1781.
sözlük, neden bu saatlerde biraz soluklan deyip durun? soluksuzca layklamak isterken ben...
devamını gör...
1782.
âşık olunmanın o kadar da önemli olmadığını söylerdim bir zamanlar. bizim dışımızda olan şeyleri, bir başkasının iç dünyasında olan biten şeyleri içselleştirmenin örümcek ağına yakalanmak gibi olduğundan bahsederdim. fakat düşünüyorum, bazen âşık olmanın inkâr edemeyeceğimiz etkileri oluyor üzerimizde. bana âşık olması, yıldızlar ya da gezegenler tarafından çekilen başka seylere benziyor. şu büyük kütleli cisimlerin başka cisimleri kütle çekimi ile etkisi altında alması gibi. durdurulamaz bir çekim. direndikçe, uzaklaştıkça kendini belli eden. oysa, kapılınan kişinin bizim için bir ağırlığı yoksa, kütlesizliği bizi hiç etkilemiyor. ama anladım ki bazıları, birbirinin yörüngesini etkileyen yıldızlar gibi, ya da dünyaya gelen astreoidleri kendine çeken jüpiter gibi, bizi bariz olarak kendine çekmese de bizde garip bir denge unsuruna dönüşüyorlar. ne ona gidiyoruz ne de ondan kopuyoruz. oysa ben böyle bir aşkı sevmiyorum. gezegene çarpan kuyruklu yıldız gibi olmalı aşkın, tutkunun, arzunun buluşması. bu dengeyi yok etmek istiyorum bu yüzden. ve çevremdeki denge unsurlarından aynı sebeple nefret ediyorum. bana hiçbir özgür çarpışma imkânı vermiyorlar.
devamını gör...
1783.

“olur da bir gün dönersin diye beraber küstüğümüz kimseyle barışmadım.”

belki de en güzel anlatacak sözlerden biri; “ne senle yaşanıyor ne de sensiz oluyor” olabilir. bazı hikayeler vardır, hep yarım kalan, tamamlanamamışlardır.
bilirsin, şu an arasan, yolda karşılaşsan ya da bile isteye karşısına çıksan hatta bir sarılsan üçüncü cemre toprağa düşecek, karnına -hani o tanıdık olan, evet o- tatlı ekşi kramplar girecek, sevdiğinin rüzgarla ince ince cilveleşip boynuna dökülen saçlarının içine çektiğin o kokusuyla sarhoş olup anın içinde kaybolup zaman kavramını kaybedeceksin.

“meğer ol zülf-i perişân ile cem oldı sabâ
yoksa bâd-ı seherin böyle nedendir kokusu”
sonra yine bilirsin ki, bir şeyler olmayacak, yürümeyecek, dünyanın o en lezzetli kokteylinin tadını bozacak bir malzeme hep olacak. işte derler ya; “aşk bencilliktir” diye. sen onu bir kez daha üzmemek için bencilliğini bir kenara bırakıp kendi mutluluğundan vazgeçerek her seferinde aramaktan da, karşısına çıkmaktan da vazgeçeceksin. belki birkaç duble bir şeyler içeceksin, kafanı dağıtmak için. işte o sofranın mezesi de her eyleme geçmekten vazgeçtiğinde boğazında kalan o büyük mü büyük yumru olacak.

“kavuşursan meşk, kavuşamazsan aşk olur.”
e hayat devam ediyor elbette, insanoğlu da çiğ süt emmiş varlık. kısa süreli flörtlerin de olacak, görece uzun süreli ilişkilerin de. tabi sonradan pişman olup ne kadar kendinden iğrensen de sadece sevişmek için seviştiğin de. her seferinde bir şeyler eksik gelecek sana, ucu bucağı olmayan bir boşluk hissedeceksin içinde. gerçekten aşık olduğunu düşündüğün sevdiğine elini uzatsan dokunabilecekken yapamıyorsan ve artık “mutlu olsun” mottosuyla onu başkalarıyla paylaşmayı kabullenmişsen bile o boşluk kalacak içinde. -tam buraya da ibrahim erkal’dan sevme iyi giderdi-

ve evet; biliyorsun ki gün gelecek yeniden seveceksin, sevildiğini hissedeceksin hatta aşık olacaksın hiç şüphesiz. ya da bir başka deyişle; en azından teselli…
devamını gör...
1784.
benim asıl servetim
senin tarafından sevilişim
yitirsem de sevgini bir gün
ben zaten bir kez sevilmişim her gün
o devlet bana yeter.
devamını gör...
1785.
şu akape bu beyoğlu esnafına ne yapsa azdır
avmler açıldı beri zaten millet pek gitmez oldu
bunların asıl iş yapacakları zaman yılbaşı ve bayramlar
neredeyse sırf bu 3 dönem için dükkanı açık tutan var
üstelik burada ki büyük binaların vs sahipleri de
aynı zaman da hükümete çok yakın rizeli vatandaşlar
o esnaf orada iş yapamazsa
bunlarda kira yerine anca hava gazını alacaklar

gene de uuuyyyyy reyuzla aramiz bozilur daaaaaa
deyip yalakalıkta sınır tanımazlar
çıkıp da, tamda yılbaşı günü
millet buralara gelemesin hesabı
bizimle ne alakası vardır bilen yok
afgani, hindi ve pakiyi buralara doldurmak ne ayak ?
buraya yerli gelecek
eşine dostuna ufak tefek hediyelikler bakacak
çoluğuna çocuğuna yiyecek birşeyler alacak
kimi de akşam orada ki mekanlarda takılacak
sonuç ?
esnaf ufak tefek iş çıkaracak ?

siz böyle
uuuuuyyy reyuuzzz, uuuuyyy reyuuuuzzzz
demeye devam edin
yakında o kiracılarınız, o dükkanların anahtarlarını
bir kutu vazelin eşliğinde, size teslim edecek............

uuuuuyyy reyuuzzz, uuuuyyy reyuuuuzzzz
uuuuuyyy reyuuzzz, uuuuyyy reyuuuuzzzz
uuuuuyyy reyuuzzz, uuuuyyy reyuuuuzzzz.
devamını gör...
1786.
rengi var mıdır acaba mutluluğun? ya da hüznün?
sesi var mıdır acaba içimizde biriken duyulmamış çığlıkların?
duyan var mıdır acaba sustuklarımızı?
ya da var mıdır hüznümüze şahit kimseler..?
yoksa büsbütün yalnız mıyız içimizde?
ne hüznü, ne mutluluğu ya da sessiz çığlıklarımızı kusarak döksek de farkına varmaz mı kimse? o denli yalnız mıyız hayatta? yoksa o denli umarsız mı olmuş herkes?
varlar ama yoklar gibi. ya da hiç var olmamışlar gibi.
yoksa..
sadece kırgınlık mı bu içimizdeki..?
devamını gör...
1787.
yapmam gerekenleri yapacak gücü kendimde bulamıyorum, yine koca gün çöp oldu. yok mu önerisi olan?
devamını gör...
1788.
yorulmam deme gönül, mutlaka yorulursun.
ortada seyrederken, kenara savrulursun.
zamanın tenceresi, penceresi çok farklı,.
temmuz’da buz tutar, ocak’ta kavrulursun…
devamını gör...
1789.
nefret bedeni sarmaya başladığında mum yanmaya başlar. düşüncelerin ardı arkası kesilmez, geçen zamanın tek zararlısı kendin çıkarsın. ve bunu bildiğin halde başkasına kızmak istersin. belki de kendine yeterince kızmışsındır. belki de ne varsa yıkmak istemişsindir. güçsüzlüğünü, kaçarak saklamışsındır. pişmansın. ama geçti bunu da biliyorsun. üzüntü mü, nefret mi? veya anlamlandıramadığın bir şeyler. bir çok soru ve neredeyse tamamı cevapsız. çünkü korkuyorsun cevap vermeye, yüzleşecek kişinin kendin olması korkutuyor. eriyorsun.. eriyorsun. tam mumun bitip sönmesine yakın kendine geliyorsun. kendine gelemezsen yok olup gidiyorsun.
inanmadığın şeyler mevcut ve inandıramadığın şeyler. uğraşma, düşünceleri değiştirmek zor. hiç duymak istemediğin bir cümleyi duymamak için çabalarken hep o cümleyi duyuyorsun... çok fazla hem de.
devamını gör...
1790.
çocukken dallarında sallandığım ağacı kesmişler
yaşlı, büyük erik ağacının bir eriği bile kalmamış
yerine zehirli bir bitki ekmişler
hiçbir çocuk üstünden kaçan topunu almamış
artık ne çocuğum, ne de sallanacak bir ağacım var
şimdi kocaman bir şeytanım, oyuncağım insanlar
devamını gör...
1791.
rüzgar penceredeki boşluğundan çıkarırken seslerini
yalnızlığını üzerine yorgan misali çeker ellerim
yürek paremde can yoldaşım evde gezen tekirlerim
üzerine afiyet biraz içkiliyim özür dilerim
rüzgar penceredeki boşluğundan çıkarırken seslerini 
yalnızlığını üzerine yorgan misali çeker ellerim tütün kokuyorum sevdiğim
hayalinle zihnimde ruhumda yaşıyorum zaten
bugün üzerine afiyet içkiliyim  özür dilerim
rahatsızlık vermeyeyim.
devamını gör...
1792.
ülkedeki herkes her köşede reklamı yapılan uygulamanın bir an önce çıkması için sabırsızlanıyordu. ilk denemelerin gayet başarılı olduğu duyurusu yapıldıkça insanların merakı daha da artıyordu. nihayet verilen tarihe üç gün kala hükümet yetkililerinden de uygulama yanlısı açıklamalar yapılmaya başlandı. hatta bazı kaynaklar bizzat hükümet destekli bir proje olduğunu dahi söylüyorlardı. en son hükümet karşıtı olduğu tam olarak söylenemese dahi –nihayetinde öyle bir şey olamazdı çünkü her karşı söz kaydediliyor ve anında müdahale görüyordu. bazı karşı yazılar yazabilen bir internet sitesinde proje ile ilgili şirket yönetimi ile hükümet yetkililerinin yaptıkları görüşmelere dair kayıtlar yayınlanmış ama hızlıca kaldırılmıştı.
proje hakkında açıklama yapan bir hükümet yetkilisi önümüzdeki günlerde çok hızlı değişimlerin olacağını toplumumuzun çağ atlayacağını böylece diğer dünya ülkelerini geride bırakarak çağdaş toplumun yönlendiricisi olacağımız gibi bir şeyler gevelediği sırada dışarıdan gelen ses ile videoyu durdurdu. oturduğu koltuktan kalkmadan etraftaki kameralardan evin her tarafını kontrol etti. odalardaki hareket ve ısı sensörlerinden bir uyarı gelmediğini gördüğünde biraz rahatladı. ama hemen ardından bu sensörlerinde atlatılabileceği aklına geldi ve ayna sistemini aktive ederek odasının görünmez olmasını sağladı. güvenlik sistemini sessiz aktif moduna aldı. artık sadece kendisi fark edebilecekti uyarıları. koltuğundan kalkmadan önce video ile ilgili bütün izleri bilgisayarından temizledi. hızlıca ayağa kalktı kaçış tüneline doğru ilerlerken bütün veri yedeklerini kıyafetindeki özel bölmeye yerleştirdi. evde bulunan bütün verileri ve izlerini silerek diskleri geri döndürülemeyecek şekilde yok etti. aynada kendisini gördüğünde geri dönüşü olmayan o günün gelmiş olduğu düşüncesi içinde bir ürperti hissetmesine neden oldu. tam tünelin kapısını kapatacağı sırada yukarıdan gelen şiddetli patlama ile yere yuvarlandı. kendini toparlayarak ayağa kalkmaya çalıştı. patlama o kadar kuvvetliydi ki kulak çınlamasından düşüncelerini toparlayamadı bir süre. zor da olsa kapıyı arkasından kapattı. tünelin duvarlarına tutunarak koşar adımlarla buluşma yerine doğru yola koyuldu.
devamını gör...
1793.
hayatım boyunca hep gelecek için planlar yaptım, geçmişte yaşadığım her şeyi gelecek için tecrübe kabul edip yoluma devam ettim. hiçbir zaman geçmişe takılmadım, sarılmadım, kaçınmak için kullanmadım. hep kendi kendime hayaller kurdum, çoğu olmasa da birazını gerçekleştirebileceğim hayallerdi bunlar. şimdi bakıyorum ki, bu hayallerin zerresini dahi gerçekleştiremeyecek durumdayım. hatta hayal korkmaktan korkar durumdayım. bundan 3 yıl önce tam bu günlerde test kitaplarına gömülmüş, bir b*k olacakmış gibi sabah 4'lere kadar çalışırken düşündüklerim, hedeflediklem, hayal ettiklerim son zamanlarda aklıma geldikçe kendimden utanır ve üzülür oldum.

2 yıl önce, tam bu günlerde bir hazırlık öğrencisi iken, 1 yıl öncesine göre tamamen değişmiş hedeflerim ve hayallerimle kendime yol çizme derdindeydim. geçen yıl da biraz daha az umutla, ama tatlı bir telaşla yine hayallerimin üstüne daha gerçekçi, ayakları yere basan düşünceler ile hareket etmeye başladım. ama bugün, şu an, tam olarak aynı evde, aynı masamda, aynı saatlerde derin bir pişmanlık, bıkkınlık ve umutsuzluk ile boğuşuyorum.

dibe vurmuş ekonomi, zamanla daralmış ve bozulmuş bir sosyal çevre, kötü notlar, hiç geçmeyen yorgunluk ve erteleme...

son 1 yılda kendimi inanılmaz derecede yaşlanmış gibi hissediyorum ve daha 21 yaşındayım. bir memur çocuğuyum, ailesi yavaş yavaş fakirleşen, eriyen orta direğin bir ferdiyim. hiçbir zaman hak yemedim, hiç kimsenin elindekine, zihnindekine göz dikmedim, kimseye ait olana çökmedim, haram yemedim, büyük yalanlar söylemedim, insanları kandırmadım. kişilik itibariyle zaten doğrucu bir insan olduğum için dürüst oldum. herkese karşı hem de, beni sevmeyenlere bile. bu yüzden insanlarla çoğu zaman yıldızım barışmadı. geniş çevrelerin adamı olmadım. çok tanıdığım oldu, biraz arkadaşım oldu, az da dostum oldu. ama zamanla bu kendi içimde oluşturduğum ve yetiştirildiğim bütün değerler anlamsız gelmeye başladı. her şey anlamsız, sahte, gereksiz geliyor. hedeflerinden tamamen uzaklaşmış, amaçsız, ortalarda öylece avare gibi dolanıyorum. gün kavramım sadece kalkıp, bilgisayarın başına oturup zaman öldürmeyle, okulum varsa okula gidip gelmeyle ve sonra yatmaktan ibaret. kendime sözler veriyorum, ama 3 saat sonra vazgeçiyorum. yahu kurduğum sabah alarmını bile 1 saat olmadan kapatır oldum. geceleri uyuyamıyorum, sabahları uyanamıyorum. 2 yıl sonra mezun olacağım ne iş yapacağıma tam olarak karar veremedim daha.

yurt dışına gidebilmek için bir sürü fırsat kolluyorum. ama her seferinde o imkanı bulamıyorum. bunun için ne yeterli bir bütçeye ne de referansa daha doğrusu torpile sahibim. kendi ülkeme küstüm. kendi ülkeme kendimi ait hissetmiyorum. ben bir subay çocuğuyum üstelik. ülkem, milletim ve atam'a hatta atalarıma karşı hep sevgi ve saygı dolu yetiştirildim. fetöcü olmadığım için askeri lisenin kapısından döndüm. son anda aptallık edip hiçbir zaman olmayan bir aşkın peşine düşüp son anda harp okuluna gitmekten vazgeçtim. ama hep ülkeme ve insanlarıma hizmet edebilecek bir yol aradım. ama yok, tükendim. yapabilecek enerjim ve şevkim kalmadı artık. bilmiyorum 100 sene önce yaşamayı, kanın gövdeyi götürdüğü, halkın yalınayak gezdiği milli mücadele döneminde dahi yaşıyor olsaydım bu kadar kendimi bitkin ve amaçsız hissetmezdim.

benim inancım kalmadı, ümidim kalmadı, sadece yaşıyorum. günü geçiriyorum, önümü bırak, yarını dahi göremiyorum. keşke geçmişe dönebilme şansım olsaydı. en azından kendi hayatımı ufak ufak değiştirecek dokunuşlar yapardım.
devamını gör...
1794.
of, zihnimin içinde ne melun hikayeler dönüyor gecenin bu vakti; yatıp uyumadan önce hepsini bir yere not alıp sonradan uzun uzun sizlere yazmalıyım. çünkü görüyorum ki yazdıklarımı umursuyorsunuz ve ben sizin yüzünüzden zehirleniyorum arkadaşlar.

bakın beni çok umursamamalısınız, sonradan uyarmadı demeyin; şımarır, sapıtırım. minik tatlış artı butonuna manalar yüklemeye başlar, incinirim. en son daha fazla beğeni alabilmek uğruna instagram denilen illet platformda bikinili, seksi ıslak pozumu yüklemekten son anda vazgeçerek kendime gelmiştim. sonra sözlüğün ortasına nude filan atarım, hep beraber abdestimizi kaçırırız, çok ayıp olushshs.

dur bundan bi konu çıkarırım ben: sözlüğün ortasına nude atan cesur kadın yazar, nasıl? ahshs

çok ahlaka mugayir işler bunlar efenim, sonra bekçileri dm kutuma çekerim, uğraşırım kırk saat filan; naa, hiç almayayım.

bakın serbest stilde çok güzel saçmalayabilirim ben canım sıkıldığında; burada şimdi 39847 paragraf boşluğa karşı yazabilir, çeşitli betimleme çalışmaları da yapabilirim.

mesela geçen gün aklıma geldi, son zamlardan sonra limuzinine lpg taktıranların oranlarında bir artış yaşanmış mıdır ki? öff tadım kaçtı, lanet olsun, bir makak maymununa bile oy basabilecek hale geldim, yeter ki bir şeyler değişsin. siz de şaşkınsınız değil mi? bir nudetan siyasete nasıl da geçiş yaptım böyle? anam cıbıldak kaldık cıbıldak, kıçımıza don alacak paramız kalmadı filan diye içimden gayri ihtiyari geçirirken böylece bunları birbirine bağlamış oldum sanırım.

don demişken aklıma geldi, çayın altını kapamış mıydım ben? bakıp hemen geliyorum.

tanrım, saat 2.15 olmuş, ilk kez bu gece dm kutumu boş görüyorum; bunu niye yapıyorsunuz bana? sohbet edecek daha iyi insanlar bulup beni niye terk ediyorsunuz? maraş dondurmacısı gibisiniz, tıpkı onların dondurmayı verir gibi yapıp vermemesi gibi, konuşur gibi yapıp konuşmuyorsunuz; sıkılıyorum. gidip face'te fake bekar anne hesabı açarak, hamide bacım, çok güzel bir bacısınız diye yavşamaya çalışan amcalarla mı sohbet edeyim arkadaşlar, kötü yollara mı düşeyim bunu mu istiyorsunuz?

aslında kötü fikir de değil, bi fake hesap oluşturup, birkaç amca işletsem:
tc gülcihan kısmetli
hobileri: haraşo örgü
taliplerimi bekliyorum.
nasıl?
bence şahane, sonra da dayıların bol bulunabileceği bir face grubuna girerim, olur herhalde.

çık git!!111 git aklımdan pis fikir!!!11 offf.

ya niye bana bilgi olarak katkısı olacak okumalar filan yapmak yerine bunu yapmayı düşünüyorum şu an ya?! vazgeçtim arkadaşlar, bunu kendime yapmayacağım, sakin olun. ben yazana kadar sözlüğe de 75 yeni giri yazılmış. okuyayım bari neler yazmışsınız. siz de beni okuyun işte, karşılıklı sessiz sessiz okuşalım, uzaklardan bakışalım.

naaa, bir film seçip uyumaya gitmek en iyisi. boşverin şimdi hikayeleri filan.

bakayım ne varmış sol frame'de "bir insanın sizden hoşlandığını anlamanın yolları" amaaan, hala daha bu kadar ince planlar peşinde olan insan kaldı mı? bizim zamanımızda bir erkek sizden hoşanıyorsa kafasına sopayla vurur saçınızdan sürüklerdiahshsh bunu bir hikaye olarak yazmalıyım. başlık düşünüyorum "mağarasından çıkan teyzenin ortamdaki genç kızlara beyiyle tanışma hikayesini anlatması" ashsh ay niye güldüm buna bu kadar?

tanrım, hala daha aldığım biraları içmedim, 3 gündür unutuyorum alkol almayı ve sürekli çay demliyorum. azizim bunu bilinçli olarak yapmıyorum, neden unutup sürekli çay demliyorum bilmiyorum ama sanırım son üç gündür, bir yerlerde hayatımı otomatik pilota almış olmalıyım. demliğe çay doldurup duruyorum, demliyorum ve sonra "ay içecektim bu akşam" deyip mal gibi kalıyor, "eh naapalım, demledik artık" dediğim çayı bitirmeden bırakmaya kıyamıyorum ahshs

ya 2 kaşık çaya bile kıyamayacak kadar niye bu kadar tutumluyum la ben? ashsh fakirlikten herhalde. bak yine zenginler geldi aklıma, pis zenginler ya niye zenginsiniz siz??!1!1111
sinirlendim, gidiyom ben, hoçça ğalın.
devamını gör...
1795.
her okuduğumda yeniden yaşanan acılar defteri.
devamını gör...
1796.
bazı şeylerin farkına varınca insan; dünyanın,hayatın,yaşamanın mantıksızlığını anlıyo. işte o zaman başlıyo gerçek hikaye. aşklar,savaşlar,inişler,çıkışlar. hepsi boş,hepsi cılız. nokta koymalı bunlara. ama nasıl?
devamını gör...
1797.
düşündükçe ürperirir sorarım,
yüreğime merhameti kim yazdı?
ecel olsa yine hayra yorarım,
aşk denilen kıyameti kim yazdı?

özlemiyle nice güller solduran,
hasreti de vuslatı da olduran;
kimdi gönlü sevda ile dolduran?
mucizeyi, kerameti kim yazdı?

gizli kalmak taktirinse huyunsa,
neyleyim gök dile gelse soyunsa?
hayat denen bir eğlence oyunsa,
perde perde nedameti kim yazdı?

günler; haftalara intibak sağlamaksa,
müstesna fıtratı olan bir cuma varsa,
bunca manidar, türrehat cumayaysa,
ağdalı ihtirası olan bu hikayeti kim yazdı?
devamını gör...
1798.
bugün tam 2 sene oldu mustafa gittiğin.

bu 2 sene tamamen hayatımdan silinsin ve o gece ben öleyim isterdim, isterim, isteyeceğim yaşam boyu. seni ben abinin arkadaşından gelen sesinden, abininle çektirdiğin fotoğraflardan, abinin anlattıklarından tanıdım. belki sen beni bilmedin bile abin ketumdur bilirsin. ben seni bildim abin hastalığını anlattı, sen hastasın diye onu istemem sandı. ben hep istedim onu. isterken sen de olsaydın keşke. biliyor musun sen gittikten sonra dünya tamamen değişti, ben değiştim annen baban ablaların en çok da abin değişti. bizi senin ölümün ayırdı demek sana haksızlık olur bizi benim ölümüm ayırsaydı keşke. benden nefret ediyor biliyor musun artık?

şimdi seni almaya gelecekler, ben telefonun başında bekledim elem ablam telaşla söylemiş durumu iyi demesini. mustafa sen öldün ya geride bıraktığın kimse sensiz nefes almıyor. gitmesen mustafa kalsan olmaz mı ablacım?
devamını gör...
1799.
eskiden bu başlığa karalayacak karmaşık ama gördüğümde beni düşlere daldıran garip rüyalarım olurdu.
oyuncağı elinden alınmış bir çocuğum şuan.
eski rüyalarımı geri istiyorum.
kabuslardan nefret ediyorum. korkuyorum, bunun bir sonu yok mu?
devamını gör...
1800.
bu gece uykunun bölünmesi kadar kötü birşey yok. bütün günüm çok isteksiz ve sinir bozucu geçecek artık.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim