#netflix filmleri
drama / yerli
6.3 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

bir başkadır dizisinin başarılı yönetmeni berkun oya'nın netflix için çektiği drama film.başrollerinde funda eryiğit, fatih artman, olgun şimşek, okan yalabık ve yılmaz erdoğan'in olduğu filmin yayın tarihi 27 ekim 2022.

cici | resmi tanıtım fragmanı | netflix / netflix türkiye
devamını gör...
benim için çok zor olsa da bir şeyler yazmak zorundayım bu filmle ilgili.

öncelikle berkun oya'dan bahsedelim biraz. 1977 doğumlu, mimar sinan tiyatro bölümü mezunu yönetmen. kariyerine oyun yazarlığı ve yönetmenliği yaparak başlıyor ve adını camiada oldukça kısa süre içerisinde duyuruyor. ben berkun ile 2009 tarihli bayrak oyunu sayesinde tanışmıştım. yönetmen benim gibi ne yazık ki çok fazla oyun takip edemeyen bir izleyiciye bile bu çok güçlü hikayeyle ulaşmıştı ki zaten de kendisi 8 yıl sonra oyundan uyarladığı senaryosu ile hikayesinin dizisini yapıp çok daha geniş kitlelere ulaşmayı başaracaktı hak ettiği gibi.*

krek tiyatrosu, semaver kumpanya'nın kısa süre içinde yarattığı ekol ve -bence- mentorluğunda kurulduğunda* kimse konunun buralara gelebileceğini tahmin etmiş miydi çok emin değilim ama berkun oya muazzam oyuncularla çok iyi metinler yazarak mükemmel işlere imza atmıştı tiyatro yolculuğunda. daha sonra hem televizyona hem dijitale birçok seri çekti, zaten hepiniz biliyorsunuz elde ettiği başarıları. şapkadan babam çıktı ile başlayan dizi kariyerine son, intikam, şeref meselesi, analar ve anneler ve en nihayetinde de isminin geniş kitlelerce öğrenilmesini sağlayan masum (dizi) ve bir başkadır ile devam etti yönetmen. bir yandan dizi ve tiyatro projeleri devam ederken bir yandan da dört uzun metrajlı filme imza attığını söyleyelim. iyi seneler londra, azizler ve en son olarak da cici. ilk filmi ise deliler: rapor isimli bir filmmiş 2006 yapımı. ki ben dediğim gibi tanımıyordum kendisini 2009'a kadar ve bu yüzden de bu filmden haberdar değilim. hala da izlemedim. yönetmenin kariyeri ile bu kadar uzun uzun oyalanıyorum ama galiba ufaktan filme gelmeliyim...

filmi netflix'te 27 ekim perşembe günü* gösterime girmiş olmasına rağmen dün gece izledim ben. bu kozmik şakanın ağırlığı göğsümde, annem pek de bir şey anlamazken ama saçlarımı okşamaya da devam ederken... kendi duygumdan sebep mi tam bilemiyorum ama gerçekten cici'yi hiç mi hiç beğenmedim. çok şaşırtıcı bir şekilde, berkun'un defalarca kez birlikte çalıştığı üst düzey erkek oyuncularımızdan okan yalabık ve inanılmaz ama nur sürer'i de dahil olmak üzere oyuncuları filme asla entegre edememiş olduğunu düşündüm film boyunca. buraya döneceğim.
hikayenin çok zorlama, sahnelerin gereksiz uzun, düğüm, çözüm denkleminin aşırı bozuk olduğunu da düşündüm... yani film kurgu itibari ile oldukça başarısız bir kere. bir filmin tahmin edilebilir olması kötü olması anlamına gelmeyebilir her zaman ama özellikle bu tip dram filmlerinde, çarpıcı bir hikaye anlatılacak duygusu seyirciye bu kadar net geçirilirken bunun becerilememesinin, şaşırtıcı unsur eksikliğinin kabul edilebilir hata payının üzerinde olduğunu düşünüyorum. olgun şimşek'in performansının abartısız yansıtılmış olması, genç oyuncu şevval balkan'ın karakterinin derinliği ve görüntü yönetmenliğinin başarısı dışında yapabileceğim olumlu yorum yok desem abartmış olmam. abartısız yansıma konusunu açmam lazım çünkü filmin olağanüstü yetenekli oyunculardan oluşan bir castı var ve ben ısrarla oyunculuktan bahsetmiyorum. döneceğimi söylediğim yere şimdi dönüyorum; pişmanlıkla kıvranan bir alzheimer hastasını devasa oynatmak sırıtmasına sebep olmak değil de ne? havva'nın hikayesi zaten korkutucu derecede büyük, bunu köpürtmenin ne alemi var? nur sürer'in kesinlikle bir suçu yok, bu yönetmen tercihi bariz şekilde. bunu okan yalabık'ın, fatih artman'ın, ayça bingöl'ün karakterlerinin sıkışıklığını, yutkunamayışlarını ve yüzleşme korkularını bir alt metin olarak değil her fırsatta izleyicinin gözüne sokarak işlemesinden de anlıyoruz. bu filmde şimdiye kadar yaptığı işlerden bu kadar farklı olmasına sebep olacak kadar neyin yanlış gittiğinin tespitini yapamıyorum ama çok şaşkın olduğumu ve hayal kırıklığı yaşadığımı üzülerek söylemek zorundayım. belki de bana acımıştır berkuncum. salya sümük ağlasam, kucağında yattığım anneme pek bir şey açıklayamazdım herhalde. korkardı muhtemelen canım benim. neys.
devamını gör...
bu tweet'i görünce "heralde muhteşem bir 2,5 saat geçireceğim" diye heves edip başladığım, berbattan bir tık iyi* berkun oya filmi. senaryo bence hiç de öyle şişirilcek bir hikaye değil. iyi ne var derseniz olgun şimşek'in oyunculuğu ve büründüğü karakteri sevdim sadece. o'da tek başına filmi kurtaramaz. zaman kaybı yani.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
berkun oya imzalı 2022 yapımlı netflix filmidir.

para kazanmak isteyenin, artık kabak tadı veren taşra komedilerine abandığı yerli sinema sektöründe, bir taşra dramasıyla özgün bir içerik çıkarmış berkun oya. ben filmi beğendim.

öncelikle bir filmi izlemeden üzerine bir yazı okuyacaksanız - ki doğal bir bilinç haliyle izlenebilmesi için yapılmasını pek tavsiye etmem- geçeceksiniz bu spoiler mpoiler işlerini. geçemiyorsanız okumayın.

film, bir dönem yurt dışında (almanya) çalışıp orada her türlü dışlanmaya maruz kalan bir babanın, memleketine döndükten sonra adeta insanlardan kaçış arzusuyla inşa ettiği bozkırın ortasındaki evinde geçiyor. yakın çevreden öksüz ve yetim bir çocuğu da ailenin içine alan baba, çocuklarından birinin, bu öksüz çocuğa yaptığı şakadan çok rahatsız olur ve kendi oğluna ağır bir ceza verir. sonrasında zaten, bu cezanın tüm ailede yarattığı travmatik etkiler üzerinden sürüp gidiyor film.
babanın yurt dışında deneyimlediği kimsesizlik ve dışlanmışlık duygusu, evindeki kimsesiz çocukla güçlü bir özdeşim duygusu ortaya çıkarır. nitekim orantısız tepkisinin kaynağında da bu vardır.
bu yönüyle film, alt kültür sorunuyla ilgili güçlü bir alt metne sahip. yani aile özelinde spesifik bir sorundan çok, bir dönemin toplumsal gerçekliği olan "gurbetçiler" ekseninde özele inen bir mesele bu.
kurgusu girift ama karmaşık değil. sadece karakterler arasındaki iç çatışmalar, izleyiciye ifadeler üzerinden aktarılmaya çalışılırken zaman zaman doğallığın dışına çıkılıyor. bunun da filme konu olan coğrafyanın karakterleriyle ilgili bir durum olduğunu düşünüyorum. anadolu insanı, gündelik olmayan konularda uzun konuşma metinleri kullanmaz. duygu ifadeleriyse az sözcük, çok mimikle dışa vurulan özelliklere sahiptir. sevinciniz de üzüntünüz de, ardında onu doğrulayan göz yaşına ihtiyaç duyar.

aile içi travmalar, insanda en derin izler bırakan ve atlatılması çok güç travmalardır. dışa dönük yaşantılarımızın derecesi, şiddeti ne olursa olsun, belli bir noktaya kadar bizi başka şeylere dönüştürebilir. insan evinde, dışarıda taşıdığı tüm maskelerini bırakır. sosyal rol ve imajların hiçbirine orada yer yoktur. o başkalarından sakınıp içimizde tuttuğumuz ne varsa, bulduğu ilk çatlaktan bize kan bağıyla en yakın olanlara, bir anlamda "atsan atılmaz satsan satılmaz" olanlara sıçrar. koşulsuz bağın verdiği rahatlıkla, insanın mantıktan uzak, en anlamsız, en saçma sapan halleri de aile içindedir. bu yüzden yalnız filmlerde değil, gerçekte de kabahatlerin yargılanmadan örtbas edildiği yerlerdir orası.
film; her karakterini, anlamıyla olduğu kadar bu anlamsızlıklarıyla da kavramamızı sağlıyor. bu zorluğun içinden yetişkinliğe erişen karakterler de kurdukları ikinci hayatı ya sürdürememişler ya da çok mutsuz biçimde ite kaka götürüyorlar.

filmin görüntü yönetmenliği de oldukça doyurucu. bireysel anlamda oldukça sivrilebilecek performans potansiyeline sahip oyuncular bile, filmin genel karakteristiğine hakim bir disiplin içindeler.
öte yandan yönetmenin bir diğer çalışması "bir başkadır" serisi ile her anlamda farklı bir yapım görüyoruz.
izlenilesi.
devamını gör...
film aşırı merak içermemesi ve akıcı olmamasına rağmen güzel bir film. izlerken sıkılanlar olacaktır. çok beğenenler olacaktır.

kendi açımdan söylemem gerekirse ben harcadığım süreye üzülmedim.

güçlü oyuncu kadrosu ile izlenmeyi hak eden dijital platform yapımı.
devamını gör...
(bkz: berkun oya) nın netflix için yaptığı, 2022 yapımı muhteşem filmi. ilk söylemem gereken şey şu: berkun oya sosyoloji bilimini ve psikoloji bilimini türk sinemasına uyarlama konusunda artık ustalaştı. bu filmde özellikle 2 buçuk saat süren bir psikoterapi öyküsü izlemiş gibi oldum. aile bireylerinin yaşadığı/hissettiği çocukluk travmalarının yetişkinlikte doğurduğu/doğuracağı sorunlar öyle güzel ele alınmış ki bir çok sahnede beni ağlattı. sanki bir aile psikoterapisini bir oda ve bir evde sahneye almışlar, psikodrama yapmışlar da bize izletiyorlar gibi. (zaten berkun oya tiyatrodan sinemaya evrildiği için bir çok sahnede tiyatral anlar görüyoruz) ikinci değinmek istediğim şey yine çevre psikolojisi ile ilgili. ve eşya ve insan konusunun çevre psikolojisindeki önemi ile ilgili. eşyaların, kokuların, bir müziğin yani çevrede olup bitenlerin hafızamızdaki yeri ve bize olayları anımsatması hatta o travmaları gün yüzüne çıkarması ne kadar mükemmel bir şekilde işlenmiş.
bir paragraf da oyunculuklara açmak lazım. tek tek bütün oyuncular harika performans göstermiş. filmin asıl başarısı (tüm diğer eleştirilere rağmen) oyunculuklarda gizli zaten. ama (bkz: olgun şimşek) abimize ayrı bir şeyler söylemek lazım. abi bu nasıl bir oyunculuktur! karakteri oynamamış adeta yaşamış. bu duyguyu bana nasıl hissettirdin sen. inanılmazsın. o salihayla yüzleşme sahnesinde ağlamayan duygusuzdur net.
filmin konusundan azıcık bahsetmek istiyorum hiç spoiler vermek de istemiyorum ben sadece bana hissettirdiklerini yazmak istedim. konu özetle, anadolunun bir köyünde yaşayan bir aile, almanyadan gelmiş çocuklara sert davranan bir baba, korumacı bir anne, çocukların okumasını isteyen köyden kente göç etmek isteyen bir anne, 3 kardeş ve 1 akraba çocuğu (anne babası ölmüş ve bu ailenin yanına çoban olarak yerleşmiş) ve yaklaşık 30 yıl sonra bu kişilerin tekrar bir araya -aynı evde- gelmesi ve o çocukluk travmalarıyla yüzleşmeleri.
ben çok sevdim açıkçası. harika bir türk filmi olmuış.
devamını gör...
olgun şimşek 'in o sigaranın üzerine bir sigara daha yakmak olmazdı repliği çok iyiydi. zaten bana göre filmde en iyi performansı sergileyen de kendisiydi. diğer karakterler tam olarak trajediyi yansıtmakta yeterli değillerdi.

berkun oya imzalı işler son zamanlarda dikkat çekiyor. cici beklentimi tam olarak karşılamasa da bence gayet izlenebilir bir filmdi. sadece baba karakterinin uyguladığı psikolojik şiddetin biraz abartılı aktarıldığı daha doğrusu abartı bir reaksiyon verildiği kanaatindeyim. hikayedeki düğümü çözme aşamasında biraz gerçek üstü bir tepki görüyoruz.

bu arada filmde z kuşağının ne kadar itici ve gereksiz hallere girdiği çok iyi aktarılmış.
devamını gör...
yönetmenliğini berkun oya'nın yaptığı, genç oyuncu şevval balkan hariç* izlemeyi çok sevdiğim oyuncuları kadrosunda bulunduran netflix yapımı türk dram filmi.

izlemekten gayet keyif aldım diyeyim tatafim baştan belli olsun.

izlerken ister istemez yönetmenin diğer işlerinden birisi olan bir başkadır'la kıyaslamaktan kendimi alıkoyamadım. aynı tat vardı çünkü. kişileri ve mekanları yansıtış tarzı aynıydı. bu tarzı başarılı bulduğum için bu benzerlik rahatsız etmedi. hatta funda eryiğit iki yapımda da, hemen hemen aynı karakteri, aynı mimik ve aynı ses tonuyla oynuyor. fakat kendisi bunu gayet iyi yaptığı için onu da tolere ettim hemen.

konu, vayy çok iyi denilecek bir şey değil. ama kötü demek haksızlık olur. bir de izlerken ufacık bir yerden kendi çocukluğumu yakaladım ve o andan itibaren zihnimde bir pencerede kendi çocukluğum oynadı. bu da beni ekstra etkiledi sanırım film özelinde.

yerli yapım diye, otomatikman olmamış algımızdan çıkıp, izlenip, beğenilecek bir film.
devamını gör...
nur sürer'in oyunculuğu için tekrar tekrar izlenilesi başarılı yapım.
2 saatten fazla süren filmde zaman su gibi akıyor. oyuncuların her biri ayrı ayrı taktir edilesi. ayrıca çocuk karakterleri nasıl da oyuncuların yetişkin hallerine denklemişler hayret.
devamını gör...
ben beğendim aslında ama derinliğin olmadığı konusunda bir çok kişi ile aynı fikirdeyim. belki hikayeyi 2.5 saat içine tıkıştırıp bırakmalarından kaynaklı olabilir. dizi olsaydı karakterleri daha iyi tanıyabilirdik. ben özellikle genç oyuncu şevval balkan'ın oynadığı karakteri daha yakından tanımak isterdim. bu karakterin patlamaları o kadar askıda kaldı ki. özellikle z kuşağı eleştirisi yapanlara ince bir ayar çekilmiş. aklına ilk geleni söyleyen, tepkili ama duygulu bir nesil örneğini yansıtmaları benim için kıymetliydi. fatih artman'ın arabacı karakteri yine çok arada kalmıştı. bu adam neden bu kadar parlar, ne hisseder, ne düşünür gerçekten hiçbir şey anlamadım. bu arada fatih artman'ın oyunculuğuna bayılırım. ama benim dediğim ona yazılan karakterin anlatımıyla ilgili biraz.

filmin ilk 30 dk sı merak uyandırdı, çekimleri oldukça başarılıydı. eski günlerdeki sofra ile şimdiki zamanın aile sofrasına bir anlık geçiş çok başarılıydı. bir kaç yerde daha bu hızlı geçişi şimşek hızıyla verip kaçtılar. çok hoş buldum.

filmin adı neden 'cici' nereden çıkacak bu cici bağlantısı nedir diye diye filmin sonuna geldim. süprizde sondaymış meğer. yine de ne alaka 'cici' demekten kendimi alamadım. ama tuhaf bir film ismi belki çekici bulunur diye düşünmüş olabilirler. ya da pek düşünülmüş akıllarına bir şey gelmemiş son sahneyi de zorlama ekleyip film ismini böyle bağlamışlar. sizce hangisi?

nur sürer acayip bir oyuncu. izlemeye doyamadım. bakışları, duruşu, tonlaması her bir şeyiyle iyi ki vardı bu filmde. yılmaz erdoğan da keza öyle karakteri hop diye oturtmuş üzerine.
havva'nın aslında hemşire olmak istemesi ve kendi tercih ettiği hayatta yaşamayarak sıkışması, tepki göstermesini açmak gerekirdi tabii.

hikayesini 2.5 saate sığdıramamış bir film. bazı sahnelerdeki basit cümleler yapay durdu.
kadir: ben bu filmi çekmeden gitmeyeceğim bu evden. ah kadir, anneni neden zorla filmde oynatıyorsun. buradaki amacın ne? taa küçüklüğünde kamerayı eline alan kadir, filmini de bir türlü bağlayamadı. zor çocuk bu kadir.
devamını gör...
berkun oya'nin yönetmenliğini ve senaristliğini yaptığı yeni işi.

kalabalık oyuncu kadrosu ve büyüleyici çekimleri ile berkun oya işleri artık belli oluyor.

daha önce de çalışmayı seçtiği okan yalabık, fatih artman ve funda eryigit, nur sürer yine kadroda.
onun dışında yılmaz erdoğan, ayça bingöl ve olgun şimşek de bu yapımda kadrajda yer aliyor.

son zamanların moda malzemesi haline gelen çocukluk travması üzerine kurulu bir film.

kötü bir film değil ama filmde eksik bir şeyler var.

bence bu eksiklik de temelinin yanlış şey olması. hortumla islatilma sahnesi üzerine travmalar yasatacak güçte bir olay değil. en azından herkesin hattında kalacak herkesi derinden etkileyecek bir olay değil.
olgun şimşek hatirliyor ilk fırsat da yüzüne vuruyor, çocuk islatilmayi filminde kar içinde yaşamış gibi icsellestirmis falan filan..

ee finale geliyor duygusuz yeğen naz hüngür hüngür ağlıyor ama olayın o kadar dışındayız ki bizi etkilemiyor. gereksiz dramatik bir final gibi geliyor izleyiciye. çünkü hortum travması bize geçmiyor.
bilemiyorum.
temel olmayınca hiçbir şey olmuyor. her şey büyük ve abartılı geliyor.
ortalamanın üstü, güzel oyunculuklar, efsane görüntüler, etkili diyaloglar ama eksik, bir sryler eksik ..
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
hem oyuncu kadrosuyla hem senaryosuyla iyi film. bazı yerlerde film aksıyor ama gayet iyi. bu film için belirleyici olan şey bence olayın seyirciye geçmesi olmuştur. olay sana geçiyorsa seversin, geçmiyorsa ve ucuz geliyorsa oyunculuklardan keyif alır eh işte dersin. ben filmi sevdim. yönetmeni zaten takip ediyorum ve beğeniyorum, bu film bence olmuş. sosyal medyada bazı yorumlar gördüm o yorumlara üzüldüm. spoiler kısmında değinirim oraya.

oyuncu seçimleri ve oyuncuların küçüklükleri güzeldi. beğenmediğim bir iki kısım var. birincisi yılmaz erdoğan ve oynadığı rol. yılmaz erdoğan iyi bir performans göstermiş ama oynadığı karakter arada kalmış. belli ki bu adam gaddar bir babayı oynuyor ama baba bize gaddar gelmiyor, yani yeterince gaddar gelmiyor. arada kalmış.
ikincisi ise karikatürize edilmiş z kuşağı tiplemesi. artık tiksiniyorum bu durumdan. abi her şeye “yhaa, çöp, okey abi” desin ve bu kişi z kuşağı olsun tavrı artık çok sıkıcı.

film senaryosu sonlara doğru aksıyor, yolunu bulamıyor, bulsa bile topallayarak ilerliyor. film ne anlattığını pek bilememiş gibi geliyor. parça parça dramı gerçek şekilde işliyor. bana net gelmedi. bu sorunlara rağmen iyi bir film olmuş cici. son olarak olgun şimşek mükemmel bir oyuncu. respect!


orada burada yorumlar görüyorum. adam çocuğu ıslatmış çocukta travma oluşmuş, ne var bunda abi diyorlar.
yahu kardeşim çocuğun problemi ıslatmasıyla değil sonra gelişen olaylarla. babası bu olay sonrası ölüyor lan. babasıyla son yaşadığı olay bu adamın. adam bu yaşanan olayla ilgili kararsız kalıyor. kendini inandırmak veya üzüntüsüne hak vermek için çektiği filmde olayı abartıyor. babaya küfür falan ettiriyor. daha şiddetli bir sahne işlemeye çalışıyor. çünkü kafasında öyle olsun istiyor.



birisi sigara uzattı sana. sen de aldın, yaktın. dedim “saliha’ya bak, sigara mı içiyor?” ben de yaktım bir sigara. çöktüm duvarın dibine. baktım sana. uzun uzun. içtik sigaraları. sen atınca ben de söndürdüm. siz okula döndünüz geri. ben de doğru otogara. ilk arabayla da döndüm. o gün de bıraktım sigarayı. —niye o sigaranın üstüne sigara içilmez diye. bir daha ağzıma koymadım. seninle başlamıştım, seninle bıraktım.
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
dönem, geçmiş travmasını yüceltenlerin dönemi olmuş. en varlıklısından, en fakirine, en eğitimli aileye sahip olandan en eğitimsiz aileye sahip olana kadar, herkesin baş edemediği bir travması var. neredeyse, senin travmanda travma mı benim yanımda demek üzereyiz.

dönemin kişisel gelişim trendi ise tam bu olaya merhem olacak tespitler yapıyor. duruma yönelik izlediğim ilk film “zeytin ağacı” idi. filmde ki kız arkadaşlık sahneleri, beni verilmek istenen travmadan daha fazla etkiledi. ben o yüzden filmi izledim. yoksa o travmalar falan bana inandırıcı gelmedi.
geçmişten yüklenen travmalara dair, bir başka filmde; “bir başkadır” yönetmeni, berkun oya’nın çektiği “cici” filmi. uzun süredir ilk defa bir filmi izlerken kimsenin beni kesmesine izin vermedim. filmi izlerken, telefona takılmadım. zihnim sürekli sorguladı, sürekli kızdı, en sonunda da ters köşe oldu.

filmde, çalışıp çabalayıp kendine sınıfının üstünde hayat inşa eden bir baba var. benim yaş gurubum babalarına benzeyen, biraz sonradan görme, biraz evlatlarını ayıran, biraz karısını anlayamayan. adamın ondan genç bir karısı var. karısının en büyük zaafı evlatları. çocuklarını severek, eşine hizmet ederek ve örgü örerek yaşayan, kendine eklemeye zamanı kalmayan bir yurdum kadını.
üç çocuklu bir ailenin, geçmiş ile gelecek arası hesaplaşmalarının anlatıldığı, filmin gidişatını değiştiren an ile sıradan anların aynı seyirde gittiği, sadece anlamak isteyenin sevebileceği bir film.

film, ortanca çocukluğun travmatik olması ekseninde, büyük çocuk olmanın fedakarlığının sorgulandığı, küçük çocuk olmanın ihmal edilebilirliğinin sorgulandığı, illa olması gereken arka fon gibi duran annenin, hallerinin anlaşılmasına gerek duyulmaması şeklinde akıyor.

filmin babası klasik bir baba, kendisinin hayalini evlatlarına gelecek belliyor. bakılınca çok masum bir istek. müslüman olan ailenin evladını iyi bir müslüman gibi yetiştirmesi gibi bir şey. sanat sever bir ailenin evladını sanatçı olarak yetiştirmesi gibi bir şey. bir mesleği kutsal gören bir babanın evladına o mesleğin eğitimini alması gibi bir şey. masum görmek istersek çok masum bir şey.
peki masum görmek istemezsek, dindar ailenin çocuğu dindar olmak istemiyorsa, sanatsever ailenin çocuğu sanatçı olmak istemiyorsa, evladı için ideal mesleği seçen ailenin evladı o mesleği sevmiyorsa… en acılısından travma üretmeye aday bir aile. en trajiğinden travma sahibi olmaya vakıf bir evlat.

sonrası gelsin aileyi suçlamalar, gelsin aileye zıt bir hayat yaşamaya merak. ya da pasif direnip, ailenin istediği çocuk olup bir ömür, ama bu benim seçimim değildi diye mutsuz yaşamak.

bence berkun oya, geçmişi sorgulamanın insanı bir yere götürmediğini, hatta geçmişte yaşamanın insanı daha da mutsuz edebilecek pencereler açabileceğini anlatmış. en azından ben öyle anladım.

geçmişi salıp önümüze bakmanın, geçmişle mücadele etmekten daha iyi gelebileceğini anladım.

bu sıralar kafama sokmaya çalıştığım “kişisel almamak” mottosuyla, filmdeki temayı şekillendirmeye çalışıyorum. geçmişimizde bize yapılan yanlış bulduğumuz bir hareketi kişiselleştirmeden, belgesel izler gibi yormaya çalışmak, yormayı bitirince de önümüze bakmak.

kişisel almamak, birçok iletişim kazasının altını çizmemek demek. kısa vadede verimli düşüncelere yer açmak, uzun vadede huzurlu bir hayat sürmek demek.

kişisel almamayı başardığımız keyifsiz yaşantılar, zihnimizde yer edip her moralimiz bozulduğunda zihnimiz tarafından bize servis edilmez. kişisel almak aslında karşımızdaki kişiyi kafamızda en kötü yapar. onu en kötü yaparken de birini farkında olmadan en iyi yaparız. zihin iki zıt üretmeyi sever. jung’a göre bireyin ahlaki hiyerarşinin en tepesinde ne varsa, aslında o kişinin en büyük değeri, tanrısıdır. kişinin dışa vurduğu şeydir. iyi şeyler düşünüyorsa, kendine dünya cenneti tesis etmesi, kötü şeyler düşünüyorsa kendisine dünyayı cehennem etmesi gibi. kişisel almak bir iki kişi yüzünden, dünyayı karşımıza almak aslında. filmdeki ortanca çocuğun yaptığı gibi.

sosyal medyada filmle ilgili bir şeyler okuyayım dedim ve hiç şaşmadığım yorumlar okudum. filmin anlaşılır olmak gibi bir derdi olmadığı için karşı komşunun hayatı gibi aktığı için bir çok kişi filmi anlamamış. bu ne ya, az uğraşsaydınız diyenler olmuş. anlatmak için az daha uğraşsaydınız diyorlar. derin travmalar, keskin sosyal problemler, filme renk katan şuh cinsel sahneler olsaymış bence o kitle filmi daha izlenilir bulurdu.
oysa film; geçmişini sorgulamanın bir hayrı olmadığını, sakin anlatımın huzurunu, her hayatın gözlemlemeyi değer olabileceğini, hayatın dinamik olduğunu anlatmak dışında bir şey vaat etmiyor.

müsaade edin de her film de acılı adana olmasın, şuh olmasın. iki saat kafa dağıtacağız diye tüm değerlerimiz alt üst etmesin.

yolculuk esnasında tanışılan belki de bir daha görülmeyecek olan birinin, yeni tanıdığı insana sunabileceği düzeyde, seviyeli bir anlatımım eşliğinde zihnimizde denk durumlar kurabileceğimiz, bizi bir süre etkisinde bırakacak bir toplumsal film olmuş.

köy manzaraları seven için türkü seven için kavuşulmayan hüzünlü aşkları kabullenenler için iyi olmaya uğraşmayan her insanın çok kolay kötü olabileceğinin kabulü için izlenebilecek yurdum temalı bir film.
devamını gör...
pek çoğumuzun bir başkadır'dan aşina olduğu berkun oya* * * amcamızın filmi. bir başkadır' ı sevdiyseniz bunu de sevebilirsiniz çünkü atmosfer olarak oldukça benzer. tarantula amcamız bir zamanlar hollywood' da' yı çekti çekeli herkesi bir film içinde film sevdası bürüdü de gitti. bu da taşrada geçen film içinde bir film. aslında başarılı bir kara komedi, dram falan hikâye. filmi izlerken çok güldüm fakat kesinlikle daha kısa olmalıymış. ayrıca senaryo yer yer yapmacık geldi. bu ikisi haricinde hiçbir sıkıntı yok.

konu da bir yönetmenin taşrada geçen çocukluğunu film yaparken bir "sürpriz" ile karşılaşması. filmde bazen yönetmenin çocukluğuna, geçmişe gidiyoruz. çocukluk, köy, kuşak, delilik, yaşlılık ise filmin başlıca temaları. film, 8.6' dan 9' luk bir film.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"cici (film)" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim