sakallı kendi halinde bir abimiz...
devamını gör...
komünist manifesto teorilerinin manifestosu niteliğinde bir kitaptır. komünizmin temel ilkelerini ortaya koymuştur. kısadır. bir oturuşta biter. iktisat literatürüne hakim olmayan bir insan ilk okuyuşta sadece okur, ancak bir şey anlamaz. örneğin meta ne demek? das kapital ise ciddi birikim isteyen bir kitaptır. teoriye hakim olmadan asla anlayamazsınız. karl marx ve friedrich engels birlikte çalışmışlar ve derlemeleri engels yapmıştır. bilinenin aksine marxist iktisat diye bir şey yoktur. karl marx bir klasik iktisatçıdır. elbette bir gün kapitalist sistemin kilitlenip çıkmaza gireceğini savunur, ispat etmeye çalışır.

emek sınıfının sermaye sınıfına karşı bir gün mutlaka kazanacağını söyler. bu yüzden komünist manifesto'nun sonunda dünyanın bütün işçileri birleşin der. üniversitede beni en çok güldüren olaylardan birisinde, sosyoloji dersinde çocuğun bir tanesi hocaya soru sorarken karl marx'ı kast edip; kral marx demişti. belki komik değil ama yine de sınıf kopmuştu baya. yani okuduğumuz okul da %1'lik dilime girmiş öğrencilerin girdiği bir okuldu. belki de o kadar zekî bir çocuğun böyle bir hata yapmasına gülmüştük. o günden beri karl marx'tan bahsederken hep kral marx derim ve ardına bir gülerim.
devamını gör...
o dönemin şartları göz önüne alınarak tartışılması ve değerlendirilmesi gerektiğini düşündüğüm yazardır kendileri. saatlerce düşük ücretlere çalıştırılan köpek muamelesi yapılan küçük çocukları düşünün. sermayenin altında ezilen sesini dahi çıkarmaya vakti olmayan proleteryanın sesi olmuştur. bugün ki kazandığımız haklara bakınca marks'ın izini görmemek mümkün değil. aynı zamanda kendi ideolojisine baktığım zaman da gördüğüm tonlarca hatası vardır o ayrı bir konu.
devamını gör...
sakallıyı severim.
devamını gör...
enver ayseverin aykiri sorular programinda celal şengör hoca hazretleri tarafindan salak ilan edilen diyaletik sahibi insan kişisi. swh
devamını gör...
alman filozof, sosyalizmin kurucusu ve komünizmin babası olarak bilinir.
hayatını işçi sınıfını yüceltmesine, eşitliği savunmasına ve özel mülkiyete karşı savaş açmasına adayan adam gibi adamdır.

das kapital, komünist manifesto kitapları on numara beş yıldızdır.

sevgi ve saygıyla, ışıklar içinde uyusun.
devamını gör...
19.yy'da yaşamış filozof, politik ekonomist ve devrimci. komünizmin kuramsal kurucusudur. gür sakalları vardır. solculuğun babasıdır. komünist manifesto adlı kitabında her şeyi açıkça anlatmaktadır.
devamını gör...
hegel in idealizmini ve diyalektiğini alıp materyalizm ile harmanlayıp yeni bir şeymiş gibi sunan insan. proleteryanın bir gün egemen olacağını inanan insan güruhu bir burjuva olan bu adama nasıl inanır anlamak mümkün değil. işçi egemen bir toplumu anlatan kişi hayatı boyuncu işçi olmamıştır.
devamını gör...
komünist felsefenin fikir babası olan filozof.
devamını gör...
çilekli marx hastaları bu başlıkta toplanıyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
“hocanın dediğini yap yaptığını yapma” vakası. fikirleri iktisadi ve felsefi alanda ne kadar kıymetliyse, hayatında bu fikirlere dair bir emare göremediğimiz filozof.
devamını gör...
bugünkü insanoğlunun yaşamı için sorduğum çoğu “neden” sorusuna cevap bulabildiğim “yabancılaşma” kavramının sahibi olan düşünür. bu kavram için hegel den ilham alsa da, ayrıntılı sistematik bir çözümleme ile ileri görüşlü savlar oraya atmıştır. insanda yabancılaşma ilk önce doğayla başlar, sonra kendi eylemlerine ve insan olmanın amacına, sonra kendi emeğine ve emeği ile oraya çıkardığı ürüne.. insanın artık yarattığı ürünü başka biri kullanacaktır, emeğini para ile değiştirecektir, o yüzden ürünü tanımaya gerek duymaz ve hiçbir şeyle ilişki kurmadan sadece üretir. ve sonra ne üzerine emek ve zaman harcadığın değersizleşir ve hayat amacın kazandığın paraya dönüşüverir..
devamını gör...
yabancılaşma, marx’ın hegel ve feurbach’tan devraldığı bir kavram olup bu kavram onun ellerinde kapitalizmin bütüncül eleştirisini anti-hümanist bir sistem olarak teorize etmeyi mümkün kılan bir araca dönüştü. marx, yabancılaşma teorisini ilk olarak erken dönem eserlerinden 1844 ekonomik ve felsefi elyazmaları’nda geliştirmiş olsa da bu teoriyi kapital dahil tüm iktisadî yazınının merkezine oturttu.

yabancılaşma kelimesinin sözlük anlamına bakılırsa bir dizi anlam ve kullanıma sahip olduğu görülecektir. bu tanımların hem günlük dilde hem sosyal bilimler içinde en yaygını yabancılaşmayı öznel bir “izolasyon ve uzaklaşma durumu” olarak tarif eder. hegel ve diğer filozoflarda yabancılaşma bütün insanlığın durumunu tarif eden daha genel bir anlama sahipti. insanların “tinsel olarak kaybolmuş” olmaları, “kendi gerçek özbenliklerine yabancılaşmaları” ve “hayatın anlamını yitirmeleri” bu kullanımı örneklendirir. ortaçağa gidildiğinde bu kavramın başka bir kullanımı ile daha karşılaşırız. o dönemde “satmak”, “bir başkasına devretmek”, “başka birine teslim olmak” gibi anlamları vardı.

marx yabancılaşmayı tüm bu anlamları kapsayacak şekilde kullanır. ama marx’la birlikte bu kavram daha net, daha ayakları yere basan ve insanların gündelik hayatlarının maddî gerçekliklerine dayanan bir kullanıma bürünmüştür. kavram derinliğinden ve evrensel geçerliliğinden bir şey kaybetmemiştir. bunun nedeni, marx için yabancılaşmanın temelinde insanların emekleriyle varettiği ürünlerle ve bizzat kendi emekleriyle kurduğu ilişkinin yatmasıdır.

işçilerin kendi emeklerinin ürünlerine yabancılaşmaları, yani onlardan koparılmış olmaları ve üretim sürecini kendilerinin yönetmiyor oluşu o denli basit ve “ortada” bir durumdur ki, üzerine yorum yapma gereği bile duyulmaz. bu verili durum adeta bir doğa yasası gibi algılanır. ford ya da hyundai’da çalışan işçiler otomobil üretir ve bu otomobiller işçilere değil bu şirketlere aittir. kömür madenlerinden çıkardıkları kömür maden sahibinin, dokudukları kumaş ise tekstil fabrikasının sahibinindir. bu “doğanın kanunudur”. marx bu durumu farketmekle kalmamış, kökenini ve sonuçlarını sorgulamıştır. şöyle der:

bu durum [yabancılaşma] basitçe emek tarafından üretilen nesnenin, yani emeğin kendi ürününün, yabancı bir varlık olarak emeğin karşısına dikilmesi anlamına gelir. nesne üreticiden bağımsız bir güç gibi görünür.

bizzat kendi emeklerinin ürünleri işçilere hükmetmektedir:

…ve işçi daha çok emek harcadıkça kendi yarattığı nesnelerin dünyası işçinin gözünde daha güçlü hale gelir, aynı şekilde yeni dünyasında işçi daha da fakirleşir ve artık daha az kendine aittir.

emek elbette zenginler için harikalar yaratır ama işçi için yoksunluk (mahrumiyet) üretir. zenginler için saraylar, işçiler için mezbelelik üretir.

marx, yabancılaşma analizini bu noktadan daha ileriye ve derine taşır. marx’a göre, işçiler kendi emeklerinin ürünlerine yabancılaşmışsa bunun sebebi üretim sürecindeki yabancılaşmada yani üretim eyleminin bizzat içinde yatar:

ürün gerçekte üretim eyleminin devamıdır. yani emeğin ürünü yabancılaşmışsa, üretimin kendisi de aktif bir yabancılaşma süreci olmak zorundadır. emeğin nesnesinin yabancılaşması sadece işin barındırdığı yabancılaşmanın özetidir.

akademik sosyologlar arasında, marx’ın söylediklerini birçok işçinin endüstriyel kapitalizmde pis, monoton, sıkıcı, yorucu ve tehlikeli işler yaptığı şeklinde bir gözleme indirgeme eğilimi vardır. hatta yabancılaşmış emek, işin fiziksel şartlarına ya da işçinin sahip olduğu öznel duygulara indirgenir. bu bakış açısı yabancılaşmanın tamamen ortadan kaldırılamasa bile yapılan iş daha az monoton ya da daha ilginç hâle getirilerek hafifletilebileceği sonucuna yol açar. oysa marx bundan daha fazlasını kastediyordu. marx için belirleyici olan işçinin işiyle kurduğu toplumsal ilişkiydi. işçinin çalışma yeteneğini bir başkasına (işveren/kapitalist patron) satması ve bu sebeple işin amacı ve yöntemleri üzerindeki kontrolünü yitirmiş olması yabancılaşmanın kökenini oluşturuyordu. kapitalizmde emek, ne bireysel ne de kollektif olarak işçiler içindir; başka biri içindir:

emeğin yabancılaşmasını ne oluşturur? ilk olarak, yaptığı iş… gönüllü değil zorunludur, angaryadır. bir ihtiyacın doğrudan tatmini için değil başka ihtiyaçları tatmin etmenin dolaylı bir aracıdır… işin bu dışsal karakterini en basitinden işin işçiye ait olmamasından anlarız. işçi başka biri için çalışır, yani işyerindeyken işçi kendisine değil patrona aittir.[i]

dolayısıyla ücretli emek yabancılaşmış emektir ve yabancılaşmayı ortadan kaldırmak ancak ücretli emeği yani kapitalizmi kaldırmakla mümkündür.

marx’ın yabancılaşmanın kökenini işçinin işi ile ilişkisinde görüyor olması bu kavramın sadece işyerinde geçerli olan dar ekonomik bir kavram olduğu anlamına gelmez. aksine, marx’a göre emek insan varoluşunun her yönü için temel önemdedir. marx insanın hayvanlardan emek yoluyla ayrıldığını ve insan olduğunu ifade eder. ayrıca, insanlar çevrelerini ve kendilerini emek aracılığıyla biçimlendirir. emek tarihin ve toplumun temelidir.

insan hayvanlardan, sahip olduğu bilinç, dinsel inanç ve benzeri şeylerle ayrıştırılabilir. insanlar geçim araçlarını üretmeye başladığı andan itibaren kendilerini hemen hayvanlardan ayrıştırmaya başlamıştır. bunun koşullarını insanın sahip olduğu fiziksel özellikler yaratır. geçim araçlarını üretirken insan dolaylı olarak gerçek maddî hayatı da üretmiş olur… bu üretim biçimi basitçe bireylerin fiziksel varlığının üretimi olarak düşünülmemelidir. daha ziyade bireylerin belirli bir eylem biçimi olarak görülmelidir. bu belirli eylem biçimi bireylerin hayatlarının, yani belirli bir hayat biçiminin onlar bakımından ifadesini oluşturur. bireyler hayatlarını ifade ettikçe, kendileri olurlar. dolayısıyla, oldukları şey üretim faaliyeti ile çakışır. hem ne ürettikleri hem nasıl ürettikleri insanların ne olduğu ile örtüşür.

emek bu temel işleve sahip olduğu için emeğin yabancılaşması insanın toplumsal ilişkilerinin bütünlüğünü bozar. marx bunun sonuçlarını inceler:

yabancılaşmış emek: (1) insanı doğaya yabancılaştırır ve (2) insanı kendine, kendi aktif işlevine, kendi hayat eylemliliğine yabancılaştırır, böylece de insanı kendi türüne yabancılaştırır… (3) yabancılaşmış emek insanı kendi vücuduna, doğaya, zihinsel hayatına ve kendi insanî hayatına yabancılaştırır. (4) emeğinin ürününe, kendi yaşam faaliyetine ve kendi türsel hayatına yabancılaşmasının doğrudan sonucu, insanın diğer insanlara yabancılaşmasıdır.[ii]

bu farklı yabancılaşma örnekleri günümüz dünyasında bolca var. doğaya yabancılaşmamızı sadece iklim değişikliğinde değil aynı zamanda kapitalist sanayinin çevreyi kirletip imha etmesinde de görebiliriz. bedenlerimize yabancılaşmamız kronik obezite ve anoreksi rahatsızlıklarında açık bir biçimde görülebilir. medyanın sürekli bombardıman yaptığı metalaşmış cinsellik biçimleri de keza bedenimize yabancılaşmamızın örneği. diğer insanlara yabancılaşmamızı ise yaygın ırkçılıkta ve yabancı düşmanlığında görebiliriz. bu tutumların egemenler tarafından teşvik edildiği söylenebilir ama ancak yabancılaşma sayesinde işçi sınıfının çeşitli kesimleri tarafından kabul görür ve içselleştirilir.

marx yabancılaşmayı sınıf sorunuyla ilişkilendirir. “eğer emeğin ürünü işçiye ait değilse… bunun sebebi ürünün işçi dışında başka bir insana ait olmasındadır”. bu “başka adam” “çalışmayan ve üretim sürecinin dışında olan” kapitalistten başkası değildir.

kapitalist ve işçi, marx’a göre, yabancılaşma madalyonunun iki tarafıdır, ama arada ciddi bir fark vardır:

mülk sahibi sınıf ve işçi sınıfı günümüzde aynı kendine-yabancılaşmadan muzdariptir. ama bunların ilki yabancılaşmada kendinin onayını, kendi çıkarını ve kendi gücünü görür. bu yabancılaşma kapitalist için insanî varoluşunun bir suretine sahiptir. işçi sınıfı ise yaşadığı yabancılaşma içinde yok edildiğini hisseder; kendi güçsüzlüğünü ve insanlık dışı bir varoluşun gerçekliğini görür… bu antitezin içinde, dolayısıyla, mülk sahipleri tutucu tarafı, proletarya ise yıkıcı tarafı teşkil eder.

yabancılaşmış emek bu yüzden yabancılaşmış bir toplum yaratır: kontrolden çıkmış, aşırı zenginlik ve yoksullukla kutuplaşmış, insanların kendi ürettikleri tarafından tehdit edildiği, insanların birbirlerinden bireysel olarak ayrıştığı, sınıf, ulus, ırkçılık, cinsiyetçilik ve dinî nefret tarafından bölündüğü bir dünya. ekmekten suya, seksten sanata, sağlıktan eğitime her şeyin milyonlarca insanın almaya gücünün yetemeyeceği metalara dönüştüğü bir dünya.

özetle, yabancılaşma günümüzün dünyasını üretir – eğer insanlık hayatta kalacak ve insan hayatları özgürleşecekse değiştirilmesi zorunlu olan bu dünyayı.

yabancılaşmış emek dünyayı anlama yeteneğimizi temelden etkiler, çünkü üretenlerin üzerinde ürettikleri nesnelerin hakimiyet kurması dünyayı başaşağı görmemize yol açar. ürünlerin insandan önce geldiğini ve insanı metaların yarattığını düşünürüz. metalar sihirli güçlere sahipmiş ve kendi ruhları varmış gibi düşünürüz. marx’ın yabancılaşma eleştirisi kapital’deki meta fetişizmi analizinin temelini oluşturur:

meta bu yüzden gizemli bir şeydir, çünkü insanlar metaya baktığında kendi emeklerinin toplumsal karakterini ürünün üzerine mühürlenmiş nesnel bir özellik gibi görürler; böylece üretenlerin, ürettikleri nesnelerin toplamıyla kurduğu ilişki toplumsal bir ilişki halini alır; ama bu ilişki onlara üretenler arasında bir ilişki olarak değil nesneler arasında bir ilişki olarak görünür.

yüzeysel olarak bakıldığında metaların değerleri, yani birbirleriyle değişim oranları, sahip oldukları içsel özellikler tarafından belirleniyormuş gibi görünür (çeliğin gücü, altının çekiciliği, elmasın parlaklığı). oysa marx’ın gösterdiği gibi, metaların değeri üretilmeleri için gerekli emek zamanıyla miktarıyla belirlenir.

marx’ın yabancılaşma teorisi kapitalist üretimin bilimsel analizinin ve eleştirisinin vazgeçilmez yapı taşlarından birini oluşturur.

john morris
devamını gör...
dönemine göre bile zayıf argümanlar sunan düşünür sıfatını çok da hak etmeyen kişi. ha bu arkadaşa düşünür, üstad vs derseniz hegel'e, kant'a yakışacak başka sıfatlar üretmek gerekecek.
devamını gör...
marks bile marksist değildir.
devamını gör...
yaşasın dünya halklarının bağımsızlık mücadelesi. yaşasın marx, mao ve ümit özcan'ın yüce ideolojisi.
devamını gör...
ne okursanız okuyun mutlaka karşılaşacağınız kişi.

felsefe, sosyoloji, tarih, iktisat, işletme, çalışma ekonomisi, siyaset bilimi, kamu yönetimi, iletişim, hukuk... ilk akla gelenler.
devamını gör...
yurtsuz filozof. ütopyadan ileri gidememiş, sol görüşün balon adamı. ütopyalarına realist yaklaşsaydı kabul edilebilir mantıklı lafları var. (bkz: sizi cennet vaadiyle kandıranlara bakın, her birinin dünyada cenneti yaşadığını göreceksiniz)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"karl marx" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim