zaman tüneli

arkasında dayalı olduğu hikâyesi ile bana 60’lı yılların bir siyah beyaz filmini anımsatarak bu gibi hikâyelerin yalnızca eski filmlerde olmadığını düşündürüyor. eserin bestekârı ve güftekârı olan beyefendinin gönlündekini bilemem. fakat ben şahit olduğum kadarıyla bu eserin tahminimdeki bir aşk doğrultusunda ortaya çıktığını düşünüyor ve bu memnuniyetle dinliyorum.

elegia'ya sokandır. az önce youtube playlistlerine bir şarkı eklerken karşıma "radyodan kaydettiklerim" diye bir playlist çıktı. zamanında yazarların burada sipariş verdikleri ve benim de hoşuma giden şarkıların toplandığı bir listeydi. şuan güzel bir kafayla hepinizi yadediyorum güzel insanlar

ee zenginler ancak zenginlerle görüşür işte. iki zengin buluşmuş .

(bkz: işte bütün servetim bir yüzük)

pembe gözlüğümü iki dakika çıkarıp, şöyle minnoş bir entari gireyim.

şimdi bu hayvanlar toplum için sorun mu, lamı cimi yok. toplum için sorun mu değil mi?. öncelikle bu soruyu cevaplamak gerekiyor. ya hu bu ülkede ne düzgün yapılıyor, hayvan hakları diye diye çer çöp insanları başımıza aktivist yaptınız.

millet sanıyor ki, barınak olunca tüm işler bitiyor. asıl sıkıntı barınaklar, köpekleri bilerek salıyorlar. barınaktan çıkan bir köpeğin psikolojisi yok oluyor, hayvan saldırganlaşıyor. bu daha rezil bir yöntem.

öte yandan sokak köpekleri yüzünden kaç tane çocuk öldü, kaç tane insana bu yüzden araba çarptı. kuduz konusuna hiç girmiyorum zaten. herkes işine geldiği gibi at koşturuyor, yok öyle bir dünya.

bakın hayvanlar konusunda çok hassas bir yanınız varsa, gidin bir yerden arsa alın orayı köpek çiftliği yapın. hem daha iyi bakarsanız, hem içiniz daha rahat olur, hem de sokaktaki bir çok hayvanı kurtarmış olursunuz.

bu konuda mantıklı bir çözüm bulunmadığı sürece bu tarz başlıklar çok da absürt gelmiyor.

"easy, easy, tamam, tamam."

muhtemelen sevişmek istenen mekanlar top 5 listesi olan ve bu uğurda yere inince tutuklanmayı bile göze almış kafası iyi çifttir.

mesela kendi top 5 listem:

1: asansör
2: araba sürerken
3: plaj
4: sokak arası
5:uçak wc si
6: neden olmasın mı?

muhteşem bir sergio leone ve ennio morricone işbirliği.
müziği filmin önüne geçmiştir...

bir yerlerde gerçekten eğlenip keyif alan fazla neşeli insanlara denk gelince onlara türünü bilmediğim bir canlıyla karşılaşmışım gibi temkinle yaklaşıyorum. bu neymiş lan böyle diyerek çomakla dürtüyorum.

sayın erdoğan ve sayın musk, hazır ikinizi bir arada bulmuşken bir ricam olacak. ben edeyim de yapıp yapmaması size kalmış elbette. ülkenin altına kocaman bir roket bağlayıp en uzağa fırlatılsa mesela? hem ortadoğu ile avrupa arasında köprü de olmayız, deniz olur geçemezler, yukarısı soğuk dolanamazlar; hem de biz yok afrika sıcağıydı, habibi kavrulmasıydı, bilmemne kasırgasıydı bunlardan da kurtulmuş oluruz. şöyle bi' 5-10 sene uzak kalsak şu coğrafyadan da bir kafamızı toplasak diyorum. sonra bir durum değerlendirmesi yapılır geri dönülüp dönülmeyeceğine karar verilir yani.

neyse ucuz kurtardık derken 90+5'te golü yemektir.

golü yemesen +15'e falan da giderdi. zira o golü mutlaka yiyeceksin. şanssız olmak böyle bir kaçınılmazlık, kaçışsızlıktır.

ıqsu 90 altı olan bireyleri de drakweb üzerinden insan eti başlığı altında satmak legal olacaksa benlik hiçbir sıkıntı yok.
geriye kalanlar olarak sokak köpekleri derdine mantıklı çözümler bulabileceğimize inanıyorum.

"felekten saadet çalınmaz cicim
gönüller alınır satılmaz cicim
kokunuz renginiz ipek cildiniz
sevilir okşanır kanılmaz cicim"

link

yunan mitolojisine göre, yunanistan'ın mora yarımadası'nın güney kesimindeki bir bölgesi olan arcadia'da doğmuştur. atalanta, bebekken babası tarafından terk edildi ve muhtemelen bir erkek çocuk istediği için ormanda ölüme terk edildi. bir grup avcı tarafından bulunana kadar onu koruyan dişi bir ayı tarafından kurtarıldı ve emzirildi. bu avcılar atalanta'yı büyüttü. kısa sürede ayı gibi avlanmayı öğrendi ve yetenekli bir avcı oldu. kendi başının çaresine bakarak büyüdü, evlilik fikrinden nefret ediyordu ve genel olarak erkeklere pek önem vermiyordu. çok geçmeden büyümüş ve tam anlamıyla öldürücü olmuştu; artemis adına centaurları öldürüyordu.

yunan mitolojisinde atalanta'nın ortaya çıktığı ilk büyük olay kalydon yaban domuzu avıdır. yunan bölgesinin kralı calydon, artemis'i onurlandırmayı başaramadı, bu yüzden tanrıça sinirlendi ve topraklarını yağmalaması için bir şeytan domuzu çağırdı. kalydon domuzu, yunan mitolojisinin en büyük canavarlarından biriydi ve birçok ünlü erkek kahraman, onu öldürmek için bir araya geldi. orada bir de kadın vardı: güvendiği yayı ve okuyla silahlanmış olan atalanta, domuzu yaralayan ilk avcıydı. sonunda öldürüldüğünde, onu öldüren meleager adlı adam ödül olarak atalanta'ya kafasını ve derisini verdi. meleager da bunu aşkını ilan etmek için yaptı ama ne yazık ki kıskanç amcaları bu ödülleri atalanta'dan çalmaya çalıştı. meleager amcalarını öldürerek intikam almak için kendi annesinin de onu öldürmesine neden oldu.

canavar domuzun öldürülmesine yardım ettikten sonra atalanta'nın ünü arttı. bu sırada babası yeniden ortaya çıktı ve evlenmesini istedi. atalanta isteksizce kabul etti, ancak talibinin onu koşu yarışında yenmesi şartıyla. birkaç koşu yarışı düzenlendi ama atalanta yunanistan'ın en hızlı ölümlülerinden biriydi, bu yüzden bekar kaldı. ayrıca yarış sırasında yetiştiği takdirde taliplerini mızraklamak gibi bir alışkanlığı da vardı. daha sonra mitolojide melanion olarak da anılan hippomenes ortaya çıktı. hippomenes, atalanta'dan kaçamayacağını biliyordu, bu yüzden yardım için aşk tanrıçası afrodit'e gitti. afrodit, atalanta'nın aşktan hoşlanmamasından rahatsız olduğu için ona üç altın elma verdi. koşu sırasında hippomenes elmaları atalanta'nın önüne düşürdü. dayanamadığı için güzel elmaları toplamak için durdu ve hippomenes'e yarışı kazanma şansı verdi.

afrodit'in hilesi işe yaradı ve yarışı hippomenes kazandı. kendince birtakım nedenlerden dolayı atalanta ona karşı çıkmayıp;hatta belki de onun atletizminin yanı sıra zekasını da takdir ediyor . onunla ilişkisini geleneksel klasik evliliğe dönüştürmeye çalışmak yerine, ikisi birlikte avlanmada yoldaş oluyorlar.

game of thrones ile tarihin arka odalarına giriş yapıp (tarihin arka odası: ben n'alaka?), the crown'du, ottoman empires'dı şu an aklıma gelmeyen (belki de başka bu tarz izlediğim yapım yoktur) (neyse burası detay zaten asıl mevzuya geçiyorum) benzer yapımları izlemiş biri olarak bayılarak izlediğim bir dizi.

semiras'in çilekeş babası giray altınok'un, dizinin senaristlerinden biri olduğunu duyunca direkt atladım zaten. dizide tadında bir absürtlük var. kimse komik olmak için kendini tuhaf hallere de sokmuyor, replikler ve mimiklerle işi götürüyorlar. bu arada dekor, bilgisayar efektleri de baya iyi. hatta ciddi ciddi yapılmış bazı tarih dizilerinden de iyi.

patavatsız, hadsiz, burnu boktan çıkmamakla birlikte etrafındakilere da bulaştıran bir karakteri oynayan giray altınok'a buradan teşekkürlerimi iletiyorum. her sahnesini sırıtarak, yer yer durdurup gülerek izledim (tek bir repliği kaçırmak istemiyorum çünkü).
bu kadar güzellemenin ardından şimdi biraz spoiler vereyim, bunu hak ettim.



geçmeyen öksürüğümle sınandığım bu günlerde beni güldüren bu yapımın 2. sezonunu sabırsızlıkla bekliyorum.
gereğinin yapılmasını da arz edeyim bari, niyeyse böyle bir bitiş oldu.

şarkının ismi aklıma her seferinde varsayalım ismail'den "streslendim de duruldum" esprisini getiriyor. ayrıca müthiş güzel söylemiş yavrucum. pardon yani.

bir sebebi yok mutlu olun sadece. ama sadece mutluluğa odaklanın geride kalan düşünceleri biraz olsun susturup.

ben kadının, güzel, zeki ve ahlaklısını severim. görüyorum ki sen 3/3 yapmışsın.

spotify.link/PBBsZ5e7aDb

spotify.link/31K5jej7aDb

*

önceden nane, kekik gibi yaprakları kurutularak yapılan bir baharat zannettiğim bitki. ilk olarak bergamotlu didi'nin üstünde görmüştüm de, " bu mandalinanın burda ne işi var" demiştim.

yunan mitolojisinde ormanda yaşayan ağaç perileridir.

the dryad
 evelyn de morgan