zaman tüneli

yemek çoğu zaman günlük bir alışkanlık, sadece karnımızı doyurduğumuz bir eylem gibi görünür. ama biraz daha yakından baktığımızda, her tabakta sadece malzeme değil, düşünce, kültür ve bilinçli tercihler olduğunu fark ederiz. gastronomi işte tam da bu yüzden sıradan bir etkinlik değil; bilim, sanat ve felsefenin birleşiminde duran çok katmanlı bir alan.

bir yemeği hazırlamak, aslında küçük bir laboratuvar deneyine benzer. ısı, zaman ve malzeme oranı, belirli kimyasal reaksiyonları tetikler. örneğin, ekmeğin kabuğundaki kızarmış tabaka ya da etin dış kısmında oluşan kahverengilik, sadece lezzet değil, bilimsel süreçlerin bir sonucudur. bu anlamda gastronomi, doğrudan kimya ve fizik bilgisiyle ilişkilidir. ama mesele yalnızca bu kadar teknik değildir.

bir yemeğin bizde uyandırdığı his, onunla kurduğumuz duygusal ve zihinsel bağla ilgilidir. bazı tatlar bizi çocukluğumuza, anneannemizin mutfağına ya da özel bir ana götürür. bu yüzden tat almak, yalnızca dilimizdeki hücrelerle değil, hafızamızla ve duygularımızla da ilgilidir. yemek, belleği uyandıran, zamanı büken ve geçmişi bugüne taşıyan bir araç haline gelir.

yemeğin toplumsal yönü de çok güçlüdür. ne yediğimiz, nasıl ürettiğimiz ve kiminle paylaştığımız; değerlerimizi, kültürümüzü ve dünyaya bakış açımızı yansıtır. bu yüzden gastronomi aynı zamanda etik bir alandır. gıda israfı, sürdürülebilir üretim, hayvansal ürünlerin kaynak kullanımı gibi konular, yemekle ilgili kararlarımızı sadece damak tadı değil, vicdan üzerinden de şekillendirir.

gastronomi aynı zamanda bir estetik deneyimdir. yemeğin görüntüsü, sunumu, renklerin uyumu, tabaktaki düzen... tüm bunlar görsel algımıza hitap eder. bazen bir şefin hazırladığı tabak, bir ressamın tuvali kadar etkileyici olabilir. çünkü yemek, yalnızca yenilecek bir nesne değil; bazen duygusal, bazen sanatsal bir ifade biçimidir.

ama belki de gastronominin en çarpıcı boyutu, onun insan doğasıyla olan derin ilişkisidir. açlık, insanın en temel içgüdüsüdür. ama biz insanlar, bu içgüdüyü sadece bastırmakla yetinmeyiz; onu biçimlendirir, anlam katar, bir kültür yaratırız. pişirmek, düzenlemek, paylaşmak… bunların hepsi insanın doğayla kurduğu yaratıcı ve düşünsel ilişkinin parçalarıdır.
devamını gör...

2000 yapımı korku/gizem türündeki filmin yönetmenliğini ise james wong yapmıştır.

bir zamanlar bu seriyi deli gibi izlerdim, fikri beğenmiştim kendimce ve korku türü için halen güzel bir fikir diye düşünsem de artık izlediğimi söyleyemem. korku temalı filmlerden mümkün olduğunca uzak duruyorum çünkü bir amaç görmüyorum filmde. yani bana verebileceği tek şey korku o da bazen çok komik oluyor tabii onun komik oluşu biraz eziyet içerdiği için sevmiyorum ve uzak duruyorum.

filmin başında bir kaza olacağını gören bir kızın gözünden izliyoruz filmi. kız bir kaza yaşandığını görüyor ve bir anda olayların aslında olmadan gördüğünü fark edince hemen arkadaşlarını olacak olan kazadan uzaklaştırır. tabii kendini insanlara birazdan kaza olacak diye inandırmak bir yana kaza gerçekleştikten sonra insanlar tek tek ölmeye başlayınca ölüm sırası olduğunu anlatmak başka bir yana. her seferinde illa öyle şey mi olur diyerek ölüyor ve herkese örnek oluyor. daha sonra içlerinden bazıları tamam ne diyorsan yapalım dese bile yine bir yerden sonra sıkılıp zinciri koparabiliyorlar. kız bu ölümlerin sıralı olduğunu anladıktan sonra sırası geleni korumak gerektiğini anlar ama her seferinde de başarısız olur. sıranın sonunda da kendisi olduğu için elinden geleni fazlasıyla yapıyor ama işi çok zor tabii.

filmde belli yerlerde yok artık bu kadarda olmaz diyor insan. özellikle bir kablo sahnesi var ki kablo resmen kovalıyor sanki bilinç sahibi. filmin temelinde domino etkisi gördüğüm için bu bana biraz abartı gelmişti.
seri olarak güzel film ama tabii çok eskidiği için belli yerlerde hatta filmin genelinde sıkılabilirsiniz. iyi seyirler yine de.
devamını gör...

allah günah yazmasın da the smiths’in big mouth’unu placebo’dan dinlemeyi seviyorum.
devamını gör...

abd'nin ramazan bayramı için toplanmış yemen köylülerinin üstüne bomba atıp 107 kişiyi, afganistan'da düğün için toplanmış insanların üstüne füzeyle saldırıp 198 kişiyi, iran'a ait yolcu uçağını düşürüp 290 sivil yolcuyu öldürmesi... bu cinayetler terörizm olarak değerlendirilemez.
neden? çünkü abd beyaz şapka giymektedir.
ancak bir yemenli bir pazar ayini sırasında abd'de bir evangelist kilisesine girip kendisini patlatarak 110 hıristiyanı öldürürse bu lanetlenmesi gereken bir terör eylemidir.
ya da bir amerikan iç hatlar seferi yapan bir yolcu uçağı bir manpadle vurulup düşürülürse teröristlerin yakılarak öldürülmesini gerektiren bir terör eylemidir.
neden? çünkü beyaz amerikalıların kanı kırmızı akar.
devamını gör...



şüphesiz ki merak edip dinleyenler en şanslı olanlardır.
devamını gör...

"istemem..
aşkın kızılca kıyamet rengiyle sevilmeyi..
bana denizin mavisi, bulutların rengiyle gel.
sarıldığımda huzuru, kokladığımda toprak kokusunu hissedeyim.
bana yüreğinle gel...! "

bedirhan almas

herkesi ait olduğu yere koyduğunda
ne de güzel şey şu yaşamak..
yorma kalbini, tükenme..
sev..
en çok kendini,
sonra sevginin kıymetini bilenleri..!

günaydın dostlar....
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sevgililerden biri göstere göstere yaşıyorsa sözlükte eski manitası vardır iyi şekilde ayrılmamıştır ( acısı vardır özetle) ondan intikam almaya çalışıyordur. genelde bu kişi kadındır. yani platformda manitası olduğunu ve onunla çok mutlu olduğunu belli etmeye çalışan kişi kadın olur genelde . kadınlar hava atmayı çok sever.

sevgililerden biri bunu yaptığında , sevgilisine ihanet etmiş olur çünkü eski sevgilisindedir aklı hala. ilişkinin gerçek seven tarafının vaktini sevgisini boşa almış olur. son derece rezil bir davranıştır.

sevgililerden her ikisi de göstere göstere yaşıyorsa her ikisinin de acısı vardır ki bu davranış ilkinden daha rezil davranıştır. ilişkinin her iki tarafı da eski sevgililerini unutamamış, onlara nazire yaparcasına ilişkiyi ilerletirken exlerinin merkezinde dönerekten yaşarlar ilişkilerini. her ikisi de ahmaktır. birbirlerinin vaktini boşa alırlar ve dışarıdan bu durumu farkedenler tarafından acınırlar.
devamını gör...

belki 1000 defa söylemişimdir ama dinlemedi. her yerde, masanda, atölyende, pc başında hep su olsun, hep gözünün önünde olsun, susamasan da iç ama hazır su olacak, mümkünse erikli, nestle...
koliyle alıyorum ben 1,5 lt lik ve muhakkak 1 tanesini bitiriyorum, yazın 2-3... ayrıca peynir ve haşlanmış yımırta arttırmış taşı...kalsiyum... düş böbreğimden taş oğlu taş...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

tam olarak ne gösteriyorlar? ona göre bakalim.
devamını gör...

telefonla aldığı "yengeye vurmuşlar abi" haberinden sonra gergin anlar yaşanmasına neden olur. bir berberin yüzü düştüğü an, müsade ister kaçarım ben. 2-3 kez eli titremeye başlayan gözü dönmüş berber görmüştüm.
ps: vuran ben değildim bu arada. başkaları harman etmiş yengemi.
devamını gör...

görmek istemeyen görmez. gereksiz başlık.
devamını gör...

en bir sıkıldığım halim.

aslında çok iyiyim bomba gibiyim yani içimde kelebekler uçuşuyor hissediyorum.

hayır burada ama demek istemiyorum. bir şey var ya bir şey ama neeeeee gidip birilerinin kafasını koparmak istiyorum. bakmaya korkuyorum o şeyin olduğu yere. geçen sene bu zamanlar bok gibi yerlerde sürünüyordum. bitmiş tükenmiştim. ah canım ben. merak etme iyiyiz. artık biraz da kendime ben sarılayım. ne yapayım.

neyssee.

yoluma yoldaş olan şarkı. güzeliz beee.
devamını gör...

vay be şu filme bakınca içerde dizisini daha iyi anlıyorum. her ne kadar çok benzemese de.

2006 yapımı suç/gerilim türündeki filmin yönetmenliğini ise martin scorsese yapmıştır.

martin scorsese filmlerine ayrıca bir göz atmam gerekebilir. gerçi çoğunluğunu kesin izlemişimdir ama böyle gözden kaçanlar kenarda köşede kendince duranları yakalarım diye düşünüyorum.

leonardo dicaprio gençliğini izlemek ayrıca keyif verdi onu da söylemek lazım. bir de gençliği bir kaç yıl önce kaybettiğimiz amca oğluna da benziyor. izlerken onu da anmış oldum, yerin güzeldir diye düşünüyorum her şeye rağmen.

film iki hikaye üzerinden ilerliyor, iki genç polisin nasıl polisliğe başladığı ve bu yollarda yaşadığı sıkıntılardan sonra birinin çetenin içine girmesi gerekirken diğerinin ise çetenin içinden gelip polislerin içinde olması gerekiyor. ikisi de tarafından çok uzak tehlikenin merkezinde bildiği doğrular için savaş veriyor. tabii film ilerledikçe ikisinin hayatı daha fazla tehlikeye giriyor. hatta filmin belli yerlerinde tam yakalanacak dediğimiz anda bir şey olup o yakalanma gerçekleşmiyor. tabii yakalanmasını beklemek biraz fazla olur çünkü filmin temeli bu. bu izlediğimiz iki karakter aslında acemi olanlar ya da çok içinde olduğumuz için öyle gözüküyorlar. filmin sonunda herkes kafasına kurşunu yemeye başladığında ben herkesi öldürdüm diye düşünen arkadaş da kafasına kurşunu yiyor tabii. herkes hain anlayacağınız bu filmde ve olan arada işi için canını gerçekten ortaya koyanlara oluyor.

film başlarken kim iyi kim kötü bize çok net göstermesine rağmen iyinin kafasına öyle bir kurşun sıkıyor ki yönetmen film orada kopuyor artık. bir filmde olmaması gereken oluyor çünkü ve ondan sonra herkes kafasına kurşun yemeye başlıyor zaten.

bize uyarlandığı şekli yine kendimizce bir şeyler yapmışız gibi olsa da başarılı diyebilirim. en azından uzatılmadı sakız gibi.
güzel film. her ne kadar sonu beklediğimin çok ötesinde olsa da güzel. kötü anlamda beklediğimden öte tabii. çünkü en olmayacak olan oldu. neyse iyi seyirler.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

günaydınnn. diyecek bir şeyim yok ya… sadece sevgili pictorem’e “bakın bizim bahçede de çiçekler açmış” demeye geldim:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bunları bu sabah sizi düşünerek çektim şakasız… kırmızı gül sevmem, beyaz gül fav
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir hayal, bir karabasandır.
bu karabasan yüzünden on binlerce anadolu çocuğu, üstlerinde yazlık kıyafetler, zemheride, kara kışta, rus birliklerinin üstüne sürülmüş, tek mermi atamadan 80bini donarak ölmüştür. turan hayaliyle yanıp tutuşan paşa da bu sırada istanbul'da karısının sıcak koynunda, memelerinin arasında yatıyordu.
bir kere olunca trajedidir. ikincisi budalalıktır.
devamını gör...

gayet iyiyim nedenini de bal gibi biliyorum. *
devamını gör...

dışardan baksan iyisin, hoşsun.. iki güler, iki zırvalar yaşarsın bu hayatı ama sorsa biri ciddi ciddi nasılsın? diye ben bir durur düşünürüm açıkcası. tam anlatamıyorum da derdimi işte o vakit dilini bilmediğim bir ülkede yemek almaya çalışan bir turist gibiyim. açsın bir şeylere -zaten insan doymaz o ayrı konu- ne istediğini de bilmiyorsun maksat karnın doysun, bir şeyleri işaret eder durursun. ben çok sıkıldım bu durumdan. yediklerimde tatsız, tuzsuz belki anlık doyurucu şeyler. ben andan da sıkıldım. bela mı arıyoruz, haklı mıyız aradıklarımızda asla çözemedim orayı. iyi miyim, değil miyim bilmiyorum. bilmemek tuhaf bir girdap.
devamını gör...

kendisinin fetih işleriyle uğraşmamasının birçok nedeni vardır. babası fatih zamanında devletin sürekli savaş halinde olması devlet adamlarını epeyce yormuştur. devlet adamları fethedilen istanbul'da oturup devlet bürokrasisini inşa etmeyi hedeflemişlerdir. beyazıt zamanında bunu başarmışlardır.
fatih zamanında vakıf arazileri tımar arazisine dönüştürülmüştü. halbuki islam hukukunda vakıf arazilerine dokunulmazdı. fakat fatih sultan mehmet'e asker lazımdı ve çünkü o kendisini asker olarak görüyordu. şehzade cem de babasının fetih politikasını devam ettirmek istiyordu. bu durumdan rahatsız olan vakıf arazi sahipleri, 2. beyazıt'ı desteklediler. 2. beyazıt tahta geçtiğinde tımara çevrilen arazileri vakıf sahiplerine iade etmiştir.
şehzade cem'in memluk, rodos ve papalığa sığınması ise fetih politikasını artık durdurur. yıllar geçer şehzade cem ölür ve yeniçeriler sefer ister. 2. beyazıt da istemeye istemeye sefere çıkar. moro, kodon ve besarabya bölgesindeki kili ve akkerman kaleleri alınır.
sonrasında kendi oğlu tarafından tahttan indirilir.
devamını gör...

"bırakıp giden beni bir kenara, bir uzağı, ya da bir boşluğu bırakır gibi
ve ben ki hazırımdır bir süre unutulmaya
ama hep sorulur gibidir benden: ben şimdi ne yapsam acaba."
*

bu soruyla geçen sancılı gece; ben şimdi ne yapsam acaba? ben şimdi ne yapsam acaba?
neyse ki sabah oldu, elma çiçeğe durmuştu... günaydın sözlük, günaydın...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
daha fazla yükle

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim