bcathay yazar profili

bcathay kapak fotoğrafı
bcathay profil fotoğrafı
rozet
karma: 323 tanım: 21 başlık: 0 takipçi: 12

son tanımları


yalnızlığın bünyede yarattığı yorgunluk

yalnızlığın insanı hem çok yücelten, hem de alçaltan yanları var.

yüceltici yalnızlık yorucu değildir, hatta o yalnızlık sayesinde enerjiyle dolduğunuzu hissedersiniz.

alçaltıcı yalnızlık ise, endişelerinizle, hayal kırıklıklarınızla, karşılanmamış veya bastırılmış arzularınızla, içinizde biriktirdiğiniz o kapkara şeylerle baş başa kaldığınız kocaman bir çorak diyardır. oturup dinlenebileceğiniz bir gölgelik yoktur orada, ölesiye yorulursunuz.
devamını gör...

türkiye'de fanatizm

rasyonelliğin olmadığı her yerde rastlayabileceğiniz bir olgudur fanatizm. akılcı düşünme yeteneğini geliştirememiş bireyler, bir şeylerin fanatikliğini yaparak kendi varoluşlarını gerçekleştirdikleri yanılsamasını yaşarlar.

bireysel düzeyde kalsa sadece o bireyi ve belki yakın çevresini ilgilendirecek bir 'davranış bozukluğu'yken, bu bireylerin çoğunlukta olduğu bir toplumsal yapıda, o toplumu yaşanmaz hale getiren kolektif bir 'bilinç hali'ne dönüşür.

adı konmamış bir ideoloji olarak ülkenin ulusal ve uluslararası politikalarını belirlemeye başladığı zaman ise...

geçmiş olsun türkiye...
devamını gör...

sürekli gelecekteki güzel günleri beklemek

"umut fakirin ekmeğidir" sözünü doğuran insanlık hali... fakir o ekmeği yemezse hayatta kalamaz.

işin kötüsü, o 'umut ekmeği' yüzünden bir türlü sofra kuramaz, yeryüzü sofrasına bile oturamaz.
devamını gör...

kızlık zarı dikimi

ilk girdide örneği görülen nefret ve yapılan çarpık namus tanımları nedeniyle icat edilmiş bir cerrahi operasyon.
devamını gör...

türkiye'de artan karadeniz düşmanlığı

‘karadeniz’de artan türk düşmanlığı’yla açıklanabilecek bir toplumsal olgudur.
devamını gör...

entel olucam derken dantel olmak

eğer ‘olacağım’ yerine ‘olucam’ yazarak uğraşıyorsa, dantel olması bile zordur.
devamını gör...

diksiyon geliştirici tekerlemeler

çok güzel ingilizce örnekleri de olan tekerlemelerdir.
özellikle 'ş' ve 's' harfleriyle sorun yaşayanlar için, favorim: "she sells sea shells"
devamını gör...

bratislava

eli roth'un 2005 tarihli 'avrupa kültürü düşmanı' filmi hostel'in geçtiği kenttir. spoiler vermeden anlatmak gerekirse: bu kentteki bir hostelde kalan amerikalı masum gençler, vahşi doğu avrupa şiddetinin kurbanı olurlar.

bratislava hakkında öznel görüşler: bratislava'ya gidene kadar, eli roth'un filmini aşırı derecede önyargılı ve kötü niyetli bir bakış açısıyla yaptığını düşünüyordum. ama ne yazık ki bratislava benim bu olumlu önyargılarımı tepe taklak etti. bir tek esnafı bile gülümsemeyen, kahve içtiğiniz bir dükkanda barista kadının bir kaç kadın müşteriyle sizin hakkınızda slovakça küfrederek konuşabildiği -ingilizceleri çok kötü olduğu gibi, kendilerinden başka kimse de slav dillerini konuşamaz sanıyorlar- hostel filmindeki düşmanca atmosferi fazlasıyla yaşatan bir şehir... bunda, ikinci savaş sırasında yaşanan yahudi soykırımında bratislava'nın da rolü olmasının payı var mıdır, bilemiyorum. ama yıkılan bir sinagogun hemen yanı başına bir otoyol ve geçit yapmak hiç de insancıl bir tavır değil.

yağmurlu bir bratislava gününde, sekiz yaşındaki oğlumun sırılsıklam olan ayaklarını kurtarmak için kendimizi bir avm'ye attık. girişteki güvenlik görevlisinden mağaza sorumlusu genç kadına, ayakkabı reyonundaki görevliden kasadaki görevliye kadar herkes bize kötü davrandı. bazıları ingilizce sorulara ya cevap vermedi ya da tuhaf homurtularla bizi uzaklaştırdı.

bu ve benzeri olayları başka hiç kimseden duymadım; bratislava hakkında herkes olumlu şeyler söylüyor. belki hostel filminin yabancıların gözünde yarattığı karanlık bratislava figürü yüzünden yabancılara karşı böyle davranıyorlardır, belki de bu kadar kötücül insanın bir araya gelip karşıma çıkması benim şanssızlığımdır, bilemiyorum. bu yüzden, bratislava hakkındaki olumsuz düşüncelerimin çok sayıda deneyim sonucu üretilmiş öznel görüşler olduğunu tekrar belirtmek isterim.
devamını gör...

mimesis

türkçesi 'özdeşleşme' olan kavram. buna göre, bir anlatı -tiyatro oyunu, film, dizi vs.- izlerken, seyrettiğimiz karakterlerle özdeşleşir, onların yaşadığı maceraya dahil oluruz. bu sayede, izlediğimiz şeyin aslında birileri tarafından yazıldığını, birileri tarafından sahnelendiğini, birileri tarafından çekilip kurgulandığını bildiğimiz halde korkar, heyecanlanır, hatta bazen ağlarız. sonra da kahramanla birlikte finalde rahatlar, anlatıdan arınmış vaziyette -katharsis'e ulaşmış olarak- çıkarız.

mimesis, hollywood sineması başta olmak üzere konvansiyonel anlatı sanatlarının özünü oluşturur. bertold brecht, estetik kuramını oluştururken mimesis'in seyirci üzerindeki olumsuz etkisini -seyirciyi gündelik gerçeklikten koparıp bir hayal alemine sürüklemesini- kırmanın yollarını aramış, bunun imkansız olduğunu görünce, hiç değilse mümkün olduğunca kontrol altında tutmaya yönelik uygulamalar geliştirmiştir. buna göre, örneğin oyuncuların seyircilerle diyaloğa girmesi gibi yöntemler kullanarak seyirciye izlediğinin gerçek olmadığını hatırlatıp onu yabancılaştıracak, böylece mimesisin derinleşmesini engelleyecektir. lakin mimesis o kadar güçlü bir psikolojik olgudur ki, izleme sürecine sürekli müdahale edlimesi gerekmektedir.
devamını gör...

shelley duvall

hem fiziksel özellikleri açısından hem de karakter bakımından zayıf ve güçsüz kadın karakterleri oynamaya müsait bir görüntüsü vardır. kubrick'in the shining için shelley duvall'i seçmesinin, güçlü kadın karakterler yaratmayı seven stephen king'in de bu the shining uyarlamasını lanetlemesinin sebebi de bu görüntüdür.

neyse, şunu biliyoruz: aslında çok güçlü bir oyuncu olduğu için güçsüz karakterleri bu kadar iyi canlandırabilmektedir.
devamını gör...

osmanlıca

ömer seyfettin'in 1903 yılında yayımlanan "bir refikin defter-i ihtisasatından" adlı öyküsünin ilk paragrafında şu ifadelerle karşılaşırız:

"şirket-i hayriye vapuru açılan bir sine-i seyyal-i mâ içinde süzülerek ilerliyordu. çarkların aheng-i muttaridi içinde titreyen ruh-ı samtın sine-i tesliyetine bazen küçük bir nağme yayılıyor, ve sonra o ıttırâd-ı sükûn devam ediyordu. gâh ü bî-gâh riyâh-ı mesânın daha uzaklardan getirdiği bir ses, bir nağme-i hırâş ile başlayarak kesiliyor yine başlıyor, ve cevr-i garibin gâze-i samtından inleyerek bir enin-i sükûn gibi akşamın afak-ı dûrâdûru içinde titreyip sönüyor, nihayet kendine bir melâz-ı sükûnet buluyordu." (ömer seyfettin, bütün hikayeleri, yky, istanbul, 2015, s.43)

işte osmanlıca budur; çoğu kişinin 'falaka', 'kaşağı', 'diyet', 'pembe incili kaftan' gibi kolayca anlaşılabilen bir türkçe'yle yazdığı öyküler sayesinde tanıdığı ömer seyfettin'i böyle ağır, anlamı ortadan kaldıracak kadar süslü, tuhaf cümlelerin yazarına dönüştüren, arapça-farsça karışımı bir 'saray dili'...

osmanlı hanedanı, kendini 'etrak-ı bîidrak' (anlayışsız/kafasız türkler) şeklinde tanımladığı anadolu halkının sade dilinden olabildiğince uzak tutmaya çalışmış, bu yüzden osmanlıca'yı geliştirmiştir.

bazen osmanlıca metinleri okumak çok keyif olabiliyor elbette... örneğin şeyh galib'in hüsn-ü aşk adlı muhteşem yapıtında neredeyse duyulabilen bir müzikalite vardır: "hoş geldin eyâ berîd-i cânân / bahş et bana bir nüvîd-i cânân" örneğinde olduğu gibi. ama yine de, dil ve ifade gücü bakımından tüm osmanlıca edebiyatı toplasanız bir yunus emre divanı etmez...

buyrun:
benim dilim kuş dilidir,
benim ilim dost ilidir
ben bülbülüm dost gülümdür,
bilin gülüm solmaz benim.
devamını gör...

tanrı zar atmaz

albert einstein'ın, kütle çekim yasaları başta olmak üzere evrensel fizik kurallarıyla ilgili düşüncelerini anlatırken söylediği ünlü bir sözdür.

ilk bakışta einstein bir tanrının varlığını önkoşul olarak sunuyormuş gibi görünebilir, oysa aslında evrenin var oluşunun tümüyle doğal fizik yasalarıyla açıklanabileceğine vurgu yaptığı bir ifadedir.
devamını gör...
13.

iyi insanlar kaybederken kötü insanların kazanması

namuslu insanlar namussuzlar kadar cesur ve örgütlü olamadıkları için yaşanan acı bir durumdur.
devamını gör...
14.

volkswagen'in türkiye'ye yatırım yapmaktan vazgeçmesinin siyasi olduğunu açıklaması

yediğimiz ekmeğin, içtiğimiz suyun bile politik bağlamlarda üretildiği gerçeğinden hareket edersek, son derece doğal bir düşünce ve eylem biçiminin açıklanmasıdır. politik olarak kapalı, anti-demokratik, her şeyin bir adamın dudaklarından çıkacak sözlerle belirlendiği kaygan siyasal zeminlere hiç kimse yatırım yapmaz.
devamını gör...
15.

izmirlilerin kendilerini üstün görme çabası

bu sorunlu bir tanımdır, çünkü izmirliler kendilerini üstün görmek için hiç de özel bir çaba sarf etmezler, doğrudan üstün olduklarına inanırlar. doğru tanım, 'izmirlilerin kendilerini üstün görmesi' olmalıdır.

bu 'kendini üstün görme'nin, diğer tüm 'kendini üstün görme'lerde olduğu gibi, hiçbir nesnel dayanak noktası yoktur. çekirdeğe çiğdem, simide gevrek demek vd. sadece kültürel bir farklılığı işaret eder, daha fazlasını değil... hatta o kültürel farklılık durumu bile sorunludur, çünkü o zaman birileri de çıkıp 'biz gevreğe simit, çiğdeme çekirdek deriz' diye övünme aptallığına kalkışabilir.

chp'ye oy vermek de bir üstünlük kaynağı olamaz, çünkü akp kötülüğünün karşısında chp ile durulamayacağı ortadadır.
devamını gör...
16.

mekke

islam tarihçisi patricia crone'un erken dönem islam-arap kaynaklarına dayanarak yazdığı müthiş kitaplarında açıkça gösterdiği gibi, miladi altıncı yüzyılda arap yarımadası'ndaki çok sayıda küçük ticaret merkezinden biridir. (bkz. meccan trade and the rise of islam, gorgias press, 1987)

mekke o dönem aslında bugünkü müslüman tarihçilerin anlattığının yarısı kadar bile popüler değildir; bölgede kabe benzeri çok sayıda tapınma merkezi bulunmakta, bu merkezlerin her biri kendine göre bayram ve fuarlar düzenleyerek tüccarları çekmeye çalışmaktadır. mekkeli tüccar ailelerinden haşimoğulları'na mensup muhammed adlı genç, şehrin en zengin tüccarlarından olan hatice adlı kadınla evlendikten bir süre sonra, kabe'de bulunan 360 putun en yücesi olarak bilinen elah'ı diğer tüm putların üstünde bir konuma taşıyıp insanlara yeni bir dinsel inanış sunar. bu inanış çevresinde örgütlenen yeni kabile devleti ve o devletin ordusu, zamanla kabe'yi ve mekke'yi diğer din ve ticaret merkezlerinden farklı ve üstün kılacak bir güce ulaşır. sonrasını biliyorsunuz.
devamını gör...
17.

anlatırken ağlarım diye anlatamadıklarımız

yazarken ağlama ihtimalimiz olduğu için burada da anlatılamayacak olan şeylerdir. kusura bakılmasın lütfen...
devamını gör...
18.

viski

iskoçya ve irlanda'da yaşayan veya bu ülkelerden kuzey amerika kıtasına göç edip tennessee, kentucky gibi bölgelere yerleşen insanların kendi evlerinde bile damıtıp içtiği, bu yüzden ada avrupası ve amerika kıtasında hiç de olağanüstü sayılmayan, kesinlikle pahalı olmayan geleneksel bir içecektir.

ama sanayi devrimini yaşamamış ya da geç yaşamış, bu yüzden kentleşme olgusuyla ancak 20. yüzyılın ortalarında tanışmış türkiye gibi ülkelerde viski yabancı ve pahalı bir içki olarak bilinmiş, sınıfsal bir sembole dönüşmüştür. zihinsel olarak sinema kültüründen damıtıldığı için 'yabancılar'ın içkisidir, türkiye'ye ithal edildiği için de pahalıdır. bu yüzden yeşilçam filmlerinde sadece kötü zenginlerin içkisi olagelmiştir.

bu da başka bir dramı görünür kılıyor: yapım masraflarını kısmak için viski şişelerine çay veya sulandırılmış kola konduğunu, figüranların ve kötü adamı oynayan oyuncuların aldığı düşük ücretleri düşünürsek, turgut özatay başta olmak üzere pek çok yeşilçam emekçisi hayatı boyunca belki birkaç şişeden fazla kaliteli viski içememiş olsa gerek. üzücü, ama neyse ki onların da rakısı vardı.
devamını gör...
19.

şeytan

insanın en ilginç, en yaratıcı buluşlarından biridir.

ilkel insan önce bedensel ve mental rahatsızlıkların nedenlerini araştırırken 'iyilik' durumuna karşı bir 'kötülük' durumu tasarlayıp tanımlar. bu rahatsızlıklara iblisler sebep olduğu için ilkel insanın doktoru rahip/şaman, tedavi uygulaması ise 'kötü ruhları kovma' ayinleridir. ardından toplumsal mekanizmalar gelişirken bu tanım kuraldışı davranış biçimleriyle ilintilendirilmiştir.

sonuç? insan bu buluşu sayesinde yaptığı kötülüklerin ceremesinden 'şeytana uydum' diyerek kurtulmakta, kurtulamasa bile bunu 'hafifletici sebep' hanesine yazdırmaktadır.
devamını gör...
20.

evrim teorisinin çürümüş olması

eğer darwin'in 1859'da yayımladığı 'türlerin kökeni' adlı kitabında sınırlarını çizdiği evrim kuramından söz ediliyorsa, 'bilimsel düşüncenin yanlışlanabilirliği' ilkesi bağlamında doğru olan önermedir. darwin'in pek çok hipotezinin yanlış olduğu, evrimsel biyologlar tarafından net biçimde ortaya konmuştur.

ancak eğer evrimin kendisinden, yani tüm canlıların ortak bir atadan türeyip milyonlarca yılda yaşanan değişiklikler sonucu bugünkü haline gelmesinden söz ediliyorsa, bu çürütülebilecek bir düşünce değil, bizzat doğal bir gerçekliktir; ışık gibi, kütle çekimi gibi, ateş yakıldığında duman çıkması gibi doğal bir gerçeklik.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim