analog fotoğrafçılık
fotoğrafı çektikten sonra görememek, filmi banyoya verdikten sonraki bekleme süreci ve ne çıkacağını bilmemenin heyecanını telefon kameraları vermediği için merak saldığım hede.
ilk filmimi yıkatmaya verdiğimde filmi makineye takmadığım için hiç bir fotoğrafımın çıkmamış oluşuyla hüzünlere sürüklendim gerçi. nasıl takamamayı başardıysam.
ilk filmimi yıkatmaya verdiğimde filmi makineye takmadığım için hiç bir fotoğrafımın çıkmamış oluşuyla hüzünlere sürüklendim gerçi. nasıl takamamayı başardıysam.
devamını gör...
wikipedia'dan copy paste yapan yazarın parantez içindeki rakamları bile silmemesi
rezil eylem.
bu eylemi yapan yazar komik içerikli başlıklara
''hayırlı forumlar kardeş'' yazmaktan da keyif alır.
isviçredeki bir kasaba hakkında başlık açan yazarlar bile var, çok komik.
bu eylemi yapan yazar komik içerikli başlıklara
''hayırlı forumlar kardeş'' yazmaktan da keyif alır.
isviçredeki bir kasaba hakkında başlık açan yazarlar bile var, çok komik.
devamını gör...
ali şeriati
inandığı allah'tan dindarlara din nasip etmesini ister.
"descartes'in şu cümlesi oldukça meşhurdur: "düşünüyorum, o halde varım". bu, descartes'in şüphesidir. descartes, önce her şeyden şüphe etmiş, sonra böyle demiştir. fakat şüphe etmekte olduğum hususunda şüphe edemem. öyleyse ben varım ki şüphe ediyorum, şu halde ben varım. sonra da "düşünüyorum, o halde varım." cümlesiyle tanındı, ünlendi ve bütün öğreti veya doktrinini bu cümlesine dayalı olarak ispatlayıp geliştirdi.
ikinci söz gide'in sözüdür: "hissediyorum, o halde varım".
üçüncü söz de albert camus'nun şu sözüdür: "başkaldırıyorum, o halde varım". bu daha doğrudur. aslında "var" olmanın bu üç ölçütünden her biri doğrudur. o, düşünüyor; vardır ki düşünüyor. duyumsayan, hisseden kimse vardır ki hissediyor. başkaldıran kişi vardır ki başkaldırıyor, isyan ediyor. fakat burada üç tane "imek" (var bulunmak) vardır. insana özgü olan en üstün var oluş, "başkaldırıyorum, o halde varım" dır. "
düşünmenin, hissetmenin, sorgulamanın ve hatta baş kaldırmanın insana özgü bir yükümlülük olduğunu anlatır.
"çünkü devrimci din, gerici dini kendiliğinden yok eder...
tipki ilmin cehaleti, ışığın karanlığı...yok ettiği gibi."
ve ebuzer'i şöyle anlatır;
büyük bir inkılapçıdır; soyluluğa, baskıya, zorbalığa, adam kayırmacılığa, yoksulluğa ve imtiyaza karşıdır!
phroudhon'dan daha iyi konuşan bir kimse. hedef şudur:
"bu halk uyansın ve dinin, onlara yutturulan ve çıkar için araçsallaştırılan bir şey olmadığını bilsin!" ayrıca hayatin da onların yaşadığı hayat olmadığını bilsin. ebuzer'in şu mesajını halka ulaştıralım:
"evinde yiyecek ekmeği bulunmadığı halde insanlar üzerine yalınkılıç yürümeyen kişiye hayret ederim."
"sizi rahatsız etmeye geldim...!"
din istismarcılarını, cahilleri, düşünmeyenleri, hakkını bilmeyenleri, hakkını aramayanları, kula boyun eğenleri rahatsız etmeye gelmiş devrimci bir düşünür.
"okuyun diyor, okuyun.
çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor."
"descartes'in şu cümlesi oldukça meşhurdur: "düşünüyorum, o halde varım". bu, descartes'in şüphesidir. descartes, önce her şeyden şüphe etmiş, sonra böyle demiştir. fakat şüphe etmekte olduğum hususunda şüphe edemem. öyleyse ben varım ki şüphe ediyorum, şu halde ben varım. sonra da "düşünüyorum, o halde varım." cümlesiyle tanındı, ünlendi ve bütün öğreti veya doktrinini bu cümlesine dayalı olarak ispatlayıp geliştirdi.
ikinci söz gide'in sözüdür: "hissediyorum, o halde varım".
üçüncü söz de albert camus'nun şu sözüdür: "başkaldırıyorum, o halde varım". bu daha doğrudur. aslında "var" olmanın bu üç ölçütünden her biri doğrudur. o, düşünüyor; vardır ki düşünüyor. duyumsayan, hisseden kimse vardır ki hissediyor. başkaldıran kişi vardır ki başkaldırıyor, isyan ediyor. fakat burada üç tane "imek" (var bulunmak) vardır. insana özgü olan en üstün var oluş, "başkaldırıyorum, o halde varım" dır. "
düşünmenin, hissetmenin, sorgulamanın ve hatta baş kaldırmanın insana özgü bir yükümlülük olduğunu anlatır.
"çünkü devrimci din, gerici dini kendiliğinden yok eder...
tipki ilmin cehaleti, ışığın karanlığı...yok ettiği gibi."
ve ebuzer'i şöyle anlatır;
büyük bir inkılapçıdır; soyluluğa, baskıya, zorbalığa, adam kayırmacılığa, yoksulluğa ve imtiyaza karşıdır!
phroudhon'dan daha iyi konuşan bir kimse. hedef şudur:
"bu halk uyansın ve dinin, onlara yutturulan ve çıkar için araçsallaştırılan bir şey olmadığını bilsin!" ayrıca hayatin da onların yaşadığı hayat olmadığını bilsin. ebuzer'in şu mesajını halka ulaştıralım:
"evinde yiyecek ekmeği bulunmadığı halde insanlar üzerine yalınkılıç yürümeyen kişiye hayret ederim."
"sizi rahatsız etmeye geldim...!"
din istismarcılarını, cahilleri, düşünmeyenleri, hakkını bilmeyenleri, hakkını aramayanları, kula boyun eğenleri rahatsız etmeye gelmiş devrimci bir düşünür.
"okuyun diyor, okuyun.
çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor."
devamını gör...
la piel que habito
thierry jonquet'in tarantula adlı romanından uyarlanan film. bolca acı, dram, entrika, ihanet, ölüm barındırıyor. bu anlamda bakınca pembe dizi havası taşıyor.konusu itibariyle ilgi çekici. gerilim, rahatsız olma gibi hisleri yaşamak, özgün bir film izlemek isteyenler için biçilmiş kaftan. film müzikleri çok isabetli seçilmiş, bütün gerilimi, acıları akıp giden bir nehir kadar olağanlaştırmış.
---bundan sonrası filmin içeriği hakkında bilgi içeriyor---
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
cerrah, kardeşiyle yasak ilişki yaşayan, birlikte kaçarken araba yandığı için yüzü tanınmaz hale gelen eşini iyileştirmek istiyor.-bu arada cerrah ve kardeşi anne bir kardeşler ve bunu bilmiyorlar. ikisi de annelerinin başka adamlardan yasak ilişkileri sonucunda dünyaya gelmiş.- onun için yoğun araştırmalar yapıyor, çaba gösteriyor ama eşi camda yansımasını görünce dehşete düşüp intihar ediyor. eşine çok aşık olan adamın elinde ona dair tek kalan şey kızları. kızın da annesini intiharını görünce psikolojisi bozuluyor. uzun süren bir tedavi görüyor. yavaş yavaş düzelirken bu defa biri ona tecavüz girişiminde bulunuyor. zaten zayıf bir psikolojiye sahip olan acı dolu ruhu buna dayanamayıp intihar ediyor. babası kızının intikamı için çocuğun peşine düşüyor.
cezalandırma şekli çok ürkütücü. çocuğun bedenini kadın bedenine dönüştürüyor ve hayvandan insana gen aktarımıyla elde ettiği suni deriyle ona yepyeni bir yüz, beden yapıyor. bu arada hayvanlardan insanlara yapılan gen aktarımı etik değil, bir suç. yani çocuğu hem yasak deneyinde kobay olarak kullanıyor, hem de evladının ölümüne neden olan tecavüzcünün ruhunun ait olduğu bedeni çalıyor. hormonsuz vajina ameliyatı falan yapıyor. bu bedeni eşine öykünerek inşa ediyor. işin ilginç yanı adam bu bedene zamanla aşık oluyor. tecavüzcü çocuk da bu durumu kullanarak o evden kurtulmayı başarıyor.adamı ve hizmetçileri sandığı annesini öldürüyor.
kızının sevgisinden dolayı canavar gibi soğukkanlılıkla bu kadar şey yapan adam, sonunda eşinin suretine yenik düşüyor. bir kez daha eşine güvenmenin bedelini ödüyor. kendi yarattığı beden onu öldürürken "sana güvenmiştim, diyor." aşk sevgi ne kadar büyük bir zaaf. insanı ne kadar da savunmasız bir hale getiriyor.
bir de işin anne boyutu var. yasak aşklarının bedelini oğullarının birbirlerine ihanetiyle ve birbirlerini öldürmeleriyle ödüyor. sokaklarda büyüyen diğer oğlu, kazadan sonra eve dönüyor. doktorun yarattığı bedeni görüyor. ölen sevgilisine benzeyen bedene tecavüz ederken kardeşi tarafından öldürülüyor. yasak aşk yaşamasaydı oğullarından biri annesini tanırdı, ona anne derdi. diğeri de kötü koşullarda büyüyüp it kopuk olmazdı. ağabeyini tanısa belki onun eşiyle ilişki yaşamazdı.
tutkular, zaaflar insanın hayatını işte böyle mahvediyor.
---bundan sonrası filmin içeriği hakkında bilgi içeriyor---
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
cerrah, kardeşiyle yasak ilişki yaşayan, birlikte kaçarken araba yandığı için yüzü tanınmaz hale gelen eşini iyileştirmek istiyor.-bu arada cerrah ve kardeşi anne bir kardeşler ve bunu bilmiyorlar. ikisi de annelerinin başka adamlardan yasak ilişkileri sonucunda dünyaya gelmiş.- onun için yoğun araştırmalar yapıyor, çaba gösteriyor ama eşi camda yansımasını görünce dehşete düşüp intihar ediyor. eşine çok aşık olan adamın elinde ona dair tek kalan şey kızları. kızın da annesini intiharını görünce psikolojisi bozuluyor. uzun süren bir tedavi görüyor. yavaş yavaş düzelirken bu defa biri ona tecavüz girişiminde bulunuyor. zaten zayıf bir psikolojiye sahip olan acı dolu ruhu buna dayanamayıp intihar ediyor. babası kızının intikamı için çocuğun peşine düşüyor.
cezalandırma şekli çok ürkütücü. çocuğun bedenini kadın bedenine dönüştürüyor ve hayvandan insana gen aktarımıyla elde ettiği suni deriyle ona yepyeni bir yüz, beden yapıyor. bu arada hayvanlardan insanlara yapılan gen aktarımı etik değil, bir suç. yani çocuğu hem yasak deneyinde kobay olarak kullanıyor, hem de evladının ölümüne neden olan tecavüzcünün ruhunun ait olduğu bedeni çalıyor. hormonsuz vajina ameliyatı falan yapıyor. bu bedeni eşine öykünerek inşa ediyor. işin ilginç yanı adam bu bedene zamanla aşık oluyor. tecavüzcü çocuk da bu durumu kullanarak o evden kurtulmayı başarıyor.adamı ve hizmetçileri sandığı annesini öldürüyor.
kızının sevgisinden dolayı canavar gibi soğukkanlılıkla bu kadar şey yapan adam, sonunda eşinin suretine yenik düşüyor. bir kez daha eşine güvenmenin bedelini ödüyor. kendi yarattığı beden onu öldürürken "sana güvenmiştim, diyor." aşk sevgi ne kadar büyük bir zaaf. insanı ne kadar da savunmasız bir hale getiriyor.
bir de işin anne boyutu var. yasak aşklarının bedelini oğullarının birbirlerine ihanetiyle ve birbirlerini öldürmeleriyle ödüyor. sokaklarda büyüyen diğer oğlu, kazadan sonra eve dönüyor. doktorun yarattığı bedeni görüyor. ölen sevgilisine benzeyen bedene tecavüz ederken kardeşi tarafından öldürülüyor. yasak aşk yaşamasaydı oğullarından biri annesini tanırdı, ona anne derdi. diğeri de kötü koşullarda büyüyüp it kopuk olmazdı. ağabeyini tanısa belki onun eşiyle ilişki yaşamazdı.
tutkular, zaaflar insanın hayatını işte böyle mahvediyor.
devamını gör...
insanı yoran şeyler
istemeden yapmak zorunda kalınan herşeydir.
bazen sevmediğiniz bir insana merhaba demek, bazen sevmediğiniz işte ömrünüzün en güzel zamanlarını heba etmektir. sizi yıpratan boşanamadığınız eşiniz, bağını koparamadığınız aileniz bazen de aralarında olmayı çok da istemeyeceğiniz arkadaş grubunuzdur.
yanlış zamanda ve yanlış coğrafyada doğduğunuzu düşündürten herşeydir. başka bir bedende, başka bir çevrede, daha farklı sosyo-ekonomik durumda yaşamın hayalidir. içinde bulunduğunuz durumun veya genel olarak dünyanın sahteliğidir. siz bir olgunluk ve doğallık beklerken vıcık vıcık insanların laçka tavırları, samimiyetsiz oluşlarıdır.
pişmanlıklarınızdır veya vicdan azaplarınızdır. gelecek kayglarıdır, geçmişin derinlerde açtığı yaralarıdır. bazen de beynizin içinde devamlı dönüp duran, sizi kıskıvrak yakalayan, kaçamadığınız düşüncelerdir. razı geldiğiniz kaderinizdir. çabalamaktan vazgeçtiğiniz anlarda hissettiklerinizdir. pes etmek zorunda kalmaktır.
belki de ruhu yoran en ağır şey, dünya üzerinde farklı coğrafyalarda, farklı hayatların birbir türlü acı çektiğini bilerek, buna engel olabilecek hiçbir şey yapmadan/yapamadan güzel vakit geçirmeye çalışmaktır.
bazen sevmediğiniz bir insana merhaba demek, bazen sevmediğiniz işte ömrünüzün en güzel zamanlarını heba etmektir. sizi yıpratan boşanamadığınız eşiniz, bağını koparamadığınız aileniz bazen de aralarında olmayı çok da istemeyeceğiniz arkadaş grubunuzdur.
yanlış zamanda ve yanlış coğrafyada doğduğunuzu düşündürten herşeydir. başka bir bedende, başka bir çevrede, daha farklı sosyo-ekonomik durumda yaşamın hayalidir. içinde bulunduğunuz durumun veya genel olarak dünyanın sahteliğidir. siz bir olgunluk ve doğallık beklerken vıcık vıcık insanların laçka tavırları, samimiyetsiz oluşlarıdır.
pişmanlıklarınızdır veya vicdan azaplarınızdır. gelecek kayglarıdır, geçmişin derinlerde açtığı yaralarıdır. bazen de beynizin içinde devamlı dönüp duran, sizi kıskıvrak yakalayan, kaçamadığınız düşüncelerdir. razı geldiğiniz kaderinizdir. çabalamaktan vazgeçtiğiniz anlarda hissettiklerinizdir. pes etmek zorunda kalmaktır.
belki de ruhu yoran en ağır şey, dünya üzerinde farklı coğrafyalarda, farklı hayatların birbir türlü acı çektiğini bilerek, buna engel olabilecek hiçbir şey yapmadan/yapamadan güzel vakit geçirmeye çalışmaktır.
devamını gör...
betanekol
kolinesterazlara dayanıklı, gis ve mesane üzerinde en güçlü etkiyi gösteren direkt etkili parasempatomimetik ajandır.
flask tip nörojenik mesane ve reflü özefajit tedavisinde kullanılır.
buna ek olarak mide boşalma hızını arttırarak mide atonisinde kullanılmaktadır.
flask tip nörojenik mesane ve reflü özefajit tedavisinde kullanılır.
buna ek olarak mide boşalma hızını arttırarak mide atonisinde kullanılmaktadır.
devamını gör...
vampir
vampir efsanelerinin çıkış noktası aslında porfiria hastalığıdır.
bu hastalıkta alyuvarlardaki hemoglobinlerde yer alan hem'in yapısında bulunan porfirin sentezinde bozukluk vardır.
hastalar güneşe çıktıklarında ciltlerinde kabarcık,kaşıntı ve şişme meydana gelir.güneş ışığına aşırı duyarlıdırlar.
ayrıca cilt tutulumundaki nekroz ve çekilmeler nedeniyle dişler açığa çıkar,yani ağızdan taşar
ayrıca tarihte bazı porfiria hastaları,gelişen anemilerini,kan içerek giderebileceklerini düşünmüşlerdir.
tüm bu sebepler nedeniyle de vampir efsane ve söylentileri ortaya çıkmıştır.
bu hastalıkta alyuvarlardaki hemoglobinlerde yer alan hem'in yapısında bulunan porfirin sentezinde bozukluk vardır.
hastalar güneşe çıktıklarında ciltlerinde kabarcık,kaşıntı ve şişme meydana gelir.güneş ışığına aşırı duyarlıdırlar.
ayrıca cilt tutulumundaki nekroz ve çekilmeler nedeniyle dişler açığa çıkar,yani ağızdan taşar
ayrıca tarihte bazı porfiria hastaları,gelişen anemilerini,kan içerek giderebileceklerini düşünmüşlerdir.
tüm bu sebepler nedeniyle de vampir efsane ve söylentileri ortaya çıkmıştır.
devamını gör...
üniversiteyi şehir dışında okumak
bir de benim gibi oldukça uzak bir şehirde okuduysanız her şey farklıdır.eksileri olsa da artıları daha fazladır.
devamını gör...
kitap alıntıları
-ağlamak kötü bir şey mi?
+ağlamak hiçbir zaman kötü değildir, budala. neden sordun?
-bilmiyorum. bir türlü alışamadım. sanki yüreğim boş bir kafes...
şeker portakalı-josé mauro de vasconcelos
+ağlamak hiçbir zaman kötü değildir, budala. neden sordun?
-bilmiyorum. bir türlü alışamadım. sanki yüreğim boş bir kafes...
şeker portakalı-josé mauro de vasconcelos
devamını gör...
zor bir insan olmak
insanlar sizi anlamaya çalışmazlar. genellikle ötekileştirilirsiniz. zor bir insan olmak zordur.
devamını gör...
verince rahatlatan şeyler
-kilo. bu zaten benim yıllardır uğraştığım konu, fazla açıklamaya gerek yok.
-moral. canı sıkkın birine verdiğiniz moral, hem onu hem de sizi rahatlatır.
-dosyalar.* uzun süre üzerinde uğraştığım dosyayı bitirip sahibine verdiğimde acayip rahatlıyorum.
-harçlık. her gün çocuklara veriyorum, üzerimden büyük bir yük kalkıyor.
-akıl/fikir. samimi olarak size fikir danışan birine fikir vermek ve bir gün sizin fikirlerinizle hayatına yön verdiğini görmek acayip güzel bir his.
-umut. kalbi kırık, umudu tükenmiş birine "sen yaparsın" demek ne rahatlatıcı bir şey.
-evdeki fazla eşyalar. muhakkak ihtiyaç sahiplerine verin, nereden bulacağım diyorsanız, belediyeyle irtibata geçin, çoğu belediye gelip evinizden alıyorlar.
-elektronik atıklar. evinizde eski telefon, bilgisayar veya başka elektronik ev eşyaları varsa, kesinlikle çöpe atmayın. elektronik atık firmaları var, onlarla irtibata geçin. büyük bir şehirdeyseniz, evinizden gelip alıyorlar ve o atıklardan elde ettikleri parayla köy okullarına bilgisayar alıyorlar, size de fotoğraflarını gönderiyorlar. atıklarınızın, köy çocuklarına bilgisayar olması muhteşem bir şey..
-yüz. hak eden, sevdiğiniz birine yüz vermek, iyidir, güzeldir, hoştur.
-moral. canı sıkkın birine verdiğiniz moral, hem onu hem de sizi rahatlatır.
-dosyalar.* uzun süre üzerinde uğraştığım dosyayı bitirip sahibine verdiğimde acayip rahatlıyorum.
-harçlık. her gün çocuklara veriyorum, üzerimden büyük bir yük kalkıyor.
-akıl/fikir. samimi olarak size fikir danışan birine fikir vermek ve bir gün sizin fikirlerinizle hayatına yön verdiğini görmek acayip güzel bir his.
-umut. kalbi kırık, umudu tükenmiş birine "sen yaparsın" demek ne rahatlatıcı bir şey.
-evdeki fazla eşyalar. muhakkak ihtiyaç sahiplerine verin, nereden bulacağım diyorsanız, belediyeyle irtibata geçin, çoğu belediye gelip evinizden alıyorlar.
-elektronik atıklar. evinizde eski telefon, bilgisayar veya başka elektronik ev eşyaları varsa, kesinlikle çöpe atmayın. elektronik atık firmaları var, onlarla irtibata geçin. büyük bir şehirdeyseniz, evinizden gelip alıyorlar ve o atıklardan elde ettikleri parayla köy okullarına bilgisayar alıyorlar, size de fotoğraflarını gönderiyorlar. atıklarınızın, köy çocuklarına bilgisayar olması muhteşem bir şey..
-yüz. hak eden, sevdiğiniz birine yüz vermek, iyidir, güzeldir, hoştur.
devamını gör...
türklerin uzaya gittiğinde yapacakları ilk iş
cemaat ve tarikat kurma işlerinde öne çıkacakları kesin..
bir kaç sene içinde yolsuzlukta zirveye oynarlar.
kadın cinayetleri oraya taşınır. napacaklar başka.
bir kaç sene içinde yolsuzlukta zirveye oynarlar.
kadın cinayetleri oraya taşınır. napacaklar başka.
devamını gör...
deadly friend
1986 yapımı, yönetmeni wes craven, senaristi bruce joel rubik olan, bilimkurgu korku türündeki amerikan filmidir. diana henstell’in “friend” isimli romanından uyarlanmıştır.
wes craven, filmi ilk olarak bilimkurgu gerilim olarak açık katliam sahneleri olmadan, iki karakterin aşkının daha karanlık bir versiyonunu işleyerek çekmişti. ancak warner bros. filmi bir test grubuna izleterek görüşlerini aldı. grup filmin kan, vahşet, açık katliam gibi unsurlarının eksik olmasını ağır bir şekilde eleştirince stüdyo, wes craven’dan senaryoyu revize etmesini, bazı sahneleri yeniden çekmesini talep etti. craven, filmi elm sokağı’nda kabus’taki gibi açık katliam, kan, vahşet sahnelerini arttırarak, kabus sekansları ekleyerek yeniden ele aldı. post prodüksiyon sırasında film ana hikayeden uzaklaşmış, katliam, ölüm, kan revan sahneleri eklenirken karakterlerin aşkının anlatıldığı bazı sahneler çıkarılmıştı. bu hali de test grubu tarafından çok fazla vahşet içeriyor diye eleştirilmiştir.
işte wes craven da olsan insanlara hiçbir şeyi beğendirmiyorsun.
(bkz: wes craven)
(bkz: warner bros)
(bkz: friend (diana henstell’in romanı))
(bkz: elm sokağında kabus)
wes craven, filmi ilk olarak bilimkurgu gerilim olarak açık katliam sahneleri olmadan, iki karakterin aşkının daha karanlık bir versiyonunu işleyerek çekmişti. ancak warner bros. filmi bir test grubuna izleterek görüşlerini aldı. grup filmin kan, vahşet, açık katliam gibi unsurlarının eksik olmasını ağır bir şekilde eleştirince stüdyo, wes craven’dan senaryoyu revize etmesini, bazı sahneleri yeniden çekmesini talep etti. craven, filmi elm sokağı’nda kabus’taki gibi açık katliam, kan, vahşet sahnelerini arttırarak, kabus sekansları ekleyerek yeniden ele aldı. post prodüksiyon sırasında film ana hikayeden uzaklaşmış, katliam, ölüm, kan revan sahneleri eklenirken karakterlerin aşkının anlatıldığı bazı sahneler çıkarılmıştı. bu hali de test grubu tarafından çok fazla vahşet içeriyor diye eleştirilmiştir.
işte wes craven da olsan insanlara hiçbir şeyi beğendirmiyorsun.
(bkz: wes craven)
(bkz: warner bros)
(bkz: friend (diana henstell’in romanı))
(bkz: elm sokağında kabus)
devamını gör...
me11isho (yazar)
doviz kuru gibi yazar. niye boyle bir benzetme yaptim, cunku sozluge kayit olali daha bir hafta olmus, yazar an itibariyle 27 takipci ve 2000 uzeri karma puan elde etmis ( zalımın oglu rozette almis) bu hizli yukselisin tek rakibi olsa olsa dolar olur, euro olur...bu arada sayin yazar benim gozumde gizli bir forvetten otesin, sen sozlugu ele gecirmek istiyor falan olabilir misin? "komik moderator seniii" deyip gecme beni, gozum uzerinde, buyuk resmi gordum ben!
devamını gör...
oksimoron
birbiriyle taban tabana zıt kavramları yan yana getirmeye denir. yuvarlak üçgen, siyah kar, soğuk güneş gibi.
devamını gör...
dandik üniversiteler kapatılmalıdır sözündeki dandik üniversiteler
2000 sonrası açılan üniversitelerin tamamı kapatılmalıdır.
vakıf üniversitelerinin de tamamı kapatılmalıdır. eğitim parayla satılamaz. devletin bir vazifesi de yurttaşlarına eğitim vermektir ki bu en mühim vazifedir.
vakıf üniversitelerinin de tamamı kapatılmalıdır. eğitim parayla satılamaz. devletin bir vazifesi de yurttaşlarına eğitim vermektir ki bu en mühim vazifedir.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar
devamını gör...
beyhan budak
kendimi depresyonda hissettigim çoğu zaman videolarina sardigim uzman klinik psikolog
devamını gör...