zaman tüneli
nutella vs tahin pekmez
tahin olsun yeter.
nutella sevmem ama yiyeceksem kaymakla yerim.
nutella sevmem ama yiyeceksem kaymakla yerim.
devamını gör...
müslüman yazarlara sorular
burada sorulan sorulara şu sitelerde zaten cevaplar verilmişti:
www.dinicevaplar.com/
www.kurandakidin.com/
emre1974tr.blogspot.com/
www.dinicevaplar.com/
www.kurandakidin.com/
emre1974tr.blogspot.com/
devamını gör...
normal sözlük'ün gececi yazarları
sözlüğün ilk zamanları içinde bulunduğum veri tabanıdır.
3 ay boyunca asosyal bir tosbağa gibi günde parça parça 7 saat uyku ve 17 saat sözlük mesaisiyle hem gececi, hem sabahçı, hem akşamcı yazardım.
o günler özlenir mi?
vallahi ben özledim.
(bkz: coming soon)
3 ay boyunca asosyal bir tosbağa gibi günde parça parça 7 saat uyku ve 17 saat sözlük mesaisiyle hem gececi, hem sabahçı, hem akşamcı yazardım.
o günler özlenir mi?
vallahi ben özledim.
(bkz: coming soon)
devamını gör...
deniz üstü köpürür
bu saatte ne de güzel gitti be.
sarmaşık filminde nadir sarıbacak eşliğinde cem karaca. dur bir daha dinleyeyim.
sarmaşık filminde nadir sarıbacak eşliğinde cem karaca. dur bir daha dinleyeyim.
devamını gör...
ingilizce bilmeden hepinizi i love you
ferhan şensoy'un tadından yenmez kitabı. adını duyduğumda, bir yerde tesadüfen onunla ilgili bir haber filan gördüğümde sebepsiz mutlu eder beni ferhan şensoy. yüzümde hemen tebessüm beliriverir. kendine özgü bir üslubu vardır. yazarken çok doğaldır. içinden geldiği gibi yazar. güzel söver. tepkilerini usta bir yazar gibi okura yansıtır. sohbet ediyordur aslında okurla. meyhanede ferhan şensoy'la oturmuş içiyorsunuz. kitaplarını okumak buna benzer bir deneyimdir. bu kitap amerikalı bir tiyatro topluluğuyla ortak girişilecek bir oyun projesinin hikâyesi. üstat amerika'ya gidiyor ve olaylar gelişiyor. ingilizce bilmiyor, frenkçesi var. ingilizcesi var aslında ama tarzanca yani. ingilizce bilmeden amerika izlenimleri de denilebilir kitap için. pek bir muhabbeti yok amerika'ya ve amerikalılara. onların dolarla ilişkilerini biraz fazla buluyor. uçak yolculuklarında hep en arka sıralarda oturmasının bir sebebi var. püfür püfür sigara tellendiriyor. yemek hep en son o sıralara geliyor tabii ki. soğumuş olarak. hâlinden memnun ama... diğer enayileri sigara içmedikleri için bir güzel haşlıyor. kitaptaki her özel isme mutlaka bir lakap takıyor. koca william burroughs'a önce ibne diyor, sonra etrafındaki ''laço''lardan bahsediyor. daha sonra hep hoşgeldin william olarak anıyor. groteski abdullah var sözgelimi. halı kilim tüccarı. amerikalılarla işi bağlayan o. aslında bağlanamıyor iş tam olarak ama olsun... haspa dallaslı kadın var, üstadın sinirlerini zıplatıyor sürekli. cebinde akrep var, dolar bozdurmayı sevmiyor. misafir olarak ferhan şensoy sürekli hesap ödüyor. bunun bize hiç uygun olmadığını söylüyor. ulan biz çiçek pasajı'nda yan masada içen turistlere hesap ödetmiyoruz diyor. bazen daha da sinirlenip orospu diyor dallaslı kadına. oynanması planlanan oyun nuh'un binbir direkli gemisi. esas oğlana beğendiremiyorlar oyunu. değişik bir grup amerikalı topluluk, biyosfer denen bir projeleri var. üstat sürekli birileriyle anlaşamıyor. çünkü frenkçe biliyor ''ve fakat'' tarzan ingilizcesini ancak konuşabiliyor. kırmızı kadirşinas bir bavulu var. sürekli haber takip ediyor, acaba ırak savaşı başladı mı merakı içinde. acayip tatlı bir anlatımı var, sözcük filan uyduruyor, onlarla oynuyor keyfine göre. bir yerde diyor ki: ''perde açmak ciddi iştir, emekli orospu donu gibi sıyırılmaz perde.'' bunu en iyi kotaran da yanlış hatırlamıyorsam erol ağbiymiş. erol günaydın yani. meksika'ya geçiliyor amerika'dan sonra. meksikalıları seviyor. bize benziyorlar diyor. heriflerin dilini bilmesen de ne demek istediklerini anlıyor çünkü. paraları da bizimki gibi pul. baykal kent'in içkiyle sorunları olduğunu söylerken tiyatronun metres olamayacağını ifade ediyor. olsa olsa alkol metres olabilir, tiyatro değil.
devamını gör...
tutunamayanlar
altını çizerek okuduğum,
okurken hakkını verdiğim,
bitirdiğimde bulunduğum yıla nasıl döneceğimi düşündüğüm,
hala okumayanları ilk okuduklarında yaşayacakları his yüzünden deli gibi kıskandığım,
selim ışıkla yatıp kalktığım, oğuz atayla içten içe sohbet ettiğim, turgut özben gibi dost aradığım,
ara ara açıp çizdiğim yerleri okuyarak her kelimesini beynime kazımaya çalıştığım harika eser.
okuyun.
okutturun.
“tutunacak bir dalımız kalmıyor. tutunamıyoruz.”
ah oğuz atay.
okurken hakkını verdiğim,
bitirdiğimde bulunduğum yıla nasıl döneceğimi düşündüğüm,
hala okumayanları ilk okuduklarında yaşayacakları his yüzünden deli gibi kıskandığım,
selim ışıkla yatıp kalktığım, oğuz atayla içten içe sohbet ettiğim, turgut özben gibi dost aradığım,
ara ara açıp çizdiğim yerleri okuyarak her kelimesini beynime kazımaya çalıştığım harika eser.
okuyun.
okutturun.
“tutunacak bir dalımız kalmıyor. tutunamıyoruz.”
ah oğuz atay.
devamını gör...
asla mutlu olamayacak insanlar
vallahi narsistler billahi narsistler!
devamını gör...
ütopyadan bilime sosyalizmin gelişimi
sosyalizmin en büyük teorisyenlerinden biri olan engels'in kitabıdır. orijinali broşürdür aslında, kitapçık da denilebilir. kısa ama yoğun bir çalışma. sosyalist veya marksist teoriyle ilgili kitaplarda ön sözler çok kıymetlidir. hatta genelde birkaç ön söz karşılar önce okuru. burada da öyle. birilerine cevaplar verilir bu ön sözlerde, farklı dildeki bir baskı için açıklayıcı kimi bilgiler paylaşılır, proletaryaya selam çakılır. erken dönem klasiklerde propaganda çok önemlidir çünkü. devrimin öncü sınıfı proletaryayı bilinçlendirmek amacı vardır. engels kitapta sosyalizmin gelişim seyrini irdeliyor. ütopya olarak ortaya çıkan ilkel sosyalist fikirleri ele alıyor. bu bağlamda anılan üç isim var: saint simon, fourier ve robert owen. saint simon'ın bilincinde din henüz kaybolmuş durumda değil. fazla duygusal ve romantik. hümanist bir bakış var, oldukça iyimser. aslında üçünün ortak noktası bu, bütün insanlığı kurtarmak istiyorlar. bir sınıfın temsilcisi olarak ortaya çıkmıyorlar. evrensel bir kurtuluş öğretisi gibi. saint simon hristiyanlığın özünde buluyor insanlığın kurtuluşunu. gerçekçi değil. fourier kimi açılardan bence daha parlak bir düşünür. kadınların özgürlüğünü filan öne sürmesi ilerici bir tavır. toplumların ilerleme düzeyinin kadınların özgürlüğüyle doğrudan ilişkili olduğunu savunuyor. devrimci bir bakış bu. yine de ütopik bir toplum tasavvur etmekten çok uzaklaşamıyor. bilimsel sosyalizme daha var. benim bu üç isim arasında en ilginç bulduğum robert owen. çağının önde gelen fabrikatörlerinden kendisi. fabrika içinde çalışma saatlerini ve şartlarını iyileştiriyor. müthiş bir sömürü düzeni görüyor kapitalizmde. o dönemki çocuk işçiliği ve kadınların durumu berbat. bunları düzeltmeye çalışıyor. kendi ifadesi, ''işçilerim benim kölelerimdi.'' kapitalizmin işçileri modern köleler hâline getirdiğini görüyor. bu üç ismin görüşleri tabii ki önemsiz değil. daha iyi bir toplum düşünü paylaşıyorlar. ancak düşlemek yeterli değil, olgunlaşmamış görüşler geliştirilmelidir. engels'in ifadesiyle, ''kapitalist üretimin olgunlaşmamış düzeyine, olgunlaşmamış sınıfsal koşullara, olgunlaşmamış teoriler karşılık geliyordu.'' bilimsel sosyalizm için marx'ı beklemek gerekecekti. o kapitalizmin en kapsamlı çözümlemesini yapan ilk kişidir. ütopyacılar genel olarak ''bütün dünya bayram olsa'' diyorlardı. oysa marx kapitalizmin iç yapısını ortaya koymuş ve onun zorunlu olarak yerini sosyalizme bırakacağını ön görmüştü. nasıl feodalizm çökmüş ve yerine kapitalizm gelmişse; aynı şekilde kapitalizm de çökecek ve yerini sosyalizme bırakacaktır. marx'ın tarihe diyalektik olarak baktığını unutmamalıyız. hegel'in baş aşağı ettiği tarihi ayakları üzerine tekrar dikmiştir. bunu toplumları ekonomik alt yapılarına göre açıklayarak yapmıştır. hegel'in diyalektiği idealistti; oysa marx diyalektik materyalizmi en zengin biçimiyle ortaya koymuştur. kapitalist üretim biçimi yazgı değildir. toplumlar dinamik yapıdadırlar, sürekli değişir ve gelişirler. ekonomik sistemler doğar, gelişir ve çökerler. tarihin akışı durdurulamaz. idealist kurgular bu diyalektiğin önüne geçemez. engels'in müthiş cümlesi, ''düşünceyi, düşünen bir maddeden ayırmak mümkün değildir.''
devamını gör...
uyku düzeni
telefon, televizyona bakmayın akşam saatlerinde rayına oturur.
devamını gör...
metin uca
vefat etmiş sunucu ve seslendirme sanatçısı. ölümüne üzüldüm be. çok naif bir insandı. allah rahmet eylesin. yattığı yer incitmesin.
devamını gör...
dorian gray'in portresi
tüm olay lord henry wotton.
dorian fasa fiso.
dorian fasa fiso.
devamını gör...
aynı anda 10 kıza yazan erkek
karaktersizlik örneğidir bunu ballandıra ballandıra anlatır işin ucu bi yerde patlar izlemesi kavranmasını izlemek zevklidir.
devamını gör...
geçmiş geçmişte kalsın
geçmiş geçmişte kalmıştır ama o insan şimdi de kalmamıştır. yani geçmiş geçmemiş.
"geçmiş olsun." dileğini bazen "geçmemiş olsun." şeklinde derken amacım bu değildi.
alakasız şeylerin bağlandığı noktalar beni sinir ediyor ama durum şu an böyle.
"geçmiş olsun." dileğini bazen "geçmemiş olsun." şeklinde derken amacım bu değildi.
alakasız şeylerin bağlandığı noktalar beni sinir ediyor ama durum şu an böyle.
devamını gör...
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
haydi durma git diyorsun
söyle bana nere gidem?
sevdiğimi biliyorsun
yapma böyle gözün sevem
kimsem yok ki biliyorsun
yapma böyle gözün sevem
tutunacak dalım mı var
sığınacak kapım mı var
hayatıma kastın mı var
yapma böyle gözün sevem
saçlarıma kar mı yağsın
çektiklerim kâr mı kalsın
kimsem yok ki yaram sarsın
yapma böyle gözün sevem
söyle bana nere gidem?
sevdiğimi biliyorsun
yapma böyle gözün sevem
kimsem yok ki biliyorsun
yapma böyle gözün sevem
tutunacak dalım mı var
sığınacak kapım mı var
hayatıma kastın mı var
yapma böyle gözün sevem
saçlarıma kar mı yağsın
çektiklerim kâr mı kalsın
kimsem yok ki yaram sarsın
yapma böyle gözün sevem
devamını gör...
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
yaş ilerledikçe söylemek istediklerinin ne kadar azaldığını farkettim başlığı gördüğümde. muazzam bir kabullenişe geçip yaşadığın dinginlikle kurduğun cümlelerin ne kadar eksildiğini, kelime tasarrufunun bütün tasarruflardan daha önemli olduğunu, değiştirebileceğin şeyler için sessizce çabalamayı, değiştiremeyeceğin şeyler için sakin kabullenişi ve değiştirebileceğin şeylerle değiştiremeyeceğin şeyleri ayırt edebilme gücünün ne kadar önemli olduğunu keşfettim. hayat uzun bir yolculuk ve en iyi arkadaşın yine sensin. yolda neler yaşadığından ziyade yolu nasıl yürüdüğün önemli asla unutma berty!
devamını gör...
geçmiş geçmişte kalsın
bazi insanlar vardir kendiyle tasir bir omur butun gecmisini.
bu aslinda psikolojide bi tur rahatsizlik ama yani hatirladikca insani mutluda eder bazen.
bu aslinda psikolojide bi tur rahatsizlik ama yani hatirladikca insani mutluda eder bazen.
devamını gör...
dorian gray'in portresi
çok sıkıcı geldi. tasvirlerde çok detaya girmiş. gereksiz detayları sevmiyorum. bu bana boğucu geliyor. betimlemeleri başarılı ama dediğim gibi.
bu kitabı okumaya başladığımdan bu yana elime başka kitap alamadım. sadece birkaç e- kitap bitirdim. bu da neredeyse 3-4 haftalık bir süreç.
ele alınan konuyu sevdim. ama ben daha sade ve öz taraftarıyım. bir de içerik sanat ve sanat tarihi gibi. bu alanda o kadar detaylı bilgilere sahip değilim. bu da sıkması için bir sebep mesela. çünkü anlayamıyorum çoğu şeyi, atıyorum "çinden alınmış mor ipekten yapılmış cenaze örtüsü, victoria döneminde kullanılan yaprak işlemeli metal uçlu mumluk, bilmem ne döneminin izini taşıyan çerçeve modeli." hani anlatıyor, detaya giriyor ama bilmediğim için aklımda çok yüzeysel ve belki yanlış şeyler oluşuyor. az olsa araştırıp öğreneceğim ama o kadar çok ki, sıktı. bu alanla içli dışlı olanlar tam verim alabilir gibi. ya da ben çok uzağım bilmiyorum.
şu an kitapta dorian'ın katil olduğu yerdeyim. sanırım bundan sonra akacak gibi duruyor. tam bitireyim ona göre son yorumu yapacağım.
okuma hevesimin içine edip içeriğe uygun müthiş bir son bulamazsam asıl o zaman kötüleyeceğim. evet bu normal bir yorumlamaydı.
bu kitabı okumaya başladığımdan bu yana elime başka kitap alamadım. sadece birkaç e- kitap bitirdim. bu da neredeyse 3-4 haftalık bir süreç.
ele alınan konuyu sevdim. ama ben daha sade ve öz taraftarıyım. bir de içerik sanat ve sanat tarihi gibi. bu alanda o kadar detaylı bilgilere sahip değilim. bu da sıkması için bir sebep mesela. çünkü anlayamıyorum çoğu şeyi, atıyorum "çinden alınmış mor ipekten yapılmış cenaze örtüsü, victoria döneminde kullanılan yaprak işlemeli metal uçlu mumluk, bilmem ne döneminin izini taşıyan çerçeve modeli." hani anlatıyor, detaya giriyor ama bilmediğim için aklımda çok yüzeysel ve belki yanlış şeyler oluşuyor. az olsa araştırıp öğreneceğim ama o kadar çok ki, sıktı. bu alanla içli dışlı olanlar tam verim alabilir gibi. ya da ben çok uzağım bilmiyorum.
şu an kitapta dorian'ın katil olduğu yerdeyim. sanırım bundan sonra akacak gibi duruyor. tam bitireyim ona göre son yorumu yapacağım.
okuma hevesimin içine edip içeriğe uygun müthiş bir son bulamazsam asıl o zaman kötüleyeceğim. evet bu normal bir yorumlamaydı.
devamını gör...
sevgilisi olmamak
olmuyorsa olmuyor, ne yapayım?
bazıları şanslı bu konuda, bıcır bıcır yaşıyorlar.
bendeyse bir sıkıntı var galiba. kısmetsizlik diyeyim.
bir gün kader belki bana da güler.
bazıları şanslı bu konuda, bıcır bıcır yaşıyorlar.
bendeyse bir sıkıntı var galiba. kısmetsizlik diyeyim.
bir gün kader belki bana da güler.
devamını gör...
sevgilisi olmamak
kendine yetebilen = kendi kendini s..ebilen ben böyle anlıyorum kb
devamını gör...