hermeneutik
yorumbilim olarak bilinir günümüzde. disiplinin teşekkülü aslında hristiyan kutsal metinlerinin anlaşılmasıyla ilgili sorunlarla ilgilidir. temeli tamamen teolojik tartışmalarla döşenmiştir. günümüzde en genel kavram olarak geisteswissenschaften (beşeri bilimleri bilimler olarak çevrilir ama metafizik arkaplanı türkçeye çevrilirken buharlaşır) hermeneutik disiplinin odak noktasıdır. disiplinin amacı, pozitif bilimler gibi nesnel olguları saptamak değil, öznenin araştırma esnasında yakaladığı anlamların tarihsel,toplumsal ve kültürel yapıyla bağlantısını açıklamaya çalışmaktır. kıyası kullanır.
türkçeye yorumsamacılık olarak çevrilir daha çok.( öztürkçeci anlayışın berbat çevirileri böyle gereksiz bi lügat parçalamaya sebep oldu bu ülkede. adam newton kitabı çevirmiş. moment'i, kıpı diye çevirmiş.
erken dönem tarih felsefecilerinin(u: benedetto croce etc) hermeneutikten disiplin olarak bahsetmese de, kuramlarında değindikleri söylenir. ancak bunu formüllendiren kişi friedrich schleirmacher'dir.* teoriye fazla girmeden özet geçip kapatıyorum konuyu.
daha sonra bütün disiplinlerin başına geldiği gibi eklektizme kurban gidecek hermenötik. pozitivizmli(tarihselci) yorumsamacılık mı ararsın,* romantik yorumsamacılık mı ararsın, eleştirel yorumsamacılık mı ararsın, hepsi var.
geç modern dönemde dilthey'la beraber çizgisini buluyo nihayet disipin. pozitif bilimlere alternatif bir okuma geliştirebiliyo. dilthey'den sonra gelen heidegger'ler gadamer'ler habermas'lar her biri bi ucundan tutup farklı yerlere götürüyolar.*.
türkçeye yorumsamacılık olarak çevrilir daha çok.( öztürkçeci anlayışın berbat çevirileri böyle gereksiz bi lügat parçalamaya sebep oldu bu ülkede. adam newton kitabı çevirmiş. moment'i, kıpı diye çevirmiş.
erken dönem tarih felsefecilerinin(u: benedetto croce etc) hermeneutikten disiplin olarak bahsetmese de, kuramlarında değindikleri söylenir. ancak bunu formüllendiren kişi friedrich schleirmacher'dir.* teoriye fazla girmeden özet geçip kapatıyorum konuyu.
daha sonra bütün disiplinlerin başına geldiği gibi eklektizme kurban gidecek hermenötik. pozitivizmli(tarihselci) yorumsamacılık mı ararsın,* romantik yorumsamacılık mı ararsın, eleştirel yorumsamacılık mı ararsın, hepsi var.
geç modern dönemde dilthey'la beraber çizgisini buluyo nihayet disipin. pozitif bilimlere alternatif bir okuma geliştirebiliyo. dilthey'den sonra gelen heidegger'ler gadamer'ler habermas'lar her biri bi ucundan tutup farklı yerlere götürüyolar.*.
devamını gör...
türkiye’de insanların sinirli olmasının nedenleri
ben de sebebinin hem parasal hem cinsel açıdan eksiklik olduğunu düşünürüm. ama bir başka açıdan da sebebi, türkiye'de sakin ve kibar kimselerin ciddiye alınmaması durumudur. benim de sinirlerimi bozan budur. dişini göstermezsen insanlar hakkını yemeye kalkışıyor.
devamını gör...
tartarus (yazar)
yazdıklarından anladığım isyankar bir ruha sahip olduğu,
beğenilerinden anladığım, beğenirken isyanlar olmadığı.
sağolsun var olsun.
beğenilerinden anladığım, beğenirken isyanlar olmadığı.
sağolsun var olsun.
devamını gör...
uludağ sözlük
köklü bir temizliğe ihtiyaç duyan sözlük. balık baştan koktuğu için temizliğe de baştan başlamak lazım sanırım. en tepeden.
devamını gör...
güne bir siyasetçi yalanı bırak
bu düzen değişecek!.
devamını gör...
kirpi kuramı
aslında, insanların birbirleriyle ''sosyal mesafeyi koru'' ile ilgili bir kuramdır.
hikayemiz şöyle;
---bir kış günü, kirpiler soğuktan tir tir titrerken, birbirlerinin sıcaklıklarından yararlanmak için yaklaşırlar.
---anam o da ne yaklaşmalarından mütevellit, dikenleri birbirlerine batar, canları yanar.
--- dikenlerin birbirine batmaması için uzaklaşırlar
---böylece, dikenlere katlanılacak mesafeyi bulup, soğuktan korunabilecekleri ''uygun mesafe''yi böylelikle bulurlar.
hayatımızdaki monotonluk ve sıkıcılık bizi bir araya getirirken, itici ve katlanılmaz davranışlarımız bizi birbirimizden uzaklaştırır.
birbirimize tahammül edeceğimiz ortak mesafeyi ise, nezaket ve görgü kuralları ile sağlarız.
nezaket ve görgü kuralları, sıcaklık ihtiyacını ''kusurlu'' bir biçimde bize verirken, dikenlerimizin batması hissedilmeyecektir.
mesafenizi koruyunuz efem, birilerine batıp, kimsenin canını yakmayınız...
hikayemiz şöyle;
---bir kış günü, kirpiler soğuktan tir tir titrerken, birbirlerinin sıcaklıklarından yararlanmak için yaklaşırlar.
---anam o da ne yaklaşmalarından mütevellit, dikenleri birbirlerine batar, canları yanar.
--- dikenlerin birbirine batmaması için uzaklaşırlar
---böylece, dikenlere katlanılacak mesafeyi bulup, soğuktan korunabilecekleri ''uygun mesafe''yi böylelikle bulurlar.
hayatımızdaki monotonluk ve sıkıcılık bizi bir araya getirirken, itici ve katlanılmaz davranışlarımız bizi birbirimizden uzaklaştırır.
birbirimize tahammül edeceğimiz ortak mesafeyi ise, nezaket ve görgü kuralları ile sağlarız.
nezaket ve görgü kuralları, sıcaklık ihtiyacını ''kusurlu'' bir biçimde bize verirken, dikenlerimizin batması hissedilmeyecektir.
mesafenizi koruyunuz efem, birilerine batıp, kimsenin canını yakmayınız...
devamını gör...
heves kırmak için yaratılmış insan
bulunduğu ortamda her şeyi bildiğini düşünen, kibrinden dünyayı döndürdüğünü düşünen, gamsız, hayatı ciddiye alma yeteneği olmayan, duygusuz insan vasfındakiler bence.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
çelik - hercai
gülşen - be adam
emel müftüoğlu - hovarda
gülşen - be adam
emel müftüoğlu - hovarda
devamını gör...
mars'ta doğacak ilk çocuğa isim önerisi
marshmallow.
devamını gör...
mehpare (yazar)
rütbesi hayırlı, uğurlu olsun yazarı. yerim ya nasıl da en uygununu atamış sistem.*
devamını gör...
herkesin kendini özel sanması
değil miymiş?
bu bir sanı değil, herkes kendi çapında özel. illa birilerinin özel bulmasına göre değil. cinsiyete göre de değil. ünlü ünsüz olmasına, fiziksel özelliklerine göre ya da birilerinin biriciği olmasına göre de değil.
herkesin zaten özel olması durumudur.
bu bir sanı değil, herkes kendi çapında özel. illa birilerinin özel bulmasına göre değil. cinsiyete göre de değil. ünlü ünsüz olmasına, fiziksel özelliklerine göre ya da birilerinin biriciği olmasına göre de değil.
herkesin zaten özel olması durumudur.
devamını gör...
çözelti
bir çözücü ve bir çözünenden oluşan homojen karışıma denir. çözücü ve çözünen oranına göre derişimleri belirlenir.
genelde balon jojede molar derişim dikkate alınarak hazırlanır.
bazı maddeler su çeker bu gibi maddelerin hacimleri çözelti bekledikçe azalmaktadır, bunlara sonradan su eklemek büyük bir yanlıştır.
katı çözünen kullanıldığında hassas tartı kullanılmalıdır ve virgülden sonra üçüncü basamağa kadar dikkat edilmelidir. sıvılar ise mezürde ölçülür.
katı çözelti hazırlanması:
kullanılacak çözünenin miktarı, hazırlanacak çözeltinin hacmi göz önünde bulundurularak gram cinsinden hesaplanır. ardından hassas tartı ile madde tartılır ve balon jojeye konur. üstüne biraz su konduktan sonra madde çözülmek için çalkalanır. ardından sınır çizgisine kadar çözücü* ile tamamlanır. ardından şişelenir ve etiketlenir.
sıvı çözelti hazırlama:
kullanılacak çözünenin miktarı, hazırlanacak çözeltinin hacmi göz önünde bulundurularak mililitre cinsinden hesaplanır ve mezür ile ölçülür. ölçülen çözünen balon jojeye aktarılır ve biraz su ile çözünmesi sağlanır. ardından sınır çizgisine kadar çözücü ile tamamlanır. şişelenir ve etiketlenir.
genelde balon jojede molar derişim dikkate alınarak hazırlanır.
bazı maddeler su çeker bu gibi maddelerin hacimleri çözelti bekledikçe azalmaktadır, bunlara sonradan su eklemek büyük bir yanlıştır.
katı çözünen kullanıldığında hassas tartı kullanılmalıdır ve virgülden sonra üçüncü basamağa kadar dikkat edilmelidir. sıvılar ise mezürde ölçülür.
katı çözelti hazırlanması:
kullanılacak çözünenin miktarı, hazırlanacak çözeltinin hacmi göz önünde bulundurularak gram cinsinden hesaplanır. ardından hassas tartı ile madde tartılır ve balon jojeye konur. üstüne biraz su konduktan sonra madde çözülmek için çalkalanır. ardından sınır çizgisine kadar çözücü* ile tamamlanır. ardından şişelenir ve etiketlenir.
sıvı çözelti hazırlama:
kullanılacak çözünenin miktarı, hazırlanacak çözeltinin hacmi göz önünde bulundurularak mililitre cinsinden hesaplanır ve mezür ile ölçülür. ölçülen çözünen balon jojeye aktarılır ve biraz su ile çözünmesi sağlanır. ardından sınır çizgisine kadar çözücü ile tamamlanır. şişelenir ve etiketlenir.
devamını gör...
kitabı baskıdan okumak vs telefondan okumak
tatil veya uzun süreli seyahat durumunda birden fazla kitabı taşımak yük olacağı için kindle harika bir seçim olacaktır. beyaz veya daha koyu renk özelliği olan seçeneklerle gözünüzü yormadan kitapları rahatça okuyabilirsiniz.
ancak tabi ki bir kitap zevkini hiçbir zaman vermez.
ancak tabi ki bir kitap zevkini hiçbir zaman vermez.
devamını gör...
et mourir de plaisir
roger vadim tarafından yönetilen 1960 fransa yapımı erotik korku filmidir. filmin hikayesi, irlandalı yazar sheridan le fanu'nun carmilla (1872) adlı romanına dayanıyor.
konusundan spoiler vermeden biraz bahsedelim, modern bir avrupa malikanesinde geçen filmde carmilla adlı güzel bir kadın, arkadaşı georgia'nın kuzeni leopoldo ile nişanlanmasıyla duygusal olarak parçalanıyor. düğün günü geliyor çatıyor ve o sırada güzel bir maskeli balo düzenleniyor, tüm bu karmaşadan kaçmak isteyen carmilla, evin dışına çıkıp gezinirken atalarının mezarlığında dolaşmaya başlıyor, bu harabede dolaşırken bir anda korkuyor, ürküyor ve eve doğru koşuyor. film de tam bundan sonra başlıyor, eve bir vampir musallat oluyor.
filmin iyi kısımlarına bakacak olur isek, yönetmen, oldukça ürkütücü sahnelerlebirlikte le fanu'nun carmilla'sını kusursuz biçimde filme dökmeyi başarmış, yetmemiş oyuncular da üzerlerine düşeni öylesine güzel yapmışlar ki, bir anlığına filmin içerisinde hissedebiliyorsunuz kendinizi.
filmin kötü olan kısımlarından da bahsedecek olur isek, tam korku havasına girmişken bir anda sözlük trollerinin her an her yerde beliren kalitesiz cinsel girdilerini andıran kalitesiz cinsellik çıkıyor ortaya. arkanızda sizi kovalayan bir vampir var iken "son bi kere daha yiyişelim, o bize yetişemez gel bakim buraya..." gibi sahneler oldukça fazla, bu da insanın tüm film izleme ciddiyetini baltalıyor.
konusundan spoiler vermeden biraz bahsedelim, modern bir avrupa malikanesinde geçen filmde carmilla adlı güzel bir kadın, arkadaşı georgia'nın kuzeni leopoldo ile nişanlanmasıyla duygusal olarak parçalanıyor. düğün günü geliyor çatıyor ve o sırada güzel bir maskeli balo düzenleniyor, tüm bu karmaşadan kaçmak isteyen carmilla, evin dışına çıkıp gezinirken atalarının mezarlığında dolaşmaya başlıyor, bu harabede dolaşırken bir anda korkuyor, ürküyor ve eve doğru koşuyor. film de tam bundan sonra başlıyor, eve bir vampir musallat oluyor.
filmin iyi kısımlarına bakacak olur isek, yönetmen, oldukça ürkütücü sahnelerlebirlikte le fanu'nun carmilla'sını kusursuz biçimde filme dökmeyi başarmış, yetmemiş oyuncular da üzerlerine düşeni öylesine güzel yapmışlar ki, bir anlığına filmin içerisinde hissedebiliyorsunuz kendinizi.
filmin kötü olan kısımlarından da bahsedecek olur isek, tam korku havasına girmişken bir anda sözlük trollerinin her an her yerde beliren kalitesiz cinsel girdilerini andıran kalitesiz cinsellik çıkıyor ortaya. arkanızda sizi kovalayan bir vampir var iken "son bi kere daha yiyişelim, o bize yetişemez gel bakim buraya..." gibi sahneler oldukça fazla, bu da insanın tüm film izleme ciddiyetini baltalıyor.
devamını gör...
öğrenilmiş çaresizlik
fil örneğiyle tam olarak anlaşılabilecek olan kavram:
kaynak
hindistan’da filler eğitilmek için bebekken kalın bir zincirle kazığa bağlanır ve kaçması engellenir. bebek fil kaçmayı defalarca dener, fakat kendisinin zinciri koparmaya da çiviyi sökmeye de gücü yetmez. yıllar geçer, bebek fil büyür ve hala zincire bağlı şekilde bekler. artık fil güçlüdür, zinciri koparabilecek ve kazığı sökebilecek gücü vardır fakat fil kaçmayı denemez bile. çünkü özgür olamayacağına inanmaktadır. artık kırılamayan şey filin bağlı olduğu zincir değil, filin inancıdır. arjantinli psikolog ve yazar jorce bucay sirkteki fil hikayesiyle bize bu fenomeni aktarır.
kaynak
hindistan’da filler eğitilmek için bebekken kalın bir zincirle kazığa bağlanır ve kaçması engellenir. bebek fil kaçmayı defalarca dener, fakat kendisinin zinciri koparmaya da çiviyi sökmeye de gücü yetmez. yıllar geçer, bebek fil büyür ve hala zincire bağlı şekilde bekler. artık fil güçlüdür, zinciri koparabilecek ve kazığı sökebilecek gücü vardır fakat fil kaçmayı denemez bile. çünkü özgür olamayacağına inanmaktadır. artık kırılamayan şey filin bağlı olduğu zincir değil, filin inancıdır. arjantinli psikolog ve yazar jorce bucay sirkteki fil hikayesiyle bize bu fenomeni aktarır.
devamını gör...




