yazarların bu yüzden hep yalnız kalacağım dediği şeyler
aşırı mükemmelliyetçilik.
güvensizlik.
tahammülsüzlük.
insanlardan çok çabuk sıkılmak.
yalnızlıktan keyif almak.
konfor alanından çıkmakta zorlanmak....
sürekli başa sarmaktan bıkmak.
ama en önemlisi:
"istediği gibi birine rastlayamamak" ( klara miliç)
güvensizlik.
tahammülsüzlük.
insanlardan çok çabuk sıkılmak.
yalnızlıktan keyif almak.
konfor alanından çıkmakta zorlanmak....
sürekli başa sarmaktan bıkmak.
ama en önemlisi:
"istediği gibi birine rastlayamamak" ( klara miliç)
devamını gör...
tek şarkısı dahi kötü olmayan şarkıcı
sezen aksu derim,şüphesiz.
devamını gör...
makyaj yapınca güzel olduğunu zanneden su aygırı
çok ayıp oluyor ama böyle. bir su aygırı olmadığımız kalmıştı onu da dediniz tam oldu.
başlığı açan kişi de öküz, biz ona bir şey diyor muyuz?
başlığı açan kişi de öküz, biz ona bir şey diyor muyuz?
devamını gör...
house of the rising sun
muazzam bir the animals şarkısıdır. artık rock klasiklerinden biridir.
--! şarkı sözleri !--
there is a house in new orleans
new orleans'ta bir ev var
they call the rising sun
adı yükselen güneş'tir
and it's been the ruin of many a poor boy
ve orası pek çok zavallı çocuğun enkazı oldu
and god ı know ı'm one
ve tanrım biliyorum ben de onlardan biriyim
my mother was a tailor
annem bir terziydi
she sewed my new bluejeans
benim kot pantolonlarımı dikti
my father was a gamblin' man
babam bir kumarbazdı
down in new orleans
new orleans'ta
now the only thing a gambler needs
şimdi bir kumarbazın ihtiyacı olan tek şey
ıs a suitcase and trunk
bir bavul ve bagajdır
and the only time he's satisfied
ve tatmin olduğu tek zaman
ıs when he's on, a drunk
oynadığı ve sarhoş olduğu zamandı
oh mother tell your children not to do what ı have done
ah anne çocuklarına benim yaptıklarımı yapmamalarını söyle
spend your lives in sin and misery in the house of the rising sun
hayatını yükselen güneş evi'nde günah ve ıstırap içinde harcamak
well, ı got one foot on the platform
bir ayağım platformda
the other foot on the train
diğeri trende
ı'm goin' back to new orleans
new orleans'a geri dönüyorum
to wear that ball and chain
hüküm giymek için
there is a house in new orleans
new orleans'ta bir ev var
they call the rising sun
adı yükselen güneş'tir
and it's been the ruin of many a poor boy
ve orası pek çok zavallı çocuğun enkazı oldu
and god ı know ı'm one
ve tanrım biliyorum ben de onlardan biriyim
--! şarkı sözleri !--
--! şarkı sözleri !--
there is a house in new orleans
new orleans'ta bir ev var
they call the rising sun
adı yükselen güneş'tir
and it's been the ruin of many a poor boy
ve orası pek çok zavallı çocuğun enkazı oldu
and god ı know ı'm one
ve tanrım biliyorum ben de onlardan biriyim
my mother was a tailor
annem bir terziydi
she sewed my new bluejeans
benim kot pantolonlarımı dikti
my father was a gamblin' man
babam bir kumarbazdı
down in new orleans
new orleans'ta
now the only thing a gambler needs
şimdi bir kumarbazın ihtiyacı olan tek şey
ıs a suitcase and trunk
bir bavul ve bagajdır
and the only time he's satisfied
ve tatmin olduğu tek zaman
ıs when he's on, a drunk
oynadığı ve sarhoş olduğu zamandı
oh mother tell your children not to do what ı have done
ah anne çocuklarına benim yaptıklarımı yapmamalarını söyle
spend your lives in sin and misery in the house of the rising sun
hayatını yükselen güneş evi'nde günah ve ıstırap içinde harcamak
well, ı got one foot on the platform
bir ayağım platformda
the other foot on the train
diğeri trende
ı'm goin' back to new orleans
new orleans'a geri dönüyorum
to wear that ball and chain
hüküm giymek için
there is a house in new orleans
new orleans'ta bir ev var
they call the rising sun
adı yükselen güneş'tir
and it's been the ruin of many a poor boy
ve orası pek çok zavallı çocuğun enkazı oldu
and god ı know ı'm one
ve tanrım biliyorum ben de onlardan biriyim
--! şarkı sözleri !--
devamını gör...
nefret edilen insan tipi
buraya birçok özellik bırakabilirim. siz de bırakabilirsiniz. atladığımız şu ki hepimiz insanız haliyle yer yer hepimiziz. neyiz? işte şu nefret edilen insan tipi. herkesin başka birinin gözünde bu hâle dönüşebileceği durum.
devamını gör...
biri gelip ben peygamberim derse ne yapardınız sorunsalı
daha önce onu denediler kanka derdim
devamını gör...
egeninbereketi
arkadaşımızın nick altını açmak bana kısmet oldu. bu akşamki orta kafa gol programında zevkle dinliyorum.
ilerleyen bölümlerde daha da güzel programlar olacağa benziyor. futbolu bilen arkadaşımızı bu yayına vesile olduğu için tebrik ediyorum.
ilerleyen bölümlerde daha da güzel programlar olacağa benziyor. futbolu bilen arkadaşımızı bu yayına vesile olduğu için tebrik ediyorum.
devamını gör...
günün karikatürü
bugünün karikatürü canım hobaaa3434 için gelsin.
kafa sözlük'ün kazandırdığı en güzel insanlardan biri benim için. sanki gerçek hayatta tanısam aynı bu karikatürde olduğu gibi "alo fuat abi mangalı yakın geliyoruz!" deyip gittiğimiz yerde mangalı söndürebilirmişiz gibi hissediyorum.* niye diye sormayın.*
kafa sözlük'ün kazandırdığı en güzel insanlardan biri benim için. sanki gerçek hayatta tanısam aynı bu karikatürde olduğu gibi "alo fuat abi mangalı yakın geliyoruz!" deyip gittiğimiz yerde mangalı söndürebilirmişiz gibi hissediyorum.* niye diye sormayın.*

devamını gör...
kolsuz cellist
#960613 nolu entarisi ile hayli güldürmüş yazar. inceledim tanımlarını; komikli, bilgili, nükteli yazıyor. hemen radarıma aldım, ihtiyacımız var böyle yazarlara. *
sesli düşünmüşüm, kardeşim de güldü. inşallah affeder. *
takip edin, ettirin.
sesli düşünmüşüm, kardeşim de güldü. inşallah affeder. *
takip edin, ettirin.
devamını gör...
kitapların pahalı olduğu gerçeği
zamanla artık kitapları pdf olarak indirip okumama sebep olan gözü kör olası durum. tamam evet aynı hazzı vermiyor ama okuyamamaktan gene de iyi. binlerce sayfa okumuşluğum var. aradığım kitabi bulunca da nasil heyecanlaniyorum.. insan zengin hissediyor ama maddiyat olarak değil tabi.
devamını gör...
toprak ana (cengiz aytmatov)
cengiz aytmatov'un 1963 tarihli mükemmel romanı. ayrıca aytmatov bu romanı ile lenin ödülü almıştır.
cengiz aytmatov kelimelerin efendisi. eserinde öyle güzel, öyle içten anlatmış ki hem acıyı hem de sevinci hayran olmamak elde değil. okuduğunuz anda, saf ve akıcı üslubu sizi daha çok içine çekiyor.
kısaca konusuna değineyim.
romanımız ikinci dünya savaşı yıllarında, bir kırgız köyünde geçmekte. kocası ve 3 oğlunu cepheye yollayan tolgonay ana özelinde tüm savaş mağdurlarının acılarını, çektiği eziyetleri, sıkıntıları anlatılmakta. savaşın ne denli yıkıcı olduğunu cepheye gitmeden, geride kalanlar üzerinden göstermekte. belki de en acı kısmı burası, geride kalanların yaşadığı hasret, özlem, acı ve belirsizlik.
okurken gözyaşlarınıza engel olamayacaksınız. etkisinden de öyle kolay kolay çıkamayacaksınız. hâlâ okumadıysanız bu tanım sizin için bir işaret olabilir. okumanız önemle tavsiye edilir.
son olarak kitaptan bir alıntı bırakayım.
- ey benim sevgili tarlam, hasat bitti ve şimdi sen dinleniyorsun.
burada artık insan sesleri duyulmuyor, arabalar yolların tozunu kaldırmıyor, biçerdöverler de görünmüyor artık. sürüler daha anıza salınmadı. sen insanlara meyvalarını verdin. şimdi, doğum yapmış kadınlar gibi uzanmış, yatıyorsun. sonbahara kadar dinleneceksin. şu anda burada yalnızız. senden ve benden başka kimse yok. sen benim bütün hayatımı biliyorsun. bugün `ölüleri anma günü! suvankul'u, kasım'ı, maysalbek'i, caynak'ı ve aliman'ı rahmetle anıyor, dua ediyorum. yaşadığım sürece hiç unutmayacağım. bir gün gelecek, canbolat'a da her şeyi anlatacağım. eğer yaradılıştan zeki ve iyi niyetli ise, anlayacaktır. ama öbürlerine, dünyada yaşayan herkese nasıl anlatmalı? onlara bir diyeceğim var ama her birinin kalbine nasıl gireyim de anlatayım?
ey gökyüzünde parlayan güneş, sen bütün küreyi dolaşıyorsun, onlara sen anlat!
ey yağmur bulutu, dünyanın üzerine sağnak sağnak boşal, her damlan bir konuşmacı olsun da, onlara sen anlat!
ey besleyici toprak ana, hepimizi bağrına basan sensin. onlarla sen konuş toprak ana, insanlara sen anlat!
- hayır tolgonay, onlarla sen konuşmalısın. sen
kadınsın. sen her şeyin üstündesin, daha bilgesin. bir
insansın sen! onlara sen anlat!
cengiz aytmatov kelimelerin efendisi. eserinde öyle güzel, öyle içten anlatmış ki hem acıyı hem de sevinci hayran olmamak elde değil. okuduğunuz anda, saf ve akıcı üslubu sizi daha çok içine çekiyor.
kısaca konusuna değineyim.
romanımız ikinci dünya savaşı yıllarında, bir kırgız köyünde geçmekte. kocası ve 3 oğlunu cepheye yollayan tolgonay ana özelinde tüm savaş mağdurlarının acılarını, çektiği eziyetleri, sıkıntıları anlatılmakta. savaşın ne denli yıkıcı olduğunu cepheye gitmeden, geride kalanlar üzerinden göstermekte. belki de en acı kısmı burası, geride kalanların yaşadığı hasret, özlem, acı ve belirsizlik.
okurken gözyaşlarınıza engel olamayacaksınız. etkisinden de öyle kolay kolay çıkamayacaksınız. hâlâ okumadıysanız bu tanım sizin için bir işaret olabilir. okumanız önemle tavsiye edilir.
son olarak kitaptan bir alıntı bırakayım.
- ey benim sevgili tarlam, hasat bitti ve şimdi sen dinleniyorsun.
burada artık insan sesleri duyulmuyor, arabalar yolların tozunu kaldırmıyor, biçerdöverler de görünmüyor artık. sürüler daha anıza salınmadı. sen insanlara meyvalarını verdin. şimdi, doğum yapmış kadınlar gibi uzanmış, yatıyorsun. sonbahara kadar dinleneceksin. şu anda burada yalnızız. senden ve benden başka kimse yok. sen benim bütün hayatımı biliyorsun. bugün `ölüleri anma günü! suvankul'u, kasım'ı, maysalbek'i, caynak'ı ve aliman'ı rahmetle anıyor, dua ediyorum. yaşadığım sürece hiç unutmayacağım. bir gün gelecek, canbolat'a da her şeyi anlatacağım. eğer yaradılıştan zeki ve iyi niyetli ise, anlayacaktır. ama öbürlerine, dünyada yaşayan herkese nasıl anlatmalı? onlara bir diyeceğim var ama her birinin kalbine nasıl gireyim de anlatayım?
ey gökyüzünde parlayan güneş, sen bütün küreyi dolaşıyorsun, onlara sen anlat!
ey yağmur bulutu, dünyanın üzerine sağnak sağnak boşal, her damlan bir konuşmacı olsun da, onlara sen anlat!
ey besleyici toprak ana, hepimizi bağrına basan sensin. onlarla sen konuş toprak ana, insanlara sen anlat!
- hayır tolgonay, onlarla sen konuşmalısın. sen
kadınsın. sen her şeyin üstündesin, daha bilgesin. bir
insansın sen! onlara sen anlat!
devamını gör...
güne iyi başlatan şeyler
bulutlara gizlenmemiş ise gün doğuşunu izlemek bunlardan biridir.
devamını gör...
kafa sözlük
ne zaman kaydolduğumu hatırlamadığım oluşum.
evrenin kendi kendine oluşturduğu espritüel bir ilkesi vardır. `zaman` isimli insan uydurması olguyu bize farklı koşullarda farklı şekillerde deneyimletir. sözümona her canlının `zaman` isimli bu olguyu algılayışı, küçük bir detaya bağlı olarak değişir. hani bilirsiniz çokça kez zikrettiğimiz `kelebeğin ömrü` metaforu vardır... bunun söylenme sebebi öylesine değildir. bir kelebeğin dünyamızı algılayış biçimi farklıdır. bizim için geçen bir saniye, kelebek için bir hafta yaşanmış kadar dolu dolu olabilir. gözlerinizi açıp kapadığınız anda, milyarlarca canlı doğar-büyür-yaşlanır ve ölür. bu maalesef canlıların ölmek için doğmasının bir sonucudur.
bu sebeple ne kadar vakit harcamış olsam, ne kadar anı hatırlamış olsam da, güzel ve dolu dolu geçirdiğim vaktin hesabını yapmayı sevmiyorum. kafa sözlük benim için güzel bir vakit harcama, kafa dağıtma mekanı oldu. bir takım fikirlerim vardı `dünyanın kaderini kendi hesap makinemle titizlikle hesaplayacağım ve planlar kuracağım üs inşa etmek` gibi... fakat ne yazık ki kalem pille çalışan hesap makinemin miyadı dolmuş durumda ve sanırım yeni bir pil almaya üşeniyorum.
dürüst olmak gerekirse bu `dünyayı değiştirme` arzum, yeterli vaktimin olmayışı ve artık sözlükte bulunma amacımın farklı bir hale bürünmesinden dolayı yarım kalmak zorunda. ne yapalım buraya kadarmış diyor ve yolumuza devam ediyoruz herhalde, öyle değil mi?
veda konuşması yapmayı pek sevmem. bu entryi de doğaçlama yazıyorum ve daha samimi, daha bilinç akışına tabi olmasını istediğim için baştan tekrar okuyup düzenleme yapmayacağım. merak etmeyin, sadece bir şeyler yazmayı bırakıyorum burada. belli olmaz arada sırada kendi yazdıklarımı okuyarak `heh! heh! ne saçmalamışım burada acabaa` diyerek utanma seansları yaparım. sizi bilmem ama ben kendi günlüğünü okuduğunda, gördüğü `ergenlik şapşallığı` karşısında eliyle gözünü kapatıp muzipçe yanakları kızaran bir insanım. yazdıklarıma bakıp geçmişten bu yana neler düşümüşüm diye döner bakarım. entrylerimiz bizim zaman kapsülümüz gibidir dostlarım. geçmişinizi, geçmişte yazıya aktardığınız kalan düşüncelerinizi sevin.
velhasıl kelam hanımlar beyler, sizlerle yazmak bir şerefti. bu güzel yolculuğumuzu burada sonlandırıyoruz!
-abi dükkanı 15 dk sonra kapatacağız. (adam sandalyeleri ters çevirip masaların üzerine koyar)
+tmm kardeşim bi sigara içelim kalkıcaz. sen hesabı getiredur.
-eyvallah.
heheh haydi kalın sağlıcakla.
mebus paltosu
gecenin şarkısı
evrenin kendi kendine oluşturduğu espritüel bir ilkesi vardır. `zaman` isimli insan uydurması olguyu bize farklı koşullarda farklı şekillerde deneyimletir. sözümona her canlının `zaman` isimli bu olguyu algılayışı, küçük bir detaya bağlı olarak değişir. hani bilirsiniz çokça kez zikrettiğimiz `kelebeğin ömrü` metaforu vardır... bunun söylenme sebebi öylesine değildir. bir kelebeğin dünyamızı algılayış biçimi farklıdır. bizim için geçen bir saniye, kelebek için bir hafta yaşanmış kadar dolu dolu olabilir. gözlerinizi açıp kapadığınız anda, milyarlarca canlı doğar-büyür-yaşlanır ve ölür. bu maalesef canlıların ölmek için doğmasının bir sonucudur.
bu sebeple ne kadar vakit harcamış olsam, ne kadar anı hatırlamış olsam da, güzel ve dolu dolu geçirdiğim vaktin hesabını yapmayı sevmiyorum. kafa sözlük benim için güzel bir vakit harcama, kafa dağıtma mekanı oldu. bir takım fikirlerim vardı `dünyanın kaderini kendi hesap makinemle titizlikle hesaplayacağım ve planlar kuracağım üs inşa etmek` gibi... fakat ne yazık ki kalem pille çalışan hesap makinemin miyadı dolmuş durumda ve sanırım yeni bir pil almaya üşeniyorum.
dürüst olmak gerekirse bu `dünyayı değiştirme` arzum, yeterli vaktimin olmayışı ve artık sözlükte bulunma amacımın farklı bir hale bürünmesinden dolayı yarım kalmak zorunda. ne yapalım buraya kadarmış diyor ve yolumuza devam ediyoruz herhalde, öyle değil mi?
veda konuşması yapmayı pek sevmem. bu entryi de doğaçlama yazıyorum ve daha samimi, daha bilinç akışına tabi olmasını istediğim için baştan tekrar okuyup düzenleme yapmayacağım. merak etmeyin, sadece bir şeyler yazmayı bırakıyorum burada. belli olmaz arada sırada kendi yazdıklarımı okuyarak `heh! heh! ne saçmalamışım burada acabaa` diyerek utanma seansları yaparım. sizi bilmem ama ben kendi günlüğünü okuduğunda, gördüğü `ergenlik şapşallığı` karşısında eliyle gözünü kapatıp muzipçe yanakları kızaran bir insanım. yazdıklarıma bakıp geçmişten bu yana neler düşümüşüm diye döner bakarım. entrylerimiz bizim zaman kapsülümüz gibidir dostlarım. geçmişinizi, geçmişte yazıya aktardığınız kalan düşüncelerinizi sevin.
velhasıl kelam hanımlar beyler, sizlerle yazmak bir şerefti. bu güzel yolculuğumuzu burada sonlandırıyoruz!
-abi dükkanı 15 dk sonra kapatacağız. (adam sandalyeleri ters çevirip masaların üzerine koyar)
+tmm kardeşim bi sigara içelim kalkıcaz. sen hesabı getiredur.
-eyvallah.
heheh haydi kalın sağlıcakla.
mebus paltosu
gecenin şarkısı
devamını gör...
mahallelerde bulunan saldırgan köpekler sorunu
aç kalmasalar dahi, içgüdüleri nedeniyle herhangi bir zamanda ve herhangi bir şekilde bir insana saldırıp parçalayabilme potansiyeline sahip köpek sürülerinin yol açtığı sorundur.
bu hayvanlar ne kadar beslenirse beslensin, genel yapıları saldırmaya müsaittir. bu nedenle en iyi çözüm barınakları iyileştirerek tüm sokak hayvanlarını buralarda toplamaktır.
unutmadan, hayvanları besliyor olmanız dahi size saldırmayacakları anlamına gelmiyor maalesef. bu hayvanları düzenli olarak besleyip onların saldırısı sonucu ölen insanlar mevcut bu ülkede ne yazık ki.
o sebepten ötürü bu konuya duygu değil mantık çerçevesinde yaklaşılmalıdır.
bu hayvanlar ne kadar beslenirse beslensin, genel yapıları saldırmaya müsaittir. bu nedenle en iyi çözüm barınakları iyileştirerek tüm sokak hayvanlarını buralarda toplamaktır.
unutmadan, hayvanları besliyor olmanız dahi size saldırmayacakları anlamına gelmiyor maalesef. bu hayvanları düzenli olarak besleyip onların saldırısı sonucu ölen insanlar mevcut bu ülkede ne yazık ki.
o sebepten ötürü bu konuya duygu değil mantık çerçevesinde yaklaşılmalıdır.
devamını gör...
homo sapiens sapiens
en sevmediğim modernimsi hayvan. medeniyet inşa ettin de adam mı oldun sen şimdi? git önce sevgiyi öğren. duygusuz organizmalar bile senden daha karakterli ve çok kıymet biliyordur emin ol. ne sanıyorsun sen kendini ey aciz primat?
devamını gör...
aşılama yaş sınırının 45 olması
az önce twitter'da gördüm haberi. hemen enabız üzerinden randevu için giriş yaptım ve yarın sabaha randevu oluşturdum.
15 aydır içinde olduğum korku dolu, kaygılı günlerden sonra bugün içim ilk kez şen oldu.
kimseyle görüşmeden geçen aylardan sonra ilk kez yarın gece huzurla uyurum diye düşünüyorum.
umarım herkes hızla aşıya ulaşır ve bu lanet salgından topyekün kurtuluruz.
15 aydır içinde olduğum korku dolu, kaygılı günlerden sonra bugün içim ilk kez şen oldu.
kimseyle görüşmeden geçen aylardan sonra ilk kez yarın gece huzurla uyurum diye düşünüyorum.
umarım herkes hızla aşıya ulaşır ve bu lanet salgından topyekün kurtuluruz.
devamını gör...
takipçilerini görememek
karma puanımın yeterli olmasına rağmen, aktive etmedim. çok yeri değil ama bu ve sözlük gidişatı hakkında şunları belirtmeyi bir sorumluluk görüyorum.
çok iyi yazan arkadaşlar var. okumaktan keyif aldığım. ancak üzülerek sol frame’in bayalığı, açılan cinsiyetçi başlıklar, mizahtan uzak güldürmeyen yazılar artık bıktırmak üzere. bu konuda başka yazar arkadaşlar da aynı düşünceyi paylaşıyorlar.
elbette kimse akıl vermek değil derdimiz. ancak yazar arkadaşların, sözlüğün kalitesini artırmak için sorumluluk taşımaları gerekir.
ve bu noktada yönetime şu sitemi yollamak isterim.
karma puan, 800 entry gir, etkileşimde kal gibi uygulamalar acaba sözlüğe kalitemi katıyor, yoksa “yazmak” gibi önemli bir uğraşı ucuzlatıyor mu?
ne karma puan umrumda, ne girilen entry sayısı. ama kalite umrumda.
çok iyi yazan arkadaşlar var. okumaktan keyif aldığım. ancak üzülerek sol frame’in bayalığı, açılan cinsiyetçi başlıklar, mizahtan uzak güldürmeyen yazılar artık bıktırmak üzere. bu konuda başka yazar arkadaşlar da aynı düşünceyi paylaşıyorlar.
elbette kimse akıl vermek değil derdimiz. ancak yazar arkadaşların, sözlüğün kalitesini artırmak için sorumluluk taşımaları gerekir.
ve bu noktada yönetime şu sitemi yollamak isterim.
karma puan, 800 entry gir, etkileşimde kal gibi uygulamalar acaba sözlüğe kalitemi katıyor, yoksa “yazmak” gibi önemli bir uğraşı ucuzlatıyor mu?
ne karma puan umrumda, ne girilen entry sayısı. ama kalite umrumda.
devamını gör...
antidepresan etkisi gösteren şeyler
kitap okumak, yürümek, spor yapmak, yeni bişey öğrenmek, açık hava da vakit geçirmek, gırıl gırıl kedi sevmek, sevdiklerine sarılmak, ertelediğin bişey yapmak için harekete geçmek, fazla uykudan kaçınmak sağlıklı beslenmeye çalışmak ve ağlamak.
devamını gör...
you
3. sezona günler kalmış netflix dizisi.*
ilk sezon psikolojik gerilimi hissettiriyor ama ikinci sezon komedi dizisine dönmüş resmen. joe'nin yüz ifadeleri, mimikleri bile komikti.
ilk sezonda beck'i yönlendirmeleri, yaklaşımı, aşık olduğunu hissettirirken, love'a olan yaklaşımı, buldum nasılsa bir kadın, hadi bunu takıntı haline getireyim gibi hissettirdi.
peki, belki ben aşktan anlamıyorumdur.
ikinci sezonda, kendisini her ne kadar aşk uğruna cinayet işlememek törpülemeye çalışsa da, hastalıklı ruhu aynen devam ediyor. bu ruha neden olan çocukluk travmalarını görünüyoruz.
ama dedigim gibi ilk sezonda işlenen cinayetlerde etkilenirken, ikinci sezonda komedi dizisi izliyorum hissinden dolayı, kan görmekten bile etkilenemedim.
sezon finalinde joe'nin yan komşusuna gizemli yaklaşımı tamamen kendisine olan düşüncelerimi değiştirdi. önceden aşka özlem duyuyor, çocukluk travmalarından dolayı bunları yapıyor demişken, şimdi bulmuşsun işte kendi kalemine uygun kadını, çocuğunuz olacak, daha ne bu başka heyecanlar aramalar. kızdım joe'ye ama umarım beni yanıltıp, başka türlü bağlarlar olayı.
çıktık bir yola, illa izlenecek 3. sezon da.
ilk sezon psikolojik gerilimi hissettiriyor ama ikinci sezon komedi dizisine dönmüş resmen. joe'nin yüz ifadeleri, mimikleri bile komikti.
ilk sezonda beck'i yönlendirmeleri, yaklaşımı, aşık olduğunu hissettirirken, love'a olan yaklaşımı, buldum nasılsa bir kadın, hadi bunu takıntı haline getireyim gibi hissettirdi.
peki, belki ben aşktan anlamıyorumdur.
ikinci sezonda, kendisini her ne kadar aşk uğruna cinayet işlememek törpülemeye çalışsa da, hastalıklı ruhu aynen devam ediyor. bu ruha neden olan çocukluk travmalarını görünüyoruz.
ama dedigim gibi ilk sezonda işlenen cinayetlerde etkilenirken, ikinci sezonda komedi dizisi izliyorum hissinden dolayı, kan görmekten bile etkilenemedim.
sezon finalinde joe'nin yan komşusuna gizemli yaklaşımı tamamen kendisine olan düşüncelerimi değiştirdi. önceden aşka özlem duyuyor, çocukluk travmalarından dolayı bunları yapıyor demişken, şimdi bulmuşsun işte kendi kalemine uygun kadını, çocuğunuz olacak, daha ne bu başka heyecanlar aramalar. kızdım joe'ye ama umarım beni yanıltıp, başka türlü bağlarlar olayı.
çıktık bir yola, illa izlenecek 3. sezon da.
devamını gör...
klişe youtube yorumları
nobody:
kanal sahibi kişinin adı: bla bla bla
kanal sahibi kişinin adı: bla bla bla
devamını gör...