normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
2101.
biraz iç dökme biraz da kendime itiraf benimkisi. içimde anlayamadığım, anlamlandıramadığım sorular silsilesi... bir beden bu kadar genç olup, nasıl bu kadar yaşlı hissedebilir? bir insanın içi ağlarken dışı nasıl bu kadar samimi gülebilir? nefes almak refleks olmasa nefes alacak kadar bile enerjisi olmayan insan, nasıl her sabah uyanıp hayatına devam edebilir? her şey bu kadar yolundayken nasıl her adımında şarampole doğru gidiyormuş gibi hissedebilir? yalnızlık kendi seçimi ve isteği olduğu halde, bu konuda kendisine nasıl acıyabilir?
aklımda dolanan soruların hiçbirine makul cevap bulamıyorum. düşünüyorum, onca düşüncenin sonunda yine başladığım noktaya geliyorum. bazen ben bile kendime katlanamıyorken etrafımdaki insanlar nasıl katlanabiliyor acaba diye yerden yere vurmak istiyorum kendimi. tutunacak ufacık bir dal arıyorum, sonra o dalları yine ben kesiyorum tutunamayayım diye. "özözünedanışır madem yaşamayı bilmiyorsun, insanları taklit et o zaman. onlar ne yapıyorsa onu yap, bir şekilde ayak uydurursun" diyorum. birileriyle gülmek, bir şeyler anlatmak, bir şeyler hissedebilmek o kadar zor ve imkansız geliyor ki, ilk çabamda yere çakılıyorum. ben kendimle savaş verirken zamanın ellerimin arasından kayıp gitmesi beni dehşete düşürüyor. her yaş istemediğim onca sorumluluk bindiriyor sırtıma, herkes benden bir şeyler bekliyor, bir şeyler yapmam gerekiyor, ama ben düşmeden ayakta durabilmek için çabalayabiliyorum sadece. bazen oluyor herkesi yakasından tutup sarsmak istiyorum, "her şey sizin yüzünüzden" diye. kimi ne ile suçluyorum, esas derdim kiminle onu bilemiyorum. en son ne zaman gerçekten heyecanlandım, neye heves ettim hatırlayamıyorum. 2 ay önceki geçmişim senelerce uzakmış gibi geliyor. normalde böyle olmaması lazım değil mi? herkese su misali akan zamanın bana gelince pazara giderken 50 tane komşuya uğrayan teyze gibi akması zoruma gidiyor.
boğazımda geçmeyen bir yumru var. sanki bir şeyler söylemeye niyetlenmişim de, kelimeler dışarıya çıkamadan bağrıma dizilmiş gibi. bu kelimelerden kurtulabilecek miyim yoksa bağrımda onlarla beraber ölüp gidecek miyim? bilemiyorum. bağıra çağıra "iyi değilim" demek istiyorum. hatta hıçkıra hıçkıra ağlamak geliyor içimden, ağlayamıyorum. gülmek istiyorum bu sefer gözlerim doluyor. bir kişilik ömrümü sırtımda onlarca insanla yaşıyorum, bir kendimi içime sığdıramıyorum. bunca yüzün arasında ben kimim? şımarıklık olacak diye söylemeye utanıyorum ama çok yorgunum. gerçekten çok yorgunum. bedenen ne kadar dinlensem de asla dinlenemiyorum. çok basit şeyler istiyorum hayattan. dizi izlemek istiyorum mesela, çok değil 5 bölüm izleyebileyim yeter. düşüncelerim izin vermiyor, pat diye kapatıp bir daha yanından geçmiyorum o dizinin.
her gün bir enkaz oluyor içimde, ve bunu benden başka kimse duymuyor. gürültülü bir kalabalığın içerisinde, kendi kimsesizliğimde yok oluyorum.
aklımda dolanan soruların hiçbirine makul cevap bulamıyorum. düşünüyorum, onca düşüncenin sonunda yine başladığım noktaya geliyorum. bazen ben bile kendime katlanamıyorken etrafımdaki insanlar nasıl katlanabiliyor acaba diye yerden yere vurmak istiyorum kendimi. tutunacak ufacık bir dal arıyorum, sonra o dalları yine ben kesiyorum tutunamayayım diye. "özözünedanışır madem yaşamayı bilmiyorsun, insanları taklit et o zaman. onlar ne yapıyorsa onu yap, bir şekilde ayak uydurursun" diyorum. birileriyle gülmek, bir şeyler anlatmak, bir şeyler hissedebilmek o kadar zor ve imkansız geliyor ki, ilk çabamda yere çakılıyorum. ben kendimle savaş verirken zamanın ellerimin arasından kayıp gitmesi beni dehşete düşürüyor. her yaş istemediğim onca sorumluluk bindiriyor sırtıma, herkes benden bir şeyler bekliyor, bir şeyler yapmam gerekiyor, ama ben düşmeden ayakta durabilmek için çabalayabiliyorum sadece. bazen oluyor herkesi yakasından tutup sarsmak istiyorum, "her şey sizin yüzünüzden" diye. kimi ne ile suçluyorum, esas derdim kiminle onu bilemiyorum. en son ne zaman gerçekten heyecanlandım, neye heves ettim hatırlayamıyorum. 2 ay önceki geçmişim senelerce uzakmış gibi geliyor. normalde böyle olmaması lazım değil mi? herkese su misali akan zamanın bana gelince pazara giderken 50 tane komşuya uğrayan teyze gibi akması zoruma gidiyor.
boğazımda geçmeyen bir yumru var. sanki bir şeyler söylemeye niyetlenmişim de, kelimeler dışarıya çıkamadan bağrıma dizilmiş gibi. bu kelimelerden kurtulabilecek miyim yoksa bağrımda onlarla beraber ölüp gidecek miyim? bilemiyorum. bağıra çağıra "iyi değilim" demek istiyorum. hatta hıçkıra hıçkıra ağlamak geliyor içimden, ağlayamıyorum. gülmek istiyorum bu sefer gözlerim doluyor. bir kişilik ömrümü sırtımda onlarca insanla yaşıyorum, bir kendimi içime sığdıramıyorum. bunca yüzün arasında ben kimim? şımarıklık olacak diye söylemeye utanıyorum ama çok yorgunum. gerçekten çok yorgunum. bedenen ne kadar dinlensem de asla dinlenemiyorum. çok basit şeyler istiyorum hayattan. dizi izlemek istiyorum mesela, çok değil 5 bölüm izleyebileyim yeter. düşüncelerim izin vermiyor, pat diye kapatıp bir daha yanından geçmiyorum o dizinin.
her gün bir enkaz oluyor içimde, ve bunu benden başka kimse duymuyor. gürültülü bir kalabalığın içerisinde, kendi kimsesizliğimde yok oluyorum.
devamını gör...
2102.
iki kere yazdım sildim anlatmak istediklerimi, anlar mısın beni bu yazıyı okuyan sevgili yazar bilmiyorum. ben daha kendimi anlayamıyorum.
hayatım garip bir yöne gitmeye başladı. tam anlamı ile kendime pek yakıştırmadığım şeyler yapıyorum ve bundan pişman olucam ve yine buraya ağlayarak belirtiyor olacağım.
duygularım yoğun ama kontrol edebiliyorum.
onu bugün görünce ne heyecanlandım ne de başka bir şey..
boğazlı kazak giymiş ama çok yakışmış gerçekten. bu aklımdan geçti yalan söyleyemem.
tam anlamlı ile liseli ergen kalıbına giriyorum bu düşüncelerim ile ama hoşuma da gitmiyor değil be sevgili sözlük, bazen liseli ergen gibi davranmam ve bunu yaşamam saçma sapan hatalar yapmam gerekiyor.
iki gün sonra unutacağım çocuğa bazı anlamlar yüklemem sonra da üzülmem gerekiyor.
akademik hayatımı yola sokuyorum, yavaş yavaş herşey olması gerektiği gibi oluyor.
halledicem kendimi seviyorum ve inanıyorum.
hayatım garip bir yöne gitmeye başladı. tam anlamı ile kendime pek yakıştırmadığım şeyler yapıyorum ve bundan pişman olucam ve yine buraya ağlayarak belirtiyor olacağım.
duygularım yoğun ama kontrol edebiliyorum.
onu bugün görünce ne heyecanlandım ne de başka bir şey..
boğazlı kazak giymiş ama çok yakışmış gerçekten. bu aklımdan geçti yalan söyleyemem.
tam anlamlı ile liseli ergen kalıbına giriyorum bu düşüncelerim ile ama hoşuma da gitmiyor değil be sevgili sözlük, bazen liseli ergen gibi davranmam ve bunu yaşamam saçma sapan hatalar yapmam gerekiyor.
iki gün sonra unutacağım çocuğa bazı anlamlar yüklemem sonra da üzülmem gerekiyor.
akademik hayatımı yola sokuyorum, yavaş yavaş herşey olması gerektiği gibi oluyor.
halledicem kendimi seviyorum ve inanıyorum.
devamını gör...
2103.
sana baktığım zaman seni görmüyorum, sen konuştuğun zaman seni işitmiyorum. seni hissetmiyorum. benim için yok hükmündesin, olmayan birini sevemem, olmayan bir insana değer veremem; hatta nefret dahi edemem. üslubu olmayanın kimliği de yoktur derler, senin kimliğin yok ki üslubun olsun. sana baktığım zaman sadece arkanda bıraktığın karanlığını görebiliyorum.
bu yüzden tek ricam o karanlığını çevrendeki güzel insanlara yansıtma, bırak çevren güzel kalsın.
bu yüzden tek ricam o karanlığını çevrendeki güzel insanlara yansıtma, bırak çevren güzel kalsın.
devamını gör...
2104.
ne zaman feyruz dinlesem aklıma eski sevgilim gelir. antakyalıydı kendisi. o zamanlar ilk üniversitemi okuyorum, heyecanlıyım tabii. seval ile teoman konserinde denk gelmiştik ve arkadaşlığımız ilerlemişti ve sevgili olmuştuk. neyse. adana'da aile evinde kalıyordum üniversiteye başlamadan önce, antep'e geçince özgürlüğüme kavuşmuştum, daha doğrusu seval'e. haftanın neredeyse her günü antep'ten hatay'a gidiyordum onu görmeye. kendisi aile evinde yaşıyor ve ek olarak çalışıyordu. evden 8'de çıkıyordu ve benim onu görmem için en geç 8'de hatay'da olmam gerekiyordu. olmalıydım, çünkü gün boyunca beraber zaman geçirmemizin tek yolu buydu. her neyse. haftanın neredeyse her günü akşam otogara gidiyor ve otobüsün saatini ayarlamaya çalışıyordum. eğer gece 12 ya da 2'deki otobüse binersem saat 3'te ya da 5'te antakya'da oluyordum. eğer şanslıysam 2'deki araca biniyordum, çünkü daha az dışarda bekliyordum. yanlış duymadınız. gece varıyordum ve ondan başka gidecek kimsem olmadığı için dışarda bekliyordum, şanslıysam boş bir otobüs durağı buluyor ve onu bekliyordum. havanın ne kadar soğuk olduğunun önemi yoktu, onu düşünürken içim ısınıyordu. haftanın neredeyse her günü, saatlerce onu duraklarda bekledim. onu ilk gördüğümde ise içim ısınıyor, tüm yorgunluğum gidiyordu. bana bir "yeruhe" dediğinde ruhum çekiliyor, içim ısınıyor, dünyanın en mutlu insanı oluyordum. sonra ne mi oldu? her güzel şey gibi bizim de ilişkimizin sonu geldi. galiba arkadaşım haklıydı. bana her zaman "bedirhan sen acı çekmeyi seviyorsun" derdi. feyruz dinleyince aklıma yine o geldi ve içim burkuldu. galiba ben sahiden de acı çekmeyi seviyorum.
devamını gör...
2105.
dine ve milliyetçiliğe söz sırası gelince mangalda kül bırakmayanlar, ufacık işlerde dahi yalanla iş yapmaktan geri durmuyorlar.
devamını gör...
2106.
bana bağırmasından, gözlerindeki öfkeden, mükemmelliyetçiliğinden nefret ediyorum.
karşısında böyle kolay ağlayabilmemden de.
karşısında böyle kolay ağlayabilmemden de.
devamını gör...
2107.
hayatımın en kazıklanabilir dönemindeyim.
100 liralık bir ürün için 200 lira isteseler
" belli ki; maliyetleri çok artmış. yoksa bu kadar zam yapmazlardı" deyip sorgusuz sualsiz alırım.
100 liralık bir ürün için 200 lira isteseler
" belli ki; maliyetleri çok artmış. yoksa bu kadar zam yapmazlardı" deyip sorgusuz sualsiz alırım.
devamını gör...
2108.
sevda ne büyük bir dert imiş
unutulmuş tek taraflı bir durumda .
bir zalimim sinesinde yer arayarak
medet diyip susmak imiş.
ah sevgili her yer buram buram hasret
yokluğun kalbimde kocaman bir yaradır.
bilirim unutmussundur sevmissindir birini
bu bir susturma degil içimdeki sese
kendime söylediğim yalanlardir.
unutmak nasil bir devadır
her şeye sözü geçer de bir sana gecmez
dilim susar aklım durur da
seni hala seven şu kalbim durur mu?
olmayacak, hükmü yok gunlerin
ayrılığın acısını hani alirdi zaman?
yalanci imiş şairler küskünüm dargınım
sevda bu kadar ağır bu kadar acı
ayrılık bu derece sancılı olduğunu
anlatamamışlar bana. yazık.
ah sevgili kaçıncı dönüşlerim sana
kaçıncı reddelisim
kaçıncı gururumu yenisim
sevda ah sevda
bir zalimin kanadında urkek guvercin yavrusu
nolur birak beni
azad olayım bu dertten
ne mecnunum ne ferhat
ne sözüm geçer buluta
ne hükmüm var ayrılığa
birakin beni gideyim
eski gamsiz sefil olduğum günlere
bırakın beni bırakın
yalnizlik içinde sevdasiz öleyim.
unutulmuş tek taraflı bir durumda .
bir zalimim sinesinde yer arayarak
medet diyip susmak imiş.
ah sevgili her yer buram buram hasret
yokluğun kalbimde kocaman bir yaradır.
bilirim unutmussundur sevmissindir birini
bu bir susturma degil içimdeki sese
kendime söylediğim yalanlardir.
unutmak nasil bir devadır
her şeye sözü geçer de bir sana gecmez
dilim susar aklım durur da
seni hala seven şu kalbim durur mu?
olmayacak, hükmü yok gunlerin
ayrılığın acısını hani alirdi zaman?
yalanci imiş şairler küskünüm dargınım
sevda bu kadar ağır bu kadar acı
ayrılık bu derece sancılı olduğunu
anlatamamışlar bana. yazık.
ah sevgili kaçıncı dönüşlerim sana
kaçıncı reddelisim
kaçıncı gururumu yenisim
sevda ah sevda
bir zalimin kanadında urkek guvercin yavrusu
nolur birak beni
azad olayım bu dertten
ne mecnunum ne ferhat
ne sözüm geçer buluta
ne hükmüm var ayrılığa
birakin beni gideyim
eski gamsiz sefil olduğum günlere
bırakın beni bırakın
yalnizlik içinde sevdasiz öleyim.
devamını gör...
2109.
koşar aşık yarinin peşinde, ölüm ensesinde,
sen en sevdiğim şarkı, sigaramın son nefesinde.
sen en sevdiğim şarkı, sigaramın son nefesinde.
devamını gör...
2110.
kafam dağınık
düşlerim yanık
içimde bir sen var
sarhoşluğuma tanık.
...
düşlerim yanık
içimde bir sen var
sarhoşluğuma tanık.
...
devamını gör...
2111.
(bkz: sözlük yazarlarının karalama defteri)
(bkz: sözlük yazarlarının şiirleri)(bkz: sözlük yazarlarının saçları) (bkz: sözlük yazarlarının söylemek istedikleri)(bkz: sözlük yazarlarının ayakları)(bkz: sözlük yazarlarının dövmeleri)
(bkz: sözlük yazarlarının şiirleri)(bkz: sözlük yazarlarının saçları) (bkz: sözlük yazarlarının söylemek istedikleri)(bkz: sözlük yazarlarının ayakları)(bkz: sözlük yazarlarının dövmeleri)
devamını gör...
2112.
> içinden geldiği için değil, içinden gidemediği için ağlar insan…
devamını gör...
2113.
kendimi nasıl tamamlayacağım hakkında kafam biraz karışık
devamını gör...
2114.
senin zaaflarını bilen kişiye kullandiriyorsun kendini belki tam tersidir karın senle uğraşmaktan kafayı yemiştir.neyse ne iğreniyorum senden.
devamını gör...
2115.
hiç gelmemiş olan gelmeyecekleri her an geleceklermiş gibi bekledik.
velhasıl ziyan olduk.
velhasıl ziyan olduk.
devamını gör...
2116.
düşünce; oluştuğu merkez ile nesnelleştiği, sese büründüğü, yansıdığı yer arasında, o incecik yollarda uzaklaşıyor kendinden ve unutuyor aslını. düşün’ü eksiltmeden ve boyamadan renklere, duyulmamış bir müzikle, ki o eşsizliğini kendi öz’ünde bulacak, taşıyabilen var mı dil’e ve kulaklara? işte şair!
ses ağızdan çıktığında onu bir duyan varsa o da kendini karşı taraftan duyabilir... karşı tarafta değildir ama olduğu yerden de duyamaz kendini. neden?
kılığına girip insanın, herkesi kendi rengine boyayan, aklı ve ruhu ışıklı bir büyüyle yok eden kemirgen gölgeler… her şeyi denetleyen o boğucu, yapış yapış gölgeler engeldir kendini duymaya…
terbiyeli maymunlar da öğretildiği gibi yaşar ancak burada insanın farkı, kendinin ve gerçeğin sesini duymasa dâhi en azından boşluğun sesini duyabilmesidir… ve insan bu boşluğu, ya gerçeklerle; okuyarak, anlayarak, severek ve hilenin her türlüsüne baş kaldırarak doldurur. ya da hilenin kendisi olup “kendi” yalanına inanarak içindeki boşluğu büyütür. ikisi de acı vericidir.
yapay göklerden besleniyor ciğerleri insanın. ay ışığına öykünen yıldızların resimleriyle süslü duvarlar, renkleri çiğ… aynı düşlerde yorulan, yoğrulan bir hamur gibi… “boşuna yaşamadık biz, kemiklerimizden kuleler inşa ediliyor” yıkılsın her biri. elleri de inşa edenlerin…
şu an “ne yapıyorsun?” diye sorulsa sana; özneler, eylemler, birbirine karışır ama herkesin verebileceği bir yanıt mutlaka vardır. ve insan; bütün yanıtları tüketip de sustuğunda, içindeki özne konuşmaya başlar. gerçek yanıt oradadır. çoğu zaman okşamaktan çok tırmalayan bir sesle…
aşkı, aklıyla duyan insanın kalbi ve ruhu köreldi. ve yine sadece kalbiyle duyanın aklı ve ruhu körelecek... bu körelme, aşk’ı zayıf, çirkin ve hastalıklı bir bağımlılığa dönüştürüyor. oysa gerçek aşk; akıl, kalp ve ruhun ortak sesidir. ve kendisidir insanın.
hangi bulut kafa tutabilir rüzgâra ve kavgasız doğurabilir yıldırımını?
cesaret!
bir gözden diğerine değişir rengi yaşamın.
yeter bu yas. “göğe bakma durağı” geride kaldı.
ses ağızdan çıktığında onu bir duyan varsa o da kendini karşı taraftan duyabilir... karşı tarafta değildir ama olduğu yerden de duyamaz kendini. neden?
kılığına girip insanın, herkesi kendi rengine boyayan, aklı ve ruhu ışıklı bir büyüyle yok eden kemirgen gölgeler… her şeyi denetleyen o boğucu, yapış yapış gölgeler engeldir kendini duymaya…
terbiyeli maymunlar da öğretildiği gibi yaşar ancak burada insanın farkı, kendinin ve gerçeğin sesini duymasa dâhi en azından boşluğun sesini duyabilmesidir… ve insan bu boşluğu, ya gerçeklerle; okuyarak, anlayarak, severek ve hilenin her türlüsüne baş kaldırarak doldurur. ya da hilenin kendisi olup “kendi” yalanına inanarak içindeki boşluğu büyütür. ikisi de acı vericidir.
yapay göklerden besleniyor ciğerleri insanın. ay ışığına öykünen yıldızların resimleriyle süslü duvarlar, renkleri çiğ… aynı düşlerde yorulan, yoğrulan bir hamur gibi… “boşuna yaşamadık biz, kemiklerimizden kuleler inşa ediliyor” yıkılsın her biri. elleri de inşa edenlerin…
şu an “ne yapıyorsun?” diye sorulsa sana; özneler, eylemler, birbirine karışır ama herkesin verebileceği bir yanıt mutlaka vardır. ve insan; bütün yanıtları tüketip de sustuğunda, içindeki özne konuşmaya başlar. gerçek yanıt oradadır. çoğu zaman okşamaktan çok tırmalayan bir sesle…
aşkı, aklıyla duyan insanın kalbi ve ruhu köreldi. ve yine sadece kalbiyle duyanın aklı ve ruhu körelecek... bu körelme, aşk’ı zayıf, çirkin ve hastalıklı bir bağımlılığa dönüştürüyor. oysa gerçek aşk; akıl, kalp ve ruhun ortak sesidir. ve kendisidir insanın.
hangi bulut kafa tutabilir rüzgâra ve kavgasız doğurabilir yıldırımını?
cesaret!
bir gözden diğerine değişir rengi yaşamın.
yeter bu yas. “göğe bakma durağı” geride kaldı.
devamını gör...
2117.
yoruldum. tüm dünyadan, tüm şehirden, tüm insanlardan, okuduğum tüm cümlelerden, kendimden bile. son günlerimi yaşıyorum belki ama en boktan günler. kim ister son günlerini kavga ve kaosla?
ne zorunuz var insanlara, insanları sevmek iyilik yapmak zor değil ki? anlatmak istediğim anlatamadığım kelimelerimin yetmediği o kadar şey var ki, içimde taşmak üzere olan volkan gibi duruyor. nefes almak , göz kırpmak bile yorucu iken nelerle uğraşıyorum. trajikomik.
ne zorunuz var insanlara, insanları sevmek iyilik yapmak zor değil ki? anlatmak istediğim anlatamadığım kelimelerimin yetmediği o kadar şey var ki, içimde taşmak üzere olan volkan gibi duruyor. nefes almak , göz kırpmak bile yorucu iken nelerle uğraşıyorum. trajikomik.
devamını gör...
2118.
son zamanlarda akrabaların eve gelip kişisel durumlarımı sorgulamasından bıkmamla beraber geçmiş zamanlardaki ayıplarını yüzlerine vurarak ortalığı karıştırmak niyetindeyim. çay içmeye geliyorsun da, çayını iç bisküvini ye sonra da git evine. bizimkilere şunlarla muhatabı kes dememe rağmen "ayıp olur ayıp olur voo voooo". ayıp olmaz, vallaha billaha tillaha olmaz. covid belirtisi gösteren arkadaşını "gel sende" diye bizim eve çağıran kişiye ayıp falan olmaz.
devamını gör...
2119.
akranlarımla ne zaman barışacağım?
devamını gör...
2120.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2