x kuşağının evliliği başarılı falan değil. sadece boşanmak o zamanlar ölüm gibi bir şey olarak görüldüğü için kimse kolay kolay boşanamıyordu. mutsuz, kavganın şiddetin bol olduğu evliliklerini ölene kadar sürdürüp berbat bir hayat yaşamış birçoğu. özellikle o dönemler kadınlar şiddet görür, aldatılır yine de boşanamazmış ekonomik özgürlüğü olsa bile. kısacası buna ben başarı demem. baskıya boyun eğme derim.
devamını gör...

homofobik insanlar için kahredici olabilecek durum.
devamını gör...

güzel bir alışkanlıktır. şuraya bir kaç makale sitesi bırakayım da faydalansın yazarlarımız.

bir önceki tanımımda bir taktik vardı ona da bakabilirsiniz. #758322

scholar.google.com

dergipark.org.tr

ulakbim.gov.tr

akademik.yok.gov.tr

bilimteknik.tubitak.gov.tr

academia.edu

researchgate.net
devamını gör...

hahahaha bu nedir lan galerimde olduğunu bile unutmuşum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

iş bankası kültür yayınları tarafından hasan ali yücel klasikler dizisi altında 2013 yılında 1. basım olarak çıkan üç ölüm, birden fazla hikayeden oluşan klasik diğer tolstoy kitapları gibi 116 sayfa uzunluğunda bir kitaptır. daha önce şeytan-peder sergi kitabı için yazdığım yazıda da, ki yazının kendisi #1672161, bahsettiğim üzere kitabın çevirisi muhteşem çevirmenimiz günay çetao kızılırmak tarafından gerçekleştirilmiştir. burada özellikle holstomer hikayesindeki teknik terimlere hakimiyet beni ayrı etkilemiştir. neyse efendim buradan kitaba geçelim.

başta da dediğim gibi kitap holstomer, çömlek alyoşa, balodan sonra, köyde şarkılar ve üç ölüm hikayelerinde oluşmakta olup kitap ismini üç ölüm adlı hikayeden almaktadır. her ne kadar kitaba adını veren hikayemiz bu olsa da beni en çok etkileyen holstomer olmuştur. bu hikayede başarılı ama dış görünüşü yüzünden diğer atlar tarafından dışlanmış yaşlı bir atın hikayesi anlatılmaktadır. detaylara girmemekle birlikte bence atlar üzerinden güzel bir toplum tasviri ve insanlar arasındaki soya, dış görünüşe daha doğrusu günümüzde de çok karşılaşılan etiket yaratan ögelere vurgu yapılmıştır. atımızın oldukça eğlenceli bir hikayesi vardır, gülerken ağlatan cinsten.

beni etkileyen diğer bir hikayede alyoşadır. alyoşa ve onun talihsizlikleri hikaye boyunca bana bu da mı gol değil be hakim bey dedirtmiştir. hayır o kadar çalışkan, iyi niyetli bir insan gerçek hayatta olamaz diye belki hayal edebilirsiniz ama ne yazık ki böyle insanlar çevremizde bizim göremediğimiz noktalarda benzer hayatları yaşıyorlar. bu eser gerçekten bence ustalık eseridir. her şey yalın, sade bir dille basit bir olay örgüsü ile oldukça çarpıcı anlatılmıştır. ayrıca internette gerçek bir hikayeye dayandığından da bahsediliyor.

diğer hikayeler artık sizin takdirinize kalmış ama sadece bunlarla bile okunmaya değer bir kitaptır. sakın sıkılacağınızı düşünmeyin, hemen koşun koşun alın.
devamını gör...

sayısal bir alanda uzmanlaşmak(mühendislik) yerine daha yetenekli olduğum sözel bir alanda(edebiyat) uzmanlaşmayı tercih ederdim. aslında bu keşke lise seçimine kadar gidiyor. galatasaray lisesine gidecekken yanlış yönlendirme ile fen lisesine gittik sonrası zaten öyle şekillendi.
devamını gör...

"ben yanlış yaptığımın farkındayım; beni örnek alma, sen doğru olanı yap" minvalindeki söz.
devamını gör...

drill rap, chicago'nun güney yakasından çıkma trap müziğin bir alt türüdür. asıl ününü ingiltere brixton'da ortaya çıktığında kazanmıştır. şuan drill'i en iyi yapanlar ingilizlerdir.

suça, çeteciliğe ve sokaklardaki günlük yaşamın zorluklarına odaklanır. şiddet içerikli, onu vurdum bunu vurdum tarzı sözler içerir. hatta londra belediye başkanı sadiq khan, drill müziğin şehirde artan suçlarda kısmen sorumlu olduğunu belirtmiştir. kısaca ingiliz kekolarının icra ettiği müzik türü diyebiliriz. bu kekoların çoğu katil veya hırsızdır. neredeyse hepsi yüzlerini maskeyle korurlar. böylelikle şarkıda söylenen hiçbir şey mahkemede onlara karşı kullanılamaz çünkü maske taktığı için rap yapan kişinin onlar olduğuna dair bir kanıt yoktur.

beatler genellikle 60-70 bpm'dir. bu türde punchline fazla yoktur ve metaforlarla ilgilenmezler yani şarkı sözleri baya basittir. şuraya türkçe alt yazılı bir uk drill örneği bırakayım:



bu aralar bu müzik türü türkiye'ye de sıçradı. ama türkiye'deki driller, altyapıdan öteye gidemiyor yani konular genelde şiddet, çetecilik olmuyor doğal olarak. ha bunu deneyen çok var ama apartman çocukları keserim, vururum, gangstayım diyerek drill yapmaya çalışınca da komik oluyor baya. çünkü elin kekosu dediği şeyleri gerçekten yapıyor. zaten özenilecek de bir şey değil sadece altyapı ve vokaller için dinlenir bu tür. son olarak türkçe rap'ten çıkma güzel birkaç drill örneği:


devamını gör...

böyle kaliteli bir uygulamadan haberi bile yoktur. vizyonsuz köpek.
devamını gör...

pandemi yüzünden yaşayamadığım cumadır. 1-2 yıl oldu hâlâ içime dert... çok güzel planlarımız vardı ya..
devamını gör...

yok olurduk ama kimin çocuğu, hangi uyruk, hangi devletin sömürgesi olurduk bilemem.
ama hz.adem olmasaydı olmazdık.
devamını gör...

eğitimli ya da eğitimi olmasın kendini bir şey sananlar .aşırı tiksindirici..
devamını gör...

şu an başlığın hortladığını görüp "ulan yine kimin damarına bastım! bi salın beni be!" demesini sağlayabildiysem harika! biraz ezber bozmak istiyorum izninizle. hoş, izin vermeseniz de yazacağım.

kural gereği tanım: birçok kişi için "sözlük trollü" yahut "ahlâksızın teki" kadar basit ifadelerle tanımlanıp geçilen (ki bu tanımları yapanlara da kızmak zor, tarzı ve üslubu malum) biri olsa da bana göre başka şekilde tanımlanması gereken yazar.

fakat işin kötüsü, tanımın başka olduğunu biliyorum da, ne olduğunu ben de bilmiyorum. bir zamanlar bir reklam vardı "kızgın kumlardan serin sulara atlamak" cümlesinin geçtiği... işte sanki biraz öyle gibi bu. bir an gelir, öyle bir şey yapar ki kafa göz dalmak isterim ama sonra bir bakarım, hiç bayılmadığı bir şeyi, beni mutlu edeceğini bildiği için yapıverir sessiz sedasız. alakasız bir yerde, hiç sevmediği bir hareket olsa da dayanamayıp hayatına karışacak haddi kendimde bulur ve "aha şimdi yiyeceksin fırçayı! sana ne kızım! diyecek" diye beklerken "tamam canım, yapmam bir daha." deyiverir. ha, yine de bazılarını yapmaya devam eder tabi, o ayrı * ama en azından o an kalbimi kırmaz. bazen o da çok şeydir benim için.

sohbet ederken birden olmadık bir yerden meme çıkıverir, girer şöyle aramıza, yerleşir ve bizi dinler. "bu kimin memesi? sen koydun di mi yine bunu buraya?" demeye kalmadan bir bakarım, hayatına ilişkin planlarından bahsediyor, memeyi falan unut(tur)muş, gardını az da olsa düşürerek. sevmez ama fazla düşürmeyi de... maazallah, ruhunu deler geçer zihnim, her şeyi anlayıveririm, o "same old troll luci" gözüyle bakmam artık ona diye korkar belki de. içinde bir yerlerde, kendisi bile çok farkında olmasa da, hâlâ istediği bazı şeyler olduğundan mıdır, aslında kırılmaz görünse de gayet kırılabilir olduğunun keşfedilmesi mümkün bir durum olduğunu bildiğinden midir, bende bazı beklentilere neden olacağını sandığından mıdır, orası bilinmez ama korktuğunu söyler mi bizim bildiğimiz luci? söylemez, söylemiyor. belki hiç söylemeyecek, belki de o gelecek planlarını gerçekleştirdiği gün her şey çıkıverecek ağzından bir anda, istemli ya da istemsizce. bu sefer korkmadan. şimdilik "değişimi bekliyor".

biraz değişmesine ok'im ama 180 derece olmasın. değişmezse güzel olacak halleri de var çünkü. bıcır bıcır konuşurken, kurduğum cümle sayısının bir anda 1'e düşmesinin nedenini anlayıvermesi mesela... kafamın içini görüyor bazen ama hemen şımarmasın! sadece bazen...

şeytanın tüy dökme mevsiminde yakınından geçmiş, dökülen tüylerin hepsini kapmış, bir kanat yapmış kendine onlardan. kısa süreli ilişkilerden, tek gecelik zevklerden "uzamaya" çalışırken kanat çırptıkça, o kanadın rüzgârı yüzünden daha çok peşine takılma isteği yaratıyor. işte bunlar hep şeytan tüyü... rüzgârla birleşince daha tehlikeli oluyor. "küçük emrah" bakışıyla baksa da yüzüme, o rüzgâr bambaşka şeyler fısıldıyor kulaklara. söylediklerine inanmak isteğiyle "fırıldağın teki bu be!" duygusu arasında pinpon topu gibi gidip geliyorum bazen. tam o sırada "meme" diyor ve soğuk duş eşliğinde fırıldaklık kazanıyor. "başıboş" bir fırıldak...

nereye kadar dönebilir öyle? enerjisinin bittiği yere kadar. biter mi? her şey gibi, o da biter. kendi etrafında dönerken, hayatından geçen tüm kadınların ipleri sarılır bir süre daha fırıldağa ve biraz daha enerji kazanır belki. sonra? hiçbirinin ipi kalmayacak, enerji bitecek. düşeceği yer neresi? fethiye mi? kimin kucağı? "en seksi sözlük kadını"nın mı? yoksa başka planları mı var bilmediğim. sahi, ne biliyorum ki ben onunla ilgili? hiçbir şeyin %5'ini belki... evrenin, evrimin %5'i... şimdilik çözülebilmiş olan tek oran.

içkiyle aram yok ama bir gün discord'dan "koy ulan bana da bir kadeh şarap! beyaz olsun ama, zevksizim ben" diyerek şaşırtma isteğiyle aram iyi. ne olacak sonra? onun kanadı var da benim yok mu? var. söylemiştim daha önce ona da "o resimdeki melek benim" diye. kanatlanıp giderek dikileceğim karşısına. "yalan söyledim sana" diyeceğim. "hangi konuda?" diyecek. hatta belki "yoksa senin memen yok mu? hiç mi yok?" diyecek her zamanki meme arsızlığının arkasına sığınarak. "ben içki içmem. o kadeh boşa gitti." diyeceğim. üzülmeyecek çünkü kendisi içecek onu da. kısa günün zarardan kârı!.. * ama yalan söylemediğimden emin olacağı bir şey var. bu kadar çalkantılı trollük hayatına rağmen, her ne kadar çok kişiyi şaşırtacak hatta belki kızdıracak olsa da bu söyleyeceğim*, yeri çok ayrı benim için. o yüzden biliyor burada kimsenin bilmediklerini, hakkımda.

çok kişi sevmedi/sevmeyecek seni ki zaten umurunda değil. kızdırıp kaçırdıklarının bazıları da yerden göğe dek haklı. belki bana da "amma yazdı bir troll için" diyerek sallayacaklar. sallasınlar, benim de umurumda değil. bu yazdıklarım "trolleri savunan" bir "entel" yazısı, bir sözlük içi mevzusu da değil zaten. hepimiz gibisin, belki en çok benim gibisin, belki de hiç benim gibi değilsin ama sanıldığın gibi "canavar" değilsin, onu biliyorum.

evet, "minnoş" bir yazar da değilsin *, hakkında yazdığın konuların %95'ine hiç mi hiç bayılmıyorum ve sevgi böceğine dönüşüp "var olsun! hep koştursun buralarda" falan demeyeceğim. hatta trollüğü bırakıp normal yazmaya başlasan çok kişiyi de sollayıp geçeceğini biliyorum, o yüzden keşke bir gün kendi isteğinle bırakabilseydin ama bu yazarlık olayının ötesinde düşünürsek diyebilirim ki;

iyi ki tanımışım seni "morningstar".

not: bu tanımın altına "entellere şok" içerikli bir yorum girersen külahları değişiriz *
devamını gör...

ücra bir köy okulunda sözlüğün logosu olacağı için artık sözlüğe cinsel içerikli tanım girmemeye karar verdiğim olay.
şu an kendimi hababam sınıfı ahmet'in azarladığı hababam sınıflı öğrenciler gibi hissediyorum.
devamını gör...

avatar the last airbender ile hayatımıza giren toph beifong, görme engelli bir toprak bükücüdür. tla döneminde metali de bükebilen tek toprak bükücüydü ve kendisinin de belirttiği gibi zamanın en iyi toprak bükücüsüdür. görme engelli olmasına rağmen ayağıyla yerdeki bütün titreşimleri hissedebilir ve yarasa misali neyin nerede olduğunu anlayabilir, yerde yürüyen karıncayı da hissettiğinden görme engeli olmayan insanlardan bile daha iyi görür. zaten toprak bükmeyi de kendisi gibi kör olan köstebeklerden öğrenmiştir. oldukça tutucu bir aileye sahip olan toph, geceleri sıvışıp arenada kendisinden 5 kat büyük cüsseli adamları yenmekteydi. sonrasında evini bırakarak avatar çetesine katılır ve aang’e toprak bükmeyi öğretir. sokka ile yakınlaşacağını beklediğimiz karakter kimseyle yakınlaşmadan dizi biter... avatar the last airbender dizisinin devamı olan the legend of korra dizisinde çoluk çocuğa karışmış olduğunu görürüz. yaşlanmış hali de oldukça muzip ve tatlıdır. iki kızı olmuştur. biri onun gibi sinirli ve disiplinliyken diğeri çiçek böcek bir kadındır. kızlarının ikisi de annelerinin icat ettiği metal bükücülüğü yapabilmektedir. toph'un en yaşlı hali bile birçok düşmandan kuvvetlidir. toprak ulusu en sevdiğim ulus, toph beifong benim en sevdiğim karakterdir. asidir, kimseye eyvallahı yoktur. moralim bozuk olduğu zaman youtube’a “toph blind jokes” yazıp kendisiyle dalga geçmesini izler, keyiflenirim.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ünlü sovyet yönetmen andrei arsenyeviç tarkovsky' nin filmi olup orjinal adı olan zerkalo rusçadada ayna demektir. yönetmenin kendi iç dünyasını anlatan otobiyografik diyebileceğimiz filmdir.

yanan ev sahnesi rönesans tablosu güzelliğinde olan filmdir. ateş ve suyun bu kadar güzel resmedildiği bir resim tablosu var mı bilmiyorum ama sinemada böyle sahneleri görünce sinema için sanattır demekten kendimi alamıyorum.

yönetmenin üzerinde en fazla kafa patlatılması gereken filmidir, çünkü belli bir konusu yoktur, çekim tekniği olarakta sürrealist bir tonu vardır.

filmde dış ses olarak duyduğumuz tarkovski’ nin babası olan arseni tarkovski’ nin şiirleri filmde önemli rol oynar. tarkovsi filmini “kadınları ve çocukları birleştiren bir adamı konu alan bir film” olarak tanımlar. bu adam, savaşa gitmesi sebebiyle ailesinden uzak kalan babasıdır. varlığı ya da yokluğuyla geriden bırakılanların hayatını doğrudan etkileyen baba figürü bu şiirlerle anlatılır.

film aralarında nuri bilge ceylan' ın da olduğu michael haneke, pawel pawlikowski, agnieszka holland ve jan troell gibi sanat flmi yönetmenlerin favori filmlerindendir.
devamını gör...

emlakçılar kadar değildir.
devamını gör...

uzaktan seviyorum seni
kokunu alamadan,
boynuna sarılamadan
yüzüne dokunamadan
sadece seviyorum

öyle uzaktan seviyorum seni
elini tutmadan
yüreğine dokunmadan
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
şu üç günlük sevdalara inat
serserice değil adam gibi seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni
yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan
öyle uzaktan seviyorum seni
kırmadan
dökmeden
parçalamadan
üzmeden
ağlatmadan uzaktan seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi
dilimde parçalayarak seviyorum
damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum
-cemal süreya

devamını gör...

benim ve belli bir bilinç üstündeki* türk vatandaşlarının ruh halini anlatan deniz tekin şarkısıdır.
sözleri;

birkaç gün daha geçti üstümüzden
hiçbir şey olmamış gibi olsun istedim
hiçbir şey doğru değil, güzel değil
güzel olsun isterdim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
doğru söyledim, gitmek istedim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
annem burada, gidemedim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
doğru söyledim, gitmek istedim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
babam burada, gidemedim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
doğru söyledim, gitmek istedim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
annem burada, gidemedim

devamını gör...

bir şey almazdım ama buraya yerleşirdim.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim