orijinal adı: the virgin and the gypsy
yazar: david herbert lawrence
yayım yılı: 1930
lawrence'ın ingiliz toplumunda sıkça karşılaşılan bazı durumları hicivlediği ve diğer kitaplarında da sıklıkla kullandığı cinsellik olgusunu başarılı bir şekilde ön plana çıkardığı eseridir. bu eserde annesi başka birine kaçan masum bir kızın hikayesi anlatılmıştır; kardeşi, babası ve akrabaları ile aynı evde yaşayan yvette günün birinde bir çingene ile karşılaşır ve olaylar gelişir.
yazar: david herbert lawrence
yayım yılı: 1930
lawrence'ın ingiliz toplumunda sıkça karşılaşılan bazı durumları hicivlediği ve diğer kitaplarında da sıklıkla kullandığı cinsellik olgusunu başarılı bir şekilde ön plana çıkardığı eseridir. bu eserde annesi başka birine kaçan masum bir kızın hikayesi anlatılmıştır; kardeşi, babası ve akrabaları ile aynı evde yaşayan yvette günün birinde bir çingene ile karşılaşır ve olaylar gelişir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "yagami light" tarafından 07.12.2021 20:30 tarihinde açılmıştır.
1.
ingiliz yazar david harbert lawrence'ın 1930'da yayımlanan romanı. yazıldığı dönemde "özgürleşmenin öncüsü" olarak kabul edilmiştir.
papazın karısı, beş parasız genç biriyle kaçıyor. direkt böyle başladım çünkü kitap da böyle başlıyor. yvette ve lucille adında iki kız çocuğunu ve papazı geride bırakıp gittiğinde hiç kimse anlam veremiyor. çünkü papaz çok iyi bir eş ve karısına da çok aşık. kadını öyle çok seviyor ki; gidişinin ardından onun ilk hâlini sevmeye ve zihninde onu "ak karçiçeği" gibi tertemiz görmeye devam ediyor.
papaz, başka bir şehirde yaşayan annesini ve iki kardeşini birlikte yaşamak üzere yanına çağırıyor. evdeki herkesin "ana" dediği büyükanne çok baskın bir karakter. sağladığı bu otoriteyi de çok seviyor. cissie hala dedikleri, yani papazın kız kardeşi, kendini annesine adamış, hiç evlenmemiş orta yaşlı bir kadın. o da çok fena, çok şirret. kızların amcası da aynı evde ama nedense ondan hiç bahsedilmiyor, o hâlde biz de boşverelim.
şimdi dediğim gibi büyükanne çok otoriter ve kurduğu düzenin bozulmasından çok korkuyor. kaçan gelininin geri dönmesinden, papazın bir daha kalbini kimseye açmamasından, kızların annelerine benzemesinden.. bu yüzden evde kadından hiç ama hiç bahsedilmiyor. yok sayılıyor. bahsedilirse de yalnızca büyükanne bahsediyor ve hiç de hoş bahsetmiyor.
kızlar büyüyor, papazın kızı olarak büyüyor ve bunun getirdiği sorumluluğa göre hareket ediyorlar. kilise korolarına, soylu ailelerin düzenlediği partilere ve beş çaylarına katılmak, tüm arkadaşlarını ailenin hatta büyükannenin onayıyla seçmek zorundalar. büyük olan kız lucille, biraz daha uysal bir karakter. evdekilere tamamen boyun eğmiş değil ama yeterince cesur da değil. yvette ise çok asi, kendini bulunduğu çevreye ait hissetmeyen, gözü kara bir kız. bu yüzden sık sık evde tartışma çıkıyor. özellikle de cissie hala ile.
artık bir genç kız olan yvette, aşk üzerine düşünmeye başlıyor. aslında düşünmek de değil, çevresinde ona ilgi duyan ne kadar erkek varsa hiçbirine aşık olamayacağını düşünüyor. çünkü yvette, birisinin onunla ilgilenmesini ve ilgisini açıkça belli etmesini istemiyor. karşısındakini güçsüz görüyor.
arkadaşlarıyla pikniğe gittikleri bir gün çingene'yi görüyor. arabaları onların kamp yaptıkları yerde durmak zorunda kalıyor. çingene'nin kayıtsızlığından ve onların yaşamından çok etkileniyor. kendini adamın etkisi altına girmiş gibi hissediyor. bu arada adam evli ve üç çocuğu var. hatta adamın karısı yvette'in falına bakıyor. resmen ilerde evleneceği kişiyi de kocasına çok benzer birisi olarak tarif ediyor. ben ilk başta evli olmadıklarını, sonradan bu durumun çözümleneceğini düşündüm ama ciddi ciddi evlilermiş.
sonrasında çok sık değil ama yvette çingene'yi düşlüyor. bu sırada bulunduğu ev ve arkadaş çevresi daha da çekilmez hâle geliyor onun için. iyice yabancı hissediyor bu yaşama. kendini hep o karavanda, o ateşin başında, çingene eteğiyle hayal ediyor. soylu sayılabilecek herkes gözünde küçülüyor.
kitabın genel hatlarıyla böyle olduğunu, büyük olaylar üzerinden ilerlemediğini, daha çok duygular ve düşüncelere yoğunlaştığını söyleyebilirim.
kitabın sonu biraz hayal kırıklığı yarattı. çünkü hiçbir şey olmadı. yvette hayatına devam etti, çingene kış gelince başka bir yere göç etti. zaten ilk karşılaşmadan sonra sadece 3 kez görüştüler ve hep kısa sürdü. açıkçası evden kaçmalı, eski hayatını geride bırakmalı, annesinin kaderini yaşamalı bir şeyler beklemiştim.
papazın karısı, beş parasız genç biriyle kaçıyor. direkt böyle başladım çünkü kitap da böyle başlıyor. yvette ve lucille adında iki kız çocuğunu ve papazı geride bırakıp gittiğinde hiç kimse anlam veremiyor. çünkü papaz çok iyi bir eş ve karısına da çok aşık. kadını öyle çok seviyor ki; gidişinin ardından onun ilk hâlini sevmeye ve zihninde onu "ak karçiçeği" gibi tertemiz görmeye devam ediyor.
papaz, başka bir şehirde yaşayan annesini ve iki kardeşini birlikte yaşamak üzere yanına çağırıyor. evdeki herkesin "ana" dediği büyükanne çok baskın bir karakter. sağladığı bu otoriteyi de çok seviyor. cissie hala dedikleri, yani papazın kız kardeşi, kendini annesine adamış, hiç evlenmemiş orta yaşlı bir kadın. o da çok fena, çok şirret. kızların amcası da aynı evde ama nedense ondan hiç bahsedilmiyor, o hâlde biz de boşverelim.
şimdi dediğim gibi büyükanne çok otoriter ve kurduğu düzenin bozulmasından çok korkuyor. kaçan gelininin geri dönmesinden, papazın bir daha kalbini kimseye açmamasından, kızların annelerine benzemesinden.. bu yüzden evde kadından hiç ama hiç bahsedilmiyor. yok sayılıyor. bahsedilirse de yalnızca büyükanne bahsediyor ve hiç de hoş bahsetmiyor.
kızlar büyüyor, papazın kızı olarak büyüyor ve bunun getirdiği sorumluluğa göre hareket ediyorlar. kilise korolarına, soylu ailelerin düzenlediği partilere ve beş çaylarına katılmak, tüm arkadaşlarını ailenin hatta büyükannenin onayıyla seçmek zorundalar. büyük olan kız lucille, biraz daha uysal bir karakter. evdekilere tamamen boyun eğmiş değil ama yeterince cesur da değil. yvette ise çok asi, kendini bulunduğu çevreye ait hissetmeyen, gözü kara bir kız. bu yüzden sık sık evde tartışma çıkıyor. özellikle de cissie hala ile.
artık bir genç kız olan yvette, aşk üzerine düşünmeye başlıyor. aslında düşünmek de değil, çevresinde ona ilgi duyan ne kadar erkek varsa hiçbirine aşık olamayacağını düşünüyor. çünkü yvette, birisinin onunla ilgilenmesini ve ilgisini açıkça belli etmesini istemiyor. karşısındakini güçsüz görüyor.
arkadaşlarıyla pikniğe gittikleri bir gün çingene'yi görüyor. arabaları onların kamp yaptıkları yerde durmak zorunda kalıyor. çingene'nin kayıtsızlığından ve onların yaşamından çok etkileniyor. kendini adamın etkisi altına girmiş gibi hissediyor. bu arada adam evli ve üç çocuğu var. hatta adamın karısı yvette'in falına bakıyor. resmen ilerde evleneceği kişiyi de kocasına çok benzer birisi olarak tarif ediyor. ben ilk başta evli olmadıklarını, sonradan bu durumun çözümleneceğini düşündüm ama ciddi ciddi evlilermiş.
sonrasında çok sık değil ama yvette çingene'yi düşlüyor. bu sırada bulunduğu ev ve arkadaş çevresi daha da çekilmez hâle geliyor onun için. iyice yabancı hissediyor bu yaşama. kendini hep o karavanda, o ateşin başında, çingene eteğiyle hayal ediyor. soylu sayılabilecek herkes gözünde küçülüyor.
kitabın genel hatlarıyla böyle olduğunu, büyük olaylar üzerinden ilerlemediğini, daha çok duygular ve düşüncelere yoğunlaştığını söyleyebilirim.
kitabın sonu biraz hayal kırıklığı yarattı. çünkü hiçbir şey olmadı. yvette hayatına devam etti, çingene kış gelince başka bir yere göç etti. zaten ilk karşılaşmadan sonra sadece 3 kez görüştüler ve hep kısa sürdü. açıkçası evden kaçmalı, eski hayatını geride bırakmalı, annesinin kaderini yaşamalı bir şeyler beklemiştim.
devamını gör...
"bakire ile çingene" ile benzer başlıklar
çingene
37
