birçok başlığın uzay içerisinde kaybolması
bir gerçek.
bazıları okunmamış, bazılarına yorum yapılmamış, haklarında soru bile sorulmamış, kendi hallerine bırakılıp boynu bükülmüş başlıklar var. bazılarında da uzun uzun emek verilerek yazılmış ama hiç yüzüne bakılmamış tanımlar var.
"niye sürekli cinsiyetçi başlık açılıyor, niye bilgi içerikli, bilimsel başlık açılmıyor?" diyenleri bekliyoruz özellikle. tamam, bu tür başlıklarda belki sürekli tanım girilip muhabbet edilecek bir durum yok. fakat bazı başlıklara özellikle her bilgiyi eklemiyorum ki birileri de kalanları yazsın, herkesin katılımı olsun. ne yazık ki kimse yazmıyor.
kendi adıma konuşayım:
(bkz: beyaz cüce)
(bkz: evrenin çapı)
(bkz: termodinamik çevrim)
(bkz: süper volkan)
(bkz: ampul)
(bkz: korona)
(bkz: el dorado)
(bkz: döngüsel kuantum kütle çekim teorisi)
(bkz: alexei yagudin)
(bkz: evgeni plushenko)
(bkz: oort bulutu)
(bkz: graft versus host hastalığı)
(bkz: tekillik)
(bkz: flynn etkisi)
daha çok var ama bu kadarı yeterli. bu sadece benim profilimdekilerin birkaçı. kim bilir başka yazarlarda da daha ne başlıklar var aynı durumda olan.
bazıları okunmamış, bazılarına yorum yapılmamış, haklarında soru bile sorulmamış, kendi hallerine bırakılıp boynu bükülmüş başlıklar var. bazılarında da uzun uzun emek verilerek yazılmış ama hiç yüzüne bakılmamış tanımlar var.
"niye sürekli cinsiyetçi başlık açılıyor, niye bilgi içerikli, bilimsel başlık açılmıyor?" diyenleri bekliyoruz özellikle. tamam, bu tür başlıklarda belki sürekli tanım girilip muhabbet edilecek bir durum yok. fakat bazı başlıklara özellikle her bilgiyi eklemiyorum ki birileri de kalanları yazsın, herkesin katılımı olsun. ne yazık ki kimse yazmıyor.
kendi adıma konuşayım:
(bkz: beyaz cüce)
(bkz: evrenin çapı)
(bkz: termodinamik çevrim)
(bkz: süper volkan)
(bkz: ampul)
(bkz: korona)
(bkz: el dorado)
(bkz: döngüsel kuantum kütle çekim teorisi)
(bkz: alexei yagudin)
(bkz: evgeni plushenko)
(bkz: oort bulutu)
(bkz: graft versus host hastalığı)
(bkz: tekillik)
(bkz: flynn etkisi)
daha çok var ama bu kadarı yeterli. bu sadece benim profilimdekilerin birkaçı. kim bilir başka yazarlarda da daha ne başlıklar var aynı durumda olan.
devamını gör...
mutter
aynı adlı albümde* bulunan bir rammstein şarkısı, pardon, efsanesi.
die tränen greiser kinderschar
ich zieh sie auf ein weisses haar
werf in die luft die nasse kette
und wünsch mir dass ich eine mutter hätte
mutter gib mir kraft!
-
çok yaşlı bir çocuğun kalabalığının gözyaşları
onları beyaz bir saçla bağlarım
ıslak zinciri havaya atarım
ve bir annem olmasını dilerdim
anne, ahh bana kuvvet ver!
die tränen greiser kinderschar
ich zieh sie auf ein weisses haar
werf in die luft die nasse kette
und wünsch mir dass ich eine mutter hätte
mutter gib mir kraft!
-
çok yaşlı bir çocuğun kalabalığının gözyaşları
onları beyaz bir saçla bağlarım
ıslak zinciri havaya atarım
ve bir annem olmasını dilerdim
anne, ahh bana kuvvet ver!
devamını gör...
yabani kedileri alıştırma yöntemleri
yabani kedileri alıştırma yönteminden kasıt kedinin sosyalleştirmesidir. yapmanız gereken kedinizin dokunmaya, farklı insanların varlığına vb alıştırmaktır.bunun için duyarsızlaştırma yöntemiyle kedinin diğer insanlara duyarsız hale getirilmesi sağlanır, karşıt koşullama yöntemiyle sevme davranışına karşı olan olumsuz duygu olumluyla değiştirilir.
ödül maması ya da konserve mamayı yere koyun ve en az bir kaç metre uzaklaşın. bırakın yesin. yedikten sonra ona çok yaklaşmadan yere bir mama daha koyun ve uzaklaşın. zaman içinde mamalar ile aranızdaki mesafeyi azaltın. bunu yaparken her zaman onun tepki eşiğinin altında kalın. tepki eşiği size korkmadan, ürkmeden yaklaşabildiği en yakın mesafedir.
o yanınıza geldiğinde ani hareket yapmayın. parmağınız hafifçe uzatın isterse o dokunur. istediği zaman gelip size sürtünür gider. bu süreçteki tepksiz kalın, onu ödül mamasıyla ödüllendirin. yanınıza gelmeye alıştıktan sonra örneğin o size sürtünürken sırt arka bölümünü ya da kulak arkası, çene altı gibi kedilerin sevilmekten hoşlandıkları yerleri sadece bir iki saniye ve kısa okşama hareketiyle okşayın. bu sırada mümkünse ona en sevdiği ödül mamasını ya da mamayı verin. ödül mamasını birdiği anda elinizi çekin. devam etmenizi isterse elinize dokunur. bu durumda tekrar mama vererek yine bir kaç saniye sevebilirsiniz. kediniz mamanın verdiği olumlu his ve sevme eylemi arasındaki bağlatıyı kurduktan sonraysa, bunu önce sevme ve sevme eylemi bittikten sonra mama vermek şeklinde uygulayın. bu çalışmayı o her yanınıza geldiğinde tekrarlayın.
her zaman onun ilk adımı atmasını bekleyin.bu süreçte kedinizi zorla kucağınıza almayın.
misafirler geldiğinde onun için saklanabileceği güvenli bir alan yaratın ve bu alana misafirleriniz geçmesin. misafir geldiğinde ona ekstra ödül maması verin. yine misafirlerin olduğu odayla kedinin odasının arasında, kedinin misafirleri görebileceği noktaya ödül mamaları yerleştirin. bu tekrarlarla her seferinde biraz daha yaklaşır. gelen misafirlerden kedinizle ilk aşamada yaptığınız çalışmayı yapmalarını rica edin. sonunda sosyal bir kediniz olur.
eğitim sürecinde kediler için özel olan düşük sesli bir kliker kullanırsanız istenen davranışı işaretlemek daha kolay olacağından eğitimin süresini hızlandırır.
asla elinize eldiven alıp, onu zorla sevmeye kalkmayın. bu tepkisini artırır. ayrıca kedinizle güvene dayanan bir ilişki kurmanızı sağlayacak daha olumlu bir yol varken zorlamaya gerek yoktur.
not: ayrıca yabani kedilerde eğitimle sosyalleştirilebilir. özellikle koruma alanlarında ya da hayvanat bahçelerinde olan hayvanların bakımlarının sağlanabilmesi için bakıcılarıyla sosyalleşmeleri gerekir.
ödül maması ya da konserve mamayı yere koyun ve en az bir kaç metre uzaklaşın. bırakın yesin. yedikten sonra ona çok yaklaşmadan yere bir mama daha koyun ve uzaklaşın. zaman içinde mamalar ile aranızdaki mesafeyi azaltın. bunu yaparken her zaman onun tepki eşiğinin altında kalın. tepki eşiği size korkmadan, ürkmeden yaklaşabildiği en yakın mesafedir.
o yanınıza geldiğinde ani hareket yapmayın. parmağınız hafifçe uzatın isterse o dokunur. istediği zaman gelip size sürtünür gider. bu süreçteki tepksiz kalın, onu ödül mamasıyla ödüllendirin. yanınıza gelmeye alıştıktan sonra örneğin o size sürtünürken sırt arka bölümünü ya da kulak arkası, çene altı gibi kedilerin sevilmekten hoşlandıkları yerleri sadece bir iki saniye ve kısa okşama hareketiyle okşayın. bu sırada mümkünse ona en sevdiği ödül mamasını ya da mamayı verin. ödül mamasını birdiği anda elinizi çekin. devam etmenizi isterse elinize dokunur. bu durumda tekrar mama vererek yine bir kaç saniye sevebilirsiniz. kediniz mamanın verdiği olumlu his ve sevme eylemi arasındaki bağlatıyı kurduktan sonraysa, bunu önce sevme ve sevme eylemi bittikten sonra mama vermek şeklinde uygulayın. bu çalışmayı o her yanınıza geldiğinde tekrarlayın.
her zaman onun ilk adımı atmasını bekleyin.bu süreçte kedinizi zorla kucağınıza almayın.
misafirler geldiğinde onun için saklanabileceği güvenli bir alan yaratın ve bu alana misafirleriniz geçmesin. misafir geldiğinde ona ekstra ödül maması verin. yine misafirlerin olduğu odayla kedinin odasının arasında, kedinin misafirleri görebileceği noktaya ödül mamaları yerleştirin. bu tekrarlarla her seferinde biraz daha yaklaşır. gelen misafirlerden kedinizle ilk aşamada yaptığınız çalışmayı yapmalarını rica edin. sonunda sosyal bir kediniz olur.
eğitim sürecinde kediler için özel olan düşük sesli bir kliker kullanırsanız istenen davranışı işaretlemek daha kolay olacağından eğitimin süresini hızlandırır.
asla elinize eldiven alıp, onu zorla sevmeye kalkmayın. bu tepkisini artırır. ayrıca kedinizle güvene dayanan bir ilişki kurmanızı sağlayacak daha olumlu bir yol varken zorlamaya gerek yoktur.
not: ayrıca yabani kedilerde eğitimle sosyalleştirilebilir. özellikle koruma alanlarında ya da hayvanat bahçelerinde olan hayvanların bakımlarının sağlanabilmesi için bakıcılarıyla sosyalleşmeleri gerekir.
devamını gör...
annelerin çöp diye attığı muhteşem şeyler
kedi!
karlı bir kış akşamı sahura kalkmıştım.gecenin bilmem kaçı.kedi sesi duydum.apar topar gittim aldım.peteğin altına bir kutu içinde koydum.sıcak süt ve sevgi verdim.sabah annem benden önce kalkmış,o mübarek hayvan da kutuya pislemiş ve çıkmış (temiz çocuk).annem onu görünce kutuyla kediyi kaptığı gibi yan devrilmiş olan çöp kutusuna attı,tabii attığı gibi onunda çıkması bir oldu.
bul beni kediiiiğğ*
karlı bir kış akşamı sahura kalkmıştım.gecenin bilmem kaçı.kedi sesi duydum.apar topar gittim aldım.peteğin altına bir kutu içinde koydum.sıcak süt ve sevgi verdim.sabah annem benden önce kalkmış,o mübarek hayvan da kutuya pislemiş ve çıkmış (temiz çocuk).annem onu görünce kutuyla kediyi kaptığı gibi yan devrilmiş olan çöp kutusuna attı,tabii attığı gibi onunda çıkması bir oldu.
bul beni kediiiiğğ*
devamını gör...
kırmızı oda
psikoloğun karşısındakine yargılayıcı biçimde yaklaşması, hastalarının anlattıklarını arka bahçede diğer psikologlara ve çalışanlara anlatması gibi büyük sıkıntıları barındıran başarısız dizi. desteğe ihtiyacı olan biri bunu izlese ve bu yanlış yansıtılan şeyler sebebiyle destek almaktan vazgeçse kimsenin umurunda değil tabi.
üstelik diziyi yazan kişinin kendi mesleğince etik olmayan bu ayrıntılara dizide yer vermesi kabul edilebilir değil.
üstelik diziyi yazan kişinin kendi mesleğince etik olmayan bu ayrıntılara dizide yer vermesi kabul edilebilir değil.
devamını gör...
yazarların en son okuduğu kitap
olasılıksız - adam fawer.
devamını gör...
türk milletinin gereksiz kutsallaştırdığı şeyler
devamını gör...
her başlığa muhalefet olanlar
başlıklar zaten konu hakkında fikirlerimizi belirtmemiz ve bildiklerimizi aktarmamız için vardır.ayıca bunun benzeri bir başlık açılmıştı daha önce.(bkz: her başlığa entry giren yazar)
devamını gör...
the ballad of buster scruggs
2018 yapımlı coen kardeşler filmi. western filmi görüntüsünde olsa da alışılagelmiş kovboy öykülerinden çok insan üzerine anlatılar bunlar. içerisinde parça parça öykülerin olduğu ve bu öykülerin birbirine bağlanmadığı eserleri seviyorum. hikâye okumaya benziyor. temelde ortak tema üzerinde birbirinden bağımsız ama aslında insanın temek doğası odaklı bu altı öykü altı farklı şey söylüyor. ilk iki öykü mizah düzeyi yüksek ve enerjik anlatılar. üçüncü öykü can yakıcı bir dram. dördüncü öykü görsel bir şölen. beşinci öykü sıkı bir hikaye ve altıncı öykü alegorik bir şiir.
devamını gör...
sakıngıl
anadolu halk şairi yunus emre'nin tasavvufi halk edebiyatına örnek şiirlerinden biridir.
sakıngıl (sakın ha!)
mana eri bu yolda melul olası değil
mana duyan gönüller, gergiz ölesi değil
ten fanidir, can ölmez, çün gitti geri gelmez
ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil
gevher seven gönüller, yüz bin yıl arar ise
haktan nasip olmasa, hergiz bulası değil
sakıngil yarin gönlün, sırçadır sımayasın
sırça sındıktan geru, bütün olası değil
çeşmelerden bardağın, doldurmadan kor isen
bin yıl durursa, kendüzünden dolası değil
şol hızır'la, şol ilyas, ab-ı hayat içtiler
bir kaç yıllar içinde, bunlar ölesi değil
yarattı hak dünyayı, peygamber dostluğuna
dünyaya gelen gider, baki kalası değil
yunus gözün görürken, yarağın eyleyu gör
gelmedi anda varan, geri gelesi değil
sakıngıl (sakın ha!)
mana eri bu yolda melul olası değil
mana duyan gönüller, gergiz ölesi değil
ten fanidir, can ölmez, çün gitti geri gelmez
ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil
gevher seven gönüller, yüz bin yıl arar ise
haktan nasip olmasa, hergiz bulası değil
sakıngil yarin gönlün, sırçadır sımayasın
sırça sındıktan geru, bütün olası değil
çeşmelerden bardağın, doldurmadan kor isen
bin yıl durursa, kendüzünden dolası değil
şol hızır'la, şol ilyas, ab-ı hayat içtiler
bir kaç yıllar içinde, bunlar ölesi değil
yarattı hak dünyayı, peygamber dostluğuna
dünyaya gelen gider, baki kalası değil
yunus gözün görürken, yarağın eyleyu gör
gelmedi anda varan, geri gelesi değil
devamını gör...
1000kitap
bir kitap inceleme, alıntılama ve listeleme uygulamasıdır.
bir dönem okuduğum kitapları listelemek ve kendi kişisel not defterim muamelesi yaparak beğendiğim alıntıları not etmek ve de okuduğum kitaplar aklımdan hiç silinmesin diye haklarında inceleme yazmak için kullandığım bir uygulama idi. şimdi artık sadece okuduğum kitapları işaretleyip yıllık bir liste elde etmek için kullanıyorum.
çünkü nadiren iyi bir kitap incelemesine rast gelmeye başladım. uygulamadaki neredeyse herkes okudukları kitapları ilginç, enterasan, güzel ya da etkileyici buluyor. okumamızı ya da okumamamızı salık veriyor. bunun dışında kitaplar ilgili anlatacak hiçbir şeyi yok hiç kimsenin.
bir de üstüne üstlük gül kokulu kalemleri ile bal gibi iletiler paylaşan bir ekip, bunun yanından maneviyatı yüksek olduğu için ellerinde güllü yasin kitabı ile cumayı hayırlayan bir başka ekip ve salya sümük bir romantizmin kollarında depresif bir acının sıcaklığına sığınıp kendini harap eden bir başka ekip var.
dolayısıyla bir edebiyat uygulaması olmaktan çıkıp amatör bir facebook hareketine döndüğü için uygulamayı arada bir girip okuduğum kitapları işaretlemek için kullanıyorum.
ama siz kullanın. kullanın ki kaleminiz hep gül koksun ve daim olsun.
bir dönem okuduğum kitapları listelemek ve kendi kişisel not defterim muamelesi yaparak beğendiğim alıntıları not etmek ve de okuduğum kitaplar aklımdan hiç silinmesin diye haklarında inceleme yazmak için kullandığım bir uygulama idi. şimdi artık sadece okuduğum kitapları işaretleyip yıllık bir liste elde etmek için kullanıyorum.
çünkü nadiren iyi bir kitap incelemesine rast gelmeye başladım. uygulamadaki neredeyse herkes okudukları kitapları ilginç, enterasan, güzel ya da etkileyici buluyor. okumamızı ya da okumamamızı salık veriyor. bunun dışında kitaplar ilgili anlatacak hiçbir şeyi yok hiç kimsenin.
bir de üstüne üstlük gül kokulu kalemleri ile bal gibi iletiler paylaşan bir ekip, bunun yanından maneviyatı yüksek olduğu için ellerinde güllü yasin kitabı ile cumayı hayırlayan bir başka ekip ve salya sümük bir romantizmin kollarında depresif bir acının sıcaklığına sığınıp kendini harap eden bir başka ekip var.
dolayısıyla bir edebiyat uygulaması olmaktan çıkıp amatör bir facebook hareketine döndüğü için uygulamayı arada bir girip okuduğum kitapları işaretlemek için kullanıyorum.
ama siz kullanın. kullanın ki kaleminiz hep gül koksun ve daim olsun.
devamını gör...
çocuk kabul etmeyen restoranlar
gayet normal bir uygulama. sonuçta tüm restoranlar bu konseptte değil. dileyen buralar dışındaki tüm yerlere gidebilir. yani bir özgürlük kısıtlaması yok. sadece bir seçenek oluşturulmuş. başka bir sürü yer varken de illa buraya gidicem diye inatlaşmak ciddi saçma.
devamını gör...
gidelim buralardan
nazan öncel'in göç adlı albümündeki şarkıdır, müzik tarihindeki en hisli şarkılardan biridir,kelebekler filminin bir sahnesine de cuk oturmuştur.
4 buçuk dakikalık kulak ziyafeti
4 buçuk dakikalık kulak ziyafeti
devamını gör...
sait faik abasıyanık
burgazada’ya gittiğimde aklımda sadece sait faik’in evini ziyaret etmek vardı. edebiyatla kafayı bozmuş bir yazar olduğumu takip eden yazar arkadaşlar bilir. ben de bu aşkla burgazada’ya inip sait faik heykelini karşımda görünce iyice coşup hızla yürüyüp bir yerde bir tabela görürüm belki diye bakınmaya başladım ama nafile. arayarak bulamayacağımı anlayınca birine sormaya karar verdim.
bir bakkal abimize sordum önce ama abi 51. bölge’ye giriş izni istemişim gibi şaşırarak baktı sonra tam anlayamadığım bir şekilde sanırım bilmediğini söyledi. ben de birkaç başarısız demeden sonra karşıma çıkan bir karakoldan medet umdum ama ummaz olaydım. kapıdaki polise sorduğumda “ ben buralı değilim kardeş” diyerek sorumu cevaplamamakla kalmadı, yeni sorularımın olmasına da neden oldu. sonra da içeride bana ilaç olabileceğini düşündüğü bir polis varmış gibi yaptı. girdim içeri, verdim selamımı, sordum sorumu, aldım cevabımı ve aramaya devam ettim.
velhasılı sonunda tatlı bir ablamız bana yolu tarif etti. evi buldum ama ülkemdeki bütün müzeler gibi o da tadilat dolayısıyla kapalıydı.
sait abiyle böyle bir anım var işte.
bir bakkal abimize sordum önce ama abi 51. bölge’ye giriş izni istemişim gibi şaşırarak baktı sonra tam anlayamadığım bir şekilde sanırım bilmediğini söyledi. ben de birkaç başarısız demeden sonra karşıma çıkan bir karakoldan medet umdum ama ummaz olaydım. kapıdaki polise sorduğumda “ ben buralı değilim kardeş” diyerek sorumu cevaplamamakla kalmadı, yeni sorularımın olmasına da neden oldu. sonra da içeride bana ilaç olabileceğini düşündüğü bir polis varmış gibi yaptı. girdim içeri, verdim selamımı, sordum sorumu, aldım cevabımı ve aramaya devam ettim.
velhasılı sonunda tatlı bir ablamız bana yolu tarif etti. evi buldum ama ülkemdeki bütün müzeler gibi o da tadilat dolayısıyla kapalıydı.
sait abiyle böyle bir anım var işte.
devamını gör...
heinrich heine
heine ile yollarımız bonn üniversitesindeyken kesişmişti. çok ateşli zamanlardı. kargaşa tavan yapmıştı. zeki, nazik ve duyarlı bir adamdı. tüm o siyasi kargaşanın içerisinde aşk acısı çekmeyi ihmal etmiyordu. monarşik psikopatların gözü üzerimizdeydi. hani özgürlük türküleri falan çığırıyoruz biz o dönemlerde ama tüm bunlara rağmen iki kadeh yuvarladığında ''ah amalie güzel amelie'' demeyi hiç ihmal etmedi. tabi bu iç dökümlerinde içkinin etkisinin olduğu yadsınamaz bir gerçek. doğrusunu söylemek gerekirse benim kadar iyi içemiyordu. genellikle üçüncü kadehten sonra biraz sapıtma eğilimleri gösteriyordu. lakin o kadar kusur kadı kızında da olur.
aslında bu adamın hukuk fakültesine kaydolması tamamen yeni gelişmekte olan kapitalist sisteme ayak uyduramaması ile alakalı. amcasının bankasında tabiri caizse resmen balon gibi şişmiş şişmiş patlamış! basmış gelmiş bizim fakülteye. tabi ben şimdi adamın özelini çok fazla ifşa etmeyeceğim. gençken bir arada vakit geçirmiş ve birlikte mücadele etmiş olmamız, bu muazzam beyne dair her şeyi anlatacağım anlamını taşımaz. zaten sonrasında yollarımız ayrıldı bastı gitti göttingen üniversitesine. tabi bağı hiç koparmadık arada mektuplaşıyorduk falan. netice de birlikte mahpusluğumuz bile oldu. mahpusluk unutulmaz. o da çok uzun sürmemişti ama havasını atmak bir başka oluyor, dostluk bağları da farklı gelişiyor. kendisinin kariyerini uzaktan takip eder hale gelmiştik. biz hergeleliğe devam ederken o adam oldu zannediyorduk. zira yazıyor çiziyor üretiyordu. iki tane trajedi yazmış, milleti kendine hayran bırakmıştı. sonra bir haber geldi. bizim kafadan kontak, amelie'nin nişanlandığını öğrenip kayışı koparmış, adamın birini düelloya davet etmiş. eminim ki, yine üç kadehten fazla içmiştir. yoksa böyle şeyler yapmazdı. okuldan altı ay uzaklaştırma vermişler buna. atladı yanıma geldi, bir kaç gün birlikte takıldık. peşi sıra amcası geldi. tabiri caizse baskın verdi bize. aldı götürdü adamı. koca adamı kolundan tuttuğu gibi sürükleye sürükleye götürdü, tek laf edemedik iyi mi? sonra bende kafamda kurdum kurdum söylendim herifin arkasından. diyemedik ya la! repliği eşliğinde kadehleri yuvarlamaya devam ettim. o olaydan sonra bunu berlin üniversitesine kaydettirmiş amcası. böyle bir adamın bir türlü dikiş tutturamıyor olmasına akıl sır erdiremiyordum. hani bizde toplu iğne bile yok. dikiş atmaya kalksak bırak tutturmayı, tutanı da bozarız. ama bu adam öyle biri değildi ki... neyse çok fazla hayıflanıyordum o dönemler kendisi için. sanki babamın oğlu. ama ben duyarlı adamım ne yapayım işte engel olamıyorum kendime.
gitmiş orada hegel ile tanışmış. şaka değil yani. bildiğimiz hegel. hani başlığını falan açıyor ve üzerine yazıyorsunuz ya burada. hah işte o ünlü olanı. bir şiir kitabı yazmış dillere destan. adı ''gedichte''... aslına bakarsanız ben pek beğenmedim. zira adamın potansiyelini biliyorum. daha iyilerini yazabilir diye düşündüm. ya da kendimi kandırıyordum, basit dost kıskançlığı krizine girmiştim. yediğim, içtiğim ayrı gitmeyen adam, taş gibi şiir kitabı çıkarmıştı. bu sefer kirişi kırdı diyordum ki, yine rahat durmamış yahudilerle falan takılmaya başlamış. derneklerine üye olmuş. yahu diyorum içimden bu adamın böyle şeylerle pek ilgisi yoktur. ne yapmak, nereye varmak istemektedir? yaptıklarını toplasam 40 eder mi? falan fişman diye düşünürken, dernekten de ayrılmış bizimki. adam maymun iştahlı yemin ederim. o ara bana bir mektubu geldi. yeni bir kitaba başladım bu sefer roman yazıyorum dedi. ulan şiir yaz sen! senin romanla ne işin olur dedim. yok dedi üzerine çok çalıştım. derin analizler yaptım. muazzam olacak. ne oldu dersiniz? adını bile koyduğu kitabı bitiremedi. ''bacherach hahamı'' böylece yalan oldu. yani maymun iştahlı derken bir şey biliyoruz da söylüyoruz. siz bana bu konuda itimat edin.
sonra bu maymun iştahlılığı o bunaldığı, gerim gerim gerildiği evine dönmesine sebep oldu. berlin de kesmedi bizim heine'ı die heimkher'ı * orada yazmaya başlamış. bir kaç örnek göndermişti bana ama ben kitabı bitireceğinden emin değildim. utandırdı kerata beni. sonra yine duramadı yerinde. bak tosbağa dedi ben akademiye gideceğim ama bu yahudilik işi sıkıntı. protestan ol o zaman oğlum dedim, adamlar nasıl olsa her yeri tutmuş. böylece sıkılmazsan istediğin noktaya gelirsin dedim. önerimi dinledi ve protestan oldu iyi mi? oysa vallahi de billahi de tillahi de şaka yapmıştım.
sonra uzun süre görüşmedik. o ara julius campe ile tanışmış. adamda şeytan tüyü var yemin ederim. nerede şöyle kelli felli adam var illa yolları kesişiyor. duydum ki o aralar romantizmi de bırakmış. demek ki, amelie'yi gömmüş artık diye sevindim. adam bildiğiniz alaycı, hiciv eden bir mizahşöre dönüşmüş. sonra adamın paris yılları başladı tabi biz iyice koptuk. ben o sıralarda halen hukuk guguk diye debelenip duruyorum. çok sıkıcıyım ona göre yani.
paris'te enteresan işlere girişti bizimki. sosyalist olma yolunda ilerliyordu resmen. paris'ten almanya'ya ışık tutuyorlardı. projektörü tuttular tavşanın gözüne gözüne... öyle bir sosyal sorumluluk dalgası anlayacağınız. ama bizimki yaptığını bozmaya bayılır. yine yapmış yapacağını. işçi sınıfının parlayan yıldızı börne'ye giydirmeye başlamış yazılarında. hal böyle olunca da çekti şimşekleri üzerine. ama durmadı devam etti. şeytan tüyü var bu herifte demiştim hatırlarsanız, bana bir mektup daha yazdı o ara. marx'la tanışmış. yuh artık dedim ya! şeytanın tüyü müsün kendisi misin? nesin? diye yazdım. sadece gülmüş buna ve eklemiş; kitap bitti? ulan diyorum hangi kitap bitti. ''bacherah hahamı''nı bitirmiş. ben onu unutalı yıllar olmuştu. böyle ara ara mektuplaştık. sonra felç geçirdi bizimki. içim yandı elbette. atladım gittim. kendisini son görüşümde bu oldu. 8 sene kendi deyimiyle yatak-mezarda yattı. sonra ebediyete intikal etti. monmartre mezarlığındaki defin törenine katıldım. neden bilmem ama herkes gittikten sonra açtım iki elimi ruhuna bir fatiha okudum. yahudi miydi? protestan mıydı? karar veremeyince üçüncü bir yol olsun istedim herhalde kendimce.
yukarıda ozgur1ey onun ünlü sözünü yazmış; ''kitapların yakıldığı yerde, sonunda insanlar da yakılır'' işte bu sözü yüzünden naziler ilk onun kitaplarını yaktılar ya, yanarım yanarım ona yanarım. işte böylece dostumuzu yad etmiş olduk. huzur içinde uyusun.
aslında bu adamın hukuk fakültesine kaydolması tamamen yeni gelişmekte olan kapitalist sisteme ayak uyduramaması ile alakalı. amcasının bankasında tabiri caizse resmen balon gibi şişmiş şişmiş patlamış! basmış gelmiş bizim fakülteye. tabi ben şimdi adamın özelini çok fazla ifşa etmeyeceğim. gençken bir arada vakit geçirmiş ve birlikte mücadele etmiş olmamız, bu muazzam beyne dair her şeyi anlatacağım anlamını taşımaz. zaten sonrasında yollarımız ayrıldı bastı gitti göttingen üniversitesine. tabi bağı hiç koparmadık arada mektuplaşıyorduk falan. netice de birlikte mahpusluğumuz bile oldu. mahpusluk unutulmaz. o da çok uzun sürmemişti ama havasını atmak bir başka oluyor, dostluk bağları da farklı gelişiyor. kendisinin kariyerini uzaktan takip eder hale gelmiştik. biz hergeleliğe devam ederken o adam oldu zannediyorduk. zira yazıyor çiziyor üretiyordu. iki tane trajedi yazmış, milleti kendine hayran bırakmıştı. sonra bir haber geldi. bizim kafadan kontak, amelie'nin nişanlandığını öğrenip kayışı koparmış, adamın birini düelloya davet etmiş. eminim ki, yine üç kadehten fazla içmiştir. yoksa böyle şeyler yapmazdı. okuldan altı ay uzaklaştırma vermişler buna. atladı yanıma geldi, bir kaç gün birlikte takıldık. peşi sıra amcası geldi. tabiri caizse baskın verdi bize. aldı götürdü adamı. koca adamı kolundan tuttuğu gibi sürükleye sürükleye götürdü, tek laf edemedik iyi mi? sonra bende kafamda kurdum kurdum söylendim herifin arkasından. diyemedik ya la! repliği eşliğinde kadehleri yuvarlamaya devam ettim. o olaydan sonra bunu berlin üniversitesine kaydettirmiş amcası. böyle bir adamın bir türlü dikiş tutturamıyor olmasına akıl sır erdiremiyordum. hani bizde toplu iğne bile yok. dikiş atmaya kalksak bırak tutturmayı, tutanı da bozarız. ama bu adam öyle biri değildi ki... neyse çok fazla hayıflanıyordum o dönemler kendisi için. sanki babamın oğlu. ama ben duyarlı adamım ne yapayım işte engel olamıyorum kendime.
gitmiş orada hegel ile tanışmış. şaka değil yani. bildiğimiz hegel. hani başlığını falan açıyor ve üzerine yazıyorsunuz ya burada. hah işte o ünlü olanı. bir şiir kitabı yazmış dillere destan. adı ''gedichte''... aslına bakarsanız ben pek beğenmedim. zira adamın potansiyelini biliyorum. daha iyilerini yazabilir diye düşündüm. ya da kendimi kandırıyordum, basit dost kıskançlığı krizine girmiştim. yediğim, içtiğim ayrı gitmeyen adam, taş gibi şiir kitabı çıkarmıştı. bu sefer kirişi kırdı diyordum ki, yine rahat durmamış yahudilerle falan takılmaya başlamış. derneklerine üye olmuş. yahu diyorum içimden bu adamın böyle şeylerle pek ilgisi yoktur. ne yapmak, nereye varmak istemektedir? yaptıklarını toplasam 40 eder mi? falan fişman diye düşünürken, dernekten de ayrılmış bizimki. adam maymun iştahlı yemin ederim. o ara bana bir mektubu geldi. yeni bir kitaba başladım bu sefer roman yazıyorum dedi. ulan şiir yaz sen! senin romanla ne işin olur dedim. yok dedi üzerine çok çalıştım. derin analizler yaptım. muazzam olacak. ne oldu dersiniz? adını bile koyduğu kitabı bitiremedi. ''bacherach hahamı'' böylece yalan oldu. yani maymun iştahlı derken bir şey biliyoruz da söylüyoruz. siz bana bu konuda itimat edin.
sonra bu maymun iştahlılığı o bunaldığı, gerim gerim gerildiği evine dönmesine sebep oldu. berlin de kesmedi bizim heine'ı die heimkher'ı * orada yazmaya başlamış. bir kaç örnek göndermişti bana ama ben kitabı bitireceğinden emin değildim. utandırdı kerata beni. sonra yine duramadı yerinde. bak tosbağa dedi ben akademiye gideceğim ama bu yahudilik işi sıkıntı. protestan ol o zaman oğlum dedim, adamlar nasıl olsa her yeri tutmuş. böylece sıkılmazsan istediğin noktaya gelirsin dedim. önerimi dinledi ve protestan oldu iyi mi? oysa vallahi de billahi de tillahi de şaka yapmıştım.
sonra uzun süre görüşmedik. o ara julius campe ile tanışmış. adamda şeytan tüyü var yemin ederim. nerede şöyle kelli felli adam var illa yolları kesişiyor. duydum ki o aralar romantizmi de bırakmış. demek ki, amelie'yi gömmüş artık diye sevindim. adam bildiğiniz alaycı, hiciv eden bir mizahşöre dönüşmüş. sonra adamın paris yılları başladı tabi biz iyice koptuk. ben o sıralarda halen hukuk guguk diye debelenip duruyorum. çok sıkıcıyım ona göre yani.
paris'te enteresan işlere girişti bizimki. sosyalist olma yolunda ilerliyordu resmen. paris'ten almanya'ya ışık tutuyorlardı. projektörü tuttular tavşanın gözüne gözüne... öyle bir sosyal sorumluluk dalgası anlayacağınız. ama bizimki yaptığını bozmaya bayılır. yine yapmış yapacağını. işçi sınıfının parlayan yıldızı börne'ye giydirmeye başlamış yazılarında. hal böyle olunca da çekti şimşekleri üzerine. ama durmadı devam etti. şeytan tüyü var bu herifte demiştim hatırlarsanız, bana bir mektup daha yazdı o ara. marx'la tanışmış. yuh artık dedim ya! şeytanın tüyü müsün kendisi misin? nesin? diye yazdım. sadece gülmüş buna ve eklemiş; kitap bitti? ulan diyorum hangi kitap bitti. ''bacherah hahamı''nı bitirmiş. ben onu unutalı yıllar olmuştu. böyle ara ara mektuplaştık. sonra felç geçirdi bizimki. içim yandı elbette. atladım gittim. kendisini son görüşümde bu oldu. 8 sene kendi deyimiyle yatak-mezarda yattı. sonra ebediyete intikal etti. monmartre mezarlığındaki defin törenine katıldım. neden bilmem ama herkes gittikten sonra açtım iki elimi ruhuna bir fatiha okudum. yahudi miydi? protestan mıydı? karar veremeyince üçüncü bir yol olsun istedim herhalde kendimce.
yukarıda ozgur1ey onun ünlü sözünü yazmış; ''kitapların yakıldığı yerde, sonunda insanlar da yakılır'' işte bu sözü yüzünden naziler ilk onun kitaplarını yaktılar ya, yanarım yanarım ona yanarım. işte böylece dostumuzu yad etmiş olduk. huzur içinde uyusun.
devamını gör...
sünbülzade vehbi
ağırlıklı olarak rücû tarzı eserler vermiş, oldukça ilginç bir şiiriyle (aşağıda vereceğim şiiri) tanınan 18. yüzyıl divan edebiyatı şairi.
devletin resmi yazışmalarını düzenleme görevi, anlatım ve yazı konusundaki yeteneği nedeniyle kendisine verilen vehbi, mali işlerle ilgili görevler de yapmıştır. ı. abdülhamid tarafından iran'a elçi olarak gönderildiğinde, bağdat valisi ile bir anlaşmazlık yaşar ve idamına karar verilir. ancak daha sonra affedilir.
divan, münşeât, tuhfe-i vehbî, şevk-engiz, nuhfe-i vehbî ve lutfiye-i vehbî, bilinen eserleridir.
***
tüm bu eserlerin yanında onu tanımamızı sağlayan en önemli şiiri odur ki, rivayete göre padişahın ona "öyle bir şey yaz ki, ilk satırını okuduğumda seni öldürmek, ikinciyi okuduğumda ödüllendirmek isteyeyim." demesiyle yazılmıştır. ortaya çıkan şey budur:
azm-ü hamam edelim, sürtüştürem ben sana,
kese ile sabunu, rahat etsin cism-ü can.
lal-ı şarab içirem ve ıslatıp geçirem,
parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahşan.
eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır?
lale ile sümbülü kâkülüne nevcivan.
diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan.
salınarak giderken arkandan ben sokayım,
ard eteğin beline, olmasın çamur aman!
kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,
sahtiyandan çizmeyi, olasın yola revan.
öyle bir sokayım ki, kalmasın dışarda hiç,
düşmanının bağrına hançerimi nâgehan.
eğer arzu edersen ben ağzına vereyim,
yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman.
herkese vermektesin, bir de bana versene
avuç avuç altını, olsun kulun şaduman.
sen her dâim gelesin, ben vehbi'ye veresin,
esselamun aleyküm ve aleykümesselam..
devletin resmi yazışmalarını düzenleme görevi, anlatım ve yazı konusundaki yeteneği nedeniyle kendisine verilen vehbi, mali işlerle ilgili görevler de yapmıştır. ı. abdülhamid tarafından iran'a elçi olarak gönderildiğinde, bağdat valisi ile bir anlaşmazlık yaşar ve idamına karar verilir. ancak daha sonra affedilir.
divan, münşeât, tuhfe-i vehbî, şevk-engiz, nuhfe-i vehbî ve lutfiye-i vehbî, bilinen eserleridir.
***
tüm bu eserlerin yanında onu tanımamızı sağlayan en önemli şiiri odur ki, rivayete göre padişahın ona "öyle bir şey yaz ki, ilk satırını okuduğumda seni öldürmek, ikinciyi okuduğumda ödüllendirmek isteyeyim." demesiyle yazılmıştır. ortaya çıkan şey budur:
azm-ü hamam edelim, sürtüştürem ben sana,
kese ile sabunu, rahat etsin cism-ü can.
lal-ı şarab içirem ve ıslatıp geçirem,
parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahşan.
eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır?
lale ile sümbülü kâkülüne nevcivan.
diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan.
salınarak giderken arkandan ben sokayım,
ard eteğin beline, olmasın çamur aman!
kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,
sahtiyandan çizmeyi, olasın yola revan.
öyle bir sokayım ki, kalmasın dışarda hiç,
düşmanının bağrına hançerimi nâgehan.
eğer arzu edersen ben ağzına vereyim,
yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman.
herkese vermektesin, bir de bana versene
avuç avuç altını, olsun kulun şaduman.
sen her dâim gelesin, ben vehbi'ye veresin,
esselamun aleyküm ve aleykümesselam..
devamını gör...
kimseyi sevememek
normal olan durumdur. günümüzde metropol insanında yalnızlık karşısında dehşete kapılmaya varan anlamsız ve sebepsiz bir tepki söz konusu. bu bağlamda, hala yalnızlık bir başarısızlık ve hüsran olarak nitelendiriliyor. fakat gerçek şu ki herkes kendi hayatını yaşıyor, herkes yalnız doğdu, ve herkes kendi mezarında tek başına yatacak.
yine bu bağlamda, kimseyi sevememek, korkunç bir hal değil, tam aksine hala bir başkasında bir mutluluk edinebileceğine dair sürekli tersi ispatlanan bir umuttan vazgeçme hali, neredeyse bir "erme" durumudur. yalnızlıktan korkmuyorsanız eğer, tek başınıza bir evde kimseyle konuşmadan yaşayabiliyor ve bunu yadsımıyorsanız, gayet makul bir haldir. ne öyle tehlikeli bir sürece sürükler insanı, ne de öldürür. tam aksine, insanı sürekli sömüren, insandan sürekli birşeyler koparıp aslında hiçbirşey vermeyen, üstüne üstlük bunu "dosluk, kardeşlik, sevgililik" gibi içi boşaltılmış zırvalıklarla meşru kılmaya çalışan fazlalıkları hayatınızdan çıkardığınızda, ömrünüz boyunca size sadık kalacak ve size eşlik edecek tek kişiyle başbaşa kalıyorsunuz, kendinizle...
yine bu bağlamda, kimseyi sevememek, korkunç bir hal değil, tam aksine hala bir başkasında bir mutluluk edinebileceğine dair sürekli tersi ispatlanan bir umuttan vazgeçme hali, neredeyse bir "erme" durumudur. yalnızlıktan korkmuyorsanız eğer, tek başınıza bir evde kimseyle konuşmadan yaşayabiliyor ve bunu yadsımıyorsanız, gayet makul bir haldir. ne öyle tehlikeli bir sürece sürükler insanı, ne de öldürür. tam aksine, insanı sürekli sömüren, insandan sürekli birşeyler koparıp aslında hiçbirşey vermeyen, üstüne üstlük bunu "dosluk, kardeşlik, sevgililik" gibi içi boşaltılmış zırvalıklarla meşru kılmaya çalışan fazlalıkları hayatınızdan çıkardığınızda, ömrünüz boyunca size sadık kalacak ve size eşlik edecek tek kişiyle başbaşa kalıyorsunuz, kendinizle...
devamını gör...





