"nahide opuz, kendisine ve ailesine şiddet uygulayan, tehdit eden kocasını devlet makamlarına tam 36 kez şikâyet etmesine rağmen onu koruyamayan türkiye cumhuriyeti devleti’ne karşı 15 temmuz 2002’de avrupa insan hakları mahkemesi’nde (aihm) dava açtı. aihm, türkiye cumhuriyeti devleti hakkındaki kararını 9 haziran 2009’da verdi: türkiye, vatandaşını koruyamamıştır.
devlet, karar uyarınca nahide opuz’a tazminat ödedi ama hikâye orada bitmedi. opuz davası, istanbul sözleşmesi olarak bilinen kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair avrupa konseyi sözleşmesi’nin ilham kaynağı oldu, neredeyse sözleşmenin gerekçeli metnini oluşturdu.
nahide opuz dayak yedi, hakaret işitti, her biri kayıt altına alınmış yedi saldırıya uğradı. davasının karar metninin türkçesini tbmm’nin arşivinde bulabilirsiniz. sizi 37 sayfalık, 37 sezonluk diziler için bile abartılı gibi görünecek bir hayat hikâyesi bekleyecek.
nahide’ye yönelttiği beşinci saldırıdan sonra mahkemeye çıkan kocası şöyle savundu kendisini: “eve geldim, karım annesindeydi, aradım geldi, ‘neden yemek yapmadın’ dedim, münakaşa çıktı, getirdiği meyve tabağındaki bıçakla vurdum.” kocası 800 lira ceza aldı ama üç taksit kolaylığıyla…
kayıtlı altıncı saldırıda tehdit vardı. savcılık, nahide’nin beyanı dışında delil olmadığını söyleyerek kamu davası açmayı reddetti (önceden kayıtlı şikâyet dilekçeleri, resmi koruma talepleri, bıçakla saldırı vs. delil olarak görülmemişti).
gelelim kayıtlı yedinci saldırıya; bu defa hedefte nahide’nin annesi vardı. kocası annesini öldürdü, mahkemeye çıktı ve şöyle savundu kendisini: “eşimin annesi ahlaka mugayir işler peşindeydi…” nahide’nin annesi kızının eşyalarını nakliye aracına yükleyip izmir’e kaçarken öldürülmüştü, kamyonun içinde. mahkeme tahrik ve iyi halden 20 küsür yıl cezayı yatırmayıp sanığı serbest bıraktı. tehditler, saldırılar devam etti bu arada…
işte bu süreçlerden sonra nahide, kendisini kocasının saldırılarından koruyamadığı gerekçesiyle şikâyet etti türkiye cumhuriyeti devleti’ni. aihm, devleti, kadını/vatandaşını, gelenek, namus ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığından beslenen insanlardan koruyamadığına hükmetti.
türkiye, öyle olmadığını kanıtlamak için istanbul sözleşmesi’ni en hızlı imzalayıp yürürlüğe koyan ülke oldu. saldırganın; “eve geldim, karım annesindeydi, yemek yoktu, çağırdım, münakaşa çıktı, bıçakladım” cümlesi sözleşmeye “toplumsal cinsiyet rolleri şiddete gerekçe olamaz” diye girdi. “eşimin annesi ahlaka mugayir işler yapıyordu, tutamadım öldürdüm”deki ‘ahlaka mugayir’ cümlesi ise sözleşmede “sübjektif namus kriteri” kadına şiddete gerekçe olamaz biçiminde yer aldı.
gel zaman git zaman, 30 sayfalık sözleşmede bir kelime keşfedildi: “cinsel yönelim…” bu sihirli kelime, nahide’yi, annesini, öldürülmüş tüm kadınları; kahvaltıda yumurta az piştiği için aşağılanan, halihazırda kocasına karşı davalı olan ve saklanan; çocuklarını korumak için şikâyet dilekçesini çekmek zorunda kalan; arkasında maddi/manevi güç olmadığı için bırakıp gidemeyen ve her akşam dayak yemeye hazır olan; olur da kısık sesle ‘yeter’ dediği için erkeğin namusuna halel getirdiği gerekçesiyle yargılanan yüzlerce kadının hayatta kalma mücadelesinin önüne geçti.
sözleşmede cinsel tercihlerin “aktivizmine” yönelik tek bir cümle yokken; en fazla “cinsel yönelim, bir insana şiddet uygulamanın gerekçesi olamaz” anlamına gelebilecek bir cümle alındı ve “eşcinsellik teşvik ediliyor” diye yüklenildi. sözleşme bir kadının onlarca kez dayak yemesinden, annesinin kocası tarafından öldürülmesinden, doğduğu şehri terk etmek zorunda kalmasından doğmuştu, fakat bunların hepsi unutulmuş görünüyor."
istanbul sözleşmesi'ne ilham olan kadın
devamını gör...