zaman tüneli
mütevazılıkta herkese ama herkese tur bindirmek
devamını gör...
mütevazılıkta herkese ama herkese tur bindirmek
ben de iddialıyım, tura katılırım. nereye gidiyoruz?
devamını gör...
üstteki yazara bir söz bırak
dot dost diye nietzsche nietzsche sine sarılma..
devamını gör...
üstteki yazara bir söz bırak
ilim ilim bilmektir ilim kendini bilmektir sen kendini bilmezsen ya nietzsche okumaktır
devamını gör...
mütevazılıkta herkese ama herkese tur bindirmek
açtığım mütevazılık dersi vermek ve mütevazılığın kitabını yazmak başlıkları bana yetmedi, mütevazılıkta bir dünya markası olduğumu daha daha vurgulamalıyım dedim demin içimden... aslında mütevazılıkta bir dünya markası olmak başlığını da açmalıyım bir zaman. tüm dünya benim uzak ara dünyadaki en mütevazı insan olduğumu öğrenmeli!!! öğreneceksinizzzz, kabul edeceksinizzzz!!!
not: umarım böyle ironik/parodik başlıklarımı ciddiye alan çıkmaz şu anda. daha önce başıma gelmedi değil. *
not: umarım böyle ironik/parodik başlıklarımı ciddiye alan çıkmaz şu anda. daha önce başıma gelmedi değil. *
devamını gör...
bir üstteki yazar hakkında düşünülenler
şu an uyumadığını düşünüyorum. emekçi kardeşim.
devamını gör...
zeka vs güzellik
morötesi ve kızılötesi renkleri göremeyenler için bile dünya binbir renkle dolu bir cennettir.
yani demem o ki gerizekalıysanız, zekayı zaten algılayamadığınız için görünen güzelliği tercih edersiniz. rgb skalasına yalnızca insan gibi aşağı bir varlık dünyaları indirger, daha nice muazzam renklerini bilmeden evrenin..
aptallar yaa.*
mal.
yani demem o ki gerizekalıysanız, zekayı zaten algılayamadığınız için görünen güzelliği tercih edersiniz. rgb skalasına yalnızca insan gibi aşağı bir varlık dünyaları indirger, daha nice muazzam renklerini bilmeden evrenin..
aptallar yaa.*
mal.
devamını gör...
kibirsiz öz güven
.
devamını gör...
mülteci sorunu
japonya'ya göç eden kürtler ve türkler son yıllarda büyük sorunlara sebep oluyorlar, hem de sayıları çok az olmasına rağmen.
japon meclis üyesi umemura, müslümanların mezarlık talebine ilişkin:
müslümanlar japonya'da ömürlerini tamamlayacaklarsa, yakma işlemine razı olmaları ya da kendi imkanlarıyla uluslararası ceset nakli düzenlemeleri gerek.
kaynak
donald trump: neredeyse hiç hükümeti, ordusu olmayan ve tek yaptıkları birbirlerini öldürmek olan somali gibi ülkelerde yaşayanlar, daha sonra ülkemize gelip bize ülkemizi nasıl yöneteceğimizi söylüyorlar. onları istemiyoruz.
video
bu sorunun nasıl çözülebileceğine dair bir örnek: gazze şeridinde, hamas kontrolünde olmayan refah kentinde, yeraltı tünellerinde en son kalan yaklaşık 200 hamas militanına teslim olma çağrısı yapıldı ancak reddedildi. bunun üzerine tüneller patlayıcılarla yok edildi. içinden çin malı olan çok sayıda silah da çıktı.
bazen tatlı dil yılanı deliğinden çıkartmaz. c4 kullanmak gerekebilir.
japon meclis üyesi umemura, müslümanların mezarlık talebine ilişkin:
müslümanlar japonya'da ömürlerini tamamlayacaklarsa, yakma işlemine razı olmaları ya da kendi imkanlarıyla uluslararası ceset nakli düzenlemeleri gerek.
kaynak
donald trump: neredeyse hiç hükümeti, ordusu olmayan ve tek yaptıkları birbirlerini öldürmek olan somali gibi ülkelerde yaşayanlar, daha sonra ülkemize gelip bize ülkemizi nasıl yöneteceğimizi söylüyorlar. onları istemiyoruz.
video
bu sorunun nasıl çözülebileceğine dair bir örnek: gazze şeridinde, hamas kontrolünde olmayan refah kentinde, yeraltı tünellerinde en son kalan yaklaşık 200 hamas militanına teslim olma çağrısı yapıldı ancak reddedildi. bunun üzerine tüneller patlayıcılarla yok edildi. içinden çin malı olan çok sayıda silah da çıktı.
bazen tatlı dil yılanı deliğinden çıkartmaz. c4 kullanmak gerekebilir.
devamını gör...
burada paylaşılan şeyin ekşi'de yer aldığını görmek
belirli durumlarda beni biraz kıl eder. her zaman değil yani.
mesela gültekin gönülaçar başlığını geçen sene sonlarında açmıştım ve orada sanatçının maraş'tan bir haber geldi türküsü performansının muhteşemliğinden dem vurmuştum. türkünün başlığını da geçenlerde açtım.
google'a gültekin gönülaçar yazayım da bir aratayım dedim demin, işte kaç yaşındaymış, nereliymiş falan diye öğrenirim diye. kendisini çıktığı zamandan (ki çıkalı çoook zaman oldu) tanırım ama böyle bilgilerim yok kendisiyle ilgili; işte ses sanatçılığı dışında kendisini tanımıyorum yani.
işte google aramamda tepelerde ekşi'nin başlığı çıktı normal olarak ve orada ben sanatçının başlığını açıp maraş'tan bir haber geldi performansına dikkat çekmeden 2 ay önce falan birinin bir entry girip gene bu performansını benden önce övdüğünü gördüm. yani anlayacağınız, benim bundan yeni haberim oldu. başkası da oradan görüp bundan bahsettiğimi sanabilir diye biraz gıcık oldum. haha.
belki de bu komplekslerimden arınmalıyım. kim ne düşünürse düşünsün. *
biraz takılıyorum tabii. böyle şeyleri o kadar da önemsemem yani, ama biraz kıl ediyor işte beni ister istemez. haha.
mesela gültekin gönülaçar başlığını geçen sene sonlarında açmıştım ve orada sanatçının maraş'tan bir haber geldi türküsü performansının muhteşemliğinden dem vurmuştum. türkünün başlığını da geçenlerde açtım.
google'a gültekin gönülaçar yazayım da bir aratayım dedim demin, işte kaç yaşındaymış, nereliymiş falan diye öğrenirim diye. kendisini çıktığı zamandan (ki çıkalı çoook zaman oldu) tanırım ama böyle bilgilerim yok kendisiyle ilgili; işte ses sanatçılığı dışında kendisini tanımıyorum yani.
işte google aramamda tepelerde ekşi'nin başlığı çıktı normal olarak ve orada ben sanatçının başlığını açıp maraş'tan bir haber geldi performansına dikkat çekmeden 2 ay önce falan birinin bir entry girip gene bu performansını benden önce övdüğünü gördüm. yani anlayacağınız, benim bundan yeni haberim oldu. başkası da oradan görüp bundan bahsettiğimi sanabilir diye biraz gıcık oldum. haha.
belki de bu komplekslerimden arınmalıyım. kim ne düşünürse düşünsün. *
biraz takılıyorum tabii. böyle şeyleri o kadar da önemsemem yani, ama biraz kıl ediyor işte beni ister istemez. haha.
devamını gör...
yasin kol
fenerasyon başkanının hakem versiyonu.. muhtemelen maça sonucu cebinde çıkıyor. cebindeki sonuca ulaşılana kadar da maç ya uzatılıp bitirilmiyor veya erken bitiyor.. yani birilerinin futboldaki 'kol'u, buna rağmen hacıosman efendiden başka seveni de yok..
devamını gör...
sözlük yazarlarının kahveleri
kocatepede günde 1 tane filtre bedavaymış. bayılırım filtre kahveye. şimdilik.
devamını gör...
unutulmayan üniversite anısı
bahar şenlikleri zamanı, bir çocuğu arkadaşları havuza attı. ben sadece oradan geçiyordum, en unutulmaz anım bu.
devamını gör...
yeni evleneceklere tavsiyeler
kendi şarj cihazınız yoksa evlenmeyin, benimki bana lazım. özenli kullanıyorum ben allah allah.
devamını gör...
unutulmayan üniversite anısı
iyisiyle kötüsüyle bir sürü anı var ama ben üniversiteye başladığım ilk zamanlardan birini anlatacağım.
üniversiteye yeni başlamışım ve en yapmamam gereken şeyi yapıp, daha bir aydır tanıdığım ve ‘hepimiz karadenizliyiz ya hu, kan kana ihanet etmez’ gibi saçma bir mantıkla üç kız eve çıkmışız. memleketler de samsun, ordu, rize… yani muazzam bir kaos.
dönem yeni başlamış sayılırdı, daha 1–2 ay olmuştu. üç kız da aynı bölümde, hatta aynı sınıftaydık. bir gün rizeli olan kız yanımıza gelip, ‘kızlar, fakültenin tanışma partisi var, gidelim mi? ne dersiniz?’ dedi. samsunlu ve rizeli zaten partili, alkollü yerlere alışkındı. bir tek ben, ordunun derelerinden kopup gelmiş; alkol kullanmayı bırak, öyle ortamlara girmemiş, hatta içen biriyle bile arkadaşlık etmemiş biriydim.( o zamanlar tabii)
ikisi ‘gidelim’ deyince ben de ‘tamam, olur’ dedim. ama olur demek yetmezdi ki; önce annemle babamdan onay almam gerekiyordu. çünkü bizim ailede böyle şeyler hiç yoktur. ne babam içer, ne annem, ne de ablam… aile üyelerimizden herhangi birinin bir kulübe ya da partiye gitmiş olması bile neredeyse imkânsız.
ben de babamı arayıp durumu anlattım: ‘böyle böyle, ne diyorsunuz, gidebilir miyim?’ diye sordum. onlar da beni şaşırtarak, ‘gidebilirsin, senin kararın’ dediler. eh, onayımı da aldığıma göre yalan yok, merak da ediyorum tabii böyle yerleri. o zamanlar güvendiğim, sevdiğim arkadaşlarım da yanımda olacaktı; neden gitmeyesin ki ejderha çık git' dedim. üçümüz içinde artık partiye gitmemesi için hiç bir nedeni yoktu yani.
ben samsunlu olanla birlikte hazırlandım, saatin gelmesini bekliyoruz. rizeli ise evde değildi; o çoktan hazırlanmış, partiye gitmeden önce erkek arkadaşının evine gitmiş, birlikte partiden önce önden içmeye başlamışlardı. (bizim evin iki kuralı vardı: biri eve erkek girmeyecek, diğeri de alkol girmeyecek. tabii bu iki kuraldan biri sonradan çok defa çiğnendi ama konumuz şimdilik o değil.) samsunlu, zamanında çok alkol tükettiği için tövbe etmiş bir arkadaşımızdı. ben de dediğim gibi, ordunun derelerinden yeni inmiş biri olarak alkolün ne olduğunu bile doğru düzgün bilmiyorum. bu yüzden ne önden içmeyi ne de parti sırasında içmeyi hiç düşünmedim. biz ikimiz çıktık evden sınıftan bir kaç arkadaşımızla buluşup önden gittik.
gittik ama arkadaşlar… yani ortam tanışma partisinden çok pazarlama partisiymiş; biz bunu ancak çok sonradan anladık. biraz zaman geçirdik, iki üç dans ettik ama ben hiç huzurlu değildim. tanımadığımız koca koca adamlar yukarıdan bizi izliyor, ellerinde telefon bir şeyler çekiyor. üst sınıflar desen ayrı bir âlem; haller, hareketler… en sonunda ‘ben gidiyorum, duramayacağım’ dedim. sonra samsunlu da ‘ben de çıkacağım’ dedi. eh, rizeli zaten olmuş zil zurna. sorduk, ‘geliyor musun?’ diye; gelmiyor. iyi dedik, ‘sen sevdiceğinle kal, biz gidiyoruz.’ biz oradan çıktık gittik o arkadaşlarıyla bir yerde kahve içmeye gitti bende eve döndüm, uyumaya.
ben kırkıncı rüyamdayken, gecenin bir yarısı telefonum çalıyor da çalıyor, çalıyor da çalıyor. yarı uyanık yarı uykulu açtım telefonu… bizim rizeli’nin annesi bağırıyor: ‘siz neredesiniz? rizeli nerede? o telefon neden açılmıyor, neden edilmiyor?!’
ben de bütün saf duygularımla, gayet masum bir şekilde, ‘ben partiden erken çıktım teyzeciğim, rizeli biraz daha kalmak istedi, bilmiyorum’ dedim.
ve demez olaydım… kızılca kıyamet koptu arkadaşlar, çünkü sevgili rizeli’miz ailesine partiden hiç bahsetmemiş! ben de onun yalanını çat diye ortaya dökmüş oldum. üstelik saat gecenin ikisi…
rizeli’nin annesinin o bağırışları: ‘ne partisi?! o nerede?! ona soracağım ben, öldüreceğim onu!’ diye çığlık çığlığa… ben bir anda cin gibi yatağımdan fırladım. evin içinde kızı arıyorum, yok! o an dedim ki: ben şimdi naneyi yedim mi? yedim. rizeli yedi mi? o da yedi.
yana yakıla rizeli’ye mesaj atıyorum, cevap yok. erkek arkadaşının numarasını bulmaya çalışıyorum, o da yok…
ben öylece çırpınırken kapının kilidi döndü ve rizeli’yle sevgilisi içeri girdi. annesini aradı, görüntülü konuştu; kıyametler koptu, ortalık birbirine girdi. en sonunda güneş doğdu. rizeli ile arkadaşlığımızın ilk çatırdaması işte o gece oldu.
ben şahsen kendimde bir hata görmüyorum. varsa da tek hatam, herkesi kendim gibi zannetmemdir. parti fikrini ortaya atan kızın ailesine haber vermeyeceğini üstelik evdeyim diye yalan söyleyeceğini nereden bilebilirdim? kaldı ki böyle bir yalan söylenecekse en azından haber verilmeliydi diye düşünüyorum; sonuçta bunun bana vahiy yoluyla gelmesi beklenemez.
zaten sonrasında bu rizeli arkadaşımız çok farklı yollara saptı ve iki ay sonra evleri, sonrasında da görüşmeyi bıraktık. kendisi belaya batarken bana da çamur sıçratmaya çok çalıştı. ben de doğal olarak arkadaşlığımı kestim.
bu da böyle bir anımdır.
son
üniversiteye yeni başlamışım ve en yapmamam gereken şeyi yapıp, daha bir aydır tanıdığım ve ‘hepimiz karadenizliyiz ya hu, kan kana ihanet etmez’ gibi saçma bir mantıkla üç kız eve çıkmışız. memleketler de samsun, ordu, rize… yani muazzam bir kaos.
dönem yeni başlamış sayılırdı, daha 1–2 ay olmuştu. üç kız da aynı bölümde, hatta aynı sınıftaydık. bir gün rizeli olan kız yanımıza gelip, ‘kızlar, fakültenin tanışma partisi var, gidelim mi? ne dersiniz?’ dedi. samsunlu ve rizeli zaten partili, alkollü yerlere alışkındı. bir tek ben, ordunun derelerinden kopup gelmiş; alkol kullanmayı bırak, öyle ortamlara girmemiş, hatta içen biriyle bile arkadaşlık etmemiş biriydim.( o zamanlar tabii)
ikisi ‘gidelim’ deyince ben de ‘tamam, olur’ dedim. ama olur demek yetmezdi ki; önce annemle babamdan onay almam gerekiyordu. çünkü bizim ailede böyle şeyler hiç yoktur. ne babam içer, ne annem, ne de ablam… aile üyelerimizden herhangi birinin bir kulübe ya da partiye gitmiş olması bile neredeyse imkânsız.
ben de babamı arayıp durumu anlattım: ‘böyle böyle, ne diyorsunuz, gidebilir miyim?’ diye sordum. onlar da beni şaşırtarak, ‘gidebilirsin, senin kararın’ dediler. eh, onayımı da aldığıma göre yalan yok, merak da ediyorum tabii böyle yerleri. o zamanlar güvendiğim, sevdiğim arkadaşlarım da yanımda olacaktı; neden gitmeyesin ki ejderha çık git' dedim. üçümüz içinde artık partiye gitmemesi için hiç bir nedeni yoktu yani.
ben samsunlu olanla birlikte hazırlandım, saatin gelmesini bekliyoruz. rizeli ise evde değildi; o çoktan hazırlanmış, partiye gitmeden önce erkek arkadaşının evine gitmiş, birlikte partiden önce önden içmeye başlamışlardı. (bizim evin iki kuralı vardı: biri eve erkek girmeyecek, diğeri de alkol girmeyecek. tabii bu iki kuraldan biri sonradan çok defa çiğnendi ama konumuz şimdilik o değil.) samsunlu, zamanında çok alkol tükettiği için tövbe etmiş bir arkadaşımızdı. ben de dediğim gibi, ordunun derelerinden yeni inmiş biri olarak alkolün ne olduğunu bile doğru düzgün bilmiyorum. bu yüzden ne önden içmeyi ne de parti sırasında içmeyi hiç düşünmedim. biz ikimiz çıktık evden sınıftan bir kaç arkadaşımızla buluşup önden gittik.
gittik ama arkadaşlar… yani ortam tanışma partisinden çok pazarlama partisiymiş; biz bunu ancak çok sonradan anladık. biraz zaman geçirdik, iki üç dans ettik ama ben hiç huzurlu değildim. tanımadığımız koca koca adamlar yukarıdan bizi izliyor, ellerinde telefon bir şeyler çekiyor. üst sınıflar desen ayrı bir âlem; haller, hareketler… en sonunda ‘ben gidiyorum, duramayacağım’ dedim. sonra samsunlu da ‘ben de çıkacağım’ dedi. eh, rizeli zaten olmuş zil zurna. sorduk, ‘geliyor musun?’ diye; gelmiyor. iyi dedik, ‘sen sevdiceğinle kal, biz gidiyoruz.’ biz oradan çıktık gittik o arkadaşlarıyla bir yerde kahve içmeye gitti bende eve döndüm, uyumaya.
ben kırkıncı rüyamdayken, gecenin bir yarısı telefonum çalıyor da çalıyor, çalıyor da çalıyor. yarı uyanık yarı uykulu açtım telefonu… bizim rizeli’nin annesi bağırıyor: ‘siz neredesiniz? rizeli nerede? o telefon neden açılmıyor, neden edilmiyor?!’
ben de bütün saf duygularımla, gayet masum bir şekilde, ‘ben partiden erken çıktım teyzeciğim, rizeli biraz daha kalmak istedi, bilmiyorum’ dedim.
ve demez olaydım… kızılca kıyamet koptu arkadaşlar, çünkü sevgili rizeli’miz ailesine partiden hiç bahsetmemiş! ben de onun yalanını çat diye ortaya dökmüş oldum. üstelik saat gecenin ikisi…
rizeli’nin annesinin o bağırışları: ‘ne partisi?! o nerede?! ona soracağım ben, öldüreceğim onu!’ diye çığlık çığlığa… ben bir anda cin gibi yatağımdan fırladım. evin içinde kızı arıyorum, yok! o an dedim ki: ben şimdi naneyi yedim mi? yedim. rizeli yedi mi? o da yedi.
yana yakıla rizeli’ye mesaj atıyorum, cevap yok. erkek arkadaşının numarasını bulmaya çalışıyorum, o da yok…
ben öylece çırpınırken kapının kilidi döndü ve rizeli’yle sevgilisi içeri girdi. annesini aradı, görüntülü konuştu; kıyametler koptu, ortalık birbirine girdi. en sonunda güneş doğdu. rizeli ile arkadaşlığımızın ilk çatırdaması işte o gece oldu.
ben şahsen kendimde bir hata görmüyorum. varsa da tek hatam, herkesi kendim gibi zannetmemdir. parti fikrini ortaya atan kızın ailesine haber vermeyeceğini üstelik evdeyim diye yalan söyleyeceğini nereden bilebilirdim? kaldı ki böyle bir yalan söylenecekse en azından haber verilmeliydi diye düşünüyorum; sonuçta bunun bana vahiy yoluyla gelmesi beklenemez.
zaten sonrasında bu rizeli arkadaşımız çok farklı yollara saptı ve iki ay sonra evleri, sonrasında da görüşmeyi bıraktık. kendisi belaya batarken bana da çamur sıçratmaya çok çalıştı. ben de doğal olarak arkadaşlığımı kestim.
bu da böyle bir anımdır.
son
devamını gör...




