bunu buraya düşürmekteki amaç nedir anlamıyorum. daha yeni intiharın eşiğinden dönen arkadaşlarımız olmuşken yeri mi zamanı mı simdi yani? ulan biraz düşünceli olun, insan olun azcık.
devamını gör...

enfeksiyonu önlemeye yarayan antimikrobiyal yani mikrop katleden maddelerdir. alkol, fenol, hidrojen peroksit ve iyot olarak birkaç örnek sayılabilir. gündelik hayatta bu bileşikleri saf halde bulamadığımızdan kolonya ve tuz gibi maddelere başvurulabilir.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
iznik gölü
devamını gör...

hastalığı olan kişiye hastalığının ayrıntısı sorulmaz.
devamını gör...

bugunku guncellemesiyle beraber, whatsapp, line gibi uygulamalardan yazismalari telegrama kopyalayabilme ozelligi gelmistir.
devamını gör...

yaş 8-9.. konum tıp fakültesi hastanesi.. rutin kontrollerden birine gitmişiz annemle, doktor idrar tahlili istiyor ama hiç çişim yok. biraz bekledik, su içtim, beklemekten sıkıldım derken gittim tuvalete. bilirsiniz idrar kabının belirli bir yerine kadar işemek gerekiyor ama oraya kadar işeyemediğim için azıcık su doldursam ne olur ki deyip su dolduruyorum. gidip veriyoruz laboratuvara, saat öğlene yaklaşmış yakınlarda çok güzel sulu yemek, sandviç yapan bir yer var*, mutlu mutlu yemek yemeye gidiyoruz. öğleden sonra tahlil gösterir gideriz diyen anneme, kaba biraz su doldurdum diyorum boş bulunup. annem çok kızıyor azarlıyor tabii, apar topar geri hastaneye gidip söylüyoruz iptal ettiriyoruz ama doktor da öğle yemeğine çıkmış bizim işler akşama kadar uzuyor. annem kızıp kantinden bir simit alıyor bana. ceza olsun diye o gün oraya yemek yemeye götürmedi diye sabaha kadar ağlamıştım evde.
devamını gör...

hiçbir gelin robot değildir kesitini hatırlatan şeydir
devamını gör...

oldukça faydalı bir navigasyon uygulamasıdır ama bazı yerler için güncel değildir.

güncel olmayan yerleri tespit etmeleri gerekir.
devamını gör...

öncelikle demans bir hastalık değil hastalıkların sebep olduğu bir sonuçtur. kişinin hali hazırda sahip olduğu hastalık ve yaşlılık demansa yakalanma riskini arttırır. demansdan muzdarip kişilerin yarısına yakınında alzheimer görülmektedir, bunun dışında zihinsel fonksiyonları etkileyebilecek ve demansa sebep olacak 200den fazla kaydedilmiş hastalık bulunmaktadır.

demansın ayırt edici özellikleri alzheimera benzer kişinin problem çözme becerilerini, konum bulma yer-yön becerilerini, öğrenme becerilerini, kendilerini tanıtma becerileri gibi bir çok zihinsel fonksiyonun çalışmasını zayıflatır yada tamamen ortadan kaldırır.

demans tedavisi bazı vakalarda mümkündür. kişinin demansına sebep olan problem tespit edilebilirse bazı hastalarda tedavi edilebilir ancak alzheimerda tamamen tedavi söz konusu değildir ancak semptomların hafifletilmesi ve hastalığın ilerleyiş hızının mümkün mertebe yavaşlaması için bir takım ilaç tedavileri uygulanır.
devamını gör...

yoldaş benjamin franlin'in torunu admin olmalı mı sorunsalı
devamını gör...

kafamı allak bullak eden, streslere sürükleyen ve sonunda ters köşe ederek boşluğa bakmamı sağlayan psikolojik gerilim filmlerinin hastasıyım. bu filmi de güzel olduğunu bildiğim için uzun zamandır bekletiyordum, sonunda izledim ve niye daha önce izlemediğime hayıflanıyorum şu an. tam olarak anlayabilmek için bir iki kere daha izlemek lazım ama.
en beğendiğim sahnelerden birini spoiler olarak bırakayım.

- you don’t know me.
+ oh, but i do.
- no, you don’t. you don’t know me at all.
+ oh, i know you. we’ve known each other for centuries.

devamını gör...

en güzel çiçek şudur diye ayırım yapamam. bitki ve çiçeklerin arasında olduğumdan buna cevap vermek çok zor. kimi güzel kokar, kimi güzel görünür, kimi çiçek açar, kimi saksıda, kimi dış mekanda yetişir. her biri ayrı bir güzel, ayrı bir özeldir.
devamını gör...

birçok yörede yaygın olarak inanılan batıl bir inancın ifade bulduğu cümledir.

eğer doğru değilse cümlenin önermesi, zaten benim açımdan bir sorun yok. sonuçta ağzı torba olmayan insan ırkının büzülecek bir yanı de yoktur kanımca. bir gün bir aklı evvel bu cümleyi kurmuş ve cümle genel kabul görüp bolca beğeni alınca da nesilden nesile aktarılmaya karar verilmiş olabilir. daha sonra kendi söylediği yalana kendisi inanmayı alışkanlık haline getiren insanlar incir ağaçlarına mesafeli davranmaya başlayarak bu batıl inancın tarihsel seyahatinde ona yardımcı olmuş olabilirler. dediğim gibi eğer durum böyleyse benim açımdan bir sorun yok.

ama eğer bu cümle doğru ise o zaman herkes temkinli olmalı. çünkü ben incir ağacından düştüm. hem de öyle basit bir düşme değil. sanki düşerken yanından geçtiğim hiçbir dalın hatrı kalmasın istermişim gibi her dala kafamı, kolumu, bacağımı, kulağımın arkasına varana kadar her yanımı çarparak.

o zamanlar da hayalci bir insandım ve bunun normal bir şey olduğunu düşünürdüm. sonra bu kadar hayalci olmanın iyi bir şey olmadığını anlasam da değiştirmek elimden gelmedi. bir çocuk kitabının kapağında büyük bir ağacın tepesinde oturmuş, dizinde kitabıyla denize bakan bir çocuk görmüştüm. ben de bunu yapmaya karar verdim. çünkü bu çocuk hem çok havalı hem de çok huzurlu görünmüştü gözüme. dedemin evimin yakınında, anneannemin mezarına gölge yapan kocaman bir incir ağacı vardı o zamanlar. sonra oraya yapılacak ev için kesildi o ağaç, tamamen amaçsız ve saçmasapan bir şekilde. halbuki o ağaç kesilmese, şimdi ağacı kesen amcamın mezarına da gölge yapacaktı.

elimde kitabımla, binbir zahmetle çıktım ağacın en tepesine. epey zamanımı aldı açıkçası o tepeye varmak. kalın dalların sonuncusu idi çıktığım. aslında çıkınca hem düşme korkusundan hem de tırmanmanın verdiği bıkkınlıkla okuma hevesim çoktan kaçmıştı ama bir kere çıkmıştım oraya, ille de iki sayfa olsun okuyacaktım.

üstüne üstlük tam karşımda ışıl ışıl karadeniz de vardı. en az o çocuk kadar huzurlu ve havalı olmak için bütün şartlar elverişli idi. ben de önce bir süre denize baktım gözlerimi kısarak. bence gözlerimi kısınca daha havalı görünüyordum o zaman, aslına bakarsanız hala öyle, gözlerimi kısınca jet lee’nin gençliğine benziyorum, tam açınca adeta bir tom hardy’yim.

tanımlarımı okuyan yazarlar bilir, çoğu zaman gereksiz ve manasızca konudan saparım. hoşgörün. devam ediyorum anlatmaya kaldığım yerden. kısık gözlerle denize bakıp yeterince havalı olacak bir süre boyunca anlamsız bir şekilde denizdeki ışıltıyı izledikten sonra elimdeki kitabın adına baktım bir kez daha, ki o an içinde bulunduğum duruma en uygun kitaptı bu: tom sawyer. ben de tom kadar asi bir çocuktum, zira annem beni ağacın tepesinde görse ben ağaçtan inene kadar bağırır ve elindeki terlik ile başıma gelecekler konusunda beni uyararak darbelere hazırlıklı hale getirirdi.

hemen açtım kitabı çünkü bir iki sayfa okuyup bir an önce inmek istiyordum ağaçtan. bu kadar gerginlik ileride çok yakışıklı olacak bünyeme ağır gelmeye başlamıştı. tabii ki kitabı dizlerimin üzerinde okuyacaktım. çünkü hayalimdeki çocuk öyle yapmıştı. dizimdeki kitaba uzanırken kitap birden düşer gibi olunca ben aptalca bir insiyak ile kitabı tutmaya çabaladım. ama ben sendeleyince kitap beni tutmak için hiçbir şey yapmadı. ee madem beni tutan yok neden kafa üstü düşmüyorum ki diye düşünmüş olmalıyım ki kendimi newton’un elması gibi yerçekimin dayanılmaz cazibesine bıraktım.

dallara vurdukça yön değiştirdiğim için yere vuran ilk yerim oturma organım oldu. ki bence bu çok iyi bir mesajdı evren tarafından bana verilen. zira oturmam gereken asıl yerin neresi olduğu bana net bir şekilde gösterilmişti.

kolumda, bacağımda, kaba etimde ağrılarla yerden kalktığımda daha büyük bir darbe ile yerle yeksan oldum çünkü ben düşerken hangi fizik kuralına kafa tutarak bilmiyorum ama kitap, düştüğüm dalda sallanarak bana bakıyordu. yani kağıttan yapılmış bir nesne kendini korumak konusunda benden daha maharetli idi.

kitabı bıraktım, kalktım eve gittim, anneme de bir şey söylemedim. ama içimde de derin bir korku. incir ağacından düşen yaşamaz. şimdi ben schrödinger’in kedisi gibi hem ölü hem diri olmalıydım. önce kardeşime baktım - o zamanlar bir tek kardeşim vardı- beni görüp görmediğini anlamam gerekiyordu. ama o her zamanki gibi boş boş baktı bana. sonra annemin yanına gittim. o da namaz kılmakta olduğu için bana dönüp bakmadı bile. babamsa zaten normal zamanlarda bile farkıma varmazdı, yarı ölü bir beni görmesini beklemek ona haksızlık olurdu.

uzatmak istemiyorum lafı. yani on ikinci paragrafa gelmişken uzatmak istemiyorum artık. ben o gün öldüm. incir ağacından düştüm ve yaşamadım. eğer bu cümle doğru ise ben bir ölüyüm. incir ağacı, tom sawyer ve adını hatırlamadığım o kitap karadeniz ile işbirliği yaptı ve benim salaklığımdan faydalanarak beni öldürdü.

şimdi içinde bulunduğum ve vicdansız schrödinger tarafından çıkmama izin verilmeyen bu kutunun güzel kokan bir çiçeğe, rüzgarda dağılan saçlara, poyraza ve handa içilen biranın serinliğine benzer bir insan eliyle açılıp ölü olup olmadığına bakılmasını istiyorum.
devamını gör...

montmartre paris

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

geç gelen adalet gibidir.
devamını gör...

1 milyon karakteri geçen bir tanım yazan yazar beyanı. lakin iko yemiş mi? tabii ki yememiş.*
devamını gör...

haftada en az 3 gün egzersiz yapmak. spor yapmak hem bedenen hem ruhen iyi hissettiriyor
yeterli su tüketmek. düzenli olarak içildiğinde cildiniz de güzelleşiyor.
sosyal medyadan uzak durmak. yapmacık hayatları görmemek daha iyi geliyor.
devamını gör...

almanya'da yapılmış bir araştırma, çayın damarları genişleterek dolaşıma faydalı olduğunu ortaya koydu. ancak çaya ingiliz usulü süt konulduğunda bu etkinin tamamen bloke olduğu belirlendi.
devamını gör...

eski bir ingiliz atasözüdür. gerçekten körler ülkesinde görebilen birisi herkesten daha mı üstün olur yoksa tam tersi herkesten farklı olduğu için küçümsenip dışlanır mı? ben bu soruya şöyle bir cevap verebilirim. hayatları boyunca görmenin ne demek olduğunu bilmeyen kalabalığa, bir çok şeyin tanımı tam olarak anlatılamayacağından körlerin bunu anlamasına imkan yoktur. çevremizdeki bir çok şeyi deneyimleyerek anlayabildiğimizi varsayarsak , buna göre görüşüm ; en iyisi ya burdan gitmek ya da körlüğü tercih etmektir.
devamını gör...

bir nathaniel hawthorne öyküsüdür.

büyüleyici bir roman olan kızıl harf ile tanıdığımız ve alegorik ve sembolik masalların usta yazarı olan nathaniel hawthorne’un en sevdiğim öyküsüdür.

öyküyle ilgili yazacaklarımdan önce hawthorne ile ilgili söylemek istediğim bir iki cümle var. hawthorne’un büyük dedesi bir yargıçtı ve ününü cadı olmakla suçlanan kadınlara verdiği cezalarla tanınırdı. hawthorne ailesinin zamanla çöküş yaşamasının bu günahın bir bedeli olduğunu düşünmüş ve her fırsatta bu konuda af dilemiştir.

gelelim öykümüze; çocukken bir arkadaşımız vardı, çok ilginç bir çocuktu. bir gün saklambaç oynarken öyle bir saklandı ki kimse onu bulamadı. sanırım saklandıkça ve bulunamadıkça bundan aldığı keyif arttıkça arttı ve ortaya çıkmamaya karar verdi. biz bir süre sonra onu aramaktan vaz geçip başka bir oyuna geçmiş olsak da o saklanmaya devam etmekten kendini alamadı. o kadar ileri götürdü ki bu durumu akşam ezanı okunup herkes eve gittiğinde o hala saklanmaktaydı. ailesi gece vakti mahalleyi ayağa kaldırana kadar da ortaya çıkmadı. sanırım onun için, o gün saklanmak oyunun bir parçası olmaktan çıkmış ve bir amaç haline gelmişti. uzadıkça süre, neden saklandığını bile unutup sadece saklanmaya odaklanmıştı. ve başkalarının saçmalık olarak görebileceği şey onun takıntılı gerçekliği haline gelmişti.

wakefield da böyle bir öykü. bir gün evinden çıkıp geceyi tek başına geçirmeye karar veren kahramanımızın hikayesi 20 yıllık bir kayboluşa dönüşür. evinin tam karşısında bir ev tutup eşini izleyen kahramanımız, eşinin onun yokluğunu nasıl karşılayacağını gözlemlemek ister. onun kaybolması eşini nasıl da yerle bir edecektir. ama bu kaybolma oyunu yirmi yıl boyunca sürer ve bir süre sonra anlamını yitirmeye başlar herkes için, sadece kahramanımız için önem taşımaktadır artık. oyun ancak kahramanımız 20 yıl sonra evinin kapısını açınca son bulur.

elma dersem çık armut dersem çıkma sözündeki armut nihai bir amacın vücut bulmuş hali olur.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim