maşallah yerine kullanılabilecek alternatif kelime
dilimize pelesenk olmuş bazı kelimelerin ne yazık ki bir muadili yok, olsa dahi kullanım alanına uydurmak zor. çoğunluğun inançlı olduğu bir ülkede yaşıyoruz örneğin sevdiğiniz bir bebeğe, çocuğa çok tatlıymış, çok şekermiş dedikten sonra arkasından o maşallahı demezseniz sizi taşlarlar, niye çünkü demezseniz nazar değer, çocuk yataklara düşer bir şeyler olur. yani duruma göre kullanmak mecburiyetinde kalabilirsiniz. haricinde maşallah, inşallah dedik diye sihirli bir değnek ile inançlı ilan edilmiyoruz değil mi?
devamını gör...
yazarların en sevdiği söz
böylesine güzel bir gökyüzünün altında, bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyordu.
dostoyevski
dostoyevski
devamını gör...
anın fotoğrafı

memleketin en yüksek yerleşim yerlerinden birinde zorunlu hizmet yapıyorum. dışarda tipi var ve hava -15. ev ev olmadığı için sobayı yaktıktan sonra söndüğü anda ev soğuyor.
galiba covid oldum 2 gündür her yerim ağrıyor, iştahım yok, ateşim var titriyorum, öksürük ve hapşırık da var. bugün mutfağa yürüyerek gidemedim. zor bela sadece ıhlamur içtim biraz. umarım fayda eder.
sabaha kadar bu ısıtıcı çalışacak. elektrik faturası muhtemelen 400 tl civarı gelir. yapacak bir şey yok. durumlar bundan ibaret.
edit: prizdrn ve aletten garip sesler çıkıyor. umarım yangın olmaz.
devamını gör...
damızlık kızın öyküsü
orijinal adı the handmaid’s tale olan, aynı isimle dizisi çekilmiş, ülkemizde blu tv’de yayınlanan dizinin kitabı. kitabımız distopik bir roman. yazarın da yine aynı türde bir çok eseri var. ismine bakıldığında insanı rahatsız edeceğini hissettiren bir kurgu olduğunu düşünsek de (ki aslında rahatsız etse de) kadınlara karşı bakışın distopik olarak anlatılışı da diyebiliriz.
margaret atwoodkitabı 1980’lerde yazmış ve 1985’te yayınlanmıştır. atwood romanındaki distopyada güçlü feminist yönü göstermiştir. 2017’den itibaren doğan kitap kitabı yazarın önsözü ile yayımlamaya başlamış ben de bu önsöz içeren basımdan okudum. aynı isimle yapılan dizinin ses getirmesi, sevilmesi sonucu sanıyorum yazar bazı şeyleri açıklamak istemiş bu önsözde. nedenleri ve sonuçları..
kitap hakkında kısa bir bilgi verecek olursam adından anlaşılacağı gibi damızlık olarak kullanılan bir kadının ağzından anlatılıyor. damızlık dendiğinde ne kadar kötü geliyor kulağa değil mi? peki nasıl olmuşlar böyle. kitapta ana karakterin adını asla öğrenemiyoruz çünkü adı bile ondan alınmıştır. doğurganlığı devam ettiği için komutana verilen damızlık kız komutanın adı ve iyelik eki ile anılır. fredinki.. adı budur. şimdiki zaman olarak düşündüğümüz bu distopya bir kadının ağzından anlatılıyor. fredinkinin. damızlık kız olmadan önce eşi luke ve kızı ile normal bir hayat sürerken birden değişen yasa ve politkayla işinden çıkarılan, banka hesabındaki tüm parası eşinin üstüne geçen, bir kadın olarak hiçbir şeye hakkı olmayan bir güne başlıyor. kocası ve kızıyla kaçmak isterken yakalanıyor ve doğurgan olduğu için en alt tabaka olan damızlık kız oluyor. verildiği komutanın evine yerleşiyor, kendinin bir üst katmanı marthalar ve onlara ders veren teyzeler var. haftanın sadece belli günleri pazar için dışarı çıkabiliyor ama konuşması, yanlış bir hareket yapması hatta etrafına bakması bile yasak. sırf bu yüzden kafasında etrafını görmemesi için bir başlık var ve kırmızı giyiniyor. roman karakterin böyle anlarda eski yaşamını hatırlamasıyla, annesine, kocasına. kızına ne olduğunu bilmediği ve yapacağı herhangi bir yanlışta onlara bir şey olmasından korkmasıyla bu düzene alışmaya çalışmasını, hayata tutunma çabasını, iç hesaplaşmalarını anlatıyor bize. çünkü en ufak yanlışta meydanda asılıyorlar. ölüm korkusu, bir yandan artık hatırlanmayacak kadar uzak gelen eski yaşam..
dizi yayınlandığı ilksene çok tutmuştu. benim de “okumadan izlemem” huyum sebebiyle çok merak etmeme rağmen ertelediğim bir yapımdı. sonunda kitabı okuma fırsatım oldu. ama kitap o kadar süründü ki elimde.. 1000kitapta okuduğumu işaretlediğimde 79 gün önce başladığımı gördüm. hatta şu fotoğrafla da başlamaya olan hevesimi paylaşmıştım.

ama kitapta beni tam olarak içine çekmeyen bir şeyler vardı. distopya türünü sevmeme rağmen ve bir kadın olarak konusunun yeterince ilgi çekici olmasına rağmen beklentimin biraz altında kaldı. sanıyorum sürekli olarak geçmişe gidilmesi ama ne ara gitti ne ara günümüz düşüncelerine döndü bunun pek anaşılamıyor oluşu, karakterlerin, yapının da hep bir havada kalışı benim için okuma sürecini uzatan etmenler arasındadır. yine de distopya sevenlere, pek de yapılmayan bir konuyu okumak isteyenlere, üstüne diziyi merak edip benim gibi bekletenlere öneririrm.
son olarak birkaç alıntı ekleyip bitiriyorum
“umut içinde. bunu neden ölü bir insanın mezar taşına yazmışlar ki? uman ölü müydü, yoksa hâlâ yaşayanlar mı?”
“ama bir kez geçti mi kim acıyı anımsayabilir ki? acıdan geriye kalan bir gölgeden ibaret, zihinde bile degil, sadece bedende. acı insanda iz bırakır, ama görülmeyecek kadar derinde. gözden ırak olan, gönülden de ıraktır.”
keyifli okumalar..
not: diziyi izleyince de muhakkak karşılaştırma yapacağım.
margaret atwoodkitabı 1980’lerde yazmış ve 1985’te yayınlanmıştır. atwood romanındaki distopyada güçlü feminist yönü göstermiştir. 2017’den itibaren doğan kitap kitabı yazarın önsözü ile yayımlamaya başlamış ben de bu önsöz içeren basımdan okudum. aynı isimle yapılan dizinin ses getirmesi, sevilmesi sonucu sanıyorum yazar bazı şeyleri açıklamak istemiş bu önsözde. nedenleri ve sonuçları..
kitap hakkında kısa bir bilgi verecek olursam adından anlaşılacağı gibi damızlık olarak kullanılan bir kadının ağzından anlatılıyor. damızlık dendiğinde ne kadar kötü geliyor kulağa değil mi? peki nasıl olmuşlar böyle. kitapta ana karakterin adını asla öğrenemiyoruz çünkü adı bile ondan alınmıştır. doğurganlığı devam ettiği için komutana verilen damızlık kız komutanın adı ve iyelik eki ile anılır. fredinki.. adı budur. şimdiki zaman olarak düşündüğümüz bu distopya bir kadının ağzından anlatılıyor. fredinkinin. damızlık kız olmadan önce eşi luke ve kızı ile normal bir hayat sürerken birden değişen yasa ve politkayla işinden çıkarılan, banka hesabındaki tüm parası eşinin üstüne geçen, bir kadın olarak hiçbir şeye hakkı olmayan bir güne başlıyor. kocası ve kızıyla kaçmak isterken yakalanıyor ve doğurgan olduğu için en alt tabaka olan damızlık kız oluyor. verildiği komutanın evine yerleşiyor, kendinin bir üst katmanı marthalar ve onlara ders veren teyzeler var. haftanın sadece belli günleri pazar için dışarı çıkabiliyor ama konuşması, yanlış bir hareket yapması hatta etrafına bakması bile yasak. sırf bu yüzden kafasında etrafını görmemesi için bir başlık var ve kırmızı giyiniyor. roman karakterin böyle anlarda eski yaşamını hatırlamasıyla, annesine, kocasına. kızına ne olduğunu bilmediği ve yapacağı herhangi bir yanlışta onlara bir şey olmasından korkmasıyla bu düzene alışmaya çalışmasını, hayata tutunma çabasını, iç hesaplaşmalarını anlatıyor bize. çünkü en ufak yanlışta meydanda asılıyorlar. ölüm korkusu, bir yandan artık hatırlanmayacak kadar uzak gelen eski yaşam..
dizi yayınlandığı ilksene çok tutmuştu. benim de “okumadan izlemem” huyum sebebiyle çok merak etmeme rağmen ertelediğim bir yapımdı. sonunda kitabı okuma fırsatım oldu. ama kitap o kadar süründü ki elimde.. 1000kitapta okuduğumu işaretlediğimde 79 gün önce başladığımı gördüm. hatta şu fotoğrafla da başlamaya olan hevesimi paylaşmıştım.

ama kitapta beni tam olarak içine çekmeyen bir şeyler vardı. distopya türünü sevmeme rağmen ve bir kadın olarak konusunun yeterince ilgi çekici olmasına rağmen beklentimin biraz altında kaldı. sanıyorum sürekli olarak geçmişe gidilmesi ama ne ara gitti ne ara günümüz düşüncelerine döndü bunun pek anaşılamıyor oluşu, karakterlerin, yapının da hep bir havada kalışı benim için okuma sürecini uzatan etmenler arasındadır. yine de distopya sevenlere, pek de yapılmayan bir konuyu okumak isteyenlere, üstüne diziyi merak edip benim gibi bekletenlere öneririrm.
son olarak birkaç alıntı ekleyip bitiriyorum
“umut içinde. bunu neden ölü bir insanın mezar taşına yazmışlar ki? uman ölü müydü, yoksa hâlâ yaşayanlar mı?”
“ama bir kez geçti mi kim acıyı anımsayabilir ki? acıdan geriye kalan bir gölgeden ibaret, zihinde bile degil, sadece bedende. acı insanda iz bırakır, ama görülmeyecek kadar derinde. gözden ırak olan, gönülden de ıraktır.”
keyifli okumalar..
not: diziyi izleyince de muhakkak karşılaştırma yapacağım.
devamını gör...
acem kızı
ruhi su o en alışık ve en âşık olduğumuz enstrümanına yani sesine yüklenince bambaşka bir hâle bürünen türkü.
dün gibi veya asırlar öncesi gibi aşina bir zaman diliminden çıkıp geliyor yanımıza, yanığımıza..
sakin sakin okunan bir türkü bu, kim kim için yaktıysa çok sakin, çok güzel sevmiş o kızı o kadar belli ki?
ne bu zamanın gel geç aşklarına benziyor ne de öyle salt bağırma ile iş yaptığını sanıyor, usulca dokunuyor, usulca vuruyor ne varsa yakıp yıkıp geçiyor.
aradan 500 sene de geçse bu ses ve bu türkü aynı şekilde vurup geçecek,hiç değişmeyecek, aynı asillik ve aynı sakinlikle bambaşka insanlara dokunacak, aynı dertten muzdarip olan bambaşka insanlara..
spotify
youtube
dün gibi veya asırlar öncesi gibi aşina bir zaman diliminden çıkıp geliyor yanımıza, yanığımıza..
sakin sakin okunan bir türkü bu, kim kim için yaktıysa çok sakin, çok güzel sevmiş o kızı o kadar belli ki?
ne bu zamanın gel geç aşklarına benziyor ne de öyle salt bağırma ile iş yaptığını sanıyor, usulca dokunuyor, usulca vuruyor ne varsa yakıp yıkıp geçiyor.
aradan 500 sene de geçse bu ses ve bu türkü aynı şekilde vurup geçecek,hiç değişmeyecek, aynı asillik ve aynı sakinlikle bambaşka insanlara dokunacak, aynı dertten muzdarip olan bambaşka insanlara..
spotify
youtube
devamını gör...
yazarı hem takip edip hem de mesajlarını başlıklarını ve tanımlarını engellemek
bazen yanlışlıkla yaptığım eylem. bazen elim çarpıyor, malum telefon ekranı. mesela geçen çok sevdiğim bir yazar olan rimbaud'u engellemişim.* yanlış anlamayınız lütfen.
devamını gör...
filtre kahveyi şekersiz içen insan
süt de eklemiyorsa ağzının tadını bilen insandır.
devamını gör...
istihdam
bir kişi ya da bir grup için çalışılmak üzere iş alanı yaratılması demektir.
büyümekte olan ülkeler için istihdam oranı oldukça önemli bir veridir.
türkiye büyüyen ülkeler kategorisinde gösterilse de istihdam sayısı her geçen gün düşmektedir.
buna bazı ekonomistler suni büyüme derler.
dünyada en çok istihdam sağlayan şirket ise mcdonalds'dır.
büyümekte olan ülkeler için istihdam oranı oldukça önemli bir veridir.
türkiye büyüyen ülkeler kategorisinde gösterilse de istihdam sayısı her geçen gün düşmektedir.
buna bazı ekonomistler suni büyüme derler.
dünyada en çok istihdam sağlayan şirket ise mcdonalds'dır.
devamını gör...
flörtün tam bir mal çıkması
cana geleceğine mala gelsin. hemen kaç kurtar kendini hemen hemen!
devamını gör...
nickaltına yazılınca mutlu olan yazar
bir süredir tadamadığım mutluluk. 'nickaltım öldü mü?' diye düşünmeden edemiyorum.
devamını gör...
trollere kızıp sözlüğü bırakmak
pire için yorgan yakmak demektir. beğenmiyorsanız engelleyin gitsin. neyin tatavası?
devamını gör...
psikopati
bir diğer adıyla psikopatlık. aslında psikopati/psikopatlık halk arasındaki karşılığı kadar dar bir alanı kapsamıyor. psikopati/psikopatlık her türlü akıl hastalığı ve psikolojik rahatsızlığa verilen bir ad. günümüzde psikiyatri alanında empati ve vicdan yoksunu insanlar için kullanılsa da uluslararası hastalık sınıflandırmasında karşılığı yoktur.
psikopatlar aralarındaki benzerliklerden dolayı sıklıkla sosyopatlarla karıştırılsa da onları sosyopatlardan ayıran belirgin yönleri vardır. psikopatlar soğuk kanlıdır ve adeta bir bukalemun gibi hedefleri doğrultusunda ortama muhteşem uyum sağlayabilirken sosyopatlarda sosyal hayatta aksaklıklar görülür. psikopatlar üç aşağı beş yukaru herkesin zihninde canlandırabildiği gibi suça eğilim gösteren vicdansız insanlardır. evet ama bu kadarla sınırlı değil tabi. psikopatların beyin ödül merkezlerindeki bozukluklar sebebiyle müthiş derecede odaklanma yeteneklerinin olduğu bilinmekte. öyle ki bir şeyi istediklerinde onu elde edene kadar başka bir şeye odaklanamıyorlar ve elde ettiklerinde ise normal insanlara kıyasla beyinleri 4 kat daha fazla dopamin salgılıyor. işledikleri suçların cezasından çekinmeme olayı ödüle ulaşmanın onlarda oluşturduğu hazzın büyüklüğüyle de ilişkilendiriliyor.
psikopatların genelinde yüksek bir iq, aşırı manipülasyon yeteneği, beyinlerinin duygu merkezlerindeki( örneğin amigdala) bozukluklar sebebiyle empati eksikliği (öyle ki esnemek onlara bulaşamıyor) ve korku hissinin olmaması gibi belirtiler görülür. psikopatlarda tehlike girdisi beyinde bir yanıt bulmaz. yani kaçmak korkmak gibi yaşamsal refleksleri vermezler. psikopatların bir diğer özellikleri ise aşırı üstünlük duygusu, narsistlik, bencilliktir. amaçları doğrultusunda her türlü kötülüğü, suçu işleyebilirler ve bunun sorumluluğunu alabilecek vicdanları yoktur. psikopatlar duygusuzdur demiştik fakat manipülasyon için çok iyi rol yapabilirler. duyguları sömürmek, psikolojik şiddet de bu insanlarda sık rastlanan bir durumdur. bu insanlar ayrıca kaostan fazlasıyla zevk alır. sosyopatların aksine sosyal yaşamda insanlarla olan ilişkilerinde tam bir ustadırlar. hata yaptıklarında yakalansalar bile topu güzelce göğüslerinde yumuşatıp sizin kalenize atmayı çok iyi bilirler. ayrıca psikopatlar diğer insanlara kıyasla daha az uyurlar, uzun süreli ilişkiler kuramazlar, utanmazlar ve sorumsuzdurlar. araştırmalara göre halk arasında her 100 kişiden biri klinik psikopat. psikopati bir çok kişilik özelliği gibi bir insan özelliği olarak görülmekte ve hastalık olarak tanımlanmıyor. uzmanlara göre bir tedavisi yok. yani onlardan korunmanın en iyi yöntemi onlara yakalanmamak. * )
kaynak
kaynak
psikopatlar aralarındaki benzerliklerden dolayı sıklıkla sosyopatlarla karıştırılsa da onları sosyopatlardan ayıran belirgin yönleri vardır. psikopatlar soğuk kanlıdır ve adeta bir bukalemun gibi hedefleri doğrultusunda ortama muhteşem uyum sağlayabilirken sosyopatlarda sosyal hayatta aksaklıklar görülür. psikopatlar üç aşağı beş yukaru herkesin zihninde canlandırabildiği gibi suça eğilim gösteren vicdansız insanlardır. evet ama bu kadarla sınırlı değil tabi. psikopatların beyin ödül merkezlerindeki bozukluklar sebebiyle müthiş derecede odaklanma yeteneklerinin olduğu bilinmekte. öyle ki bir şeyi istediklerinde onu elde edene kadar başka bir şeye odaklanamıyorlar ve elde ettiklerinde ise normal insanlara kıyasla beyinleri 4 kat daha fazla dopamin salgılıyor. işledikleri suçların cezasından çekinmeme olayı ödüle ulaşmanın onlarda oluşturduğu hazzın büyüklüğüyle de ilişkilendiriliyor.
psikopatların genelinde yüksek bir iq, aşırı manipülasyon yeteneği, beyinlerinin duygu merkezlerindeki( örneğin amigdala) bozukluklar sebebiyle empati eksikliği (öyle ki esnemek onlara bulaşamıyor) ve korku hissinin olmaması gibi belirtiler görülür. psikopatlarda tehlike girdisi beyinde bir yanıt bulmaz. yani kaçmak korkmak gibi yaşamsal refleksleri vermezler. psikopatların bir diğer özellikleri ise aşırı üstünlük duygusu, narsistlik, bencilliktir. amaçları doğrultusunda her türlü kötülüğü, suçu işleyebilirler ve bunun sorumluluğunu alabilecek vicdanları yoktur. psikopatlar duygusuzdur demiştik fakat manipülasyon için çok iyi rol yapabilirler. duyguları sömürmek, psikolojik şiddet de bu insanlarda sık rastlanan bir durumdur. bu insanlar ayrıca kaostan fazlasıyla zevk alır. sosyopatların aksine sosyal yaşamda insanlarla olan ilişkilerinde tam bir ustadırlar. hata yaptıklarında yakalansalar bile topu güzelce göğüslerinde yumuşatıp sizin kalenize atmayı çok iyi bilirler. ayrıca psikopatlar diğer insanlara kıyasla daha az uyurlar, uzun süreli ilişkiler kuramazlar, utanmazlar ve sorumsuzdurlar. araştırmalara göre halk arasında her 100 kişiden biri klinik psikopat. psikopati bir çok kişilik özelliği gibi bir insan özelliği olarak görülmekte ve hastalık olarak tanımlanmıyor. uzmanlara göre bir tedavisi yok. yani onlardan korunmanın en iyi yöntemi onlara yakalanmamak. * )
kaynak
kaynak
devamını gör...
dünya dışı zeki yaşam formuyla karşılaşsanız ona soracağınız ilk soru
her şeyin kuramına göre genel görelilik ve kuantum mekaniğinin birleştirilmesi mümkün mü? eğer mümkünse bütün cevaplar burda mı yatıyor?
devamını gör...
sakın sen onlara uyma
melek mosso'nun şarkı sözlerinde geçen cümledir.
ı̇nsanlar aşka küsmüş, sen onlar gibi olma
kimseler sevmiyor, sakın onlara uyma
eller anlamaz seni o bebeksi yanınla
sana ben gerek zaten
aynı zamanda minnoş arkadaşlarım olduğu için annemin bana değil arkadaşlarıma söylediğine de benzer.sakın siz nuhunkedisi'ne uymayın
ı̇nsanlar aşka küsmüş, sen onlar gibi olma
kimseler sevmiyor, sakın onlara uyma
eller anlamaz seni o bebeksi yanınla
sana ben gerek zaten
aynı zamanda minnoş arkadaşlarım olduğu için annemin bana değil arkadaşlarıma söylediğine de benzer.sakın siz nuhunkedisi'ne uymayın
devamını gör...
en sevilen izel şarkısı
tabii ki ah yandım.
devamını gör...
başörtülü biri ile evlenmek
ayrımcılık ile ilgili kafaların ne kadar da karışık olduğunu gösteren, saçma salak yanıtların geldiği bir başlık olmuştur.
insanların seçerek edindikleri kimlikler dolayısıyla onları hayatına katıp katmamak ayrımcılık değildir.
doğru anlayın, seçtikleri yüzünden de zararlı olmayan kimseye müdahale hakkımız olmaz, bu ayrı bir mesele. istersen dünyadaki en sevmediğin görüşlere, akımlara ait hissetsin, kötü davranmak hakkımız olmaz, en fazla münakaşa edebiliriz.
kaldı ki başörtüsü eğer kişinin seçerek yaptığı bir tercih ise beraberinde hayatın her alanında kişinin nasıl davranacağıyla ilgili birçok şart getiren bir şeydir. dinin emirlerini yerine getiren bir kişi misal içki konusunda, gidilecek restoranlar konusunda, gidilecek tatiller konusunda ve en önemlisi çocuklara verilecek değerler konusunda vs. vs. belli bir çerçeve içinde olacaktır.
evleneceğiniz insanın hayata bakış açısı ve davranışlarının çerçevesi sizin için önemli olmamalı yani, bunu mu diyorsunuz?
işbu entry başörtüsü emrine inanmak ve inanmamak, dindar veya inançsız olmakla ilgili hiçbir olumlu/olumsuz görüş içermemektedir. ancak herkes kendine denk olanı bulmalıdır.
hatta küçük bir anektod düşeyim, seküler sülalemde çok da sevdiğim bir gelinimiz evlendikten sonra dini değerlere düştüğü ve eşiyle hayat görüş ve günlük pratiklerinde sürekli çatışma yaşadığı için birkaç sene sonra boşandılar ne yazık ki…
insanların seçerek edindikleri kimlikler dolayısıyla onları hayatına katıp katmamak ayrımcılık değildir.
doğru anlayın, seçtikleri yüzünden de zararlı olmayan kimseye müdahale hakkımız olmaz, bu ayrı bir mesele. istersen dünyadaki en sevmediğin görüşlere, akımlara ait hissetsin, kötü davranmak hakkımız olmaz, en fazla münakaşa edebiliriz.
kaldı ki başörtüsü eğer kişinin seçerek yaptığı bir tercih ise beraberinde hayatın her alanında kişinin nasıl davranacağıyla ilgili birçok şart getiren bir şeydir. dinin emirlerini yerine getiren bir kişi misal içki konusunda, gidilecek restoranlar konusunda, gidilecek tatiller konusunda ve en önemlisi çocuklara verilecek değerler konusunda vs. vs. belli bir çerçeve içinde olacaktır.
evleneceğiniz insanın hayata bakış açısı ve davranışlarının çerçevesi sizin için önemli olmamalı yani, bunu mu diyorsunuz?
işbu entry başörtüsü emrine inanmak ve inanmamak, dindar veya inançsız olmakla ilgili hiçbir olumlu/olumsuz görüş içermemektedir. ancak herkes kendine denk olanı bulmalıdır.
hatta küçük bir anektod düşeyim, seküler sülalemde çok da sevdiğim bir gelinimiz evlendikten sonra dini değerlere düştüğü ve eşiyle hayat görüş ve günlük pratiklerinde sürekli çatışma yaşadığı için birkaç sene sonra boşandılar ne yazık ki…
devamını gör...
yanlış anlaşılmak
en çok gönül işlerinde mesai yapar.
devamını gör...
yeni gelin itemleri
"inan hiç beklemediğin anda oluyor"
bu nasıl kalıplaşmış bir cümledir yaa??
hepsi aynı şeyi söylüyor ama neredeyse hepsiii!
evlenince kodlama falan mı yapıyorlar bunlara da gidin aynı şeyleri söyleyin milleti darlayın mı deniliyor. üstleri kim bunların kardeşimm hedef bekarlar mı?? *
geçen gün gelmiş eve bunları söylüyor.
yok her şey dört ay içinde olmuş bitmiş de yok ne olduğunu anlamamış da.. aynen kanka seni çarşıda gördüğümüzde kaynanan, kayınbaban, anan vs toplanmış tavaf ediyordunuz orayı burayı. kessssiin hiç beklemiyordun hiç planında yoktu okay.
hanımefendi yaşımı soruyor sonra diyor ki "talibin var mı" * he var gel evlendir.
en kötüsü de evlendiği için kendisinin rütbe atladığını zannediyor olması. o artık evli bir kadın, resmi belgelerle düzüştüğü biri var evet o yüzden omzuna bir yıldız daha eklendi.
bu nasıl kalıplaşmış bir cümledir yaa??
hepsi aynı şeyi söylüyor ama neredeyse hepsiii!
evlenince kodlama falan mı yapıyorlar bunlara da gidin aynı şeyleri söyleyin milleti darlayın mı deniliyor. üstleri kim bunların kardeşimm hedef bekarlar mı?? *
geçen gün gelmiş eve bunları söylüyor.
yok her şey dört ay içinde olmuş bitmiş de yok ne olduğunu anlamamış da.. aynen kanka seni çarşıda gördüğümüzde kaynanan, kayınbaban, anan vs toplanmış tavaf ediyordunuz orayı burayı. kessssiin hiç beklemiyordun hiç planında yoktu okay.
hanımefendi yaşımı soruyor sonra diyor ki "talibin var mı" * he var gel evlendir.
en kötüsü de evlendiği için kendisinin rütbe atladığını zannediyor olması. o artık evli bir kadın, resmi belgelerle düzüştüğü biri var evet o yüzden omzuna bir yıldız daha eklendi.
devamını gör...
evrim teorisi
öncelikle teori nediri kısaca açıklamak gerekir;
bilimde bir olgunun, sürekli olarak doğrulanmış gözlem ve deneyler baz alınarak yapılan bir açıklamasıdır. teori, herhangi bir olayı, vakayı, görüngüyü açıklamak için kullanılan düşünce sistemidir. genel anlamda, kuram, bir düşüncenin genel, soyut ve rasyonel olmasıdır. bu anlamla evrim bir teoridir, ıspatlanmamıştır tezini savunmak doğru değildir.
evrim, özellikle dindar kesimin kabul etmedigi ancak gerçekci bir karşı görüş de sunamadığı alandır. sadece islamiyet degil, hiçbir din bu konuda yeterli bilgi vermemiş, yaradılışa dair anlatılanlar ise zamanla çürütülmüşür. özellikle coğrafi keşifler, dünya üzerine bilinen tüm dinlerin argümanlarını tümden çürütmüştür. bir dipnot olarak darwin’in bir papaz olduğunu hatırlatalım.
evrim teorisini anlatmak uzun sürecektir. ancak bir link verelim. zamanı ve ilgisi olanlar izlesin.
evrimegider
bilimde bir olgunun, sürekli olarak doğrulanmış gözlem ve deneyler baz alınarak yapılan bir açıklamasıdır. teori, herhangi bir olayı, vakayı, görüngüyü açıklamak için kullanılan düşünce sistemidir. genel anlamda, kuram, bir düşüncenin genel, soyut ve rasyonel olmasıdır. bu anlamla evrim bir teoridir, ıspatlanmamıştır tezini savunmak doğru değildir.
evrim, özellikle dindar kesimin kabul etmedigi ancak gerçekci bir karşı görüş de sunamadığı alandır. sadece islamiyet degil, hiçbir din bu konuda yeterli bilgi vermemiş, yaradılışa dair anlatılanlar ise zamanla çürütülmüşür. özellikle coğrafi keşifler, dünya üzerine bilinen tüm dinlerin argümanlarını tümden çürütmüştür. bir dipnot olarak darwin’in bir papaz olduğunu hatırlatalım.
evrim teorisini anlatmak uzun sürecektir. ancak bir link verelim. zamanı ve ilgisi olanlar izlesin.
evrimegider
devamını gör...
