21.
hayatın kendisi boş, anlam yüklediğiniz her şey elinizde kalırken, sadece seyrediyorsunuz…o yüzden geldik bu aleme, gidiyoruz kıyamete…çok şey etmeyin…
devamını gör...
22.
bir tepeden yukarı iteklemeye çalıştığımız hakikatin ta kendisi hayatın boş oluşu. her şey boş, çünkü her şey sona erer. anlamsızlığın tılsımı tam olarak burada. göklere uzanan kulelerin, sürekli atılan temellerin, umutla büyütülen hayallerin, duyduğumuz isimlerin, simaların ve dair her şeyin birer toz zerresine döneceğini bilmek. yine de yaşamaya devam etmek. sıra dışı bir meydan okuma bu.
sisifos'un hikayesini sıklıkla gezdiriyorum hatıramda. kaderine bağlı taşı her gün dağın tepesine yuvarlayan o adamı. taş her defasında aşağı düşer ama sisifos yine başa döner. sisifos'un trajedisini bizim çözümümüze dönüştürmeye çalışır camus: “sisifos'u mutlu tasavvur etmek gerekir.” ancak bu mutluluğun doğuşu, umuttan değil, isyandan gelmelidir. yaşamın boşluğunu kucaklamak, onunla barış yapmak ya da ona meydan okumak. işte tam da böyle hallerle insanoğlu olarak kendi özümüze dokunuruz.
neden bu kadar çaba sarf ediyoruz? gece gökyüzüne baktığımızda, bizden milyarlarca yıl uzaklıktaki yıldızların soğuk ışığı altındaki çabamız nedir? evren bizim varlığımızdan bihaber. bir gün her şey elbette unutulacak. peki bu unutuluşun gölgesinde yaşamak, yaşama değer katar mı? yine de de insanın trajedisi muhtemelen bu soruları yanıtlayamayıp yine de nefes almaya devam etmesinde saklıdır.
yok oluşun kaçınılmazlığını biliyoruz ama ona boyun eğmiyoruz asla ve bu dünyaya başka bizleri getiriyoruz. boşluğun içine anlam sızdırma çabamız bu. zifiri karanlık bir odada yakılan mum gibi. o mumun söneceğini biliyoruz ama ışığı yine de anlamlıdır.
yine de insanın bu söz dinlemez doğası, boşluğa anlam katmaya çabalar durur. anlamsız bir kaya parçasından heykeller yontmak gibi. ham ve anlamsız o malzeme, ellerin ve emeğin dokunuşuyla bir şahesere dönüşür. anlam muhtemelen tam da bu ve benzeri çabanın ta kendisinde gizli. yarattığımız her şey, evrenin sonsuz boşluğuna karşı bir başkaldırı.
not: bu tanım yazılırken kulaklıkta eşlik eden şarkıyı da bırakıyorum aşağıda;
sisifos'un hikayesini sıklıkla gezdiriyorum hatıramda. kaderine bağlı taşı her gün dağın tepesine yuvarlayan o adamı. taş her defasında aşağı düşer ama sisifos yine başa döner. sisifos'un trajedisini bizim çözümümüze dönüştürmeye çalışır camus: “sisifos'u mutlu tasavvur etmek gerekir.” ancak bu mutluluğun doğuşu, umuttan değil, isyandan gelmelidir. yaşamın boşluğunu kucaklamak, onunla barış yapmak ya da ona meydan okumak. işte tam da böyle hallerle insanoğlu olarak kendi özümüze dokunuruz.
neden bu kadar çaba sarf ediyoruz? gece gökyüzüne baktığımızda, bizden milyarlarca yıl uzaklıktaki yıldızların soğuk ışığı altındaki çabamız nedir? evren bizim varlığımızdan bihaber. bir gün her şey elbette unutulacak. peki bu unutuluşun gölgesinde yaşamak, yaşama değer katar mı? yine de de insanın trajedisi muhtemelen bu soruları yanıtlayamayıp yine de nefes almaya devam etmesinde saklıdır.
yok oluşun kaçınılmazlığını biliyoruz ama ona boyun eğmiyoruz asla ve bu dünyaya başka bizleri getiriyoruz. boşluğun içine anlam sızdırma çabamız bu. zifiri karanlık bir odada yakılan mum gibi. o mumun söneceğini biliyoruz ama ışığı yine de anlamlıdır.
yine de insanın bu söz dinlemez doğası, boşluğa anlam katmaya çabalar durur. anlamsız bir kaya parçasından heykeller yontmak gibi. ham ve anlamsız o malzeme, ellerin ve emeğin dokunuşuyla bir şahesere dönüşür. anlam muhtemelen tam da bu ve benzeri çabanın ta kendisinde gizli. yarattığımız her şey, evrenin sonsuz boşluğuna karşı bir başkaldırı.
not: bu tanım yazılırken kulaklıkta eşlik eden şarkıyı da bırakıyorum aşağıda;
devamını gör...
23.
dogrudur hocam. ama bu tespit de bos. tespitlrr de hayata dahil. evet.
devamını gör...
24.
bir amacının olmaması boş olduğu anlamına gelmiyor. denklemde sıfıra yakın olması, denklemin çok küçük parçası için sıfır olduğu anlamına gelmiyor.
devamını gör...