kahramanmaraş
ülkemizin güneyinde ve akdeniz bölgesinde bulunan şehrimizdir. kurtuluş savaşı'ndan önce adı maraş olan şehir savaş sonrasında göstermiş olduğu milli birlik ve mücadeleden ötürü türkiye büyük millet meclisi tarafından kahraman ünvanı verilmiştir. kurtuluş mücadelesini maraşta başlatan isim (bkz: sütçü imam) dır.
1930-1990 lı yıllar arasında ermeni nüfusun çok olduğu ( 1935: 35 bin türk 15 bin ermeni) şehirde şimdilerde çoğu ermeni göç etmiş sayıları eskiye nazaran oldukça azalmıştır.
şuan türk, kürt, suriyeli,ermeni... gibi birçok ırk yaşamaktadır.
yazları adana,cizre kadar olmasa da 42-43
derecelere kadar çıkabiliyor. kirli ve boğuk bir havası var. türkiye de hava kirliliğinde ilk on şehirden biridir.
yöresel lezzetlerin en başında dünyaca ünlü (bkz: dondurma) gelir. maraş dondurması denilince bir durulur. şehirle bağdaşmış ikinci lezzet ise (bkz: tarhana) dır. buğday ve yoğurttan oluşur. bir şehir efsanesine göre bu lezzet tesadüfen bulunmuştur.
diğer adı şairler şehri olarak da bilinir. ne şairler gelip geçmiş buradan ne şairler....
(bkz: cahit zarifoğlu) , (bkz: abdurrahman karakoç), (bkz: rasim özdenören) (bkz: nuri pakdil) ve saymakla bitmeyecek niceleri.
1930-1990 lı yıllar arasında ermeni nüfusun çok olduğu ( 1935: 35 bin türk 15 bin ermeni) şehirde şimdilerde çoğu ermeni göç etmiş sayıları eskiye nazaran oldukça azalmıştır.
şuan türk, kürt, suriyeli,ermeni... gibi birçok ırk yaşamaktadır.
yazları adana,cizre kadar olmasa da 42-43
derecelere kadar çıkabiliyor. kirli ve boğuk bir havası var. türkiye de hava kirliliğinde ilk on şehirden biridir.
yöresel lezzetlerin en başında dünyaca ünlü (bkz: dondurma) gelir. maraş dondurması denilince bir durulur. şehirle bağdaşmış ikinci lezzet ise (bkz: tarhana) dır. buğday ve yoğurttan oluşur. bir şehir efsanesine göre bu lezzet tesadüfen bulunmuştur.
diğer adı şairler şehri olarak da bilinir. ne şairler gelip geçmiş buradan ne şairler....
(bkz: cahit zarifoğlu) , (bkz: abdurrahman karakoç), (bkz: rasim özdenören) (bkz: nuri pakdil) ve saymakla bitmeyecek niceleri.
devamını gör...
hayatı stressiz ve huzurlu yaşamak için gerekenler
şöyle olsa/yapsaydım nasıl olurdu? tarzı cümlelerin artık geri gelmeyecek versiyonlarını düşünerek anı harcamaktan vazgeçmek.
başarabilmiş değilim henüz.
başarabilmiş değilim henüz.
devamını gör...
marketlerdeki en cazip reyon
deterjan reyonu?!?!?
devamını gör...
dünyanın en samimiyetsiz cümlesi
(bkz: sosyal medya kullanamıyorum).
kendisi instangramda hiç paylaşım yapmaz. sıfır gönderi ile durur. tüm komşuları takip eder.
instangramdaki postları beğenmez ama hikayeleri ilk görür.
whatsupta resmi olmaz, başkalarının whatsup durumunu takip eder akşama kadar. sanki görmüyorum.
kendisi instangramda hiç paylaşım yapmaz. sıfır gönderi ile durur. tüm komşuları takip eder.
instangramdaki postları beğenmez ama hikayeleri ilk görür.
whatsupta resmi olmaz, başkalarının whatsup durumunu takip eder akşama kadar. sanki görmüyorum.
devamını gör...
baytar
aslında "ahır beyi" demektir. bu yüzden bir meslek tanımı değildir, halk ağzıdır. (bkz: veteriner hekim)
devamını gör...
saatlerce bilgisayar başında oturmak
bezdim yeminle bezdim. bacaklar tutmaz. ayak uyuşur. bel fıtığına davetiye.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
türküler yüreğini arıtır adamın, insanları birbirine yaklaştırır demiş,cengiz aytmatov. bu geceyi kimse kaçırmamalı..
devamını gör...
milyon dolarlar kazanıldığında alınacak ilk şey
gidip lc waikiki'den ne bulursam alacağım. kasiyer yarım saat paketlemekle uğraşacak. sonra ödeyince de her elemana 1000$ da bahşiş atacağım.
devamını gör...
yalnız yaşadığınız eve girince kendinizin size hoş geldin demesi
selamın aleyküm yaz 6600'a gönder, aleyküm selam cebine gelsin.
devamını gör...
ben bugün ülkemden gitmek istedim
benim ve belli bir bilinç üstündeki* türk vatandaşlarının ruh halini anlatan deniz tekin şarkısıdır.
sözleri;
birkaç gün daha geçti üstümüzden
hiçbir şey olmamış gibi olsun istedim
hiçbir şey doğru değil, güzel değil
güzel olsun isterdim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
doğru söyledim, gitmek istedim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
annem burada, gidemedim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
doğru söyledim, gitmek istedim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
babam burada, gidemedim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
doğru söyledim, gitmek istedim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
annem burada, gidemedim
sözleri;
birkaç gün daha geçti üstümüzden
hiçbir şey olmamış gibi olsun istedim
hiçbir şey doğru değil, güzel değil
güzel olsun isterdim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
doğru söyledim, gitmek istedim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
annem burada, gidemedim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
doğru söyledim, gitmek istedim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
babam burada, gidemedim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
doğru söyledim, gitmek istedim
ben bugün ülkemden gitmek istedim
annem burada, gidemedim
devamını gör...
ivanhoe
iskoç yazar walter scott tarafından 1819 yılında yazılmış olan tarihi roman. xii. yüzyıl ingiltere'sinin norman-sakson kültürel çatışmasının kurgusal karakterler üzerinden kahramanlıklar, entrikalar ve soylu aileler ile aktarma çabasının bir yan ürünü demek yanlış olmayacaktır. işin kurgusal boyutunu biraz irdelemek gerekiyor. 19. yüzyılın başları günümüz şartları ile değerlendirilmesi güç bir dönem. bugün tarihe kafa yormak daha mümkün iken o dönemler; savaşlar, salgın hastalıklar, kıtlık ve cehalet yüzdesinin yüksekliği ile tam bir geçiş hatta başkalaşım sürecinin başlangıcına tekabül ettiğinden, tarih yalnızca rakamlardan ibaret kuru bir anlatıdan ibaret görülüyordu pek çoğu için. bundan ötürü bu tarz ilgi çekici kahramanlık ve başkaldırı hikayeleri özellikle aşk uğruna ise bu kahramanlıklar, pekala kolaylıkla tarihi bir kurguyu bile dönem insanları için okunulacak bir eser haline getirebiliyordu. scott'ın bu norman-sakson çatışmasının kültürel izlerini aktarmak için bu tarz bir kurgu kahramanlık yoluna gitmesi de kaçınılmaz bundan ötürü. tüm davranışları ile hristiyan erdemliliğinin temsili olan wilfred ivanhoe ve ilk defa bir eserde vatansever olarak tanımlanmış locksley'li robin -yani bildiğimiz robin hood- ile beraber okuması keyifli bir eser iken aynı zamanda dönem şartlarını anlamak ve ingiliz tarihindeki kültürel çatışmalara göz atmak için de yararlı bir kaynak. aynı zamanda bir şair olan walter scott; marmion a tale of flodden field isimli şiirinde oldukça shakespearean veya daha bizden bir tabir haline getirirsek shakespeare-vari bir ifade kullanır:
"oh, what a tangled web we weave,
when first we practice to deceive."
aslında bu alıntı ivanhoe'daki kurgu ile uyuşmuyor görünse bile her karakter farkında olsun veya olmasın kendi iç çatışmalarını ve aldatmacalarını yaratır. kendi yalanlarından kişisel bir ağ örer içine, bu yüzden ben her zaman bu alıntıyı bulunduğu epik şiirden ziyade ivanhoe'ya yakıştırıyorum. yine de çok gri karakterler ummamak lazım. ne kadar gri olmaya yatkın karakterler bulunsa bile siyah-beyaz ayrımı da karakterlerde göze çarpıyor. karakterlerin derinliğini görmek için esere değil scott'un derinlerine inmek lazım geliyor. ha bu arada, forgotten realms'de kılıçsız kalkansız kalasın rebecca.
“meantime the clang of the bows and the shouts of the combatants mixed fearfully with the sound of the trumpets, and drowned the groans of those who fell, and lay rolling defenceless beneath the feet of the horses. the splendid armour of the combatants was now defaced with dust and blood, and gave way at every stroke of the sword and battle-axe. the gay plumage, shorn from the crests, drifted upon the breeze like snowflakes. all that was beautiful in the martial array had disappeared, and what was now visibke was only calculated to awaken terror or compassion.”
"oh, what a tangled web we weave,
when first we practice to deceive."
“meantime the clang of the bows and the shouts of the combatants mixed fearfully with the sound of the trumpets, and drowned the groans of those who fell, and lay rolling defenceless beneath the feet of the horses. the splendid armour of the combatants was now defaced with dust and blood, and gave way at every stroke of the sword and battle-axe. the gay plumage, shorn from the crests, drifted upon the breeze like snowflakes. all that was beautiful in the martial array had disappeared, and what was now visibke was only calculated to awaken terror or compassion.”
devamını gör...
ben neden sana yolladığım dumanlara görüldü yiyorum diye soran kızılderili sevgili
"neden sürekli görüldü atıyorsun bebeğim? hıh?" diyen kızılderili sevgilidir. dumanla "olur mu aşkım hahah telefon çaldı dönemedim :)" kodlaması yapmayı gerektirir.
devamını gör...
normal sözlük hunidaşlar kulübü
gel vatandaş gelll
tanesi 20 lira'dan satışlarımız başlamıştır.
bu dayı'yı çok sevdim bana bedava huni verdi. ben de satabilir miyim dedim. yok artık ekmeğimle mi oynayacaksın dedi. bu mıntıka onunmuş. eyvallah abi dedim saygı duydum kendisine.

şu sıralar kuzguncuk semalarında içsel huzur adı altında yoga çalışmaları yapıyorum. çok deli bir ekip var burada, güneşi selamlıyorlar ben şahsen bu dayıya selam vermeyi tercih ederim. düşünün ki sizden bile deliler.. neyse ben bunları hizaya getirdim. gelin dedim vişne toplayalım doğa'daki huzur çalışması adı altında. bunlara huzur deyince hemen olur diyorlar.
vişneleri tuttular yarım saat baktılar, tadına baktılar. biri de demedi çok ekşi diye. herkes diyor mükemmel. yahu neyine mükemmel kaç senedir vişneciyim bunun tadını sevmem. gidip komposto yapın, reçelini yapın ama ham yemeyin..dedim de dinletemedim. iki saat vişne edebiyatı yaptılar. biri üzerine vişneyi yerken damlattıda çıkaramadı lekesini. oh olsun ona oldu olacak vişne'ye de selam ver. neyse ki üzerindeki lekeyle dolaşmak zorunda kaldı tüm gün. ders niteliğinde oldu bugün yine. bu sefer dersi alan değil veren taraf oldum. hunili eğitmen olmak ta çok zormuş.
ben bu insanları anlamıyorum tuhaflar neyse ki hunililer ve bu dayı var. onlarla yaşamak daha anlamlı.
tanesi 20 lira'dan satışlarımız başlamıştır.
bu dayı'yı çok sevdim bana bedava huni verdi. ben de satabilir miyim dedim. yok artık ekmeğimle mi oynayacaksın dedi. bu mıntıka onunmuş. eyvallah abi dedim saygı duydum kendisine.

şu sıralar kuzguncuk semalarında içsel huzur adı altında yoga çalışmaları yapıyorum. çok deli bir ekip var burada, güneşi selamlıyorlar ben şahsen bu dayıya selam vermeyi tercih ederim. düşünün ki sizden bile deliler.. neyse ben bunları hizaya getirdim. gelin dedim vişne toplayalım doğa'daki huzur çalışması adı altında. bunlara huzur deyince hemen olur diyorlar.
vişneleri tuttular yarım saat baktılar, tadına baktılar. biri de demedi çok ekşi diye. herkes diyor mükemmel. yahu neyine mükemmel kaç senedir vişneciyim bunun tadını sevmem. gidip komposto yapın, reçelini yapın ama ham yemeyin..dedim de dinletemedim. iki saat vişne edebiyatı yaptılar. biri üzerine vişneyi yerken damlattıda çıkaramadı lekesini. oh olsun ona oldu olacak vişne'ye de selam ver. neyse ki üzerindeki lekeyle dolaşmak zorunda kaldı tüm gün. ders niteliğinde oldu bugün yine. bu sefer dersi alan değil veren taraf oldum. hunili eğitmen olmak ta çok zormuş.
ben bu insanları anlamıyorum tuhaflar neyse ki hunililer ve bu dayı var. onlarla yaşamak daha anlamlı.
devamını gör...
florian zeller
2021 yılı en iyi uyarlama senaryo dalında oscar ödülü sahibi the father filminin 1979 doğumlu fransız senarist ve yönetmeni. florian zeller senaryoyu ünlü senarist christopher hampton ile birlikte kaleme aldı bu filmde. yönetmenliği ise tek başına üstlendi.
sinema dünyasına dipçik gibi bir oyun yazarı/yönetmeni girdi yani bu film ile. the father yönetmenin ilk uzun metrajlı sinema işi.
evet the father bir tiyatro oyunu esasında. devam filmi olarak yönetmen tarafından çekilmekte olan the son da öyle. aslında bu iki hikaye*; the mother and the father, the truth, the lie oyunları ile birlikte bir bütünün parçasıymış. florian zeller bu oyunla, ilgili alanda da çok sayıda ödül almış. orijinal adı le père olan oyun 2014 yılında molière en iyi oyun ödülü'nü almak da dahil olmak üzere pek çok başarıya imza atmış. 2012'den beri de performe ediliyormuş.
beyaz perdede ise florian zeller, anthony hopkins'i 1992'de the silence of the lambs'deki olağanüstü performansından sonra ikinci kez heykelcikle kavuşturdu bu film ile. hikaye zaten iyi oyunculuk olmadan seyirciye geçirebilecek bir hikaye olmadığı için iyi yazılmış bir senaryoyla anthony abimizin elinde uçmuştu. bu filmi bu hastalıktan muzdarip bir yakını olan kişilerin (demans hastalığı) güncel dönemlerinde izlememesi gerektiği ile ilgili ciddi tavsiyeme uyun. izlemeyenler için küçük bir not olsun. çok, çok, çok etkileyici gerçekten.
filmin 93. akademi ödülleri'nde nomadland gibi mank gibi çok güçlü rakipleri olmasa en iyi filmi alması hiç sürpriz olmazdı. bu genç yönetmenden çok sayıda senaryo filmi izleyecek gibiyiz önümüzdeki yıllarda. takip, takip.
sinema dünyasına dipçik gibi bir oyun yazarı/yönetmeni girdi yani bu film ile. the father yönetmenin ilk uzun metrajlı sinema işi.
evet the father bir tiyatro oyunu esasında. devam filmi olarak yönetmen tarafından çekilmekte olan the son da öyle. aslında bu iki hikaye*; the mother and the father, the truth, the lie oyunları ile birlikte bir bütünün parçasıymış. florian zeller bu oyunla, ilgili alanda da çok sayıda ödül almış. orijinal adı le père olan oyun 2014 yılında molière en iyi oyun ödülü'nü almak da dahil olmak üzere pek çok başarıya imza atmış. 2012'den beri de performe ediliyormuş.
beyaz perdede ise florian zeller, anthony hopkins'i 1992'de the silence of the lambs'deki olağanüstü performansından sonra ikinci kez heykelcikle kavuşturdu bu film ile. hikaye zaten iyi oyunculuk olmadan seyirciye geçirebilecek bir hikaye olmadığı için iyi yazılmış bir senaryoyla anthony abimizin elinde uçmuştu. bu filmi bu hastalıktan muzdarip bir yakını olan kişilerin (demans hastalığı) güncel dönemlerinde izlememesi gerektiği ile ilgili ciddi tavsiyeme uyun. izlemeyenler için küçük bir not olsun. çok, çok, çok etkileyici gerçekten.
filmin 93. akademi ödülleri'nde nomadland gibi mank gibi çok güçlü rakipleri olmasa en iyi filmi alması hiç sürpriz olmazdı. bu genç yönetmenden çok sayıda senaryo filmi izleyecek gibiyiz önümüzdeki yıllarda. takip, takip.
devamını gör...
ermolettin
başıma linç gelmeyecekse çok sevdiğim yazar. evet gerçekten.
bünyesindeki memnuniyetsizlik çok hoşuma gitti.
biraz sözlük meselelerini salıp birde hayata dair memnuniyetsizliklerini paylaşsa keşke. ben sevdim çak ağzının ortasına favı. *
bünyesindeki memnuniyetsizlik çok hoşuma gitti.
biraz sözlük meselelerini salıp birde hayata dair memnuniyetsizliklerini paylaşsa keşke. ben sevdim çak ağzının ortasına favı. *
devamını gör...
türk yunan ilişkileri
tarihsel süreç doğrultusunda değerlendirildiğinde türkiye ve yunanistan arasında sıklık oranı değişkenlik göstererek daima iniş çıkışların yaşandığı ilişkilerdir.
kronolojik olarak ilişkilerin geçmişten günümüze dek yaşanan olaylarla sıralaması şu şekildedir:
ilişki ve ilişki doğrultusunda sorunların çıkış noktasını iki ülkenin de birbirilerine karşı sürdürdükleri mücadeleler sonucunda kurulmuş olmasına bağlayabiliriz. yunanlılar osmanlı'da ulusal bilinci ilk uyanan ve bağımsızlığını ilk kazanan ulus olmuştur. yunan ulus ayaklanması 1821'de başlamış, 1829'da özerklik kazanmış, 1832'de ise bağımsızlık kazanmıştır. bu noktadan itibaren yunanistan megali idea doğrultusundaki politikalarını sürdürmeye (teselya, balkan, 1919 mücadeleleri ile) devam etmiştir.
1922 bu anlamda megali idea'nın sonu olmuş gibi gözükmüş; mübadele sözleşmesi, etabli meselesi, lozan barış andlaşması ile türk yunan ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır. buradan ikinci dünya savaşına dek ilişkiler altın çağ olarak adlandırılmıştır. ancak savaşın başlaması ile bu dönem son bulmuş 1950'li yıllara kıbrıs sorunu damgasını vurmuştur.
1954'te imzalanan balkan paktı iki ülke arasında kültürel yakınlaşmayı sağlamış, bu dönemde pek çok görüşme yaşanmıştır.
1955'te yunanistan kıbrıs sorununu self determination talebiyle bm'ye götürmüştür. aynı yıl yaşanan 6-7 eylül olayları türkiye'yi hem uluslararası alanda hem de yunanistan'a karşı güç durumda bırakmıştır.
1956-1959 yıllarında kıbrıs sorunu temel olmak üzre; özellikle kıbrıs'ta yaşanan toplumlar arası şiddet olayları iki ülkenin arasında gerginliklere sebep olmuştur.
1959'da imzalanan anlaşmalarla kıbrıs bağımsızlık kazanmış, iki ülke arasında 1964 yılına dek sürecek dingin bir dönem başlamıştır. bu dönem ikinci bahar olarak adlandırılmaktadır.
1960'lar kıbrıs sorununu her iki ülkenin dış politikasının merkezine yerleştirdiği yıllardır ve taraflar sıcak çatışmanın eşiğine gelmiştir.
1964'te tekrar ateşlenen toplumlar arası çatışmalar türkiye'yi müdahale etme kararı almaya itmiştir. ancak abd başkanı johnson tarafından yollanan mektup (bkz: johnson mektubu) müdahale kararını engellemiş; bu mektup türkiye'nin dış politikasında dönüm noktası olmuştur. türkiye bu noktadan itibaren kıbrıs sorununu dış politikasının odak noktası yapmasının hatasını görmüş ve çok yönlü bir politika izleme kararı almıştır. artık ulusal çıkarlar ön plana koyulmuştur.
1967'de kıbrıs'ta tekrar baş gösteren şiddet olaylarıyla türkiye müdahale etmenin eşiğine gelmiş, ancak talepler yerine getirilince müdahale durdurulmuştur. kıbrıs'ta toplumlar arası olumlu görüşmeler başlayınca iki ülke arasında nispi dinginlik dönemine girilmiştir.
1970'ler kıbrıs sorununun belirleyici olduğu ve ege denizi sorunlarının ortaya çıktığı yıllar olmuştur. 1973 yılında türkiye'nin türk petrolleri anonim ortaklığına ege kıta sahanlığında petrol aramasına izin vermesiyle iki taraf arasında tekrar gerginlikler yaşanmaya başlanmıştır. 1975'ten sonra iki ülke arasındaki temel sorun ege denizine ilişkin olmuştur.
1980'ler papanreu ve turgut özal görüşmelerinin sıcak yaşandığı, kktc'nin ilanı ile gerginliklerin devamının sürdüğü ancak gerginliklerden çok çözüm çabalarının yoğun olduğu yıllar olmuştur.
1990'lar sovyetler'in dağılmasıyla birlikte balkanlarda yaşanan istikararsızlık ve güç boşluğunun yarattığı türk-yunan rekabeti sebebiyle ikili ilişkilerde en sancılı süreç olmuştur. bu dönemde kardak krizi, s-300 füze krizi, pkk/öcalan olayları ilişkilerin düzeyini ve gerginliğin yoğunluğunu etkileyici sebeplerdir.
2000'li yıllar ise ilişkilerde yumuşamanın ve işbirliğinin hakim olduğu dönemdir.
sonuç olarak iki ülke arasında daima güvensizlik ve gerilim hakim olmuş; ilişkiler doğrusal bir seyir izlemiş, sürekli iniş çıkışlar yaşanmıştır.
kısa hatırlatma notlarıyla türk-yunan ilişkilerinin tarihsel süreci böyledir. bilahare aynı başlığa gelip yukarıda bahsi geçen yıllardaki olayları detaylarıyla anlatacağım.
kronolojik olarak ilişkilerin geçmişten günümüze dek yaşanan olaylarla sıralaması şu şekildedir:
ilişki ve ilişki doğrultusunda sorunların çıkış noktasını iki ülkenin de birbirilerine karşı sürdürdükleri mücadeleler sonucunda kurulmuş olmasına bağlayabiliriz. yunanlılar osmanlı'da ulusal bilinci ilk uyanan ve bağımsızlığını ilk kazanan ulus olmuştur. yunan ulus ayaklanması 1821'de başlamış, 1829'da özerklik kazanmış, 1832'de ise bağımsızlık kazanmıştır. bu noktadan itibaren yunanistan megali idea doğrultusundaki politikalarını sürdürmeye (teselya, balkan, 1919 mücadeleleri ile) devam etmiştir.
1922 bu anlamda megali idea'nın sonu olmuş gibi gözükmüş; mübadele sözleşmesi, etabli meselesi, lozan barış andlaşması ile türk yunan ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır. buradan ikinci dünya savaşına dek ilişkiler altın çağ olarak adlandırılmıştır. ancak savaşın başlaması ile bu dönem son bulmuş 1950'li yıllara kıbrıs sorunu damgasını vurmuştur.
1954'te imzalanan balkan paktı iki ülke arasında kültürel yakınlaşmayı sağlamış, bu dönemde pek çok görüşme yaşanmıştır.
1955'te yunanistan kıbrıs sorununu self determination talebiyle bm'ye götürmüştür. aynı yıl yaşanan 6-7 eylül olayları türkiye'yi hem uluslararası alanda hem de yunanistan'a karşı güç durumda bırakmıştır.
1956-1959 yıllarında kıbrıs sorunu temel olmak üzre; özellikle kıbrıs'ta yaşanan toplumlar arası şiddet olayları iki ülkenin arasında gerginliklere sebep olmuştur.
1959'da imzalanan anlaşmalarla kıbrıs bağımsızlık kazanmış, iki ülke arasında 1964 yılına dek sürecek dingin bir dönem başlamıştır. bu dönem ikinci bahar olarak adlandırılmaktadır.
1960'lar kıbrıs sorununu her iki ülkenin dış politikasının merkezine yerleştirdiği yıllardır ve taraflar sıcak çatışmanın eşiğine gelmiştir.
1964'te tekrar ateşlenen toplumlar arası çatışmalar türkiye'yi müdahale etme kararı almaya itmiştir. ancak abd başkanı johnson tarafından yollanan mektup (bkz: johnson mektubu) müdahale kararını engellemiş; bu mektup türkiye'nin dış politikasında dönüm noktası olmuştur. türkiye bu noktadan itibaren kıbrıs sorununu dış politikasının odak noktası yapmasının hatasını görmüş ve çok yönlü bir politika izleme kararı almıştır. artık ulusal çıkarlar ön plana koyulmuştur.
1967'de kıbrıs'ta tekrar baş gösteren şiddet olaylarıyla türkiye müdahale etmenin eşiğine gelmiş, ancak talepler yerine getirilince müdahale durdurulmuştur. kıbrıs'ta toplumlar arası olumlu görüşmeler başlayınca iki ülke arasında nispi dinginlik dönemine girilmiştir.
1970'ler kıbrıs sorununun belirleyici olduğu ve ege denizi sorunlarının ortaya çıktığı yıllar olmuştur. 1973 yılında türkiye'nin türk petrolleri anonim ortaklığına ege kıta sahanlığında petrol aramasına izin vermesiyle iki taraf arasında tekrar gerginlikler yaşanmaya başlanmıştır. 1975'ten sonra iki ülke arasındaki temel sorun ege denizine ilişkin olmuştur.
1980'ler papanreu ve turgut özal görüşmelerinin sıcak yaşandığı, kktc'nin ilanı ile gerginliklerin devamının sürdüğü ancak gerginliklerden çok çözüm çabalarının yoğun olduğu yıllar olmuştur.
1990'lar sovyetler'in dağılmasıyla birlikte balkanlarda yaşanan istikararsızlık ve güç boşluğunun yarattığı türk-yunan rekabeti sebebiyle ikili ilişkilerde en sancılı süreç olmuştur. bu dönemde kardak krizi, s-300 füze krizi, pkk/öcalan olayları ilişkilerin düzeyini ve gerginliğin yoğunluğunu etkileyici sebeplerdir.
2000'li yıllar ise ilişkilerde yumuşamanın ve işbirliğinin hakim olduğu dönemdir.
sonuç olarak iki ülke arasında daima güvensizlik ve gerilim hakim olmuş; ilişkiler doğrusal bir seyir izlemiş, sürekli iniş çıkışlar yaşanmıştır.
kısa hatırlatma notlarıyla türk-yunan ilişkilerinin tarihsel süreci böyledir. bilahare aynı başlığa gelip yukarıda bahsi geçen yıllardaki olayları detaylarıyla anlatacağım.
devamını gör...
kadınların birbirleriyle aşkımlı konuşması
sevgilime falan asla kullanmışlığım yok ama kız arkadaşlarıma aynen böyle hitap ediyorum. seviyorum ben kadınlara iltifat etmeyi.
devamını gör...
paradoks
bazen içinden çıkamadığım durumlar karşısında başvurduğum kelimedir.
-ha tamam! bu bir paradoks. sekter et o zaman.
(bkz: aşk meşk işleri)
-ha tamam! bu bir paradoks. sekter et o zaman.
(bkz: aşk meşk işleri)
devamını gör...