önceleri açıklamaya çalışırdım ama karşındaki seni anlamaya açık olmadığı için boşa konuşurmuş gibi kalıyor insan. şimdi sadece tamam kardeşim diyip geçiyorum, zaman önemli.
devamını gör...

şimdi yaşaması için birçok şey feda edilebilecek liderimiz♡
devamını gör...

(bkz: biz bunları hep tanımlarımızda yazdık)

ben eksi vermeyi seven bir insan değilim. bu yüzden 2 butona çok kolay alıştım. eksi butonu gelirse ben eksi vermem çünkü ilgi çekme ihtiyacı içinde olan bazı ergen ruhlular trollük yaparak sözlüğü kullanılmaz duruma getiriyor.

bu nedenle en güzeli hiç olmaması. başlığın ve tanımın okunma sayısı gibi bir gösterge gelirse, kişi oylanmasa da gerek takipçi sayısı gerek tanımın görülme sayısı ile kendine bir yol çizer.

karma ile de desteklenirse emek verilen tanımlar yazılır. bir de son olarak asgari karakter girme şartı getirilsin. mesela 120 karakterin altında olan ve bakınız olmayan tanımlar kaydedilemesin.
devamını gör...

bu ülkeden basıp gitmek..bunun için uğraşmak ve didinmek..
devamını gör...

benim izlediğim haber kanallarında sürekli yer alan bir haber bu.

sma hastası çocukların durumu.

tedavi masraflarının fazla oluşundan ötürü ailelerin çaresiz kaldığı, toplamı yaklaşık 3 bini bulan çocuğun dramatik öyküsü.

aylardır gündemdeler, aileler çaresiz, defalarca bakanlık önü de olmak üzere seslerini duyurmak adına açıklamalar yaptılar, ama yok, kimse duymuyor seslerini, kimse görmüyor onları nedense.

herkes seyrediyor,
halk seyrediyor, işadamı seyrediyor, vergi rekortmenleri seyrediyor, hepsi bir yana, sosyal devlet ergini elinde tutanlar, hükümet yetkilileri seyrediyor.

epi topu 3 bin küçük can,
83 milyonluk kocaman bir halk, 3 bin minik canın yok olup gitmesini sadece seyrediyor,
bu ayıp da, en başta 83 milyona,
sonra da, hükümete yetip de artıyor bile, dediğim anlaşılması güç durum.
buradan
devamını gör...

çok güzel bir proje olur eğer yapılırsa. en azından dikili bir ağacımız olur.
devamını gör...

şu an nickaltı duvarında bulunduğum kıymetli yazar arkadaşıma #1007349iletisinden sonra iade-i ziyaret yapacağımı söylememe rağmen ,inatla nickaltımın pencerelerine taş şeklinde ileti #1058341 atmak suretiyle kırma çabaları içinde olmasına istinaden bu iletiyi girmek zorunda hissettim.

siz camı pencereyi indirene kadar, içinde bulunduğum durumu ve ortamı anlatayım

kıymetli yazar arkadaşım.
açmışım sertab erener'i son ses, evimde uzanmışım şezlong gibi koltuğuma, tv den sahil videosu açmışım ayaklarımı uzatmışım sanki tatildeymişim gibi ayak ve kitap özçekimi paylaşıyorum.ayrıca şu sözleri kafamda tekrarlıyorum.
"uzanmışım kumsala, güneş damlar yüzüme"




peki sonra ne oluyorr bir ses duyuyorum evin ortasında kocaman bir taş.hayır sizden önce başka bir arkadaşıma söyledim bu durumumu ne güzel anlayışla karşıladı ama siz hemen taş atın camı indirin. efendim kibarlıkta bir yere kadar aaa. artık gerçek hikayenizi paylaşma zamanımız geldi de geçiyor.

öncelikle "sen hayırdır kızım aloo" durumunu açıklayayım.

o zamanlar 20'li yaşlardayım üniversitenin 3.senesindeyim.* troll avcılığı bölümü okuyorum.sizin anlayacağınız hızlı olduğumuz dönemler.erasmus ile far far away krallığı enstitüsüne gitmeye hak kazanmışım.nasıl mutluyum nasıl mutluyum havalarda uçuyorum kanatsız bir şekilde. ah gitmez olaydım oraya, sizi kurtarmaz olaydım o kuleden de bugünleri görmez olaydım.neyse öncelikle krallığı tanıtan bir iki resim bırakıyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


böyle güzel bir krallıkta her gün bir köşeyi geziyorum,farklı türden yaratıklar ve büyülü şeylerle tanışıyorum. çok tatlı arkadaşlar edinmişim ki sormayın onlarla birlikte olduğumuz bir resim karesini şuraya bırakıyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bir gün krallıktan haber geldi enstitüdeki tüm avcıları kral çağırıyormuş.

haydaa koskoca kral çağırıyor gitmesen atar vallahi krallıktan.oflayıp puflayıp
krallığa gittik arkadaşlarla. yok efendim bir kızları varmış dünya güzeliymiş, kulede uyuyormuş ,ejderhaa koruyormuş. dedim ben bu kızı tanıyorum adı "aurora" mı ? yok dediler prensesimizin ismi fiona banu. o nasıl isim ? böyle prenses ismi mi olur dedim.kral ben koydum oldu itirazın mı var diyince kellem vücuduma ağır gelmediği için ses çıkaramadım.

toplandık pikniğe gider gibi elimizi kolumuzu sallaya sallaya prensesi kurtarmaya gidiyoruz.karşımıza şöyle bir manzara çıktı.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

takımın yarısının korkudan kapleri durdu.içinde bulunduğum diğer yarısından ise ben ve iki arkadaşım kaldı.claire,toby ve ben jimbo. claire bir gölge geçit açtı ejderha durumu anlamadan kuleye girmiş olduk. ne görelim efendim prenses horul horul uyuyor.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

o sırada karşımıza prensesin evcil sevimli dostu çıktı.uyandırmayalım diye önce biraz dil döktü, "olmaz dedim", tırnaklarını gösterdi yine "olmaz dedim" en son şöyle bir bakış attı ki neredeyse bizi kandırıyordu yine "olmaz dedim".

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel



dürtüyorum uyanmıyor, bağırıyorum uyanmıyor, türlü türlü şeyler denedik yok efendim uyanmıyorum sanki ölüm uykusuna yatmış. oturdum kara kara düşünüyorum nasıl uyandırsam diye. aklıma annemden kalma taktikler geldi. çok kibar biri olduğum için istemeden bunu yapmak zorunda kaldım.

"sen hayırdır kızım aloo, kalk yerine yat bak sırtın tutulacak orada" dediğim gibi bunun gözler bir anda açılmasın mı? meğer anne tarafından hemşehriymişiz tabi bunu sonradan öğrendik.efendim uyandı ama karşıma adeta bir seda sayan çıktı.bir atarlı giderli konuşmalar işte efendim yok prens gelecekmiş yok öpecekmiş bir ton hikaye saydı. dedim bana değil hanımefendi kral olacak babanıza anlatın bunları.

efendim krallığa dönene kadar dır dır dır bir susmadı.kendi kendimde şunu dedim
"keşke erasmusla öğrenci olmaz olaydım ,susmayıpta o kuleye inmez olaydım"


hayır gündüz başka gece başka biri çıkmasın mı bir de.hanımefendi görünür ama içinden bir başka prenses çıkabilir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


efendim geleyim çamur olayına. kendisi geceleri bir acayip hallere girdiği için shrek kardeşimi evinden kovdurmuş yerine geçmiş ve bataklıkta çamur banyoları yapar olmuş. yetmezmiş gibi beni çağırıyor çay içelim çamurdan kale yaparız. ya efendim diyorum ben anlamam çamur işlerinden sonra nasıl temizlerim üstümü başımı. bu zırh öyle kolay kolay temizlenmez masrafı çoktur diyorum
dinletemiyorum. babamın parası çok temizletiriz diyor. baba parasıyla övünmesine çok kızdım ve hemen yanından ayrıldım.

hayır ben memlekete geri döndüm arkamdan atıp tutuyormuş. "sen bana hayır dedin kala kala bu shrek devine kaldım seninle şöyle olabilirdik zalımın oğlu"

neyse hikayemiz böyleydi kusura bakma ama siz zorladınız efendim. o kadar yolu tepmiş gelmişsiniz sırf nickaltı penceremi kırmak için.

şimdi gelelim asıl fiona'yı tanıtmaya.

silivri'nin soğukluğundan korkmadan alttan alttan sağlam muhafelet yapan,kedilerini canı kadar seven, goy goy ise goy goy, siyaset ise siyaset, gitar ise gitar ne ararsanız azar azar ama her şeyden var.tam bir şoför nebahat abladır.isterse en tatlı hanımefendi olur isterse eli maşalı bir kavgacı.adeta bir mevsim salata gibidir. iletilerinden ne kadar samimi olduğunu zaten anlayacaksınız.kedili kadın olduğu için tanımlarını okurken genelde ekranıma kedi tüyleri gelir. karikatür paylaşmayı ve onlardan alıntılar yapmayı çok sever.bu paylaşımları ve alıntıları ile beni çok güldürür. bir ara kendisinden ters yapma eğitimi alacağımı bilmektedir.iletilerinden tersinin nasıl olduğunu çok net anlayabilirsiniz ki her an nickaltınıza bir levye ile saldırabilecek izlenimi vermektedir. ayrıca fırsatı olsa sözlükte kayıtlı her yazara nickaltı iletisi yazabilecek kadar sevgi dolu bir kalbe sahiptir. hepsi mutlu olsun yazmaya hevesli olsunlar diye defalarca nickaltı iletisi girebilir. keşke camları indirmese ama ne yapalım o da böyle biri.efendim beni tehdit ediyor ama bu kadar sevimli şekilde tehditte edilmez ki insan. kedilerini üstüme salmadan ben kaçayım artık. ziyaretim yeterlidir diye düşünüyorum. esen kalın efendim. elinize, ruhunuza, aklınıza sağlık.


takipteyiz şoför nebahat abla.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bana hissettirdiklerini seviyorum,
sanki her şey mümkünmüş gibi.
sanki yaşamaya değermiş gibi.

(bkz: cahit zarifoğlu)
devamını gör...

atomdan daha küçük boyutlu parçacıklar.

bu parçacıklar başlıca 2 gruba ayrılır:

1- fermiyonlar

bu grupta 6 lepton ve 6 kuark bulunur. 6 adet kuark birbiriyle birleşebilir ve hadronları oluşturur. hadronlar da kendi aralarında 2'ye ayrılır: baryonlar ve mezonlar.

2- bozonlar

bunlara kuvvet taşıyıcı parçacıklar da denir. fermiyonlar arasındaki temel etkileşimleri sağlayan aracılardır.

standart model dediğimiz ve maddenin yapısını açıklamamızı sağlayan fiziksel model ile, bu parçacıklara ait birçok özellik tanımlanmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

insanlar için ilişki aranan bir şey halini aldı. ya da hep öyleydi. belki de öyle olması gerekiyor bilemiyorum. bana kalırsa işin normali yalnız olmak...

neden sevgilim yok ?

çünkü bu zor bir şey. hayatında birinin olması ve daha da önemlisi bunu sürdürebilmek. o yüzden sürekli olarak ilişkisi olan insanların bence ciddi bir efor sarf ediyor olmaları lazım.

şunu anlatmaya çalışıyorum; ilişki, sevgi, aşk meşk, aranacak şeyler değil. aranıp da bulunacak şeyler değil. kaldı ki böyle bir manyaklığa gerek de yok. ilişki, geldiği zaman senin içeri almadan edemeyeceğin bir şey. yani öyle olmalı. işte bu yüzden sevgilim yok.

ortalarda görüşebileceğim bir kişi olmadığı için değil, ortalarda görüşmeden edemeyeceğim biri olmadığı için...
devamını gör...

kalabalık bir meydan olmak isterdim. çokluğun içinde yalnızlığı yaşamayı, üzerimden geçip giden hayatları izlemek isterdim. her gün insanlara hitap etmeyi ama bana çöp atacak, yeri gelince tükürecek nankörlüklerini izlemek isterdim. insanların ne kadar aciz olduklarını bir kez daha görmek isterdim.
devamını gör...

her gün duyduğum ama asla avukat kelimesinin tam olarak ağızdan çıkmayıp “u” nun yutulmuş şekli
devamını gör...


sultangazi'de koronavirüs temaslısı olduğu için karantinada olması gereken kişi cuma namazı için camiye gitti. şahıs polis zoruyla dışarı çıkarıldı.

camiye gelen kişiyi cemaatten tanıyanlar karantinada olması gerektiğini söyleyerek eve gitmesi yönünde uyarıda bulundu. camideki kişiyi cemaat eve gitmesi için ikna edemeyince durum polise bildirildi. ihbar üzerine camiye gelen polis, camide kalmakta ısrarcı olan kişiyi dışarı çıkardı.

eve gönderilen kişi ile ilgili yasal işlem uygulanmadığı öğrenildi.

şuna bakar mısınız? yasal işlem yok! ceza yok! neden mi? cumaya gitmiş çünkü...
t: bir haber
kaynak
devamını gör...

bütün çizim yapan yazarları kıskandığım başlıktır. çok aşırı kıskandım ne güzel şeyler var.
benim ınstgram sayfam var kitap okuyup paylaşıyorum oraya hayrına logo çizecek yazarlar portakal atsın be.
madem yeteneklisiniz burada gösteriyorsunuz hayır işi yapın lütfen.
devamını gör...

elma bir metafor bence, yoksa kilosu 5 lira olan bir meyve yüzünden niye peygamber kovsun?
devamını gör...

istanbul medipol üniversitesinde doçent olarak çalışan alanı finans olan bir hocadır. bankacılık ve finans ile ilgili kitapları vardır ve anlatım olarak beğendiğim bir akademisyendir.
devamını gör...

immanuel kant'ın felsefeye en büyük armanağanıdır bu kavram.

düşünceler tarihinde aritmetiksel bilgi/yargının analitik bir yargı olduğu düşünülmüştür. yani 2+2 nin 4'ü zorunlu olarak içerdiği düşünülmüştür. o halde 4'ün bilgisi bize “2+2” üzerine yeni bir şey söylememektedir. yalnız kant abimiz bu konuya yeni bi bakış getiriyo. salt aklın eleştirisi’nde, ''2 ile 2’nin toplamı'' ne kadar analiz edilirse edilsin, 4 kavramına mantıksal olarak ulaşılamayacağını savunur. ona göre 2+2 analitik değil sentetik bir yargıdır. dolayısıyla geometri yargıları da kant’a göre analitik değil sentetik yargılardır. kant’ın bu konuda verdiği örnek, “iki nokta arasındaki doğrusal çizgi en kısa çizgidir” yargısıdır. ''doğru'' kavramı ne kadar analiz edilirse edilsin, ''en kısa çizgi'' olduğunu kavramının içinde bulunmaz. temel sorun tam da burada abiler ablalar, yandı bizim kablolar. “2+2=4 yargısı da “iki nokta arasındaki doğrusal çizgi en kısa çizgidir” yargısı da analitik bir yargı değilse aynı zamanda yapısı gereği zorunlu ve evrensel bir bilgi de değildir. çünkü yargı analitik değilse, bilgi de a priori de değildir ve a priori olmayan bir bilgi zorunlu ve evrensel bir bilgi değildir. işte burada kant devreye giriyor matematik ve bilimin evrensel olduğunu kanıtlamak için. *akıl ve bilim düşmanlarını adeta dumur edecek konumlandırmayı yapıyo. kant’a göre bunu sağlayacak şey, her insanda ortak olarak bulunan, duyu algısının zaman ve mekan formlarının a priori bilgisi, başka bir deyişle zaman ve mekan sezgisidir. yani aritmetik ve geometri bilgisi, algının zaman ve mekan formlarının a priori bilgisine dayanır ve bu formlar sayesinde oluşur. aritmetiğin bilgisi zaman formuna, geometrinin bilgisi ise mekan formuna dayanır. şu halde matematiksel bilgi sentetik a prioridir. matematiksel bilgi sentetiktir, çünkü yeni bir bilgi verir. matematiksel bilgi aynı zamanda a prioridir, çünkü bilginin dayandığı şey her insanda ortak olarak bulunan algının zaman ve mekan formunun a priori bilgisidir. o halde matematiksel bilgi yine zorunlu ve evrensel bir bilgidir. böylelikle kant, matematik ve bilime yeni bi temel bulur. hume'un eleştirisiyle uyandığı dogmatik uykusundan uyanıp, başka bi dogmatik uykuya yatar farkında olmadan.*

daha sonra frege ve dedekind piyasaya çıkıp ''bu ne rezillktir kardeşim, matematik zaten mantığa indirgenir, ne gerek var zaman mekan a priori demeye'' diyerekten basarlar fırçayı. zaten willard quine'in çok acayip bi makalesi vardır ''two dogmas of empiricism'' isimli. orada analitik-sentetik ayrımının analitik olduğunu ve dolayısıyla hatalı olduğunu anlatır. ama siz yine de kant okuyun tabi.
devamını gör...

harlow'un maymunlar üzerinde gerçekleştirdiği acımasız deneylerdir.

1950-60'lı yıllarda bazı psikologlar bebeklerin annelerine olan düşkünlüklerinin nedeninin annenin yavruya besin vermesi olduğunu düşünüyordu. o dönem psikologlarından harry harlow ise bunun sadece besinle alakalı olmayıp annenin yavruya verdiği rahatlık, sevgi gibi faktörlerin de önemli olduğunu ileri sürdü. elinde kanıt olmadığı için deney yapmaya karar verip talihsiz denekleri de rhesus maymunları olarak seçti.

1932'de zaten laboratuvarında maymun evi açan harlow, bazı maymunları ebeveynlerinden ayrı büyütüp gözlemledi (buna anneden yoksunluk denir ve etik olmadığı için günümüzde yasaktır). deneylerde ne kadar maymunların tüm bakımları yapılsa da anneyle büyüyen maymunlar ve annesiz büyüyen maymunların davranışlarının farklı olduğu gözlemlendi:
''...içe dönüklerdi, sosyal becerilerden yoksunlardı. çünkü bu yavrular sadece annelerinden değil, diğer yaşıtlarından da yoksun bir şekilde büyüyorlardı. bu şekilde büyüyen yavruların daha agresif ve korku dolu olduklarını fark ettiler. bir de... bebek bezlerine aşırı düşkünlerdi.''

harlow, bebek bezine olan bu aşırı düşkünlüğün huzur, konfor, sevgi, sıcaklık, vb. faktörlerden ileri geldiğini düşündü. bezlerine son derece düşkünlerdi çünkü annelerinden almayı bekledikleri sıcaklığı ve konforu bu bez parçasında buluyorlardı.

deneye gelecek olursak, harlow sahte maket maymun anneler üretti. bir tarafta bezlerle üretilmiş anne, bir tarafta ise tellerle üretilmiş anne... harlow, ilk koşulda tel olan annenin eline biberon ve maymunların çok sevdiği yiyeceklerden koyuyor. bez annede ise biberon olmuyor. diğer koşulda, bez annede biberon oluyor ve tel annede olmuyor. yürekleri dağlayan kısım ise maymunlar her iki koşulda da bez anneyi tercih ediyor. bez annenin elinde biberon varken maymunların onu seçmesi zaten beklenen bir durum (bezlere düşkünlükleri vardı) fakat tel annenin elinde biberon varken orada beslendikten sonra bez annenin yanına gidiyorlar! o sıcaklığı hissedebilmek için. tabi o dönem psikologlarına bu durum tokat gibi çarpıyor çünkü ‘’bebekler annelerine, kendilerine sağladıkları besin için değil, yumuşak ve sıcak bedenleri için bağlanıyor!’’ bu deneylerle kalınmayıp çok daha ileri gidiliyor ve her seferinde bezden annenin yanında olan yavrunun daha rahat olduğu gözlemleniyor.

harlow etik sınırlarını zorlayarak her seferinde yavruları izole ederek deneylerini sürdürüyor.. maymunlar bu deneylerden etkilenip intihara kalkışınca eleştirilere maruz kalıyor ve "maymunları nasıl sevebilirsiniz ki?" diye bir cümle sarf ediyor, bunu da sizin yorumunuza bırakıyorum.
devamını gör...

pancar motoru.
devamını gör...

bir arkadaşımın ettiği birkaç güzel söz üzerine
"teşekkür ediyorum bugün doğum günüm olduğu için kendimi şımartabilirim, övgülerini kabul ediyorum." dediğim vakit :

"desene diğer bütün günler övgülerin cehennemi olacak." demişti.


birçok güzel söz duymuş ya da okumuş biri olarak bu cümle diğerlerinden biraz daha üstün gelir bana.
okuyorsan, teşekkür ederim aklını kullanan kahraman.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim