karl marx

engels'i kafalayıp onun parasını yiyen bir otlakçı olarak bilinir. avrupa'dan hiç dışarı çıkmamasına rağmen doğu despotizmi diye atar tutar ve doğu toplumları üzerine sosyolojik analizler yapar.

 tarihsel materyalizmin temelini atan, marksizm’e adını veren devrimcilerdendir. kapitalist toplumu yönelik bir de bulunur. dinin sadece devlet var olsun diye var olmadığını savunur.

karl marks, felsefenin başlangıç ilkelerini yazmamıştır.. marks'ı kulaktan dolma yanlış bilgilerle tanıyıp, ona karşı çıkıp, üstüne üstlük ona 'izin vermeyeceğini' belirten yazar arkadaş, sevgili kardeşim, sana söylemedikleri anlaşılıyor, ben haber vereyim: stres yapma, marks senden, sizden izin falan isteyemez. emin olabilirsiniz. çünkü öldü. çokta uzun yıllar oldu öleli.. bir yüzyıldan bile fazla.. içiniz raat olsun.! ha, yaşasa ister miydi emin değilim, ama sanmıyorum.. döneminin egemen dünyasının feriştahını takmamış bir düşünür kuramcı, herhalde senden de izin istemezdi gerçekçi olalım. ama sen/siz kararlısınız anlaşılan 'izin vermemeye' yine de.. (her niyeyse).. tamam da güzel kardeşim, adam öldükten sonra bile, düşünceleri hala dünyayı sarsıyor, üniversitelerde adına kürsüler kurulmuş, dersler okutuluyor.. cilt cilt kitaplar yazılıp topluluklar oluşturuluyor dünya çapında.. düşünceleri, tezleri, öngörüleri bir bir gerçekleşiyor. düşmanları bile onu okuyup gelecek planı yapmaya çalışıyor. yani adam hayattaki birinden daha canlı: bildiğin yaşıyor... ee o ölü, sen/siz yaşıyorsunuz güya öyle mi.. peki siz ne yapıyorsunuz.. dürüst olalım: onun ölüsü kadar yaşamıyorsunuz. onun yazıp kuramlaştırdığı tezlere karşı, siz ne yapıp ne söylüyorsunuz, söylüyor musunuz, varsa söylediklerinizin dünya gözünde, marksın binde biri kadar değeri var mı, varsa belirtisi ne, kanıtı ne, nerde..
ah be güzel kardeşim ah! yoksa sakın biriyle karıştırıyor filan olmayasın sen marks'ı.. hem dengin değil, okumamışsın, bilmiyorsun, tanımıyorsun.. hatta gelip izin isteyeceğini filan da bekliyorsun sanki ... üzgünüm ama söylemek zorundayım: fena işletmişler seni.. bence bu konuları unut ilgilenme sen. her duyduğuna da inanma.. güvendiklerini de gözden geçir mutlaka, işine gücüne dön sen.. bildiğin anladığın konularla ilgilen..

bakunin'e karsi enternasyonelde kazanmis teorisyen.bakunin neçayev gibi bir adamla anlastigi icin zaten en basta kaybetmisti.

"bütün işçiler, kullanım fiyatları, yaş ve cinsiyetlerine göre değişen birer iş aleti olup çıkmışlardır."
"ölesiye çalışarak (para) kazanma hırsı, başarı güdüsü ve sahip olma tutkusu, ekonomik etkinlikleri insan yaşamının ana hedefi ve amacı haline getirerek, insanın doğal yaşamdan ve ahlaki değerlerden uzaklaşmasına neden olur."
"zaman içinde para, metalar gibi insanların da değerlerini belirleyen, herkesin üzerinde bir güç gibi görünmeye başlar. para artık bir tanrı gibidir."
"kapitalizm, doğanın en büyük düşmanıdır. kapitalizmde insan sevgisi, hayvan sevgisi yoktur. insanı mekanik bir böcek gibi görür. kapitalizm vatan sevgisi, barış istemez. ahlak, erdem istemez. yozlaşmış, çıkarcı, cahil, beynine tecavüz edilmiş uysal köleler ister."
"insan kalmanın tek yolu insanlık dışı bu sisteme karşı savaşmaktır." - karl marx

iyi ki bu dünyadan geçmiş dediğim insan. yaşasın dünya halklarının bağımsızlık mücadelesi. yaşasın marx, mao ve ümit özcan'ın yüce ideolojisi.

sosyalizmin önemli teorisyenlerinden birisi ve kendi adıyla anılan marksizm'in kurucusu olan karl heinrich marx, 5 mayıs 1818'de almanya'nın batısındaki trier şehrinde doğup büyüdü. marx, sekiz çocuklu kalabalık bir ailenin ikinci çocuğuydu ve boş zamanlarında sürekli değişik kitaplar okurdu. karl marx'ın babasının mesleği avukat olduğu için babası, karl marx'a voltaire ve jean-jacques rousseau gibi aydınlanma çağı'nın önemli filozoflarının kitaplarını okuttururdu. bu tür kitapları okuyan karl marx, küçük yaştan itibaren bilim, teknik, aynı zamanda özgürlük, eşitlik ve adalet değerlerini benimseyerek siyasi mücadelesini başlattı. alman sosyolog karl marx; lisans derecesinin ardından bonn, oradan da berlin üniversitesi'ne gitti. eski doğu almanya şehirlerinden birisi olan chemnitz'in adı, 1953-1990 yılları arasında karl marx'a ithafen karl-marx-stadt'tı.
marks, hayatının bir döneminde yoksulluk çekmiştir ve iki çocuğunun ölümünü görmüştür. marks, bu süre içinde zengin komünist yoldaşı ve yine kendisi gibi bir alman olan friedrich engels'le marksist ideolojiyi geliştirmiş ve komünist manifesto'yu yazmışlardır. karl marx'a göre işçi sınıfının[proleterya] vatanı yoktur. burjuva, işçileri sömürmek için türlü yolları kullanır ve böylelikte ayakta kalmaya çalışır. kapitalizmi yıkmak için önce sosyalizm ardından komünizm gelecektir ama gel gör ki marks ve avaneleri, vatan konusunda tutarsızdırlar ve samimiyetsizdirler. şöyle ki: bilindiği üzere marksizm'de işçi sınıfının vatanı yoktur dolayısıyla bunlar, ulus devletlere ve seküler milliyetçiliğe karşıdırlar. halbuki vatan; insanın doğup büyüdüğü, doyduğu yerdir ve aynı zamanda işçisiyle, patronuyla bölünmez bir bütündür. komünistler, vatan kavramını "işçi sınıfı"nı bölen burjuva bir ideoloji olduğu için aslında kemalizm'e karşıdır çünkü altıok'ta halkçılığın yanı sıra milliyetçilik de vardır. celal şengör'ün dediği gibi "marksizm de aynı sami dinler gibi dogmatiktir." tek partili marksist ideoloji, demokrasiye yer vermediği için eski doğu bloku ülkeleri, batı'ya nazaran geri kalmıştır. sosyal devlet ile sosyalizm aynı şey değildir.
alman sosyalist-komünist düşünür ve sosyolog karl marx

pazartesi sabahı işe giderken uykulu gözler ve asık suratla pazartesi sendromundan söz edenler...
cumartesi gününü kutsal ilan edenler ve ortamlardan ortamlara akanlar...
pazar günü akşama kadar uyumayı bir görev belleyenler...
bir haftada 45 saatten daha fazla çalışınca fazla çalışma ücreti alanlar...
(bir haftada 45 saatten fazla çalışıp fazla çalışma ücreti alamayanların bunun nedenini bir düşünmelerini isterim. bu 1990'dan sonra yaygınlaştı. aaa sahi mi? evet. ne oldu ki o yıl?)
her yıl en az 15 gün tatil yapmayı hak olarak belleyenler...
bilin bakalım bu haklar kimin sayesinde elinizde? bilemediniz değil mi? bakınız marks'ın döneminde neler oluyormuş. (sözler bertrand russel'e ait)

bugün bunları, kaldığı her şey dahil otel odasındaki şarapları çantasına doldurup çıkan orta anadolu gencinin dediği gibi "bunlar benim haggım" diye kabul ediyorsanız karl marx, ardılları ve bu uğurda canlarını veren milyonlarca komünistin pahası vardır o hagglarda. öyle "erkekerkeğe" trencilik oynadığınız ocaklarda, tekkelerde, dergahlarda anlatılmaz bunlar. hele kerameti kendinden menkul namert celal şengör gibi adamların ağzına hiç bakmayacaksınız. adam konserve kralının oğlu, marx can düşmanı, size namusluca anlatacak değil ya.
neyse kızmayayım. dünya tarihinde parlayan bir pırlantadır marx. kapitalizm götünü yırtmış ama bir tane aynı ayarda adam çıkartamamıştır.

öğretici, yol gösterici. kapitalizmin ne olup ne olmadığını çok iyi anlatır.

eleştirel ekonomi politiğin kurucularında biridir, diğeri friedrich engels’tir. hayatı boyunca kapitalizmi eleştirmiştir. kapitalist üretim tipinin işleyişini, sonuçlarını, yasalarını, neden ve nasıl doğduğunu, nasıl ortadan kalkacağını açıklamaya çalışmıştır.

eleştirel ekonomi politik, piyasaların otomatik bir şekilde düzgün işlediğini, bir sorun olduğunda görünmez bir elin bu soruna müdahale edip ortadan kaldırdığına inanmaz. bu durum neo-klasik yaklaşımda vardır. piyasaların tarihselliğine vurgu yapar ve aktörlerin ilişkilerine ve nasıl hareket ettiğine bakar. kim kaybediyor, kim kazanıyor, kimler karar alıyor tarzında sorular sorar. çelişkilerin ve çatışmaların arkasında olan ilişkilere odaklanır. egemen yaklaşımın aksine değer yargılarını çözümleme dışında tutmaz; eşitlik, adalet, hakkaniyet ve kamusal çıkar gibi kıstaslara sahiptir.

dünyanın gelmiş geçmiş en büyük üç insanından biri olan marx ğstamızın büyüğümüzün baba erenimizin 206. doğum yılını en içten dileklerimle hüzün ve yeis ile kutluyorum

rock gitaristi gibi havalı bir ismi olan filozof.

paris komününü satması nedeniyle anarşistler marx' ı sevmez.

kaybedenler kulübü’nün 1. filminde de bahsederler aslında kendisinden…

özetle; emekçi sınıfın, kapitalizmin yıkılması ve sosyo ekonomik bir değişimin geçirilmesi için düzenli devrim hareketini yürütmek zorunda olduğunu savunmuştur.

dip not; 19. yy. yaşamış alman filozof bence bakış açısına bir göz atmakta fayda var sevgiler…

kapitali yazan adam bunu diyor, para demiyor

markstan önceki düşünürler, dünyayı anlama yolunda nasıl düşünmemiz gerektiğini öğrettiler bize.. marks ise değiştirmenin yolunu öngördü ve anlattı. hepsi bu.

milyarlarca insanı etkileyen karl marx 7 çocuğundan 4'ünü pararsızlık yüzünden kaybetmişti.parayı hiç sevmedi.o yüzden paranın satın aldıklarına savaş açtı.'' çirkinim ben ama en güzel kadını satın alabilirim.demek ki çirkin değilim,çünkü çirkinliğin etkisi ve iticiliği para karşısında yok oluyor bu dünyada...yani para sayesinde,insan yüreğinininsanoğlunun yapabileceği her şeyi yapabiliyorum...oysa insanı insan olarak kabul ederseniz,sevgiyi yalnız sevgiyle,güveni yalnız güvenle değiştirebilirsiniz.'' diyordu..
bir adam bir sosyalist.
bir devrimci.
dünya tarihinde ilk defa toplumlarin nereden geldiklerini ve nerede son bulacağını bilen,teorizyen olarak açıklayan.
aç,sefil hayat yaşayan.
uğrunda ölümü, fakirliği,eziyeti göze alan bir baba
proletarya işçi sınıfın fakir babası.
karl marx' a selam olsun.

''mükemmel bir birey ancak mükemmel bir toplum içersinde yetiştirilebilir. eğer kişi sadece kendisi için çalışırsa ünlü bir bilim adamı, büyük bir düşünür, çok iyi bir şair, müzisyen olabilir. ama asla mükemmel bir insan olamaz. tarih ancak ortak çıkarlar için çalışmış insanların yüceliğini kabul eder.''
en mutlu insan en fazla sayıda insanı mutlu eden insandır.
karl marx

karl marx'a göre devlet, tarihsel olarak ortaya çıkan sınıf mücadelelerinin bir sonucudur ve egemen sınıfın (kapitalistlerin veya burjuvazinin) çıkarlarını koruyan bir baskı aracıdır. devletin temel amacı, üretim araçlarına sahip olan sınıfın mevcut ekonomik ve sosyal düzeni sürdürmesini sağlamaktır.

devletin kuruluş amacı:

marx, toplumların tarih boyunca üretim ilişkileri ve sınıf mücadeleleri üzerinden geliştiğini savunur. devlet, bu bağlamda, egemen sınıfın diğer sınıflar üzerindeki kontrolünü ve sömürüsünü sürdürebilmesi için oluşturulmuş bir yapıdır. yasalar, kurumlar ve ideolojik mekanizmalar aracılığıyla devlet, mevcut üretim ilişkilerini ve sınıfsal ayrımları korur.

devlete ne zaman ihtiyaç duyulmaz:

marx'a göre, sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum olan komünizme ulaşıldığında, devletin bir baskı aracı olarak varlığına ihtiyaç kalmaz. çünkü devlet, esasen sınıf çatışmalarını yönetmek ve egemen sınıfın çıkarlarını korumak için vardır. sınıfların ortadan kalktığı bir toplumda, devlet de "sönümlenerek" yok olur. bu süreç, komünist toplumun inşası sırasında gerçekleşir ve devlet yerini özgür bireylerin oluşturduğu bir toplumsal düzene bırakır.

devlet yozlaştığında ne yapılmalı:

marx, mevcut devlet yapısının zaten egemen sınıfın kontrolünde olduğu ve bu nedenle işçi sınıfının çıkarlarını temsil etmediği görüşündedir. devletin yozlaşması veya baskıcı hale gelmesi durumunda, marx'a göre işçi sınıfı örgütlenmeli ve devrimci bir eylemle mevcut düzeni değiştirmelidir. bu süreçte, proletarya diktatörlüğü adı verilen geçici bir devlet biçimi önerilir. bu aşamada, işçi sınıfı devleti ele geçirerek sınıfsız topluma geçişi hızlandırır ve eski egemen sınıfın direnişini kırar.

ancak, bu teorik yaklaşımlar tarihsel ve felsefi bir çerçevede değerlendirilmelidir. günümüz toplumlarında toplumsal değişim ve dönüşümler, demokratik ve barışçıl yollarla gerçekleştirilmelidir. her türlü toplumsal hareketin hukuki ve etik değerlere uygun olması, şiddetten uzak durması önemlidir.