evli birinin eşinden başka birine aşık olması
çocuk yapmadan önce ilişkideki sevgi ve saygının kemikleşmesini beklemek gerektiğinin göstergesidir. ha o saatten sonra olamaz mısınız başla birine aşık? elbette olunur ama ihtimal daha azdır, o zaman kader der çare bakarsınız. ama hemen çocuk yapıp bu gibi bir sebeple bozulan yuvalarda ben en çok çocuğa acıyorum.
devamını gör...
insanın saçını ağartan şeyler
(bkz: fenerbahçe)
devamını gör...
dinlemekten bıkmayacağınız şarkılar
unutulmayacaksın mory kante.
devamını gör...
pantolon
orijini fransızca le pantolon kelimesidir.
kelimenin kökeni roma’da ruhani kişiliğiyle tanınan ve yine burada 303 yılında diocletion tarafından başı kesilmek suretiyle öldürülmüş bir din adamı, fizikçi ve aynı zamanda hıristiyan hekimlerin piri olarak anılan aziz pantaleone’e dayanır. buradan
pantolonun ilk defa asyada kullanıldığı düşünülmekte. pantolana dair ilk kayıtlar m.ö 6. yüzyılda avrasya'dan gelen kabilelerde kadın ve erkeklerin giydiği diz altı - bilek seviyesinde pantolondan bahsedilmekte. bu dönemde farsların, sarmatyalıların, ermenilerin ve orta asya halklarının pantolon giydiği belgelenmekte.
kimi türk tarihçiler ise pantolonun orijini türklerin giydiği potura dayandırmakta.
orijini hangi millet olursa olsun pantolon ilk çıkış noktasında hem kadınların hem erkeklerin giydiği bir kıyafetken, zaman içinde modern anlamda pantolon batı dünyasında sadece erkek kıyafetine dönüşmüştür. türkiye'de dahil olmak üzere asyada ise pantolon tarzı şalvar ve benzerleri kadın tarafından kullanılmıştır.
amerika'da ve avrupa'da kadınlar son derece rahat ve kullanışlı olan bu kıyafeti günlük hayatta kullanabilmek için mücadele etmek zorunda kalmışlardır. 1851'de elizabeth smith miller amerika'da etek altı türk pantolonu denilen şalvarı sunmuştur. bloomers olarak adlandırılan u kıyafet kısa ceketle giyilmekteydi.

1960 ve 70'lerde kadın haklları derneklerinin eylemleri ve baskılarıyla amerika ve avrupa'da pantolon kadınlar için uygun bir kıyafet olarak görülmeye başlamıştır. bugün pantolon tekrar ilk çıkış noktasında olduğu gibi her cinsiyetten insanın günlük kıyafeti olmuştur.
türkiye'de ise 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl başından itibaren şalvar ve potur gibi kıyafetler aşağılanmaya başlanırken, 19. yüzyılda modern kadın demek avrupanın sıkıcı ve cinsiyetçi modern kıyafetini giyen kadın anlamına gelmiştir. şalvarın yerine artık dar, diz altı etekler vardır.
şalvar giymek köylü kıyafeti olarak aşağılanmakla birlikte hala namus anlamında kabul edilirken, modern anlamda pantolon özellikle anadolu kasabalarında tepkiyle karşılanmıştır. ilk defa modern anlamda pantolon giyen kadınlara 1910 - 1920'lerde rastlamakla birlikte
kadınların pantolonu sıradan günlük kıyafet olarak yurdun hemen her yerinde kullanabilir hale gelmesi 1990'ları bulmuştur. bugün hala kimi muhafazakar ailelerde tartışma yaratan bir kıyafettir. 2000'li yıllarda pantolon giydiği için ailesi tarafından öldürülen, şiddete uğrayan kadınların haberleri hala zaman zaman gazetelerde yer almaktadır. pantolon giydiği için 2005 yılında öldürülen 18 yaşındaki halime, pantolon giydiği için şiddete uğrayan kadınlar türkiye'de özellikle kimi sosyal gruplarda kadının kıyafetini seçme özgürlüğünün bile olmadığını göstermektedir.
kelimenin kökeni roma’da ruhani kişiliğiyle tanınan ve yine burada 303 yılında diocletion tarafından başı kesilmek suretiyle öldürülmüş bir din adamı, fizikçi ve aynı zamanda hıristiyan hekimlerin piri olarak anılan aziz pantaleone’e dayanır. buradan
pantolonun ilk defa asyada kullanıldığı düşünülmekte. pantolana dair ilk kayıtlar m.ö 6. yüzyılda avrasya'dan gelen kabilelerde kadın ve erkeklerin giydiği diz altı - bilek seviyesinde pantolondan bahsedilmekte. bu dönemde farsların, sarmatyalıların, ermenilerin ve orta asya halklarının pantolon giydiği belgelenmekte.
kimi türk tarihçiler ise pantolonun orijini türklerin giydiği potura dayandırmakta.
orijini hangi millet olursa olsun pantolon ilk çıkış noktasında hem kadınların hem erkeklerin giydiği bir kıyafetken, zaman içinde modern anlamda pantolon batı dünyasında sadece erkek kıyafetine dönüşmüştür. türkiye'de dahil olmak üzere asyada ise pantolon tarzı şalvar ve benzerleri kadın tarafından kullanılmıştır.
amerika'da ve avrupa'da kadınlar son derece rahat ve kullanışlı olan bu kıyafeti günlük hayatta kullanabilmek için mücadele etmek zorunda kalmışlardır. 1851'de elizabeth smith miller amerika'da etek altı türk pantolonu denilen şalvarı sunmuştur. bloomers olarak adlandırılan u kıyafet kısa ceketle giyilmekteydi.

1960 ve 70'lerde kadın haklları derneklerinin eylemleri ve baskılarıyla amerika ve avrupa'da pantolon kadınlar için uygun bir kıyafet olarak görülmeye başlamıştır. bugün pantolon tekrar ilk çıkış noktasında olduğu gibi her cinsiyetten insanın günlük kıyafeti olmuştur.
türkiye'de ise 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl başından itibaren şalvar ve potur gibi kıyafetler aşağılanmaya başlanırken, 19. yüzyılda modern kadın demek avrupanın sıkıcı ve cinsiyetçi modern kıyafetini giyen kadın anlamına gelmiştir. şalvarın yerine artık dar, diz altı etekler vardır.
şalvar giymek köylü kıyafeti olarak aşağılanmakla birlikte hala namus anlamında kabul edilirken, modern anlamda pantolon özellikle anadolu kasabalarında tepkiyle karşılanmıştır. ilk defa modern anlamda pantolon giyen kadınlara 1910 - 1920'lerde rastlamakla birlikte
kadınların pantolonu sıradan günlük kıyafet olarak yurdun hemen her yerinde kullanabilir hale gelmesi 1990'ları bulmuştur. bugün hala kimi muhafazakar ailelerde tartışma yaratan bir kıyafettir. 2000'li yıllarda pantolon giydiği için ailesi tarafından öldürülen, şiddete uğrayan kadınların haberleri hala zaman zaman gazetelerde yer almaktadır. pantolon giydiği için 2005 yılında öldürülen 18 yaşındaki halime, pantolon giydiği için şiddete uğrayan kadınlar türkiye'de özellikle kimi sosyal gruplarda kadının kıyafetini seçme özgürlüğünün bile olmadığını göstermektedir.
devamını gör...
freud purosu
freud, bir rivayete göre geçmek bilmeyen kansere bağlı ağız yarasını purosu ile dağlamıştır ve takip edilesi sözlük yazarı.
devamını gör...
hayvanlarla cinsel ilişki
tarihin farklı dönemlerinde farklı müdahelelerle kontrol altına alınmaya çalışılmış bir güdü.
m.ö. 1000 dolaylarında mısır’da: arazilerde sınır ihlali yapan bir adam, karısı ve çocuklarına eşek tarafından tecavüz edilmesiyle cezalandırılırken, keçilerle cinsel ilişkiye girmek ilahi adanmışlığın bir biçimi olarak değerlendirilirmiş. herodot’a göre bu davranış, keçilerin doğurganlık tanrısı pan’ın bedenlenmiş hali olarak görülmesinden ileri gelirmiş. aynı zamanda kadınların tapınaklarda özel olarak eğitilmiş hayvanlarla çiftleşerek keçi tanrıya tapındığı çeşitli kaynaklarda yer almakta.
hititlerde inek, köpek ve koyunu kendi zevkine alet eden kişiler ölümle cezalandırılır ve hayatı sadece kral isterse bağışlanırmış. atlar ve katırlarla cinsel ilişkiye girilmesine tasvip edilmese de izin verilirmiş. bu hayvanlarla cinsel ilişkiye girenler din adamı olmaktan men edilirmiş. domuzlara ve öküzlere potansiyel seks avcıları gözüyle bakılır, cinsel uyarılmayla insanın üzerine atlayan bu hayvanlar öldürülürmüş.
(bkz: seks ve ceza)
m.ö. 1000 dolaylarında mısır’da: arazilerde sınır ihlali yapan bir adam, karısı ve çocuklarına eşek tarafından tecavüz edilmesiyle cezalandırılırken, keçilerle cinsel ilişkiye girmek ilahi adanmışlığın bir biçimi olarak değerlendirilirmiş. herodot’a göre bu davranış, keçilerin doğurganlık tanrısı pan’ın bedenlenmiş hali olarak görülmesinden ileri gelirmiş. aynı zamanda kadınların tapınaklarda özel olarak eğitilmiş hayvanlarla çiftleşerek keçi tanrıya tapındığı çeşitli kaynaklarda yer almakta.
hititlerde inek, köpek ve koyunu kendi zevkine alet eden kişiler ölümle cezalandırılır ve hayatı sadece kral isterse bağışlanırmış. atlar ve katırlarla cinsel ilişkiye girilmesine tasvip edilmese de izin verilirmiş. bu hayvanlarla cinsel ilişkiye girenler din adamı olmaktan men edilirmiş. domuzlara ve öküzlere potansiyel seks avcıları gözüyle bakılır, cinsel uyarılmayla insanın üzerine atlayan bu hayvanlar öldürülürmüş.
(bkz: seks ve ceza)
devamını gör...
düşerim
(bkz: metin altıok) şiiridir. (bkz: fazıl say)'ın bestelediği 2003’te yayımlanmış olan metin altıok ağıtı albümünün ilk eseridir. albüm 2003’te düzenlenen metin altıok oratoryosu tarafından harbiye açık hava tiyatrosunda sahnelenmiş. sadece bu albümde olan ilk eser değil aynı zamanda fazıl sayın 2013’te yayımlanmış olan ilk şarkılar albümünde 8 farklı şaire ait şiirlerin bestelenmiş olduğu albümün de ilk eseri. 2013 yılında yayımlanan albümde ki farklılık ise eser de vokal olarak fazıl say’a eşlik eden insanı huzura boğan sesi ile (bkz: serenad bağcan).
şiir:
bazen oturduğum yerde
kendi kendime dalıp giderim,
bulanık geçmişimle.
genişleyen halkalar çizerim,
bir düşün uyanık imgesine.
gölünüze taş düşerim.
sizse hep konuşursunuz
sığınıp kof sözlere,
kaçarak kendinizden
uğuldayan hüznünüzle.
telâşla geceyi bulursunuz.
gözünüze yaş düşerim.– metin altıok
bestelenmiş eser:
vokal: serenad bağcan
piyano: fazıl say
söz: metin altıok
şiir:
bazen oturduğum yerde
kendi kendime dalıp giderim,
bulanık geçmişimle.
genişleyen halkalar çizerim,
bir düşün uyanık imgesine.
gölünüze taş düşerim.
sizse hep konuşursunuz
sığınıp kof sözlere,
kaçarak kendinizden
uğuldayan hüznünüzle.
telâşla geceyi bulursunuz.
gözünüze yaş düşerim.– metin altıok
bestelenmiş eser:
vokal: serenad bağcan
piyano: fazıl say
söz: metin altıok
devamını gör...
uyuyarak para kazanmak
eğer şirkete başvuruda bulunsaymışım şuan bir servet sahibi olabilirmişim çünkü uyumak en sevdiğim aktivite (maalesef).
devamını gör...
yakışıklı erkek görünce verilen tepkiler
kahretsin! yansımammış
devamını gör...
güne bir söz bırak
"bil ki, ancak kendin, kendi kendine, hiçbir başkasının yönlendirmesi, öğüt ve salık vermesi olmaksızın, kendin olabildiğin zaman, kendin olabileceksin."
oruç aruoba
oruç aruoba
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
devamını gör...
içsel zekası yüksek insanların özellikleri
öncelikle içsel zekası yüksek olan kişiler yapılan araştırmalara göre bağımsız olma eğilimine sahip olup, zayıf ve güçlü yönlerini iyi bilirler. ayrıca herkes tarafından bilinmeyen hobileri bulunmaktadır. benlik saygısı yüksek ve hayattaki başarı veya başarısızlıklarını bir deneyim olarak görme eğilimi gösterirler.
devamını gör...
control z
temmuz'un başında yayınlanan son sezonunu geçenlerde bitirdiğim dizi.
ilk sezonunu lise&gençlik&gizem dizilerinden hoşlandığım için sevmiştim ama ikinci sezonu pek bana hitap etmemişti ve ikinci sezonu yarım yamalak izlemiştim;üçüncü sezonunu bu yüzden izler miyim bilmiyordum ama üçüncü sezon yayınlanınca aldığım spoilerlerden dolayı merak edip izledim.bence iyi ki de izlemişim çünkü ikinci sezonuna kıyasla çok daha derli toplu bir sezon olduğu görüşündeyim.bu sezonki gizemin işlenişi ve bağlanışı ikinci sezona oranla çok çok daha iyi bana kalırsa.özellikle final sahnesindeki teoriyi benim gibi doğru bir tespit olarak bulanlardansanız ikinci sezondaki gizemi beğenmemeniz zor.bu sefer ilk iki sezonun aksine ana üç karakter dışındakilere de ısınabiliyorsunuz;bu çok hoşuma gitti çünkü bence bu dizinin belki de en büyük eksiği yan karakterlerin o büyük sırlarına rağmen pek bir derinliği olmaması ve sadece ekran süresi doldurmak için yazılmış gibi görünmesiydi.ana odak tabii ki hala ana üçlüde olsa da yan karakterlerle bu sefer bir ekip halinde hareket edildiğinden ve her birine ayrı hikayeler yazılmaya çalışıldığından bu eksik bu sezonda büyük oranda kapatılmış denebilir.mesela natalia karakterini örnek verebiliriz buna.ilk iki sezonda en içi boş olduğum ve en gereksiz gördüğüm iki karakterden biriydi,kızın vizyonsuzlugundan adeta iğreniyordum ama bu son sezonda ona bile bir hikaye yaratılıp karakterin içi doldurulmaya çalışmış.bu sezondaki tek sıkıntı;aşk üçgeninin en tutulan çifti olan raul&sofia'nın geçen sezonlardaki kadar sahneleri olmamasıydı.aslında sezonun kurgusu bakımından bunu normal buluyorum ama iki oyuncunun kimyasını seven biri olarak bu son sezonda aralarında daha çok sahne görmek isterdim tabii.ama aralarında geçen diyaloglar,sahneler az da olsa bence içi çok doluydu;az ve öz sahneleri vardı en azından.kısacası;-,ikinci sezonunu ana konudan uzaklasıldığı için pek sevmesem de genel olarak-bence keyifle ve merakla izlenebilecek,kendine özgü bir havası olan bir lise&gençlik&gizem dizisi.bu tarz dizilerden hoşlanıyorsanız şans vermenizi tavsiye ederim.şimdi sıra spoilerli yorumda.
üçüncü sezonla ilgili belki de en sevdiğim şey;sonda patlattıkları bomba oldu.herhalde javier'in teorisinin doğru olmadigini düşünen pek yoktur diye düşünüyorum.kurguya tıpatıp uyan bir şey çünkü hacker'ın bir kere daha raul olması.ikinci bölümde raul'un parayla ne yapacağını soran avukata,"ilk olarak kız arkadaşımı geri alacağım,"dediğini unutmayın lütfen.raul aradan geçen on beş ayda bile sofia'dan vazgeçmemişti ve bu sahnede kendisi onu elde etmek için yine bir şeyler yapacağını diyor zaten.başta hacker'ın natalia'yı güya onları izlemek için getirmesine rağmen natalia'nın aslında pek de işine yaramamasından,tek gerçek işlevinin sofia&javier'i ayırmak olmasından da anlayabiliriz.güya evinin parasını kaybeden raul'u en son motosikletle gördüğümüzü de unutmayalım tabii.raul'un ne hikmetse sadece sofia'nın gözleri önünde kaçırılmasında,kimse sofia'nın raul'un kaçirildığıyla ilgili dediklerine inanmasın diye raul'un güya "sahte"hacker itirafinin yayılmasındaki amaç da gayet net:her şeyin çözüldüğü mezuniyet gecesi,raul'un yanındaki kisinin sadece sofia olması ve her şeyi çözdüğünü düşünmesi.ya da raul'un sofia'nın babası için tuttuğu avukat davayı bıraktıktan çok kısa süre sonra hacker tarafından sofia'nın, babasının bir başka ailesi olduğunu öğrenmesi de tesadüf mü?bence raul babasını dışarı çıkarmadan önce sofia'nın babası hakkındaki tüm gerçeği öğrenmesini istedi.ve tabii ki ilk sezonda yaptığı gibi sofia'yı babasından uzaklaştırmayı.zaten dikkat edersek;sofia babasının hakkında gerçeği öğrendi,kendine hakim olamayıp güya hackerin sinirini bozdu ve javier de dahil olmak üzere herkes onu yalnız bırakıp giderken geride,sofia'nın yanında kalan tek kişi raul'du.ilk sezonda babasını ve javier'i kızdan uzaklaştırıp iyice kendine çekilmesini sağlamıştı,yine aynı şeyi yaptı aslında sadece.ama bu sefer;daha akıllıca davrandı.az daha kendini arabayla ezdirmeler,kaçırılıp dayak yemeler,güya evinin parasını kaybetmeler derken kendini ilk hacker deneyiminden farklı olarak bu sefer bir hayli mağdur gösterdi ve mantıklı bir sebeple düşman yarattı kendine.bruno'ya mantıklı bir hikaye oluşturunca da ondan şüphelenilmedi.kaldı ki dikkat ederseniz;aslında raul yine ilk sezonki gibi sofia'nın dileğini gerçekleştirdi.sofia;müdürenin yanlışlıkla ölümüne sebep olduklarını saklamak istemiyordu ve en sonunda bu sır açığa çıktı:raul;bir kere daha sofia'ya onu kendine yakınlaştıracak iyi bir gizem verdi ve dileğini gerçekleştirdi aslında.amacı aynıydı;sofia ve yine her şeyi onu elde etmek,dileğini gerçekleştirmek için yaptı ama bu sefer daha tecrübeliydi.gerçi sofia'nın yine her şeye rağmen en sonunda bildiğine,en azından sezdigine,hissettiğine inanıyorum ama artık raul'a olan hisleriyle mücadele etmekten vazgeçti.kendisi de işin özünde sayko olduğu ve bu gizemlerden,oyunlardan her zaman keyif aldığı için bosverdi ve raul'un karanlığını kabul etti bana kalırsa.çünkü javier'le olan ilişkisinde açık açık gösterildiği gibi;sofia javier gibi sakin bir liman değil,kendisi gibi dalgalı bir deniz arıyordu ve bu raul'du.kısacası efendi adam yerine piç adam tercihi;evet.ne diyelim;tüm saykoluklarıyla mutlu bir beraberlik diliyorum raul&sofia çiftine artık.
ilk sezonunu lise&gençlik&gizem dizilerinden hoşlandığım için sevmiştim ama ikinci sezonu pek bana hitap etmemişti ve ikinci sezonu yarım yamalak izlemiştim;üçüncü sezonunu bu yüzden izler miyim bilmiyordum ama üçüncü sezon yayınlanınca aldığım spoilerlerden dolayı merak edip izledim.bence iyi ki de izlemişim çünkü ikinci sezonuna kıyasla çok daha derli toplu bir sezon olduğu görüşündeyim.bu sezonki gizemin işlenişi ve bağlanışı ikinci sezona oranla çok çok daha iyi bana kalırsa.özellikle final sahnesindeki teoriyi benim gibi doğru bir tespit olarak bulanlardansanız ikinci sezondaki gizemi beğenmemeniz zor.bu sefer ilk iki sezonun aksine ana üç karakter dışındakilere de ısınabiliyorsunuz;bu çok hoşuma gitti çünkü bence bu dizinin belki de en büyük eksiği yan karakterlerin o büyük sırlarına rağmen pek bir derinliği olmaması ve sadece ekran süresi doldurmak için yazılmış gibi görünmesiydi.ana odak tabii ki hala ana üçlüde olsa da yan karakterlerle bu sefer bir ekip halinde hareket edildiğinden ve her birine ayrı hikayeler yazılmaya çalışıldığından bu eksik bu sezonda büyük oranda kapatılmış denebilir.mesela natalia karakterini örnek verebiliriz buna.ilk iki sezonda en içi boş olduğum ve en gereksiz gördüğüm iki karakterden biriydi,kızın vizyonsuzlugundan adeta iğreniyordum ama bu son sezonda ona bile bir hikaye yaratılıp karakterin içi doldurulmaya çalışmış.bu sezondaki tek sıkıntı;aşk üçgeninin en tutulan çifti olan raul&sofia'nın geçen sezonlardaki kadar sahneleri olmamasıydı.aslında sezonun kurgusu bakımından bunu normal buluyorum ama iki oyuncunun kimyasını seven biri olarak bu son sezonda aralarında daha çok sahne görmek isterdim tabii.ama aralarında geçen diyaloglar,sahneler az da olsa bence içi çok doluydu;az ve öz sahneleri vardı en azından.kısacası;-,ikinci sezonunu ana konudan uzaklasıldığı için pek sevmesem de genel olarak-bence keyifle ve merakla izlenebilecek,kendine özgü bir havası olan bir lise&gençlik&gizem dizisi.bu tarz dizilerden hoşlanıyorsanız şans vermenizi tavsiye ederim.şimdi sıra spoilerli yorumda.
üçüncü sezonla ilgili belki de en sevdiğim şey;sonda patlattıkları bomba oldu.herhalde javier'in teorisinin doğru olmadigini düşünen pek yoktur diye düşünüyorum.kurguya tıpatıp uyan bir şey çünkü hacker'ın bir kere daha raul olması.ikinci bölümde raul'un parayla ne yapacağını soran avukata,"ilk olarak kız arkadaşımı geri alacağım,"dediğini unutmayın lütfen.raul aradan geçen on beş ayda bile sofia'dan vazgeçmemişti ve bu sahnede kendisi onu elde etmek için yine bir şeyler yapacağını diyor zaten.başta hacker'ın natalia'yı güya onları izlemek için getirmesine rağmen natalia'nın aslında pek de işine yaramamasından,tek gerçek işlevinin sofia&javier'i ayırmak olmasından da anlayabiliriz.güya evinin parasını kaybeden raul'u en son motosikletle gördüğümüzü de unutmayalım tabii.raul'un ne hikmetse sadece sofia'nın gözleri önünde kaçırılmasında,kimse sofia'nın raul'un kaçirildığıyla ilgili dediklerine inanmasın diye raul'un güya "sahte"hacker itirafinin yayılmasındaki amaç da gayet net:her şeyin çözüldüğü mezuniyet gecesi,raul'un yanındaki kisinin sadece sofia olması ve her şeyi çözdüğünü düşünmesi.ya da raul'un sofia'nın babası için tuttuğu avukat davayı bıraktıktan çok kısa süre sonra hacker tarafından sofia'nın, babasının bir başka ailesi olduğunu öğrenmesi de tesadüf mü?bence raul babasını dışarı çıkarmadan önce sofia'nın babası hakkındaki tüm gerçeği öğrenmesini istedi.ve tabii ki ilk sezonda yaptığı gibi sofia'yı babasından uzaklaştırmayı.zaten dikkat edersek;sofia babasının hakkında gerçeği öğrendi,kendine hakim olamayıp güya hackerin sinirini bozdu ve javier de dahil olmak üzere herkes onu yalnız bırakıp giderken geride,sofia'nın yanında kalan tek kişi raul'du.ilk sezonda babasını ve javier'i kızdan uzaklaştırıp iyice kendine çekilmesini sağlamıştı,yine aynı şeyi yaptı aslında sadece.ama bu sefer;daha akıllıca davrandı.az daha kendini arabayla ezdirmeler,kaçırılıp dayak yemeler,güya evinin parasını kaybetmeler derken kendini ilk hacker deneyiminden farklı olarak bu sefer bir hayli mağdur gösterdi ve mantıklı bir sebeple düşman yarattı kendine.bruno'ya mantıklı bir hikaye oluşturunca da ondan şüphelenilmedi.kaldı ki dikkat ederseniz;aslında raul yine ilk sezonki gibi sofia'nın dileğini gerçekleştirdi.sofia;müdürenin yanlışlıkla ölümüne sebep olduklarını saklamak istemiyordu ve en sonunda bu sır açığa çıktı:raul;bir kere daha sofia'ya onu kendine yakınlaştıracak iyi bir gizem verdi ve dileğini gerçekleştirdi aslında.amacı aynıydı;sofia ve yine her şeyi onu elde etmek,dileğini gerçekleştirmek için yaptı ama bu sefer daha tecrübeliydi.gerçi sofia'nın yine her şeye rağmen en sonunda bildiğine,en azından sezdigine,hissettiğine inanıyorum ama artık raul'a olan hisleriyle mücadele etmekten vazgeçti.kendisi de işin özünde sayko olduğu ve bu gizemlerden,oyunlardan her zaman keyif aldığı için bosverdi ve raul'un karanlığını kabul etti bana kalırsa.çünkü javier'le olan ilişkisinde açık açık gösterildiği gibi;sofia javier gibi sakin bir liman değil,kendisi gibi dalgalı bir deniz arıyordu ve bu raul'du.kısacası efendi adam yerine piç adam tercihi;evet.ne diyelim;tüm saykoluklarıyla mutlu bir beraberlik diliyorum raul&sofia çiftine artık.
devamını gör...
x y z baby boomer ve sessiz kuşak
1965-1979 arası olan x kuşağı;1980-1999 arası ,benim de arasında bulunduğum y kuşağı;2000’den sonrası için de z kuşağı olarak tanımlandırabileceğimiz kuşak sınıflandırmasıdır.
burada z kuşağı şöyle yok x kuşağı şöyle konularına girmeyeceğim. her kuşağın içinde bulunduğu ülke, aile, gelenek, teknoloji, kültür,çevre gibi etkenlerden etkilendiği açıktır. bu nedenle her kuşak arasında farklılık olması da çok normaldir. teknoloji çağında doğan gruba, biz sizin yaşınızdayken yok saklambaç oynardık, tüm gün dışardaydık demek kadar saçma bir durum olamaz. hatırlarsanız aynı muhabbetleri büyüklerimiz de bize yapardı ki o da ayrı bir saçmalık bana göre. z kuşağı da şu anki teknolojiye, gelişmelere daha doğrusu çağa göre davranış biçimi geliştiriyor ki çok normal bu durum. sırf bizim gibi değil diye, bir gruba suçlayıcı davranmak tamamen haksızlık. ki kendileri ,teknoloji ve internetin de yaygınlaşmasıyla bizim kuşaktan daha sorgulayıcı, daha araştırıcı bir kuşak.
peki nedir genel özellikleri:
x kuşağı:
daha gelenekçi bir yapıya sahiptir. aile yetiştirme tarzını, kendi çocuklarına uygulaması daha olasıdır. meslek sahibi olmak onların için önemlidir: doktorluk,mühendislik,öğretmenlik gibi. yüzeysel ilişkilerden kaçınırlar. dini değerlere ve aileye büyük önem verirler.
y kuşağı:
teknoloji çağı ile gelenekçilik arasında kalan nesildir. teknolojiye önem verir.yeteneğe ve girişime önem veren bu kuşak yeniliklere açıktır. sorgulayan bir yapıya sahiptir ve önyargıdan uzaktır. fark yaratmak , farkedilmrkten hoşlanır.
z kuşağı:
yeni şeyler denemeyi ve seyahat etmeyi severler. teknoloji onlar için fazlasıyla önemlidir. toplumsal değerlere ve kurumlara sorgulayıcı yaklaşır. aidiyet duyguları azdır. birden fazla işi aynı anda yapabilme becerileri gelişmiş olup, sosyalleşmeyi de genelde internet üzerinden yapmayı tercih ederler.
bunlar haricinde 2 kuşak daha bulunmaktadır:
sessiz kuşak(1925-1945):
isminden de anlaşıldığı üzere, toplumsal olaylara, aile içi olaylara karşı hep ‘sessiz’ olması öğütlenen gruptur. ayrıca savaşları,cumhuriyetin ilk yıllarını görüp ,değişimin zorluğunu çekmiş bir grup olarak en çok saygı duyulması gereken gruptur. yokluğu fazlasıyla gördükleri için, başarı, güç, tasarruf konularında hırslılardır.
babyboomer-bebek patlaması kuşağı(1946-1964):
2.dünya savaşı sonrası oluşan bebek patlaması döneminde doğmuş nesildir. ismi, gençlerin fikirlerine, ideallerine, yaşama şekline karşı çıkan bu gruba, gençler tarafından türetilen ‘ok,boomer’ ifadesi sonucu ortaya çıkmıştır. kuralcı ve çalışkan olan bu grubun, teknoloji okur yazarlığı çok düşüktür. toplumsal gelişmelerde söz hakkı daha fazla olmuştur. gençliklerindeki uyuşturucu madde kullanımı bu kuşakta daha fazladır. önceki nesillere göre daha aktif ve daha zindeydi. kuralcı olarak bilinen bu grup, işyerinde istikrara inanır ve uzun yıllar aynı kurumda çalışabilirdi.
yazıyı bitirken aşağıdaki alıntıları bırakıyorum. nesillerden şikayetin taa eskilere dayandığını daha iyi anlamamız açısından.
aristoteles: ‘bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. kaba bir şekilde yemek yiyorlar, yetişkinlere karşı saygısızlar, ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenlerini sinirlendiriyorlar’ (m.ö 350).
hesiod: ‘günümüz gençleri öyle umursamaz ki, ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmişlerdi. şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar’.
burada z kuşağı şöyle yok x kuşağı şöyle konularına girmeyeceğim. her kuşağın içinde bulunduğu ülke, aile, gelenek, teknoloji, kültür,çevre gibi etkenlerden etkilendiği açıktır. bu nedenle her kuşak arasında farklılık olması da çok normaldir. teknoloji çağında doğan gruba, biz sizin yaşınızdayken yok saklambaç oynardık, tüm gün dışardaydık demek kadar saçma bir durum olamaz. hatırlarsanız aynı muhabbetleri büyüklerimiz de bize yapardı ki o da ayrı bir saçmalık bana göre. z kuşağı da şu anki teknolojiye, gelişmelere daha doğrusu çağa göre davranış biçimi geliştiriyor ki çok normal bu durum. sırf bizim gibi değil diye, bir gruba suçlayıcı davranmak tamamen haksızlık. ki kendileri ,teknoloji ve internetin de yaygınlaşmasıyla bizim kuşaktan daha sorgulayıcı, daha araştırıcı bir kuşak.
peki nedir genel özellikleri:
x kuşağı:
daha gelenekçi bir yapıya sahiptir. aile yetiştirme tarzını, kendi çocuklarına uygulaması daha olasıdır. meslek sahibi olmak onların için önemlidir: doktorluk,mühendislik,öğretmenlik gibi. yüzeysel ilişkilerden kaçınırlar. dini değerlere ve aileye büyük önem verirler.
y kuşağı:
teknoloji çağı ile gelenekçilik arasında kalan nesildir. teknolojiye önem verir.yeteneğe ve girişime önem veren bu kuşak yeniliklere açıktır. sorgulayan bir yapıya sahiptir ve önyargıdan uzaktır. fark yaratmak , farkedilmrkten hoşlanır.
z kuşağı:
yeni şeyler denemeyi ve seyahat etmeyi severler. teknoloji onlar için fazlasıyla önemlidir. toplumsal değerlere ve kurumlara sorgulayıcı yaklaşır. aidiyet duyguları azdır. birden fazla işi aynı anda yapabilme becerileri gelişmiş olup, sosyalleşmeyi de genelde internet üzerinden yapmayı tercih ederler.
bunlar haricinde 2 kuşak daha bulunmaktadır:
sessiz kuşak(1925-1945):
isminden de anlaşıldığı üzere, toplumsal olaylara, aile içi olaylara karşı hep ‘sessiz’ olması öğütlenen gruptur. ayrıca savaşları,cumhuriyetin ilk yıllarını görüp ,değişimin zorluğunu çekmiş bir grup olarak en çok saygı duyulması gereken gruptur. yokluğu fazlasıyla gördükleri için, başarı, güç, tasarruf konularında hırslılardır.
babyboomer-bebek patlaması kuşağı(1946-1964):
2.dünya savaşı sonrası oluşan bebek patlaması döneminde doğmuş nesildir. ismi, gençlerin fikirlerine, ideallerine, yaşama şekline karşı çıkan bu gruba, gençler tarafından türetilen ‘ok,boomer’ ifadesi sonucu ortaya çıkmıştır. kuralcı ve çalışkan olan bu grubun, teknoloji okur yazarlığı çok düşüktür. toplumsal gelişmelerde söz hakkı daha fazla olmuştur. gençliklerindeki uyuşturucu madde kullanımı bu kuşakta daha fazladır. önceki nesillere göre daha aktif ve daha zindeydi. kuralcı olarak bilinen bu grup, işyerinde istikrara inanır ve uzun yıllar aynı kurumda çalışabilirdi.
yazıyı bitirken aşağıdaki alıntıları bırakıyorum. nesillerden şikayetin taa eskilere dayandığını daha iyi anlamamız açısından.
aristoteles: ‘bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. kaba bir şekilde yemek yiyorlar, yetişkinlere karşı saygısızlar, ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenlerini sinirlendiriyorlar’ (m.ö 350).
hesiod: ‘günümüz gençleri öyle umursamaz ki, ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmişlerdi. şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar’.
devamını gör...
afgan annelerin bebeklerini yabancı askerlere vermesi
bu çaresizliğin kaçıncı seviyesi resmen içim acıdı,allah yardımcıları olsun. biz de karını ve kızını bırakan bu şerefsiz afganlara üzülüyoruz. bir insan nasıl kardeşini,annesini falan bırakır aklım almıyor.
devamını gör...
doya doya moda
aydilge'nin hayat şaşırtır şarkısıyla bütünleşmiş tv8'in moda programı.
yeni sezonda gülşah saraçoğlu, uğurkan erez, serdar uzuntaş ve yasemin yılmaz' jüri koltuğunda.
yarışmacılar 40-42 beden üstü değil. tam tersi çoğunun fiziği mankenleri aratmıyor. yarışmacıların aksine jürilerde iş yok. roseşah hatun hep gergin. sürekli bir yarışmacıyı azarlıyor. değişik bir özgüven gelmiş kendisine. arada stüdyoyu terkediyor. yarışma esnasında çubuk kraker yiyor. alttan telefonla oynayıp eski sevgililerinin canlı yayına katılıp küfür falan ediyor * diğer 3 jürinin arasında kumaş bilgisi olan bir tek kendisi. 2-3 marjinal kumaş ismi söyleyip iyi giydiriyor yarışmacı kızlarımıza.
serdar denilen herif de 0 moda bilgisi. arada kalkıp yarışmacı kızların orasına burasına elliyor, canı isterse kızlarla dans ediyor ( adnan oktar gibi).
güldür güldür show da ecem erkek (naime)'nin yan çarı yasemin var. her kombininin altına terlik giyip şıpıldak şıpıldak geziyor stüdyoda. 3'den yukarı puan vermiyor. roseşah'ın kankası küçük naime.
uğurkan erez'e lafım yok. 1000'e yakın podyum görmüş, mankenlerle yıllarını geçirmiş adam. ama emekli ol be abicim. o ortama sen fazlasın be babacım. kendini sürekli övmese iyi adam aslında.
yeni sezonda gülşah saraçoğlu, uğurkan erez, serdar uzuntaş ve yasemin yılmaz' jüri koltuğunda.
yarışmacılar 40-42 beden üstü değil. tam tersi çoğunun fiziği mankenleri aratmıyor. yarışmacıların aksine jürilerde iş yok. roseşah hatun hep gergin. sürekli bir yarışmacıyı azarlıyor. değişik bir özgüven gelmiş kendisine. arada stüdyoyu terkediyor. yarışma esnasında çubuk kraker yiyor. alttan telefonla oynayıp eski sevgililerinin canlı yayına katılıp küfür falan ediyor * diğer 3 jürinin arasında kumaş bilgisi olan bir tek kendisi. 2-3 marjinal kumaş ismi söyleyip iyi giydiriyor yarışmacı kızlarımıza.
serdar denilen herif de 0 moda bilgisi. arada kalkıp yarışmacı kızların orasına burasına elliyor, canı isterse kızlarla dans ediyor ( adnan oktar gibi).
güldür güldür show da ecem erkek (naime)'nin yan çarı yasemin var. her kombininin altına terlik giyip şıpıldak şıpıldak geziyor stüdyoda. 3'den yukarı puan vermiyor. roseşah'ın kankası küçük naime.
uğurkan erez'e lafım yok. 1000'e yakın podyum görmüş, mankenlerle yıllarını geçirmiş adam. ama emekli ol be abicim. o ortama sen fazlasın be babacım. kendini sürekli övmese iyi adam aslında.
devamını gör...



