başlayınca durdurulamayan şeyler
çekirdek çitlemek.
devamını gör...
schindler’s list
ölmek mi daha zor ölmekten kaçmak mı ?
kapanın içindesin, nereye gitsen hayaletler peşinde; gaz odasında ölebilirsin, kafana bir kurşun sıkılabilir, yakılabilirsin, deneylerde canlı canlı kullanılabilir, acıdan ölebilirsin...
bu filmi izlerken ne teknik, ne görüntü yönetimi, ne oyunculuklar, ne müzikler, hiçbiri umrumda olmadı. belgesel izliyormuş gibi izledim. o kadar gerçekçi ve çıplaktı ki her şey. biziz bu dedim kendime, insan güçlendiği zaman namussuz, güçü yitirince acınası bir mahluk oluyor. günümüzde yahudi devleti israil’in gazzede yaptıklarını düşündükçe üzülsem mi bilemedim ama sonra baktım ki, insan lan bu. 9 litre kan 209/210 kemik, bir beyin, bir kalp taşıyor. zorda kalınca kalbini gösterip acı dileniyor, güçlendiği zaman beynini kullanıp gücünü çağlar ötesine taşımak istiyor. nikos kazancakis ne güzel anlatıyor bizi:
“bir zamanlar diyordum ki: bu türk’tür, bu bulgar’dır ve bu yunanlı’dır. ben, vatan için öyle şeyler yaptım ki patron, tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim… neden? çünkü bunlar bulgar’mış, ya da bilmem neymiş… şimdi kendi kendime sık sık şöyle diyorum: hay kahrolasıca pis herif, hay yok olası aptal! yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: bu iyi adamdır, şu kötü. ister bulgar olsun, ister rum, isterse türk. hepsi bir benim için. şimdi, iyi mi, kötü mü, yalnız ona bakıyorum. ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça da, buna bile bakmamaya başladım. ulan, ister iyi, ister kötü olsun be! hepsine acıyorum işte… boşversem bile, bir insan gördüm mü içim cız ediyor. nah diyorum, bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor, onun da tanrı’sı ve karşı tanrı’sı var, o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek… hey zavallı hey! hepimiz kardeşiz be… hepimiz kurtların yiyeceği etiz…"
kurtlar yiyecek lan bizi. o güzelim bedenlerimiz öyle kokacak ki annemiz o kokuyu alsa evladım demeye utanacak. bedenimiz çürüyecek, kafamızın içinde karıncalar gezecek, ayaklarımıza yılanlar dolanacak, başımızda bir dua edenimiz olduğunu görünce kendimizi hatırlayacağız işte. bilmiyorum, bilemiyorum. bu film bana hiç iyi gelmedi sözlük, itten aç, yılandan çıplak olduğumuzu bir kez daha anladım.
kapanın içindesin, nereye gitsen hayaletler peşinde; gaz odasında ölebilirsin, kafana bir kurşun sıkılabilir, yakılabilirsin, deneylerde canlı canlı kullanılabilir, acıdan ölebilirsin...
bu filmi izlerken ne teknik, ne görüntü yönetimi, ne oyunculuklar, ne müzikler, hiçbiri umrumda olmadı. belgesel izliyormuş gibi izledim. o kadar gerçekçi ve çıplaktı ki her şey. biziz bu dedim kendime, insan güçlendiği zaman namussuz, güçü yitirince acınası bir mahluk oluyor. günümüzde yahudi devleti israil’in gazzede yaptıklarını düşündükçe üzülsem mi bilemedim ama sonra baktım ki, insan lan bu. 9 litre kan 209/210 kemik, bir beyin, bir kalp taşıyor. zorda kalınca kalbini gösterip acı dileniyor, güçlendiği zaman beynini kullanıp gücünü çağlar ötesine taşımak istiyor. nikos kazancakis ne güzel anlatıyor bizi:
“bir zamanlar diyordum ki: bu türk’tür, bu bulgar’dır ve bu yunanlı’dır. ben, vatan için öyle şeyler yaptım ki patron, tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim… neden? çünkü bunlar bulgar’mış, ya da bilmem neymiş… şimdi kendi kendime sık sık şöyle diyorum: hay kahrolasıca pis herif, hay yok olası aptal! yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: bu iyi adamdır, şu kötü. ister bulgar olsun, ister rum, isterse türk. hepsi bir benim için. şimdi, iyi mi, kötü mü, yalnız ona bakıyorum. ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça da, buna bile bakmamaya başladım. ulan, ister iyi, ister kötü olsun be! hepsine acıyorum işte… boşversem bile, bir insan gördüm mü içim cız ediyor. nah diyorum, bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor, onun da tanrı’sı ve karşı tanrı’sı var, o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek… hey zavallı hey! hepimiz kardeşiz be… hepimiz kurtların yiyeceği etiz…"
kurtlar yiyecek lan bizi. o güzelim bedenlerimiz öyle kokacak ki annemiz o kokuyu alsa evladım demeye utanacak. bedenimiz çürüyecek, kafamızın içinde karıncalar gezecek, ayaklarımıza yılanlar dolanacak, başımızda bir dua edenimiz olduğunu görünce kendimizi hatırlayacağız işte. bilmiyorum, bilemiyorum. bu film bana hiç iyi gelmedi sözlük, itten aç, yılandan çıplak olduğumuzu bir kez daha anladım.
devamını gör...
tarhana çorbası
temelde bir tür kurutulmuş domates çorbası. ege usulü, kuru biberli ve kuru börülceli hazırlananı damaklara şenlik olur, bulursanız da şanslısınızdır.
soğuk havalarda ilaç gibi geldiği kesindir, sürekli el altında oluşu harika olur. gurbet ellerde imdadıma yetişmişliği vardır ki ömür boyu minnet duyarım yapana ve pişirene. şöyle ki evden çok uzak bulunduğum bir kış döneminde yanımda bir yarım kilo götürmüştüm tarhanadan. havalar dengesizleşip boğazım tırmalandıkça ben burdayım demişti adeta. kaldığım yerde öyle evdeki gibi tencere tava da yoktu, bir mikrodalga fırınla idare ediyorduk. hal böyleyken o çorba illa ki yapılacak deyip pratik bir yöntem bulmuştum. derin bir kasenin içine iki dolu yemek kaşığı ekleyip küçük bir bardak suyla iyice karıştırır, bir dakikalığına mikrodalganın en yüksek derecesinde ısıtırdım. çıkarıp yarım bardak daha su ekleyip tekrar karıştırır, bir dakika daha aynı derecede ısıttıktan sonra aynı işlemi üçüncü kez tekrarlayınca * içilebilir kıvamda bir kase çorba hazır olurdu. elbette evde tereyağlı, kuru börülceli ve biberli hazırlananın yerini tutmazdı ama hiç olmamasından da iyi olurdu. kase içine kıyılmış beyaz ya da süzme peynir koyup üzerine sıcak çorbayı ekleyince de değişik bir domates çorbası lezzeti almak olası, peynir bir tür krema tadı çıkarıyor ortaya.
bunun bir de yalancı versiyonu var, onda da normal domates çorbası yapar gibi iki yemek kaşığı tereyağında üç silme yemek kaşığı unu kavuruyoruz, bir buçuk yemek kaşığı salça ile biraz pul biberi de ekleyip iyice çeviriyoruz tencerede. üzerine kıvamına göre 5-6 bardak su ekleyip topaklanmasın diye çırparak karıştırıyoruz. su kaynamadan bir kase yoğurdu da tenceredeki sudan kaseye alıp azaz azar ılıştırarak ayran kıvamına getirdikten sonra tencereye ekliyoruz. kaynadıktan sonra da nane ve tuz ekleyince çorba hazır oluyor. ihtiyaçtan ya da keyiften türlü çeşit çorba çıkaran anadolu kültüründe azıcık kurcalayınca ne tarifler çıkıyor, şaşırmamak mümkün değil.
millet instagramda buzlu soğuk kahve, granita, sangria paylaşırken bana burda çorba tarifi verdiren, haziranda bile hala soğuk giden havalar daha ne yapmaz merak içindeyim diyerek bu girdinin sonuna geliyoruz. o yaz buraya gelecek, evet.*
soğuk havalarda ilaç gibi geldiği kesindir, sürekli el altında oluşu harika olur. gurbet ellerde imdadıma yetişmişliği vardır ki ömür boyu minnet duyarım yapana ve pişirene. şöyle ki evden çok uzak bulunduğum bir kış döneminde yanımda bir yarım kilo götürmüştüm tarhanadan. havalar dengesizleşip boğazım tırmalandıkça ben burdayım demişti adeta. kaldığım yerde öyle evdeki gibi tencere tava da yoktu, bir mikrodalga fırınla idare ediyorduk. hal böyleyken o çorba illa ki yapılacak deyip pratik bir yöntem bulmuştum. derin bir kasenin içine iki dolu yemek kaşığı ekleyip küçük bir bardak suyla iyice karıştırır, bir dakikalığına mikrodalganın en yüksek derecesinde ısıtırdım. çıkarıp yarım bardak daha su ekleyip tekrar karıştırır, bir dakika daha aynı derecede ısıttıktan sonra aynı işlemi üçüncü kez tekrarlayınca * içilebilir kıvamda bir kase çorba hazır olurdu. elbette evde tereyağlı, kuru börülceli ve biberli hazırlananın yerini tutmazdı ama hiç olmamasından da iyi olurdu. kase içine kıyılmış beyaz ya da süzme peynir koyup üzerine sıcak çorbayı ekleyince de değişik bir domates çorbası lezzeti almak olası, peynir bir tür krema tadı çıkarıyor ortaya.
bunun bir de yalancı versiyonu var, onda da normal domates çorbası yapar gibi iki yemek kaşığı tereyağında üç silme yemek kaşığı unu kavuruyoruz, bir buçuk yemek kaşığı salça ile biraz pul biberi de ekleyip iyice çeviriyoruz tencerede. üzerine kıvamına göre 5-6 bardak su ekleyip topaklanmasın diye çırparak karıştırıyoruz. su kaynamadan bir kase yoğurdu da tenceredeki sudan kaseye alıp azaz azar ılıştırarak ayran kıvamına getirdikten sonra tencereye ekliyoruz. kaynadıktan sonra da nane ve tuz ekleyince çorba hazır oluyor. ihtiyaçtan ya da keyiften türlü çeşit çorba çıkaran anadolu kültüründe azıcık kurcalayınca ne tarifler çıkıyor, şaşırmamak mümkün değil.
millet instagramda buzlu soğuk kahve, granita, sangria paylaşırken bana burda çorba tarifi verdiren, haziranda bile hala soğuk giden havalar daha ne yapmaz merak içindeyim diyerek bu girdinin sonuna geliyoruz. o yaz buraya gelecek, evet.*
devamını gör...
aşk başka bir şey
fatih murat arsal’ın ışıl ve harun’un talihsiz bir kaza sonucu yollarının kesilmesi ile başlayan aşk hikayelerini konu alan kitabı aynı zamanda okumadığım tek kitabı. en kıza zamanda seriyi tamamlamak gerek.(swh)
sorumsuzca yapılan bir kaza, neredeyse bir aileyi tamamen yok etmişti.geride kalan genç adamın yüreğine kazınan yaralar, vücuduna mühürlenenlerden çok daha fazlaydı.kaybettiklerinin büyüklüğü karşılığında, doğal olarak intikam istiyordu.ve karşısına cesurca çıkan bu güzel sarışın, onun öfkesinin hedefi oluverdi. genç kadın ailesine o kadar düşkündü ki hiçbir şart onu yolundan geri çeviremezdi.korkup geri adım atmadığı gibi, fedakârca intikamın yönünü değiştirdi.kardeşi için yapabileceklerinin sınırı her ikisi için de şaşırtıcıydı.
sorumsuzca yapılan bir kaza, neredeyse bir aileyi tamamen yok etmişti.geride kalan genç adamın yüreğine kazınan yaralar, vücuduna mühürlenenlerden çok daha fazlaydı.kaybettiklerinin büyüklüğü karşılığında, doğal olarak intikam istiyordu.ve karşısına cesurca çıkan bu güzel sarışın, onun öfkesinin hedefi oluverdi. genç kadın ailesine o kadar düşkündü ki hiçbir şart onu yolundan geri çeviremezdi.korkup geri adım atmadığı gibi, fedakârca intikamın yönünü değiştirdi.kardeşi için yapabileceklerinin sınırı her ikisi için de şaşırtıcıydı.
devamını gör...
misafirliğe gidilen evde hizmet etmek
o evde nedense rahat etmemi sağlayan durumdur. yardım etmesem çok kasılır ve rahatsız olurum.
bunu hizmet olarak değil yardım olarak görürüm zaten.
bunu hizmet olarak değil yardım olarak görürüm zaten.
devamını gör...
herr holz
pkk lı terörist kadınları öven, genellemeler yaparak bütün dindarlara sapık diyen yazar. ayrıca içindeki bu kürdistan aşkına rağmen gidip almanyada yaşaması ayrı bir merak konusudur.
eğer bir türk milliyetçisi iseniz tez vakitte sizi faşist ilan edecektir.
sözlük yönetiminin böyle saldırgan ve ayrıştırıcı söylemlerde bulunan kişilere tez vakitte müdahale etmesi dileğiyle.
(bkz: keşke varlığından haberdar olmasaydım dediğiniz insanlar)
eğer bir türk milliyetçisi iseniz tez vakitte sizi faşist ilan edecektir.
sözlük yönetiminin böyle saldırgan ve ayrıştırıcı söylemlerde bulunan kişilere tez vakitte müdahale etmesi dileğiyle.
(bkz: keşke varlığından haberdar olmasaydım dediğiniz insanlar)
devamını gör...
yazarların girdiği tanımlardan karakter analizi yapmak
gereksiz bir harekettir.
haaa illa bir karakter analizi yapma merakı içinde olan yazarlar varsa ben karaktersizim.
haaa illa bir karakter analizi yapma merakı içinde olan yazarlar varsa ben karaktersizim.
devamını gör...
kadınların araç kullanırken yaptıkları ufak tefek yanlışlar
sürücü gibi davranmak.. halbuki maganda gibi davranmak gerekiyor.
kadın sürücü olarak kendi adıma konuşayım. trafikte çekiniyorum biraz. acemilikten kaynaklı bir çekinme değil. sinirime yenilip bir gün bir taksi veya dolmuş şoförüne bodoslama geçirmekten çekiniyorum. bir de dağdan şehre inmiş ayılar var nadiren de olsa. yoksa vallahi ne geri park ne sıfır yanaşma ve aynaları kontrol etmeme gibi sorunlarım mevcut değil. trafikte gayet sakin ve dikkatliyim.
kadın sürücü olarak kendi adıma konuşayım. trafikte çekiniyorum biraz. acemilikten kaynaklı bir çekinme değil. sinirime yenilip bir gün bir taksi veya dolmuş şoförüne bodoslama geçirmekten çekiniyorum. bir de dağdan şehre inmiş ayılar var nadiren de olsa. yoksa vallahi ne geri park ne sıfır yanaşma ve aynaları kontrol etmeme gibi sorunlarım mevcut değil. trafikte gayet sakin ve dikkatliyim.
devamını gör...
inanmayan din öğretmeni
işini profesyonel yapan biridir. yaptığımız işlere inanmak zorunda değilizdir.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
"denize yakın mağaralarda
bir susuzluk duyarsın, bir aşk,
bir coşku
deniz kabukları gibi sert
alır avucuna tutabilirsin.
denize yakın mağaralarda
günlerce gözlerinin içine baktım,
ne ben seni tanıdım ne de sen beni."
yorgo seferis
bir susuzluk duyarsın, bir aşk,
bir coşku
deniz kabukları gibi sert
alır avucuna tutabilirsin.
denize yakın mağaralarda
günlerce gözlerinin içine baktım,
ne ben seni tanıdım ne de sen beni."
yorgo seferis
devamını gör...
fakir büyümenin insanda yarattığı kalıcı alışkanlıklar
cevrenizde parası olan özenti insanlara bakarsanız fakir büyümenin insan uzerindeki etkilerini çok rahat görebilirsiniz.
devamını gör...
şarkı olmuş şiirler
sus kimseler duymasın
duymasın ölürüm ha
aymışam yarı gece
seni bulmuşam sonra
seni kaburgamın altın parçası
seni dişlerinde elma kokusu
bir daha hangi ana doğurur bizi
ahmed arif - suskun
ahmet kaya - suskun
devamını gör...
yaratıcılık olgusu
doğuştan geldiğine inanan, sonradan oluştuğuna inanan ya da hem doğuştan geldiğine hem de sonradan geliştiğine veya köreldiğine inanan 3 farklı görüş bulunmaktadır. insanların yeni fikirler geliştirmesine yeni şeyler icat etmesine yardımcı olduğu hatta sebep olduğu düşünülür. halen bir sonuca bağlanamamış bir çok farklı düşünce yüzünden bütünleşememiş ve açıklanamamıştır.
devamını gör...
ülke ekonomisini düzeltme yolları
dışa bağımlılığı azaltarak. bu da tüketiciden çok üretici bir toplum olmak demek. o yüzden pek olabileceğini düşünmüyorum.
devamını gör...
doğal kadın
hiç çıt kırıldım olmadık mesela. diğer kadınlar gibi kapımız açılmadı. sandalyemiz çekilmedi. çiçek dalında güzel dedik çiçek istemedik. buluşacağımız zaman sen adresi ver ben gelirim dedik. sen gel al demedik. ağzımız dolusu küfür ettik yeri gelince. salaş bir kafede keyifle çay içtik. lüks restoranlara ne gerek var deyip özel günlerimizde evimizde bir kase şarap yeter dedik.
sonra ne mi olduk?
fazla doğallıktan,
zamanla görülmez olduk
ve unutulduk...
sonra ne mi olduk?
fazla doğallıktan,
zamanla görülmez olduk
ve unutulduk...
devamını gör...
normal sözlük’ün isminin mümin sözlük olarak değiştirilmesi gerekliliği
çaylakları da 3 kulhuvallah 1 elham testine tabi tutarak yazar yapsınlar tam olsun o zaman.
devamını gör...
kalkandelen
namı diğer tetovo, kuzey makedonya'nın kosova sınırına yakın kuzeybatı köşesinde yer alan şehir. tam sınır değilse de kosova etkisi güçlü, kültürel ve demografik olarak yani. nitekim yugoslavya iç savaşında da çatışmaların yaşandığı bir yermiş.
kendisi yağmurlu, halkı da uçk etkisindeki bu şehirde alaca cami ve harabati baba tekkesi dışında önemli bir destinasyon yoktu. biz de ohri'ye yola düzülmeden önce 2018'de geçmiştik buradan...
ilk durak olan alaca cami, 1438 yılında bölge valisinin kızları tarafından yaptırılmış ama 1833'te yenilenmiş. bugünkü ampir duvar süslemeleri de 1833'ten kalma olacak.




sonra büyücek bir mezarlığı geçerek harabati baba tekkesine vardık. iç savaş yaşamış bu kentte mezarlığın ekstra bir büyüklüğü var.


tekkenin girişi, tepede yeşil rumeli beylerbeyi bayrağı, sağda türk bayrağı solda uçk bayrağı.
tekkenin tarihi, kaynaklara göre sersem babaya gidiyor. muhteşem yüzyıl dizisiyle hatırlanan mahidevran sultan'ın kardeşi server ali paşa, dine dönme ve derviş olma isteğini kanunî'ye açtığı vakit kanuni ona "server değil sen sersemmişsin" demiş ama hacıbektaş dergâhına yerleşmesine izin vermiş. acaba paşa, bir süre sonra boğdurulacak şehzade mustafa'nın dayısı olarak daha fazla ikbal bulamayacağını bildiğinden mi yerleşmiş bu dağ başındaki dergâha? ya da hürrem sultan mi sürmüş onu? bilmiyorum. harabati adıysa 18. yüzyıldaki başka bir başka dededen geliyormuş. yugoslavya döneminde motel olarak kullanılan tekke iç savaşta tekrar ziyarete açılmış. ancak iki farklı meşrebin arasında kavga konusu. selefi olan cumali nam iri yarı militan tika yardımlarını alıyormuş ki, bizim yanımızda da rte övgülerini sürdürdü. dedebaba ise naif görünümlü biriydi, pir sultan abdal deyişleri okudu. anneme verdiği gülü de o yolda okuduğum vakıf serisi içinde kurutmuştum.
bu arada selefi cumali'yle biz tartışmadık, ama türkiye'den gelen birçok kafileyle rte konusunda tartışmaya giriyor ve bu tartışmalar karakolda bitiyormuş. neyse... burada fotoğraf falan da çekmemişiz ayrıca.
kalkandelen çıkışında ülkenin batı sınırındaki dağları boydan boya aşarak ohri'ye vardık. dağ yolları bizim doğu karadeniz'deki gibi dar, yılankavî ve tehlikeliydi. turumuzun ohri ayağı böylece başladı.
kendisi yağmurlu, halkı da uçk etkisindeki bu şehirde alaca cami ve harabati baba tekkesi dışında önemli bir destinasyon yoktu. biz de ohri'ye yola düzülmeden önce 2018'de geçmiştik buradan...
ilk durak olan alaca cami, 1438 yılında bölge valisinin kızları tarafından yaptırılmış ama 1833'te yenilenmiş. bugünkü ampir duvar süslemeleri de 1833'ten kalma olacak.




sonra büyücek bir mezarlığı geçerek harabati baba tekkesine vardık. iç savaş yaşamış bu kentte mezarlığın ekstra bir büyüklüğü var.



tekkenin tarihi, kaynaklara göre sersem babaya gidiyor. muhteşem yüzyıl dizisiyle hatırlanan mahidevran sultan'ın kardeşi server ali paşa, dine dönme ve derviş olma isteğini kanunî'ye açtığı vakit kanuni ona "server değil sen sersemmişsin" demiş ama hacıbektaş dergâhına yerleşmesine izin vermiş. acaba paşa, bir süre sonra boğdurulacak şehzade mustafa'nın dayısı olarak daha fazla ikbal bulamayacağını bildiğinden mi yerleşmiş bu dağ başındaki dergâha? ya da hürrem sultan mi sürmüş onu? bilmiyorum. harabati adıysa 18. yüzyıldaki başka bir başka dededen geliyormuş. yugoslavya döneminde motel olarak kullanılan tekke iç savaşta tekrar ziyarete açılmış. ancak iki farklı meşrebin arasında kavga konusu. selefi olan cumali nam iri yarı militan tika yardımlarını alıyormuş ki, bizim yanımızda da rte övgülerini sürdürdü. dedebaba ise naif görünümlü biriydi, pir sultan abdal deyişleri okudu. anneme verdiği gülü de o yolda okuduğum vakıf serisi içinde kurutmuştum.
bu arada selefi cumali'yle biz tartışmadık, ama türkiye'den gelen birçok kafileyle rte konusunda tartışmaya giriyor ve bu tartışmalar karakolda bitiyormuş. neyse... burada fotoğraf falan da çekmemişiz ayrıca.
kalkandelen çıkışında ülkenin batı sınırındaki dağları boydan boya aşarak ohri'ye vardık. dağ yolları bizim doğu karadeniz'deki gibi dar, yılankavî ve tehlikeliydi. turumuzun ohri ayağı böylece başladı.
devamını gör...