gaziantep üniversitesi rektörünün kendini dekan olarak ataması
haftalık dekan programım;
pazartesi: güzel sanatlar
salı: fen fakültesi
çarşamba: edebiyat fakültesi
perşembe: mühendislik fakültesi
cuma: iktisadi ve idari bilimler fakültesi
hepsinden de birer maaş çakarım diyen multirektör.
pazartesi: güzel sanatlar
salı: fen fakültesi
çarşamba: edebiyat fakültesi
perşembe: mühendislik fakültesi
cuma: iktisadi ve idari bilimler fakültesi
hepsinden de birer maaş çakarım diyen multirektör.
devamını gör...
yazarların şu an olmak istedikleri yerler
moda sahilinde uzaktaki yakındaki bütün sevdiğim insanları toplayıp onlarla oturup sohbet etmek istiyorum şu an, hem de çok istiyorum. gecenin güzelliği ve hafif esintisiyle denize karşı biraz sohbet etmek, içimi dökmek istiyorum sadece.
devamını gör...
en saçma çocukluk yanılgıları
sokak lambalarının üzgün oldukları için boyunlarının bükük olduğunu zannetmektir.*
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının nicklerinin hikayesi
neredeyse her günün güneşli olduğu bir yerde yaşıyorum.
devamını gör...
ilkay gündoğan
çok kaliteli bir oyuncudur, türk asıllıdır ve alman milli takımını seçmiştir. yediği kaba pislemeyen ender futbolculardan biridir.
mesela mesut özil gibi gözden düştükten sonra cumhurbaşkanına yaranmak için yıllarca formasını terlettiği, dünya kupası kazandığı ülkesini, ikinci baharını yaşamak ve daha fazla para kazanmak için kötülemez.
insan olarak da kalitelidir zira, gerek duymaz böyle küçük ayak oyunlarına. e haliyle gelse kimse evin oğlu falan demez, çünkü zihniyet bozuk ülkede bir kere.
mesela mesut özil gibi gözden düştükten sonra cumhurbaşkanına yaranmak için yıllarca formasını terlettiği, dünya kupası kazandığı ülkesini, ikinci baharını yaşamak ve daha fazla para kazanmak için kötülemez.
insan olarak da kalitelidir zira, gerek duymaz böyle küçük ayak oyunlarına. e haliyle gelse kimse evin oğlu falan demez, çünkü zihniyet bozuk ülkede bir kere.
devamını gör...
salo ya da sodom'un 120 günü
hakikat esintileri taşıyan bir film. belki her şeyin hakikat esintisi dediğim husustan pay aldığından ötürü böyledir bu durum. lakin filmin insanlara anlattığı ve onlarda uyandırdığı hisler, dürtüler paha biçilemez de. açıkçası filmi izlediğim süreç boyunca güldüğüm, kahkaha attığım da oldu. fakat insan şöyle diyebilir bu duruma: "böyle bir filme nasıl gülebilir, kahkaha atabilirsin?" - "neden güldün?" - "ağlamaktan, korkmaktan başka nasıl gülebilecek bir şey buldun?"
açıkça bilmiyorum diyebilirim bu soruların cevabına. şahsım adına konuşacak olursam, bu filmde kendimde bir şey gördüm. filmin içeriğinden bahsetmiyorum elbette, bir şey öğrendim demek istiyorum kendimle ilgili. ben olanca hassaslığımı gözler önüne sererken aslında edebiyat tutkusu içinde yanıp tutuşan bir bireyin yaptıklarına benzer davranıyormuşum. yani sanırım. belki diyeceklerim gücendirici olabilir ama kendimde görmeyi umduğum derinliği bu filmde apaçık görebilme fırsatı buldum. belki film varoluşa hitap ediyordur da. ki bence öyle... yahut gülmemin hatta kahkaha atmamın sebeplerinden birisi insan denilen yaratığın özünde ne kadar da vahşi, ne kadar da acımasız olduğudur. hatırlıyorum da final sahnesinde oturduğum yerden dikelmiştim. ağzım açık bir şekilde ekrana bakıyordum. "bu da mı?" gibi bir yorumum oldu o esnada.
dünya bir trajedi mekanı. "hayatın dehşetine karşı verilebilecek tek zekice taktik ona karşı küstahça gülmektir." diyen kierkegaard'a selam veriyorum. özünde bu gogolvari davranıştır belki de yaptığım.
film korkunç muydu? evet! yani kısmen olsa da korkunçtu. pek çok insan bakmak istemeyecektir ve anında filmi kapatacaktır. konuşulanlardan bazılarını aşağıda paylaşacağım az sonra. onu da lütfen okumayın eğer rahatsız olacaksanız. fakat bir anlam bulma umuduyla okuyacak olanlarınız varsa da kendilerini hazırlasın.
film güzel miydi? fena değildi. ama güzel miydi? hayır, sanıyorum. alt metinden bazı çıkarsamalar edinebilirsiniz ve belki benim yaşadıklarımı yaşayabilirsiniz. yani özünde benim gibi bir insan -ki övünüyor gibi olmayayım, normal bir insan işte-sadece görmek istediğim hakikati, yani bilgiye karşı koyamadığım o doyumsuzluğu göz önüne alıyorum- benim gibi bir insan özünü görme şansını yakaladı. bu öz neydi? işte bunu kimsecikler cevaplandıramaz benlikleri için. sanıyorum hayattaki en zor işlerden biridir. belki sibirya'ya sürgüne gidersek fyodor mihayloviç dostoyevski gibi, anca öyle görme şerefine erişebiliriz kendimizi.
belki beni psikopat olarak nitelendirecek olacaktır filmi izledikten sonra. ki mutlaka olacaktır, böyle insanları tanıyorum. fakat onları sevgiyle kucaklıyorum. belki benim gibi bir bedbaht (çok affedersiniz) böyle bir çukura düşerekten kendi varoluşuna hakaret ediyor. "hanımlar! baylar!" diyerekten üslubumu pekiştireyim öyleyse. edebiyat yapmaya gelmediğimin pekala farkında olsam da hislerimi olanca açıklığıyla sizlere gösterebilme derdindeyim. af buyurunuz.
kısaca şunu diyebilirim sanırım, filmin sinematografisini beğenmedim. diyaloglar da pek oturaklı değildi. fakat alt metinden çok yararlandım.
son olarak bu filmi izlemenizi önerir miyim? belki film kültürünüz oturduktan sonra evet, ondan önce hayır. böylesine basit anlatılmış ve bir noktada da anlatılamamış bir gerçeği izlemenizi ilk etapta önermiyorum.
filmde dikkatimi çeken bir şey de bunca zalimliği sergilemekten geri durmayan adamların, kadınların friedrich nietzsche, charles baudelaire gibi insanlardan bahsedebilmeleri. entelektüel bir birikimlerinin olduğu izlenimi verilmiş olduğunu düşünmekteyim. aynı zamanda hakikati kendilerince keşfettiklerini. çünkü:
ağlamaktansa gülmeyi tercih ederler. şeytana uyuyoruz, günah işliyoruz ama bunda ağlanacak bir şey yok ki, gibi bir düşüncedeler. önemli olan mutlu olmak. "mutlu olun! gülün" diye bağırılır...
şimdi alıntılar.
--- alıntı ---
bölüm isimleri:
antinferno - girone delle manie - girone della merda - girone del sangue
"her şeyin aşırısı iyidir."
"yetişme çağını yaşarken, yalnızca aşkla yatıp aşkla kalkar kızlar. radyo dinleyip çaylarını içerler ve umursamazlar özgür olmanın anlamını. ve hiçbir zaman düşünmezler, burjuvazi tereddüt etmeden neden öldürür çocuklarını."
"değerli arkadaşlar birbirimizin kızlarıyla evlenerek, yazgılarımızı sonsuza dek bir kılıyoruz."
"yazgıları, zevkimize uşaklık etmekten ibaret olan güçsüz yaratıklar. dış dünyanın bahşettiği o özgürlük denen saçmalığı umarım burada bulmayı beklemiyorsunuzdur. herhangi bir yasal hakka sahip olmaktan uzaksınız. dünya üzerinde hiç kimse burada olduğunuzu bilmiyor. dünyanın ilgisinden o kadar uzaksınız ki, bu açıdan zaten ölüsünüz. işte yaşamlarınıza hükmedecek kurallar:
saat tam 6.00'da, tüm grup içinde hikaye anlatıcılarının olduğu ve bunların sırayla oturup belirlenen bir konu üzerine seri öyküler anlatacağı, adına alem odası denilen yerde toplanmak zorundadır.
arkadaşlarımız herhangi bir anında toplantıyı bölebilirler ve bunu mümkün olduğunca sık yapmayı severler. hikayelerin amacı da zaten hayal gücünü harekete geçirmektir. her çeşit müstehcenlik serbesttir. akşam yemeğinden sonra, beyler, genellikle baküs alemi olarak bilinen seks partisini yöneteceklerdir. alem gereğince salon ve diğer odalar şehvet ateşiyle tutuşmuş olacaktır. tüm katılımcılar ritüele uygun bir biçimde giyinmiş olarak koridorda hazır bulunacaklardır. takip eden süreçte, pozisyon değiştirerek, eş değiştirerek karışık halde ve ensest türde olmak üzere hayvanlar gibi çiftleşilecek, zina ve anal seks yapılacaktır. bu şekilde bunu her gün sürdüreceğiz. eğer bir erkek bir kadınla seks yaparken yakalanırsa bir uzvunu kaybedecek şekilde cezalandırılacaktır. en büyük saygısızlık olması bakımından, dini bir davranışta bulunan herhangi biri ölümle cezalandırılacaktır."
"bazıları yalnızca tutkuları onları zorladıklarında kötülük yapabilirler. bazıları daima mutsuzdur ve onların hayatlarının tamamı bir gece önce yaptıklarından ötürü her sabah yaşadıkları pişmanlıktır."
"görkemli olan ne varsa kökeni kanla yıkanmıştır. ve bununla birlikte, dostlarım, belleğim beni yanıltmıyorsa, evet, öyle. 'kan dökmeden, merhamet olmaz. kan dökmeksizin.' "
--- alıntı ---
hakikati kanla mı haykırıyor bu film yoksa? sanmıyorum. sadece kendinize bir şey katabilirsiniz belki benim gibi. ki önemli olan kendinize bir şey katmak da değil. önemli olan duyumsamaktır. varlığı ve vahşeti duyumsamak. bu da sezgiyle olacaktır elbette.
gördüklerim... hiçbir şeydi özünde. ama kendimi gördüm bir şekilde. akıl sarayımın zindanlarına gizlediğim kendimi gördüm. creepy? nope. o ben çoktan zindandan kaçmıştı belki de. benliğim ikiye bölünmüştür yahut. gülücükler.
açıkça bilmiyorum diyebilirim bu soruların cevabına. şahsım adına konuşacak olursam, bu filmde kendimde bir şey gördüm. filmin içeriğinden bahsetmiyorum elbette, bir şey öğrendim demek istiyorum kendimle ilgili. ben olanca hassaslığımı gözler önüne sererken aslında edebiyat tutkusu içinde yanıp tutuşan bir bireyin yaptıklarına benzer davranıyormuşum. yani sanırım. belki diyeceklerim gücendirici olabilir ama kendimde görmeyi umduğum derinliği bu filmde apaçık görebilme fırsatı buldum. belki film varoluşa hitap ediyordur da. ki bence öyle... yahut gülmemin hatta kahkaha atmamın sebeplerinden birisi insan denilen yaratığın özünde ne kadar da vahşi, ne kadar da acımasız olduğudur. hatırlıyorum da final sahnesinde oturduğum yerden dikelmiştim. ağzım açık bir şekilde ekrana bakıyordum. "bu da mı?" gibi bir yorumum oldu o esnada.
dünya bir trajedi mekanı. "hayatın dehşetine karşı verilebilecek tek zekice taktik ona karşı küstahça gülmektir." diyen kierkegaard'a selam veriyorum. özünde bu gogolvari davranıştır belki de yaptığım.
film korkunç muydu? evet! yani kısmen olsa da korkunçtu. pek çok insan bakmak istemeyecektir ve anında filmi kapatacaktır. konuşulanlardan bazılarını aşağıda paylaşacağım az sonra. onu da lütfen okumayın eğer rahatsız olacaksanız. fakat bir anlam bulma umuduyla okuyacak olanlarınız varsa da kendilerini hazırlasın.
film güzel miydi? fena değildi. ama güzel miydi? hayır, sanıyorum. alt metinden bazı çıkarsamalar edinebilirsiniz ve belki benim yaşadıklarımı yaşayabilirsiniz. yani özünde benim gibi bir insan -ki övünüyor gibi olmayayım, normal bir insan işte-sadece görmek istediğim hakikati, yani bilgiye karşı koyamadığım o doyumsuzluğu göz önüne alıyorum- benim gibi bir insan özünü görme şansını yakaladı. bu öz neydi? işte bunu kimsecikler cevaplandıramaz benlikleri için. sanıyorum hayattaki en zor işlerden biridir. belki sibirya'ya sürgüne gidersek fyodor mihayloviç dostoyevski gibi, anca öyle görme şerefine erişebiliriz kendimizi.
belki beni psikopat olarak nitelendirecek olacaktır filmi izledikten sonra. ki mutlaka olacaktır, böyle insanları tanıyorum. fakat onları sevgiyle kucaklıyorum. belki benim gibi bir bedbaht (çok affedersiniz) böyle bir çukura düşerekten kendi varoluşuna hakaret ediyor. "hanımlar! baylar!" diyerekten üslubumu pekiştireyim öyleyse. edebiyat yapmaya gelmediğimin pekala farkında olsam da hislerimi olanca açıklığıyla sizlere gösterebilme derdindeyim. af buyurunuz.
kısaca şunu diyebilirim sanırım, filmin sinematografisini beğenmedim. diyaloglar da pek oturaklı değildi. fakat alt metinden çok yararlandım.
son olarak bu filmi izlemenizi önerir miyim? belki film kültürünüz oturduktan sonra evet, ondan önce hayır. böylesine basit anlatılmış ve bir noktada da anlatılamamış bir gerçeği izlemenizi ilk etapta önermiyorum.
filmde dikkatimi çeken bir şey de bunca zalimliği sergilemekten geri durmayan adamların, kadınların friedrich nietzsche, charles baudelaire gibi insanlardan bahsedebilmeleri. entelektüel bir birikimlerinin olduğu izlenimi verilmiş olduğunu düşünmekteyim. aynı zamanda hakikati kendilerince keşfettiklerini. çünkü:
ağlamaktansa gülmeyi tercih ederler. şeytana uyuyoruz, günah işliyoruz ama bunda ağlanacak bir şey yok ki, gibi bir düşüncedeler. önemli olan mutlu olmak. "mutlu olun! gülün" diye bağırılır...
şimdi alıntılar.
--- alıntı ---
bölüm isimleri:
antinferno - girone delle manie - girone della merda - girone del sangue
"her şeyin aşırısı iyidir."
"yetişme çağını yaşarken, yalnızca aşkla yatıp aşkla kalkar kızlar. radyo dinleyip çaylarını içerler ve umursamazlar özgür olmanın anlamını. ve hiçbir zaman düşünmezler, burjuvazi tereddüt etmeden neden öldürür çocuklarını."
"değerli arkadaşlar birbirimizin kızlarıyla evlenerek, yazgılarımızı sonsuza dek bir kılıyoruz."
"yazgıları, zevkimize uşaklık etmekten ibaret olan güçsüz yaratıklar. dış dünyanın bahşettiği o özgürlük denen saçmalığı umarım burada bulmayı beklemiyorsunuzdur. herhangi bir yasal hakka sahip olmaktan uzaksınız. dünya üzerinde hiç kimse burada olduğunuzu bilmiyor. dünyanın ilgisinden o kadar uzaksınız ki, bu açıdan zaten ölüsünüz. işte yaşamlarınıza hükmedecek kurallar:
saat tam 6.00'da, tüm grup içinde hikaye anlatıcılarının olduğu ve bunların sırayla oturup belirlenen bir konu üzerine seri öyküler anlatacağı, adına alem odası denilen yerde toplanmak zorundadır.
arkadaşlarımız herhangi bir anında toplantıyı bölebilirler ve bunu mümkün olduğunca sık yapmayı severler. hikayelerin amacı da zaten hayal gücünü harekete geçirmektir. her çeşit müstehcenlik serbesttir. akşam yemeğinden sonra, beyler, genellikle baküs alemi olarak bilinen seks partisini yöneteceklerdir. alem gereğince salon ve diğer odalar şehvet ateşiyle tutuşmuş olacaktır. tüm katılımcılar ritüele uygun bir biçimde giyinmiş olarak koridorda hazır bulunacaklardır. takip eden süreçte, pozisyon değiştirerek, eş değiştirerek karışık halde ve ensest türde olmak üzere hayvanlar gibi çiftleşilecek, zina ve anal seks yapılacaktır. bu şekilde bunu her gün sürdüreceğiz. eğer bir erkek bir kadınla seks yaparken yakalanırsa bir uzvunu kaybedecek şekilde cezalandırılacaktır. en büyük saygısızlık olması bakımından, dini bir davranışta bulunan herhangi biri ölümle cezalandırılacaktır."
"bazıları yalnızca tutkuları onları zorladıklarında kötülük yapabilirler. bazıları daima mutsuzdur ve onların hayatlarının tamamı bir gece önce yaptıklarından ötürü her sabah yaşadıkları pişmanlıktır."
"görkemli olan ne varsa kökeni kanla yıkanmıştır. ve bununla birlikte, dostlarım, belleğim beni yanıltmıyorsa, evet, öyle. 'kan dökmeden, merhamet olmaz. kan dökmeksizin.' "
--- alıntı ---
hakikati kanla mı haykırıyor bu film yoksa? sanmıyorum. sadece kendinize bir şey katabilirsiniz belki benim gibi. ki önemli olan kendinize bir şey katmak da değil. önemli olan duyumsamaktır. varlığı ve vahşeti duyumsamak. bu da sezgiyle olacaktır elbette.
gördüklerim... hiçbir şeydi özünde. ama kendimi gördüm bir şekilde. akıl sarayımın zindanlarına gizlediğim kendimi gördüm. creepy? nope. o ben çoktan zindandan kaçmıştı belki de. benliğim ikiye bölünmüştür yahut. gülücükler.
devamını gör...
obsesif kompulsif bozukluk
masumlar apartmanı dizisinin odak noktasını oluşturan, merkezine aldığı ruhsal rahatsızlık. kısaca okb. bu rahatsızlığı bilenler bilir ama konuya fransız olanlar için çok fazla hijyenik takıntı, aşırı temiz olma hastalığı demek. yani aynı yere 30 defa domestos döküp temizlese bile içinin hala rahat edememesi bozukluğu da diyebiliriz. şahsen bu aşırı hijyen olayına pek akıl sır erdiremeyen biri olarak bu okb işini uzaktan seyretmişimdir.
devamını gör...
korkuyu beklerken
oğuz atay'ın ilk kez 1975 yılında basılan öykü kitabıdır.
2020 yılında 56. baskısını yapmış kitap. oğuz atay'ı okumaya başlamak için ilk tercih bu kitap olmalı bence.
bu kitaptaki kısa öykülerle oğuz atay'ın diline aşinalık kazanan okur, tutunamayanlar'ı koltuk altında taşımak yerine en derininde hissetmeyi öğrenecektir diye düşünüyorum.
benim en sevdiğim öykü demiryolu hikayecileri oldu.
son söz korkuyu beklerken öyküsünden gelsin o halde;
yalnız kalmaktan korktukça, yalnızlığım artıyor.
2020 yılında 56. baskısını yapmış kitap. oğuz atay'ı okumaya başlamak için ilk tercih bu kitap olmalı bence.
bu kitaptaki kısa öykülerle oğuz atay'ın diline aşinalık kazanan okur, tutunamayanlar'ı koltuk altında taşımak yerine en derininde hissetmeyi öğrenecektir diye düşünüyorum.
benim en sevdiğim öykü demiryolu hikayecileri oldu.
son söz korkuyu beklerken öyküsünden gelsin o halde;
yalnız kalmaktan korktukça, yalnızlığım artıyor.
devamını gör...
sözlük radyosu kaçak yayınları
acıktım yaa zalımlar! yarının menüsü belli oldu: nohutlu dürüm. iyi yayınlar, iyi geceler. *
devamını gör...
10 ocak 2021 an itibarıyla 3708 çaylak olması
totalde 1814 yazar ve 3708 çaylak olduğunu bildiren başlıktır. yazar sayısının yaklaşık 2 katı kadar çaylak var. bu da demek oluyor ki bugün ben işsizim.
devamını gör...
tanrı
tanrının varlığı ya da yokluğu benim en çok merak ettiğim şeydir. hatta hayatımdaki en önemli sorudur. yaşayacağımız hayat kaç sene ki? yetmiş, seksen, yüz sene olsa ne olur? öleceğimiz, toprağa karışacağımız kesindir.
öldükten sonra yaşam var mı? ya da hepten yok mu olacağız?
yaşamak, var olmak en temel güdümüz. yok olmayı kim ister ki? bu durumda ölümden sonra yaşamaya başka formda da olsa devam edip etmeyeceğim merakını hiç bir dürtü bastıramaz.
bu merakı giderecek kesin bilgi tabi ki kimsede yok. evet tanrıya işte bu noktada inanmak istiyorum. inanç meselesi. tanrıya isteyen inanır isteyen inanmaz derler. iş okadar basit değil. bir şeye inanman için kıymetli delil lazım. istemekle olmuyor.
dinin kanaat önderleri, tanrının yollamış olduğu mesajı dünyevi çıkarları uğruna eklemelerle, saptırmalarla yozlaştırmış olsa da, nakledilmiş bu uydurma öğretileri ana akım topluluklar sorgulamadan kabul etmiş olsa da bu beni ilgilendirmez. beni bir kalıba sokamaz.
tüm ön kabüllerden arınıp, tanrının varlığını ve indirdiği kitabı kendimce biriktirdiğim deliller ile kabul ediyor, inanıyorum.
karşısına çıktığım zaman ona diyeceğim şey şu, kitabını okudum bana verdiğin şuur ile doğru bulduğum yöne gittim.
öldükten sonra yaşam var mı? ya da hepten yok mu olacağız?
yaşamak, var olmak en temel güdümüz. yok olmayı kim ister ki? bu durumda ölümden sonra yaşamaya başka formda da olsa devam edip etmeyeceğim merakını hiç bir dürtü bastıramaz.
bu merakı giderecek kesin bilgi tabi ki kimsede yok. evet tanrıya işte bu noktada inanmak istiyorum. inanç meselesi. tanrıya isteyen inanır isteyen inanmaz derler. iş okadar basit değil. bir şeye inanman için kıymetli delil lazım. istemekle olmuyor.
dinin kanaat önderleri, tanrının yollamış olduğu mesajı dünyevi çıkarları uğruna eklemelerle, saptırmalarla yozlaştırmış olsa da, nakledilmiş bu uydurma öğretileri ana akım topluluklar sorgulamadan kabul etmiş olsa da bu beni ilgilendirmez. beni bir kalıba sokamaz.
tüm ön kabüllerden arınıp, tanrının varlığını ve indirdiği kitabı kendimce biriktirdiğim deliller ile kabul ediyor, inanıyorum.
karşısına çıktığım zaman ona diyeceğim şey şu, kitabını okudum bana verdiğin şuur ile doğru bulduğum yöne gittim.
devamını gör...
zartoşt
ağır kürt faşisti, ''yuvarlak'' tanımlarla pkk'cılık oynayan kertenkele.
devamını gör...
hayatınızın rengi
mavi ve yeşil.
devamını gör...
geceye bir arabesk şarkı bırak
*
devamını gör...
ülke ekonomisinin temmuz'da sıçrama yapacak olması
dikkat et de sana sıçramasınlar dediğim beyandır. adamın kıçında boz ayı bağırıyor adam hala umut tacirliği peşinde!
devamını gör...
yoldaş benjamin franklin'in sözlüğü bırakması
(bkz: ne belli)
devamını gör...
popüler olan ancak sevmediğiniz şeyler
en çok satılan dönemlerinde bile (bkz: converse) ayakkabılar. bir türlü sevemedim, hiç giymedim..
devamını gör...
naruto uzumaki
en güçlü anime karakteri.
bunu izlediklerimi hesaba katarak söylüyorum. hayır, sandığınızdan daha çok seri izledim ve belki de er meydanında hiç şansının olmadığı karakterleri de biliyorum. ama buna rağmen en güçlü sıfatını ona atfediyorum. çünkü hikayesini ne doğuştan zengin light, ne saitama, ne de goku taşıyamaz.
eğer doğduğunuzda aileniz ve tanıdığınız hiç kimse yoksa ve var olduğunuz dünyada yok sayılan, hor görülen biriyseniz sizin hikayeniz başlamadan biter. eğer tek bir kişi dahi, size elini uzatmıyorsa, hayattan sonsuza dek koparsınız. eğer bunları henüz çocukken yaşıyorsanız cehennemdesiniz demektir. çünkü bunların sebeplerini anlamanız da imkansızdır. sizi bu karanlıktan çıkaracak tek şey önünüze konulan ve sarılmamız gereken bir hedeftir. mesela, ailenizi katleden abinizi öldürmek gibi. ama eğer bir hedefiniz, amacınız, dersiniz de yoksa, bu dünya artık sizin için yaşanmaz olur. daha da fazla dışlanırsınız, düşersiniz ve... ve sonunda herşey biter...
ama naruto,
ayağa kalkar...
gülümser...
meydan okur...

ve belki de çocuk haliyle çevresinden en çok duyduğu hayali, hedefi yapar...
hokage olmak... olur da.
çiçeği küçümseyen, tanrı’yı da küçümser.
-alexandre dumas
işte, naruto bu yüzden en güçlüdür.
bunu izlediklerimi hesaba katarak söylüyorum. hayır, sandığınızdan daha çok seri izledim ve belki de er meydanında hiç şansının olmadığı karakterleri de biliyorum. ama buna rağmen en güçlü sıfatını ona atfediyorum. çünkü hikayesini ne doğuştan zengin light, ne saitama, ne de goku taşıyamaz.
eğer doğduğunuzda aileniz ve tanıdığınız hiç kimse yoksa ve var olduğunuz dünyada yok sayılan, hor görülen biriyseniz sizin hikayeniz başlamadan biter. eğer tek bir kişi dahi, size elini uzatmıyorsa, hayattan sonsuza dek koparsınız. eğer bunları henüz çocukken yaşıyorsanız cehennemdesiniz demektir. çünkü bunların sebeplerini anlamanız da imkansızdır. sizi bu karanlıktan çıkaracak tek şey önünüze konulan ve sarılmamız gereken bir hedeftir. mesela, ailenizi katleden abinizi öldürmek gibi. ama eğer bir hedefiniz, amacınız, dersiniz de yoksa, bu dünya artık sizin için yaşanmaz olur. daha da fazla dışlanırsınız, düşersiniz ve... ve sonunda herşey biter...
ama naruto,
ayağa kalkar...
gülümser...
meydan okur...

ve belki de çocuk haliyle çevresinden en çok duyduğu hayali, hedefi yapar...
hokage olmak... olur da.
çiçeği küçümseyen, tanrı’yı da küçümser.
-alexandre dumas
işte, naruto bu yüzden en güçlüdür.
devamını gör...
depresyonda olan kişiye çık bi hava al iyi gelir demek
depresyondaki kişi ilaç kullanıyorsa ve azcıkta agresyon yaptıysa ;tam o sırada karşıdakinin ilacını aldın mı bakayım sen diye sormasından daha yeğdir.
devamını gör...
normal sözlük'ün siyasi çizgisini bilmeyen yazar
pek teessüf ettiğim yazardır.
o kadar da yazdık:
" "kafa sözlük, türkiye’de avrasyacı gençlerin yetişmesine hizmet etmek amacı ile kurulmuş olup kgb’den düzenli olarak fon almaktadır."
gizli gizli de değil aleni yapıyoruz.
o kadar da yazdık:
" "kafa sözlük, türkiye’de avrasyacı gençlerin yetişmesine hizmet etmek amacı ile kurulmuş olup kgb’den düzenli olarak fon almaktadır."
gizli gizli de değil aleni yapıyoruz.
devamını gör...