zaman tüneli

ne fark olacak yaşlanıyoruz işte azar azar.
devamını gör...

eski ben insanları mutlu etmek istiyordu. aramızda kalsın biraz maldı. boktan öte hayatlarına bakmadan hayatını eleştirenlere kendini ispat etmeye çabalardı.

şimdiki ben kavgacı, yalancı, kibirli, onaylanmak için çabalayan, insanları aşağılayanlara kapıyı gösteriyor. gürültülü yaşamlarına, saçma sapan ünvan, para, bombok hayatlarında bir şeymiş gibi hissetme çabalarına gülüyor.
devamını gör...

hep merak etmişimdir, bu kanıya nasıl vardılar acaba? yoksa bunu da mı fareler üstünde denemişler? misal 1 hafta boyunca yemek verilmeyen, 1 göz kutuda kalan fare ile yüzme havuzlu barbie evinde yaşayan fareyi mi kıyaslamışlar? bilemiyorum, bence arz talep dengesini korumak için götten uydurulmuş bir hipotez gibi geliyor bana ya da bu testi yürüten bilim insanları ütü tahtası kıvamındalar herhalde çünkü ben başka bir mantık bulamıyorum.

tamam zengin değilim ve ben de büyük meme seviyorum ama sizin teorinizi de böyle ispatlamak hoşuma gitmiyor. ulan iki dakikada bana kendi içimde şu sahneyi yaşattınız adeta. neyse bu işin peşini bırakmayacağım!!!
devamını gör...

kesin palavra. oje kullanmıyorum, hiç kullanmadım, kullanmam da.. ( ne demek kadın yazarlar kasdedilmiştir. başlığı okumuyor musunuz.)
devamını gör...

campanella'nın monarşik hegemonya teorisi olarak okunabilecek eseri. eğer tommaso campanella ile benim gibi ilk kez apologia pro galileo sayesinde tanıştıysanız, onu bilimin özgürleşmesi için mücadele eden bir düşünür, rasyonel bir filozof, engizisyon’a karşı direnen bir entelektüel olarak tanımanız muhtemel aslında ancak eğer yolunuz civitas solis -güneş ülkesi- üzerinde kesiştiyse, campanella'nın fazlasıyla merkeziyetçi, bireyselliği yok sayan, katı hiyerarşik sistemleri yücelten bir ütopyacı olduğuna kanaat getirmek işten bile değil. o yüzden, de monarchia hispanica’yı okumadan önce campanella’nın hangi yüzüyle tanıştığınıza bağlı olarak beklentilerinizi ona göre şekillendirmeniz gerekebilir çünkü bu eserde campanella, bilimin savunucusu ve engizisyon mağduru o özgürlükçü fikir adamı olarak değil, ispanyol monarşisini ilahi bir düzenin merkezine yerleştiren ve katolik otoritenin mutlak egemenliğini savunan 'devlet aklı'nın bir teorisyeni olarak karşımıza çıkıyor.

eser özünde ispanyol monarşisinin siyasi meşruiyetini tanrı’nın iradesine dayandırarak evrensel bir imparatorluk modeli kurmaya çalışıyor ancak metnin yalnızca teolojik bir savunma olmadığını anlamak gerekiyor. campanella aynı zamanda realpolitik -biraz abartılı bir söylemle- bir analiz de sunuyor. ispanya'nın güçlü ve zayıf yönlerini değerlendirerek ve hatta monarşinin gelecekteki çöküşünü öngörerek birtakım reform önerilerinde bulunuyor ki bunların işlevselliği mutlaka tartışmaya açıktır ancak bu açıdan, metin hem idealist hem de pragmatik bir karakter taşıyor demek yanlış olmayacaktır.

campanella’nın temel varsayımı aslında bugün pek çok devlet otoritesi ile aynı sanrıyı paylaşarak -ki en azından ispanya'nın bu konudaki iddiası diğer devletlere nazaran daha makul bir çerçeveye oturacaktır, en azından tarihi kayıtlar bize bunu gösterir- ispanya’nın roma imparatorluğu’nun doğal varisi olduğu ve bu mirası bir adım ileriye taşıyarak tüm dünyayı katolik bir çatı altında birleştirmesi gerektiği üzerine biçimleniyor. bu noktada da bir açıdan augustinusçu tarih anlayışı devreye giriyor ki bu campanella için oldukça sıradışı kabul edilebilir ancak bunu şöyle özetleyebiliriz belki bu eser nezdinde: roma, dünyevi bir imparatorluktu; ispanya ise ilahi bir misyon taşıyan kutsal bir hegemonya kurmalıdır. papalık, bu sürecin ruhani otoritesi olarak kalmalı, ancak fiili yönetim ispanya’nın ellerinde olmalıdır. dünya üzerindeki tüm siyasi oluşumlar, katolikliğin evrensel egemenliği altına girmelidir.


belki bir açıdan campanella’nın ütopik düşüncelerinin realist bir boyut kazandığını görmek de mümkün. campanella yalnızca bir din adamı gibi konuşmuyor; aynı zamanda siyaset biliminin temel mekanizmalarını da analiz eden bir teorisyen misyonu da üstlenmiş vaziyette. yine de campanella ispanya’nın mutlak güç sahibi olduğunu iddia etse de bu gücün kalıcı olması için reformlara ihtiyaç duyduğunu da fark edererek buna göre bir yol haritası çizme gayretine düşüyor ki bu bir bakıma eserin bel kemiği sayılabilir esasen. dönemin ispanyasını elbette campanella kadar iyi analiz edemem fakat sömürgelerden gelen devasa zenginliğin ekonomik gücü arttırmış olduğuna şüphe yok ancak merkeziyetçiliğin şiddetlenmesi ve verimsiz yönetimden ötürü bu gücün sürdürülebilirliğinin tehdit altında olduğu bir bakıma campanella'nın da öngörüsünde olduğu gibi gayet aşikar. üstelik açık ki monarşinin bürokratik mekanizmaları hantallaşmış, yerel yönetimler verimsiz hale gelmiş durumdaydı ki bu zaten bu eserin yazılış sebebidir. campanella, ispanya’nın genişlemesini sürdürmek için yalnızca askeri güce değil, ekonomik ve idari reformlara da ihtiyaç duyduğunu belirtiyor. eserde avrupa’daki diğer devletlerin ispanyol hegemonyası için nasıl bir tehdit oluşturduğunu detaylı şekilde ele alınıyor ki bunların çok doğru ve stratejik okumalar olmadığı kanaatindeyim. osmanlı imparatorluğu, campanella’ya göre hristiyan dünyasının varoluşsal düşmanıdır ki haklı bir önerme olsa dahi vakti zamanında kendi elleriyle bir isyan hazırlığında osmanlıya sığınma gayretini bilince biraz ucuz bir değerlendirme gibi hissettirdi bana okurken. ki ispanya’nın bu tehditlere karşı tek başına mücadele edemeyeceğini, birleşik bir katolik bloğunun oluşturulması gerektiğini savunusu yine bir açıdan doğrudur ancak tarih bize bunun ispanya’nın kontrol edebileceği bir süreç olmadığını da gösterdi zira ne fransa, ne ingiltere, ne de papalık, ispanyol monarşisinin bu kadar büyük bir güce sahip olmasına asla izin vermedi. campanella’nın fikirleri idealist bir monarşi vizyonu mu, yoksa dönemin ispanyol yöneticilerine sunduğu bir kurtuluş reçetesi mi kestirmek zor. yine de açıkça söyleyebilirim ki teolojik açıdan campanella’nın evrensel monarşi fikri saf bir ilahi düzen tahayyülünden öteye geçmesi oldukça zor bir hayaldi ve öyle de oldu.

osmanlı’nın tarihsel gücü ve protestanlığın avrupa’da yarattığı dönüşüm göz önüne alındığında, ispanya’nın bu kadar kapsamlı bir hegemonya kurması gerçekçi değildir ama campanella'nın o şartlar altında bunu okuyabilmesi oldukça zor bir ihtimaldi zaten. ancak kabul etmek gerekiyor ki ekonomik açıdan alanım olmasa da basit bir yorumla campanella’nın tespitlerinin doğru olduğunu söyleyebilirim. ispanya’nın ekonomik yapısındaki dengesizlikler, sömürge gelirlerine olan bağımlılığı ve aşırı askeri harcamalar uzun vadede monarşinin çöküşüne neden olmuştur ki bunu çok kapsamlı ele almak gerektiği için bu başlıkta yapmayacağım. jeopolitik açıdan ise ispanya’nın avrupa’daki diğer büyük güçlerle dengeli bir ittifak kurma ihtimali düşük olduğundan -ve yalnızca dış değil iç sebeplerden de kaynaklı olarak- campanella’nın birleşik katolik blok fikri uygulanabilir olmaktan uzak açıkçası. bu nedenle, de monarchia hispanica, büyük oranda teorik bir model olarak kalmış, pratikte ise ispanya’nın hegemonya arayışının başarısızlığını öngören bir metne dönüşmekten başka bir işe de yaramamıştır aslında. eser tam da bu sözünü ettiğim sebeplerden ötürü katı bir teolojik savunmadan çok bir imparatorluğun düşüşünü öngören bir analiz gibi okunmalıdır. zaten tarih kitaplarını biraz bile kurcalamak bize gösteriyor ki campanella'nın ispanyol monarşisi için önerdiği reformlar büyük ölçüde uygulanamamış, ülke 17. yüzyılda ekonomik ve siyasi zayıflama sürecine girmiştir. de monarchia hispanica’ya modern zamanın gözü ile baktığımızda katı dini ideolojilerin realpolitik içinde ne kadar sürdürülebilir olduğu sorusunu da düşünmemiz gerekiyor bir açıdan. yine de metnin omurgasını oluşturan, campanella'yı bu cümleleri yazmaya iten soru ne olursa olsun cevabı tarihin kendisi hâlihazırda vermiş durumda zaten.
devamını gör...

bugüne kadar dünya üzerinde kaydı tutulmuş bütün savaşlardan hareketle bazı savaş ekolleri oluşmuştur. eski roma, türkler, ruslar, alman ve avusturyalılar ve ingiliz ekolünden bahsetmek mümkündür. tek tek savaşlardan değil de, marshall yetiştiren askeri öğretiden bahsediyoruz. ve bütün bunlara rağmen stratejileri alt üst etmiş dehalar, karşısında herhangi bir marshall’ın duramayacağı kadar sofistike komutanlar hep çıkmıştır. bunlar şahıslardır ve bilinen öğretiyi işlevsiz kılarlar.

muhammed ali, boksta ve hatta spor dünyasında tam olarak budur.

tarihin en güçlü ve heybetli boksörlerinden birisi (belki de birincisi) joe louis, 25 yaşında başlanmış ve 49-0-0’la tamamlanmış bir kariyerle rocky marciano, uçuk istatistiklerin sahibi sugar ray robinson, korkunç yumrukların sahibi sonny liston, öldürücü soluyla smokin joe frazier, puncher’lığın zirvesi big george foreman yahut iron mike tyson değil de, neden ali goat’tır?

muhammed ali, görece ufak rocky marciano dahil, bu saydıklarımın tamamından daha güçsüz bir boksördür. bu sayılanlar içindeki en hızlı boksör değildir ve bunların içinde en zayıf puncher yine ali’dir. dahası, en iyi istatistiklerin sahibi, en uzun süre elinde ünvan bulunduran boksör de değildir. ama nihayetinde boks otoritelerince ezici bir farkla goat kabul edilir.

çünkü muhammed ali’de hakikaten onu farklı kılan bir azim vardır. öncelikle zayıflıklarının farkındadır ve tamamen buna göre strateji belirler: kelebek gibi uçar. güçlü bir rakibi minimum 10 raund ringte gezdirir, ufak ufak yıpratır ve bu süre zarfında minimum hasar alır. amatör de olsa boks yapanlar iyi bilir, 45 dakika sadece gardını havada tutmak bile aslında çok ciddi bir efor gerektirir. süre uzadıkça eldivenler bile ağırlaşır. hele ki, bu süre zarfında sürekli olarak etrafınızda dönüp duran ve size direkt çıkartan birisi varken harcanan efor çok artar. işte klasik boksörlerin yabancı olduğu sular buralardır. o noktadan sonra, sanki az sonra yere yığılacakmış gibi duran ali’nin canlandığı görülür ki, zaten bütün eforunu harcamış bir ağır sıklet için artık buna karşı koymak çok zordur.

ikincisi ve çok daha önemlisi, ali, antremanların önemli bir bölümünde gardsız çalışır. yüzüne ve vücuduna açıktan darbe alır. hatta denilir ki, ali, hayatı boyunca en sert ve vahşi darbeleri profesyonel maçlarda değil, antremanlarda aldı. (ileriki yıllarda parkinson olmasının temel sebebi budur) böylelikle dünya ağır sıklet boks tarihinin en dayanıklı boksörü haline gelir. yukarıda sayılan bütün efsane boksörlerden çok daha ileri düzeyde bir dayanıklılıktan bahsediyoruz. ki, boks gibi bir sporda, güç, hız ve dayanıklılık en önemli üç şeyse bunların da en önemlisi dayanıklılık olsa gerek. (tyson’ın 5-6 raunddan sonra sıkıntıya girmesinin en büyük sebebi)

bunlar içinde ali’den sonra en dayanıklısı rocky marciano’dur. onun ali’den farkı ise, asla abandone olmamasıdır. aldığı en sert yumruktan 0,5 saniye sonra daha sert şekilde karşılık verebilen herhalde tek ağır sıklet de odur.

muhammed ali, bu iki özellik sayesinde kendisinden çok daha güçlü boksörleri yenmeyi başarmıştır. hele de, kelebek gibi uçmasına izin vermeyen george foreman’a karşı kazanması hala akıl alır bir şey değildir.

o güne kadar bilinen hiçbir boks ekolü için ali’ye karşı yapılacak bir şey yoktur. ki, durdurmak için çok farklı stratejiler de denenir, ali’ye karşı maç da kazanılır ama sonunda ali yine geri döner. gerektiğinde ilk raundlarda kırılmış çenesiyle 14 raund maç tamamlar. böyle bir adama karşı yapılacak gerçekten çok az şey var. üstünlüğe en çok yaklaşan, 1-1’lik seri sonrası üçüncü maçta joe frazier olmuştur ki, 14’üncü raundda iki boksör de ölümün kıyısına gelir ve frazier’ın köşesi, ali’nin köşesinden sadece 5 saniye önce havlu atmaya karar verir.

bununla birlikte ali, maç tarihi gelene kadar rakiplerine dirty talk’la öyle bir psikolojik üstünlük kurar ve kamuoyunu arkasına alır ki, neredeyse herkes rakibinden nefret eder. ringte de psikolojik savaşı sürdürür. örneğin sam amca’nın kuklası olmakla suçlanan joe frazier, yıllar sonra barışmış olsalar bile ölene kadar ali’yi hiç affetmemiştir. ikinci ve üçüncü maça ali’yi öldürmek için çıkacak kadar nefret etmiştir ondan.

aynı yöntemi ali’ye karşı kullanmak için kendisine cassius clay diye hitap etmeyi deneyenleri de (bkz: ernie terrell) ali ‘what’s my name’ maçıyla tarihe geçirmiştir.

siyasi duruşu, halk üzerindeki etkisi, siyahi ve müslüman hakları için mücadelesi de en az boks kariyeri kadar önemlidir ve tam da bu sebeple george foreman’ın dediği gibi, ali bokstan büyüktür.
devamını gör...

ben kaçanzi seni seviyorum.....iyi geceler her şey çok güzeldi.
devamını gör...

ben özledim galiba seni,
bu yüzden bu kadar sitemlerim.
sen üzülme, acıdan bu sözlerim,
karşımda görsem dolar gözlerim...
devamını gör...

milyonluk eşekler ruhsuz ibneler tadında bir takım olmuştur.
devamını gör...

esenlikler dilerim. ben bir şarkı daha dinleyip uyumam gerekli :) tekrardan emeğine sağlık paranoyak deli ile delisin delisin
devamını gör...

trakya yerel şivesinde ayla'ya hayla denir. hasan'a da asan.. hüseyin üseyin olur. honda da onda.. (nerden geldiyse aklıma.)
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

dağlar kadar var hem de. eski ben acımasız, kavgacı, eyvallahı olmayan, psikopat yapıda biriydi.
ne zaman ki azrail uzaktan selam etti o zamandan sonra değiştim. az çok görüyorsunuz işte.
duygusal, sakin, sessiz, kavga etmeyen birine dönüştüm. bence böyle hayat daha huzurlu.
devamını gör...

al gülüm ver gülüm. piyasa böyledir işte.

yok gözleri, yok ojeleri, yok ayakları. bir dünya başlık. resimli ansiklopedi.

hacı bulun birini sabahlara kadar sii..n. rahatlayalım.
devamını gör...

ruhsal çöküntelere uğratangiller..
devamını gör...

yonca lodi ablamızın maruz kala kala beynimize kazınmış şarkısıdır. dolmuşlarda, pastanelerde, evde her yerde çalar dururdu. bir dönem kafamızı sevip atmış ve can sıkıntısı olmuş bir şarkıdır. ruha karanlık bir örtü olup çöker.

çocukken çok maruz kalmaktan dolayı bazı güzel eserlerden bıkkınlık gelmişti. o da bu şarkılardan biri herhalde.
devamını gör...

bayıldım bu renge...*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

başlık resmen bana seslenmiş
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bazı yerlerde götlek olarak da geçen kelime.

tdk'da yok ya da kafam çok iyi ben bulamıyorum.

şimdi şöyle efendim, halk arasında hafif işe yaramaz, tembel, kadir kıymet bilmez, tembel ve bir sürü daha anlamda kullanılır.

örnek verelim :
+ ya ahmet gelmez ya, götelek o. *
devamını gör...
daha fazla yükle

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim