nevermore yazar profili

nevermore kapak fotoğrafı
nevermore profil fotoğrafı
rozet
karma: 4248 tanım: 293 başlık: 30 takipçi: 94
-travmalar yaşamın bir gerçeğidir ama ömür boyu hapis cezası değildir. Peter A. Levine

son tanımları | başucu eserleri


şarkı olmuş şiirler

su uyur- şeyh galip ezginin günlüğü
o şarkı- ahmet muhip dranas derya petek
sıyrılıp gelen- ahmet telli grup yorum
şimdi sevişme vakti- sait faik abasıyanık ezginin günlüğü
kavaklar-metin altıok sezen aksu
buğdayın türküsü- pablo neruda yeni türkü
sisler bulvarı- atilla ilhan grup dinmeyen
cin- paul valery ezginin günlüğü
anı- melih cevdet anday zülfü livaneli
bilinmeyen ülke- puşkin ezginin günlüğü
pencere-arkadaş zekai özger sadık gürbüz
beni kör kuyularda -ümit yaşar oğuzcan münir nurettin selçuk
fırtına-murathan mungan yeni türkü
destina-murathan mungan yeni türkü
olmasa mektubun-murathan mungan yeni türkü
kostantin simenov-bekle beni ezginin günlüğü
otuz üç kurşun- ahmed arif fikret kızılok
de be aslan karam- ahmed arif grup ekin
haberin var mı?- ahmed arif manuş baba
kavak-nazım hikmet ran selda bağcan
gülüşün eklenir kimliğime-ahmet telli selda bağcan
aldırma gönül- sabahattin ali edip akbayram
gün olur- orhan veli kanık zülfü livaneli
anlatamıyorum-orhan veli kanık hümeyra
ayrılış- orhan veli kanık ezginin günlüğü
hürriyete doğru- orhan veli kanık ezginin günlüğü
vapur-nazım hikmet ran zülfü livaneli
gibi gibi.
devamını gör...

kendini gerçekleştirme

abraham maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisini duymuşsanız, bu arkadaş o piramidin tepesinde bulunur. kişinin potansiyelini ve kapasitesini keşfetmesi, yaşama geçirmesi olarak tanımlanır. ancak fizyolojik ihtiyaçlarınız sizi fazlasıyla meşgul ederken, kendinizi güvende hissetmediğinizde böylesi bir ihtiyacı fark etmeniz çok olası değildir.

bazen "cahil insanların ortak özellikleri" gibi başlıklar görmek beni biraz rahatsız ediyor. durumun normatif yönünü ihmal ettiğimizi zannediyorum. aslında bu kadar komik örnekler vermeye gerek yok belki ama daha iyi anlaşılmak istiyorum. bu nedenle tahayyül edilmesi kolay olandan başlamak isterim. hayata herkes aynı koşullarda başlamıyor. birileri savaşın içine doğuyor ve dolayısıyla ihtiyaç duyduğu şey kendini gerçekleştirmek değil hayatta kalmak olabiliyor. bunu akla sığdırmak daha kolay çünkü bize uzak bir durum hakkında düşünürken yargılarımızdan da uzaklaşırız. ama orta halli bir ailenin üyesiysek, devlet okullarında okumuşsak bir şeyleri kendi çabamızla (daha çok test çözerek, saatlerce ders çalışarak) elde ettiğimize inanmak daha kolay olabiliyor ve insanlara "yeterince çabalarsan her şeyi yapabilirsin" hayalini satabiliyoruz. şu anda türkiye'de pek çok insanın umutsuzluk yaşamasının sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. artık "çabalarsam değişir" hayallerinin tükenmekte olduğu yerlerdeyiz. tükensin de zaten. böylece insan yeni yollar arayabilir belki.

neyse efendim. kendini gerçekleştirme de böyle bir kavram. başka kuramcılar da buna benzer ifadeler kullanmışlar ancak maslow fizyolojik, güvenlik, ait olma ve sevgi, saygı gibi ihtiyaçlar karşılanmadan fark edilmesinin güç olduğunu ifade etmiş.
devamını gör...

dead poets society

kitap 1989 yılında sinemaya da uyarlanmıştır. filmin yönetmeni peter weir, başrolü john keating rolü ile robin williams'tır. aynı zamanda kendisini before sunrise, before sunset ve before midnight serisinden tanımış olabileceğimiz ethan hawke, çekingen bir öğrenci olan todd anderson'ı oynuyor. filmi yıllar önce izlemiştim. bugün sözlüğün edebiyat ve okuma kulübü aracılığıyla yeniden izledim ve tekrar izlediğim için mutluyum.

sanıyorum ölü ozanlar derneği pek çok insana öğretmen olma heyecanını, isteğini kazandırmıştır. çünkü keating karakteri esasici eğitim tarzını benimseyen öğretmenlerin aksine -disipline etmek yerine- öğrencilerin hissettikleriyle ilgilenir. eleştirel düşünme becerisi kazandırmayı amaçlar. ancak düşündüren, eleştiri için cesaretlendiren, bakış açısı geliştiren bir öğretmen olabilmenin çok da kolay olmadığını düşünüyorum. hayatına almadığın, sindiremediğin bir davranış biçimini kazandıramazsın. yeterince cesur değilsen eleştiremezsin ve eleştirel düşünme becerisi, eleştirinin önemi anlatılarak kazandırılmaz. fikrini söylediğinde cezalandırıldığın herhangi bir yerde, örneğin bir sınıfta*, cesur davranmayı öğrenemezsin.

filmin son sahnesinde, güzel bir sahne ama spoiler olabilecek bir sahne değil, çocuklardan biri haksızlığa tek başına tepki gösteriyor. müdürün kendisine bağırması üzerine oturuyor. dayanamayıp tekrar ayağa kalkıyor ve yine tepki gösteriyor. bu kez arkadaşları da ona katılıyor. müdür yine bağırıyor ve çocuktan yerine oturmasını istiyor ancak bu kez sınıfın neredeyse yarısı ilk tepkiyi gösteren çocukla aynı hareketi ortaya koyuyor. müdür çok tepkili, çok da yetkili ama yalnız. açıkçası öğretmenlere bu filmi niye önerdiklerini aklım almıyor*.

filmde en sevdiğim bölüm sanırım keating'in çocukları yürüttüğü bölümdü. üç öğrenci yürümeye başladı bir süre sonra üçü de aynı adımları atıyordu. "başkalarının karşısında inançlarınızı korumanın ne kadar zor olduğunu göstermek istedim. hepimizin kabul edilmeye ihtiyacı var ancak şimdi kendi yürüyüşünüzü kendi adım atışınızı bulmanızı istiyorum."
devamını gör...

capernaum

bu filmi 10 yıl önce izlemiş olsaydım, "bakamayacakları çocukları yapmasınlar" der, insanları kınayarak filmi izler ve filmle birlikte konuyu da kapatırdım. zaten filmdeki ebeveynliklerle ilgili bunu yapmama izin verecek kadar bulgum da olurdu.

şimdi başka bir yerdeyim. tek başına bireyleri suçlamanın, kınamanın anlamlı ve de doğru olmadığını düşündüğüm yerlerde yani. annenin "sen beni anlayamazsın" dediği avukatla, anne arasındaki bir yerde. mağdurlaştırmak değil niyetim, kadercilik de zaten bana göre değil. elbette aynı koşullara sahip iki insan aynı yanlışları aynı biçimde yapmak zorunda da değil.

bu değerlendirmeyi iki insan için yapmak kolay çünkü bir tanesi doğru (?) olanı yaparsa bu %50 eder. ama 100 kişinin içinde bir kişinin doğru olanı yapması bir istisnadır. burada sormamız gereken soru bence, "neden bunlar da diğeri gibi doğru olanı yapmadı?" değil de, "neden o 100 insan bu koşullar altında yaşıyor?" olacaktır.

kıyıya vuran denizyıldızlarını tek tek denize yeniden göndermek tek başına bir denizyıldızı için iyiyken, neden bu denizyıldızları kıyıda diye sormak, denizyıldızlarının kıyıya vurmasına neden olabilecek fabrikayı fark etmenizi sağlabilir.

insanlar kendi yaşamlarını kendileri belirler evet. ama o insanın hayatını belirleyen koşulları da birlikte belirliyor olabilir miyiz?
devamını gör...

doğan canku

güzel bir insan bir gün bana "seni sadece doğan canku'yla tanıştırdığım için bile, beni tanıdığına mutlu olacaksın." demişti. o gün bugündür "onunla tanıştığım için mutluyum" dediğim binbir sebep buldum. doğan canku da bunlardan bir tanesi.

şarkıları uzun yolculuklara neden olur. uyarayım.

"dökerek ruhumuza, kara sevgilerini
ikiz kardeşler gibi, batan güneşler gibi
dağ, bulut, deniz, orman, yaz ve kış ortasından
birbiri arkasından geçiyor bütün günler"



"dostluk kur, insanı güldür, ömrün sevmekle geçsin
insanı insan yapan sevginin kendisidir
rüzgar ol, sesini taşı, ögrensin şu insanlık
yağmur ol, toprağı güldür, rengarenk açsın doğa"

devamını gör...

sevinç tevs

türkiye'nin ilk kadın caz sanatçısıdır.

rüzgar ıslak, gece sisli
gölgelerin sessizliği
yorgun yalnız yürüyorum
umutları arıyorum
yine sana dönüyorum seninle ben
unutulan sokaklara
gülümseyen yapraklara
sevgi dolu bakıyorum
yine seni anıyorum
yine senle dönüyorum senle
geceler aydınlık güneş solgun
ve ben yalnız yürüyorum
ve ben yalnız...

ve ben yalnız
devamını gör...

varoluşçu psikoterapi

varoluşçu psikoterapi bireyin varoluşundan kaynaklanan kaygılara odaklanır. yaşamın bir gün sona erecek olması, tek başınalık, kendi hayatının belirleyicisi olmak ve tüm bunlara bir dayanak olarak yaşam için anlam oluşturmak kaygı yaratır. varoluşsal kaygılar olarak tanımlanan ölüm, yalıtılmışlık, özgürlük ve anlamsızlık, tükenmesi veya azaltılması gereken türden kaygılar değildir. aksine hayatta olduğumuz sürece varlığını sürdürecek olan ve yaşamı anlamlı kılan, hayattan ne istediğimizi belirlememize yardımcı olan türden kaygılardır. yalom, ölümün yaşamımızın bir parçası olduğunu ve kaygı olmadan ölümle yüzleşmenin mümkün olmadığını ifade eder. o halde kaygı yaşam boyunca sürmektedir. insan ölümlü bir varlık olduğu gerçeğiyle yüzleştiğinde de kendi istekleri doğrultusunda -otantik- bir yaşam sürer ancak kişinin kendi hayatını kendi seçimlerine göre yaşaması ürkütücüdür. çünkü bu durumda sorumluluk yalnızca kişinin kendisine aittir. böyle de olmalı aslında çünkü varoluş tek başına başlar ve tek başına sona erer. insan bu gerçekle yüzleşmediği ve kendisini bu kaygıdan başkalarının varlığıyla kurtarmaya çalıştığı sürece otantik benliğini keşfedemez. böylesi bir ihtiyaçla ilişkilere başlamak kısa süreli bir bütünleşme hissi yaşatır. ancak insan ihtiyaç odaklı etkileşimler kurduğunda, iletişim kurduğu insanla etkin bir şekilde ilgilenemez. yalnızlığına katlanamayan kişinin diğerleriyle ve kendisiyle sağlıklı etkileşimler kurabilmesi pek mümkün değildir. dolayısıyla varoluşçu psikoterapinin amacı otantik varoluştur.

bir soru: insan seçimlerinde özgürdür diyebilir miyiz?
devamını gör...

kuzgun

edgar allan poe şiiridir.

sustu, sonra ben konuştum: "dostlarım kaçtı yanımdan
umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."
dedi kuzgun: "hiçbir zaman."

"ölüm hayatın perdesi ardında sürekli olarak sesini duyurmakta ve yaşantı ve davranış üzerinde büyük etkide bulunmaktadır." der yalom.

şiiri christopher frank carandini lee'den dinleyebilirsiniz.
devamını gör...

birey merkezli terapi

carl rogers'ın kuramıdır. psikanalizin yönlendirmeciliğinden ve davranışçıların bütünsellikten uzak görüşlerinden rahatsızlık duyan bir zihnin ürünüdür ancak freud'un çocukluk yaşantılarının önemine yaptığı vurguyu veya davranışçıların çevresel etkilerle ilgili görüşlerini tümden reddetmemiştir.

rogers, insanların, "gerçekleştirme eğilimi" adını verdiği bir güdüyle dünyaya geldiklerini ve bu güdü sayesinde kendi kapasiteleri doğrultusunda geliştiklerini ifade eder. peki bu nasıl gerçekleşiyor?

bebek yemek yemenin iyi, açlığın kötü olduğunu kavrar. bu noktada organizmik benliği (neyi sevip neyi sevmediğine yönelik gerçek hisleri) ile benlik kavramı (diğerlerinin düşünceleriyle harmanlanmış benliğine dönük algıları) örtüşmektedir. ancak insan aynı zamanda saygı görmeye, kabul edildiğini hissetmeye ihtiyaç duyar. ailenin bu saygıyı koşula bağlaması (benim istediğimi yapmazsan seni sevmem) çocuğun saygı görmek için organizmik benliğini reddetmesi ile sonuçlanır.

e duvarları boyuyor boyasın mı? kardeşine vuruyor izin mi verelim? aksine sınır koymak güven duygusunu geliştirir. bu noktada nasıl bir tutum sergilendiği önemli. önerilen ebeveynin çocuğun duygularını anladığını, kabul ettiğini (öfkeni anlıyorum) ifade etmesi ve neyi istediğini söyledikten sonra bunun sebebini (ona vurmanı istemiyorum çünkü …) açıklaması. bu niye öneriliyor bunu da açıklayayım ki kardeşine vurmanı istemiyorum diye kesip atmış olmayayım. burada bunun dışında verilebilen birkaç tepki daha var mesela bağırmak, dövmek gibi eylemlerde bulunarak duygusal veya fiziksel şiddet uygulayarak kişiliğine saldırmak ya da “ama o senin kardeşin kardeşlere vurulmaz onları koruruz ve severiz” diyerek neyi isteyebileceğini söylemek. ancak bunlar sadece çocuğun gerçekte ne istediğini inkar etmesine yardımcı olacak türden davranışlar. yani çocuğun “ben kardeşime vurmak istiyorum ama annem/babam bunu istemiyor” şeklinde düşünmesi ve annesinin/babasının bunu neden istediğinin bilincinde olması, kardeşine vurmak istediği halde “kardeşime vurmak istemiyorum” şeklinde düşünmesinden çok daha sağlıklı.

çünkü karar vermesi gerekecek. insan neyin kendisi için iyi, neyin kötü olduğunu, neyi sevdiğini, neyden hoşlanmadığını bilmeden karar verebilir mi? senin gerçeklerinle yaşayıp kendi hayatında mutlu olabilir mi?

elbette aile içi etkileşimler her zaman böyle yürümüyor. insanlar sadece ebeveyn değiller, eşler, çalışanlar, kardeşler, çocuklar, vatandaşlar… toplum huzurlu değilse? kişiler işsizse? işlerinde mutlu değillerse? dünyanın adil bir yer olduğuna dair inançları yoksa?

rogers'a göre, insanların sağlıklı birer birey olabilmeleri için organizmik benlikleri ile benlik kavramları birbiriyle uyuşmalıdır. psikoterapide danışanla danışman arasında kurulacak koşulsuz olumlu saygı ve kabule dayanan terapötik ilişki, danışana deneyimlerinin sonuçlarını çarpıtmasına gereksinim duymayacağı bir özgürlük alanı sağlar.

bir soru: koşulsuz olumlu saygı ne ölçüde mümkün?

bir not: varoluşçu psikoterapi adlı kitabında yalom; carl rogers, maslow ve may gibi hümanist psikologları "gösterişli amerikalı kuzenler" olarak tanıtır. yalom, kuzen olmalarını hümanist psikologların da insanın potansiyeline ve özgürlük, seçim, sorumluluk gibi konulara odaklanmış olmalarıyla; bu kuzenlerin gösterişli olmalarını kuramlarındaki iyimserlikle açıklıyor (avrupa'da ellili yıllar... ikinci dünya savaşı, soykırım, ölüm...).

kaynak: inanç, yerlikaya-kişilik kuramları, karataş ve yavuzer-psikolojik danışma ve psikoterapi kuramları, rogers-kişi olmaya dair, sharf-psikoterapi ve psikolojik danışma kuramları, yalom-varoluşçu psikoterapi.
devamını gör...

federico garcia lorca

1898 ile 1936 yılları arasında yaşamış ispanyol şair ve oyun yazarıdır. franco'nun söndürdüğü ışıklardan bir tanesidir.

vurulup bırakılmış sokağa
yüreğinde bir hançer.
kimseler tanımıyor onu
nasıl da titriyor fener!
anam,
nasıl da titriyor fenercik
sokakta!
gün doğuyordu.

kimseler yansımıyordu kuru ayazda
aralık kalan gözlerinde.
sokakta bırakılmış bir ölü işte
yüreğinde bir hançer
ve onu kimseler tanımıyor.

şaşırtı-ezginin günlüğü
devamını gör...

kitap alıntıları

"böylesine alçalmış bir kadın olmasaydım ben de senin gibi düşünürdüm. alçalmışlığım hani şu mahvolmuş denilen kadınlardan olduğumdan değil, çektiklerimden, katlanmak zorunda kaldığım acılardan, bedenimin aşağılanmasından değil... tembelliğe lükse alışmaktan! kendi gücümle tek başıma yaşayamamaktan, hep başkalarının yardımına gereksinim duymaktan, sürekli olarak istemediğim şeyleri yapmaktan! alçalmışlığım bundan benim!" (s. 65)

nikolay çernışevskiy-nasıl yapmalı
devamını gör...

en zevkli matematik konusu

birini söylesem ikinin hatırı kalıyordu
ikisini söyleyeyim desem üçün boynu bükük
üslü sayının bitip logaritmanın başladığı yerde
karmaşık sayıların vardı
karmaşık sayıların kahramandı.
sonra? sonrası geometri.
devamını gör...

yerdeniz


"bir insan kendine ait olmayan bir biçimde ne kadar uzun süre kalırsa, tehlike de o kadar büyük olurdu."


yerdeniz büyücüsü'nün en sevdiğim bölümünden. carl gustav jung, insanların topluma uyum sağlamak için personalar kullandıklarını ve bu personaları kullanmanın gerekli olduğunu ifade eder. ancak bu tehlikeli bir süreçtir. çünkü personalar uzun süre kullanıldıklarında bireylerin yüzleriyle bütünleşir. tıpkı ursula'nın söylediği gibi, bireyler benlikleri yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar. çünkü bu süreçte kişi benliğini -başkalarına iyi görünmek için aslında istemediği ne kadar şey varsa içine aldığı- bir çöplük gibi kullanır. bu çöplüğün içinde başkalarının beklentileriyle, organizmik olanlar harmanlanır. buradan iyi bir şey çıkmayacağı açık ama yine de en azından şunu ifade etmek gerekir: kişi için karar almak artık bir işkencedir. çünkü biz karar alırken kendi içimize bakarız.
devamını gör...

tam kapanma günlükleri

miko dün yazıp 7. gün dediğine göre bugün 8.gün

miko'yu sanırım bir aydan biraz daha fazla süredir takip ediyorum, cenk'in yazılarıyla tanışmamsa biraz daha uzun bir zaman önce gerçekleşti. ikisinin de yazılarını çok beğeniyorum. her fırsatta kendilerine de söylediğim için şaşırmıyorlardır artık bunu duyduklarına *. aslında burada neden miko'nun yazısından hemen sonra yazdığımı anlatmaya çalışıyorum. borç bilmek değil benimki. kendilerini anlatış biçimleriyle beni yazmaya teşvik ettiklerini haber vermek için söylüyorum bunları.

evet bu ufak girizgahtan sonra şimdi başlayabilirim. son dönemlerde ağırlıklı olarak iyi hissediyorum kendimi. kapanma bana vurmadı sanırım. hatta belki iyi bile gelmiş olabilir. son zamanlarda çalışmak ve günümü planlamak konusunda epey güçlük çekiyordum. şimdi sabahları kalkıyorum bazen bir bazen iki saat kitap okuyorum. müzik dinleyerek kahvaltımı yapıyorum ve çalışmaya başlıyorum. bunun dışında sıklıkla sözlükteyim, sohbet ettiğim güzel insanlar var ve çılgın gibi radyo dinliyorum.

kitap okumak benim için zaten çok keyifliydi ama son birkaç aydır bu etkinlikten başka bir lezzet alıyorum ve daha anlamlı buluyorum. benim için kitap okumanın anlamı değişti. pandeminin ilk zamanlarında yani geçen sene nisan gibi istanbul'da psikolojik danışmanların, psikologların -aslında pek çok ruh sağlığı çalışanının desem daha doğru olur- gönüllü olarak desteklediği kordep kuruldu. kordep'in hazırlık aşamasında youtube üzerinden yapılan canlı yayınlardan birinde bir psikiyatrist ifade etti birazdan anlatacaklarımı ama kim olduğunu hatırlamıyorum, paylaşmayı isterdim.

stresi masanın üzerine konan bir yüke benzetti. insanlar sıklıkla stres veren bir yaşam olayıyla karşılaştıklarında -aslında okurun bunu düşünürken özgür olmasını isterim ama bir yandan somutlaştırmam gerekiyor diye düşünüyorum bu yüzden bir sınav veya sunum olarak düşünülebilir- yükü taşıyacak masanın ayaklarını kırar dedi. mesela sınava çalışması gerektiği için basketbol oynamayı, kitap okumayı bırakır gibi gibi. evet masanın ayakları ile ifade edilen bizim güçlü yanlarımız, hayattan zevk almamızı sağlayan yanlarımız çok saygıdeğer ferasetli okurlarım *.

şimdi ben bütün bunları niye anlatıyorum? hazırlanmam gereken önemli bir sınav var. doktora öğrencisiyim ve ders dönemi sonunda yazılı ve sözlü biçimlerde gün boyu süren bir sınava giriyoruz. gerek eğitim hayatında gerek iş hayatınızda yaşantılarınız nedeniyle stresli olduğunuz zamanlarda eğer böyle bir şeye hazırlık yapmanız gerekiyorsa bir de çalışamadığınız için güçlük yaşarsınız. düşene bir de o vurur yani. ben de böyle bir durumdaydım. kitap okumanın anlamı da tam bu noktada değişti sanırım.gelecek için beni kaygılandıran ne varsa onların giderek azalmasını sağladı. azaldıkça da yaşamda yapmak istediklerime daha fazla yer açıldı.

ben elbette kitap okumaya zaman bulabildiğim için şanslıyım. işin siyasi boyutunu burada ele alamayacak kadar fazla yazdım. bu nedenle şimdilik incınmişsinızdır diyerek burada duruyorum*.

son bak bu son ve gerçekten önemli. acaba stresli durumlar, önceki baş etme girişimlerimiz hep masanın ayağını kırmak suretiyle gerçekleştiği için mi bize korkunç geliyor? yine bir ayağı kırmak zorunda mı hissediyoruz kendimizi?
devamını gör...

brothers düğüm salonu radyo yayını

çok sevdiğim yazar dostlarımın okumaya çalışırken acı çekmesine daha fazla dayanamadığım mahlasımı (cjuufs) nevermore olarak değiştirmeme ön ayak olmuş yayındır*.

ben de sizi çok seviyorum <3
devamını gör...

otobüsün peşinden koşsam mı koşmasam mı tereddüdü

hiç polemiğe girmem, koşarım ve bir sosyal bilimci olarak tüm optik bilgimi kullanıp şoförün sağdaki aynadan beni görmesini sağlamaya çalışırım.
(bkz: peki bu bilgi günlük hayatta ne işimize yarayacak)
devamını gör...

jim button

lokomotifli bir çizgi film. aklıma kazınmış çok çok güzel bir sahnesi var.
bu sahnede neredeler hatırlamıyorum ama karanlık bir yer ve ışık oldukça uzun bir merdivenin sonunda. buradan çıkamayacağız diye düşünmelerine ve umutsuzluğa kapılmalarına neden olabilecek kadar uzun bir merdiven. bir şekilde karar veriyorlar. lokomotifin altına tahtalar koyarak itmeye ve lokomotifi yukarıya çıkarmaya başlıyorlar. bir anda o uzun merdivenin bir illüzyondan ibaret olduğunu ve aslında 4-5 basamaktan oluştuğunu görüyorlar.
o zamanlar bu anlamı düşünüp bulmuş olamam ama hissettirmeyi başarmış demek ki. bir işe başladığımda o işin zannettiğim kadar zor olmayabileceğini anlatır bana. ama burada bir ayrım var, anlamlılık. bu işi yapacağım ama sonucunda karşılaşacaklarım, bu iş için göstereceğim çabaya değecek mi?
devamını gör...

geceye bir şiir bırak

evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu
hani, kurşun sıksan geçmez geceden
anlatamam, nasıl ıssız, karanlık
ve zehir zıkkım cıgaram
gene bir cehennem var yastığımda
gel artık.
ahmed arif
devamını gör...

mini etek özgürlükse eşine giydirir misin sorunsalı

bu başlığı onaylamakla, "akıllı kadın zaten giymez" diyerek kadına yol tayin etmek aynı şeydir. birinin eril olduğunu görür görmez fark edersiniz ve kendinizi koruyabilirsiniz. diğeri yontulmuş olduğu için zor fark edilir. ikisi de aynı zihniyetin ürünüdür ancak mini etek giymeyi tercih etmeyen kadına yapılan güzelleme kadına daha çok zarar verir.
devamını gör...

geceye bir şiir bırak

seviyorum susmanı, yokluk gibisin çünkü,
sesim sana varmadan işitiyorsun beni.
havalanıyor gibi gözlerin yerlerinden
ve sanki bir öpüşle kapanmış ağzın yeni.

neruda
devamını gör...
devamı...

neşeliymiş gibi görünen hüzünlü şarkılar

my lady d'arbanville, you look so cold tonight
your lips feel like winter
your skin has turned to white, your skin has turned to white
cat stevens-my lady d'arbanville.
devamını gör...

makinist ile son istasyon radyo yayını

kişinin kendisine en uygun seçimi yapması kendisini tanımasıyla yani duygularına kulak verebilmesiyle mümkündür. çünkü duygunun işlevsel hali tıpkı bir pusula gibi yön gösterir ve karar vermeye yardımcıdır. ancak duygular tanıtılmamışsa, hakkında konuşmak bize öğretilmemişse veya duygusallığın zayıflık olduğunu öğrenmişsek bu pusulayı okumak çok zordur.

bizimse yine de bir yol bulmamız gerekir ve bu durumda diğerlerinin yönlendirmelerine kulak vermeye başlarız. bu da başkalarının isteklerine, doğrularına göre hareket etmek, onları içselleştirmek demektir. kişinin kendisine yabancılaşması demektir. kendi içimizde soracak bir yer yoksa benliğimize de, aldığımız kararlara da güvenemeyiz.
devamını gör...

carl rogers

kişi olmaya dair kitabında, insanlar neden diğerinin söylediğini anlamak yerine onları yargılar sorusuna, anlamak risklidir çünkü kişi birini anlamak için kendisine izin verirse, anladığım şeyle birlikte ben de değişebilirim diye düşünür ve değişmek korkutucudur der.
devamını gör...

nükhet ruacan

2007 yılında kaybettiğimiz, caz sanatçısı ve öğretim üyesidir.

o minicik kuş der ki yılma
her şey altüst olmuşsa aldırma
bak ışıldıyor yıldızlar
el uzatır sana dostlar
o minicik kuş der korkma
yol boyu taşı beni koynunda
bak ışıldıyor yıldızlar
el uzatır sana dostlar
müjdeler sezerim ben onun yürekli sesinde
artıyor gücüm nefesiyle


umut
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim