4421.
kendimi bildim bileli mütemadiyen üşeniyorum. bazı anlarda feci üşeniyorum. birini tanımaya, sevmeye ve hatta delicesine tutkun olduğum şeylere karşı bile yeri gelince aşırı üşengeç olabiliyorum; altı tane teli değiştirmeye, altı sayfayı çevirmeye, altı bölüm ile finale gelmeye… bir insan değil de kedi olarak doğsam, miskin, turuncu bir kedi olsam daha iyiymiş. ya da bezgin bir panda veya uykucu koala. gerçi insanlık pek bir lütuf sayılmaz ve ne kadar insan olabiliyoruz orası da meçhul. tam kafa yoracağım bir mevzu buluyorum, sonra düşünmeye de üşeni…
devamını gör...
4422.
olur ya, olur.
o da olur, olmasa, öbürü olur.
hiçbiri olmasa, bir şey illa ki olur.
çok da şey değil, olacak şeyin sonu da yok, hiç anlamazsın bambaşka bir şey olur.
ağaç dalları gibi ama sonu yok. dalların sonu var ama bizimkinin sonu yok, olur.
devamını gör...
4423.
5 yıl önce eski eski sevgilimle, ortak arkadaşlarımızın düğününe gitmiştik. gelin de damat da varlıklı ailelerin çocuklarıydı. düğün, kalburüstü bir otelin salonunda yapılıyordu.
çiftin arkadaşları için bir masa ayrılmıştı, biz de gösterilen masaya oturduk.
masanın üzerine herkes için birer tane “hangover kit” bırakılmıştı. “hangover kit” ne? diye bir soru sorulabileceği için açıklayım ne olduğunu. içerisinde ağrı kesici, yara bandı, ıslak mendil ve şeker bulunan küçürek bir kese. ihtiva ettiği şeyleri, sipariş veren kişi belirliyor, dolayısıyla bir standardizasyon yok. klasiklemiş düğün formatını bir nebze değiştirip, farklılık yaratmak adına yapılmış bir hamleydi.

bir müzik grubuyla anlaşmışlardı, gece boyu bilindik şarkıları coverladılar, ahali oldukça eğlendi. dans müptelaları, anlamsızca zıplayanlar, bazı şarkılara bağırarak eşlik edenler… yemekler ve alkollü içkiler de düğünün önemli unsurlarıydı. ordövr tabağındakiler oldukça lezzetliydi, her zaman ana yemek hakkında ipucu verir aperitifler. rakı istemiştim, millet 2 duble içene kadar 4 duble yuvarlamıştım. hem de “ipsala dublesi” yanlış anlaşılmasın. çakırkeyf olmaya başlayınca içmeyi bıraktım, zaten eğlence bitecekti, eli kulağındaydı. derken, gelin hanım yanımıza seğirtip: “after party”e davet etti bizi. bu etkinlikten haberdar değildik, ayıp olmasın diye teklifini kabul ettik. içimden: ulan orada içmeye devam edersek pavyon hesabı öderiz, en iyisi birer tane kokteyl alalım yavaş yavaş içelim biraz vakit geçirdikten sonra da bir taksi çevirip evlerimize gideriz diyordum.

düğün sona erdi, after party için otelden ayrılıp başka bir yere gideceğimizi düşünüyorduk. meğer aynı oteldeki gece kulübü ayarlanmış, salondan çıkıp gece kulübüne doğru yürümeye başladık. kulübün önünde kimse yoktu içeri girdik, 10-15 kişi vardı, orta tarafta bir masayı gözümüze kestirdik ve oraya oturduk.
ışık vurdukça keli parlayan bedük kılıklı bir herif, dj kabininde mehteran gibi bir ileri iki geri yürüyerek önündeki zımbırtıya dokunuyor, hafif tempolu bir şeyler çalıyordu. bir müddet sonra içerisi kalabalıklaşmaya başladı ve müziğin sesi de yükseldi. insan sayısı artıyordu fakat gelinle damadı göremiyorduk. birden, garsonun biri gelip masaya bir şişe tekila, bir şişe votka ve 4 tane de shot bardağı koydu. biz sipariş vermemiştik dedim ama beni duymadı çekip gitti. ikimiz de şaşkındık. ben, bir şişelere bir de bardaklara bakıyordum. sonra dedim ki kendi kendime: “ne olacaksa olsun” içeceğim arkadaş! tekila şişesini aldım bardağın birini doldurdum ve araya fasıla koymadan kafama diktim. genzim yandı, masada ne limon vardı ne de tuz. neyse, bir garson görürsem isterim dedim.

bir süre etrafa anlamsız bakışlar attıktan sonra içeri giren “gelini” gördüm.
gelinliğini çıkarmış; payetli, kolları volanlı bir crop top ve dar bir pantolon giymiş hafifçe dans edip etrafa gülücükler dağıtarak ilerliyordu. gelinin gelişiyle beraber kel dj “okay” işareti yapıp sesi iyice artırdı. o sırada “heeeyy” diyerek vâveyla kopardı bir kadın grubu. ardından hemen hemen herkes “bela tarr” filmlerindeki dans etmeye ayarlanmış köylüler gibi tuhaf hareketlerle hoplayıp zıplamaya başladı. bense gözlerimle garson arıyordum. en sonunda yan masaya gelen bir garson gördüm ve kalkıp yanına gittim, kulağına eğilerek “limon ve tuz” getirir misiniz? dedim. tabii tabii anlamında başını sallayıp uzaklaştı, ben de masaya geri döndüm.
o kadar gürültü vardı ki, yanınızdakiyle bile iletişim kurmakta zorlanıyordunuz. kısa süre sonra limon ve tuz geldi masaya.
hızlıca bir bardak daha içtim.
garson yanımızdan ayrılırken, gelin hanım bize doğru yaklaşıyordu. dibimize kadar gelip pişmiş kelle gibi sırıtarak: siz niye dans etmiyorsunuz? diye sordu. yok, biz, şey filan dedik, kem küm edip geçiştirmeye çalıştık. ama ısrarcı oldu. o sırada ensemde bir şey hissettim, kafamı hafifçe geri çevirince gelinin sol elini omzuma koyduğunu gördüm.
bir eli benim omzumda, ağzı kulaklarında muhabbet ediyordu bizimle. sevgilim doğal olarak çok rahatsız oldu, ben de tabii.
rahat tavırlı, pervasız ve vamp bir kadındı.
birçok hemcinsini rahatsız edebilecek, tehlike çanlarının çalmasına sebebiyet verebilecek özellikler kişiliğinin mütemmim cüzü haline gelmişti.

bizi öylesine bunalttı ki, teklifini kabul ettik sonunda. biraz dans etmeye çalışırız, sonra gideriz dedik. gelin uzaklaşmaya başlayınca yine tekila şişesine ve shot bardağına uzandım, bir tane daha yapıştırdım. ardından zor bela ayağa kalktım, kalkmaz olaydım…
gördüğüm her şey disko topu gibi dönüyordu. sevgilim benim kadar içmemişti ama o da alkollüydü. ufak adımlarla diğerlerinin dans ettiği alana yollandık. gelin bizi görünce seke seke yanıma gelip: ceketini çıkarsana ya! dedi. ansızın yakalarımdan tutup ceketimi çekiştirmeye başladı, ona fırsat vermeden ceketimi çıkarıp, yalpalayarak birkaç adım ilerleyip boş bir iskemleye astım. gelin bu kez de sevgilime dönüp “hadi gel” dedi ve onu ellerinden tutup kadın kalabalığının arasına sürükledi. bizimkinin suratı sirke satıyordu giderken. bir anda “hıyar” gibi ortada kalakaldım. en iyisi masaya geri döneyim, başlarım böyle şeye dedim. geri dönüp yürümeye başlayacakken, sen de gelsene, gel hadi gel diye ciyaklayan kadınları duydum. ahtapot gelin ve birkaç arkadaşı beni de çekiştirip sürükleyerek dans ettikleri bölgeye götürdü. dans etmeyi bilmediğim ve nefret ettiğim için gayriihtiyari bir hareketle kollarımı kaldırdım ve anlamsız figürler yapmaya başladım. normalde utancımdan yerin dibine girerdim fakat o kadar sarhoştum ki durumumu umursayamıyordum.

vakit su gibi akıp gidiyordu. az ileride bir masa olduğunu fark etmiştim yalnızca. etrafımdakiler deliler gibi dans ediyorlardı, onlara bakarken başım daha çok dönüyordu. curcuna devam ederken gelin yine yanıma geldi ve birden kravatıma asılıp çözmeye başladı. ne oluyor ya? derken kravatım çözüldü ve kravatın iki ucundan tutup karşımda salındı. sonra kolumdan tutup masaya yaklaştırdı beni, peşinden masanın üstüne çıktı ve orada erotik bir dans icra etmeye başladı. masaya çıkma hadisesi diğerleri tarafından da fark edilince ilgilerini çekti. bazıları telefonlarını çıkarıp video çekmeye başladı.
e ben de çekeyim öyleyse dedim, niye böyle bir şey yaptığımı gerçekten bilmiyorum.
telefonumu çıkardım ve kaydetmeye başladım.
gelinle aramızdaki mesafe çok az olduğu için telefonumu çıkarmam onu daha da coşturdu, bu defa doğrudan doğruya bana yönelerek devam etti dans etmeye. bir süre videoyu kaydedip telefonu cebime koydum. sevgilim yanımda bitmişti, ne yapıyorsun? dedi fakat zilzurna sarhoş olduğumu biliyordu daha ileri gitmedi.
güçlükle masamıza döndük, garson ceketimi getirdi sonra da mekândan ayrıldık. ilişkimiz bu olay yüzünden değil bambaşka nedenlerle 5-6 ayın ardından sona erdi. videoyu da bir süre silmemiştim, arada bir açıp izlerken: “ulan bu nasıl ortam, ne yapıyor bu, ben niye kaydettim” diyordum ve tuhaf hislere gark oluyordum.

o gün bugündür düğüne gitmiyorum. ısrar eden olursa tersliyorum. dans mans hak getire, benden uzak olsun. bundan sonra sadece kendi düğünüme katılırım.
devamını gör...
4424.
mevzu düğün değil de alkolün insana ne kadar boktan şeyler yaptırdığına şahit oldum. bana müptezel diyebilirsiniz ama alkol alıp sapıtan insanlardan hiç olmadım. ben müptezelim ama sizin ne olduğunuz belli değil.
devamını gör...
4425.
bayramın üçüncü günü. buralarda hiç çocuk yok kapıyı çalan. bütün şekerleri ben yedim. yerimden kalkamıyorum. sanırım şeker komasına girdim.
devamını gör...
4426.
yıllardır beni kıran, yıpratan, belki de travmatize eden herkesi neredeyse affettim. pek inançlı biri olduğum söylenemez ancak konu buraya geldiği zaman bakış açım sanırım biraz değişiyor.
her insanın kendi senaryosu var kendince. ister yazılıyor kabul edin ister yazılmış. o senaryoda yer alan hiçbir karakterin tam anlamıyla figüran ya da ana karakter oluğ olmadığını bilmiyoruz, bilemeyiz.
ancak inandığım şey şu, her ne yaşanmış olursa olsun ya da her kim şu ana kadar hayatımdan çıkmış olsun, her birinin şu anki bleusther'in oluşması için bir müdahalesi olduğuna inanıyorum. hayatımdan çıktıklarında ya da birkaç basamak aşağı yuvarlandığımda elbette çok üzülmüştüm, ve bundan sonra da bu farkındalık dolayısıyla üzülmeyeceğim diye bir şey yok. herkese müteşekkirim, bu yüzden kişisel yaşantımda pek de politik biri olamıyorum zaten.
devamını gör...
4427.
geçenlerde; "paran olmasaydı şimdiye ölmüştün" dedi.
bilmiyor ki; olmasaydı, ölmüştüm.*
devamını gör...
4428.
biraz safım galiba
devamını gör...
4429.
sözlüğe alışamadım. heves ve heyecanım hatta zamanım da var ama ısınamadım bir türlü nedense. kaloriferi az açın diyeceğim ama temmuz da geldi. belki de nickimdendir. insan önce yaptığı eylemi , soyunduğu olayı kendisi benimseyecek kuralı devrede gibi . başka bir nick mi düşünsem bilemedim. neyse geçer herhalde.

4 gün sonra gelen edit: bir yazarın elımden tutup nereye gidiyorsun kal ve gel nickaltı açalım sana demesiyle nickimi değiştim ve kalmaya karar verdim.
devamını gör...
4430.
bugün ibranice ödevimi yapıp hocama sayfaların fotoğraflarını yolladım.

hocanın yazdığı ibranice cevabı ise google translate ile çevirdim. işin kötüsü, google translate'in yaptığı çeviriye göre hoca bana yürüyor. *
devamını gör...
4431.
dün bir yere gitmiştik annem ve babamla.
beykoz taraflarına.
çirkin bir kızımdır.
giderken genç bir adam bana baktı. ama şükür öyle rahatsız edici bir bakış değildi.
bir şeyler arayan ya da yüzümde bir şeyler gören bir bakıştı gibi algıladım.
dönerken oradan geçerken gene o adam bana baktı tanırmış gibi.
ben gene yere baktım. sanırım adam bana baktığını anlamamışım sanmıştır.
az kalsın kendimi güzel biri sanacaktım. sonra dostoyevski karakteri gibi boşverdim her şeyi.

annem de güzele mi bakılır sadece dedi. teselli mi etti naptı bilemedim.
bilmiyorum altan bilemiyorum.

küçük bir not: şimdi yanımda birkaç meraklı kız olsa adamın yakışıklı olup olmadığını sorgulardı. hiç anlamam böyle dedikoducu tipleri ha. merak edenler için hoş biriydi. yakışıklı olup olmamasını düşünmeyeceğimiz kadar güzel biriydi. ama bu neyi değiştirir ki? eh be güzel olduğu kadar küstah nick, sen böyle saçma sapan şeylerden bahsedersen o dedikoducu kızlar da bunu sorar tabii. otur, sıfır.
devamını gör...
4432.
bu hem bir itiraf hem de gündemdeki madımak katliamı'nın aklıma getirdiği, bir karakter özelliğimi açıklığa kavuşturma olacak.

ben, böyle aşırı ciddi, trajik, kabul edilemez şeylerde en üst perdeden çok sert/yoğun şeyler söylerim ve bunu genelde 1 kere yaparım. bir daha yaptığımda, aynı öfkem vs. olmayacağından, sanki politik veya göstermelik gibi olacağından tekrarlamak içimden gelmez. doğru bir şey yaptığım iddiasında değilim ama yapım böyle gerçekten. madımak özelinde, bunu facebook'ta çok sarsıcı bir şeyler yazarak yapmıştım seneler önce ve ne dediğimi de hatırlıyorum. * elbette hala aynı düşünüyorum ama böyle kendimi tekrarlama istencim olmuyor ki zaten öyle bir "patlama"yı aynı yoğunlukta hislerle defalarca yapamam. bu, biraz sahte gibi olur. ayrıca madımak katliamı ile ilgili, kimsenin söyleyemeyeceği bir "içerik" sunamam zira özel araştırdığım bir konu değil ve bu hadise olduğunda zaten anlayabilecek yaşta değildim. temel karamollaoğlu'na kafamı göndereyim ama, girsin kendisine. pek sempatik buldular kendisini, akp'ye cephe alınca. bana göre kendisi bir zebani...

veya, çok acı kayıplar yaşadığım zaman bunu sadece yakınlarım ve çok yakın dostlarım bilir. başkası, yakınlarını kaybettiğinde bunu sosyal medyada paylaşabilir ama ben bunu yap(a)mıyorum. ne diyebileceğimi de bilemiyorum açıkçası... bazı hislerin, tarifi olmaz. böyle şeylerini paylaşanlar yanlış yapıyorlar demiyorum ama benlik bir şey değil bu. söylemek istedim.

siyasetle ilgili pek şey yazmamamı, sözlükteki bir yazar, "suya sabuna dokunmama" olarak değerlendirmişti ama ilgilenirse bazı * siyaset içerikli tanımlarımı, kendisine özel mesajla yollayabilirim. ödlek veya "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" felsefesinde biri olduğumu hiç düşünmüyorum.

hepinize iyi geceler dilerim.
devamını gör...
4433.
dün akşam çok yorgun bir şekilde eğitimden geldim. eşim beni marmaray durağından aldı, eve geldik. karpuz doğrayıp tulum peyniri ile yemek istedim. eşim pek karpuz sevmiyor. "hadi gel karpuz, peynir, friends yapalım" dedim. hiç ikiletmeden "tamam" dedi. friends izlerken üç dört dilim karpuz ve peynir yedi. bu durum çok hoşuma gitti. o, bu anı unutsa bile ben bu anın verdiği keyfi unutmayacağım sanırım. öyle güzel ki...
devamını gör...
4434.
sigaraya gelen zamlardan sonra sigaraya vereceğim parayı spor salonuna veririm diye düşünmeye başladım. zaten alt yapı var birkaç ayda toparlarım vücudumu gibi geliyor ama sigara içmeyi de seviyorum nasıl olacak bilmiyorum yinede deneyeceğim.bir sigara yakıp bu konuyu tekrar düşüneyim.
devamını gör...
4435.
bu başlık beni ortalığı karıştırmaya itiyor ama sessizliğimi koruyorum çünkü bir hanımefendiyim.
devamını gör...
4436.
çekip gidesim var buralardan. kendimi kendimden çekip, kendimi çekebileceğim bir yere. sadece bu kadar.
devamını gör...
4437.
ne zaman gizlemeye niyetlensem kendimi,
itirafin dibine vuruyordum.

didem madak
devamını gör...
4438.
uzun zaman sonra ilk kez beni gülümseten bir mesaj aldım. bu kadar kötü olayın üstüne ilaç gibi geldi. bazı insanlar iyi ki varlar ve iyi ki hayatımdalar.
devamını gör...
4439.
bir arkadaş var, 1 sene öncesine kadar çok yakındık, her gece telefonda konuşacak kadar. şu an mesajına bile bakmak istemiyorum. ama bunu nasıl söylerim onu da bilmiyorum. yardım edin ya :(
devamını gör...
4440.
bok gibi hissediyorum.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"yazarların itiraf köşesi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim