ateist bir canlı neden yaşar sorusu
okuduğunuz bir yazının trolllük için mi yazıldığını yoksa yazan kişinin hakiki teraneleri mi olduğunu çok sık karıştırdığınız bir başka dil daha var mıdır çok merak ediyorum. ingilizcede olmadığını az çok biliyorum, bir yazıyı okuduktan sonra üsluptan filan anlıyorsunuz meselenin iç yüzünü. türkçeyi sorgulamaya, bu muğlaklığın bir şekilde dilin yapısıyla ilişkili olup olmadığını araştırmaya başladım son zamanlarda. çünkü hakikaten yazılan bir yazı troll saçmalığı mı değil mi anlaşılmıyor genel olarak. ironi de anlaşılmıyor pek. şimdi sen anlamıyorsundur diyecek yeterince zeki olmayan insanlar gelecek, biliyorum, öngörüyorum. ama sen anladıysan bir şeyi çok affedersin ben de anlarım yahu. bu yazı özelinde genelleme yapıyorum tabii ki. trollse kalitesiz bir girişim, ciddiyse hiçbir temele dayanmayan sosyal medya saçmalıkları. üstelik komik de değil.
devamını gör...
çiçek açmış genç kızların gölgesinde
bir marcel proust eseri. kayıp zamanın izinde serisinin ikinci kitabıdır.
öncelikle kitap hazmetmesi çok zor olan bir kitap. öyle elinize alıp hazmederek rahat rahat okuyacağınız bir kitap değil. yani bence öyle.
kitabı uzun bir sürede okudum hatta okurken araya başka kitaplar aldım. uzun cümleler, detaylı betimlemeler, müthiş tasvirler insana hem keyif veriyor hem sizi çok zorluyor.
yazarın gözlemleri son derece nefis. zaten size keyif veren kısmı burası oluyor. gençlik, aşk, kıskançlık, ilişkiler, hayat, yaşamak gibi konular üzerine nefis gözlemler yapmış ve bunu ustalıkla cümlelere aktarmış.
kitap yazıldığı dönemi çok iyi anlatıyor. sebebi proust olması tabii. hayatımızda yaşadığımız veya elbet bir gün yaşayacağımız anıları veya olayları o kadar güzel aktarıyor ki şaşırıp kalıyorsunuz.
ilk kitapta da dikkatimi çekmişti. yazar bazı konularda öyle bir yazıyor ki " aaa cidden öyle ya" diyorsunuz. bol bol "harbiden lan" cümlesini kuruyorsunuz.
aslında normal ve sade olan olayları çok güzel anlatıyor.
gençliğimizde yaşadığımız sevgi ve aşk kavramlarını, yaşadıklarımızı, hissettiklerimizi okuyoruz. okurken keyif alıyoruz. bazen zorlanıyoruz ve sindiremiyoruz.
normalde kitap okurken veya bir metin okurken cümleleri okursunuz ve anlayarak devam edersiniz.marcel proust ve kayıp zamanın izindeserisinde cümleleri defalarca okuyorum. o yüzden hazmetmesi zor bir eser demiştim. defalarca bir cümleyi anlamak ve yazar ne anlatmak istemiş diye düşünmekle geçiriyorum. bu bazen keyif veriyor bazen sıkıcı oluyor.
kitabı okumadan önce bir youtuber tavsiyesiyle "suçluyorum" kitabını okumuştum. iyi ki okumuşum diyorum. okumak şart değil ama okursanız iyi olur diyebilirim. (bkz: suçluyorum)
üçüncü kitaba geçmeden önce biraz başka yazarları okuyup proust metinlerini özlemeye çalışacağım. seri iyi gidiyor. böyle devam edeceğini düşünüyorum. kitabı ve seriyi tavsiye ederim.
sebebi ise kitabın arkasında yazıyor. bence kitabı çok iyi anlatan bir cümle.
kayıp zamanın izinde hem komik romandır hem trajik roman, hem serüven romanıdır hem şiirsel roman, hem düşlerin romanıdır hem de imgeler romanı...
öncelikle kitap hazmetmesi çok zor olan bir kitap. öyle elinize alıp hazmederek rahat rahat okuyacağınız bir kitap değil. yani bence öyle.
kitabı uzun bir sürede okudum hatta okurken araya başka kitaplar aldım. uzun cümleler, detaylı betimlemeler, müthiş tasvirler insana hem keyif veriyor hem sizi çok zorluyor.
yazarın gözlemleri son derece nefis. zaten size keyif veren kısmı burası oluyor. gençlik, aşk, kıskançlık, ilişkiler, hayat, yaşamak gibi konular üzerine nefis gözlemler yapmış ve bunu ustalıkla cümlelere aktarmış.
kitap yazıldığı dönemi çok iyi anlatıyor. sebebi proust olması tabii. hayatımızda yaşadığımız veya elbet bir gün yaşayacağımız anıları veya olayları o kadar güzel aktarıyor ki şaşırıp kalıyorsunuz.
ilk kitapta da dikkatimi çekmişti. yazar bazı konularda öyle bir yazıyor ki " aaa cidden öyle ya" diyorsunuz. bol bol "harbiden lan" cümlesini kuruyorsunuz.
aslında normal ve sade olan olayları çok güzel anlatıyor.
gençliğimizde yaşadığımız sevgi ve aşk kavramlarını, yaşadıklarımızı, hissettiklerimizi okuyoruz. okurken keyif alıyoruz. bazen zorlanıyoruz ve sindiremiyoruz.
normalde kitap okurken veya bir metin okurken cümleleri okursunuz ve anlayarak devam edersiniz.marcel proust ve kayıp zamanın izindeserisinde cümleleri defalarca okuyorum. o yüzden hazmetmesi zor bir eser demiştim. defalarca bir cümleyi anlamak ve yazar ne anlatmak istemiş diye düşünmekle geçiriyorum. bu bazen keyif veriyor bazen sıkıcı oluyor.
kitabı okumadan önce bir youtuber tavsiyesiyle "suçluyorum" kitabını okumuştum. iyi ki okumuşum diyorum. okumak şart değil ama okursanız iyi olur diyebilirim. (bkz: suçluyorum)
üçüncü kitaba geçmeden önce biraz başka yazarları okuyup proust metinlerini özlemeye çalışacağım. seri iyi gidiyor. böyle devam edeceğini düşünüyorum. kitabı ve seriyi tavsiye ederim.
sebebi ise kitabın arkasında yazıyor. bence kitabı çok iyi anlatan bir cümle.
kayıp zamanın izinde hem komik romandır hem trajik roman, hem serüven romanıdır hem şiirsel roman, hem düşlerin romanıdır hem de imgeler romanı...
devamını gör...
türkiye
gençlerin umutsuzluk içerisinde yaşlanacağı ülke
devamını gör...
11 eylül 2021 önemli sözlük duyurusu
bizim sözlükle gönül bağımız var, sözlük bizim bebeğimiz. o yüzden ismine cismine takılmadan yazmaya devam ediyoruz, sonuna kadar burdayız.
devamını gör...
a 101'den kitap almak
kitap okumaya vesile oluyorsa mekânın önemi yoktur.
devamını gör...
favori atmayı bilmeyen yazarlar sürüsü
beğeni güzel tanımlar içindir, fav. ise tekrar tekrar okunası tanımlar içindir, bu nedenle katılmadığım önerme.
devamını gör...
erol büyükburç
ömrünün son dönemlerinde; saksı mevzuu, spermleri çalındı mevzuu, eşi ve kızı ile problemleri, sinirli yapısı, bazı tv programlarındaki hali ile gündeme gelip alay konusu olsa da; beğenin ya da beğenmeyin türkçe müziğe bir çok ilki getirmiş, çağ atlatmış sayılı sanatçılardandır.
(bkz: armağan çağlayan)'ın onunla ilgili anlattığı bi hikaye var kanalında. onu dinleyen/izleyen der ki ne kadar kötü tü kaka bi adam. belki haklı noktalar olabilir ama şunu göz ardı etmemek lazım. bu adam star kavramını türkiye'ye getiren adamdır. türkçe rock müziğin de, türkçe pop müziğin de ilk örneklerini dönemine göre aykırı sayılabilecek şekilde sergilemiş adamdır.
1960'lı yıllarda little lucy'i yapmış, saçıyla/tavrıyla/sesiyle/kıyafetiyle/şovuyla bu ülkeye star kavramını ve batı müziğini modern anlamda getirmiştir. ardından oyuncluk deneyimi, yaptığı diğer şarkılar vs belli bir süre türkiye'nin star boşluğunu doldurmuştur.
sonrasında yaptığı şarkılarla hem türk müziğini hem de hafif batı müziğini (bkz: hafif müzik) çok güzel bir araya getirmiştir. her daim büyük bir sanatçı olarak anılmak istemiş, ömrünün son yıllarında bu hırsına mağlup olmuştur. ancak ömrünün son 10 yılında adının geçtiği skandallar/komiklikler vs onun pes sesine ve müziğimize kattıklarına gölge düşüremeyecektir.
o; türkçe sözlü batı müziğinin temel taşlarını döşemiş, özellikle gençliğinde star kelimesini ülkeye getiren biri olarak sanat dünyamıza büyük hizmetleri olmuş biridir.
canlı da dinledim kendisini. ben o zamanlar 16 yaşında bir genç idim o kimbilir kaç yaşını devirmiş bir çınar idi. bunca yaş farkına rağmen çok etkilenmiştim onun sesinden, şovundan, sanatçılığından.
ruhu şad, mekanı cennet olsun kıymetli ve büyük sanatçımızın.
(bkz: armağan çağlayan)'ın onunla ilgili anlattığı bi hikaye var kanalında. onu dinleyen/izleyen der ki ne kadar kötü tü kaka bi adam. belki haklı noktalar olabilir ama şunu göz ardı etmemek lazım. bu adam star kavramını türkiye'ye getiren adamdır. türkçe rock müziğin de, türkçe pop müziğin de ilk örneklerini dönemine göre aykırı sayılabilecek şekilde sergilemiş adamdır.
1960'lı yıllarda little lucy'i yapmış, saçıyla/tavrıyla/sesiyle/kıyafetiyle/şovuyla bu ülkeye star kavramını ve batı müziğini modern anlamda getirmiştir. ardından oyuncluk deneyimi, yaptığı diğer şarkılar vs belli bir süre türkiye'nin star boşluğunu doldurmuştur.
sonrasında yaptığı şarkılarla hem türk müziğini hem de hafif batı müziğini (bkz: hafif müzik) çok güzel bir araya getirmiştir. her daim büyük bir sanatçı olarak anılmak istemiş, ömrünün son yıllarında bu hırsına mağlup olmuştur. ancak ömrünün son 10 yılında adının geçtiği skandallar/komiklikler vs onun pes sesine ve müziğimize kattıklarına gölge düşüremeyecektir.
o; türkçe sözlü batı müziğinin temel taşlarını döşemiş, özellikle gençliğinde star kelimesini ülkeye getiren biri olarak sanat dünyamıza büyük hizmetleri olmuş biridir.
canlı da dinledim kendisini. ben o zamanlar 16 yaşında bir genç idim o kimbilir kaç yaşını devirmiş bir çınar idi. bunca yaş farkına rağmen çok etkilenmiştim onun sesinden, şovundan, sanatçılığından.
ruhu şad, mekanı cennet olsun kıymetli ve büyük sanatçımızın.
devamını gör...
yeni sezonları beklenen diziler
devamını gör...
aslında bayan blum sütçüyü tanımak istiyordu
aslında bayan blum sütçüyü tanımak istiyordu peter bichsel’in yirmi bir öyküden oluşan kitabının adı.
bu kitabı okumak istemenin iki nedeni olabilir. ya uzun öyküler okumaktan hoşlanmayan, kitap okumayı metro yolculukları esnasında bir tür zaman geçirme aracı olarak kullanan, kitap okumaktan hoşlanmadığı halde yine de birkaç kitap okumuş olmaya gerek duyan, çantasında bir kitap taşımak isteyen ama ağırlık yapmasını istemeyen birisindir.
ya da kitap ismini enteresan bulup, edebi değeri üzerinde dşünmek isteyen, eline geçen her şeyi okuyan biriysen. aslında bir grup daha var, yazmayı unuttum; iyi bir okursundur…
kitaptaki 21 öykü bir solukta bitmekte. peter bichsel bu minicik kitapta günlük yaşamda her an karşılaşabileceğin insanlardan- mesela sütçüden, mesela bayan blum’dan- ve onların basit hikayelerinden bahsediyor. zamanımızın en büyük sorunu sayılabilecek ola iletişimsizlik kitabın temel izleği. insanlar bireyselleşmeye ve bu bireysellik illetini çağdaş ve eğlenceli bulmaya başladığından beri dünya üzerinde müthiş bir iletişim sorunu yaşanıyor. artık dünya dev bir babil kulesine dönmüş ve aynı dili konuşan insanlar dahi birbirini anlamakta zorlanıyor. işte böyle bir ortamda bu iletişimsizlik sorununu peter bichsel’in kaleminden, hem de hiç yorulmadan okumak çok eğlenceli olacaktır. belki sen de sütçüyü tanımak istersin…
bu kitabı okumak istemenin iki nedeni olabilir. ya uzun öyküler okumaktan hoşlanmayan, kitap okumayı metro yolculukları esnasında bir tür zaman geçirme aracı olarak kullanan, kitap okumaktan hoşlanmadığı halde yine de birkaç kitap okumuş olmaya gerek duyan, çantasında bir kitap taşımak isteyen ama ağırlık yapmasını istemeyen birisindir.
ya da kitap ismini enteresan bulup, edebi değeri üzerinde dşünmek isteyen, eline geçen her şeyi okuyan biriysen. aslında bir grup daha var, yazmayı unuttum; iyi bir okursundur…
kitaptaki 21 öykü bir solukta bitmekte. peter bichsel bu minicik kitapta günlük yaşamda her an karşılaşabileceğin insanlardan- mesela sütçüden, mesela bayan blum’dan- ve onların basit hikayelerinden bahsediyor. zamanımızın en büyük sorunu sayılabilecek ola iletişimsizlik kitabın temel izleği. insanlar bireyselleşmeye ve bu bireysellik illetini çağdaş ve eğlenceli bulmaya başladığından beri dünya üzerinde müthiş bir iletişim sorunu yaşanıyor. artık dünya dev bir babil kulesine dönmüş ve aynı dili konuşan insanlar dahi birbirini anlamakta zorlanıyor. işte böyle bir ortamda bu iletişimsizlik sorununu peter bichsel’in kaleminden, hem de hiç yorulmadan okumak çok eğlenceli olacaktır. belki sen de sütçüyü tanımak istersin…
devamını gör...
böyle giyinirsen bakarız diyen yaşlımsı
orada karşı çıkan insanları görünce mutlu oldum gerçekten. böyle aptal saptal konuşan insanımsılara ağızlarının payını vermek lazım.
devamını gör...
değersizlik hissi
senden mahrum bırakılan şeyin başkasına fazlasıyla verilmesi.
devamını gör...
dünyanın en huzurlu şeyi
âna göre değişebilen şeylerdir.
kokunuzu daha iyi duyumsayabilmek için size doğru dönen kar tavşanı gibi 8 aylık bir kız bebek düşünün. bir kaç buçuk santimetrelik elini göğsünüze koyar.sol bacağını da karnınıza yaslar.dünyanın pisliğinden dehşetinden bir haber, bir yandan emziğini şapırdatarak diğer yandan sizi süzerek uyur.uyanmasın diye saatlerce kıpırdamazsınız.
o an baba olmayı çok istemiştim.
dünyanın en huzur verici düşüncesiydi.
geçen sene 1 aylık kar topu gibi yavru bir köpeği annesinden ayırdılar.
geceydi,hava yağmurluydu aldım odama.küçük kilimden bir yer yatağı yaptım.uyudum. şiddetli gök gürültüsünün sesiyle uyandım.yataktan inip ışığı açtım.tespih boncuğu gibi gözlerini korkuyla bana dikmiş titriyor.yanına oturup duvara yaslandım.duvarla sırtımın arasına girdi,biblo gibi yana devrildi, patilerini belime bastırarak uyudu.uyanmasın diye 2 saat kıpırdamadım.
o an bir köpek olmak istedim.
dünyanın en huzur verici düşüncesiydi.
kokunuzu daha iyi duyumsayabilmek için size doğru dönen kar tavşanı gibi 8 aylık bir kız bebek düşünün. bir kaç buçuk santimetrelik elini göğsünüze koyar.sol bacağını da karnınıza yaslar.dünyanın pisliğinden dehşetinden bir haber, bir yandan emziğini şapırdatarak diğer yandan sizi süzerek uyur.uyanmasın diye saatlerce kıpırdamazsınız.
o an baba olmayı çok istemiştim.
dünyanın en huzur verici düşüncesiydi.
geçen sene 1 aylık kar topu gibi yavru bir köpeği annesinden ayırdılar.
geceydi,hava yağmurluydu aldım odama.küçük kilimden bir yer yatağı yaptım.uyudum. şiddetli gök gürültüsünün sesiyle uyandım.yataktan inip ışığı açtım.tespih boncuğu gibi gözlerini korkuyla bana dikmiş titriyor.yanına oturup duvara yaslandım.duvarla sırtımın arasına girdi,biblo gibi yana devrildi, patilerini belime bastırarak uyudu.uyanmasın diye 2 saat kıpırdamadım.
o an bir köpek olmak istedim.
dünyanın en huzur verici düşüncesiydi.
devamını gör...
ekşi sözlük'ün tahtının sallanması
katılmadığım başlıktır. eğer ekşi sözlük kapanma tehlikesiyle baş başa kalırsa daha fazla güçlenecektir.
ayrıca ülkenin cumhurbaşkanı çıkıyor ekşi sözlüğün adını söylüyor. çok iyi.
sene 2053. tayyip hala cumhurbaşkanı. televizyona çıkıp şöyle söylüyor.
kafa sözlük insanın kafasını bozuyor.
ayrıca ülkenin cumhurbaşkanı çıkıyor ekşi sözlüğün adını söylüyor. çok iyi.
sene 2053. tayyip hala cumhurbaşkanı. televizyona çıkıp şöyle söylüyor.
kafa sözlük insanın kafasını bozuyor.
devamını gör...
ilk maaşla alınan şeyler
babama deri ceket almıştım. hiç acımadı gitti raftaki en pahalisini seçti ve döndü 'nasılmış yavrum, bu daha başlangıç' dedi. feda olsun atama.
devamını gör...
türk dizisi klişeleri
1-holding sahibi zengin, şımarık, baba parası yiyen, çapkın ya da hiçbir kıza bakmayan, mütevazi, hep nasihat aldığı yaşlı bir amcası olan 23lerinde erkek karakter
2-köpek gibi fakir ama iki katlı ahşapımsı evde yaşayan çok güzel kıyafetleri ve telefonu son model olan gururlu kadın
3-baş karakter erkekten hoşlanan ara bozucu zengin kadın(hep olmadık zamanda öpüşürler) ve baş karakter kadından hoşlanan öbür zengin erkek(genelde baş karakter erkekle yakın bi ilişkileri vardır)
4-dakikada 50 kereye çıkabilen bakışmalar, asla bitmezler... arada bakışlar dudaklara kayar ama tesadüf eseri aniden odaya başka biri gelir ya da biri öksürüp geri çekilir
2-köpek gibi fakir ama iki katlı ahşapımsı evde yaşayan çok güzel kıyafetleri ve telefonu son model olan gururlu kadın
3-baş karakter erkekten hoşlanan ara bozucu zengin kadın(hep olmadık zamanda öpüşürler) ve baş karakter kadından hoşlanan öbür zengin erkek(genelde baş karakter erkekle yakın bi ilişkileri vardır)
4-dakikada 50 kereye çıkabilen bakışmalar, asla bitmezler... arada bakışlar dudaklara kayar ama tesadüf eseri aniden odaya başka biri gelir ya da biri öksürüp geri çekilir
devamını gör...
benign
latince'de "iyi huylu, iyimser" anlamına gelen, kanser olmayan tümör tipleri için kullanılan bir terim. bu tümörler kapsülle çevrili olduklarından komşu dokularla bağlantı halinde değildir, metastaz oluşturmazlar.
devamını gör...
gitar çalmak
üniversite de kampüsün çimlerinde kızların dikkatini çekmeye çalışan uzun saçlı genç komünist eylemidir.
devamını gör...
arada sırada radyo yayını
janis de çaldı tam oldu.
devamını gör...