ertesi gün erken kalkmayacağını bilmek. gönül rahatlığıyla geç saatlere kadar uyanık kalınabilir.
devamını gör...

camdan aşağıya atlardım. ne de olsa can çok bende.
devamını gör...

güzel bir kış.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bir aslan miiuuv dedi.*

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bu soruna başka bir açıdan bakıldığında, belki de bu sendrom, sanatçının özgünlükten uzaklaşmış eserleri popüler dünyaca kabul görmüş düşünceleri benimseyen kişilerce sevilirken; sanatçı, bir süre sonra özgünlüğünden ödün verdiğini ve popülist düşüncelere kapılıp salt beğenilme arzusuyla yaptığı çalışmalardan rahatsızlık duyması ve bir süre sonra bunları yok etmeye çalışması olabilir. bu duruma bir örnek olarak gogol'ün bir delinin hatıra defteri (kitap) eserindeki "portre" hikayesini de örnek olarak verebiliriz.
devamını gör...

bazı kumar oyunlarında olduğu gibi karşıdaki kişiye çay, oralet ne bileyim kahve falan yollayacağım sistem gelsin diye bekliyorum.
devamını gör...

şimdi çığlığı basıcam! ne uyuyorum ne uyanığım. neyse kalkayım soru notu çıkarayım en azından masanın başında falan ağlamaktan uyurum belki gı, sözlük?
devamını gör...

barbie ve el emeği göz nuru olan kıyafetleri.
devamını gör...

chick lit: chicken literature: piliç edebiyatı

bir tür edebi akımdır. bu türde ciddi, can sıkıcı problemlerden uzak, genç yaştaki kadın karakterler ana kahramandır. bu kadınların alışveriş, aşk, cinsellik, ilişki, güzellik, kilo, erkekler gibi konular dışında bir dertleri yoktur. genellikle edebi kaygı taşımayan akıcı kitaplardır. okuyucuya, keyifli vakit geçirmek dışında bir vaatleri bulunmaz.

en çok okunan türlerden biridir. okuyucuyu yormaz. karamsarlık içeren ögeler neredeyse yoktur, olsa da gerçek hayattan kopuktur. bir rujunu kaybetmesi, yolda yürürken üzerine sıçrayan çamur bu karakterlerin başına gelen en kötü şeyler olabilir.

kitap isimleri birbirinin kopyası gibi, kapakları ise hediye paketinden farksız bir şekilde rengarenk ve alabildiğine süslenmiştir.
devamını gör...

silahı seviyorum gercekten seviyorum. hatta bir ciddi ciddi aldım alıyordum, model bile belirledim ama bir anlık öfkeyle kullanma ihtimalimden çekindiğim için bu ihtimalin önünü kesebilmek adına edinme fikrinden vazgeçtim. çünkü huyumu da biliyorum. o tetiğe bastıktan sonra da hiçbir şey eskisi gibi olmaz.
silah, çok geçerli nedenler dışında kullanıldığında, sonradan pişmanlığın fayda etmeyeceği sakinleşince insanı "ulan ne halt ettim ben" diye pişman edecek bir alettir.
o tetiğe basmanın dönüşü yok.
devamını gör...

bir çok insan kaybettim, ciddi hastalıklar atlattım, hastane önlerinde bekledim, hayatımın bok içinde olduğunu öğrendim, aşık oldum, aldatıldım... bir sürü şey oldu. her biri birer çekiç vurdu.

hintli gencin fil oturtup çekiçleyerek yaptığı peugeot 206 gibiyim.
devamını gör...

kaçış edebiyatı diye burun kıvıranlara en güzel cevabı,fantastik edebiyatın babası olan tolkien vermiştir: "kendini hapiste bulduğunda dışarı, evine gitmeye çalışan biri neden hor görülüyor? ya da kaçamıyorsa, hapishane duvarları ve gardiyanlar dışında bir şeylerden konuşmasın mı?"

kaçış edebiyatını sevmeyenler hapishanenin gardiyanlarıdır şeklinde tolkien'e atfedilen lafın aslıdır aynı zamanda.
devamını gör...

yolda kulaklıkla müzik dinlerken klip çekiyormuş gibi yürümek.
devamını gör...

insanı bambaşka şehirlere savuran bir garip attila ilhan şiiri. bir şiirin içine kaç düşünce kaç duygu yer edebilir şaşırıyor insan. çocuk cesetleri doğuran dünyanın her karışında biri oluveriyorum okudukça. budapeşte'de tankları dinliyorum. sürgündeki namık kemal, çervenkof tarafından asılmış bulgar gazeteci, gece yarısı kurşuna dizilen o yaşlı sosyalist sendikacı oluyorum. yine de attila ilhan yapmış yapacağını, bunca kederin orta yerinde o tanıdık aşk ve bekleyiş yerinde duruyor.

o meşhur yalnızlığımdan çıkıp gideceğim diye başlayan dize bu şiire aittir aynı zamanda. muhtemelen kederle yazmadı attila ilhan ama ne zaman denk gelsem boğazımı yakan bir dizesi var; bir gece sabaha karşı, dehşetini birden kaybedecek gelmeyişin. aslında bir korku hali değil midir bu? ölen birinin kederini artık o kadar derin hissetmediğimizde boğazımıza eski bir düşman gibi çöken o suçluluk duygusu gibi. ben sana mecburum şiir derlemesinin belki de en güzel şiiri çünkü başka hangi şiir tutup yakasından insanı sere serpe, çekiştirip durmuştur dünyanın bambaşka şehirlerine? şiirin son dizeleri ise başka bir hikaye, öyle güzel ki sonuna geldiğim için sevindiğim tek şiirdir muhtemelen.


gece garlarında bekledim
tren
tren
rıhtımlara döküldüm saçıldım
gelmedin

en gizli rüzgarları dinliyorum
bir yerde benden konuşuluyor
biliyorum
hırsızlama konuşuluyor geceyarısı
kayıp cigaraların korkak aydınlığında
cesetlere oturulmuş
konuşuluyor

belki mütareke'de tutsak istanbul'da
belki barselon'da savaş sonrası

kimbilir belki de
ağır bir kar kalabalığına durmuş
alman sosyal demokratlarının viii'inci mitinginde
konuşuluyor
batı belin'de
biliyorum
en gizli rüzgarları dinliyorum

paris'teki "tiryaki köpek" kahvesi'nde
chesterfield cıgaralarının düşmanı soğuk gözlü bir kadın
ellerimden tutan bir kadın her on beş dakikada bir
bütün yahudiler gibi yahudi
yurdundan uğramışlar gibi yabancı bütün
benden konuşuyor
38 senesinde
biliyorum

nihavent bir şarkı bekliyorum
izmir'in işgal edildiği gün
ıslıksız dudaklarımdan alıp götürdüğün
hangi sırılsıklam marşandiz katarıyla kim bilir
hangi ingiliz devriyesinden kaçırarak
kuvayi milliye çetelerine götürdüğün
o nihavent şarkıyı bekliyorum
biraz şuh
biraz mahzun
biraz çıplak
benden konuşuyor o şarkı
biliyorum


acı bir tütün gibi yakıyor genzimi
senden uzak olmak

akşamları dağılan sonbahar bulutları götürüyor
bedevi sonbahar bulutları alıp götürüyor
iki yorgun yaprak diye gözlerimi
karanlığı karşılamak
sulanmış toprak bir avluda
pembe ve mor
ve bir genç kız yüzü kadar dinlendirici
gecesafalarıyla beraber
karanlığı sensiz karşılamak
açık deniz uğultuları
çocuk şiirleri ve mapusane türküleriyle
dolduruyor içimi
yıldızların parıltılı ağırlığı altında
kerpiç duvarlar çatlarken
yalnız olmak
sensiz olmak
tadına bir kavak gibi tekbaşına varıp gökyüzünün
tekbaşına dokunmak kelebek kanatlarına
beni senden alıp dağıtıyor
senden alıp başkalarına dağıtıyor beni
büsbütün

işte bak
siyasi polisin kapısında buluyorlar
badajoz'da buluyorlar beni
ispanya'da
damarlarım açılmış
gözlerim birbirinden uzak

kendimi hep milano'da hesaplıyorum
ıslak duvarlarında bütün
bütün yorgun duvarlarında milano'nun
uykularıma giren bir afiş
balta ve mızrak
en gizli kulaklarımda italyanca bir türkü var
- ... mia bambina dolce mia bambina
yenik badajoz'da birkaç kere ölü sonbahar
en kullanılmadık bulut gölgelerinin altına
ümitlerini düğümleyip eğilmiş
toledo'lu milisler
kızgın namlularını rüzgara tutup
yine benden konuşuyorlar
yakın ve fevkalade iyimser
bir yağmur halinde giriyorum
uykularına

işte bak
eflatun bir karanlık çektiler üstüme
kilitlediler
dişlerim ayrılmıyor birbirinden
dilsiz bir gestapo hücresindeyim
on beş dakika sonra yirmi dört saat dolacak
ben erna baumgartner değil miyim
heidelberg üniversite'nden
sesi daima bir parça dumanlı
dudakları daima bir parça ıslak
iki demir çocuk hitlerci gençler birliği'nden
ele vermediler mi beni

(hem birisi konrad
kardeşim gibi sevdiğim
hani boksör schmeling'e hayran
otomobil markalarına meraklı)
şimdi o müthiş dakikayı yaşıyorum aklımdan
üniversitenin büyük kapısına yağmur yağıyor
onlar meydanda toplanmış heine'yi yakıyorlar
ben trençkotumu unutmuşum
otobüs durağına koşuyorum

işte bak
budapeşte'de durgun soğumuş gözlerimle unutulmuşum
en uzak içlerime bir rüzgar dağılıyor
bu bir bakıma kahrolmuşluğum
bir bakıma boydan boya kırılmış şarkılar
budapeşte radyosu susmuş
fabrikaların isli duvarlarında petöfi'nin mısraları
sımsıcak
ufacık kan gülüşmeleri duyuluyor
yenik bir sessizliğin arkasından
tankların o küstah öksürükleri
en uzak içlerime tunanın aydınlığı vurmuş
bir bulvarda yanyana mitralyöze gidiyorlar
fakülteli kızlar
savrularak
bir ihtiyar sosyalist sendikacı
sorgusu biter bitmez geceleyin kurşuna diziliyor

gülümsemesi açık bir yara gibi acı
utandırıcı
hürriyet gibi göznüde pırıl pırıl
hala çatlamış gözlükleri

bir gece sabaha karşı
en kilitli kapılarım açılacak
yalnızlığımdan çıkıp gideceğim
ne sensiz kalırsam korkusu
ne kitaplarda okuyup altını çizdiklerim
ne alkol tutabilecek beni
ne ölüm telaşı

bir gece sabaha karşı
kırık bir kuş çırpıntısı yaprakların üstünde
en küçük su
dört bir taraflara yelkenler halinde açılmış
en büyük sedalar
bir değil ben artık birkaç kişiyim
bir vakit paris'te jean jaures'in kürsüsünde
bir vakit makina başında kuvayı milliye telgrafçısı
madird'de bir akşam üstü arriba frente popular
bir akşam üstü sofya'da çervenkof tarafından asılmış
sosyal demokrat bulgar gazetecisi
bir değil ben artık birkaç kişiyim
belki juarez'im meksika'da güneşin tuzunu yalıyorum
belki de namık kemal osmanlı sürgününde
habib burgiba diye bir limanda yakalanıyorum
bükreş'te matbaamı dağıtıyor demir muhafızlar
kalküta'da kongre partisi sekreteriyim
hürriyet sokağında isimsiz bir mezar

bir gece sabaha karşı
dehşetini birden kaybedecek gelmeyişin
ıslığımın tadında bir değişme
iç tartışmalarımda büsbütün başka bir tutum
büsbütün başka kıvılcımlar
ve en padişah korkulara direnebilen
yepyeni bir mustafa kemal davranışı

devamını gör...

ben de iyi bir insanım gerçekten. *
burç: ikizler
yükselen: ikizler
devamını gör...

arap şükrü- götür beni gittiğin yere.

lise 1. sınıftayım o zamanlar. ders yine bölüm derslerinden biri.

ders sonuna gelinmiş,dersin hocası da bölümdeki sert imajli, yüzünde zerre mimik oynamayan erkek bir hoca. elinden geldiğince sacma sapan muhabbetler açıyor. amaç ders bitsin de gidelim bir an önce diyor yane. neyse "en sevdiğiniz sanatçı kim" ? diye sordu.
ben de boşluğuma geldi "arap şükrüüüü" diye bağırdım. sinifa hüseyin kağıt gelmiş gibi şaşırdı millet. kimse benden böyle bir cevap beklemiyor çünkü. hoca desen sert mizaçlı halinden eser kalmamış, 32 diş saba tümer gibi kahkaha atıyor. arap şükrü kim? ne diyon sen whis? der gibi bakıyor.

" götür beni gittiğin yere " diyorum ben de hocaya doğru.

yüzü ağır çekimde birden düşüyor, kaşlarını çatıyor. "ne diyorsun sen whis,ne biçim konuşuyorsun?" diyor.

"götür beni gittiğin yere hocam " diyorum. sınıf daha da gülüyor. "sacma sapan konuşma whissss "diye bağırıyor bana.

hocam yanlış anladınız diyorum. yok dinlemiyor bile. sinirli sinirli çıkıyor sınıftan. tabi tüm sınıf dalga geçiyor benle o sıra.

teneffüste yanına koşuyorum hemen hocanin. samsung 3410 kizakli telefonumun müzik listesinden arap şükrü- götür beni gittiğin yere şarkısını açıyorum. zaten okula giderken en son kulaklıkla dinlenen şarkı da o. *

dinletiyorum şarkıyı hocama. şarkının ismi bu hocam diyorum. sonra çakıyor mevzuyu. lise bitene kadar her göz göze geldiğimiz de aklımıza bu olay geliyor, hocamla gülüyoruz birbirimize.

hala da dinlerim bu şarkıyı. sayemde şarkının dinlenmesi her geçen gün artıyor. bagimlilik gibi bir şey bu. bir düşen çıkamıyor bu arap şükrü batağından.

götür beni gittiğin yere sözlük
devamını gör...

benimkiler tavşan* ve muhabbet kuşu* olurdu galiba.
devamını gör...

kalabalık bir yerde yürüyor iseniz aniden öyle far görmüş tavşan gibi durmamak. hani yaz mevsimi arkanızdan biri geliyordur o anda dalgındır falan, bide elinde dondurma falan varsa yandı gülüm keten helva. (bkz: buyrun cenaze namazına)
devamını gör...

emeğin karşılığıdır.
devamını gör...

genelde ailesinde arsızlık, namussuzluk, yolsuzluk yapan kişilerin çocukları için kullanılır. hiç haz almadığım bir hitaptır. annesi, babası kötüyse çocuğun suçu ne ama yokk öyle mi hemen damgayı vururlar. kansızsınız, kanınız bozuk...
köy yerlerinde sıkça kullanılan bir kelimedir, yükü ağırdır. ön yargının en büyüklerindendir. kullanmayın, kullananlara tamah etmeyin.
devamını gör...

türkiye'de yaşayan müslümanların, türkiye'deki herkesin müslüman olduğunu düşünerek yaşamasını ifade eden başlık.
öyle ki bunlardan bir kısmı anayasa olarak kuranı kullanmayı önerir. diğer insanların giydiği, yediği, içtiği, sevdiği şeylere müdahale eder.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim