deşifre
klasik “akp’li değilim ama” tayfasından. benim için hiç bir zaman ak partiyi alenen savunan ve onu öven kişiler trol olmamıştır. ancak muhalif ya da apolitik taklidi yaparak boş kavram çarpıtmalarıyla hükümet destekleyiciliği yapanlarda brnim için hep aktrol olacaktır. bu şahısta onların örneklerinden biridir. açtığı bazı başlıklara cevap verdim okumak istiyorsanız;
#994098
#993994
#994098
#993994
devamını gör...
moğolistan
eskiden burada 2 yıl yaşayan bir arkadaşa "orhun anıtları ve ötüken oradaymış, eski türk yurduymuş" dediler.
adam dediki "ya bırakın yurdu, murdu şimdi, kışın - 30, - 40 derece, şapkanı unutur takmadan çıkarsan adamın kulağı donup yere düşüyor, dedelerimiz iyiki oraları bırakıp buralara gelmiş" dediydi.
adam dediki "ya bırakın yurdu, murdu şimdi, kışın - 30, - 40 derece, şapkanı unutur takmadan çıkarsan adamın kulağı donup yere düşüyor, dedelerimiz iyiki oraları bırakıp buralara gelmiş" dediydi.
devamını gör...
marina
carlos ruiz zafón’un romanı.
barcelona’da bir yatılı okulda okumakta olan oskar bir haftalığına ortadan kaybolmuştur.
şehrin eski bir mahallesinde dolaşırken son derece tuhaf bir kıza rastlar :marina.
marina onu mezarlığa götürdüğünde siyahlar içinde gizemli bir kadın görür ve ikisi birlikte onu takip etmeye koyulur.
barcelona’da bir yatılı okulda okumakta olan oskar bir haftalığına ortadan kaybolmuştur.
şehrin eski bir mahallesinde dolaşırken son derece tuhaf bir kıza rastlar :marina.
marina onu mezarlığa götürdüğünde siyahlar içinde gizemli bir kadın görür ve ikisi birlikte onu takip etmeye koyulur.
devamını gör...
mücbir sebepler
j diyerek başlığı yukarı taşıyalım madem. cuma, cumartesi, pazar gece 00:00'da bu arada.
devamını gör...
aşırı saygılı insanlar
kişiye, zamana ve yakınlığa göre davranan insandır. çok kolay sinirlendiremezsiniz ama sinirlenirlerse canınızı da yakarlar. otoritesini saygısıyla sunar.
devamını gör...
mustafa kemal atatürk
şimdi yaşaması için birçok şey feda edilebilecek liderimiz♡
devamını gör...
boğaziçi üniversitesi ikiye bölünebilir
biz bunu daha önce yaşadık ve kimse umursamadı.
bana nedense yakın bi geçmiş tarihimiz dejavu gibi gün be gün aklıma geliyor. yok yav bu kadar benzemez diyorum. sonra açıp o dönemleri okuyorum. neredeyse herşey aynı.
biz kim miyiz istanbul üniversitesi.
gerçekten moralim çok bozuk sözlük. neyse random beğeni atanları koruyun beğenin pohpohlayın, size öyle yazarlar lazım.
bana nedense yakın bi geçmiş tarihimiz dejavu gibi gün be gün aklıma geliyor. yok yav bu kadar benzemez diyorum. sonra açıp o dönemleri okuyorum. neredeyse herşey aynı.
biz kim miyiz istanbul üniversitesi.
gerçekten moralim çok bozuk sözlük. neyse random beğeni atanları koruyun beğenin pohpohlayın, size öyle yazarlar lazım.
devamını gör...
kazım koyuncu
ella ella .
devamını gör...
5 vakit namaz kılmak
islam inancında kutsal kitap kur’an-ı kerim’de farziyeti ayetle sabit olan ve sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı olarak günün beş bölümünde gerçekleştirilen ibadettir.
buraya gelip yapmadığınız veya inanmadığınız şeylere b*k atmayın. hele bu bir başkasının kutsal saydığı bir konu ise. ibadet gizli olurmuş. şov yapılıyormuş. buraya gelip b*k attığınız konularda siz şovunuzu kime yapıyorsunuz o zaman? alt tarafı interaktif bir sözlükte yazı yazıyorsunuz. sözlük içeriğine ve temasına uygun yazılan her konunun başlık olarak açılması sizi ilgilendirmeyeceğine göre günlük orgazmınızı bu tip konularda değil de daha size hitap eden konularda yazarak gerçekleştirmenizi tavsiye ederim.
buraya gelip yapmadığınız veya inanmadığınız şeylere b*k atmayın. hele bu bir başkasının kutsal saydığı bir konu ise. ibadet gizli olurmuş. şov yapılıyormuş. buraya gelip b*k attığınız konularda siz şovunuzu kime yapıyorsunuz o zaman? alt tarafı interaktif bir sözlükte yazı yazıyorsunuz. sözlük içeriğine ve temasına uygun yazılan her konunun başlık olarak açılması sizi ilgilendirmeyeceğine göre günlük orgazmınızı bu tip konularda değil de daha size hitap eden konularda yazarak gerçekleştirmenizi tavsiye ederim.
devamını gör...
ahlaklı kadın bir sene beklemez
akp* grup başkanvekili özlem zeng*n beyanıdır. -çıplak arama yapılmadığı yönünde konuşurken- kaynak
insanın fikri neyse zikride odur kaidesini yaşayarek bize gösteren bilmem kaçıncı akp'li olmuştur.*
fikri: bunlar ahlaksız, her türlü muameleye müstahaklar, bizde yaptık.
nereden bakarsanız bakın bu sözler haklı olanların kullanacağı kelimeler değil. zaten yüzlerce kişinin birbirinden bağımsız, organize olup; ben böyle bir şeye maruz kaldım, diye uydurması ancak; kıraathanelerde yazılabilecek bir senaryo*
#229694
insanın fikri neyse zikride odur kaidesini yaşayarek bize gösteren bilmem kaçıncı akp'li olmuştur.*
fikri: bunlar ahlaksız, her türlü muameleye müstahaklar, bizde yaptık.
nereden bakarsanız bakın bu sözler haklı olanların kullanacağı kelimeler değil. zaten yüzlerce kişinin birbirinden bağımsız, organize olup; ben böyle bir şeye maruz kaldım, diye uydurması ancak; kıraathanelerde yazılabilecek bir senaryo*
#229694
devamını gör...
cemal süreya dizeleri
kötülüklerin büsbütün egemen olduğu
namussuz bir çağ bu biliyorsun
namussuz bir çağ bu biliyorsun
devamını gör...
fran lebowitz
2021 başında çıkan bir mini dizi ve konusu fran lebowitz. bu dobra kadın ile yapılan enfes bir söyleşi/sohbet (belki de belgesel). her bölüm yaklaşık 30 dakika ve 7 bölüm. kullanılan müzik ve görseller diziye çok hoş bir hava katıyor. bu mini dizi birkaç saatte, yavaş yavaş sindirilerek izlenmek isterse en fazla 1 haftada izlenebilir.
fran lebowitz 70 yaşında ve birçok tecrübesi var. liseden atıldıktan sonra ve 20 yaşında tecrübesiz bir şekilde new york'a geliyor ve her ne kadar şehirden nefret ediyor gibi görünse de hayatının kalan yıllarını bu şehirde devam ettiriyor. bu süreçte birçok tecrübesi de oluyor tabii ki. kendisinin ayrıca birçoğumuzun toplumda söylemeye korkacağı fikirleri var fakat kendisi bunları çok açık bir şekilde dile getirebiliyor. aslına bakılırsa neşeli ve espritüel bir insan ama espri tarzı daha çok iğneleyici ve ironik. hayatında birçok alanda cinsiyetçiliğe maruz kalmış aslında fakat bunlar onu engelleyememiş. taksicilik anılarını anlatırken bir daha yaşasa asla yapmayacağını söylüyor. kadın oluşu bu alanda onun çok fazla zorbalığa maruz kalmasına sebep olmuş. yemek yemeye gittiğinde bile kimse onla konuşmazmış.
•••geriye kalan kısım dizideki sohbetleri kapsıyor eğer izleyeceksiniz alt kısmı sakın okumayın. bu kısım size yeter•••
•••spoiler bölgesi••••
•••ama aslında fran'ın düşünceleri var sadece•••
ilk dakikalardan itibaren yalnızlığı insanlara yeğlediğini üstüne basa basa söylüyor. hatta kalabalık insan topluluklarından nefret ettiğinde de hem fikiriz. küçük çocukları da çok sevdiği söylüyor. sanırım sorunu yetişkin insanlar ve kalabalıkla. öyle ki filmleri genelde sinemada izleyemiyor çünkü insanlardan rahatsız oluyor. insanlara asla güvenmiyor. elinde bir kalem olsa ve karşısında birisi olsa o kaleme sıkı sıkıya sarılacağını asla elinden bırakmayacağını söylüyor. insanları sevmiyor fakat partiye gitmeyi de çok seviyor hatta hayatındaki çoğu kişiyle partilerde tanıştığını varsayıyor.
yaşam tarzını tam olarak şu şekilde tanımlıyor: emin olun, ben bu yaşam tarzına “yaşam tarzı” demezdim. neden hala new york’ta olduğu sorulunca ise aklına başka bir yer gelmediğini söylüyor. aslında bu soruya verdiği cevap birçoğumuzun yaşadığı problemi gözler önüne seriyor. yaşadığımız şehirden ya da değiştirebileceğimiz bir şeylerden memnun değiliz ama başka gidecek bir yer ya da yapacak başka bir şey aklımıza gelmiyor.
new york belediyeciliğinden ve toplu taşımadan nefret ettiğini fazlasıyla dile getiriyor ve anılarını anlatırken gözlemlediğim kadarıyla teknoloji ve bilime olan yakınlığı göz yaşartıyor. teknolojiden nefret ettiğini ve bilmediği için değil bildiği için kullanmadığını söylüyor.
kendi züppeliklerinden bahsederken bunların kendine ait olan şeyler olduğunu gözlemliyoruz. züppelik adını verdiği şeyler ailesinin mesleği, okuduğu okullar, yaşadığı yer değil tamamen kendi emeği ve düşünceleriyle kazandığı şeyler. bu söylediklerine fazlasıyla katılıyorum, züppelik kötü bir şey ama eğer züppelik yapmak istiyorsa birisi bu tarz şeylerle yapmalı.
parayı sevmeyip eşyaları sevdiğini söylüyor. sorulması üzerine new york’a ilk geldiği zamandaki kendine bir tavsiye vermesi gerekecekse paralı gelmesi gerektiğini de ekliyor. para konusunda bu kadar tembel olmasının sebebini 50’lerde küçük bir kız olmaya bağlıyor yani cinsiyetçiliğe. erkek olsaydı para daha düşkün olabileceğini söylüyor. new york’a ilk geldiği zaman cebinde 200 doları olduğunu ve bu paranın ömür boyu yeteceğini düşünmüş ama new york’a geldiği günden sonra şoförlük, satıcılık, temizlikçilik yapmış. haftanın 5-6 günü çalışmış. umudunu kaybetmeyip her gün daha iyi bir iş bulacağını düşünmüş.
zindeliği aç gözlülük olarak görüyor ve tahammül edemiyor. zindeliği fazladan sağlık olarak görüyor. ayrıca sağlığın abartıldığını ve üstüne fazla düşünüldüğünü düşünüyor. küçükken sağlıksız bir ortamda büyümesine ve sağlıksız bir bağımlılığı olmasına rağmen onun hayatta ve bir dostunun da sağlığına çok dikkat etmesine rağmen mezarda oluşunu buna kanıt olarak gösteriyor. sporla da ilgilenmiyor hatta nefret ediyor. spor dallarını da seksek ve beş taş gibi bir oyun olarak görüyor. sporu çocuk işi olarak görüyor -çocuk işi derken kastettiği şey insanların yüzlerini boyayıp kazanıldığında deli gibi eğlenmesi-. spordan nefret etmesinin diğer sebebi ise sporu genel olarak erkeklerin yönetmesi. buna rağmen daha çok spor yapan kadın olmasını değil de mecliste daha çok kadın olmasını yeğlermiş.
fran bir bölümde şöyle diyor “insanlar bana sık sık gıcık oluyor hatta öfkeleniyorlar. oysaki ben kimse yerine karar vermiyorum. herhangi bir şeyi değiştirebilecek bir yetkim yok. eğer böyle bir yetkim olsa kızmalarını anlardım. belki değiştirebilseydim ben de daha az öfkeli olurdum. bir sürü fikrim var ama yetkim yok, ben buna öfkeliyim.” diyor. belki de birçok kişinin problemi bu fikrimiz var ama bazen kendi hayatımızda bile yetkimiz yok. istediğimiz mesleği yapmak için hatta ve hatta herkesin olan bu gezegende farklı topraklara gitmek için bile birçok kişiden izin almamız gerekiyor. bu gezegende benim de en büyük öfkelerimden biri buna. kontrolün bir şekilde bizde olamayışına.
her şeyin sanat olmadığını savunuyor –ki bence de öyle-. her şey sanat olamaz. 1 saat sonra yenecek bir pasta sanat olamaz. sanat kalıcı olmalıdır ve yetenek işidir. herkes sanatta yetenekli de olamaz ve kötü olan ve sanat olduğunu düşünülen şeylerin kişinin kendisine saklaması gerektiğini savunuyor. bu kısma katılmıyorum çünkü geri bildirimlerle yeteneğini kanıtlayabilecek binlerce kişi var. yetenek çok özel bir şey ve keşfedilmesi için adımlar atılmalıdır. bir kısımda kapitalizm ve sanatla ilgili önemli bir örnekte bulunuyor. picasso’nun tablosu açık arttırmaya sunulduğunda ve satıldığında eserin değil verilen paranın alkışlandığını söylüyor. kapitalizm daha iyi bir örnekle açıklanamazdı.
kitapların en büyük zenginlik olduğunu düşünüyor. bunun sebebi kitapların sayısız dünya ve hayat barındırması. okumaya başlar başlamaz zengin olduğunu söylüyor. bu konu hakkında şunları söylüyor “sürekli okuyabilsek para düşünmeye zamanımız kalmaz. para teferruattır, kitapsa devasadır.”. sonuna kadar katıldığım bir söylemdi bu. para sadece küçük bir ayrıntı, bir teferruattır fakat kitaplar her şeyi kapsayabilecek bir güç.
fran lebowitz 70 yaşında ve birçok tecrübesi var. liseden atıldıktan sonra ve 20 yaşında tecrübesiz bir şekilde new york'a geliyor ve her ne kadar şehirden nefret ediyor gibi görünse de hayatının kalan yıllarını bu şehirde devam ettiriyor. bu süreçte birçok tecrübesi de oluyor tabii ki. kendisinin ayrıca birçoğumuzun toplumda söylemeye korkacağı fikirleri var fakat kendisi bunları çok açık bir şekilde dile getirebiliyor. aslına bakılırsa neşeli ve espritüel bir insan ama espri tarzı daha çok iğneleyici ve ironik. hayatında birçok alanda cinsiyetçiliğe maruz kalmış aslında fakat bunlar onu engelleyememiş. taksicilik anılarını anlatırken bir daha yaşasa asla yapmayacağını söylüyor. kadın oluşu bu alanda onun çok fazla zorbalığa maruz kalmasına sebep olmuş. yemek yemeye gittiğinde bile kimse onla konuşmazmış.
•••geriye kalan kısım dizideki sohbetleri kapsıyor eğer izleyeceksiniz alt kısmı sakın okumayın. bu kısım size yeter•••
•••spoiler bölgesi••••
•••ama aslında fran'ın düşünceleri var sadece•••
ilk dakikalardan itibaren yalnızlığı insanlara yeğlediğini üstüne basa basa söylüyor. hatta kalabalık insan topluluklarından nefret ettiğinde de hem fikiriz. küçük çocukları da çok sevdiği söylüyor. sanırım sorunu yetişkin insanlar ve kalabalıkla. öyle ki filmleri genelde sinemada izleyemiyor çünkü insanlardan rahatsız oluyor. insanlara asla güvenmiyor. elinde bir kalem olsa ve karşısında birisi olsa o kaleme sıkı sıkıya sarılacağını asla elinden bırakmayacağını söylüyor. insanları sevmiyor fakat partiye gitmeyi de çok seviyor hatta hayatındaki çoğu kişiyle partilerde tanıştığını varsayıyor.
yaşam tarzını tam olarak şu şekilde tanımlıyor: emin olun, ben bu yaşam tarzına “yaşam tarzı” demezdim. neden hala new york’ta olduğu sorulunca ise aklına başka bir yer gelmediğini söylüyor. aslında bu soruya verdiği cevap birçoğumuzun yaşadığı problemi gözler önüne seriyor. yaşadığımız şehirden ya da değiştirebileceğimiz bir şeylerden memnun değiliz ama başka gidecek bir yer ya da yapacak başka bir şey aklımıza gelmiyor.
new york belediyeciliğinden ve toplu taşımadan nefret ettiğini fazlasıyla dile getiriyor ve anılarını anlatırken gözlemlediğim kadarıyla teknoloji ve bilime olan yakınlığı göz yaşartıyor. teknolojiden nefret ettiğini ve bilmediği için değil bildiği için kullanmadığını söylüyor.
kendi züppeliklerinden bahsederken bunların kendine ait olan şeyler olduğunu gözlemliyoruz. züppelik adını verdiği şeyler ailesinin mesleği, okuduğu okullar, yaşadığı yer değil tamamen kendi emeği ve düşünceleriyle kazandığı şeyler. bu söylediklerine fazlasıyla katılıyorum, züppelik kötü bir şey ama eğer züppelik yapmak istiyorsa birisi bu tarz şeylerle yapmalı.
parayı sevmeyip eşyaları sevdiğini söylüyor. sorulması üzerine new york’a ilk geldiği zamandaki kendine bir tavsiye vermesi gerekecekse paralı gelmesi gerektiğini de ekliyor. para konusunda bu kadar tembel olmasının sebebini 50’lerde küçük bir kız olmaya bağlıyor yani cinsiyetçiliğe. erkek olsaydı para daha düşkün olabileceğini söylüyor. new york’a ilk geldiği zaman cebinde 200 doları olduğunu ve bu paranın ömür boyu yeteceğini düşünmüş ama new york’a geldiği günden sonra şoförlük, satıcılık, temizlikçilik yapmış. haftanın 5-6 günü çalışmış. umudunu kaybetmeyip her gün daha iyi bir iş bulacağını düşünmüş.
zindeliği aç gözlülük olarak görüyor ve tahammül edemiyor. zindeliği fazladan sağlık olarak görüyor. ayrıca sağlığın abartıldığını ve üstüne fazla düşünüldüğünü düşünüyor. küçükken sağlıksız bir ortamda büyümesine ve sağlıksız bir bağımlılığı olmasına rağmen onun hayatta ve bir dostunun da sağlığına çok dikkat etmesine rağmen mezarda oluşunu buna kanıt olarak gösteriyor. sporla da ilgilenmiyor hatta nefret ediyor. spor dallarını da seksek ve beş taş gibi bir oyun olarak görüyor. sporu çocuk işi olarak görüyor -çocuk işi derken kastettiği şey insanların yüzlerini boyayıp kazanıldığında deli gibi eğlenmesi-. spordan nefret etmesinin diğer sebebi ise sporu genel olarak erkeklerin yönetmesi. buna rağmen daha çok spor yapan kadın olmasını değil de mecliste daha çok kadın olmasını yeğlermiş.
fran bir bölümde şöyle diyor “insanlar bana sık sık gıcık oluyor hatta öfkeleniyorlar. oysaki ben kimse yerine karar vermiyorum. herhangi bir şeyi değiştirebilecek bir yetkim yok. eğer böyle bir yetkim olsa kızmalarını anlardım. belki değiştirebilseydim ben de daha az öfkeli olurdum. bir sürü fikrim var ama yetkim yok, ben buna öfkeliyim.” diyor. belki de birçok kişinin problemi bu fikrimiz var ama bazen kendi hayatımızda bile yetkimiz yok. istediğimiz mesleği yapmak için hatta ve hatta herkesin olan bu gezegende farklı topraklara gitmek için bile birçok kişiden izin almamız gerekiyor. bu gezegende benim de en büyük öfkelerimden biri buna. kontrolün bir şekilde bizde olamayışına.
her şeyin sanat olmadığını savunuyor –ki bence de öyle-. her şey sanat olamaz. 1 saat sonra yenecek bir pasta sanat olamaz. sanat kalıcı olmalıdır ve yetenek işidir. herkes sanatta yetenekli de olamaz ve kötü olan ve sanat olduğunu düşünülen şeylerin kişinin kendisine saklaması gerektiğini savunuyor. bu kısma katılmıyorum çünkü geri bildirimlerle yeteneğini kanıtlayabilecek binlerce kişi var. yetenek çok özel bir şey ve keşfedilmesi için adımlar atılmalıdır. bir kısımda kapitalizm ve sanatla ilgili önemli bir örnekte bulunuyor. picasso’nun tablosu açık arttırmaya sunulduğunda ve satıldığında eserin değil verilen paranın alkışlandığını söylüyor. kapitalizm daha iyi bir örnekle açıklanamazdı.
kitapların en büyük zenginlik olduğunu düşünüyor. bunun sebebi kitapların sayısız dünya ve hayat barındırması. okumaya başlar başlamaz zengin olduğunu söylüyor. bu konu hakkında şunları söylüyor “sürekli okuyabilsek para düşünmeye zamanımız kalmaz. para teferruattır, kitapsa devasadır.”. sonuna kadar katıldığım bir söylemdi bu. para sadece küçük bir ayrıntı, bir teferruattır fakat kitaplar her şeyi kapsayabilecek bir güç.
devamını gör...
kedilere özgü gariplikler
benim kedim trip atınca gözlerine baka baka gidip trip attığı kişinin yatağına işerdi.
devamını gör...
etsiz çiğ köfte yiyen insan
evde yapılıp, tepsiden direk marula sarılıp yenildiğinde çok iyi olmaktadır. etsiz çiğ köfteyi hiç sevemedim.
devamını gör...
yazarların yaşadığı en büyük şanssızlık
sağlam kış olmuştu her yer buz. eskişehir köprübaşında yürürken ayağım kaydı yere düştüm, ben düşersem en çok ben gülerim, kalktım iki adım atım yine düştüm. bu sefer biraz oturdum yerde kendimi toparladım. tamam dedim hadi, tutundum bir yere kalktım küçük adımlarla gidiyorum, sen nasıl bir ayakkabısın, üçüncü kez tekrar düştüm. bu sefer daha hızlı kalktım, yola ve ayakkabıya söverken o sinirle biraz hızlanmışım sanırım, bu sefer daha artistlik düştüm. kafamı bir kaldırdım bütün insanlık durmuş beni izliyor. birisi koluma girdi, beni güvenli bir yere götürdü. uzun bir süre hareket edemedim.
devamını gör...
en aşık hissettiğiniz an
1 yıl boyunca geceli gündüzlü çalıştığımız bi tiyatro oyunumuz vardi. tabi o zamanlar bi nedenden olayı farklı şehirlerdeydik onunla. neyse tiyatro oyunumuzu oynayacağımız gün geldi.
ilk tiyatro oyunumuz olduğu için deli gibi heyecanliydim. yanimda olsa bir nebze heyecanım gider, bana destek olurdu diye aklimdan geçiriyorum. neyse oyunu oynadık seyirciye selamımızı veriyoruz. eğildik selamı verdik. pat karşımda tanıdık yüz, tanıdık gözler. gülümsüyor ve ayakta alkışlıyor beni. gözlerim doldu tabii. habersiz çat kapı gösterime çıkıp gelmişti. o kadar mutlu hissetmiştim ki kendimi o an. işte o incelik barındıran hareketine bir kez daha aşık olmuştum.
(bkz: hey gidi günler hey)
ilk tiyatro oyunumuz olduğu için deli gibi heyecanliydim. yanimda olsa bir nebze heyecanım gider, bana destek olurdu diye aklimdan geçiriyorum. neyse oyunu oynadık seyirciye selamımızı veriyoruz. eğildik selamı verdik. pat karşımda tanıdık yüz, tanıdık gözler. gülümsüyor ve ayakta alkışlıyor beni. gözlerim doldu tabii. habersiz çat kapı gösterime çıkıp gelmişti. o kadar mutlu hissetmiştim ki kendimi o an. işte o incelik barındıran hareketine bir kez daha aşık olmuştum.
(bkz: hey gidi günler hey)
devamını gör...
güncel bir yalan
telefonum bozuldu, tüm numaralar gitti.
ne yalan söyleyeyim, işime yarıyor. *
ne yalan söyleyeyim, işime yarıyor. *
devamını gör...
çevre ve şehircilik bakanlığı'nın ismi değişiyor
15 temmuz ve çevre bakanlığı olacak sandım.
devamını gör...
türk mitolojisi
türk miyolojisi yakut mitolojisi ve altay mitolojisi olarak iki ana eksende incelenmiştir. türklerin dünyayı evreni doğayı ve kendisini nasıl kavradığını açıklar. yaratılış mitleri ağırlıktadır. destan masal efsane gibi sözlü kültür ürünleri içerisinde yansımalarını görebiliriz. ayrıca halk inanışları da bize türk mitolojisi hakkımda önemli bilgiler sunar. bahaeddin ögel, abdülkadir inan, yaşar çoruhlu, jean paul roux, mircea eliade, emel esin gibi araştırmacıların eserlerinden okunup öğrenilebilir. bu eserler başlangıç eserleri ve en sağlam kaynaklardır.
devamını gör...
