90'lı yıllara dair akılda kalanlar
atari demişken; üzerinde 9999999 tane oyun olduğu yazılı olmasına rağmen içinden sadece 9 oyunun çıktığı atari kasetleri vardı. daha o yaşlarda öğrenmiştik hayal kırıklığının ne demek olduğunu. *
devamını gör...
ramak
arapça bir kelimedir; hayat bakiyesi , son nefes , çok az şey , hayatın son nefesi , ruhun son kalıntısı anlamlarına gelir.
türkçede tek başına kelime anlamı olarak karşılığı yoktur. bir şeyin gerçekleşmesine çok az kalması anlamına gelen ''ramak kalmak'' deyiminde geçer. insanları kötü durumlardan, felaketlerden ve büyük utançlardan koruyan mesafedir kendileri.
an'dan kısa olduğu söylenen zaman birimi olarak da bilinmektedir.
türkçede tek başına kelime anlamı olarak karşılığı yoktur. bir şeyin gerçekleşmesine çok az kalması anlamına gelen ''ramak kalmak'' deyiminde geçer. insanları kötü durumlardan, felaketlerden ve büyük utançlardan koruyan mesafedir kendileri.
an'dan kısa olduğu söylenen zaman birimi olarak da bilinmektedir.
devamını gör...
sma hastalarına destek veriyoruz kampanyası
yukarıdaki yazar kendi sebebi ile destek vermediğini kendince haklı sebebe dayandırarak açıklamış. sen hükümetin bırak 100 çocuğu binlerce çocuğu kurtaracak parayı yutmasına rağmen bu açıklamayı yapabiliyorsan, zihniyetin yerin dibine girsin. bir kaç defa okudum acaba yanlış mı anlıyorum diye. ama bariz saçmalamış.
az önce haberleri izlerken yine küçücük bedenleriyle hayata tutunmaya çalışan bebekleri görünce içim sızladı. bu çocukları böyle bilip, duyup, görüp kılını kıpırdatmayan ve hatta yardım kampanyası yürüten ailelere hakaret eden hükümet yetkilileri, her ne hakkım varsa haram olsun. dilerim ki tez zamanda bin beterini yaşarsınız ve inşallah bizede görmek nasip olur.*
t: vicdanı sızlayan gönlü güzel insanların, bu lanet hastalıkla mücadele eden yavrularımıza destek olmak için çabası.
az önce haberleri izlerken yine küçücük bedenleriyle hayata tutunmaya çalışan bebekleri görünce içim sızladı. bu çocukları böyle bilip, duyup, görüp kılını kıpırdatmayan ve hatta yardım kampanyası yürüten ailelere hakaret eden hükümet yetkilileri, her ne hakkım varsa haram olsun. dilerim ki tez zamanda bin beterini yaşarsınız ve inşallah bizede görmek nasip olur.*
t: vicdanı sızlayan gönlü güzel insanların, bu lanet hastalıkla mücadele eden yavrularımıza destek olmak için çabası.
devamını gör...
gerontoloji
türkçesi ihtiyar ilmi anlamına gelen antik yunanca geros* ve logos* kelimelerinden türetilmiş, jerontoloji olarak da bilinen yaşlanma bilimidir. dünyada ki yaşam süresinin uzaması ve buna bağlı olarak yaşlı nüfusunun artması sonucunda gelişmiş bir bilim dalıdır. bu mesleği icra eden kişilere gerontolog denir.
gerontolojiyi sadece yaşlı bireylerle sınırlandırmak doğru bir tanımlama olmamaktadır. yaşlanmanın başladığı an olan embriyonun anne karnına düşüp gelişmeye başlamasından itibaren devam eden sürecin tamamı olarak tanımlamak daha geçerlidir.
ilk olarak birinci dünya savaşından sonra yaşlanma biyolojik açıdan incelenmeye başlanmıştır. yaşlanmayı sadece biyolojik açıdan ele almanın eksik sonuçlar vereceğinin anlaşılmasıyla ikinci dünya savaşından sonra sosyal ve psikolojik alanlarda araştırılması öncelik kazanmıştır.
günümüzde sosyal, psikolojik, biyolojik ve tıbbi yönlerinin yanı sıra, felsefi, kültürel, tarihsel, teolojik ve ekolojik olmak üzere daha pek çok alanda araştırılmaya başlanmasıyla interdisipliner yaklaşım haline gelmiştir.
yaşla beraber organlarda meydan gelen fizyolojik değişikliklerin yanı sıra çoklu hastalıkların artışı yaşlı kişilerin multidisipliner yaklaşım ile ele alınması gerçeğini gün yüzüne çıkarmıştır. multidisipliner bilim dalı olarak yapılan çalışmalarda hayat kalitesini artırma, fonksiyonel bağımsızlığı sürdürme ve yaşlanma süreçlerine müdahale edebilmenin yolları aranmaktadır.
peki bulunabilinmiş midir bu aranan yollar?
1800'lü yılların ortalarında ortalama insan ömrü 40-50 yaşlardaydı. günümüzde bu yaşın 75-90 yaş civarına gelmesi bilimin ve teknolojinin gelişmesiyle doğru orantılı olarak yaşama süresinin artabileceğine olan umutları artırmaktadır.
yaşlanma ile hücrelerde meydana gelen dna hasarı bir yerden sonra tamir edilemez hale gelir, böyle hücreler ya kanserleşir ya yarı faal hale geçer ya da kendisini yok eder. bu bağlamda yaşlanmanın durdurulması, bölünme özelliğini kaybetmiş hücrelerin vücuttan uzaklaştırması olarak tanımlanabilir.
yapılan bazı klinik deneylerde, metformin ilacı verilen diyabet hayvanların, diyabet olmayan ve ilaç almayanlardan daha uzun yaşadığı tespit edildi. bunun üzerine metformin'in yaşlanmaya karşı koruyucu olabileceği üzerinde yeni çalışmalar geliştirilmeye başlandı.
ayrıca 2005'te fareler üzerinde yapılan, yeni hücre yaratmak için bölünemeyecek durumda olan yaşlı hücrelere foxo4-drı ilacı enjekte edilmesi, farelerin daha uzun yaşamasını sağladı. ilaç farelerin tüylerini yeniden çıkartırken, kuvvetlerini artırdı, karaciğer ve böbrek fonksiyonlarını düzeltti. yaşlılara gençlerden kan verilmesi halinde olumlu sonuçların gözlenmesi de, yaşlanmaya karşı koruyucu olmakla kalmayan, bu süreci geri çeviren bazı ilaçların mümkün olabileceği gerçeğini karşımıza çıkarıyor.
binlerce yıldır bir çok bilim insanının kafa yorduğu ve çözüm aradığı ebedi gençlik, hadi bulundu diyelim.
kimse yaşlanmasa, ölmese nereye varacak bu işin sonu?
zamanı geldiğinde ölünüz efendim..
gerontolojiyi sadece yaşlı bireylerle sınırlandırmak doğru bir tanımlama olmamaktadır. yaşlanmanın başladığı an olan embriyonun anne karnına düşüp gelişmeye başlamasından itibaren devam eden sürecin tamamı olarak tanımlamak daha geçerlidir.
ilk olarak birinci dünya savaşından sonra yaşlanma biyolojik açıdan incelenmeye başlanmıştır. yaşlanmayı sadece biyolojik açıdan ele almanın eksik sonuçlar vereceğinin anlaşılmasıyla ikinci dünya savaşından sonra sosyal ve psikolojik alanlarda araştırılması öncelik kazanmıştır.
günümüzde sosyal, psikolojik, biyolojik ve tıbbi yönlerinin yanı sıra, felsefi, kültürel, tarihsel, teolojik ve ekolojik olmak üzere daha pek çok alanda araştırılmaya başlanmasıyla interdisipliner yaklaşım haline gelmiştir.
yaşla beraber organlarda meydan gelen fizyolojik değişikliklerin yanı sıra çoklu hastalıkların artışı yaşlı kişilerin multidisipliner yaklaşım ile ele alınması gerçeğini gün yüzüne çıkarmıştır. multidisipliner bilim dalı olarak yapılan çalışmalarda hayat kalitesini artırma, fonksiyonel bağımsızlığı sürdürme ve yaşlanma süreçlerine müdahale edebilmenin yolları aranmaktadır.
peki bulunabilinmiş midir bu aranan yollar?
1800'lü yılların ortalarında ortalama insan ömrü 40-50 yaşlardaydı. günümüzde bu yaşın 75-90 yaş civarına gelmesi bilimin ve teknolojinin gelişmesiyle doğru orantılı olarak yaşama süresinin artabileceğine olan umutları artırmaktadır.
yaşlanma ile hücrelerde meydana gelen dna hasarı bir yerden sonra tamir edilemez hale gelir, böyle hücreler ya kanserleşir ya yarı faal hale geçer ya da kendisini yok eder. bu bağlamda yaşlanmanın durdurulması, bölünme özelliğini kaybetmiş hücrelerin vücuttan uzaklaştırması olarak tanımlanabilir.
yapılan bazı klinik deneylerde, metformin ilacı verilen diyabet hayvanların, diyabet olmayan ve ilaç almayanlardan daha uzun yaşadığı tespit edildi. bunun üzerine metformin'in yaşlanmaya karşı koruyucu olabileceği üzerinde yeni çalışmalar geliştirilmeye başlandı.
ayrıca 2005'te fareler üzerinde yapılan, yeni hücre yaratmak için bölünemeyecek durumda olan yaşlı hücrelere foxo4-drı ilacı enjekte edilmesi, farelerin daha uzun yaşamasını sağladı. ilaç farelerin tüylerini yeniden çıkartırken, kuvvetlerini artırdı, karaciğer ve böbrek fonksiyonlarını düzeltti. yaşlılara gençlerden kan verilmesi halinde olumlu sonuçların gözlenmesi de, yaşlanmaya karşı koruyucu olmakla kalmayan, bu süreci geri çeviren bazı ilaçların mümkün olabileceği gerçeğini karşımıza çıkarıyor.
binlerce yıldır bir çok bilim insanının kafa yorduğu ve çözüm aradığı ebedi gençlik, hadi bulundu diyelim.
kimse yaşlanmasa, ölmese nereye varacak bu işin sonu?
zamanı geldiğinde ölünüz efendim..
devamını gör...
ilişkilerin son zamanlarda hızlı tükenme sebebi
iletişim kuramamaktır. insanlar yüz yüze olmadıkları için birbirlerini anlayamıyorlar. sosyal medya üzerinden sohbet ettikleri için gürültü oluşuyor.
yüz yüze 3 dakikada halledeceğiniz bir tartışmayı klavye başında 1 saatte çözüyorsunuz. çözerken yıpranıyor iki tarafta ve yakın zaman sonra tükenip ayrılığa kadar gidiyor.
yüz yüze 3 dakikada halledeceğiniz bir tartışmayı klavye başında 1 saatte çözüyorsunuz. çözerken yıpranıyor iki tarafta ve yakın zaman sonra tükenip ayrılığa kadar gidiyor.
devamını gör...
profiline kendi fotoğrafını koyan sözlük yazarı
çirkinim, yolluyum ve burayı instagram ile karıştırıyorum.
varsa reşit olmamış evladınız, onun seçimlerine karışabilirsiniz. başkasının ne yaptığı, sizi de aynı şeyi yapmaya zorlamadığı sürece, sizi ilgilendirmez.
bu ne her şeye karışmak arzusudur mirim!
t: profiline ot, bok, çiçek, böcek fotosu koyanlar kadar sıradan bir insan.
varsa reşit olmamış evladınız, onun seçimlerine karışabilirsiniz. başkasının ne yaptığı, sizi de aynı şeyi yapmaya zorlamadığı sürece, sizi ilgilendirmez.
bu ne her şeye karışmak arzusudur mirim!
t: profiline ot, bok, çiçek, böcek fotosu koyanlar kadar sıradan bir insan.
devamını gör...
sevmek vs sevilmek
hayat sevince güzel.
sevildiğinizden asla tam olarak emin olamazsınız ama içinizde büyüttüğünüz sevgi aldığınız nefes kadar gerçektir.
ayrıca sadece ilişkiler boyutunda kalmasın bu sevme eylemi, çiçeğinden böceğine her şeyi sevebilecek kadar sonsuz sevgiye sahibiz, kullanın.
hayatım boyunca aldığım en güzel itfifat/söz yakın arkadaşlarımdan birinin doğum günümde yazdığı notta gizliydi; "... insan insanı ya da bir hayvanı onu geçtim bir nesneyi, bir rengi nasıl sevebilir ben senden öğrendim..."
kalplere sevgiyle dokunabilmenin mutluluğu nasıl tarif edilir bilmiyorum, böyle uçsuz bucaksız sevgiyi ruhumda yeşertebiliyor olmamla gurur duyuyorum. ve eminim ki bir insana verilebilecek en önemli hayat kurtarıcı öğüt sevilmeyi beklemeden sevmeyi öğrenmesi gerektiğidir.
sevildiğinizden asla tam olarak emin olamazsınız ama içinizde büyüttüğünüz sevgi aldığınız nefes kadar gerçektir.
ayrıca sadece ilişkiler boyutunda kalmasın bu sevme eylemi, çiçeğinden böceğine her şeyi sevebilecek kadar sonsuz sevgiye sahibiz, kullanın.
hayatım boyunca aldığım en güzel itfifat/söz yakın arkadaşlarımdan birinin doğum günümde yazdığı notta gizliydi; "... insan insanı ya da bir hayvanı onu geçtim bir nesneyi, bir rengi nasıl sevebilir ben senden öğrendim..."
kalplere sevgiyle dokunabilmenin mutluluğu nasıl tarif edilir bilmiyorum, böyle uçsuz bucaksız sevgiyi ruhumda yeşertebiliyor olmamla gurur duyuyorum. ve eminim ki bir insana verilebilecek en önemli hayat kurtarıcı öğüt sevilmeyi beklemeden sevmeyi öğrenmesi gerektiğidir.
devamını gör...
normal sözlük 1. istanbul zirvesi
orada olmak üzere birazdan evden çıkıp, yola koyulacağım zirvedir. son anda görüp gelmek isteyenler olabilir belkim diye düşünüldüğünden, bi uplayayım başlığı dedim.
devamını gör...
geceye ismet özel şiirlerinden bir dize bırak
ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum.
devamını gör...
mesajınız var turuncusu
merakla kimden gelmiş diye koşulan turuncu..
devamını gör...
300 kusur online gerçek mi sorunsalı
siteden çıkış yapanların uzunca bir süre daha online görünmesi nedeniyle ortaya çıktığını düşündüğüm durum.
daha doğrusu, "nasılsa yarın da gireceğim" diyerek, sitedeki kokpitten çıkış butonuna basmadan, doğrudan bilgisayar ya da telefonunuzdaki sekmeyi kapattığınızda, çok uzun bir süre daha online görünüyorsunuz. çıkış yaparak tamamen çıkıldığında durum nedir bilmiyorum.
daha doğrusu, "nasılsa yarın da gireceğim" diyerek, sitedeki kokpitten çıkış butonuna basmadan, doğrudan bilgisayar ya da telefonunuzdaki sekmeyi kapattığınızda, çok uzun bir süre daha online görünüyorsunuz. çıkış yaparak tamamen çıkıldığında durum nedir bilmiyorum.
devamını gör...
birinin kıyamadığı olmak
ya sevimli bir oğlan/kız çocuğu ya da bir kedi/köpek eniğidir. özellikle hanımlar bunları görür görmez " ayy kıyamam" derler.
devamını gör...
ilkay akkaya
1964 istanbul doğumlu müzisyen,grup yorum ve grup kızılırmak'ın solistliğini yapmış her yönüyle örnek alınası tam bir sanatçı.*
devamını gör...
minyon tipli olmak
yaşını olması gerektiği gibi yaşayamamaktır. üzücüdür. hayatı geriden takip etmektir. çünkü gelmekte olan er geç gelecektir.
devamını gör...
yazarların yazdığı hikayeler
eksik
10 metrekarelik hapishanenizden çıkıp birtakım hislerden veya yalnızca manevi acılardan kaçmak için yürümeye karar veriyorsunuz. birkaç yüz metre ötedeki bir banka oturuyor, gelip geçen insan yığınlarına bakıyorsunuz, soğuk. sürekli gidip gelen tramvaylar raylarından ayrılıp yığınları ezip geçiyor. tanıdık bir ses duyduğunuzu sanıyorsunuz, oysa yalnızca hayal dünyanızdan gelen gaipten bir ses olduğunu fark ediyorsunuz. kalan altı dalınızdan birini feda edip yakıyor, yalınayaklarıyla ve acı dolu gözleriyle etrafa bakan tartıcı çocuğu görmezden gelmek istiyorsunuz, halbuki dakikalardır gözlerine kilitlenmiş bir vaziyettesiniz. yalınayaklı çocuk, tartısı ve acı dolu gözlerini başka bir tramvay durağına götürüyor, ardından seyrediyorsunuz. tam aksi yöne gitmek için ayağa kalkıyor, bir vakitler sizi en derinden yaralayan bir şarkıyı mırıldanarak sakince yürümeye başlıyorsunuz. sakinlik mutsuzluğunuzu anbean, katbekat arttırıyor, dindirmek için bir sigara yakıyorsunuz. bu kez girmeniz gereken sokağın başındaki konteynırın yanında çöpü karıştıran bir kedi ve yaşlı bir kadın görüyorsunuz, hemen birkaç adım ötedeyse evini market arabasına sığdıran, aylardır orada yokluğunu sürdüren evsiz adamı. bu kez utancınızdan hiçbirinin sisli gözlerine aldırış etmiyorsunuz. bir hışımla hapishanenize kendi rızanızla geri dönüyorsunuz. şimdi ise hem kendinizle hem de adeta sizden kendilerini yıkmanızı talep eden dört duvarla başbaşa kalıyorsunuz. dört duvarın her birinde yaşamınızın ayrı bir anısını görüyorsunuz. o anıları yaşatmak istemiyor, aksine yok etmek istiyorsunuz. herkes zihinde mutlu anılar kalır diyor, bunun kocaman bir yalan olduğunu biliyorsunuz. yılların yükünü paslı ayaklarında saklayan sandalyenize oturuyorsunuz, hapishane dışarıdan daha soğuk, çünkü kendinizle başbaşasınız. yine sigara yakıyorsunuz. bu kez acı ve sisli gözler yok, sadece siz varsınız. zihninde yalandan birkaç mutluluk verici anı kurguluyorsunuz. hayal dünyanızın artık sizi tatmin etmediği gerçeğiyle yüzleşiyorsunuz. sigaranızı söndürüp hakikatten daha fazla kopmak için zulanızı kontrol ediyorsunuz. birkaç gün öncesinden kalan tütünle karışık maddeyi hazırlıyorsunuz. birkaç nefes sonra artık onun da vâdesinin dolduğunu anlıyorsunuz. usulca olduğunuz yerde saatlerce oturup ümitsizce zamanın geçmesini bekliyorsunuz. birden kalp atışınız hızlanıyor, işte o an geldi diyorsunuz, yanılıyorsunuz. sizi gittikçe dibe çeken binanın temellerine karşı koyup yatağınıza giriyorsunuz. bu kez uyuyacağım umuduyla gözlerinizi hayattan koparıyorsunuz. zihninizde aynı anda binlerce kişi konuşuyor, siz yalnızca birini dinlemek istiyorsunuz, yapamıyorsunuz. zaman düpedüz geriye doğru akıyor. bir önceki günü, bir önceki ayı, bir önceki yılı, doğduğunuz anı düşünüyorsunuz. en masum, en savunmasız, en katlanılmaz olduğunuz an. şimdi zaman olağan akışına geçiyor. hepsinin en'leri geride kaldı, artık masum, savunmasız ve katlanılmaz değilsiniz. gözlerinizi hayata geri çağırıyorsunuz. karşınızda hiç tanımadığınız soluk yüzlü biri beliriyor aniden, kalp atışınız daha da hızlanıyor, sebebinin korku değil heyecan olduğunu biliyorsunuz. belki de yıllardır beklediğiniz o an bu kez gerçekten gelmiştir diyor zihninizdeki binlerce sesten biri. soluk yüzlü yok olunca bir düş olduğunu anlıyorsunuz. uzun zamandır düş görmüyor, nadirattan gördükleriniz de rehberinizdeki ölü numaralar veya ölümü hatırlatan diğer nesneler. uyuyamayacağınızı anlayınca bu defa zulanızda daha işe yarar bir şeyler arıyorsunuz. aradığınız şeyi buluyor ve kolunuzda ufak bir acıyla yatağa geri dönüyorsunuz. tavan size doğru yaklaşıyor, gökyüzünü görüyorsunuz. gözünüzden nedensiz bir yaş akıyor. silmek için elini götürdüğünüzde kolunuzda bir ağırlık hissediyorsunuz. elinizdeki kimden yadigar olduğunu bilmediğiniz bir 7,65'liği fark ediyorsunuz. işte o an sizi tekrar en masum, en savunmasız, en katlanılmaz olduğunuz güne götürüyor. namluyu şakağınıza dayayıp tetiği çekiyorsunuz. uyandığınızda kendinizi sandalyede sallanır bir vaziyette sol elinizin parmakları arasında bir sigarayla buluyorsunuz. tezgah hiç olmadığı kadar düzenli. üzerine düşünmeden terasa çıkıyorsunuz. 10 yıl önce çatı tahtasına bağladığınız muntazam ipi görüyorsunuz. şaşkınlığınız karşısında sakin kalıyorsunuz. sandalyeyi mutfaktan getirip terasın kapısını kilitliyorsunuz. telefonunuz cebinizde, birileri arıyor, aldırış etmiyorsunuz, birileri kapı ardından sizi seyrediyor ve adınızı haykırıyor, aldırış etmiyorsunuz, çatı üzerinize çökmek üzere, aldırış etmiyorsunuz. gözler ve sesler arasında zihninizdeki o bir sesi bu kez dinlemeyi başarıp yavaşça sandalyenin üstüne çıkıyorsunuz. son dileğinizi aklınıza yazıyor, hiçbir yerde aradığınızı bulamayacağınızı bilerek kendinizi boşluğa teslim ediyorsunuz. hâlâ soğuk.
10 metrekarelik hapishanenizden çıkıp birtakım hislerden veya yalnızca manevi acılardan kaçmak için yürümeye karar veriyorsunuz. birkaç yüz metre ötedeki bir banka oturuyor, gelip geçen insan yığınlarına bakıyorsunuz, soğuk. sürekli gidip gelen tramvaylar raylarından ayrılıp yığınları ezip geçiyor. tanıdık bir ses duyduğunuzu sanıyorsunuz, oysa yalnızca hayal dünyanızdan gelen gaipten bir ses olduğunu fark ediyorsunuz. kalan altı dalınızdan birini feda edip yakıyor, yalınayaklarıyla ve acı dolu gözleriyle etrafa bakan tartıcı çocuğu görmezden gelmek istiyorsunuz, halbuki dakikalardır gözlerine kilitlenmiş bir vaziyettesiniz. yalınayaklı çocuk, tartısı ve acı dolu gözlerini başka bir tramvay durağına götürüyor, ardından seyrediyorsunuz. tam aksi yöne gitmek için ayağa kalkıyor, bir vakitler sizi en derinden yaralayan bir şarkıyı mırıldanarak sakince yürümeye başlıyorsunuz. sakinlik mutsuzluğunuzu anbean, katbekat arttırıyor, dindirmek için bir sigara yakıyorsunuz. bu kez girmeniz gereken sokağın başındaki konteynırın yanında çöpü karıştıran bir kedi ve yaşlı bir kadın görüyorsunuz, hemen birkaç adım ötedeyse evini market arabasına sığdıran, aylardır orada yokluğunu sürdüren evsiz adamı. bu kez utancınızdan hiçbirinin sisli gözlerine aldırış etmiyorsunuz. bir hışımla hapishanenize kendi rızanızla geri dönüyorsunuz. şimdi ise hem kendinizle hem de adeta sizden kendilerini yıkmanızı talep eden dört duvarla başbaşa kalıyorsunuz. dört duvarın her birinde yaşamınızın ayrı bir anısını görüyorsunuz. o anıları yaşatmak istemiyor, aksine yok etmek istiyorsunuz. herkes zihinde mutlu anılar kalır diyor, bunun kocaman bir yalan olduğunu biliyorsunuz. yılların yükünü paslı ayaklarında saklayan sandalyenize oturuyorsunuz, hapishane dışarıdan daha soğuk, çünkü kendinizle başbaşasınız. yine sigara yakıyorsunuz. bu kez acı ve sisli gözler yok, sadece siz varsınız. zihninde yalandan birkaç mutluluk verici anı kurguluyorsunuz. hayal dünyanızın artık sizi tatmin etmediği gerçeğiyle yüzleşiyorsunuz. sigaranızı söndürüp hakikatten daha fazla kopmak için zulanızı kontrol ediyorsunuz. birkaç gün öncesinden kalan tütünle karışık maddeyi hazırlıyorsunuz. birkaç nefes sonra artık onun da vâdesinin dolduğunu anlıyorsunuz. usulca olduğunuz yerde saatlerce oturup ümitsizce zamanın geçmesini bekliyorsunuz. birden kalp atışınız hızlanıyor, işte o an geldi diyorsunuz, yanılıyorsunuz. sizi gittikçe dibe çeken binanın temellerine karşı koyup yatağınıza giriyorsunuz. bu kez uyuyacağım umuduyla gözlerinizi hayattan koparıyorsunuz. zihninizde aynı anda binlerce kişi konuşuyor, siz yalnızca birini dinlemek istiyorsunuz, yapamıyorsunuz. zaman düpedüz geriye doğru akıyor. bir önceki günü, bir önceki ayı, bir önceki yılı, doğduğunuz anı düşünüyorsunuz. en masum, en savunmasız, en katlanılmaz olduğunuz an. şimdi zaman olağan akışına geçiyor. hepsinin en'leri geride kaldı, artık masum, savunmasız ve katlanılmaz değilsiniz. gözlerinizi hayata geri çağırıyorsunuz. karşınızda hiç tanımadığınız soluk yüzlü biri beliriyor aniden, kalp atışınız daha da hızlanıyor, sebebinin korku değil heyecan olduğunu biliyorsunuz. belki de yıllardır beklediğiniz o an bu kez gerçekten gelmiştir diyor zihninizdeki binlerce sesten biri. soluk yüzlü yok olunca bir düş olduğunu anlıyorsunuz. uzun zamandır düş görmüyor, nadirattan gördükleriniz de rehberinizdeki ölü numaralar veya ölümü hatırlatan diğer nesneler. uyuyamayacağınızı anlayınca bu defa zulanızda daha işe yarar bir şeyler arıyorsunuz. aradığınız şeyi buluyor ve kolunuzda ufak bir acıyla yatağa geri dönüyorsunuz. tavan size doğru yaklaşıyor, gökyüzünü görüyorsunuz. gözünüzden nedensiz bir yaş akıyor. silmek için elini götürdüğünüzde kolunuzda bir ağırlık hissediyorsunuz. elinizdeki kimden yadigar olduğunu bilmediğiniz bir 7,65'liği fark ediyorsunuz. işte o an sizi tekrar en masum, en savunmasız, en katlanılmaz olduğunuz güne götürüyor. namluyu şakağınıza dayayıp tetiği çekiyorsunuz. uyandığınızda kendinizi sandalyede sallanır bir vaziyette sol elinizin parmakları arasında bir sigarayla buluyorsunuz. tezgah hiç olmadığı kadar düzenli. üzerine düşünmeden terasa çıkıyorsunuz. 10 yıl önce çatı tahtasına bağladığınız muntazam ipi görüyorsunuz. şaşkınlığınız karşısında sakin kalıyorsunuz. sandalyeyi mutfaktan getirip terasın kapısını kilitliyorsunuz. telefonunuz cebinizde, birileri arıyor, aldırış etmiyorsunuz, birileri kapı ardından sizi seyrediyor ve adınızı haykırıyor, aldırış etmiyorsunuz, çatı üzerinize çökmek üzere, aldırış etmiyorsunuz. gözler ve sesler arasında zihninizdeki o bir sesi bu kez dinlemeyi başarıp yavaşça sandalyenin üstüne çıkıyorsunuz. son dileğinizi aklınıza yazıyor, hiçbir yerde aradığınızı bulamayacağınızı bilerek kendinizi boşluğa teslim ediyorsunuz. hâlâ soğuk.
devamını gör...
new girl
new girl fox televizyon kanalında ilk kez 20 eylül 2011 tarihinden itibaren yayınlanan amerikan sitcom komedi dizisidir. baş rollerinde zooey deschanel, jake johnson, max greenfield, lamorne morris ve hannah simone oynamaktadır. prömiyerini yaptığı gün sadece amerika'da 10.3 milyon seyircini izlemiştir.
dizinin konusu:
jessica "jess" (zooey deschanel) yerel bir ilk öğretim okulunda öğretmenlik yapmaktadır. başka bir şehre yaptığı yolculuğun ardından birlikte yaşadığı sevgilisine sürpriz yaparak haber vermeden evine geldiğinde sevgilisinin kendisini aldattığını öğrenir ve evi terk etmek ister. gazetede yayınlanan, bir eve dördüncü ev arkadaşının arandığı, ilana başvurur. beyaz yakalı çalışan kazanova schmidt, aslen chicago'lu barmen nick, nick'in çocukluk arkadaşı eski basketbolcu winston ile birlikte yaşamaya başlar. üç farklı karakterdeki erkekle, aldatılmış mutsuz bir dönemden geçen jess'in maceraları böylece başlamış olur.
wiki
yorum: ne zaman açsam neşemi yerine getirir. bölümlerin yirmi dk civarları olması da çok iyidir. çok sevdiğim, müthüşlü dediğim dizinin introsu.
devamını gör...
deri mini etek
dedem giysin dedemi harcarım .
devamını gör...
reyhanlı ilçesindeki suriyelilerin ayaklanması
ee çağırın süslü sülüyü halletsin dediğim haber.
devamını gör...
beşiktaşlı sözlük yazarları
beşiktaşlı olunmaz beşiktaşlı doğulur ve pek tabiiki bunun için çok mutluyum. içeriz bişiler kafalar güzelken daha iyi.
devamını gör...