brave - en beğenilen tanımları (1. sayfa)
1.
kendisini tehdit eden adamı öldüren 17 yaşındaki kız
tc'de 42 milyon kadın nüfusu varmış. bundan yıllar öncesinde bir üniversite araştırmasına göre türkiye'de yaşayan kadınların %93'ü tacize uğramış. ülkemizde kadınlar hayatları boyunca en azından birkaç kez tacize, tehdite maruz kalıyor.
başka bir araştırmaya göre kadınların %52 ile %66'sı sözel şiddete, %15 ile %65'i fiziksel şiddete, %24 ile %55'i psikolojik şiddete, %13,5 ile %19,3'ü ekonomik şiddete, %6,3 ile %15'i cinsel şiddete maruz kalmaktadır. bu oranlar da gerçeğin çok çok altındadır bunu görmemek için kör olmak lazım.
en iyi ihtimalle her 2 kadından biri sözlü tacize, şiddete maruz kalıyor, tehdit ediliyor. daha çocuk sayılabilecek 17-18 yaşındaki genç kızların peşine toy'dur ses çıkarmaz diye 40lı yaşlarında sapıklar takılıyor. küçücük kız çocuklarına telefon tablet veremiyoruz; sosyal medyaya vs. girer de sapığın birine denk gelir, bir anlık dikkatsizliğimizde tacize uğrar diye.
14 yaşındaydım daha, yaşıma başıma bakmadan yürüyüşlere eylemlere katılırken hakkımı, kadınların hakkını her yerde söke söke ararken ilk defa manyak bir sapığın radarına girmiştim. daha korktuğum çok az şey olmuştur. günlerce, haftalarca evimizden çıkıp sokağın sonuna tek başıma gidememiştim. bu en basitidir. bir keresinde kadınlar yaşadıklarını anlattıkları tweet serileri yapmıştı utancınızdan siteye giremiyordunuz.
bütün bunlar yaşanırken iftiraydı vs.de olmuyor mu? oluyor, bu iftiraya erkekler 1 maruz kalıyorsa kadınlar yine bin maruz kalıyor. taciz ediliyor, kendini koruyunca iftira atılıp yine adı çıkarılıyor kadının. küçücük kız çocuğu 40 yaşında adamı çekip vuracak noktaya geliyor, gerçekten bu noktada ilk aklınıza gelen "iftiradır yeaa" demek mi oluyor? katiller, tacizciler, sapıklar sokakta; hiç sesiniz çıkmıyor. bu herifler niye sokakta peki? 17 yaşında bir kız çocuğunun binde bir bile olsa o vahşeti yaşamış olma ihtimali bir yanda dururken(ülkedeki taciz, şiddet oranları ortadayken binde bir olmadığı belli bu ihtimalin) çok çok daha az bir ihtimalle iftira olması durumunu mu göz önüne alıyorsunuz sadece. hem de ülkede her kadın buna maruz kalıyorken. inanın anlamaya çalışıyorum. tamam, bu göz ardı edilemez bir ihtimal ama aksini nasıl göz ardı edebilirsiniz ki? artık öfkeliyiz bu sisteme, her gün başka bir çocuğun kadının canını yaktığınız için öfkeliyiz. insan olan kadınların haklarını hiçe saymadan adalet talep eder, bunu hepimiz için ister aksi durumda karakterinizi ve vicdanınızı sorgulayın derim. kesin iftiradır demeden önce ya o küçük kız çocuğu buna maruz kaldıysa ve bir de yalancılıkla suçlanıp daha da yaralanırsa diye sorgulamıyorsanız insanlığınızı şöyle bir yoklayın derim, yerinde yeller esiyor yüksek ihtimalle.
7'den 70'e bu korkuyu yaşamamış kadın yok, tacize uğradığında en azından kurtuldum bu kadarıyla deyip şükrediyor kadınlar ne anlatıyorsunuz siz allah aşkına.
neredeyse ülkede yaşayan her kadının başına gelen ve hayatlarının sonuna kadar taşıyacakları travmalar yaratılırken bünyelerinde, buna rağmen gidip binde bir gerçekleşen aman iftira olur aman şöyle olur kısmına yalnızca empati yapan yerlerinizi.....
adaleti hepimiz için istiyorum ama bunu canı yanan kadınların üzerine basa basa elde edemeyeceksiniz.
başka bir araştırmaya göre kadınların %52 ile %66'sı sözel şiddete, %15 ile %65'i fiziksel şiddete, %24 ile %55'i psikolojik şiddete, %13,5 ile %19,3'ü ekonomik şiddete, %6,3 ile %15'i cinsel şiddete maruz kalmaktadır. bu oranlar da gerçeğin çok çok altındadır bunu görmemek için kör olmak lazım.
en iyi ihtimalle her 2 kadından biri sözlü tacize, şiddete maruz kalıyor, tehdit ediliyor. daha çocuk sayılabilecek 17-18 yaşındaki genç kızların peşine toy'dur ses çıkarmaz diye 40lı yaşlarında sapıklar takılıyor. küçücük kız çocuklarına telefon tablet veremiyoruz; sosyal medyaya vs. girer de sapığın birine denk gelir, bir anlık dikkatsizliğimizde tacize uğrar diye.
14 yaşındaydım daha, yaşıma başıma bakmadan yürüyüşlere eylemlere katılırken hakkımı, kadınların hakkını her yerde söke söke ararken ilk defa manyak bir sapığın radarına girmiştim. daha korktuğum çok az şey olmuştur. günlerce, haftalarca evimizden çıkıp sokağın sonuna tek başıma gidememiştim. bu en basitidir. bir keresinde kadınlar yaşadıklarını anlattıkları tweet serileri yapmıştı utancınızdan siteye giremiyordunuz.
bütün bunlar yaşanırken iftiraydı vs.de olmuyor mu? oluyor, bu iftiraya erkekler 1 maruz kalıyorsa kadınlar yine bin maruz kalıyor. taciz ediliyor, kendini koruyunca iftira atılıp yine adı çıkarılıyor kadının. küçücük kız çocuğu 40 yaşında adamı çekip vuracak noktaya geliyor, gerçekten bu noktada ilk aklınıza gelen "iftiradır yeaa" demek mi oluyor? katiller, tacizciler, sapıklar sokakta; hiç sesiniz çıkmıyor. bu herifler niye sokakta peki? 17 yaşında bir kız çocuğunun binde bir bile olsa o vahşeti yaşamış olma ihtimali bir yanda dururken(ülkedeki taciz, şiddet oranları ortadayken binde bir olmadığı belli bu ihtimalin) çok çok daha az bir ihtimalle iftira olması durumunu mu göz önüne alıyorsunuz sadece. hem de ülkede her kadın buna maruz kalıyorken. inanın anlamaya çalışıyorum. tamam, bu göz ardı edilemez bir ihtimal ama aksini nasıl göz ardı edebilirsiniz ki? artık öfkeliyiz bu sisteme, her gün başka bir çocuğun kadının canını yaktığınız için öfkeliyiz. insan olan kadınların haklarını hiçe saymadan adalet talep eder, bunu hepimiz için ister aksi durumda karakterinizi ve vicdanınızı sorgulayın derim. kesin iftiradır demeden önce ya o küçük kız çocuğu buna maruz kaldıysa ve bir de yalancılıkla suçlanıp daha da yaralanırsa diye sorgulamıyorsanız insanlığınızı şöyle bir yoklayın derim, yerinde yeller esiyor yüksek ihtimalle.
7'den 70'e bu korkuyu yaşamamış kadın yok, tacize uğradığında en azından kurtuldum bu kadarıyla deyip şükrediyor kadınlar ne anlatıyorsunuz siz allah aşkına.
neredeyse ülkede yaşayan her kadının başına gelen ve hayatlarının sonuna kadar taşıyacakları travmalar yaratılırken bünyelerinde, buna rağmen gidip binde bir gerçekleşen aman iftira olur aman şöyle olur kısmına yalnızca empati yapan yerlerinizi.....
adaleti hepimiz için istiyorum ama bunu canı yanan kadınların üzerine basa basa elde edemeyeceksiniz.
devamını gör...
2.
seri oylanınca hissedilenler
çok seri sırayla beğenilince üzülüyorum bir miktar ne yalan söyleyeyim. bir de uzun uzun tanımlarım var 3 sn'de okunup beğenilmesi mümkün değil. bazı cağnım yazarlar ise gerçekten okuya okuya beğenip oyluyor, böyle olunca içimden "ya senin kedi canını yerim ben vakit ayırıp okuyor musun?*" diye seviniyorum. *
beni seri beğenme kardeşim, beni oku öyle beğen.
beni seri beğenme kardeşim, beni oku öyle beğen.

devamını gör...
3.
ortalık yazarı
benim tanımlamama göre omurgasız yazardır.
sözlük içinde her düşünceye herkese işine geldiği gibi yanaşan ortalama altı zekaya sahip yazarlardır. çünkü aklı başında az biraz zekaya sahip olan her insanın bir duruşu ve tavrı olmalı diye düşünüyorum. gerekirse siyaset, gündem, beğenileriniz konu ne olursa olsun kendinize ait bilgiyle desteklenmiş, gerekçelendirilen düşünceleriniz olmalı. doğruluğunu yanlışlığını her bilgi için burada tartışıyoruz saygı çerçevesinde zaten. ona buna yaranayım, orta yolcu takılayım tavrını karakteri oturmamış insan davranışı olarak yorumluyorum. aşırı saldırganlığı da yanlış bulduğum gibi kendi fikirlerini söylemekten aciz ancak hastalıklı düşüncelere etkileşim verip sinsi sinsi kenardan çok iyi bir insanmış rolü kesenlere hiç tahammül edemiyorum. bu ortalık yazarlarına karşı taban tabana zıt fikirlere sahip olduğum insanları tercih ederim ve çok da saygı duyuyorum; düşüncelerimiz çelişse dahi birçoğu kendini ifade etme ve insanca tartışma yürütebilme cesaretine sahip.
kimsenin üstüne alınmasını istemem, yüksek ihtimal tahmin edemeyeceğiniz şans eseri radarıma girmiş, iletişimim bile olmayan hepinizin çok iyi insan bellediğiniz içten pazarlıklı birkaç yazar var sözlükte. belli ki rezalet karakterlere sahipler ki böyle fake bir profil çizer haldeler...
yaşları henüz küçük olan yazarlara belki yol gösterici oluruz diye yazıyorum bunları; bir duruşunuz olsun çocuklar. sadece sözlük için değil hayatın her alanı için... doğrularınıza tapınmayın ve onları hayat boyu sorgulamaya devam edin, gerekirse değişmelerine izin verecek olgunlukta olabilmek için eğitin kendinizi. her zaman farklı düşüncelere, bilgiye açık olun. dinleyip kendi süzgecinizden geçirip öyle kabul edin bilgiyi. doğru bildiğinizi söylemeye de cesaret edin, tartışma yürütmeyi dinlemeyi ve kendinizi ifade etmeyi iyi öğrenin. insanlara duymak istediklerini söyleyip omurgasız biri olarak sevilmeye, kabul edilmeye efor sarf edeceğinize doğrunun yanında olup gerekirse tüm yanlışları karşınıza almayı bilin.
sözlük içinde her düşünceye herkese işine geldiği gibi yanaşan ortalama altı zekaya sahip yazarlardır. çünkü aklı başında az biraz zekaya sahip olan her insanın bir duruşu ve tavrı olmalı diye düşünüyorum. gerekirse siyaset, gündem, beğenileriniz konu ne olursa olsun kendinize ait bilgiyle desteklenmiş, gerekçelendirilen düşünceleriniz olmalı. doğruluğunu yanlışlığını her bilgi için burada tartışıyoruz saygı çerçevesinde zaten. ona buna yaranayım, orta yolcu takılayım tavrını karakteri oturmamış insan davranışı olarak yorumluyorum. aşırı saldırganlığı da yanlış bulduğum gibi kendi fikirlerini söylemekten aciz ancak hastalıklı düşüncelere etkileşim verip sinsi sinsi kenardan çok iyi bir insanmış rolü kesenlere hiç tahammül edemiyorum. bu ortalık yazarlarına karşı taban tabana zıt fikirlere sahip olduğum insanları tercih ederim ve çok da saygı duyuyorum; düşüncelerimiz çelişse dahi birçoğu kendini ifade etme ve insanca tartışma yürütebilme cesaretine sahip.
kimsenin üstüne alınmasını istemem, yüksek ihtimal tahmin edemeyeceğiniz şans eseri radarıma girmiş, iletişimim bile olmayan hepinizin çok iyi insan bellediğiniz içten pazarlıklı birkaç yazar var sözlükte. belli ki rezalet karakterlere sahipler ki böyle fake bir profil çizer haldeler...
yaşları henüz küçük olan yazarlara belki yol gösterici oluruz diye yazıyorum bunları; bir duruşunuz olsun çocuklar. sadece sözlük için değil hayatın her alanı için... doğrularınıza tapınmayın ve onları hayat boyu sorgulamaya devam edin, gerekirse değişmelerine izin verecek olgunlukta olabilmek için eğitin kendinizi. her zaman farklı düşüncelere, bilgiye açık olun. dinleyip kendi süzgecinizden geçirip öyle kabul edin bilgiyi. doğru bildiğinizi söylemeye de cesaret edin, tartışma yürütmeyi dinlemeyi ve kendinizi ifade etmeyi iyi öğrenin. insanlara duymak istediklerini söyleyip omurgasız biri olarak sevilmeye, kabul edilmeye efor sarf edeceğinize doğrunun yanında olup gerekirse tüm yanlışları karşınıza almayı bilin.
devamını gör...
4.
vücudunuzun sizi ele vermesi
utandığın an kızarmakla lanetlenmiş olmak. vücudum, hiç iş birliği yapmıyorsun ama...
devamını gör...
5.
bir bilen (yazar)
az önce sivas katliamı başlığına şu entry bırakmış ve sonrasında da topuklamış eski mod şimdinin yazarı olan şahıs. yargısız, yorumsuz entry'i şahsınıza bir gurur nişanesi olarak buraya iliştiriyorum.
edit 2: ss silindi. insanların hepten birbirine düşmesini istemiyorum. umarım düşüncelerinin ve savunduğu şeylerdeki yanlışların bir nebze farkına varmıştır.
normalde şu sözlükte kimseye sataştığım görülmemiştir, uzaktan uzaktan yargı dağıtmayı seviyorum ama entry'mi silerek faşitlik yapılınca gelip bir mahlasımızın hakkını verelim dedim. yine de kişisel bir münakaşaya dönüşmesini istemiyorum. yalnızca çarpık zihniyetinizin ürünü olan düşüncelerinizin sorumluluğunu alıp bir kesime karşı sarf edeceğiniz özür ya da ''yanlış anlaşıldım'' ifadesi yeterli olacaktı. bu durumda direkt silerdim entry'i ama artık mümkün görünmüyor. mod'lara da sesleniyorum girip eski entry'lerimi okuyun gerekirse eski türkçe ya da osmanlıca ufkunuzu arşı alaya çıkaracak şekilde de ifade ederim ne küfür ne kişiyle ilişkilendirilecek tek bir kelime barındırır, yaparım bunu ama uğraştırmayalım birbirimizi hiç. *
edit: herkes düşüncelerini ifade etmekte tabii ki özgür, bu düşünce bir suçu örtbas etmeye yönelikse eğer karşı argümanlar üretilmesine hazırlıklı olmalısınız. eğer insanlık suçunu haklamaya yönelik bir ifade barındırıyorsa cümleleriniz belki de ortada yanlış olan bir şeyler vardır değil mi? lütfen ölçüp biçelim insanlık paydasında buluşturalım inançlarımızı, düşüncelerimizi. yoksa kim neyi savunuyor ilgilenmiyorum inanın. önemli gördüğüm insanların yaşama hakkına müdahale edilemeyeceğidir. bunun mücadelesini her ortamda herkes için veriyorum emin olun.
edit 3: arkadaşlar lütfen daha fazla vurun kahpeye moduna girilmesin. kendisi şu an burada yok yazamıyor bile. savunduğu fikirler düşünce özgürlüğü kapsamında değil, aşırılık barındırıyor ve ciddi öfke uyandırıyor ancak burada bitirelim bu durumu. yeterince ifade ettik durumun yanlışlığını, kimseyi ikna etme gayretinde olmamıza gerek yok artık şu dönemde mümkün değil çünkü sabit düşünceleri değiştirmek. tek yapabileceğimiz bu düşüncenin ve tavrın asla onaylanmayacağını ve destek bulmayacağını göstermekti, bunu da anlamıştır diye inanmak istiyorum şahsi saflığımla. döndüğünde de muhattap alınmaz kimse tarafından, aynı tavrı sürdürürse de artık yönetimin duruma el atması gerektiği gayet açık. lütfen, rica ediyorum daha fazla huzursuz olmayalım bu şekilde hiçbirimiz. şahsen artık kendisinden, düşüncesinden olduğum kadar içinde bulunduğumuz bu halden de rahatsızlık duyuyorum. klavyelerimizi sessizce yere bırakalım...
edit 2: ss silindi. insanların hepten birbirine düşmesini istemiyorum. umarım düşüncelerinin ve savunduğu şeylerdeki yanlışların bir nebze farkına varmıştır.
normalde şu sözlükte kimseye sataştığım görülmemiştir, uzaktan uzaktan yargı dağıtmayı seviyorum ama entry'mi silerek faşitlik yapılınca gelip bir mahlasımızın hakkını verelim dedim. yine de kişisel bir münakaşaya dönüşmesini istemiyorum. yalnızca çarpık zihniyetinizin ürünü olan düşüncelerinizin sorumluluğunu alıp bir kesime karşı sarf edeceğiniz özür ya da ''yanlış anlaşıldım'' ifadesi yeterli olacaktı. bu durumda direkt silerdim entry'i ama artık mümkün görünmüyor. mod'lara da sesleniyorum girip eski entry'lerimi okuyun gerekirse eski türkçe ya da osmanlıca ufkunuzu arşı alaya çıkaracak şekilde de ifade ederim ne küfür ne kişiyle ilişkilendirilecek tek bir kelime barındırır, yaparım bunu ama uğraştırmayalım birbirimizi hiç. *
edit: herkes düşüncelerini ifade etmekte tabii ki özgür, bu düşünce bir suçu örtbas etmeye yönelikse eğer karşı argümanlar üretilmesine hazırlıklı olmalısınız. eğer insanlık suçunu haklamaya yönelik bir ifade barındırıyorsa cümleleriniz belki de ortada yanlış olan bir şeyler vardır değil mi? lütfen ölçüp biçelim insanlık paydasında buluşturalım inançlarımızı, düşüncelerimizi. yoksa kim neyi savunuyor ilgilenmiyorum inanın. önemli gördüğüm insanların yaşama hakkına müdahale edilemeyeceğidir. bunun mücadelesini her ortamda herkes için veriyorum emin olun.
edit 3: arkadaşlar lütfen daha fazla vurun kahpeye moduna girilmesin. kendisi şu an burada yok yazamıyor bile. savunduğu fikirler düşünce özgürlüğü kapsamında değil, aşırılık barındırıyor ve ciddi öfke uyandırıyor ancak burada bitirelim bu durumu. yeterince ifade ettik durumun yanlışlığını, kimseyi ikna etme gayretinde olmamıza gerek yok artık şu dönemde mümkün değil çünkü sabit düşünceleri değiştirmek. tek yapabileceğimiz bu düşüncenin ve tavrın asla onaylanmayacağını ve destek bulmayacağını göstermekti, bunu da anlamıştır diye inanmak istiyorum şahsi saflığımla. döndüğünde de muhattap alınmaz kimse tarafından, aynı tavrı sürdürürse de artık yönetimin duruma el atması gerektiği gayet açık. lütfen, rica ediyorum daha fazla huzursuz olmayalım bu şekilde hiçbirimiz. şahsen artık kendisinden, düşüncesinden olduğum kadar içinde bulunduğumuz bu halden de rahatsızlık duyuyorum. klavyelerimizi sessizce yere bırakalım...
devamını gör...
6.
soraya'yı taşlamak
2008 yılında yayınlanmış amerikan-iran yapımı dram filmi. fransız-iranlı gazeteci freidoune sahebjam'ın la femme lapidée adlı eserinden uyarlanan ve gerçek bir hayat hikayesine dayanan filmde hastalıklı zihniyetlerin iftiraya uğrayan bir kadını recmedişini izliyoruz.
her anımsadığımda canımı acıtan hikayeye sahip filmle ilgili yeşim yeşiloğlu'nun harika anlatımını buraya iliştiriyorum zira ben tek kelime dahi dökülemeyeceğim:
iran islam devrimi ile eski mahkûmlar bile molla olmuştur. mollaların keyfince yönetilen toplumda sorgulamak, karşı çıkmak yasaktır. kapalı bir toplum olma yolunda hızla ilerleyen iran’ın köyleri de aynı hızla kapanmakta katılaşmaktadır. dış dünyadan kopmuş durumdaki bu köylerde işlenen suçların gizli kalacağı, iletişim olmadığı için her günahın toprağa gömüleceği inancı ile masum kanı dökenler bu kez yanılmaktadır…
dört çocuk annesi soraya… dünyanın erkeklere ait olduğuna inanan kocasının isteklerini yerine getiren ama çocukları için ona karşı çıkmaktan çekinmeyen soraya… evlatlarının bir ömür boyu yarası olacak soraya…
erkek egemen toplumun en katı şeklini yaşayan iran’da hata yapmak, asi olmak, sorgulamak bile gerekmez öldürülmeniz için, kocanızın yeni bir eş istemesi yeterlidir. vicdanlarını sandıklara kaldırmış bir toplum içerisinde kimse öldürülmenize engel olmak için itiraz etmeyecektir.
soraya’nın kocası ali, bir idam mahkûmunun kızına göz koymuştur, kızı alması karşılığında idamı durduracaktır. karısına ve iki kızına bakmak isteyemeyen, kuma alması halinde soraya’nın sorun çıkaracağını düşünen, onun “fazla konuştuğunu” düşünen ali, köyün mollası ile birlikte soraya’dan kurtulmak için plan yapar. köyün muhtarı ibrahim’in planlanan oyuna “kanması” ile tüm köye yayılan yargılama başlar.
tek başınıza bir kişiyi öldürmeniz cinayettir. ama bu cinayete yanınızdakileri de ortak ederseniz artık kimse cezalandırılamayacaktır. kötülüğün kollektifleşmesi karşısında aslında cezanın da kollektifleşmesi gerekir ama bugüne kadar bunu hiç görmedik. öldürülenler toprağa, öldürenler evlerine... “medeni” dünya kanunları, linç kültürü karşısında her daim zayıf ve yetersiz kaldı.
dinsel dürtüler ile hareket ettiğini iddia etseler de aslında içlerindeki şeytanlarla hareket eden bir güruh var aramızda. tek başına harekete geçmekten korkan, topluluk haline gelince içindeki canavarı salan bir güruh. güzel, mutlu, huzurlu yaşamları öldürmekten keyif alan, kendisi dışında herkesin acı çekmesiyle tatmin olan bir güruh.
yeğeninin öldürülmesine engel olamayan zahra, bu kollektif kötülük karşısında sessiz kalmayacak, köye gelen gazeteci freidoune sahebjam'a her şeyi anlatacaktır. tüm dünya duymalı, tüm dünya bilmelidir bu acımasız cinayeti. tüm dünya bilmeli ki, bir daha hiçbir kadın, hiçbir insan şeytanlaşan insanların kurbanı olmasın.
her anımsadığımda canımı acıtan hikayeye sahip filmle ilgili yeşim yeşiloğlu'nun harika anlatımını buraya iliştiriyorum zira ben tek kelime dahi dökülemeyeceğim:
iran islam devrimi ile eski mahkûmlar bile molla olmuştur. mollaların keyfince yönetilen toplumda sorgulamak, karşı çıkmak yasaktır. kapalı bir toplum olma yolunda hızla ilerleyen iran’ın köyleri de aynı hızla kapanmakta katılaşmaktadır. dış dünyadan kopmuş durumdaki bu köylerde işlenen suçların gizli kalacağı, iletişim olmadığı için her günahın toprağa gömüleceği inancı ile masum kanı dökenler bu kez yanılmaktadır…
dört çocuk annesi soraya… dünyanın erkeklere ait olduğuna inanan kocasının isteklerini yerine getiren ama çocukları için ona karşı çıkmaktan çekinmeyen soraya… evlatlarının bir ömür boyu yarası olacak soraya…
erkek egemen toplumun en katı şeklini yaşayan iran’da hata yapmak, asi olmak, sorgulamak bile gerekmez öldürülmeniz için, kocanızın yeni bir eş istemesi yeterlidir. vicdanlarını sandıklara kaldırmış bir toplum içerisinde kimse öldürülmenize engel olmak için itiraz etmeyecektir.
soraya’nın kocası ali, bir idam mahkûmunun kızına göz koymuştur, kızı alması karşılığında idamı durduracaktır. karısına ve iki kızına bakmak isteyemeyen, kuma alması halinde soraya’nın sorun çıkaracağını düşünen, onun “fazla konuştuğunu” düşünen ali, köyün mollası ile birlikte soraya’dan kurtulmak için plan yapar. köyün muhtarı ibrahim’in planlanan oyuna “kanması” ile tüm köye yayılan yargılama başlar.
tek başınıza bir kişiyi öldürmeniz cinayettir. ama bu cinayete yanınızdakileri de ortak ederseniz artık kimse cezalandırılamayacaktır. kötülüğün kollektifleşmesi karşısında aslında cezanın da kollektifleşmesi gerekir ama bugüne kadar bunu hiç görmedik. öldürülenler toprağa, öldürenler evlerine... “medeni” dünya kanunları, linç kültürü karşısında her daim zayıf ve yetersiz kaldı.
dinsel dürtüler ile hareket ettiğini iddia etseler de aslında içlerindeki şeytanlarla hareket eden bir güruh var aramızda. tek başına harekete geçmekten korkan, topluluk haline gelince içindeki canavarı salan bir güruh. güzel, mutlu, huzurlu yaşamları öldürmekten keyif alan, kendisi dışında herkesin acı çekmesiyle tatmin olan bir güruh.
yeğeninin öldürülmesine engel olamayan zahra, bu kollektif kötülük karşısında sessiz kalmayacak, köye gelen gazeteci freidoune sahebjam'a her şeyi anlatacaktır. tüm dünya duymalı, tüm dünya bilmelidir bu acımasız cinayeti. tüm dünya bilmeli ki, bir daha hiçbir kadın, hiçbir insan şeytanlaşan insanların kurbanı olmasın.

devamını gör...
7.
yazarların evlenmek istememe nedenleri
herkes doğru insanı bekliyor, herkes anlayış ve kabul edilmek istiyor yalnızca. kimse birine doğru insan olmayı önemsemiyor, kimsenin umrunda değil birine iyi gelmek ya da incitmemek. hep iyilik, sevgi, mutluluk beklentisi, en iyi etiketlere sahip olsun iki yüzlülüğü kimse vadetmiyor asla karşısındakine güzel şeyleri. ben böyleyim deyip çekiliyor herkes, ne gönlü var kimsenin değişmeye dönüşmeye ne de daha iyi bir insan olmaya gayreti. bir insanın sevgisine karşı sorumluluk hissedilmiyor, önemsenmiyor bile, kaybetme endişesi taşınmıyor. o yoksa başkası olur nasıl olsa deniliyor sanki bir nesneden bahseder gibi. halbuki o nesenenin sesi soluğu var, canı bile acıyor çoğu zaman...
uzunca bir süredir bir imzadan başka ifadesinin olduğunu düşünmüyorum, yapay tüm evlilikler olabildiğine suni. yol arkadaşlığı değil birçoğu rastgele bir yan yanalık; bir parça yalnız kalmama korkusu bir tutam da sevilmeye olan muhtaçlık işte. kimse evlenmesin artık, kimse kimsenin yarası da olmasın. kapatalım bu mevzuyu.
uzunca bir süredir bir imzadan başka ifadesinin olduğunu düşünmüyorum, yapay tüm evlilikler olabildiğine suni. yol arkadaşlığı değil birçoğu rastgele bir yan yanalık; bir parça yalnız kalmama korkusu bir tutam da sevilmeye olan muhtaçlık işte. kimse evlenmesin artık, kimse kimsenin yarası da olmasın. kapatalım bu mevzuyu.
devamını gör...
8.
sivas katliamı
sabahki malum olay ve zihniyete karşı sarf ettiğim sözler silinince ve revizeme rağmen yayınlanmayınca gelip yarım kalan haykırışı tamamlayalım dediğim başlık.
2 temmuz 1993 tarihinde sivas'ta 33 insanın mezhebinden dolayı yakılarak öldürüldüğü katliamdır.
ne siyasilerden isim bilirim, ne derin devletten ne ıvırından ne de zıvırından. elbette suçun temeli buradadır ama aslında bilirim ki fırsat tanındığı her an kendinden olmayanı yok edebilecek, yakacak bir potansiyele sahip bu millet. yeni nesiller böyle bir yas gününde saygı gösterip, bu eylemi gerçekleştirenler adına utanacağına ya katliam yarıştırır oluyor ya da ''yaktık ama sorun bir niye yaktık'' gibi haysiyetsizlik içeren argümanlar üretiyor oluyorlar. bilirim ki bu millet vaktinde ekmeğini yediği, aynı sofrayı paylaştığı insanı sırf kendisiyle aynı tarafa bakmıyor diye yok edebilmeyi kendine hak görüyor. sizlere siyaset, tarih, din vs anlatılamaz artık sizlere direkt en temelden başlanmalı; insan nedir, insan kim değil bu öğretilmeli! o, bu, şu, öteki beriki demeden insanı olduğu haliyle sadece var olduğu için dahi kabul etmeyi öğretemedik ya sizlere, bizlere de yazıklar olsun. insani birçok duyguya ve vicdana sahip olmadığınız için de anlayamıyorsunuz işte; acının her türlüsünü sırtlanabildiğimizi, insan canı mevzubahis olduğunda canımızın herkese ''yanabileceğini. '' özgürlüğü kimin kısıtlandıysa yanında olduğumuz gibi, bu özgürlüğü ilk elde edişinde yine dönüp ilk bizleri yok etmeye çalışıyor bu coğrafya insanı.
çok uzun zaman oldu bu coğrafya insanına karşı umutlarım tükeneli. artık herhangi bir şekilde ikna etme çabası barındırmıyorum, yalnızca sustukça ağır gelen şeyleri kendi hakkım için dahi değil, şahit olduğum haksızlıklara karşı var gücümle sarf ediyorum. istediğiniz kadar kötülüğünüze, vahşiliğinize kılıf uydurmaya çalışabilirsiniz ama allahu ekber nidalarıyla insan yaktığınız gerçeğini değiştiremezsiniz. bir çocuk istismara uğradığında ''o da istiyordu''yu, bir kadın tecavüze uğradığında ''o da etek giymeseymiş''i diyen varlıklar olarak, 33 insanı yaktığınızda da ''benzin bidonu da orada olmasaymış'' demeniz kalıyor bir. ne yapıp ne edip her zaman vahşetten yana tavır almanız inanılmaz.
bir insana, bir canlıya yapılan zulümde canınız yanmıyorsa eğer, kim olduğu önemsiz şans eseri sırf yaşamı haritada sizden daha doğu bir yana düştü diye değersiz görüyorsanız insanı ve mezhebiyle, inancıyla ayırabilecek kadar aşağılıksanız insanlığınızı dönüp sorgulayın derim. sizden inançlı olmanızı beklemiyorum, herhangi bir yaratıcıdan korkun vs. dahi demiyorum; yalnızca her şeyden bağımsız insan olun diyorum.
suçu örtbas etmek adına başka yönlere evirmeye çalışmayın çünkü siz ne yaparsanız yapın her 2 temmuzda yasımız ağıt olup dilimize düşecektir.
her şey değişiyor; siyasiler, yönetimler, sistemler, düşünceler... tek bir değişmeyen oluyor; insanımızın kendinden olmayanı yok etme çabası ve ben her değişim sonunda karşılaştığım bu çirkin yüzünüzle nasıl yaşanabileceğini inanın artık bilmiyorum. yalnızca affedilmemenizi diliyorum...
2 temmuz 1993 tarihinde sivas'ta 33 insanın mezhebinden dolayı yakılarak öldürüldüğü katliamdır.
ne siyasilerden isim bilirim, ne derin devletten ne ıvırından ne de zıvırından. elbette suçun temeli buradadır ama aslında bilirim ki fırsat tanındığı her an kendinden olmayanı yok edebilecek, yakacak bir potansiyele sahip bu millet. yeni nesiller böyle bir yas gününde saygı gösterip, bu eylemi gerçekleştirenler adına utanacağına ya katliam yarıştırır oluyor ya da ''yaktık ama sorun bir niye yaktık'' gibi haysiyetsizlik içeren argümanlar üretiyor oluyorlar. bilirim ki bu millet vaktinde ekmeğini yediği, aynı sofrayı paylaştığı insanı sırf kendisiyle aynı tarafa bakmıyor diye yok edebilmeyi kendine hak görüyor. sizlere siyaset, tarih, din vs anlatılamaz artık sizlere direkt en temelden başlanmalı; insan nedir, insan kim değil bu öğretilmeli! o, bu, şu, öteki beriki demeden insanı olduğu haliyle sadece var olduğu için dahi kabul etmeyi öğretemedik ya sizlere, bizlere de yazıklar olsun. insani birçok duyguya ve vicdana sahip olmadığınız için de anlayamıyorsunuz işte; acının her türlüsünü sırtlanabildiğimizi, insan canı mevzubahis olduğunda canımızın herkese ''yanabileceğini. '' özgürlüğü kimin kısıtlandıysa yanında olduğumuz gibi, bu özgürlüğü ilk elde edişinde yine dönüp ilk bizleri yok etmeye çalışıyor bu coğrafya insanı.
çok uzun zaman oldu bu coğrafya insanına karşı umutlarım tükeneli. artık herhangi bir şekilde ikna etme çabası barındırmıyorum, yalnızca sustukça ağır gelen şeyleri kendi hakkım için dahi değil, şahit olduğum haksızlıklara karşı var gücümle sarf ediyorum. istediğiniz kadar kötülüğünüze, vahşiliğinize kılıf uydurmaya çalışabilirsiniz ama allahu ekber nidalarıyla insan yaktığınız gerçeğini değiştiremezsiniz. bir çocuk istismara uğradığında ''o da istiyordu''yu, bir kadın tecavüze uğradığında ''o da etek giymeseymiş''i diyen varlıklar olarak, 33 insanı yaktığınızda da ''benzin bidonu da orada olmasaymış'' demeniz kalıyor bir. ne yapıp ne edip her zaman vahşetten yana tavır almanız inanılmaz.
bir insana, bir canlıya yapılan zulümde canınız yanmıyorsa eğer, kim olduğu önemsiz şans eseri sırf yaşamı haritada sizden daha doğu bir yana düştü diye değersiz görüyorsanız insanı ve mezhebiyle, inancıyla ayırabilecek kadar aşağılıksanız insanlığınızı dönüp sorgulayın derim. sizden inançlı olmanızı beklemiyorum, herhangi bir yaratıcıdan korkun vs. dahi demiyorum; yalnızca her şeyden bağımsız insan olun diyorum.
suçu örtbas etmek adına başka yönlere evirmeye çalışmayın çünkü siz ne yaparsanız yapın her 2 temmuzda yasımız ağıt olup dilimize düşecektir.
her şey değişiyor; siyasiler, yönetimler, sistemler, düşünceler... tek bir değişmeyen oluyor; insanımızın kendinden olmayanı yok etme çabası ve ben her değişim sonunda karşılaştığım bu çirkin yüzünüzle nasıl yaşanabileceğini inanın artık bilmiyorum. yalnızca affedilmemenizi diliyorum...
devamını gör...
9.
durduk yere insanı mutlu eden şeyler
bebek gülümsemesi.
dünyadan bir haber, hiçbir şeyi anlamıyor ama o yeni çıkmış 2 dişiyle tatlı tatlı sırıtıyor size. gerçek sevgiyi hissettiğinizi biliyorum minik böcekler sizi.
dünyadan bir haber, hiçbir şeyi anlamıyor ama o yeni çıkmış 2 dişiyle tatlı tatlı sırıtıyor size. gerçek sevgiyi hissettiğinizi biliyorum minik böcekler sizi.
devamını gör...
10.
sözlüklerdeki nickaltı sorunu
normal yaşamda insanlarda "bunu dersem dayak yer miyim" korkusu oluyor. ama sanalda bu temkinlilik hiç yok. haldur huldur sataşıyor herkes birbirine. bu nickaltılar biraz olsun dizginliyor milleti gibi geliyor. çünkü adamın suratına iğrenç bir insan olduğunu özelden birebir haykırsan karşılığında sülalenle ilgili bir takım samimiyetler ifade edip geçer. ama mevzu nickaltına yazılma ihtimali olunca az biraz sakinliyorlar. çünkü karşılarındaki insanın kendi hakkındaki düşüncelerini önemli görmüyorlar, önemli olan bu yergilerin halka açık ifade edilmesi. o zaman bir panik ki herkes sormayın. bir yazar on yüz milyon iyi yoruma karşılık tek bir negatif yorumda kendini uçurtturmayı başarmıştı hatırlarsanız. anlayacağınız kaosu yarı yarıya indiriyor. bu yüzden nickaltı iyidir.
benim sorunum ise mahlasıma özel olmaması. browsermış filmmiş kim denk getirirse yazmış. neyse sözlüğün canı sağ olsun çok da mühim değil.
benim sorunum ise mahlasıma özel olmaması. browsermış filmmiş kim denk getirirse yazmış. neyse sözlüğün canı sağ olsun çok da mühim değil.
devamını gör...
11.
zaman
avuçlarımızdan kayıp gidendir.
dün daha bir koli oyuncağımı ve minik kilimlerimi sürüklüye sürüklüye bahçeye çıkarmış kendi evimi kuruyordum mutlu mutlu. ara ara okuma bayramında oynayacağımız tiyatro repliklerini çalışıyordum da bir yandan, o zaman kalbimi pır pır ettiren çocukla başrolü paylaşmanın verdiği heyecanla. :)
şimdilerde 30'a merdiven dayamış vaziyette her gün "nasıl yahu, ne ara bu yaşa geldik" şaşkınlığını yaşıyorum.
dün daha bir koli oyuncağımı ve minik kilimlerimi sürüklüye sürüklüye bahçeye çıkarmış kendi evimi kuruyordum mutlu mutlu. ara ara okuma bayramında oynayacağımız tiyatro repliklerini çalışıyordum da bir yandan, o zaman kalbimi pır pır ettiren çocukla başrolü paylaşmanın verdiği heyecanla. :)
şimdilerde 30'a merdiven dayamış vaziyette her gün "nasıl yahu, ne ara bu yaşa geldik" şaşkınlığını yaşıyorum.
devamını gör...
12.
inanan inanmayan kavgasının bitmesi gerekliliği
insanlar inancı ya da inançsızlığı dayatmayı bıraktığı zaman bitecektir. yani hiçbir zaman.
biraz olsun ferahlamak için gereklidir ama çare olmayacaktır.
biraz olsun ferahlamak için gereklidir ama çare olmayacaktır.
devamını gör...
14.
neden uzun tanım girmiyorsun sorusu
başlık sahibi yazar; keşke ben sen olsam. *
kısa cümle kuramamakla lanetlenmişim sanki. şu başlığı on yüz milyon cümle ile doldurmamak için direniyorum.
"neden gireyim ki?" diyerek savuşturulması gereken soru. kesinlikle asıl meziyet az ve öz derdini anlatabilmek. derdim de çok değil aslında niyeyse her şeyi böyle uzun uzadıya anlatıyorum. eğitiyorum kendimi ama beceremiyorum, ne yapalım kelimelerle dans etmeyi seviyoruz vesselam. *
kısa cümle kuramamakla lanetlenmişim sanki. şu başlığı on yüz milyon cümle ile doldurmamak için direniyorum.
"neden gireyim ki?" diyerek savuşturulması gereken soru. kesinlikle asıl meziyet az ve öz derdini anlatabilmek. derdim de çok değil aslında niyeyse her şeyi böyle uzun uzadıya anlatıyorum. eğitiyorum kendimi ama beceremiyorum, ne yapalım kelimelerle dans etmeyi seviyoruz vesselam. *
devamını gör...
15.
aşı olmayanlara pcr testi zorunlu tutulması
sevgili immortel'ın #1230219 şu girdisi sonrası bir açıklama entry'si bırakmak istedim:
öncelikle bu entry kesinlikle kimseyi ikna etme amacı taşımıyor. yalnızca aklıselim insanlar olarak tartışabileceğimizi düşündüm. * bir aşı sevici olarak naçizane kaygılarımı ve bildiklerimi aktaracağım belki muallakta olan insanlar için de açıklayıcı bir entry olur.
tanım olarak da desteklediğim zorunluluktur diyerek şuraya notumuzu düşelim.
* aşıya karşı olan güvensizliği kesinlikle anlayabiliyorum ve haklı buluyorum. ancak toplumu yönlendirici olacak mesnetsiz ifadelerle aşı karşıtlığı bayraklarını ve kılıçlarını kuşanmanızı sanırım bir noktada anlayamıyorum. bir soru işaretiniz varsa bilimsel kaynakları takip edersiniz ''bunlar da insan işi'' deyip yine de güven duymazsanız aşı yaptırmamayı seçersiniz. sosyal medyada ''kaynım sabah aşı olmuş akşam ayakları ters dönmüş çünkü kalbine proteinlerle enzimler el ele tutuşup gitmeye başlamış, alyuvarları da billgates diye sayıklıyollağmış'' derseniz sizi ciddiye alamam. *
* yöneticilere karşı güvensizlik olmasını anlamanın dışında aşırı olumlu buluyorum. şahsen bu adamlara kendini sorgusuz sualsiz emanet eden insanlara karşı aşı karşıtlarına dahi sempati besleyebilirim. *
* arkadaşlar hepimiz aşıya karşı soru işaretleri barındırıyoruz. ancak bilimsel verileri inceleyip, bilgilendirici olan, alanında uzman kişilerden yönlendirici bilgiler talep ediyoruz ve ufak bir kar/zarar hesabı sonrasında aşı olma kararı alıyoruz. yoksa hiçbirimiz sıraya girip ''bana sağlı sollu iki tane uygulayın, yetmedi biraz da verin evde içeceğim ben bunu'' demiyoruz inanın. kar zarar hesabı sonucu nedir onu da özetleyeyim;
--- ilk olarak aşı olmazsak neler olur; toplumda bağışıklığı düşük olan insanların hayatlarını riske atmış oluruz. kimin güçlü kimin değil bilemediğimiz için komple hepimiz topun ucunda oluyoruz. ikinci olarak bu salgın kontrol altına alınamazsa ve sürekli insanlar enfekte olmaya devam ederse sağlık sistemimiz bu yoğunluğu kaldıramayabilir. ben ölürsem evimde geçer ölürüm diyorsunuz ancak bu hastalık kanırta kanırta insan canını alıyor. nefesinizi mabadınızdan almaya başlayınca mecburen bir çare hastanelere koşturacaksınız. eğer kontrol için eve kapanmalar, aşılar olmasaydı hangi hastane hangi doktor size yetecekti? ayrıca doktorlar ve sağlık çalışanları sizlerin kölesi değil. onlar biz size tedavi vereceğiz ancak önce koruyucu önlemleri almalısınız diyorsa uymak mecburiyetindeyiz. ülkece koruyucuyu reddedip sonrasında sıkışınca bu insanlardan şifa talep etmemiz riyakarlık olmaz mı? bu iş ne kadar uzarsa o insanlar o kadar risk altında olmaya devam edecekler. ayrıca covid olup atlatınca eski sağlığınızla devam edemiyorsunuz bunu neden es geçiyorsunuz. covid'in aşıdan daha az yan etkiyle vücudunuz terk ettiğini de nereden çıkardınız?
--- aşı olursak ne olur; korunmuş oluruz ya da tüm dünya birileri tarafından kandırılmıştır ve hepimizi çiplemişler belki de ciddi yan etkileri sebep olacak bir şeyler enjekte etmişlerdir hepimize. bunu direkt covid virüsü ile de yapmış olabilirler. yani aslında bu risk aşılı ya da aşısız her ihtimalde var.
bu iki durumu değerlendirince aşının olası yan etkilerine karşı aşı karşıtlığı yapan insanların tüm sağlık sistemini, olası hastalıklarına karşı tedavi alma haklarını reddetmelerini rica ediyorum.* çünkü aldığınız parolun bile 15 sene sonra oluşturacağı yan etkileri asla öngöremeyeceksiniz. bu ihtimal her ilaç, her aşı için var. bir de şu evrak imzalatma olayına geleceğim: umarım sizi süründüren başka hastalıklardan birine yakalanmazsınız. o zaman bakın nasıl yalvarıyorsunuz herhangi tedavi edici bir şey için milyon sayfa kağıt imzalamaya nasıl dünden hevesli oluyorsunuz. prosedür denen şeyi duydunuz mu hiç? mesela benim bir kronik rahatsızlığım var ve kullandığım ilaçları alabilmem için sayfalarca belge imzalıyordum hem de neredeyse her aydı*, ameliyata girmeden önce yine tonlarca şey imzaladık. mesela ölebilirsiniz sorumluluk bizde değil kağıdına yav kardeşim sen yeter ki yap şu tedaviyi senin canını yerim modunda imzayı çakabiliyorsunuz. böyle bir durumda ne yapacaksınız? sanmayın bu ilaçlar için size yüzlerce araştırma sunulduğunu. hatta korkunuzdan öğrenmek dahi istemiyorsunuz nedir ne değildir, mecbur kullanıyorsunuz.
biraz da nankörlük sizlerin bu yaptığınız. sağlıklı bedenlerinizle bencillik yapıyorsunuz. kanser hastası çocuklar dahi gerektiğinde kemoterapi denilen zehri bedenlerine basıyor. kusura bakmayın da bir aşı yahu 4 yaşındaki çocuk sizden daha cesurdur. ayrıca bu çocukların da hastalık riskini arttırdığınıza daha sonra değineceğim... düşünsenize el kadar bebeler neleri vücuduna almak zorunda kalıyor, o acıyı yaşıyor aileler çaresiz sizler 3 saniyelik bir iğne için cidden ne yaygara koparıyorsunuz. sanmayın aşıdan daha tehlikesiz. aşı bu insanlar için parolden farksızdır, gözleri görmez. ne diyelim umarım bunlara maruz kalmazsınız siz ya da aileniz. o zaman sorgulama nedir gözünüz görmez ama işte nereden bileceksiniz ki...
gelelim sevgili immortelın sorularına;
+ evet, aşıyı olunca virüs kapma ihtimalimiz ortadan kalkmıyor tabii ki. ancak virüsün olası etkilerini en hafif hale getiriyor bu aşı. çünkü bildiğiniz gibi aşı denen olay aslında bedeninize bu virüsü tanıtma ve hazırlık yaptırma görevi görüyor. belki yalnızca sürünmenizi engelleyecek belki de hiç etkilenmemenizi sağlayacak. bu yine sizin bağışıklık sisteminizle ilgili.
+ başkasına bulaştırma olayında da biontech aşıları oldukça etkili. çünkü etrafa damlacık saçmalı ağır hasta olmanızı engelliyor en başında yani bir yandan da virüsün bedende kontrolsüz çoğaltımı olmadığı için dağılımı da minimuma iniyor şeklinde düşünebilirsiniz kabaca.
+ sadece kendimizi değil; bulaşı azalttığımız için de çevremizdeki korunmak zorunda olan insanlara da katkı sağlamış oluyoruz. ailem öncelikle benim için aşılarını oldular en basitinden. insanların çoğu da -özellikle gençler- kendilerinden çok annesine, babasına, ailedeki hastasına bir ihtimal bulaştırır da ölmesine sebep olur korkusuyla bu aşıyı oluyorlar. çünkü bu hayatta tek başımıza var olmuyoruz, kendi bedenimize olduğu kadar tüm insanlara karşı sorumluluğumuz var. eğer bedeninizi bir virüse yuva olacak şekilde toplumda var etmeye çalışırsanız bilemiyorum vicdanınıza karşı şüpheye düşerim.
+ aşı olmayan insan virüsün yayılımını ve mutasyonlarına hizmet etmiş oluyor. virüs bedene girip öldürüp olay yerini terk etmiyor. her mücadele edip kazandığı durumda bir nevi güçleniyor. bu mutasyonların virüsün havada kolbastı oynayarak gerçekleştirdiğini düşünmüyorsunuz umarım...
+ riski göze alan tüm aşı karşıtlarına ithafen; bu tercih kesinlikle sizin. ilgilenmiyoruz kendinizi yaşatmak ya da öldürmek istemenizle. intihar da edebilirsiniz en fazla ''yapma bak hayat çoksel'' deriz. son karar yine sizde. ancak maskeleri atıp toplum sağlığını riske atamazsınız. sadece benim hayatım demek topluma karşı olan sorumluluğunuzu reddetmektir, bu bayağı bencilce lütfen kusuruma bakmayın. bu bencilliğe de okeyim güvensizliğinizden dolayı ancak aşının içinde yıkanmış koyun kanı var şeklinde şamanvari ss'ler ile topluma korku pompalayamazsınız, burada bir anlaşalım.
bir de tüm bu sağlık işlerinin dışında sosyal, psikolojik ve ekonomik duruma değinmek istiyorum. bu işi bitirecek en önemli şey aşı arkadaşlar. toplum bağışıklığı kendi kendine kazanılsın vs. yemedi görüyorsunuz; ingiltere örneği. toplum en az %70 oranında aşılanmadıkça bu işten yakayı sıyıramayacağız. siz istiyorsunuz ki hiçbirimiz aşı olmasın, aşılar şaibeli; o halde 1 sene boyunca işsiz kalan o insanlara bu durumu nasıl açıklayacaksınız. işsizlik, maddi sorunlar, sosyal bir varlık olan insanı evine tıkmanın getirisi olan psikolojik sorunlar... bunlarla artık kimse baş edemiyor görmüyor musunuz? maskeyi normali sanan bebeler var yahu çok üzülüyorum. korona ortasına doğmuş normal dünyanın nasıl olduğunu bile bilmiyor. çocuklar okula gidemiyor. zaten kıt bir eğitim sistemi vardı yine de bir nebze hepsi okula gidip ulaşıyordu eğitime. şimdi sadece zenginlere kaldı, bırak evini köyünde mahallesinde internet olmayan insanlar var, yapmayın lütfen yahu. kolumuzu ne sıktıkları belli değil deyip geçiştirilecek bir mevzu değil artık bu. yahu es kaza yolda bayılsanız, ambulans gelse yapıştırsa iğneyi serumu sorguluyorsunuz sanki ne sıvısı bu diyejksadn belki zehri vurdu adam ama ''oo kafaya yaptı neymiş bu bir daha olursa yine aynısını isterim'' diye soruyorsunuz hemşireye. neyse...
şu an tek çare imkanımız bu aşı denen şey. yeniden yazayım aşı olmak istememenize saygı duyuyorum şahsen, tercihtir bu. geçin kenardan kesin dünyayı, bakın neler oluyor diye. ancak bir değerlendirme sonucu daha mantıklı olan duruma ve eldeki tek çözüme yönelen insanlara her hıyara tuzlukla koşuyormuş muamelesi yapamazsınız. bir de muallakta olan insanları mesnetsiz ifadelerle yönlendiremezsiniz...
birçok şey yazdım, elimden geldiğince açıklamaya çalıştım saygılı bir dille. dokundurttuğum yerler olmuştur illa ki sözlerime levent kırca'dan arada bir dilimiz sürçer ise affola, tutmasını biliriz de kemiği yok bunun diyerek son veriyorum. umarım kimseyi kırıp dökmemişizdir... *
öncelikle bu entry kesinlikle kimseyi ikna etme amacı taşımıyor. yalnızca aklıselim insanlar olarak tartışabileceğimizi düşündüm. * bir aşı sevici olarak naçizane kaygılarımı ve bildiklerimi aktaracağım belki muallakta olan insanlar için de açıklayıcı bir entry olur.
tanım olarak da desteklediğim zorunluluktur diyerek şuraya notumuzu düşelim.
* aşıya karşı olan güvensizliği kesinlikle anlayabiliyorum ve haklı buluyorum. ancak toplumu yönlendirici olacak mesnetsiz ifadelerle aşı karşıtlığı bayraklarını ve kılıçlarını kuşanmanızı sanırım bir noktada anlayamıyorum. bir soru işaretiniz varsa bilimsel kaynakları takip edersiniz ''bunlar da insan işi'' deyip yine de güven duymazsanız aşı yaptırmamayı seçersiniz. sosyal medyada ''kaynım sabah aşı olmuş akşam ayakları ters dönmüş çünkü kalbine proteinlerle enzimler el ele tutuşup gitmeye başlamış, alyuvarları da billgates diye sayıklıyollağmış'' derseniz sizi ciddiye alamam. *
* yöneticilere karşı güvensizlik olmasını anlamanın dışında aşırı olumlu buluyorum. şahsen bu adamlara kendini sorgusuz sualsiz emanet eden insanlara karşı aşı karşıtlarına dahi sempati besleyebilirim. *
* arkadaşlar hepimiz aşıya karşı soru işaretleri barındırıyoruz. ancak bilimsel verileri inceleyip, bilgilendirici olan, alanında uzman kişilerden yönlendirici bilgiler talep ediyoruz ve ufak bir kar/zarar hesabı sonrasında aşı olma kararı alıyoruz. yoksa hiçbirimiz sıraya girip ''bana sağlı sollu iki tane uygulayın, yetmedi biraz da verin evde içeceğim ben bunu'' demiyoruz inanın. kar zarar hesabı sonucu nedir onu da özetleyeyim;
--- ilk olarak aşı olmazsak neler olur; toplumda bağışıklığı düşük olan insanların hayatlarını riske atmış oluruz. kimin güçlü kimin değil bilemediğimiz için komple hepimiz topun ucunda oluyoruz. ikinci olarak bu salgın kontrol altına alınamazsa ve sürekli insanlar enfekte olmaya devam ederse sağlık sistemimiz bu yoğunluğu kaldıramayabilir. ben ölürsem evimde geçer ölürüm diyorsunuz ancak bu hastalık kanırta kanırta insan canını alıyor. nefesinizi mabadınızdan almaya başlayınca mecburen bir çare hastanelere koşturacaksınız. eğer kontrol için eve kapanmalar, aşılar olmasaydı hangi hastane hangi doktor size yetecekti? ayrıca doktorlar ve sağlık çalışanları sizlerin kölesi değil. onlar biz size tedavi vereceğiz ancak önce koruyucu önlemleri almalısınız diyorsa uymak mecburiyetindeyiz. ülkece koruyucuyu reddedip sonrasında sıkışınca bu insanlardan şifa talep etmemiz riyakarlık olmaz mı? bu iş ne kadar uzarsa o insanlar o kadar risk altında olmaya devam edecekler. ayrıca covid olup atlatınca eski sağlığınızla devam edemiyorsunuz bunu neden es geçiyorsunuz. covid'in aşıdan daha az yan etkiyle vücudunuz terk ettiğini de nereden çıkardınız?
--- aşı olursak ne olur; korunmuş oluruz ya da tüm dünya birileri tarafından kandırılmıştır ve hepimizi çiplemişler belki de ciddi yan etkileri sebep olacak bir şeyler enjekte etmişlerdir hepimize. bunu direkt covid virüsü ile de yapmış olabilirler. yani aslında bu risk aşılı ya da aşısız her ihtimalde var.
bu iki durumu değerlendirince aşının olası yan etkilerine karşı aşı karşıtlığı yapan insanların tüm sağlık sistemini, olası hastalıklarına karşı tedavi alma haklarını reddetmelerini rica ediyorum.* çünkü aldığınız parolun bile 15 sene sonra oluşturacağı yan etkileri asla öngöremeyeceksiniz. bu ihtimal her ilaç, her aşı için var. bir de şu evrak imzalatma olayına geleceğim: umarım sizi süründüren başka hastalıklardan birine yakalanmazsınız. o zaman bakın nasıl yalvarıyorsunuz herhangi tedavi edici bir şey için milyon sayfa kağıt imzalamaya nasıl dünden hevesli oluyorsunuz. prosedür denen şeyi duydunuz mu hiç? mesela benim bir kronik rahatsızlığım var ve kullandığım ilaçları alabilmem için sayfalarca belge imzalıyordum hem de neredeyse her aydı*, ameliyata girmeden önce yine tonlarca şey imzaladık. mesela ölebilirsiniz sorumluluk bizde değil kağıdına yav kardeşim sen yeter ki yap şu tedaviyi senin canını yerim modunda imzayı çakabiliyorsunuz. böyle bir durumda ne yapacaksınız? sanmayın bu ilaçlar için size yüzlerce araştırma sunulduğunu. hatta korkunuzdan öğrenmek dahi istemiyorsunuz nedir ne değildir, mecbur kullanıyorsunuz.
biraz da nankörlük sizlerin bu yaptığınız. sağlıklı bedenlerinizle bencillik yapıyorsunuz. kanser hastası çocuklar dahi gerektiğinde kemoterapi denilen zehri bedenlerine basıyor. kusura bakmayın da bir aşı yahu 4 yaşındaki çocuk sizden daha cesurdur. ayrıca bu çocukların da hastalık riskini arttırdığınıza daha sonra değineceğim... düşünsenize el kadar bebeler neleri vücuduna almak zorunda kalıyor, o acıyı yaşıyor aileler çaresiz sizler 3 saniyelik bir iğne için cidden ne yaygara koparıyorsunuz. sanmayın aşıdan daha tehlikesiz. aşı bu insanlar için parolden farksızdır, gözleri görmez. ne diyelim umarım bunlara maruz kalmazsınız siz ya da aileniz. o zaman sorgulama nedir gözünüz görmez ama işte nereden bileceksiniz ki...
gelelim sevgili immortelın sorularına;
+ evet, aşıyı olunca virüs kapma ihtimalimiz ortadan kalkmıyor tabii ki. ancak virüsün olası etkilerini en hafif hale getiriyor bu aşı. çünkü bildiğiniz gibi aşı denen olay aslında bedeninize bu virüsü tanıtma ve hazırlık yaptırma görevi görüyor. belki yalnızca sürünmenizi engelleyecek belki de hiç etkilenmemenizi sağlayacak. bu yine sizin bağışıklık sisteminizle ilgili.
+ başkasına bulaştırma olayında da biontech aşıları oldukça etkili. çünkü etrafa damlacık saçmalı ağır hasta olmanızı engelliyor en başında yani bir yandan da virüsün bedende kontrolsüz çoğaltımı olmadığı için dağılımı da minimuma iniyor şeklinde düşünebilirsiniz kabaca.
+ sadece kendimizi değil; bulaşı azalttığımız için de çevremizdeki korunmak zorunda olan insanlara da katkı sağlamış oluyoruz. ailem öncelikle benim için aşılarını oldular en basitinden. insanların çoğu da -özellikle gençler- kendilerinden çok annesine, babasına, ailedeki hastasına bir ihtimal bulaştırır da ölmesine sebep olur korkusuyla bu aşıyı oluyorlar. çünkü bu hayatta tek başımıza var olmuyoruz, kendi bedenimize olduğu kadar tüm insanlara karşı sorumluluğumuz var. eğer bedeninizi bir virüse yuva olacak şekilde toplumda var etmeye çalışırsanız bilemiyorum vicdanınıza karşı şüpheye düşerim.
+ aşı olmayan insan virüsün yayılımını ve mutasyonlarına hizmet etmiş oluyor. virüs bedene girip öldürüp olay yerini terk etmiyor. her mücadele edip kazandığı durumda bir nevi güçleniyor. bu mutasyonların virüsün havada kolbastı oynayarak gerçekleştirdiğini düşünmüyorsunuz umarım...
+ riski göze alan tüm aşı karşıtlarına ithafen; bu tercih kesinlikle sizin. ilgilenmiyoruz kendinizi yaşatmak ya da öldürmek istemenizle. intihar da edebilirsiniz en fazla ''yapma bak hayat çoksel'' deriz. son karar yine sizde. ancak maskeleri atıp toplum sağlığını riske atamazsınız. sadece benim hayatım demek topluma karşı olan sorumluluğunuzu reddetmektir, bu bayağı bencilce lütfen kusuruma bakmayın. bu bencilliğe de okeyim güvensizliğinizden dolayı ancak aşının içinde yıkanmış koyun kanı var şeklinde şamanvari ss'ler ile topluma korku pompalayamazsınız, burada bir anlaşalım.
bir de tüm bu sağlık işlerinin dışında sosyal, psikolojik ve ekonomik duruma değinmek istiyorum. bu işi bitirecek en önemli şey aşı arkadaşlar. toplum bağışıklığı kendi kendine kazanılsın vs. yemedi görüyorsunuz; ingiltere örneği. toplum en az %70 oranında aşılanmadıkça bu işten yakayı sıyıramayacağız. siz istiyorsunuz ki hiçbirimiz aşı olmasın, aşılar şaibeli; o halde 1 sene boyunca işsiz kalan o insanlara bu durumu nasıl açıklayacaksınız. işsizlik, maddi sorunlar, sosyal bir varlık olan insanı evine tıkmanın getirisi olan psikolojik sorunlar... bunlarla artık kimse baş edemiyor görmüyor musunuz? maskeyi normali sanan bebeler var yahu çok üzülüyorum. korona ortasına doğmuş normal dünyanın nasıl olduğunu bile bilmiyor. çocuklar okula gidemiyor. zaten kıt bir eğitim sistemi vardı yine de bir nebze hepsi okula gidip ulaşıyordu eğitime. şimdi sadece zenginlere kaldı, bırak evini köyünde mahallesinde internet olmayan insanlar var, yapmayın lütfen yahu. kolumuzu ne sıktıkları belli değil deyip geçiştirilecek bir mevzu değil artık bu. yahu es kaza yolda bayılsanız, ambulans gelse yapıştırsa iğneyi serumu sorguluyorsunuz sanki ne sıvısı bu diyejksadn belki zehri vurdu adam ama ''oo kafaya yaptı neymiş bu bir daha olursa yine aynısını isterim'' diye soruyorsunuz hemşireye. neyse...
şu an tek çare imkanımız bu aşı denen şey. yeniden yazayım aşı olmak istememenize saygı duyuyorum şahsen, tercihtir bu. geçin kenardan kesin dünyayı, bakın neler oluyor diye. ancak bir değerlendirme sonucu daha mantıklı olan duruma ve eldeki tek çözüme yönelen insanlara her hıyara tuzlukla koşuyormuş muamelesi yapamazsınız. bir de muallakta olan insanları mesnetsiz ifadelerle yönlendiremezsiniz...
birçok şey yazdım, elimden geldiğince açıklamaya çalıştım saygılı bir dille. dokundurttuğum yerler olmuştur illa ki sözlerime levent kırca'dan arada bir dilimiz sürçer ise affola, tutmasını biliriz de kemiği yok bunun diyerek son veriyorum. umarım kimseyi kırıp dökmemişizdir... *
devamını gör...
16.
karma puanını harcamaya kıyamamak
an itibariyle sonunda 500 puanı toplamış oldum. sözlük içinde bir kişisel iletim bile yok diye zırlamıştım vakti zamanında bilenler bilir. kampanyalar başlatmıştım "brave'e kişisel ileti alacağız" kampanyası...
500 puan olduğunu görünce koşa koşa kafa store yollarını arşınladım. ancak ne mi oldu? eline 50 krş tutuşturulup dondurma alsın diye bakkala gönderilmiş bebe gibi kaldım orada. 50 kuruşumu çikolataya ve yumi yuma mı bölüştürsem yoksa en başından beri hedefim olan dondurmayı kazanmanın, başarmanın verdiği gurur edasıyla alıp toz mu olsam ikilemine düştüm. bütün özellikler çekici geliyor, tüm rozetler ışıl ışıl her yer sanki pavyon gözümde. nasıl da kıyıp harcayacağım puanımı bilemiyorum. her 0.001 biriminde kan var göz yaşı var, destek var, omuz vermiş yazar tanelerimin emeği var. normal hayatımda da hep böyle olmuştur, istediğim an elde edemediğim şeyler hep çok kıymetliydi. halbuki parası neyse verip alabilsek umrumda olmayacak.
yağdır mevlam kendime rozet alacağım deyip entry'i bitiriyorum.
not: çocuklar karma puan dilenmiyorum yanlış anlaşılmasın jdkd yalnızca duygularını uçlarda yaşayan bir çiçeğim. ayrıca dilensem karma puan mı dilenirim allasen. sizleri seviyorum. <3
(bkz: üzerinden 14 bin lira çıkan dilenci)
500 puan olduğunu görünce koşa koşa kafa store yollarını arşınladım. ancak ne mi oldu? eline 50 krş tutuşturulup dondurma alsın diye bakkala gönderilmiş bebe gibi kaldım orada. 50 kuruşumu çikolataya ve yumi yuma mı bölüştürsem yoksa en başından beri hedefim olan dondurmayı kazanmanın, başarmanın verdiği gurur edasıyla alıp toz mu olsam ikilemine düştüm. bütün özellikler çekici geliyor, tüm rozetler ışıl ışıl her yer sanki pavyon gözümde. nasıl da kıyıp harcayacağım puanımı bilemiyorum. her 0.001 biriminde kan var göz yaşı var, destek var, omuz vermiş yazar tanelerimin emeği var. normal hayatımda da hep böyle olmuştur, istediğim an elde edemediğim şeyler hep çok kıymetliydi. halbuki parası neyse verip alabilsek umrumda olmayacak.
yağdır mevlam kendime rozet alacağım deyip entry'i bitiriyorum.
not: çocuklar karma puan dilenmiyorum yanlış anlaşılmasın jdkd yalnızca duygularını uçlarda yaşayan bir çiçeğim. ayrıca dilensem karma puan mı dilenirim allasen. sizleri seviyorum. <3
(bkz: üzerinden 14 bin lira çıkan dilenci)
devamını gör...
17.
düğün
sabahın 5'inde kalkıp kendi düğün hazırlığına giden kız arkadaşım vardı şok olmuştum. ''beni vur beni onlara verme'' diye ağlardım sanırım müstakbel eşim bireye. kusura bakmayın da en özel günlerimizden birinde uykumuzu almış olalım, keyfine bakalım eziyetine değil. halay çekmek için çılgın atan teyzeler sebebiyle uykumu feda edemem.
hayatınızda belki de hiç görmediğiniz ve gelip burun bükecek akrabalarınız için o strese, yorgunluğa, zaman kaybına neden katlandığınızı anlayamadığım aktivite. bir de üstüne para veriyorsunuz şu rezalet organizasyonlar için. pandemiye rağmen düğün yapmakta ısrar edenler ise incelenmesi gereken özel vakalar. "biz istimiyiriz dı ıililir ısrır idiyır" lafının tamamen yalan olduğunu da pandemi ile öğrenmiş olduk. milletimiz düğün vb her aktivite için ölüyor ölüyor.
not: şu an için evliliğe yakın olmadığımdan mütevellit rahatça eleştiriyorum. he yıllar sonra beni düğünümde görürseniz lütfen evlenmeme izin vermeyin, büyük ihtimalle tehdit ediliyor ve orada zorla tutuluyorumdur. tam o malum anda "itirazım varrrr memur bey" diye atlayıp beni kurtarmayan bizden değildir. hadi bakalım.
not 2: bütün bu tantanayı sırf uykum bölünmesin diye çıkarmış olmam. * uyku önemli çocuklar.
hayatınızda belki de hiç görmediğiniz ve gelip burun bükecek akrabalarınız için o strese, yorgunluğa, zaman kaybına neden katlandığınızı anlayamadığım aktivite. bir de üstüne para veriyorsunuz şu rezalet organizasyonlar için. pandemiye rağmen düğün yapmakta ısrar edenler ise incelenmesi gereken özel vakalar. "biz istimiyiriz dı ıililir ısrır idiyır" lafının tamamen yalan olduğunu da pandemi ile öğrenmiş olduk. milletimiz düğün vb her aktivite için ölüyor ölüyor.
not: şu an için evliliğe yakın olmadığımdan mütevellit rahatça eleştiriyorum. he yıllar sonra beni düğünümde görürseniz lütfen evlenmeme izin vermeyin, büyük ihtimalle tehdit ediliyor ve orada zorla tutuluyorumdur. tam o malum anda "itirazım varrrr memur bey" diye atlayıp beni kurtarmayan bizden değildir. hadi bakalım.
not 2: bütün bu tantanayı sırf uykum bölünmesin diye çıkarmış olmam. * uyku önemli çocuklar.
devamını gör...
18.
samsun’da sokak ortasında eşi tarafından şiddete uğrayan kadın
görüntülerini izlemeye dahi cesaret edemediğimiz yürek dayanmayan şeyleri insanlara yaşatıyor olmanızı kabul edemiyorum.
her gün bir yeni şiddet haberiyle günü kapatıyor sabahına bambaşka bir kadın cinayetiyle güne gözlerimizi açıyoruz. isimlerini ezberlemeye bile yetemiyoruz, bir çoğunun da ismini dahi bilmiyor yalnızca bir hane daha ekliyoruz diğer acıların yanına...
alıştırıldık! şu haberle birlikte yer yerinden oynamıyorsa eğer, gücümüz insanı yaşatmaya yetmiyorsa hergün bir yeni cani üretiyorsa bu coğrafya bitmişiz demektir. şu yazıyı dahi girmeye utanıyorum; tüm enerjimle şiddet gören her kadının her çocuğun sesi, çığlığı olmaya çalışıyorum ama artık yetemiyorum, yetemiyoruz. hiç yetemedik ki zaten, hiç duyulmadık ki.
hep yılmak yok, biz birbirimizi yaşatacağız canım kadınlar diyordum ama artık hiç umudum kalmadı, bu sondu. ben artık bu kötülükle nasıl mücadele edeceğimizi bilmiyorum!
her gün bir yeni şiddet haberiyle günü kapatıyor sabahına bambaşka bir kadın cinayetiyle güne gözlerimizi açıyoruz. isimlerini ezberlemeye bile yetemiyoruz, bir çoğunun da ismini dahi bilmiyor yalnızca bir hane daha ekliyoruz diğer acıların yanına...
alıştırıldık! şu haberle birlikte yer yerinden oynamıyorsa eğer, gücümüz insanı yaşatmaya yetmiyorsa hergün bir yeni cani üretiyorsa bu coğrafya bitmişiz demektir. şu yazıyı dahi girmeye utanıyorum; tüm enerjimle şiddet gören her kadının her çocuğun sesi, çığlığı olmaya çalışıyorum ama artık yetemiyorum, yetemiyoruz. hiç yetemedik ki zaten, hiç duyulmadık ki.
hep yılmak yok, biz birbirimizi yaşatacağız canım kadınlar diyordum ama artık hiç umudum kalmadı, bu sondu. ben artık bu kötülükle nasıl mücadele edeceğimizi bilmiyorum!
devamını gör...
19.
erkekler ağlamaz
sonra bu toplum neden böyle öfke dolu diye çıkıştığım acınası kalıp cümlesi,
yok erkekler ağlamaz, kadınlar etek giymez, o saatte oradan geçemez, erkek adam şöyle olur böyle olur diye diye yıllardır zırvaladığınız için b.. püsür bir topluma evrildik, tebrik ederim.
kocaman bir balyoz alıp toplumsal normlarınıza, daha bebekken zihinlere ördüğünüz duvarlara ve tüm önyargılara girişebilsem keşke.
yok erkekler ağlamaz, kadınlar etek giymez, o saatte oradan geçemez, erkek adam şöyle olur böyle olur diye diye yıllardır zırvaladığınız için b.. püsür bir topluma evrildik, tebrik ederim.
kocaman bir balyoz alıp toplumsal normlarınıza, daha bebekken zihinlere ördüğünüz duvarlara ve tüm önyargılara girişebilsem keşke.
devamını gör...
20.
amedeo modigliani
cemal süreya’nın “aslan heykelleri” şiirine konu olan boyun tasvirleriyle ünlü italyan ressam.
“yeni sözler buldum bir nice seni görmeyeli
daha geniş bir gökyüzünde soluk aldıracak şiire
hadi bir de bunlarla çağır gelsin aslan heykelleri
oldurmanın yıkmanın yeniden yapmanın aslan heykelleri
olduran yıkan yeniden yapan gözlerini seviyorum kaç kişi
bir senin gözlerin var zaten daha yok
ya bu başını alıp gidiş boynundaki
modigliani oğlu modigliani”
cemal süreya
“yeni sözler buldum bir nice seni görmeyeli
daha geniş bir gökyüzünde soluk aldıracak şiire
hadi bir de bunlarla çağır gelsin aslan heykelleri
oldurmanın yıkmanın yeniden yapmanın aslan heykelleri
olduran yıkan yeniden yapan gözlerini seviyorum kaç kişi
bir senin gözlerin var zaten daha yok
ya bu başını alıp gidiş boynundaki
modigliani oğlu modigliani”
cemal süreya
devamını gör...