ispanyol gribi
1918-1920 yılları arasında influenza virüsüne bağlı olarak dünya nüfusunun yaklaşık olarak 3'te 1'ini etkilemiş bir pandemidir. influenza virüsü temel olarak kaz benzeri kuş türlerinde bulunur. bu virüs insanlara geçişini ise domuzlar üzerinden gerçekleştirir.
ispanyol gribi, 18 ay içinde 50 ile 100 milyon arası insanın (o dönemde yaşayan nüfusunun %3'ü) ölümüne sebep olarak insanlık tarihinde bilinen en büyük salgın olmuştur.
genel olarak 3 dalga şeklinde gerçekleştiği düşünülen ispanyol gribinin ilk dalgasında hastalığa yakalanan kişilerde genel olarak grip benzeri semptomlar tespit edilmiştir. ağustos ayı itibari ile başlayan salgının ikinci dalgası ölümcül seyretmiş ve bu seyir değişikliğinin altında yatan neden olarak virüsün ilk dalga sırasında geçirdiği bir mutasyon sorumlu tutulmuştur.
yaklaşık olarak 6 ay süren ispanyol gribinin ikinci dalgası, dünya muharebesinin etkisiyle yiyecek ve diğer kaynaklar konusunda zorda bulunan avrupa ülkelerinde ispanyol gribinin en ağır seyrettiği dönemi oluşturur. salgının bu döneminde hayatını kaybeden insan sayısının pik yapması, ikinci dalganın dünyanın farklı noktalarında aynı anda başlaması nedeniyle olduğu düşünülmektedir.
ispanyol gribine bağlı olarak kişilerde oluşan ve ölümcül bir seyir izleyebilen belirtiler genel itibari ile şu şekildedir:
burun kanaması
zatürre
ensefalit (beyin dokusunun iltihaplanması)
40 dereceyi geçen ateş
nefritik sendrom gibi böbrek problemleri
koma
salgın ispanya'da başlamamasına rağmen ispanyol nezlesi olarak adlandırılmasının sebebi ise ispanya'nın, birinci dünya savaşı'nda yer almamış olması ve askerî sansür nedeniyle diğer avrupa devletlerinde salgından söz edilmezken ispanyol basınının salgın konusunu ilk kez gündeme getirmiş olmasıdır.
türkçede 1918'den itibaren "ispanyol nezlesi" sözcüğü grubu kullanılmıştır.
ispanyol nezlesi ilk kez 11 mart 1918'de abd'nin new mexico eyaletinde tespit edildi.
salgın 1918 eylül-kasım aylarında zirve noktasına ulaşmış ve osmanlı dahil tüm dünya ülkelerini etkilemiştir. hindistan'da ?17 milyon kişi, yani ülke nüfusunun %5'i bu hastalıktan ölmüştür. abd'de nüfusun yaklaşık %28'i hastalığa yakalanmış ve 500.000 -675.000 kişi hayatını kaybetmiştir. britanya'da yaklaşık 250.000, fransa'da yaklaşık 400.000 kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. fiji adalarında nüfusun %14'ü iki haftalık bir süre içinde ispanyol nezlesi'nden ölmüştür.
hastalığa dönemin önemli isimlerinden de yakalananlar olmuştur. max weber, ressam gustav klimt, ispanya kralı xııı. alfonso ve sophie halberstadt freud bu kişiler arasında sayılabilir. metin özata’nın yazdığı kitaba göre gazi mustafa kemal atatürk de samsun'a hareket etme hazırlıkları içerisindeyken bu hastalığa yakalanmış ve hastalığı beşiktaş'taki evinde atlatmıştır.
ispanyol gribi, 18 ay içinde 50 ile 100 milyon arası insanın (o dönemde yaşayan nüfusunun %3'ü) ölümüne sebep olarak insanlık tarihinde bilinen en büyük salgın olmuştur.
genel olarak 3 dalga şeklinde gerçekleştiği düşünülen ispanyol gribinin ilk dalgasında hastalığa yakalanan kişilerde genel olarak grip benzeri semptomlar tespit edilmiştir. ağustos ayı itibari ile başlayan salgının ikinci dalgası ölümcül seyretmiş ve bu seyir değişikliğinin altında yatan neden olarak virüsün ilk dalga sırasında geçirdiği bir mutasyon sorumlu tutulmuştur.
yaklaşık olarak 6 ay süren ispanyol gribinin ikinci dalgası, dünya muharebesinin etkisiyle yiyecek ve diğer kaynaklar konusunda zorda bulunan avrupa ülkelerinde ispanyol gribinin en ağır seyrettiği dönemi oluşturur. salgının bu döneminde hayatını kaybeden insan sayısının pik yapması, ikinci dalganın dünyanın farklı noktalarında aynı anda başlaması nedeniyle olduğu düşünülmektedir.
ispanyol gribine bağlı olarak kişilerde oluşan ve ölümcül bir seyir izleyebilen belirtiler genel itibari ile şu şekildedir:
burun kanaması
zatürre
ensefalit (beyin dokusunun iltihaplanması)
40 dereceyi geçen ateş
nefritik sendrom gibi böbrek problemleri
koma
salgın ispanya'da başlamamasına rağmen ispanyol nezlesi olarak adlandırılmasının sebebi ise ispanya'nın, birinci dünya savaşı'nda yer almamış olması ve askerî sansür nedeniyle diğer avrupa devletlerinde salgından söz edilmezken ispanyol basınının salgın konusunu ilk kez gündeme getirmiş olmasıdır.
türkçede 1918'den itibaren "ispanyol nezlesi" sözcüğü grubu kullanılmıştır.
ispanyol nezlesi ilk kez 11 mart 1918'de abd'nin new mexico eyaletinde tespit edildi.
salgın 1918 eylül-kasım aylarında zirve noktasına ulaşmış ve osmanlı dahil tüm dünya ülkelerini etkilemiştir. hindistan'da ?17 milyon kişi, yani ülke nüfusunun %5'i bu hastalıktan ölmüştür. abd'de nüfusun yaklaşık %28'i hastalığa yakalanmış ve 500.000 -675.000 kişi hayatını kaybetmiştir. britanya'da yaklaşık 250.000, fransa'da yaklaşık 400.000 kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. fiji adalarında nüfusun %14'ü iki haftalık bir süre içinde ispanyol nezlesi'nden ölmüştür.
hastalığa dönemin önemli isimlerinden de yakalananlar olmuştur. max weber, ressam gustav klimt, ispanya kralı xııı. alfonso ve sophie halberstadt freud bu kişiler arasında sayılabilir. metin özata’nın yazdığı kitaba göre gazi mustafa kemal atatürk de samsun'a hareket etme hazırlıkları içerisindeyken bu hastalığa yakalanmış ve hastalığı beşiktaş'taki evinde atlatmıştır.
devamını gör...
glottochronology
t: antik grekçe* glotto* ve chronology sözcüklerinden oluşan, diller arasındaki tarihsel ilişkiyi ortaya çıkarmayı hedefleyen ve istatistiğe dayalı, daha çok tarihsel-karşılaştırmalı dil bilimle* ilgili olan, ilkin morris swadesh'in 1950'li yıllarda teklif ettiği bir yöntem etrafında gelişen ve bir bilim dalı.
temel amacı, "dillerin ata dilden ne zaman koptuklarını temel sözcüklerden* yola çıkarak belirmek"tir. swadesh kendi yöntemini, "tıpkı kimya'da karbon 14 metodu ile organik maddelerin tarihlendirmesi yapılabiliyorsa dillerinki de yapılabilir" varsayımı üzerine kurar. bunun doğrultusunda ise günümüzde swadesh list denilen* temel sözcükler üzerine kurulu bir liste hazırlar.* liste başta 500 kelimedir, çeşitli elemeler yaparak sözcük sayısını 100'e indirilir. bugün kullanılan ise yine swadesh'in genişlettiği 207 kelimelik listedir. 200 küsurlu bu listedeki temel kelimeler karşılaştırmaları yapılan dillere göre değişebilir. örneğin türk dilleri için 301 kelime temel alınır. buradan
mezkur listeye dayanan yöntemin formülü şudur:
t (t: bin yıllık zaman dilimi) = log(c) (c: listedeki kelimelerin korunma oranı) / 2 log (r) (r: listedeki kelimelerin değişme oranı)
starostin yöntemini kullanan anna dybo'nun türk dillerinin tarihlendirilmesi meselesi üzerine yaptığı detaylı çalışmayı şuradan inceleyebilirsiniz.
temel amacı, "dillerin ata dilden ne zaman koptuklarını temel sözcüklerden* yola çıkarak belirmek"tir. swadesh kendi yöntemini, "tıpkı kimya'da karbon 14 metodu ile organik maddelerin tarihlendirmesi yapılabiliyorsa dillerinki de yapılabilir" varsayımı üzerine kurar. bunun doğrultusunda ise günümüzde swadesh list denilen* temel sözcükler üzerine kurulu bir liste hazırlar.* liste başta 500 kelimedir, çeşitli elemeler yaparak sözcük sayısını 100'e indirilir. bugün kullanılan ise yine swadesh'in genişlettiği 207 kelimelik listedir. 200 küsurlu bu listedeki temel kelimeler karşılaştırmaları yapılan dillere göre değişebilir. örneğin türk dilleri için 301 kelime temel alınır. buradan
mezkur listeye dayanan yöntemin formülü şudur:
t (t: bin yıllık zaman dilimi) = log(c) (c: listedeki kelimelerin korunma oranı) / 2 log (r) (r: listedeki kelimelerin değişme oranı)
starostin yöntemini kullanan anna dybo'nun türk dillerinin tarihlendirilmesi meselesi üzerine yaptığı detaylı çalışmayı şuradan inceleyebilirsiniz.
devamını gör...
yedinci dem
üç kişiler sözlükte. diğer ikisi de yeşilevham ve güneş. benim için, benim açımdan, naçizane.
o kadar seviyorum ki onları okumayı, hiç iletişmesem de ya da pek az, o kadar yakın hissettiriyorlar ki kendilerini bana benim anlatım kabiliyetim yetmez bunun ifadesine. çok acayip. çok hisli. çok gizli.
o kadar seviyorum ki onları okumayı, hiç iletişmesem de ya da pek az, o kadar yakın hissettiriyorlar ki kendilerini bana benim anlatım kabiliyetim yetmez bunun ifadesine. çok acayip. çok hisli. çok gizli.
devamını gör...
dünyayı yıkadım üç bidon su gitti
bir sokak filozofundan duyduğum cümledir.
bir gün erken saatlerde mesai öncesi kafa toplamak ve entelliğime entellik katmak için yeni nesil kahvecilerden birinde oturmuşken maruz kaldığım ve entelektüel sistemimi alt üst eden cümledir.
sabah erken bir saat olduğu için kahvecinin sigara içilebilen açık alanında tek başıma oturmuş bazı kafa sözlük yazarlarının “kız düşürmek” için yapıldığını iddia ettiği kitap okuma eylemine dalmışken önce yalnız olduğum için kafa sözlük yazarlarının beklentisini boşa çıkardığımı sonra da yanı başımda biten uçan hollandalıya benzeyen arkadaşı fark ettim.
uçan hollandalı benden para istedi tam da düşündüğüm gibi ancak verdiğim kağıt parayı kabul etmedi ben de cebimdeki olanca bozuk parayı verdim kendisine. aldı cebine attı ama gitmedi.
bir de sigara istedi benden. çıkardım verdim bir dal, yaktım da sigarasını. ama yine de gitmedi. benim de soru sormaktan başka çarem kalmadı. oturup kahve içen, cebinde parası olan ve kitap okuyan ben olduğum için daha korunaklı ve üstün bir konumda hissettiğim için kendimi. parayla ne yapacağını sordum ya içki ya sigara alacağını düşünerek. ama beklemediğim bir cevap aldım. bana dedi ki;
“ dünyayı yıkadım, üç bidon su gitti. su alacağım.”
ben yıllarca kafka okumuş adamım. felsefe ve psikoloji öğrenmek için ciltlerce kitap bitirdim. böyle bir cümle ile dumura uğramak beklediğim bir şey değildi. çantamda başka bozuk para var mı diye baktım. bulduğum birkaç bozukluğu daha verdim abiye. sigara paketini de öyle.
sokak filozofu gidince de kitabı kapattım. slavoj zizek kusuruma bakmasın artık.
bir gün erken saatlerde mesai öncesi kafa toplamak ve entelliğime entellik katmak için yeni nesil kahvecilerden birinde oturmuşken maruz kaldığım ve entelektüel sistemimi alt üst eden cümledir.
sabah erken bir saat olduğu için kahvecinin sigara içilebilen açık alanında tek başıma oturmuş bazı kafa sözlük yazarlarının “kız düşürmek” için yapıldığını iddia ettiği kitap okuma eylemine dalmışken önce yalnız olduğum için kafa sözlük yazarlarının beklentisini boşa çıkardığımı sonra da yanı başımda biten uçan hollandalıya benzeyen arkadaşı fark ettim.
uçan hollandalı benden para istedi tam da düşündüğüm gibi ancak verdiğim kağıt parayı kabul etmedi ben de cebimdeki olanca bozuk parayı verdim kendisine. aldı cebine attı ama gitmedi.
bir de sigara istedi benden. çıkardım verdim bir dal, yaktım da sigarasını. ama yine de gitmedi. benim de soru sormaktan başka çarem kalmadı. oturup kahve içen, cebinde parası olan ve kitap okuyan ben olduğum için daha korunaklı ve üstün bir konumda hissettiğim için kendimi. parayla ne yapacağını sordum ya içki ya sigara alacağını düşünerek. ama beklemediğim bir cevap aldım. bana dedi ki;
“ dünyayı yıkadım, üç bidon su gitti. su alacağım.”
ben yıllarca kafka okumuş adamım. felsefe ve psikoloji öğrenmek için ciltlerce kitap bitirdim. böyle bir cümle ile dumura uğramak beklediğim bir şey değildi. çantamda başka bozuk para var mı diye baktım. bulduğum birkaç bozukluğu daha verdim abiye. sigara paketini de öyle.
sokak filozofu gidince de kitabı kapattım. slavoj zizek kusuruma bakmasın artık.
devamını gör...
entry nick uyumu
bu sefer entry yok ama bir yaşanmışlık var. annem az evvel sen rahatsızsın al ıhlamur iç dedi. güldüm ama bir şey diyemedim*.
devamını gör...
abartılan diziler
avrupa yakası.
devamını gör...
şırıngayla vücuda enjekte edilebilen çip geliştirilmesi
keşke tek derdimiz vücudumuza çip yerleştirildi mi olsa.
devamını gör...
zor günlerden geçenlerin en iyi bildiği şey
freni tutmayan bir araba ile hiç bilmediğin bir yolda ve karanlıkla ilerlemek gibi sanırım bazen; kaybolmuş gibi, çaresiz gibi hissediyorsun.
yardım çağırmak için durman imkansız, telefonunun da şarjı bitmiş üstelik. yapayalnızsın. sonradan anlatsan abartıyorsun diyecekler kesin sana.
sonra alışıyorsun karanlığa da frenin tutmamasına da. yavaş yavaş paniğin geçiyor, direksiyonu daha sıkı kavrıyor, yola daha dikkatli bakıyorsun. kolların-boynun ağrıyor belki ama dayanabildiğin kadar dayanıyorsun.
sonra artık bir karar vermen gerekiyor ve bodoslama giriyorsun önüne gelen yere.
sonra eğer tam kapsamlı yaptırdıysan kasko karşılıyor her şeyi...
- hep geçer diyorlar ya olric..
sence geçer mi ?
- geçer elbet efendim;
bazısı teğet geçer,
bazısı deler geçer,
bazısı deşer geçer,
bazısı parçalar geçer.
ama mutlaka geçer ..
oğuz atay
yardım çağırmak için durman imkansız, telefonunun da şarjı bitmiş üstelik. yapayalnızsın. sonradan anlatsan abartıyorsun diyecekler kesin sana.
sonra alışıyorsun karanlığa da frenin tutmamasına da. yavaş yavaş paniğin geçiyor, direksiyonu daha sıkı kavrıyor, yola daha dikkatli bakıyorsun. kolların-boynun ağrıyor belki ama dayanabildiğin kadar dayanıyorsun.
sonra artık bir karar vermen gerekiyor ve bodoslama giriyorsun önüne gelen yere.
sonra eğer tam kapsamlı yaptırdıysan kasko karşılıyor her şeyi...
- hep geçer diyorlar ya olric..
sence geçer mi ?
- geçer elbet efendim;
bazısı teğet geçer,
bazısı deler geçer,
bazısı deşer geçer,
bazısı parçalar geçer.
ama mutlaka geçer ..
oğuz atay
devamını gör...
dinamo kiev
hafızam beni yanıltmıyorsa nazilerin kafayı iyiden iyiye kırdığı yıllardı. barbarossa harekatı işlevsel hale gelmiş, hitlerin psikopatları ukrayna kapılarına dayanmıştı. ortalık kan revan. hal böyle olunca dinamo kiev'li futbolcuların büyük bir bölümü cephenin yolunu tuttu. kimi bu direniş esnasında öldü, kimi esir düştü, kimi de kefeni kıl payı yırtıp geri döndü. anlayacağınız sovyetler tarihinin en başarılı takımlarından birisi olan dinamo kiev yok oldu gitti. kulüp kapandı. benim anlatacağım olaylara tanıklık etmem ise tamamen tesadüfi. elbette bizde yeteneğimiz üst düzeyde olsun, kiev'de top koşturalım isterdik ama konu futbol olunca tanrı vergi affına gitmiş ve bizi yeteneksizlik abidesi olarak kiev meydanına dikmiş, elimize de fırın küreğini tutuşturmuş. yani o dönemler yetenek tanımım fırına ekmek sürmekle sınırlı. hatta bazen ekmekleri geri çıkarırken sıkıntı bile yaşıyorum ancak konu bu değil. neyse bir gün çok sıkıldım ve fırının kapısına çıkıp bir sigara yaktım. bizim fırının sahibi kordik ise sigara düşmanı bir adam, henüz ilk nefesi ciğerlerime çekmiştim ki tepemde bitiverdi. at şu lanet şeyi diye bağırmaya başladı. tam panikle sigarayı söndürüyordum ki, gülerek yanımıza yaklaşan boylu poslu bir adam kurtarıcım oldu. kordik bana olan ilgisini kaybetmişti. şen bir kahkaha patlatarak fırına gelen adama sarıldı. sonradan öğrendim ki, bu adam dinamo kiev takımının efsane kalecisi nikolai trusevich'miş ve benim tarihe tanıklığım kendisinin benimle aynı fırında çalışmaya başlaması sayesinde gerçekleşti.
kordik, nikolai ile her gün ateşli şekilde bir şeyler konuşuyor ve onu dinamo kiev'i yeniden kurması konusunda ikna etmeye çalışıyordu. ben ise hamur yoğuruyor, fırına ekmek atıyor, fırından ekmek çekiyor ve sonrasında, evet takımı yeniden kurmalısınız diyerek çaktırmadan sigara içmeye kaçıyordum. bir kaç gün böyle geçtikten sonra nikolai baskılara dayanamadı ve takımı yeniden kurma konusunda öncülük etme kararı aldı. ancak eski kiev oyuncularının hepsine ulaşabilmek mümkün değildi. yukarıda da yazmış olduğum üzere bazıları ölmüş bazıları ise esir kamplarında hayatta kalmaya çalışıyordu. uzun uğraşlar sonunda nikolai 8 kişi toplamıştı. arkadaşları ile fırına gelmiş ve eksik üç kişiyi nereden bulacaklarını tartışıyorlardı. tabi ben durur muyum atladım hemen mevzuya, ben oynarım dedim. hepsi garip garip yüzüme baktı. kordik fırın küreği ile ağzıma vurmak ister gibi hareketler yapıyordu. olayı hemen üzerimden atmalıydım. ''peki takımın adı ne olacak?'' diye sordum. afallama sırası şimdi onlardaydı. onlar kem küm ederken, bu almanlar size dinamo kievi tekrar kurma imkanını vermezler biliyorsunuz değil mi? diye ekledim. nikolai doğru diyerek başıyla onayladı. işte o anda, tarihi elimde fırıncı küreği ile yazmaya başlamıştım. sonrasında kiev'de fırıncılar lakabı ile anılacak olan fc start kulübü, gizli dinamo kiev olarak, çalıştığım fırıncıda kurulmuş oldu. eksik üçlüyü ise lokomotiv takımından tamamladılar. ben ise üzerime düşen her görevi yapmaya ant içmiştim. birinci yedek ve top toplayıcı olarak ekibe dahil oldum.
yerel lige çok hızlı girdik. geleni geçeni dümdüz ediyorduk. macar ve romen garnizon takımlarını falan ezdik geçtik. bu maçlarda inanılmaz şekilde top topladığım için ziyadesiyle takdir edildim. yıldızım parlamaya başlamıştı. naziler fırıncıların yükselişinden rahatsızdı. haddimizi bildirmek niyetiyle bize maç teklifinde bulundular. vali, general, üstün insan eberhardt bizim çocuklarla maç yaparsanız size idman yapmanız için stat ayarlarım diyerek, gönlümüzü çaldı. tabi biz bu esnada bir kaç toplama işgalci takımı yendiğimiz için kulağımızın çekilmek istendiğinin farkındaydık. sonuç olarak adamlar karşımıza hava kuvvetlerinin yenilmez armadası flakelf'i çıkardılar. üstün alman teknolojisi olan bu takımı evire çevire 5-1 yendik ve ben o gün hiç yoksa 20-25 tane top toplayarak yine maçın yıldızı olmuştum. almanlar çok sinirlenmişlerdi. maçın sonucunun duyulmaması için hepimizi kulaklarımızdan tuttukları gibi evlerimize götürdüler. üç gün sonra ise sanki ilk kez oynanıyormuş gibi rövanş maçının duyurusunu yaptılar.
9 ağustos 1942 günü sahaya çıktık. tribünler alman askerleri ile doluydu. o, bu, değil de en çok zoruma giden şey hakemin ss subayı olduğunu görmek oldu. ama daha da fenası varmış. hakem yanımıza geldi ve seremonide bizden nazi selamı vermemizi istedi. işte bu ahval ve şerait içerisinde sovyet spor selamı vererek ''yaşa spor'' diye bağırdık. ben taç çizgisinin oradaydım ama sesim çok gürdür. bütün stat duymuştur diye düşünüyorum. adamlar maça bizimkileri döverek başladı. hakem ss subayı olunca, o gün saha da bizi rahat rahat dövdüler. ama üçün birini de aldılar zira ilk yarı 3-1 bizim lehimize bitti. hakem efendi soyunma odasına gelerek yenilmemiz gerektiğiniz yenilmezsek sonumuzun çalışma kampları olacağını söyledi ve ekledi; ''çalışmak özgürleştirir!'' bu haleti ruhiye içerisinde ikinci yarıya çıktık ve 35-40 top topladığım ikinci yarıyı da 5-3 önde tamamladık. ama asıl mevzu bu değil. asıl mevzu klimenko'nun yaptığı şeydi. nazileri tespih tanesi gibi ipe dizdi, alman kaleciyi de geçip, kale çizgisinden topu gerisin geriye vurdu. işte o an almanlara karşı asıl zafer kazanılmıştı. almanlar sözlerini tuttular, bazı oyuncular idam edildi. bazı oyuncular toplama kamplarına gönderildi, bazıları ise işkencelerden geçti.
onlar adına yapılan anıt; ''kazandığınız zafer unutulmayacak korkusuz kahramanlar.''

işte o muhteşem 11... ben de oradayım ama kendimi ifşa etmeyi düşünmüyorum. bulabiliyorsanız bulun.

tabi bu muazzam hikaye beyaz perdeye de ilham kaynağı oldu. escape to victory (zafere kaçış) ve ket felidö a pokolban (cehennemde iki devre) bu olaydan esinlenerek çekilmiştir. tabi her iki filme verdiğimiz katkıda yadsınamaz lakin konumuz bu değil.
hülasa; bu direniş dinamo kiev tarihine altın harflerle kazınmıştır.
tanım: dinamo kiev tarihine altın harflerle kazınan direniş *
kordik, nikolai ile her gün ateşli şekilde bir şeyler konuşuyor ve onu dinamo kiev'i yeniden kurması konusunda ikna etmeye çalışıyordu. ben ise hamur yoğuruyor, fırına ekmek atıyor, fırından ekmek çekiyor ve sonrasında, evet takımı yeniden kurmalısınız diyerek çaktırmadan sigara içmeye kaçıyordum. bir kaç gün böyle geçtikten sonra nikolai baskılara dayanamadı ve takımı yeniden kurma konusunda öncülük etme kararı aldı. ancak eski kiev oyuncularının hepsine ulaşabilmek mümkün değildi. yukarıda da yazmış olduğum üzere bazıları ölmüş bazıları ise esir kamplarında hayatta kalmaya çalışıyordu. uzun uğraşlar sonunda nikolai 8 kişi toplamıştı. arkadaşları ile fırına gelmiş ve eksik üç kişiyi nereden bulacaklarını tartışıyorlardı. tabi ben durur muyum atladım hemen mevzuya, ben oynarım dedim. hepsi garip garip yüzüme baktı. kordik fırın küreği ile ağzıma vurmak ister gibi hareketler yapıyordu. olayı hemen üzerimden atmalıydım. ''peki takımın adı ne olacak?'' diye sordum. afallama sırası şimdi onlardaydı. onlar kem küm ederken, bu almanlar size dinamo kievi tekrar kurma imkanını vermezler biliyorsunuz değil mi? diye ekledim. nikolai doğru diyerek başıyla onayladı. işte o anda, tarihi elimde fırıncı küreği ile yazmaya başlamıştım. sonrasında kiev'de fırıncılar lakabı ile anılacak olan fc start kulübü, gizli dinamo kiev olarak, çalıştığım fırıncıda kurulmuş oldu. eksik üçlüyü ise lokomotiv takımından tamamladılar. ben ise üzerime düşen her görevi yapmaya ant içmiştim. birinci yedek ve top toplayıcı olarak ekibe dahil oldum.
yerel lige çok hızlı girdik. geleni geçeni dümdüz ediyorduk. macar ve romen garnizon takımlarını falan ezdik geçtik. bu maçlarda inanılmaz şekilde top topladığım için ziyadesiyle takdir edildim. yıldızım parlamaya başlamıştı. naziler fırıncıların yükselişinden rahatsızdı. haddimizi bildirmek niyetiyle bize maç teklifinde bulundular. vali, general, üstün insan eberhardt bizim çocuklarla maç yaparsanız size idman yapmanız için stat ayarlarım diyerek, gönlümüzü çaldı. tabi biz bu esnada bir kaç toplama işgalci takımı yendiğimiz için kulağımızın çekilmek istendiğinin farkındaydık. sonuç olarak adamlar karşımıza hava kuvvetlerinin yenilmez armadası flakelf'i çıkardılar. üstün alman teknolojisi olan bu takımı evire çevire 5-1 yendik ve ben o gün hiç yoksa 20-25 tane top toplayarak yine maçın yıldızı olmuştum. almanlar çok sinirlenmişlerdi. maçın sonucunun duyulmaması için hepimizi kulaklarımızdan tuttukları gibi evlerimize götürdüler. üç gün sonra ise sanki ilk kez oynanıyormuş gibi rövanş maçının duyurusunu yaptılar.
9 ağustos 1942 günü sahaya çıktık. tribünler alman askerleri ile doluydu. o, bu, değil de en çok zoruma giden şey hakemin ss subayı olduğunu görmek oldu. ama daha da fenası varmış. hakem yanımıza geldi ve seremonide bizden nazi selamı vermemizi istedi. işte bu ahval ve şerait içerisinde sovyet spor selamı vererek ''yaşa spor'' diye bağırdık. ben taç çizgisinin oradaydım ama sesim çok gürdür. bütün stat duymuştur diye düşünüyorum. adamlar maça bizimkileri döverek başladı. hakem ss subayı olunca, o gün saha da bizi rahat rahat dövdüler. ama üçün birini de aldılar zira ilk yarı 3-1 bizim lehimize bitti. hakem efendi soyunma odasına gelerek yenilmemiz gerektiğiniz yenilmezsek sonumuzun çalışma kampları olacağını söyledi ve ekledi; ''çalışmak özgürleştirir!'' bu haleti ruhiye içerisinde ikinci yarıya çıktık ve 35-40 top topladığım ikinci yarıyı da 5-3 önde tamamladık. ama asıl mevzu bu değil. asıl mevzu klimenko'nun yaptığı şeydi. nazileri tespih tanesi gibi ipe dizdi, alman kaleciyi de geçip, kale çizgisinden topu gerisin geriye vurdu. işte o an almanlara karşı asıl zafer kazanılmıştı. almanlar sözlerini tuttular, bazı oyuncular idam edildi. bazı oyuncular toplama kamplarına gönderildi, bazıları ise işkencelerden geçti.
onlar adına yapılan anıt; ''kazandığınız zafer unutulmayacak korkusuz kahramanlar.''

işte o muhteşem 11... ben de oradayım ama kendimi ifşa etmeyi düşünmüyorum. bulabiliyorsanız bulun.

tabi bu muazzam hikaye beyaz perdeye de ilham kaynağı oldu. escape to victory (zafere kaçış) ve ket felidö a pokolban (cehennemde iki devre) bu olaydan esinlenerek çekilmiştir. tabi her iki filme verdiğimiz katkıda yadsınamaz lakin konumuz bu değil.
hülasa; bu direniş dinamo kiev tarihine altın harflerle kazınmıştır.
tanım: dinamo kiev tarihine altın harflerle kazınan direniş *
devamını gör...
profiline kendi fotoğrafını koyan yazarın asıl amacı
devamını gör...
sevişmek isteyen kızlar
kızların sevişmemesi gerektiğini düşünüyorsanız, erkekler olarak birbirinizle sevişin konu kapansın.
devamını gör...
paçayı kurtarmak
kişinin içine girip pişman olduğu bir işten veya durumdan kurtulması, feraha ermesini ifade eden deyim.
devamını gör...
son feci mars
neden gittin zalımın kızı diye bağırma isteği uyandıran yazarımızdır.
devamını gör...
türkiye'de siyasilere çok saygı gösterilmesi
bir seviyede olması ile beraber aşırı irite olduğum durum yahu bu adamlara tapan arkadaşlara sesleniyorum? o bindiği lüks araçlar senin paran. toplum sözleşmeni unutmayın (bkz: toplum sözleşmesi)
devamını gör...
sözlük radyosunun yayına başlaması
hadi bakalım kulaklıkları taktık dinliyoruz.
ceza ve sagopayı bile barıştırabilecek tek platformun kafa sözlük olduğunu biliyor muydunuz?
edit: kızıl ordu korosu'nun hemen ardından cem karaca çaldı.
kafa sözlüğe gel, seviyeli bilgi paylaşımının tadını çıkar.
ceza ve sagopayı bile barıştırabilecek tek platformun kafa sözlük olduğunu biliyor muydunuz?
edit: kızıl ordu korosu'nun hemen ardından cem karaca çaldı.
kafa sözlüğe gel, seviyeli bilgi paylaşımının tadını çıkar.
devamını gör...
gaziantep'te inanılmaz tecavüz olayı
haberin yarıdan sonrasını okuyamadım. etrafımızda bu pislikler hep var ve olacak.
adamlığına güvenenler bu kadar mı düştünüz, bu kadar mı şeytansınız?
böylelerine uzun yıllar hapis cezası vermekle değişen bir şey olacağına inanan var mı? iğrenç soyları da dışarıda devam edecek. kim ne diyebilir?
yok olup giden masum bir can. diyecek kelime bulamıyorum artık. çok üzücü çok...
adamlığına güvenenler bu kadar mı düştünüz, bu kadar mı şeytansınız?
böylelerine uzun yıllar hapis cezası vermekle değişen bir şey olacağına inanan var mı? iğrenç soyları da dışarıda devam edecek. kim ne diyebilir?
yok olup giden masum bir can. diyecek kelime bulamıyorum artık. çok üzücü çok...
devamını gör...
ideal bir cümlede olması gerekenler
lisede almanca hocam "kurduğunuz cümle sonrası karşınızdaki yeniden bir soru soruyorsa cümleniz eksik demektir" demişti. başta saçma gözükse de örnekler üstünden düşününce doğruluğu ortaya çıkıyor. mesela anneniz size "hayırdır?" dediğinde "dışarı çıkıyorum" derseniz bir sonraki soru "kimle?" olacaktır. "arkadaşlarla" dediğinizde "nereye gideceksin, ne zaman gelirsin?" gibi sorular gelmeye devam edecektir. oysa bunun yerine ilk soruya "arkadaşlarımla güvenparkta buluşup biraz gezip döneceğim. akşam yemeğine yetişirim, merak etme." gibi, durumunuzun bilgilerini veren bir cümle, iletişim halinde kurulabilecek ideal bir cümleye örnek olabilir.
cümle kurmaya erinmeyeceğimiz; "ben söylemeden beni anlasın" şeklinde düşünerek gereksiz vakit kaybı yaşamayacağımız, sağlıklı iletişimler içinde olacağımız günlere.
cümle kurmaya erinmeyeceğimiz; "ben söylemeden beni anlasın" şeklinde düşünerek gereksiz vakit kaybı yaşamayacağımız, sağlıklı iletişimler içinde olacağımız günlere.
devamını gör...
suriyeli gençlerin türkiye'deki hayat pahalılığına isyanı
gelmenizi biz istemedik, gitmenize de mani değiliz. geri dönüşü olmamak üzere, sektirip gidebilirsiniz. memnuniyet duyarız.
devamını gör...
instagramını aç
en çok sözlüğü aç göster diyecekleri zaman için heyecanlanıyorum.
+ sözlüğü aç
- buyur emmi.
+ ( iki entry okur ) ya fetöcüsün ya da terörist.
+ sözlüğü aç
- buyur emmi.
+ ( iki entry okur ) ya fetöcüsün ya da terörist.
devamını gör...
ilişki bittikten sonra fabrika ayarlarına dönmekte zorlanmak
fabrika ayarlarına dönemezsiniz zaten. her deneyim gibi bu deneyiminiz de sizi mutlaka değiştirdi dönüştürdü. artık ilişkiye başlamadan önceki siz değilsiniz. yeni kendinizle tanışın.
devamını gör...