri veya uzağa gitmediği durumu.
d (direct) : bir varlık görüldüğü halde bir ufo görülmemesi fakat eş zamanlı olarak bölgede ufo aktivitesi rapor edilmesi durumu.
e (excluded) : bir varlık görülmesi fakat bölgede hiçbir ufo aktivitesi rapor edilmemesi durumu.
f (frequence) : hiçbir ufo veya varlık görülmemesi fakat kişinin "akıllı iletişim" yaşaması durumu.

hynek in orjinal sınıflandırmasında bulunmayan fakat bazı çevrelerce kabul edilen diğer iki yakın temas türü:

4. türden yakınlaşmalar: kişinin dünya dışı akıllı yaşam formları tarafından kaçırıldığı (alıkonduğu) durumlardır. bunun evrensel olarak kabul görmeme nedeni bazı kişiler bu durumları bir kaçırılma vakası olarak görmemekte ve kişilerin kendi rızası ile olduğunu savunmaktadır ve bu yüzden 3. türe dahil edilmesi gerektiğini savunurlar. bazı kişiler ise tamamen kaçırılma olaylarının varlığını reddeder.

5. türden yakınlaşmalar: insan kaynaklı ve öncülüğünde dünya dışı akıllı yaşam formları ile iletişim başlatılması durumudur. ilk olarak steven greer tarafından ortaya atılmıştır. detaylı bilgi için (bkz: ce-5)
devamını gör...

#752380 numaralı tanimda belirtildiği gibi barney stinson tarafından bu konu tartışmaya kapatılmıştır.

devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

tarihin gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerinden biridir. birincilik kendisinin mi yoksa andrei tarkovsky'nin mi tartışılır fakat istisnasız her biri çok derin ve sanat eseri inceler gibi incelenebilecek, görmesini bilenler için çok şey anlatacak filmlerin yönetmenidir.
(bkz: the seventh seal) (bkz: persona)(bkz: vargtimmen) eserlerinden bazılarıdır.
devamını gör...

lisedeyken voleybol takimindaydim. hic maca gitmedim ama bizim takim şampiyon olunca bende madalya almistim.
devamını gör...

sabah alarmın iğrenç sesiyle uyandım. aman tanrım geç kalmışım! hemen üstüme düğünde giyilmesi gereken kıyafetlerimi(!) giyip okula koştum. ve o anda son model şahinden(!) inen meteor ile çarpıştım. adidas ayakkabısı ve nike çantasıyla çok karizmatik ve seks.ydi. inanamıyorum sanırım bu ilk görüşte aşktı.
"önüne baksana öküz"
dudağı yana kıvrıldı ve beni nerden çıktığını bilmediğim duvarla arasına alıp "sen artık benimsin" dedi. onun olma fikri bile inanılmaz ve harikaydı... (ne eksik ne fazla jöfmskckzjc)
devamını gör...

gece mideden gelen kazınma seslerine fit bir vücut için aldırış etmeksizin uykuya kendini telim etme halidir.
devamını gör...

duştan çıkıp bir koşu açtığım an anonsumuzun çıkmasıyla üzerimdeki havluyu fırlatıp atıp oynamaya başladığım yayın.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

makine mühendisliği bölümünün en belalı iki dersinden biridir.diğeri için (bkz: akışkanlar mekaniği)

dört tane yasası vardır.sıfırıncı yasa hikayesi nedeniyle ilginçtir.

termodinamiğin sıfırıncı yasası
bilindiği gibi sayma sayıları birden başlamaktadır. buna rağmen, termodinamik yasalarının birden değil de sıfırdan başlamasının sebebi, bu yasanın birinci ve ikinci kanunlarının ortaya konmasından yarım yüzyılı aşkın bir süre sonra anlaşılabilmesidir.

bu kanun ilk olarak 1931 yılında r. h. fowler tarafından ortaya konmuştur.

bilindiği gibi, yüksek ısılı yerden düşük ısılı yere doğru daima bir geçiş söz konusudur. bu olgudan hareketle, termodinamiğin sıfırıncı yasası, “termal denge” kavramına dayanmaktadır ve şu temel yargı ile ifade edilmektedir:
“iki ayrı cisim bir üçüncü cisimle ısıl dengede ise birbirleriyle de ısıl dengededir.”

bu ifade, temas halinde olan cisimlerin ısı alış verişinde bulunduklarını ve belirli bir süre sonunda da termal dengeye gelerek aynı sıcaklıklara sahip olacaklarını söylemektedir.

termodinamiğin birinci yasası
yoktan enerji üretmek ya da var olan enerjiyi yok etmek için yapılan çalışmaların başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından birinci yasa ortaya çıkmıştır. yapılan deneyler sonucunda, kütle gibi enerjinin de korunduğu sonucuna ulaşılmıştır. termodinamiğin birinci yasası, şu temel yargı ile ifade edilmektedir:

“enerji var iken yok, yok iken de var edilemez, ancak bir halden diğer bir hale dönüştürülebilir.”

bu yargı ile enerjinin yaratılamayacağı ve yok edilemeyeceği bilinerek tüm fiziksel ve kimyasal olaylar için enerji denklikleri yazılır. eğer bir sistem ya da obje enerji kazanırsa bu enerji mutlaka dışardan bir yerden gelmek zorundadır.

giren enerjilerin toplamı=çıkan enerjilerin toplamı
enerji dönüşümü / enerji değişimi= giren enerjilerin toplamı – çıkan enerjilerin toplamı

işin ısıya dönüşümü benjamin thomson (1753-1814) ve james prescott joule (1818-1887) tarafından nicel olarak incelenmiştir. diğer enerji türlerinin tümüyle ısıya dönüştüğünü deneysel olarak gösteren joule, 1840 yılında 1 cal’lik ısının 4,184 j değerindeki işe eşit olduğunu bulmuştur.

birinci yasa içinde iç enerji (u) ve entalpi (h) hal fonksiyonları yer alır. bu değerler ile enerjinin niceliği ortaya koyulur. birinci yasa ile elde edilen verim değerleri ise sistemin termal verimi ifade etmektedir.

birinci kanunu matematiksel olarak kanıtlamak olanaksızdır fakat doğadaki hâl değişimlerinin tümünün birinci kanuna uyduğu bilinir. bu da yeterli bir kanıt olarak sayılabilir.

termodinamiğin ikinci yasası
birinci yasa, enerjinin miktarı ve korunumunu ortaya koyarken ikinci yasa, enerjinin işe dönüşebildiği kısmı yani kalitesini ele almaktadır.

termodinamiğin ikinci yasası, hal değişimlerin herhangi bir yönde değil, belirli bir yönde gerçekleşeceğini söyler. termodinamiğin birinci ve ikinci yasası’nı sağlamayan bir hal değişimi gerçekleşemez.

enerji, daima kendini yok etme eğilimindedir. yani, yüksek potansiyellere ulaşan enerji, kendini daha düşük yoğunluğa sahip başka bir enerji formuna dönüştürme eğilimindedir.

termodinamiğin ikinci yasası, gerçekleşen olayların entropiyi artıracak yönde (enerji miktarının azalması yönünde) gerçekleştiğini ifade etmektedir. doğadaki bütün olaylar ikinci yasaya nedeniyle gerçekleşir.

termodinamiğin ikinci yasası şu temel yargıyı ortaya koymaktadır:

“enerjinin tamamı faydalı işe çevrilemez, bir kısmı sistemin içsel bütünlüğünü korumak için kullanılır.”

ikinci yasaya göre, herhangi bir süreçte bir sistem ve çevresindeki entropi değişimi ya “sıfır” yada “pozitiftir”. yani evrenin entropisi sürekli artma eğilimindedir. bu durumda, ikinci yasaya göre evrendeki hem enerji hem de madde zaman ilerledikçe daha az faydalı iş yapabilir hale gelmektedir.

bir sistemin enerjisi ne kadar fazla ise o kadar fazla iş yapılabilir. bununla birlikte, bir sistemin sahip olduğu enerjinin tümü iş yapmada kullanılamaz; bir kısım enerji sistemin içsel bütünlüğünün korunması için saklanır. bu durumda iş yapabilmede kullanılan enerji genellikle serbest enerji olarak adlandırılır. serbest enerji, bazen ekserji (exergy) olarak da adlandırılır.

termodinamiğin üçüncü yasası
termodinamiğin üçüncü kanunu, mutlak sıfır sıcaklığındaki maddelerin entropisi ile ilgilidir ve esas olarak mükemmel bir kristal maddenin mutlak sıfır sıcaklığındaki (-273c°) entropisinin sıfır olduğunu ifade eder. bu kanunla entropi için başlangıç değer şartları belirlenir.

mutlak sıfır, bir cismin keyfi olarak yakınlaşabileceği, ancak asla erişemeyeceği bir sıcaklıktır. laboratuarda 2.0 x 10-8 k kadar düşük sıcaklıklar elde edildi, ancak mutlak sıfıra ulaşılamadı.

termodinamiğin üçüncü yasası şu temel yargıyı ifade etmektedir:
“bir nesnenin sıcaklığını sonlu sayıda aşamada mutlak sıfıra indirmek olanaksızdır.”

kaynak:
www.enerjiportali.com/termo...
devamını gör...

içinde olduğumuz ay.
hoş geldin mart
"vazgeçtim bu dünyadan

tek ölüm paklar beni

değmez bu yangın yeri

avuç açmaya değmez.”

shakespeare yüzlerce yıl önce yazmış. bir yerlere ait olmadığını anladığı bir zamanda yazmıştır muhtemelen.

her gün kadına şiddet ile ilgili haberler görüyoruz. eğitim seviyesi artıyor ama bu tür olaylar azalmıyor. dışarıdan bakınca, iki yetişkin insan görülen çiftler, hoş başlayan ilişkilerini nasıl bu kadar çirkinleştirebiliyor. hiçbir kadın kendisini dövsün diye bir erkekle beraber olmaya başlamıyor. adamların da ilişkiye başlarken “ben bunu bir temiz döverim” diye başladığını sanmıyorum. ipler nerede kopuyor?

her kadına şiddet sonrası tüm erkeklere faturayı kesmekle yol alınmıyor. alınsaydı çoktan biterdi kadına şiddet. yürüyüşler yapılıyor, sloganlar atılıyor, ertesi gün bir başka kadına şiddet vakası gerçekleşiyor.

kadına yönelik artan şiddetlerin bir sebebi de vazgeçmemek olabilir mi? inadına, olanlara rağmen olduğu gibi yaşamaya devam etmek olabilir mi?

yaşamak için inat etmeye gerek var mı?

son nefese kadar bize bahşedilmiş bir nimet yaşamak. son nefese kadar bize bahşedilen beden ve son nefese kadar verilen rızık ile yasayabiliriz zaten. inat etmeye gerek yok. inadına olamayacak bir insanı, olamayacağı bir insan yapmaya gerek yok. inadına sevmeyen, saygı duymayan bir insana katlanmaya gerek yok. inadına huzursuz bir eve mahkûm olmaya gerek yok.

bir patron sözü vardır, ‘kimse vazgeçilmez değildir.’ diye. çiftler için de geçerli olabilecek söz.

vazgeçemeyenler yüzünden diğer taraf kendini vazgeçilmez sanıyor. karşısındaki insana etmediğini bırakmıyor.

içinde sevgi açlığı olan kadınlar-adamlar var. kendisiyle kalmaktan korktuğu için, yalnız kalmaktan korktuğu için karşısındaki insanın tüm yanlışlarını sineye çekiyor.

kendiyle yalnız kalmaktan korkmasa, karşısındaki insan ondan çekinecek. saygı duymaya başlayacak, kendine çeki düzen verecek.

din ve devlet de dâhil, hiçbir otorite insana istemediği bir hayatı zorlayacak emirler ve kanunlar içermiyor. islamiyet için insan hayatı kutsal. islamiyet için insan ruhu da kutsal. kimsenin, bir başkasının ruhunu incitmesine müsaade etmiyor. en büyük günahlardan biri kul hakkı. bir kul, bir başka kulun hakkını yemesin diyor islamiyet. kul hakkı bazen mala zarar vermek olur, bazen bağırmak olur, bazen şiddet olur. zulme uğrayan kul, zalimlik yapana hakkını helal etmezse allah da zalim olanı affetmiyor.

devlet de müsaade etmiyor zalimliklere. aile içinde bile olsa, zalimlik yapana gereken cezayı veriyor.

zalimlere boyu eğmeden, gün görmek için yapılması gereken, zulme müsaade etmemek. zalimliği tescillenmiş insandan uzak durmak. hesap yapmadan, yalnızlıktan korkmadan, kendiyle baş başa kalmaktan korkmadan, zalimlik yapandan uzak durmak zorundayız.

göçmen kuşlar gibi, mutlu olacağımız, iyi olacağımız yerlere uçmalıyız. mart ayı göçmen kuşların türkiye’ye gelme zamanı. yuvalarını hayatlarını bırakıp türkiye’de yeni bir hayat kurmaya geliyorlar. binlerce kilometrelik yolculuk yapıyorlar. kiminin küçücük kanatları var. bu kanatlarla bu yola çıkılır mı diye düşünmeden çıkıyorlar yola. yolda ne yeriz ne içeriz diye düşünmüyorlar. onları yaratan yaratıcı, onlara müthiş içgüdüleri vermiş. o içgüdülere güvenip kanat çırpıyorlar.

biz insanlara, yaratıcı hem donanım hem akıl verdi. bizim yapmamız gereken, önceki tecrübelerimizden ders almak. okuduklarımızdan ders almak. sonramızı daha iyi etmeye çalışmak. sonramızı daha iyi etmek için, kötü olan öncelerden vazgeçmemiz gerekiyor.

önce yaratıcıya, sonra kendimize güvenerek, kendimize güzel bir sonra sağlamak elimizde.

mart ayı, baharın ilk ayı. bahar kuzey yarımkürede tüm doğanın yeniden başladığı aydır. meyveler çiçek açar, hayvanlar yavrular, göçmen kuşlar gelir, ekinler ekilmeye başlar. yaz mevsimi içindir tüm hazırlık. mart ayının bir günü de kadınlar günü’dür. sembolik bir gündür. hediye sektörüne, çiçek sektörüne yarayan bir gündür. kadın aşağı, kadın yukarı edilir bir gün. bir önceki gün ve bir sonraki günden farklı olarak.

kadınlar da doğa gibidir. dünyayı güzelleştirmeye çabalarlar. güzelleştirdikçe mutlu olur kadınlar. temizler mutlu olur, yemek yapar mutlu olur, yardım eder mutlu olur, gülümser mutlu olur.

koronalı günleri geride bırakmayı umduğumuz bu mart ayında, yeni gelmiş göçmen kuşlar gibi yeni güzel günler görebilmek için uğraşmamız gerekiyor. göçmen kuşun, yuvasını yapma telaşı gibi umut dolu bir telaşla sarılmalıyız mart ayına. göçmen kuşun gerisinde bıraktığı, vazgeçtiği gibi, zamanı dolan her şeyi geride bırakmalıyız. her şeyin güzel olması için eskilerden vazgeçmemiz gerekiyor. iyi gitmeyen şeylerden vazgeçersek iyi olan günlere varabiliriz. hoş geldin mart.
devamını gör...

insanların çoğunun bencil olduğu.
devamını gör...

hatta kimse kimseyi görmesin.
sayfaya gelince herkes sadece kendini görsün diyerek arttırıyorum .
devamını gör...

gülben ergen : bana bi’ şey olmaz .net.
devamını gör...

bak şimdi dostum sana bir iyi bir de kötü haberim var.
kötü haber : sen büyük ihtimalle cennete gidemeyeceksin.

iyi haber : hiçkimse gidemeyecek *
devamını gör...

3-2-1-2-3 seklinde uyguladigim metottur.

cunku başak burcuyumdur; duzen, nizam ve disiplin benim gobek adimdir*.
devamını gör...

sözlükte belirli yazarların sıkça yaptığı bir davranıştır. evet beğeni alınca ister istemez mutlu oluyoruz. fakat bunun içten beğenilmesi okumakla mümkün oluyor. okumadığınızı beğeni bildirimlerinin arasındaki süre farkıyla anlayabiliyorum*. ricamdır okumaya değer görmüyorsanız beğenmeye değer de görmeyin.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim