15 temmuz akşamı bahçelievler'de bir bardaydım. birayı fazla kaçırdığımı sanmıştım ama sonra fark ettim ki, o sesleri sadece ben duymuyordum. jetler, ses hızını aşıp, sonik patlamalara neden oluyorlardı.

eski günler geldi aklıma. viyana’da bizim ernst mach ile karşılıklı çok felsefe konuşmuşuzdur. fizik de bilirdi biraz. bir gün bana dedi ki; “dostum öyle şeyler buldum ki şaşıracaksın. bir araç sesten hızlı giderse, arkasında fortum oluşuyor.” hay dedim senin dilini eşek arısı ballasın. fortum değil la, girdaptır o. “çok doğru söyledin dostum, ben makaleme böyle yazayım” dedi.

ses hızı normal atmosfer koşullarında yaklaşık saatte 1200 km. bu hıza mach 1 denir. sesten hızlı gidildiğinde geride bir şok dalgası meydana gelir. jetler, ses hızını aştıklarında geride oluşan girdap, sonik patlamalara neden olur. 15 temmuz akşamı ankara’da duyduğumuz o patlamaları bulan kişidir mach. viyana üniversitesinde felsefe dersleri vermiştir ama buluşları fizik alanındadır. en yakın arkadaşı olan ludwig boltzmann ile hep kavga ederlerdi. bazı akşamlar üçlü olarak içmeye giderdik. mach, atom matom diye bir şey yok derken, boltzmann senin ağzın ne diyor? atom gibisi var mı derdi. ben araya girer “yapman guzum” siz arkadaşsınız, şurada iki kadeh grüne veltliner içeceğiz,* tadımızı kaçırman! atom varsa onu da bir gün parça pinçik ederiz derdim.

ernst mach o ünlü makalesini 1877 yılında viyana’da yayımlar. graz üniversitesinde fizik profesörlüğü, viyana’da felsefe hocalığı yapmıştır. aerodinamikte ses hızının rolünü ve önemini ortaya koymuştur. mach sayısı adı ile anılır. ancak atom konusunda fena çuvallamış, boltzmann haklı çıkmıştır.

girdap kelimesini ona ben söylemişimdir. eski arkadaşız, lafı bile olmaz bir kelimenin.
devamını gör...

eylül... iç ısıtan yaz aylarının sonunda bize hayatın gerçekleri kadar soğuk kışı hatırlatan, yaz sıcaklığını sonbahar esintileriyle buluşturup tatil havasından çıkarıp bizi işlerimize, okullarımıza kavuşturan o nadide ay. seveni de, sevmeyeni de muhtemelen çoktur ama, hayatının yazını daha yaşayamamış ben için soğuk aylar hayatın gerçekleriyle yüzleşmekten çok kendini güvende hissetme ayları oluyor. ben daha yolun başında, kış ayındayım. ilkbaharı ne zaman görebilirim bilmem. umarım o zamanlar yakındır.

kitap olan eylül’den bahsetmeye başlayacak olursam, size kitabın suat adlı karakterin hayatının sonbaharını anlattığını söylemeliyim.

bu tanımın “çok da spoiler vermeden” ibaresiyle kitabı anlatmaya başladığım kısmını tekrar okuduğum zaman kitabın tamamını birkaç cümleyle özetlemiş olduğumu fark ettim, bu nedenle yazdıklarımı değiştirmeden spoiler şeklinde buraya giriyorum, isteyen okusun.


çok da spoiler vermeden * size kitabı anlatmam gerekirse, suat’ın hayatının mahvoluşunu yavaşça izliyoruz. o sadık, iyi niyetli, hayatının yazındaki kadının eşi süreyya’nın ilgisizliğinden dolayı boşluğa düşüşünü, acı çekişini, bir çıkış yolu arayışını ve buluşunu, daha doğrusu çıkış yolu sandığı şeyin kendi mahvına yol açışını okuyoruz. kocasından bulamadığı sevgiyi, başkasının, necip’in gözlerinde bulan zavallı suat, zamanla süreyya’nın ikisi arasındaki bu münasebeti anlamasıyla onu hayata bağlayan tek şeyi, necip’i, nasıl kaybettiğini izliyoruz bir bakıma.

türk edebiyat tarihinin ilk başarılı * psikolojik romanı olan eylül, bilinç akışı tekniğinin harika kullanıldığı bir kitap olmasının yanında her yönüyle belki de servetifünun döneminin en başarılı romanlarından biri olabilir, o dönemden okuduğum hiçbir roman, bende eylül romanının bıraktığı o etkiyi bırakamadı ki o dönemin romanları beni çok kolay etkilerler, çünkü onlara hayranım.

kitabı okurken sanki kitap karakterleri karşımdaymış da ben onların çırpınışlarına gözlerimle şahit oluyormuşum gibi hissettim, beni büyüleyen bu kitabı bitirmeden kitabı okuduğum o iki günlük sürede rahat edemedim. size de kitabı okumanızı kesinlikle öneririm.

ve son olarak, umarım siz de suat gibi hayatınızın eylül’ünde değilsinizdir, o güzel yapraklarınız dökülmüyordur, tam aksine hayat ağacınız güzel kokulu çiçeklerle doludur. hayatının kışında olanlara da ayrıca selamlar, her güzelliğin bir zorluk ardından geldiğini unutmasınlar. *
devamını gör...

alman din bilimci ve keşiş martin luther’e ait sözdür. türkçe karşılığı “ başka türlü yapamazdım”dır. bir kurultayda yaptığı konuşmanın içinde geçen söz, söylenmesinin üzerinden dört buçuk asırdan fazla geçmesine rağmen hala etkisini sürdürmektedir.

aslında bu sözün geçtiği kurultay diet of worms diye bilinen bir toplantıdır. almanya’nın worms şehrinde yapılan kurultayın amacı martin luther’in yazdığı doksan beş tezi inkar etmeye zorlanmasıdır. worms kurultayı bana bir grup solucanın bir kaya altında oynaşmasını hatırlatır hep nedense.

daha önce tanımını yazdığım doksan beş tez'de martin luther kiliseyi ve kilisenin uygulamalarını gayet saygılı ancak taviz vermez bir şekilde eleştirmiştir. ama bu mantıklı tezler elbette ki kilisenin hoşuna gitmemiştir. bunun sonucunda aslında bir nevi engizisyon sorgulaması olan kurultayda martin luther’dan bu görüşlerini savunması hatta aslında reddetmesi istenmiştir.

ama martin luther başlıkta cümleyi kurmuş ve tezlerini savunmuş, gerçekliğine inandığı şeyleri öldürülme korkusuna kapılmadan savunmuştur. bu kurultaydan sonra serbest bırakılmış olsa da ölüm her an ensesinde olacaktır.

bu cümle bana baldıran zehri içmeyi hakikati reddetmeye tercih eden büyük filozofu hatırlatır bir yanda da. bu tanımı yazmak zorunda hissettim kendimi çünkü başka türlü yapamazdım.
devamını gör...

yıllar önce birçok sözlükte uzun süre yazmıştım. seneler sonra acaba yeniden denesem mi dedim ve burda buldum kendimi. o zamanlar küçüktük daha eğlenceli gelirdi. acaba o atmosferi yeniden yakalayabilecek miyim bilmiyorum ama hadi bakalım. ben geldim sa dslkfldşsf
devamını gör...

nasıl yaşarsak yaşayalım, ömrümüzü neye harcarsak harcayalım; kazanıp kaybettiklerimizin bile hiçbir önemi olmaksızın, hepimizin aklında aklımız ermeye başladığı andan bilincimizi sonsuz bir girdabın içine bırakacağımız ana kadar hep aynı soru dönüp dolaşır : nasıl ve ne zaman öleceğim?

bazılarının kendine göre bir cevabı vardır aslında, bazıları bu konuyu zihninin soğuk ve rüzgarlı koridorlarında hapsetmeye çalışır, kimileriyse sanki lokman hekimin bulup da kaybettiği ya da bize kaybettiğini söylediği ölmezotunu bulmuş gibi davranıp ölüm fikrini ciddiye almamak için uğraşır durur.
aslında bildiğimiz şey şu: hepimiz bir gün, bir şekilde öleceğiz. bunun nasıl olacağı zola’nın bu kitapta anlattığı kadarıyla biraz sosyo-ekonomik durumumuzla ilgili.

bize ölüm hikayeleri anlatmış zola bu küçük öykü kitabında. küçük dediğime bakmayın siz, yerinden kalkmaz bir kitap aslında, ne de olda içinde ölümü taşımakta ve herkes bilir ki ölümle yüzleşmek herkese ağır gelir. yine de tutarsızlıkların fink attığı zihnimin emirlerine uyarak kitaba küçük demeye devam edeceğim. bu küçük kitapta farklı ölüm hikayeleri var. kimi zaman zengin bir adamın ölümü, kimin zaman fukaralığın dibini görmüş bir ailenin küçük oğlunun ölümü. her hikayede yazar elini uzatıp bize dokunuyor gibi. o kadar gerçek hikayeler bunlar. özelikle dördüncü hikayeye dikkat etmenizi öneririm.
devamını gör...

eğer ki görseldeki gibi büyük değil de minimal boyuttaysa ve uyum sağlarsa, göz alıcı rengiyle akvaryum balığı olarak da beslenir.
devamını gör...

geçtiğimiz ay 9. sıradaydım. bu ay ise şimdilik 4. sıradayım. kendimi premier ligde ilk 4'e girip şampiyonlar ligine kalma mücadelesi veren arsenal gibi, tottenham gibi, leicester gibi hissediyorum.

bu ay sonu ilk 10 dışında kalırım muhtemelen. velhasılı sözlük emekçilerinin listesidir.
devamını gör...

teyze anne yarısı ise abla annenin 3/4 dür.
devamını gör...

keşfettiği boğaza (magellan boğazı) adı verilen kaşiftir.

dünyanın yuvarlak olduğunu deniz yoluyla dolaşarak ispat etmiştir.

ayrıca büyük okyanus'un varlığını ortaya çıkarmıştır.
devamını gör...

tutundugun zaman seni uçuran bi balondur.
devamını gör...

kadronun liyakatsızca doldurulma olasılığını geçtim hukuk fakültesi açmadığınız bir bizim evin salonu kaldı.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

biz onu her gün ölüm haberi alarak telafi ediyoruz malesef. bir kişi 10 kişi öldürmüyor ama on kişi on kişiyi öldürüyor. aynı hesaba geliyor .
devamını gör...

ay pek net çıkmamış ama bayrak güzel denk gelmişti:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
(tematik)

okul öncesi, ilk ve orta dereceli okulların çevresinde bulunan ve öğrenci ve yayaların güvenle yolun karşısına geçmesi için ayrılan alandır.
devamını gör...

“insan mutlu olmak ister; bu yüzden berbat haldedir.”

freud.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

(bkz: adını feriha koydum)
devamını gör...

dehşet yorgun ve yoğun geçen bi günün ardından hemmen yatıp dinlenmem gerektiği halde yüzüme buzzz gibi su çarpıp dinlemeye geldiğim yayındır.
severek dinliyoruz gençler; sohbetiniz ve neşeniz boool, daiiiim olsuuuun!
devamını gör...

li ziqi, içeriklerinin konusu taşrada geleneksel çin yaşam şeklidir. . bazen dağdan topladığı çiçeklerle kozmetik malzemesi yapar, bazen büyüttüğü koyunların yünü boyar, eğirir ve pelerin örer, bazen ipek böceği yetiştirir yaşlı ninesine ipek yorgan yapar.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim