yazarların kişisel çöküşünün başladığı yıl
başlık "personanongrata" tarafından 02.01.2021 22:52 tarihinde açılmıştır.
101.
çökersin. sonra çirkin ördek yavrusundan kuğuya evrilir, devam edersin. kalkarsın. insan, hayatı boyunca defalarca yaşar bunu. çeteleyi çıkarıp tik atabilirsiniz.
ilk çöküş 1990 - ilk çıkış 1992
ikinci çöküş 1998 - çıkış 2000
çöküş* 2005 - çıkış 2009
çöküş 2020 - çıkıştayım hala.
ilk çöküş 1990 - ilk çıkış 1992
ikinci çöküş 1998 - çıkış 2000
çöküş* 2005 - çıkış 2009
çöküş 2020 - çıkıştayım hala.
devamını gör...
102.
çok erken yaşlarda takriben altı ay sürmüş bir çöküş yaşadım onun dışında şükürler olsun sadece güncel problemlerle uğraştım. ama çok şey öğrendim. günün sonunda olan şeyin iyi mi kötü mü olduğuna dair net bir cevap veremiyorum bile. çünkü görünürde kötüydü ama sonucu itibariyle iyiydi.
şu; "olan şey" o an yaşadığımız ya da yıllara yayılan, dediğim gibi altı ay ya da daha uzun süren veya daha az, genel olarak ilk bakışta anlaşılamıyor. biraz derin düşünüldüğünde gerçekliğin sapasağlam orada durduğunu, ona yapılan yorum ve atfın ve zamanlamanın değiştiğini görüyorsun. oysa olan şey görünürlüğünü asla kaybetmiyor. o şey oldu mu? oldu. o yıkımı yaşadın mı? yaşadın. onu nasıl yorumlarsan yorumla olan şey'in sağlamlığı sarsılmıyor. kendimden örnek vereyim, altı ay ben dipte miydim? evet. sabit gerçek bu. bu yaşandı mı? evet. nasıl olduğu, nasıl ilerlediği, ne zaman olduğu önemsiz. oldu. o süreç yaşandı. şimdi onu tanımlamak sadece içimizi rahatlatıyor. "ha demek ki öyle değilmiş"e sığınıyoruz. oysa gerçeklik hala orada. hangi sebeple olursa olsun orada. değişmedi. laf cambazlığıyla, eğip bükerek, geçmişimizi maniple ederek belki kurtuluruz bu kötü hatıradan. fakat hatıradan kurtulmak da bizi o gerçeklikten kurtarmaz.
insanın kendini teselli etmek için milyon adet yalanı vardır. milyon adet. bu yalanları az önce de değilim gibi eğip büker, zamanıyla oynar, sebebiyle oynar ama kendisini teselli etmeye iten o sebebin netliğini görmezden gelemediğinde anlar.
çökülür, yıkılır. toparlanılır. bi daha yıkılır. hayat çok akışkan. sözden büyük. laftan büyük. olan, her şeyden daha geçerlidir. siz olanı reddetseniz bile orada duruyor.
çok özetle; yıkıntı, gerçektir. olmuştur. yaşanmıştır. onu tanımlama biçiminiz ne kadar romantikse canınız o kadar yanacak. ne kadar yalan attıysanız o kadar devam edecek sancısı. teselli aramayın. gerçekliği iki üç cümleyle anlaşıldı sanmayın. "olan şey"e bir şey olmadı. o sabit. duruyor orada. kabullenildi. sırtlanıldı o. "evet yaşadım" denildi. geri kalanlarsa laf söz. teselli. paramparça olmak doğamızda var. allah tabii ki de kimseye yaşatmasın. sorunsuz bir hayat sürelim ama gerçekliği reddetmeden.
"teselli" gerçekten düşmanımızdır. gerçeği görmemizi engeller. gerçeğe bi bakın rica ederim. gerçek ne? gerçek o yıkıntının yaşanmış olması. sebepler gerçek değil. ona yapılan yorumlar gerçek değil. onun hakkında düşündükleriniz gerçek değil. gerçek tesellisiz, bahanesiz, saf, net, acıtıcı ve sabittir.
ve bu gerçeği ne yalanla, ne bahaneyle ne de gözlerinizi sıkıca yumarak yok edemezsiniz. bir yalanla yaşamayın. riyakarlık döngüsünden çıkın. kendinize karşı net olun. duyduklarınıza, gördüklerinize, bizzat tecrübe ettiklerinize inanın.
her insan bunu tecrübe eder. ben çok erken yaşta yaşadım. bocaladım açıkçası. ama en iyisi böylesiymiş. çok sevdiğim birinin ölümü tetikledi sürecimi. "o öldü" cümlesini çok zor kurdum kendi zihnimde ama o cümlecik gerçekti. gerçeği işaret ediyordu. onu hedef alıyordu. o ölmüştü ve hepsi bu. bu cümleciği hiçbir teselli, hiçbir bahane, hiçbir söz değiştiremedi. söyleme biçimim, zamanım, şeklim ve motivasyonum değişkenlik gösterse bile o öldü. "o öldü" ve tek gerçek budur.
geriliyorum teselli duyunca. bahane duyunca. insanlar inanılmaz kıvırıyorlar. anlıyorum bunu. acıyı kabullenmek çok zor. reddedinceyse kısmen geçiyor ama yine geliyor. o zaman bi daha gelmesin. bi daha gelmesin diye; "o öldü"nün altı zihnen çizilmeli. örneğim şahsi. sizin meseleniz neyse ona göre bir gerçeği işaret eden cümle bulun. benimki buydu; "o öldü." hiçbir bahane bunu değiştiremez. "o öldü" dediğim hiçbir anın üzerine neden öldüğü, hangi sebeple öldüğü, ölmeseydi ne olacağı gibi bahaneler geçemez. gerçeklik daima oradadır. sabittir. değişmeyecektir.
ne yapmalı? kabullen. net. sadece kabullen. maniple etme, lafı dolandırma, bahane bulma, öyle olsaydı şöyle olsaydı deme, gerçek orada duruyor ve senin tarafından kabullenilmeyi bekliyor. böyle bir iletişimimiz var hayatımızdaki sorunlarla.
ve her şeyin üzerine çalış. hislerin duyguların öfken. tümüne çalış. muhakkak geçecektir. insanlar evlatlarını kaybedip hayatlarına devam ediyorlar. düşün bak en büyük acı olduğu söylenir. o bile aşılıyor.
yıkım, felaket, çöküş. bunlar bizim tecrübe etmek zorunda olduğumuz durumlar. pamukların içinde yaşayamazdın canın sıkılırdı.
son olarak; gerçeklik orada duruyor. o cümleciği, seninki neyse, o cümleciği, gerçeği işaret eden o cümleciği söyle. "o öldü" de. ya da; "artık bitti." ya da meselen neyse. lütfen bahanesiz. lütfen tesellisiz. lütfen kendine acımadan yap.
"olan şey" dedik ya, insanlar en az bunun üzerine düşünürler. şöyle bi sormak lazım; "iyi de aslında ne oldu?" diye. aslında ne oldu? kim için ne değişti? kim ne kazandı, kim ne kaybetti? hakikaten düşün. aslında ne oldu? kaybettin diyelim, neyi kaybettin? kazandın diyelim, kazandığın şey ne? kazanan insan mutludur, kazanan insan rahattır, kazanan insan kaygısızdır, kazanan insan endişelenmez. yıkımdan sonra; "kim kazandı?" diye sor.
depresyon, iktisadi problemler, aşk ilişkileri, aile meseleleri, okul hayatı, tümü. hepsi bir yıkımı tetikleyebilir ve sonlandırabilir. ben mış gibi yapmaya çok takık biriyimdir. sevmem. öfkem, şiddetim, sevgim, saygım, nefretim hep bilinsin isterim. oynamam. ama mış gibi yapmaya devam edersen o kuyudan çıkamayacaksın. çünkü teselli zannettiğin şeyler seni zehirliyor. gerçeği görmeni öyle bi engelliyor ki. gerçeklikle savaşamıyorsun. gücün yetmiyor.
"olan şey" kazanır. olayın kendisi kazanır. onu tanımlama biçimin değil. "depresyon" diyebilirsin. belki. ya da; "mevsimsel" e o da olabilir. ama gerçek orada. o yıkım yaşandı. sen o konunun tam ortasındaki kişisin. yıkılan kişisin. hayat üstünü çizdi. seni ıskartaya çıkardı. sana; "sen bi dinlen" dedi. bir kuyuya itti. oradan çıkman lazım. teselliye gerek duyma. merhamet isteme. hemen geçsin diye ağlama. bırak dalgalansın. bırak sarsılsın her şey. bahane bulma. insan böyle anlarda, bi de ben çok gençtim, ergenliğimin başlarındaydım, böyle anlarda dünyanın merkeziymiş gibi görür kendini. değiliz. merkezden çık aşkım. çık oradan. "olan şey" kazandı. bırak teslim ol ona. onu tanımlamayı kes. "işte şöyle şöyle şeyler oldu da ondan çöktüm, öyle olmasaydı böyle olmayacaktı, kızdım yaptım, hep haklıyım, hep iyi insanların başına gelir böyle şeyler zaten, öyle dedim çünkü öyle demeliydim, eniştemin kızı bana öyle bakmasaydı ben de ona öyle vurmayacaktım" deme. "artık yeter" deme. "tamam patronuma küfrettim ama o küfrü ben yüzüne etmedim ki" deme. "ettim o küfrü ama sebebi şuydu" deme. o küfür edildi. o tokat atıldı. sebep olan şey'den güçsüzdür. artık sebep bulma. tetikleyiciler başka sebepler başkadır. tetikleyiciler gerçekliğe dahildir. tanımlama onları. başaramazsın zaten. gerçeklik çok derinde kökleri olan bir haldir. inan değişmez. sebep atfetsen de değişmez. hatta kendi sürecini tanımlarken bile şunu yapmış olursun; "oha, neler yapmışım" uzaktan bakarsan daha net görülür.
bi depresyon uzmanı gibi konuştum fakat bir defa yaşamama rağmen gerçekten üzerine çok düşündüm. yıllar içinde fikrim değişti. ama şunları anladım; 1, hayat, olan şey, netlik, onu kabullenme ve kabullendirme yeteneği her zaman kazanır. 2, hiçbir bahane, hiçbir teselli, hiçbir baş okşama, göz süzme, hiçbir el çırpış, kenara çekiş, yaşanan gerçekliği değiştiremez. yaşanan gerçekliğin acısını ne kadar reddedersen, onu ne kadar ötelersen o kadar büyür. olması gereken durup bir kereliğine sertçe düşünmek. ve şu soru; "aslında ne oldu?" 3, hayat krizin kendisidir ve pamuklar içinde yaşanamaz. hep bir çıkıntı, rahatsız edici şey vardır. onunla barış. bu ayakkabımız içindeki çakıl taşıdır. onunla yürümeyi öğren. krizi yönet. 4, kendi yıkımını o şey yaşanırken engelleyemezsin. hızlandıramazsın bile. o yıkım senin dışındadır ama merkezinde sen varsındır. istediğin kadar çırpın gerçeklik oradadır. "o öldü" cümlesi gibi bir cümle bul kendine gerçekliği işaret eden. o cümle yalansız olmalı. o cümle saf gerçekliği direkt işaret etmeli. gizli motton. bu seni motive bile edebilir. gerçeklik bizi mutlu eder. samimi söylüyorum. gerçeklik acıtıcıdır ama mutluluk da verir. şöyle dersin; "peki şimdi ne yapmalıyım?" önünü görürsün yani.
lütfen aslında olan şeyi görmezden gelme sevgili kardeşim. aslında ne oldu? dur ve sor. samimiyim. dur ve sor. "aslında ne oldu?" bu yaşanan şey nedir? kim kaybetti? kazanan kim? müthiş soru bu. ne oldu? ne yaşadım ben? riya döngüsünden, tembellikten, mızmızlanmaktan, kadercilikten, belki nihilizmden, ki hastalıktır, belki bıkkınlıktan, belki yalanlardan, belki yalnızlıktan böylece kurtuluruz. samimiyim bak. soru şu; "aslında ne oldu?" dur ve düşün. ne oldu? yıkıldın diyelim, di mi, yıkıldın, çöküşün başladı, anlıyosun dibe doğru gidiyor hayatın, dur ve düşün, ne oldu? hatayı yaptığım yer neresi? ben aslında neyi kabullendim? neye; "evet" dedim. "yıkılıyorum ama işte şundan" deme. yıkılıyorum ve hepsi bu. hepsi bu. ve sor; neyi üstlendim? kendi hayatımdaki neyi kabullendim? hangi tetikleyiciyi. bahanesi ne olursa olsun, ben aslında, neyi teyit ettim? ben aslında, neyimi gösterdim? tekrar; "aslında ne oldu?"
vallahi de billahi de müthiş soru budur; "aslında ne oldu?" işin aslı yani. meselenin kalbi. merkezi. aslında olan neydi? bi şeyler oldu, hayat nihayet, sendeledin, çırpındın, inşallah ki direndin ama olmadı, çöktün, şimdi doğal sıralamayı takip edip ayağa kalmak lazım. bunun için lütfen bahane bulma. çünkü bahaneler gerçekten çok kaypaktırlar. olmaz. yapma. kan revan içinde de olsan, hakikaten kırık kemiklerinle de olsa, çok sıkkınken de gelse bu fikir, bi şekilde toparlan. çocuklar doğdukları andan yürüyünceye kadar milyon defa düşerler. ama hiçbiri yürümekten vazgeçmez. bi adım daha atar. bi kere daha düşer. kalkar. çocuklar henüz kahraman olamayacağına inandırılmamış, henüz köreltilmemiş bilgelerdir. neyi nasıl yaptıracaklarını bilirler. eğer konuşabilselerdi; "aslında olan şey nedir?" sorusunu sorarlardı. biraz ürkütücü olurdu ama olurdu.
kaçıncı defa soruyorum bilmiyorum ama tekrar ve tekrar ve tekrar; aslında ne oldu? olan şey ne? olan şey, neden güçlü bu kadar? neden gerçeği işaret ediyor cayır cayır? gerçeklikte olan şey'i destekleyen ne var? neden bahanelerimizle, tesellilerimizle, okşanan başımızla geçmiyor? neden orada hala?
insan etten kemikten bi mahluk nihayetinde ama neden gerçekliğe ihtiyaç duyuyor? ilk başlarda hayır. reddediyor ama sonra neden bununla yüzleşme ihtiyacı duyuyor? bizi gerçekliğe çeken şey nedir? ve son; "aslında ne oldu?"
şu; "olan şey" o an yaşadığımız ya da yıllara yayılan, dediğim gibi altı ay ya da daha uzun süren veya daha az, genel olarak ilk bakışta anlaşılamıyor. biraz derin düşünüldüğünde gerçekliğin sapasağlam orada durduğunu, ona yapılan yorum ve atfın ve zamanlamanın değiştiğini görüyorsun. oysa olan şey görünürlüğünü asla kaybetmiyor. o şey oldu mu? oldu. o yıkımı yaşadın mı? yaşadın. onu nasıl yorumlarsan yorumla olan şey'in sağlamlığı sarsılmıyor. kendimden örnek vereyim, altı ay ben dipte miydim? evet. sabit gerçek bu. bu yaşandı mı? evet. nasıl olduğu, nasıl ilerlediği, ne zaman olduğu önemsiz. oldu. o süreç yaşandı. şimdi onu tanımlamak sadece içimizi rahatlatıyor. "ha demek ki öyle değilmiş"e sığınıyoruz. oysa gerçeklik hala orada. hangi sebeple olursa olsun orada. değişmedi. laf cambazlığıyla, eğip bükerek, geçmişimizi maniple ederek belki kurtuluruz bu kötü hatıradan. fakat hatıradan kurtulmak da bizi o gerçeklikten kurtarmaz.
insanın kendini teselli etmek için milyon adet yalanı vardır. milyon adet. bu yalanları az önce de değilim gibi eğip büker, zamanıyla oynar, sebebiyle oynar ama kendisini teselli etmeye iten o sebebin netliğini görmezden gelemediğinde anlar.
çökülür, yıkılır. toparlanılır. bi daha yıkılır. hayat çok akışkan. sözden büyük. laftan büyük. olan, her şeyden daha geçerlidir. siz olanı reddetseniz bile orada duruyor.
çok özetle; yıkıntı, gerçektir. olmuştur. yaşanmıştır. onu tanımlama biçiminiz ne kadar romantikse canınız o kadar yanacak. ne kadar yalan attıysanız o kadar devam edecek sancısı. teselli aramayın. gerçekliği iki üç cümleyle anlaşıldı sanmayın. "olan şey"e bir şey olmadı. o sabit. duruyor orada. kabullenildi. sırtlanıldı o. "evet yaşadım" denildi. geri kalanlarsa laf söz. teselli. paramparça olmak doğamızda var. allah tabii ki de kimseye yaşatmasın. sorunsuz bir hayat sürelim ama gerçekliği reddetmeden.
"teselli" gerçekten düşmanımızdır. gerçeği görmemizi engeller. gerçeğe bi bakın rica ederim. gerçek ne? gerçek o yıkıntının yaşanmış olması. sebepler gerçek değil. ona yapılan yorumlar gerçek değil. onun hakkında düşündükleriniz gerçek değil. gerçek tesellisiz, bahanesiz, saf, net, acıtıcı ve sabittir.
ve bu gerçeği ne yalanla, ne bahaneyle ne de gözlerinizi sıkıca yumarak yok edemezsiniz. bir yalanla yaşamayın. riyakarlık döngüsünden çıkın. kendinize karşı net olun. duyduklarınıza, gördüklerinize, bizzat tecrübe ettiklerinize inanın.
her insan bunu tecrübe eder. ben çok erken yaşta yaşadım. bocaladım açıkçası. ama en iyisi böylesiymiş. çok sevdiğim birinin ölümü tetikledi sürecimi. "o öldü" cümlesini çok zor kurdum kendi zihnimde ama o cümlecik gerçekti. gerçeği işaret ediyordu. onu hedef alıyordu. o ölmüştü ve hepsi bu. bu cümleciği hiçbir teselli, hiçbir bahane, hiçbir söz değiştiremedi. söyleme biçimim, zamanım, şeklim ve motivasyonum değişkenlik gösterse bile o öldü. "o öldü" ve tek gerçek budur.
geriliyorum teselli duyunca. bahane duyunca. insanlar inanılmaz kıvırıyorlar. anlıyorum bunu. acıyı kabullenmek çok zor. reddedinceyse kısmen geçiyor ama yine geliyor. o zaman bi daha gelmesin. bi daha gelmesin diye; "o öldü"nün altı zihnen çizilmeli. örneğim şahsi. sizin meseleniz neyse ona göre bir gerçeği işaret eden cümle bulun. benimki buydu; "o öldü." hiçbir bahane bunu değiştiremez. "o öldü" dediğim hiçbir anın üzerine neden öldüğü, hangi sebeple öldüğü, ölmeseydi ne olacağı gibi bahaneler geçemez. gerçeklik daima oradadır. sabittir. değişmeyecektir.
ne yapmalı? kabullen. net. sadece kabullen. maniple etme, lafı dolandırma, bahane bulma, öyle olsaydı şöyle olsaydı deme, gerçek orada duruyor ve senin tarafından kabullenilmeyi bekliyor. böyle bir iletişimimiz var hayatımızdaki sorunlarla.
ve her şeyin üzerine çalış. hislerin duyguların öfken. tümüne çalış. muhakkak geçecektir. insanlar evlatlarını kaybedip hayatlarına devam ediyorlar. düşün bak en büyük acı olduğu söylenir. o bile aşılıyor.
yıkım, felaket, çöküş. bunlar bizim tecrübe etmek zorunda olduğumuz durumlar. pamukların içinde yaşayamazdın canın sıkılırdı.
son olarak; gerçeklik orada duruyor. o cümleciği, seninki neyse, o cümleciği, gerçeği işaret eden o cümleciği söyle. "o öldü" de. ya da; "artık bitti." ya da meselen neyse. lütfen bahanesiz. lütfen tesellisiz. lütfen kendine acımadan yap.
"olan şey" dedik ya, insanlar en az bunun üzerine düşünürler. şöyle bi sormak lazım; "iyi de aslında ne oldu?" diye. aslında ne oldu? kim için ne değişti? kim ne kazandı, kim ne kaybetti? hakikaten düşün. aslında ne oldu? kaybettin diyelim, neyi kaybettin? kazandın diyelim, kazandığın şey ne? kazanan insan mutludur, kazanan insan rahattır, kazanan insan kaygısızdır, kazanan insan endişelenmez. yıkımdan sonra; "kim kazandı?" diye sor.
depresyon, iktisadi problemler, aşk ilişkileri, aile meseleleri, okul hayatı, tümü. hepsi bir yıkımı tetikleyebilir ve sonlandırabilir. ben mış gibi yapmaya çok takık biriyimdir. sevmem. öfkem, şiddetim, sevgim, saygım, nefretim hep bilinsin isterim. oynamam. ama mış gibi yapmaya devam edersen o kuyudan çıkamayacaksın. çünkü teselli zannettiğin şeyler seni zehirliyor. gerçeği görmeni öyle bi engelliyor ki. gerçeklikle savaşamıyorsun. gücün yetmiyor.
"olan şey" kazanır. olayın kendisi kazanır. onu tanımlama biçimin değil. "depresyon" diyebilirsin. belki. ya da; "mevsimsel" e o da olabilir. ama gerçek orada. o yıkım yaşandı. sen o konunun tam ortasındaki kişisin. yıkılan kişisin. hayat üstünü çizdi. seni ıskartaya çıkardı. sana; "sen bi dinlen" dedi. bir kuyuya itti. oradan çıkman lazım. teselliye gerek duyma. merhamet isteme. hemen geçsin diye ağlama. bırak dalgalansın. bırak sarsılsın her şey. bahane bulma. insan böyle anlarda, bi de ben çok gençtim, ergenliğimin başlarındaydım, böyle anlarda dünyanın merkeziymiş gibi görür kendini. değiliz. merkezden çık aşkım. çık oradan. "olan şey" kazandı. bırak teslim ol ona. onu tanımlamayı kes. "işte şöyle şöyle şeyler oldu da ondan çöktüm, öyle olmasaydı böyle olmayacaktı, kızdım yaptım, hep haklıyım, hep iyi insanların başına gelir böyle şeyler zaten, öyle dedim çünkü öyle demeliydim, eniştemin kızı bana öyle bakmasaydı ben de ona öyle vurmayacaktım" deme. "artık yeter" deme. "tamam patronuma küfrettim ama o küfrü ben yüzüne etmedim ki" deme. "ettim o küfrü ama sebebi şuydu" deme. o küfür edildi. o tokat atıldı. sebep olan şey'den güçsüzdür. artık sebep bulma. tetikleyiciler başka sebepler başkadır. tetikleyiciler gerçekliğe dahildir. tanımlama onları. başaramazsın zaten. gerçeklik çok derinde kökleri olan bir haldir. inan değişmez. sebep atfetsen de değişmez. hatta kendi sürecini tanımlarken bile şunu yapmış olursun; "oha, neler yapmışım" uzaktan bakarsan daha net görülür.
bi depresyon uzmanı gibi konuştum fakat bir defa yaşamama rağmen gerçekten üzerine çok düşündüm. yıllar içinde fikrim değişti. ama şunları anladım; 1, hayat, olan şey, netlik, onu kabullenme ve kabullendirme yeteneği her zaman kazanır. 2, hiçbir bahane, hiçbir teselli, hiçbir baş okşama, göz süzme, hiçbir el çırpış, kenara çekiş, yaşanan gerçekliği değiştiremez. yaşanan gerçekliğin acısını ne kadar reddedersen, onu ne kadar ötelersen o kadar büyür. olması gereken durup bir kereliğine sertçe düşünmek. ve şu soru; "aslında ne oldu?" 3, hayat krizin kendisidir ve pamuklar içinde yaşanamaz. hep bir çıkıntı, rahatsız edici şey vardır. onunla barış. bu ayakkabımız içindeki çakıl taşıdır. onunla yürümeyi öğren. krizi yönet. 4, kendi yıkımını o şey yaşanırken engelleyemezsin. hızlandıramazsın bile. o yıkım senin dışındadır ama merkezinde sen varsındır. istediğin kadar çırpın gerçeklik oradadır. "o öldü" cümlesi gibi bir cümle bul kendine gerçekliği işaret eden. o cümle yalansız olmalı. o cümle saf gerçekliği direkt işaret etmeli. gizli motton. bu seni motive bile edebilir. gerçeklik bizi mutlu eder. samimi söylüyorum. gerçeklik acıtıcıdır ama mutluluk da verir. şöyle dersin; "peki şimdi ne yapmalıyım?" önünü görürsün yani.
lütfen aslında olan şeyi görmezden gelme sevgili kardeşim. aslında ne oldu? dur ve sor. samimiyim. dur ve sor. "aslında ne oldu?" bu yaşanan şey nedir? kim kaybetti? kazanan kim? müthiş soru bu. ne oldu? ne yaşadım ben? riya döngüsünden, tembellikten, mızmızlanmaktan, kadercilikten, belki nihilizmden, ki hastalıktır, belki bıkkınlıktan, belki yalanlardan, belki yalnızlıktan böylece kurtuluruz. samimiyim bak. soru şu; "aslında ne oldu?" dur ve düşün. ne oldu? yıkıldın diyelim, di mi, yıkıldın, çöküşün başladı, anlıyosun dibe doğru gidiyor hayatın, dur ve düşün, ne oldu? hatayı yaptığım yer neresi? ben aslında neyi kabullendim? neye; "evet" dedim. "yıkılıyorum ama işte şundan" deme. yıkılıyorum ve hepsi bu. hepsi bu. ve sor; neyi üstlendim? kendi hayatımdaki neyi kabullendim? hangi tetikleyiciyi. bahanesi ne olursa olsun, ben aslında, neyi teyit ettim? ben aslında, neyimi gösterdim? tekrar; "aslında ne oldu?"
vallahi de billahi de müthiş soru budur; "aslında ne oldu?" işin aslı yani. meselenin kalbi. merkezi. aslında olan neydi? bi şeyler oldu, hayat nihayet, sendeledin, çırpındın, inşallah ki direndin ama olmadı, çöktün, şimdi doğal sıralamayı takip edip ayağa kalmak lazım. bunun için lütfen bahane bulma. çünkü bahaneler gerçekten çok kaypaktırlar. olmaz. yapma. kan revan içinde de olsan, hakikaten kırık kemiklerinle de olsa, çok sıkkınken de gelse bu fikir, bi şekilde toparlan. çocuklar doğdukları andan yürüyünceye kadar milyon defa düşerler. ama hiçbiri yürümekten vazgeçmez. bi adım daha atar. bi kere daha düşer. kalkar. çocuklar henüz kahraman olamayacağına inandırılmamış, henüz köreltilmemiş bilgelerdir. neyi nasıl yaptıracaklarını bilirler. eğer konuşabilselerdi; "aslında olan şey nedir?" sorusunu sorarlardı. biraz ürkütücü olurdu ama olurdu.
kaçıncı defa soruyorum bilmiyorum ama tekrar ve tekrar ve tekrar; aslında ne oldu? olan şey ne? olan şey, neden güçlü bu kadar? neden gerçeği işaret ediyor cayır cayır? gerçeklikte olan şey'i destekleyen ne var? neden bahanelerimizle, tesellilerimizle, okşanan başımızla geçmiyor? neden orada hala?
insan etten kemikten bi mahluk nihayetinde ama neden gerçekliğe ihtiyaç duyuyor? ilk başlarda hayır. reddediyor ama sonra neden bununla yüzleşme ihtiyacı duyuyor? bizi gerçekliğe çeken şey nedir? ve son; "aslında ne oldu?"
devamını gör...
103.
1998'de okula başlamıştım. sene kaça denk geliyor bilmiyorum ama, 5. sınıfa başladığım sene benim için çöküşün ilk adımıdır. 4. sınıfa kadar istanbul maltepe'de okuduktan sonra kartal tarafına taşınmamız sebebiyle okulum değişti. ilk sevdiceğim olan, aynı zamanda sarışın yeşil gözlü orçun'a aşık olan mine'den uzaklaşmam, mahallemin ve okulumun değişmesi benim beyne ufak bir format attı.
mahallede ortamı kurmuşum, okulda ortamım iyi herkes tanıyor, hatta maçta kaptanlardan biriyim. kötü giden tek şey sevdiceğimin başka birine vurulmasıydı. ulan derslerim bile iyiydi be, öğretmen ödevi tahtaya yazarken ben o anda çözer, soruyu cevabıyla birlikte yazar eve ödev bırakmazdım.
gittiğimiz yeni ortamda mahallede ezilmesem de okuldaki veletlerin aralarına kabul etmeleri uzun zaman aldı. hatta gittiğimde oturacak yerim yoktu da 3 kişi oturmuştuk, göçebe gibi geziyordum. ruhumu bilen öğretmenlerim gitmiş yerine parasına bakan, evli olduğu halde başka sınıf hocasına sarkan, koca burunlu laz musa gelmişti. bak düşün adama dişim ağrıyor demiştim, adam bana skt1r git diyip inanmamıştı. o sıralar stresten dolayı kötüleşen derslerimde hata yapınca tokat yerdik. neyse işte insan evladı değildi.
sınıftakiler maçta adamdan saymayıp aralarına almamışlardı, ikna edemedim iyi oynadığıma. sonra gidip başka şubelerde oynadım, 6. sınıflarla oynadım ve kazandırdım. hain damgası vurdular da yine el mecbur aldılar çünkü gerçekten iyiydim. aldılar dediysem kaleye yada defansa haaa. bir ben yabancıydım işte 4 senedir yanyanalardı bir bendim 5. sene çıkıp gelen. sorunlu sanmışlardı ama derdimizi anlatamadık tabi o yaşta.
işin komiği bu çöküşler büyütüyor insanı. duruldum, sakinledim, tembelleştim, yalancı oldum, özgüvenimi kaybettim o seneden sonra. her çöküşte biraz daha yoruldum sakinledim, hiç hırs yapmadım, tam zıttı hep hırsımdan kaybettim. sonraki çöküşler özgüveni ve dürüstlüğü getirse de diğerlerinden hep gitmeye devam etti. gariptir ki iyi olanları unuttum da kötüleri hiç unutamıyorum.
mahallede ortamı kurmuşum, okulda ortamım iyi herkes tanıyor, hatta maçta kaptanlardan biriyim. kötü giden tek şey sevdiceğimin başka birine vurulmasıydı. ulan derslerim bile iyiydi be, öğretmen ödevi tahtaya yazarken ben o anda çözer, soruyu cevabıyla birlikte yazar eve ödev bırakmazdım.
gittiğimiz yeni ortamda mahallede ezilmesem de okuldaki veletlerin aralarına kabul etmeleri uzun zaman aldı. hatta gittiğimde oturacak yerim yoktu da 3 kişi oturmuştuk, göçebe gibi geziyordum. ruhumu bilen öğretmenlerim gitmiş yerine parasına bakan, evli olduğu halde başka sınıf hocasına sarkan, koca burunlu laz musa gelmişti. bak düşün adama dişim ağrıyor demiştim, adam bana skt1r git diyip inanmamıştı. o sıralar stresten dolayı kötüleşen derslerimde hata yapınca tokat yerdik. neyse işte insan evladı değildi.
sınıftakiler maçta adamdan saymayıp aralarına almamışlardı, ikna edemedim iyi oynadığıma. sonra gidip başka şubelerde oynadım, 6. sınıflarla oynadım ve kazandırdım. hain damgası vurdular da yine el mecbur aldılar çünkü gerçekten iyiydim. aldılar dediysem kaleye yada defansa haaa. bir ben yabancıydım işte 4 senedir yanyanalardı bir bendim 5. sene çıkıp gelen. sorunlu sanmışlardı ama derdimizi anlatamadık tabi o yaşta.
işin komiği bu çöküşler büyütüyor insanı. duruldum, sakinledim, tembelleştim, yalancı oldum, özgüvenimi kaybettim o seneden sonra. her çöküşte biraz daha yoruldum sakinledim, hiç hırs yapmadım, tam zıttı hep hırsımdan kaybettim. sonraki çöküşler özgüveni ve dürüstlüğü getirse de diğerlerinden hep gitmeye devam etti. gariptir ki iyi olanları unuttum da kötüleri hiç unutamıyorum.
devamını gör...
104.
20 yaşım.
devamını gör...
105.
borderline hastası olduğumu 3 ay önce öğrendim. ben artık bittim zaten yeteri kadar ilaç kullanıyorum üstüne bu ilaçlar eklenecek hayat tam bir zindan olacak diye kendime eziyet etmeye başlamıştım. ama öyle olmadı. dimdik ayaktayım son 3 ayım daha önce yaşadığım kaoslar ile benzerdi. ama yine çıktım o kaostan. dimdik ayakta ve kendimi yenilmez hissediyorum. yok öyle pes etmek.
devamını gör...
106.
2018
inşaat sektörünün çöküşe geçmesiyle 2018 yılında dibin dibini görmeye başladım 2018 bana hem güzelliklerle hem de zorluklarla gelmişti.
ben de yeri ayrı olan bir yıl oldu hala diplerde gibi görünsem de bir anda sıçradığım belli olmasın diye sinsilik yapıyorum, kenafir gözlü insan çok malum...
inşaat sektörünün çöküşe geçmesiyle 2018 yılında dibin dibini görmeye başladım 2018 bana hem güzelliklerle hem de zorluklarla gelmişti.
ben de yeri ayrı olan bir yıl oldu hala diplerde gibi görünsem de bir anda sıçradığım belli olmasın diye sinsilik yapıyorum, kenafir gözlü insan çok malum...
devamını gör...
107.
1992 18 şubat.
doğumumdan 1 gün sonra.
doğumumdan 1 gün sonra.
devamını gör...
108.
2017. sonrasında bir inanç ve ihtiyaçla özgüven yenilenmesi yaşadım. şuan iyi durumdayız.
devamını gör...
109.
ayağa kalktığımı kim söyledi?
devamını gör...
110.
devamını gör...
111.
kesinlikle 2015; önce yılların kıdemini yakıp geldiğim işte, iş görüşmelerinde anlatılanlarla alakası bile olmayan bir ortama düştüğümü farkettim, sonra takıntı seviyesinde sevdiğim kızla sonsuza dek yollarımız ayrıldı akabinde hayatta en sevdiğim kişiyi kanserden kaybettim tüm bunlara dayanamayıp aptalca bir kararla sigaraya sığındım sonuçta herşey sarpa sardı ve bir daha toparlayamadım.
devamını gör...
112.
2018 yılı...
devamını gör...
113.
2014 aralik ayi. oyle bodoslama bir cokustu ki bende cevremde ne oldugunu anlayamadik. 2 yildir belki biraz toparladim.
devamını gör...
114.
2015-16 zamanı çöküş yaşamıştım. 2018-2019 artık zirve noktasıydı çöküşümün.
bu sene artık toplamaya başlıyor gibiyim. zor oluyor ama en azından biri var.. biri var diyorum kendime.. en azından o var yanımda. ne kadar varsa o kadarıyla yetinmeye çalışarak halen ayaktayım işte.
2 aya kadar düşebilirim. düşmemek için çaba sarfediyorum. düşersem de çıkmaya yakınım ama.. burası da bana iyi geliyor hakkını yememek lazım.
bu sene artık toplamaya başlıyor gibiyim. zor oluyor ama en azından biri var.. biri var diyorum kendime.. en azından o var yanımda. ne kadar varsa o kadarıyla yetinmeye çalışarak halen ayaktayım işte.
2 aya kadar düşebilirim. düşmemek için çaba sarfediyorum. düşersem de çıkmaya yakınım ama.. burası da bana iyi geliyor hakkını yememek lazım.
devamını gör...
115.
kssinlikle 2016 dan önce mutluydum ondan sonra hep bı mutsuzluk hali.
devamını gör...
116.
işe başladıktan tam olarak 3 yıl sonrası.
yeni işe başlamanın hevesiyle, kendimi göstermek için sıkı çalıştığım 3 yıl sonrasında ne kadar iyi performans gösterirsem göstereyim bir sonuç alamayacağımı anladığım o an.
yeni işe başlamanın hevesiyle, kendimi göstermek için sıkı çalıştığım 3 yıl sonrasında ne kadar iyi performans gösterirsem göstereyim bir sonuç alamayacağımı anladığım o an.
devamını gör...
117.
2009 yılında başladı 2014'de artarak devam etti. sonrası hüsran.
devamını gör...
118.
doğduğum yıl.
devamını gör...
119.
2020'de başladı hala devam ediyor bir gün çöküş durur ve tekrar yükseliş başlarsa buraya gelip güncelleyeceğim.
devamını gör...
120.
(bkz: 2017)
devamını gör...